Cumartesi, 06 Şubat 2021 16:12

GÜNAH

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

GÜNAH


- 571 -
Kavram no 59
Haramlar 9
Bk. Haram; Fesâd-İfsâd; Cehennem; Dalâlet
GÜNAH
• Günah; Anlam ve Mâhiyeti
• Günah Kavramıyla İlgili Kur’ân-ı Kerim’deki Kelimeler
a- Cünâh, b- İsm, c- Zenb, d- Vizr, e- Habîs, f- Şikak
• Günah Olayı
• Kur’ân-ı Kerim’de Günah Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Günah Kavramı
• Büyük Günahlar
• Küçük Günahlar
• Lemem
• Muhâtaba Göre Günahlar
a- Allah’a Karşı Günahlar,
b- İnsanlara Karşı,
c- İnsanın Kendisine Karşı Günahlar
• Günahın Zıddı; Sevap
• Günahkârlık; Fısk
• Hıristiyanlıkta ve Diğer Dinlerde Günah Anlayışı
• Peygamberlerin Günahsızlığı; İsmet
• Günah Duygusu
• Günahlar ve Günahkârlarla İlgili Sünnetullah/Allah’ın Değişmez Yasaları
• Günahın Cezâsı ve Günahtan Kurtulma
“Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan, çokça merhamet edendir.” 2486
Günah; Anlam ve Mâhiyeti
Günah Kelimesinin Anlamı: ‘Günah’ kelimesinin aslı Farsçadır. Kur’an’da ‘cünâh’ şeklinde geçen bu kelime, ‘günah’ olayını anlatan kavramlardan yalnızca bir tanesidir. Kur’an, günah kavramını tanıtmak için birçok kelime kullanmaktadır. Bu kelimelerin her biri insanın yaptığı her bir hatanın türünü, hatanın yapılış mantığını, ya da günahın arkasında yatan niyeti ifade etmektedir. Günahı anlatan her bir kavram, insan davranışının sebebini ve psikolojik yapısını açıklar. Bir başka deyişle günahı ifade eden her bir kelime hatanın nasıl bir hata olduğunu ortaya koymaktadır.
2486] 2/Bakara, 173
- 572 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Günah Kavramıyla İlgili Kur’ân-ı Kerim’deki Kelimeler
Kur’an’ın ‘günah’ olayını anlatmak üzere kullandığı kelimeler şunlardır: İsm, seyyie, münker, isyan, fahşâ, fısk, zenb, cürm, fücûr, vizr, şekavet, rics, habîs, zulm, şikak ve cünâh. Bunlardan en çok 4 kelimenin günah anlamında kullanıldığı görülür. Bunlar; cünâh, ism, zenb ve vizr kelimeleridir.
a- Cünâh
‘Cünâh’ kelimesi Kur’an’da yirmi beş defa yer almaktadır. Ancak bu kelime ya ‘lâ cünâha’, veya ‘leyse cünâhun’ şeklinde geçmektedir. ‘Bir günah yoktur, bir sakınca yoktur veya mahzur yoktur, günah olmaz, günah işlenmiş olmaz’ gibi anlamlara gelen bu kelimenin Kur’an’da bu şekilde yer alması oldukça dikkat çekicidir. ‘Cünâh’ kelimesinin sözlükteki karşılığı ‘ism-hata’ sözcüğüdür. Aşağıda anlatılacağı gibi ‘ism’ kelimesi de Kur’an’ın insanın hatalı davranışlarını nitelendirmek için kullandığı kelimelerden birisidir.
Allah’ın emrine karşı gelme, yasaklarını bilerek çiğneme, İslâm’ın ilkelerinden sapma, ihmal etme, sürçme ve karşı gelme gibi hatalı fiilleri tanımlamak için Türkçe’de ‘günah’ kelimesini kullanıyoruz. ‘Cünâh’ kelimesi bu hataların yalnızca bir kısmını, ‘ism’ sayılan çeşidini ve biraz da mahzurlu (sakıncalı) olan davranışları anlatmaktadır. Şu örneklerde olduğu gibi: “Şüphesiz Safâ ile Merve Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Ev’i (Kâbe’yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir cünâh (günah-mahzur) yoktur…” 2487, “Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa veya savaş için çıktığınızda), kâfirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir cünâh-mahzur yoktur (sizin için günah değildir)…” 2488
Kur’an günah olgusunu ifade etmek üzere on beş kadar kelime kullanmaktadır. Bunların arasında bir anlam yakınlığı olsa bile, her biri başka bir hataya, hatanın farklı bir boyutuna işaret eder. Ancak hepsinin ortak noktası; nefse, şeytana, karanlık ve kötü işlere yenik düşmeyi, sıkıntıyı ve ıstırabı, toplumsal huzursuzluk ve kaosu, çirkin ve bayağı davranışları, dengeyi bozmayı ve haddi aşmayı ifade etmeleridir.
b- İsm
Kişiyi sevaptan alıkoyan, geri bıraktıran ve yapılmasıyla hayırdan uzaklaştıran ameldir.2489 Bu ameli işleyen sonunda ceza kazanır. Günah kavramının karşılığıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Birr, kalbinin (nefsinin) kendisiyle tatmin olduğu şey, ‘ism’ ise, göğsünü sıkan (seni huzursuz eden) şeydir.” 2490
Kur’an, haram etleri yemeyi, içki içmeyi, kumar oynamayı, adam öldürmeyi, düşmanlık yapmak üzere yardımlaşmayı, başkalarının malını haram yoldan yemeği, iftira atmayı, Allah’a şirk koşmayı, Allah’tan gelen vahy’e değil de kendi hevâsına uymayı ve benzeri hataları ‘ism’ diye nitelendirmekte ve haram saymaktadır. Kur’an, ‘ism’in açığını da gizlisini de mü’minlere haram sayıyor.2491 ‘İsm’ diye
2487] 2/Bakara, 158
2488] 4/Nisâ, 101
2489] Râgıb, Müfredât, s. 10
2490] Müslim, Birr 5, hadis no: 2553, 4/1980
2491] 6/En’âm, 120
GÜNAH
- 573 -
nitelenen günahların büyüklerinden sakınmak Allah (c.c.) katında daha hayırlı ve daha süreklidir.2492 Kur’an mü’minlere “…Birr (her türlü iyilik) ve takvâ (Allah’tan hakkıyla sakınma) hususunda yardımlaşın, ism (günah) ve haddi aşma (düşmanlık) hususunda yardımlaşmayın…” 2493 diye emretmektedir. Şüphesiz ism mü’mini hayırdan, takvâdan ve Allah rızâsından uzaklaştırır, onu sıkıntıya ve cezaya yaklaştırır.
c- Zenb
Zenb kelimesi, sözlükte kuyruk anlamına gelen ‘zeneb’ kelimesinden türemiştir. Hoş olmayan sonuçlar doğuran bütün fiiller hakkında kullanılır ki, meydana getirdiği sonuca göre değerlendirilen işler demektir. Buna göre kişinin yaptığı iş sonuç itibarıyla ona vebal yüklüyorsa, ceza almasına sebep oluyorsa o işi ‘zenb’dir. ‘Zenb’in çoğulu ‘zünûb’tur.
Kur’an’da tekil ve çoğul olarak sık sık günah, kulların işlediği suç ve vebâl karşılığı olarak geçmektedir. Allah (c.c.) ‘zenb’leri (günahları) bağışlayandır. Zaten O’ndan başka günahları kim bağışlayabilir?2494 Allah (c.c.) Hz. Peygamber’in geçmiş ve gelecek ‘zenb’lerini (hatalarını) bağışladığı gibi O’nun, mü’minlerin de bağışlanmaları için duâ etmesini istiyor.2495 İnkârcı olarak, ya da tevbe etmeden ölenlere öldükten sonraki dirilişte, haşr zamanı zenb’lerini (günahlarını) itiraf edecekler.2496 Kur’an, Allah’ın, bütün kullarının zenb’leri için yeterli olduğunu, hepsini olduğu gibi bildiğini,2497 cezâ verdiği insanları veya toplulukları yalnızca onlara ait zenb yüzünden cezalandırdığını haber veriyor.2498 Bu âyetlerde dikkat çeken bir nokta da; kâfirlerinin inkârcılığının ‘zenb’ olarak nitelendirilmesidir. Allah’ı seven mü’minler Peygamber’e tâbi olurlar. Böylece Allah da onları sever ve onların ‘zenb’lerini bağışlar.2499 Mü’minler sürekli olarak zenb’lerinin bağışlanması için duâ ederler;2500 bir ‘fâhişe-çirkin iş’ yaptıkları ya da suç işleyerek nefislerine zulmettikleri zaman, bu ‘zenb’lerinden dolayı Allah’tan bağışlanma dilerler. 2501
d- Vizr
‘Vizr’in aslı ‘vezr’dir ki bunun sözlük anlamı, sığınılan dağ geçidi veya oyuk demektir. ‘Vizr’ günah, borç, yük ve bazen de sorumluluk anlamına gelmektedir. Kur’an’da 10 âyette (türevleriyle, bu sayı 27’dir) geçen “ağırlık” mânâsındaki vizr kelimesi (çoğulu evzâr), bu âyetlerin çoğunda mânevî yük ve sorumluluk ilgisiyle “ism” yerine kullanılmıştır, yani günah anlamındadır. Aynı kökten gelen ‘vezir’, işi yüklenen demektir ki yöneticinin sorumluluğunu paylaşan kimselere de vezir denmektedir. Nitekim Hz. Mûsâ (a.s.) duâsında Hz. Hârun’un kendisine ‘vezir-yardımcı’ olarak verilmesini istemişti. 2502
2492] 42/Şûrâ, 36-37
2493] 5/Mâide, 2
2494] 27/Şuarâ, 14; 40/Ğâfir, 3; 39/Zümer, 53; 17/İsrâ, 17
2495] 48/Fetih, 2; 47/Muhammed, 19
2496] 67/Mülk, 11
2497] 17/İsrâ, 17; 25/Furkan, 58
2498] 3/Âl-i İmrân, 11; 6/En’âm, 6; 8/Enfâl, 52, 54; 40/Ğâfir, 21
2499] 3/Âl-i İmrân, 31
2500] 3/Âl-i İmrân, 13, 147, 192
2501] 3/Âl-i İmrân, 135
2502] 20/Tâhâ, 29-32
- 574 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Kur’an, suçun şahsîliği gibi evrensel bir prensibi ‘vizr’ kelimesiyle ifade ediyor: “….Her nefis kendi aleyhine yaptığını kazanır. Hiç kimse bir başkasının ‘vizr’ini (yükünü-günahını) yüklenmez…”2503; “Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramışlardır. Nihâyet onlara Kıyâmet ansızın gelip çatınca, onlar: Günahlarını (evzâr) sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: ‘Hayatta iyi amelleri terk etmemizden dolayı eyvâh bize! Yüklenip taşıdıkları şey ne kötü yüktür.” 2504; “De ki: ‘Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mi arayacağım? Herkesin kazanacağı (günah) yalnız kendisine âittir. Hiçbir suçlu (vâzira, vizr sahibi, günahkâr) başkasının suçunu/günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, ihtilâfa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.”2505; “Kim bir hidâyet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de dalâleti seçer, doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr (vâzira), başkasının günah yükünü üstlenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.” 2506; İslâm’a göre herkes kendi yaptığından sorumludur. Hiç kimse bir başkasının işlediği suçtan dolayı ceza çekmez. Fıkıhta denir ki ‘Ukubâtta niyâbet câiz olmaz’, yani bir kimsenin cezasını vekâleten, onun yerine bir başkası çekmez Bu bakımdan İslâm, Hıristiyanlıktaki ilk günah olayını, ya da günahın babadan oğula geçmesi inancını reddetmektedir. İslâm’a göre günah, şahsîdir; nesilden nesle günah miras kalmaz. Herkes kendi yaptıklarından sorumludur. 2507
Fakat nasıl ki iyi bir çığır açmak, sevap işlemeye sebep olmak insana sevap kazandırırsa; günaha sebep olmak, günahın işlenmesine zemin hazırlamak, kötü (münker) bir gelenek başlatmak, kişiye günah kazandırdığı gibi, o günahı işleyenlerin günahlarında bir eksilme olmadan ona ilave bir ‘vizr’ kazandırır. Kötü bir çığır açmanın ‘vizr’ini yüklenmek kötü olduğu gibi, birtakım insanları câhillikleri sebebiyle doğru yoldan saptırıp inkâra ya da günaha sürüklemek de büyük bir vebâldir, ağır bir vizrdir/yüktür: “Kıyâmet gününde kendi günahlarını (vizrlerini) tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından (vizrlerinden) da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki, yüklenecekleri şey ne kötü bir şey!” 2508
Hadis-i şeriflerde bu konu daha belirgin şekilde izah edilir: “Her kim İslâm’da güzel bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın ecri ile, kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve her kim İslâm’da kötü bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebâli, hiç noksanları olmamak üzere ona aittir.” 2509; “Bir kimse dalâlete çağırır da ona uyulursa, bu kimseye –günahlarından hiçbir şey eksiltilmeksizin- kendisini izleyenlerin günahı kadar günah yüklenir...”2510; “Haksız yere bir cana kıyıldığında, onun kanından bir pay da, Âdem’in (a.s.) ilk oğluna (Kabil’e) ayrılır. Zira cana kıymayı ilk defa îcat eden odur.” 2511
2503] 6/En’âm, 164, ayrıca bk. 17/İsrâ, 15; 35/Fâtır, 18; 39/Zümer, 7; 53/Necm, 38
2504] 6/En’âm, 31
2505] 6/En’âm, 164
2506] 17/İsrâ, 15
2507] 6/En’âm, 164; İ7/İsrâ, 15; 35/Fâtır, 18; 39/Zümer, 7; 53/Necm, 38
2508] 16/Nahl, 25
2509] Müslim, İlim 15, Zekât 69; Nesâî, Zekât 64
2510] Müslim, İlim 16; Buhârî, İ’tisâm 15; Tirmizî, İlim 15; İbn Mâce, Mukaddime 14
2511] Buhârî, Cenâiz 33, Enbiyâ 1, Diyât 2, İ’tisâm 15; Müslim, Kasâme 27; Tirmizî, İlim 14; Nesâî, Tahrîm 1; İbn Mâce, Diyât 1
GÜNAH
- 575 -
“Kim ondan (Allah’ın zikrinden, Kur’an’dan) yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyâmet gününde o, ağır bir günah (vizr) yükünü yüklenecektir. Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedî kalırlar. Onlar için, kıyâmet gününde bu, ne kötü bir yüktür! O günde sûra üflenir ve Biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız.” 2512; “Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabâsı da olsa, bir şey (alıp) taşınmaz. Sen ancak gayble/görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim (günahlardan) temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah’adır.” 2513
e- Habîs
Habîs kelimesinin sözlük anlamı pis, pislik, temiz olmayan demektir ve bu kelime Kur’an’da bazen günah işler hakkında kullanılmaktadır. ‘Habîs’in zıddı ‘tayyib-güzel, hoş’ kelimesidir. ‘Habîs’ kelimesi, yaratılış yönünden pis olan şeyler hakkında kullanıldığı gibi,2514 değersiz şey, günah, hata ve suç anlamında da kullanılmaktadır. 2515
‘Habîs’ bir anlamda; inkârcı, inat ve isyancı, günah işlemekten çekinmeyen, böylece nefsini günah pisliğine bulaştıran; ‘tayyib’ de Rabbine itaat ederek günahların pisliğinden kendini koruyandır. Kur’an, ‘habîs’ ile ‘tayyib’ olanın kesinlikle birbirinden ayrı olduğunu söylüyor.2516 İslâm, ‘habîs’i ve ‘tayyib’i gösteren, öğreten ve birbirinden ayıran bir İlâhî düzendir. ‘Habîs’le ‘tayyib’ hiç bir zaman aynı olamaz.2517 Küfre düşenler Allah’ın katında murdardırlar. Onlar birbirleri üzerine hâkimiyet kurarlar, küfr işinde birbirlerine yardımcı olurlar, ama hepsi de Cehennem’e atılırlar. 2518
‘Habis’in günah anlamında kullanıldığını şu âyet daha açık bir şekilde göstermektedir: “Lût’a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu habis (çirkin-günah) iş yapmakta olan şehirden kurtardık….”2519 Bilindiği gibi Lût kavminin işlemiş olduğu günah, gerçekten bir pislik ve anormal bir ilişki olan homoseksüellikti. Günahtan ve isyandan kaçıp, Allah’ın koyduğu ölçülere uygun yaşayan insanlardan meydana gelen bir toplum, tıpkı ürününü en güzel şekilde veren bir beldeye, ya da bir ağaca benzer. ‘Habîs’ (günahkâr, suçlu, ya da günahlar sebebiyle murdar hale gelmiş) kimselerin yaşadığı toplum da, ürün vermeyen toprağa, yemiş yetiştirmeyen kötü ağaca benzer.2520 Habîs erkek ve kadınlar hem dünyada hem de âhirette birbirlerine yakışırlar, birbirlerine uygundurlar. Çünkü onlar, çirkin, murdar, zararlı olan günahlardan kaçınmıyorlar, günah konusunda birbirlerine yardım ediyorlar, bazen de beraber işliyorlar. Bu habis kimselerin başında mü’minlere iftirâ atanlar vardır. 2521
2512] 20/Tâhâ, 100-102
2513] 35/Fâtır, 18
2514] 7/A’râf, 157
2515] 2/Bakara, 267
2516] 3/Âl-i İmrân, 179; 8/Enfâl, 37
2517] 5/Mâide, 100
2518] 8/Enfâl, 37
2519] 21/Enbiyâ, 74
2520] 7/A’râf, 58; 14/İbrâhim, 26
2521] 24/Nûr, 26
- 576 -
KUR’AN KAVRAMLARI
f- Şikak
‘Şikak’ sözlükte, bütünden ayrılıp muhâlefete geçmek, bütüne ters düşmektir. Tevhid, bir bütündür. İnkârcılık, şirk koşma ve nifak Tevhid’in bütünlüğünü bozduğu gibi, Tevhid’in âhengine uymayan davranışlar da o bütünlüğü bozar. Tevhid’e inanan bir mü’min, öncelikli olarak Allah’ın birliğini tasdik eder. Sonra da bu inancın etrafında iç içe daireler halinde olan Tevhid’in diğer unsurlarını kabul eder. İnkâr etmek, bu birliği bozar, isyan ederek günaha dalmak bu birliğin âhengine ters düşmek olur. ‘Şikak’, yani Tevhid’in ilkelerine ters düşmek insana zorluk ve sıkıntı verir. Bu sıkıntıya -Türkçe’de de kullanılan- meşakkat denilir.
Kur’an’ı inkâr edenler uzak bir ‘şikak’ içindedirler. Bu da bir anlamda suçların en büyüğü, sapıklığın ta kendisidir.2522 Küfre sapanlar, Allah’ın gönderdiği Din’den ayrılarak ona muhâlefet ederler. Hatta O’na karşı boş bir gurura düşerler.2523 Küfrederek, ya da inkârcılığa düşerek zâlim olanlar Hakk’ın uzağına düşmüş, Tevhid bütünlüğünden uzaklaşmış kimselerdir.2524 Kur’an, âile birliğini parçalamaya da ‘şikak’ demektedir. 2525
Günah Olayı
Günah, kendisine takvâsı ve fücuru öğretilen insanın2526 yanılması, unutması, dengesizliği, sapması; bir anlamda Din’in, yani Yaratıcının çizdiği çizginin dışına çıkması, İlâhî kuralları ihlâl etmesidir. İslâm, insanların dünya hayatlarını düzenlemek için Allah (c.c.) tarafından gönderilen İlâhî sistemin adıdır. Bu sistemin insana yüklediği bazı görevlerin yanında, yapmamasını istediği bazı yasaklar da bulunmaktadır. Emredilen şeyleri yerine getirmek, yasaklanan şeylerden uzak kalmak; hem insanın iç dengesini kurar, hem toplum düzenini sağlar, hem de üzerinde yaşanılan evrenin bozulmasını önler. Günahlar yalnızca işleyene zarar vermekle kalmaz; çoğu zaman başkalarına ve yaşanılan ortama da zarar verir.
Günahı ifade eden kavramları incelediğimiz zaman görürüz ki bunların çoğu inkârcıların, ya da müşriklerin ahlâkıdır, tutumudur ve inandıkları değerlerdir. Günah, öncelikli olarak inkârcılıktır, Allah’a karşı gelmedir. Kur’an, isyan eden insanların bu karşı geliş şekillerine ve onların ifade ettikleri yanlışlara göre çeşitli isimler kullanmaktadır. İman ettiği halde Rabbinin emirlerini yerine getirmeyen ya da yasaklanan bir şeyi yapanlar da günaha düşmüş olurlar. Ancak onların bu günahı, bir karşı gelme, bir isyan, bir inkâr, bir kibir, bir tuğyan, bir meydan okuma değildir. Bunun tam tersine bir teslim olunmuşluktan sonra unutma, yanılma, ihmal etme veya nefse ve şeytana geçici olarak kanmadır.
Günah işlemek, kısmen insanın fıtratında vardır. Aslında insan İslâm fıtratı üzerine dünyaya gelir. Ancak daha sonradan yetişme ortamına ve aldığı eğitime göre başka dinlere de inanabilir, müslüman da olabilir. Kimileri de hevâsına uyarak azgın, haddi aşmış bir bağî haline de gelebilir. İnsan, beşer olarak yaratılmıştır. Hak olanı da seçme, batıl olanı da seçme hürriyeti vardır. Sevap işler de yapabilir, günaha da düşebilir. İnsanın sorumlu olabilmesi için özgür olması
2522] 41/Fussılet, 52
2523] 38/Sâd, 2
2524] 22/Hacc, 53
2525] 4/Nisâ, 35
2526] 91/Şems, 7-8
GÜNAH
- 577 -
gerekiyor. İnsanın itaat etme, Allah’a kulluk yapma görevi olduğu gibi, itaat etmeme, günah işleme hürriyeti de vardır. İyinin ve kötünün anlaşılması için, her ikisinin de ortada imkân dâhilinde olması gerekir. İyi ve güzel, bazen kendilerinin karşıtı olan kötü ve çirkinle tanınabilir.
İtaatin yüceliği, itaatsizliğin çirkinliği ve zararlarıyla daha iyi bilinir. İnsanlar itaat veya isyan noktasında serbest olmasalardı; Din göndermenin, o dine inanmanın, sorumluluğun ve faziletin bir değeri olmazdı. İnsan; iyi olanla yanlışı, hak olanla bâtılı, itaat ile isyanı, Cennet veya Cehennemden birini seçme ile karşı karşıyadır. Sonucuna katlanmak şartıyla dilediğini seçebilir. İnsanı yaratan, onu böyle bir özgürlükle baş başa bırakmıştır, ama onun yalnızca Kendisine kulluk yapmasını, kendi gönderdiği dine inanmasını ve kendisine karşı isyan etmemesini de istemiştir. Çünkü insanın yaratılıp yeryüzüne gönderilmesinin ve ona sayısız nimet verilmesinin sebebi yalnızca Allah’a kulluk yapıp O’nun sonsuz nimetlerini elde etmedir.
Doğumdan mahşere kadar bir tekâmül yolculuğunda olan insan; bu tekâmül seyrinde güçlüklerle, sınamalarla, mücâdele şartlarıyla, nimetlerle, zafer ve yenilgilerle, hüsran ve başarılarla karşılaşır. Günah işleme bu tekâmül seyrinde inanan kişinin hem deneme sebebidir, hem de imanını güçlendiren bir şeydir. Çünkü inanan kimse, ihmalinden veya yanılgıdan dolayı yaptığı hatayı ve suçu terkeder, Rabbine sığınır. Günahlar onun için bir hatırlatmadır, bir yenilenmedir, bir bilinçlenme aracıdır. Şu hadis bu konuda oldukça dikkat çekici bir gerçeğe işaret ediyor: “…Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah (c.c.) sizi toptan yok eder, günah işleyip tevbe eden bir topluluk yaratır, onlar istiğfar edince (af dileyince) Allah (c.c.) onları affederdi.”2527 Bu hadiste, günaha teşvik değil, insanın beşer olması dolaysıyla günah işleyebileceği gerçeğine bir işaret bulunmaktadır. Hadis aynı zamanda mü’minleri günah işledikten sonra tevbe etmeye, istiğfarda bulunmaya dâvet ediyor, Allah’ın tevbeleri kabul edeceğini haber veriyor. Demek ki bir insan için günah işlemekten çok günahtan vazgeçmemek, tevbe etmemek ciddi bir durumdur. Peygamberlerin dışında bütün insanlar hata yapabilir, günaha düşebilir. Allah katında en sevimli insan günaha düşmemeye çalışan ile günaha düştükten sonra hemen tevbe edip Rabbinin büyüklüğüne sığınandır. 2528
Halife olarak yaratılan2529 insan, ‘emâneti taşımakla yükümlüdür.2530 Emânetin gereğini yaparsa, ahsen-i takvîm (en güzel bir biçimde) yaratılan aslını korumuş olur, emâneti korumazsa bütün varlıkların en aşağısı olur, esfel-i sâfilîne düşer.2531 İslâm’ın ‘günah’ konusunda kendine özgü prensipleri vardır. Her şeyden önce günah, İslâm’ın koyduğu sınırların dışına çıkma yanılgısı ve hatasıdır. Günah, yalnızca Allah’a karşı işlenen bir suçtur. Şüphesiz insan haklarını ya da toplum haklarını zedeleyen günahlar da, Allah’ın hükmüne aykırı olduğu için O’na karşı işlenmiş gibidir.
İslâm’a göre affedilmeyecek bir günah yoktur.2532 “Allah kendisine şirk
2527] Tirmizî, Cennet 2, hadis no: 2526, 5/672
2528] 42/Şûrâ, 25; 2/Bakara, 222
2529] 2/Bakara, 30
2530] 33/Ahzâb, 72
2531] 95/Tîn, 4-6
2532] 4/Nisâ, 48; 39/Zümer, 53
- 578 -
KUR’AN KAVRAMLARI
koşulmasını affetmez”2533 gibi ifâdeler, müşriklerin tevbe etmediği durumlar için söz konusudur. Şirk ve küfürden vazgeçip iman edenleri Allah (c.c.) elbette affeder. Günahta aşırı giderek nefislerine zulmedenlere bile “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin” buyrulurmaktadır.2534 Bazı ibâdetler, işlenen birtakım hatalar için, küçük günahlar için keffârettir, onların affolunmasına sebeptir. Ebû Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazan’a keffârettirler. Arada büyük günah (kebâir) işlenmedikçe aralarındaki (küçük) günahları affettirirler.” 2535
Kişi ve toplum haklarını zedeleyen günahları işleyenlere hem dinî, hukukî cezâ gerekir, hem zarar vermişlerse zarar ödetilir, hem de haklarına tecâvüz edilenden hak helâlliği -tabii eğer mümkünse- istenmesi gerekir. Günahlar aslında insana hem dinî cezâyı, hem de bedenî veya toplumsal cezâları kazandırır. Kişi günahı işlemekle kendine zarar verdiği gibi, günahın cinsine göre başkalarına da zarar verebilir. İçki içmek kişinin kendine zararlıdır ama sarhoş bir toplumun sağlıklı olduğunu kimse iddia edemez. Zinânın zührevî hastalıklara yol açtığı, insan, hayvan ve tabiat haklarına saldırının, açgözlülüğün, mal hırsının doğal dengeye zarar verdiği, dünyayı yaşanmaz hale getirdiği açıktır.
İslâm’a göre ‘eşyada asıl olan husus mubahlık-helâl olma’ durumudur. Dinen bir şey kesin delillerle haram kılınmamışsa o helâldir. Haram ve sakıncalı şeyler bir nevi az ve istisnâîdir. İnsan, suçlu olduğu isbat edilinceye kadar suçsuzdur, dürüstlüğü temel prensiptir. Suçlu veya günahkâr olmak istisnâdır. Fıkıhta bu ‘beraat-i zimmet asıldır’ şeklinde ifade edilir. İnsanın nefsinde, âilesinde, yaşadığı ortamda ve dünyanın genelinde bir bozukluk, huzursuzluk, bir fesat varsa; bunun sebebi insanların hatalarıdır, işledikleri günahlardır. Allah’ın koyduğu hükümler işte bütün bu birimlerdeki huzuru sağlamaktadır. 2536
Günahların kişisel, toplumsal, psikolojik, sosyolojik ve hatta ekolojik zararları vardır. Günah işleme anlayışı; insanı çevreleyen her yerde kaosa, huzursuzluğa, felaketlere sebep olur. Günahlar, ilâhî bereketi azaltır, insandaki iyi duyguları köreltir, çirkinlikleri artırır, hakları ihlal eder, rezilliklere ve yıkımlara sebep olur, mü’min kalpleri karartır. Günahlar, insanları korkuya, şüpheciliğe, dengesizliğe, doymazlığa, utanmazlığa sürükler. Günah olayında ihmal ile inkâr farkını unutmamak gerekir. Bir insan mü’min olarak günahın haramlığını kabul ederek onu işlerse, tevbe ettiği zaman affedilmesi umulur. Ancak bir kimse Allah’ın emirlerini yerine getirdiği halde açık bir günahı inkâr ederek, ‘kabul etmiyorum, işime gelmiyor’ diyerek yaparsa tehlikeli olur. Böyle bir kimse çok amel işlese bile inkârı sebebiyle azabı hak eder. Çünkü bir bütün olan Allah’ın dininin bir parçasını aklınca beğenmiyor, inkâr ediyor. İnkâr ile, inandıktan sonra hatalı davranma ayrıdır.
İmanlı kimse hatasını anlar, Allah’ın karşısında boyun büker ve affına sığınır. İnkârcı ise Allah’ın yerine kendi nefsini ilâh olarak koymaktadır. Mü’min günahın açık olanından da gizli olanından da kaçınır, ihmalinden dolayı da günaha
2533] 4/Nisâ, 48
2534] 39/Zümer, 53
2535] Müslim, Tahâret 14, hadis no: 233, 1/209; Tirmizî, Salât 160, hadis no: 214, 1/418
2536] 30/Rûm, 41
GÜNAH
- 579 -
düşerse hemen Rabbine sığınır ve tevbe eder. 2537
Kur’ân-ı Kerim’de Günah Kavramı
“Hayır! Her kim bir kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa, işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar.” 2538
“Onlar, fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp anarlar ve günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler/günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!? Onlar, yaptıkları kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.” 2539
“Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca ‘ben şimdi tevbe ettim’ diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azab hazırladık.” 2540
“Eğer yasakladığımız büyük günahlardan (kebâirden) kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” 2541
“Ne sizin kuruntularınız, ne de ehl-i kitabın kuruntuları (gerçektir); kim bir kötülük/günah işlerse onun cezâsını görür ve kendisi için Allah’tan başka dost da, yardımcı da bulunmaz.” 2542
“…Birr (her türlü iyilik) ve takvâ (Allah’tan hakkıyla sakınma) hususunda yardımlaşın, ism (günah) ve haddi aşma (düşmanlık) hususunda yardımlaşmayın…” 2543
“Görmediler mi, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar gönderip evlerinin altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların peşinden başka nesiller yarattık.” 2544
“Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramışlardır. Nihâyet onlara Kıyâmet ansızın gelip çatınca, onlar: Günahlarını sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: ‘Hayatta iyi amelleri terk etmemizden dolayı eyvâh bize! Yüklenip taşıdıkları şey ne kötü yüktür.” 2545
“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen, böylece kendilerini dünya hayatı aldatmış olan kimseleri (kendi hallerine) bırak. Sen yalnız Kur’an’la nasihat et ki, hiçbir kimse kazandığı (günah) yüzünden helâke sürüklenmesin. Onun Allah’tan başka ne bir dostu ne de bir şefaatçısı vardır. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan alınmaz (kabul olunmaz). Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr etmekte oldukları gerçeklerden ötürü onlar için kaynar sudan ibâret bir içecek ve acıklı
2537] 4/Nisâ, 31; İbn Mâce, Zühd 30, hadis no: 4248-4249, 2/1419; Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 224-231
2538] 2/Bakara, 81
2539] 3/Âl-i İmran, 135
2540] 4/Nisâ, 17-18
2541] 4/Nisâ, 31
2542] 4/Nisâ, 123
2543] 5/Mâide, 2
2544] 6/En’âm, 6
2545] 6/En’âm, 31
- 580 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bir azap vardır.” 2546
“Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah kazananlar yaptıklarının cezâsını mutlaka çekeceklerdir. Üzerlerine Allah’ın adı anılmadan (besmele çekilmeden) kesilen hayvanlardan (onların etlerinden) yemeyin. Çünkü onu yemek günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücâdele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.” 2547
“De ki: ‘Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mi arayacağım? Herkesin kazanacağı (günah) yalnız kendisine âittir. Hiçbir suçlu/günahkâr) başkasının suçunu/günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, ihtilâfa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.” 2548
“Öyle bir fitneden (günahtan) sakının ki, aranızdan yalnız zulüm/haksızlık edenlere erişmekle kalmaz. Bilin ki Allah’ın azâbı çetindir.” 2549
“Hasenât/iyilikler, seyyiâtı/kötülükleri, günahları giderir; bu öğüt almak isteyenlere (güzel bir) hatırlatmadır.” 2550
“Kıyâmet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki, yüklenecekleri şey ne kötü bir şey!” 2551
“Kim bir hidâyet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de dalâleti seçer, doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.” 2552
“Kim ondan (Allah’ın zikrinden, Kur’an’dan) yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyâmet gününde o, ağır bir günah yükünü yüklenecektir. Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedî kalırlar. Onlar için, kıyâmet gününde bu, ne kötü bir yüktür! O günde sûra üflenir ve Biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşerde toplarız.” 2553
“Onlardan birine ölüm gelip çattığında, ‘Rabbim! der, beni (dünyaya) geri çevir. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih amel yapayım.’ Hayır! Onun söylediği bu söz, (boş) laftan ibarettir.” 2554
“Ve onlar (Allah’ın güzel kulları) ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zinâ etmezler. Bunları yapan, günahının cezâsını bulur; Kıyâmet günü azâbı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır. Ancak tevbe ve iman edip sâlih amelde/iyi davranışta bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.”
2546] 6/En’âm, 70
2547] 6/En’âm, 120-121
2548] 6/En’âm, 164
2549] 8/Enfâl, 25
2550] 11/Hûd, 114
2551] 16/Nahl, 25
2552] 17/İsrâ, 15
2553] 20/Tâhâ, 100-102
2554] 23/Mü'minûn, 99-100
GÜNAH
- 581 -
2555
“Kâfirler, iman eden mü’minlere: ‘Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim’ derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek (diğerlerinin günahını onlardan kaldıracak) değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle (onları kandırmak istemekte ve) yalan söylemektedirler. (Fakat gerçek şu ki,) Elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri (günahları) taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyâmet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.” 2556
“Onlardan her birini günahları sebebiyle suçüstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyor, yazık ediyorlardı.” 2557
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabâsı da olsa, bir şey (alıp) taşınmaz. Sen ancak gayble/görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim (günahlardan) temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah’adır.” 2558
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, Ğafûr Rahîm’dir/çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun; sonra size yardım edilmez.” 2559
“Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbetinin nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet yönünden, yeryüzünde eserler (bırakmak) bakımından bunlardan daha üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah’ın azâbından koruyan da olmadı.” 2560
“Kim bir kötülük/günah işlerse, onun kadar cezâ görür. Kim de kadın veya erkek mü’min olarak faydalı bir iş yaparsa onlar, kendilerine hesapsız rızık verilmek üzere, cennete girerler.” 2561
“Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz (günahlar) yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, çoğunu affeder.” 2562
“Onlar kebâir’den (büyük günahlardan) ve çirkin işlerden (fuhşiyattan) kaçınırlar. Kızdıkları zaman onlar, affederler.” 2563
“Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. (Ey Muhammed!) Hem kendinin hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, duracağınız yeri de bilir.” 2564
“...Allah, size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiştir. Küfrü, fıskı ve
2555] 25/Furkan, 68-71
2556] 29/Ankebût, 12-13
2557] 29/Ankebût, 40
2558] 35/Fâtır, 18
2559] 39/Zümer, 53-54
2560] 40/Mü’min, 21
2561] 40/Mü’min, 40
2562] 42/Şûrâ, 30
2563] 42/Şûrâ, 37
2564] 47/Muhammed, 19
- 582 -
KUR’AN KAVRAMLARI
isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” 2565
“Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah’ındır. Bu, Allah’ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezâlandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir. Ufak tefek kusurları (lemem) dışında, günahın büyüklerinden (kebâirden) ve çirkin işlerden kaçınanlara gelince, şüphesiz Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve sizi annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Onun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.” 2566
“Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez.” 2567
“İşte o gün, insana da cinne de günahı sorulmaz. O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? Suçlular/günahkârlar sîmâlarından tanınır, alınlarından (perçemlerinden) ve ayaklarından yakalanırlar.” 2568
“Her insanın amel defterini boynuna astık. İnsan için kıyâmet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” 2569
“... Kim Allah’a iman eder ve sâlih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedî kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” 2570
“... Rableri günahları sebebiyle o beldeyi başlarına geçirdi ve her tarafı dümdüz etti.” 2571
Hadis-i Şeriflerde Günah Kavramı
“İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” 2572
“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyeni yap! Doğruluk gönül rahatlığı, yalan ise kuşkudur.” 2573
“İyilik, ahlâkın güzelliğidir. Günah ise, kalbinde rahatsızlık uyandıran ve başkalarının muttalî olmasından hoşlanmadığın şeydir.” 2574
“İyilik, ruhunun yatıştığı (mutmain olduğu) şeydir. Kötülük ise, insanlar sana fetvâ verseler de, içini tırmalayan ve göğsünde tereddüt duyduğun şeydir.” 2575
Nevvâs bin Sem’an (r.a.) şöyle dedi: ‘Rasûlullah (s.a.s.)’a iyilik ve günahtan sordum da şöyle buyurdular: “İyilik (birr), ahlâkın güzel olmasıdır. Günah ise, kalbini tırmalayıp, insanların da muttalî olmasından hoşlanmadığın şeydir...” 2576
2565] 49/Hucurât, 7
2566] 53/Necm, 31-32
2567] 53/Necm, 38
2568] 55/Rahmân, 39-41
2569] 17/İsrâ, 13-14
2570] 64/Teğâbün, 9
2571] 91/Şems, 14
2572] Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78; Ebû Dâvud, Edeb 6; İbn Mâce, Zühd 17
2573] Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 22, hadis no: 2637; Nesâî, Eşribe 50, hadis no: 5677; Dârimî, Büyû’ 2, hadis no: 2535
2574] Müslim, Birr 14-15; Tirmizî, Zühd 40, hadis no: 2497; Dârimî, Rikak 73, hadis no: 2792
2575] Ahmed bin Hanbel, 4/227; Dârimî, Büyû’, 2, hadis no: 2536
2576] Müslim, Birr 5; Tirmizî, Zühd 52; Ahmed bin Hanbel, IV/182, 227, V/251, 252, 256
GÜNAH
- 583 -
“Mü’min, günahlarını, sanki dibinde oturup da üzerine düşeceğini sandığı bir dağ gibi görür...” 2577
“Mü’min, üzerindeki günahı, üstüne yıkılmasından korktuğu bir dağ gibi görür. Münâfık ise, günahını, burnuna konup da oradan uçurduğu bir sinek gibi önemsiz görür.” 2578
“Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke belirir. Eğer tevbe ederse ve ondan sıyrılırsa kalbi saydamlaşır, parlar. Yok, (tevbe ve istiğfâr etmeyip) tekrar günaha dönerse bu leke çoğalır. Öyle ki, kalbi (tümüyle) kaplar; işte Allah Teâlâ’nın Kur’an’da zikrettiği ‘reyn’ budur.2579: “Hayır, aksine, onların kazanmakta oldukları (günahlar) kalplerini paslandırmıştır -râne-.” 2580
“Kimi, yaptığı günah rahatsız eder ve iyilik de sevindirirse, o kimse mü’mindir!” 2581
“Kişi, kötülük yapar da, bu ona rahatsızlık verirse, işte o mü’mindir!” 2582
“Kul, mahzurlu olan şeye düşmekten çekinerek mahzurlu (sakıncalı) olmayan şeyi bırakmadıkça takvâlı kişilerden olma derecesine ulaşamaz.” 2583
“Allah, kâh günahları bağışlar, kâh sıkıntıları giderir, kâh bir kavmi yüceltir, kâh bir kavmi batırır.” 2584
“Yedi helâk ediciden kaçının!” Sahâbîler: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?’ diye sordular. Hz. Peygamber: “Allah’a şirk/ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, evli, nâmuslu ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara zinâ isnad etmektir.” 2585
“Büyük günahlar şunlardır: Allah’a şirk/ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, haksız yere bir kimseyi öldürmek ve yalan yere yemin etmek.” 2586
“Zinâ eden kimse, mü’min olduğu halde zinâ yapmaz. İçki içen kimse, mü’min olduğu halde içki içmez. Hırsızlık yapan kimse de mü’min olduğu halde çalmaz!” 2587
“Zinâ eden kimse, mü’min olduğu halde zinâ yapmaz. İçki içen kimse, mü’min olduğu halde içki içmez. Hırsızlık yapan kimse de mü’min olduğu halde çalmaz! İman ondan çıkar, gölge gibi başının üzerinde durur. O insan ne zaman ki bu işi bitirirse iman tekrar geri gelir!” 2588
“Ey Âişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için,
2577] Buhârî, Deavât 4; Tirmizî, Kıyâmeh 49
2578] Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâmeh 49
2579] İbn Mâce, Zühd 29; Ahmed bin Hanbel, II/297
2580] 83/Mutaffifîn, 14
2581] Tirmizî, Fiten 7; Ahmed bin Hanbel, I/18, 26, III/446, V/251, 252, 256
2582] Ahmed bin Hanbel, IV/12
2583] Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme 14, hadis no: 2568; İbn Mâce, Zühd 24, hadis no: 4215
2584] İbn Mâce, Mukaddime 13
2585] Buhârî, Vesâyâ 23, Tıb 38, Hudûd 44; Müslim, İman 145; Ebû Dâvud, Vesâyâ 10; Nesâî, Vesâyâ 12
2586] Buhârî, Eymân 16, Diyât 2, İstitâbetü'l-Mürteddîn 1; Tirmizî, Tefsîru Sûre (4) 6; Nesâî, Tahrîm 3, Kasâme 48
2587] Buhârî, Hudûd 1, 6
2588] Ebû Dâvud, Sünneh 6
- 584 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır. Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helâk eder. Tıpkı çöl bir arâzîde bulunup da, yanına kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üst üste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok eder...” 2589
Ubâde bin Sâmit ve Ebû Saîd el-Hudrî gibi sahâbîler şöyle derlerdi: “Siz, gözünüze önemsiz (edakk) görünen öyle işler yapıyorsunuz ki, biz onları Hz. Peygamber zamanında büyük günahlardan sayardık!”2590 (Yani, kalplerindeki Allah korkusu sebebiyle, sahâbenin küçük günahları bile büyük günah gibi değerlendirdiğini belirtmişlerdir.)
“Ey insanlar, sizden öncekilerin sapıtmasının nedeni şu idi: İçlerinde üstün mevkiden biri hırsızlık yapınca, hadd (cezâ) uygulamadan onu serbest bırakıyorlar, ama güçsüz (arkası olmayan, fakir) birisi çalınca da hemen hadd tatbik ediyorlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsa, Muhammed, onun elini de keser.” 2591
“Gerçekten siz, bana dâvâya (mahkemeleşmeye) geliyorsunuz. Ama ihtimal bazınız hüccetinizi/delilinizi bazınızdan daha iyi anlatır da ben de ona kendisinden dinlediğime göre hüküm vermiş olurum. Her kime din kardeşinin hakkından bu sûretle bir şey verirsem, onu hemen almasın! Zira bununla ona ancak ateşten bir parça vermiş olurum!” 2592
“Kalpte iki his vardır: Birisi melekten olup, hayır ile vaadde bulunma, Hakkı tasdik etmedir. Kim bu duyguyu hissederse onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a da hamdetsin. İkincisi, düşmandan olup, şer vaadlerde bulunma, Hakkı yalanlama ve hayırdan nehyetmedir. Bu hissi de kim duyarsa şeytandan Allah’a sığınsın...” 2593
“Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, âilenin de... Buna göre sen her hak sahibine hakkını ver!” 2594
“Herkese niyet ettiği vardır; unutanın ve hata yapanınsa niyeti yoktur!” 2595
“Muhakkak ki Allah ümmetimin hatasından, unutmasından ve yapmaya zorlandıkları günahlardan vazgeçmiştir, bağışlamıştır.” 2596
“Şüphesiz Allah, ümmetimden hatâ, unutma ve üzerine zorlandıkları şeyin hükmünü (günâhını) kaldırmıştır.” 2597
“Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazan’a keffârettirler. Büyük günah (kebâir) işlenmedikçe aralarındaki (küçük) günahları affettirirler.” 2598
“Günahkâr ve itaatkâr olan hiç kimse yoktur ki, ateşe girmeyecek olsun. Ancak ne
2589] Ahmed bin Hanbel, I/ 402, V/331, VI/70, 151; İbn Mâce, Zühd 29
2590] Buhârî, Rikak 32; Dârimî, Rikak 45; Ahmed bin Hanbel, III/3, 157, 470, V/79
2591] Buhârî, Hudûd 12; Tirmizî, Hudûd 7
2592] Buhârî, Mezâlim 16, Ahkâm 29, 3; Müslim, Akdıye 5
2593] Tirmizî, Tefsî 2/35
2594] Buhârî, Edeb 84-86
2595] Buhârî, Itk 4
2596] İbn Mâce, Talâk 16
2597] Buhârî, Talâk 11, İlim 44, Şürût 12, Enbiyâ 27
2598] Müslim, Tahâret 14, hadis no: 233, 1/209; Tirmizî, Salât160, hadis no: 214, 1/418
GÜNAH
- 585 -
var ki, ateş İbrâhim (a.s.)’e olduğu gibi mü’mine bir selâmet/genişlik ve serinlik olacaktır. Öyle ki ateş onların serinlemesinden dolayı bir ses çıkaracaktır. Sonra da Allah muttakîleri kurtaracaktır.” 2599
“Her kim İslâm’da güzel bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın ecri ile, kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve her kim İslâm’da kötü bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebâli, hiç noksanları olmamak üzere ona aittir.” 2600
“Bir kimse dalâlete çağırır da ona uyulursa, bu kimseye -günahlarından hiçbir şey eksiltilmeksizin- kendisini izleyenlerin günahı kadar günah yüklenir...” 2601
“Haksız yere bir cana kıyıldığında, onun kanından bir pay da, Âdem (a.s.)’in ilk oğluna (Kabil’e) ayrılır. Zira cana kıymayı ilk defa îcat eden odur.” 2602
“Reddetmeye kadir oldukları halde içlerinde zuhur eden kötülüğe sessiz kalmadıkları müddetçe, Allah Teâlâ halkın geneline, özel kişilerin (suçluların, günahkârların) yaptığı yüzünden azap etmez. İşte onlar böyle yaparlar (seslerini çıkarmazla)sa Allah da halkın genelini ve suçluları beraberce cezâlandırır.” 2603
İçlerinde sâlih kimseler olduğu halde helâk olup olmayacaklarını soran Zeyneb bint Cahş’a Rasûl-i Ekrem şöyle cevap vermiştir: “Evet, kötülük iyice çoğaldığında!” 2604
“İnsanlar zâlimi görür de, ona engel olmazlarsa, Allah’ın, azâbı ile onları bürümesi yakındır.” 2605
“Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle değiştirsin, eğer gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin/buğzetsin.” 2606
“Şâyet günahlar işleseniz, hatta semâyı dahi tutsa, sonra da pişmanlık duysanız Allah sizin tevbenizi kabul eder.” 2607
“Kötülüklerin peşinden bir iyilik getir ki, onu mahvetsin/silsin.” 2608
“Kıyâmet gününde mü’min, Rabbine yaklaşacak, o derecede ki, üzerine Allah affını indirecek ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine ‘(filan günahını) biliyor musun?’ diye soracak. Mü’min: ‘Ey Rabbim! Biliyorum’ diyecek. Allah Teâlâ: ‘Onu Ben dünyada örtbas etmiştim. İşte bugün de onu sana bağışlıyorum’ diyecek. Bunun üzerine iyiliklerinin sayfası verilecektir. Kâfirlerle münâfıklara gelince, onlar için mahlûkat huzurunda; ‘İşte Allah adına yalan söyleyenler bunlardır’ diye nidâ edilecektir!” 2609
2599] Ahmed bin Hanbel, III/329
2600] Müslim, İlim 15, Zekât 69; Nesâî, Zekât 64
2601] Müslim, İlim 16; Buhârî, İ’tisâm 15; Tirmizî, İlim 15; İbn Mâce, Mukaddime 14
2602] Buhârî, Cenâiz 33, Enbiyâ 1, Diyât 2, İ’tisâm 15; Müslim, Kasâme 27; Tirmizî, İlim 14; Nesâî, Tahrîm 1; İbn Mâce, Diyât 1
2603] Ahmed bin Hanbel, IV/192
2604] Müslim, Fiten 1, 2
2605] Ebû Dâvud, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 8
2606] Müslim, İman 78; Tirmizî, Fiten 11
2607] Ahmed bin Hanbel, V/167
2608] Tirmizî, Birr 55; Dârimî, Rikak 74
2609] Buhârî, Tefsîr 11/4, Edeb 60; Müslim, Tevbe 52
- 586 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Büyük günah işleyenler için benim şefaatim haktır.” 2610
“Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” 2611
“Kimin yanında, kardeşinin (maldan, candan veya namustan yana) yenmiş bir hakkı varsa, ondan, kendi iyiliklerinden alınıp kardeşine verileceği gün gelmeden önce, daha şimdiden helâIlik alsın!” 2612
“Yanında din kardeşinin ırzı, malı ve makamı bakımından bir hakkı bulunup da, bu hak kendisinden alınmadan ondan helâllik isteyen kimseye Allah merhamet etsin! Çünkü âhirette ne bir dinar, ne bir dirhem vardır. Eğer o kimsenin iyilikleri varsa, kardeşinin hakkı onun iyiliklerinden alınır. Eğer iyilikleri yoksa, o zaman da üzerinde hakkı olan kardeşinin günahlarının bir kısmı ona yüklenir.” 2613
“Kimin (din) kardeşine bir mal veya ahlâkî borcu varsa, dinar ve dirhemin olmayacağı ve ancak sevapların ve günahların geçerli olacağı gün gelmeden önce, ondan hemen bugün kurtulsun.” 2614
“Âdemoğlunun hepsi hata edici, günah işleyicidir. Ancak, günahkârların en hayırlısı, tevbe edip Allah’tan affını dileyendir.” 2615
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlememiş olsanız, Allah sizi giderir, yok eder de, günah işleyip tevbe eden bir kavim getirir/yaratır. Onlar Allah’a istiğffâr ederler, Allah’tan af dilerler. O da kendilerini affederdi.” 2616
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ey kullarım, Benim âfiyet verdiklerim müstesnâ, hepiniz günahkârsınız (müznibûn); öyleyse Benden mağfiret talep edin de, sizi bağışlayayım... Ve yine Benim hidâyete ilettiklerim hâriç, hepiniz dalâlettesiniz; öyleyse Benden hidâyet dileyin de sizi hidâyete ulaştırayım...” 2617
Büyük Günahlar
Kebâir: Azâbı büyük olan günahlar anlamına gelir. Bu kelime, ‘kebîr’, (büyük, büyüklük taslama) kelimesinden türemiştir. Allah’ın emirlerine karşı gelme, aykırı davranma, büyük suç anlamlarına gelen günah kavramı, iki kısma ayrılarak değerlendirilmiştir. Bu yanlış fiillerin bir kısmına ‘büyük günah-kebâir’, bir kısmına da ‘küçük günah-sağâir’ denmiştir.
Günahları büyük ve küçük günahlar diye ikiye ayırmak Kur’an’ın bir tasnifidir: “Eğer yasakladığımız büyük günahlardan (kebâirden) kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı (seyyiâtınızı) örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız.”2618; “Küçük kusurları (lemem) dışında, büyük günahlardan (kebâira’l-ism) ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır.” 2619 Âyetlerde geçen kebâir, kebâira’l-ism, zünûb kelimeleri büyük günahları gösterirken; seyyie (çoğulu seyyiât) ve lemem kelimeleri
2610] Ebû Dâvud, Sünneh 21; Tirmizî, Kıyâmeh 11; İbn Mâce, Zühd 37; Ahmed bin Hanbel, III/213
2611] İbn Mâce, II/1460; et-Tâc, 5/151; Câmiu's-Sağîr 1/134
2612] Buhârî, Mezâlim 10, Rikak 48; Ahmed bin Hanbel, II/506
2613] Tirmizî, Kıyâmet 2, IV/613
2614] Buhârî, Mezâlim 10; Ahmed bin Hanbel, II/435, 506
2615] İbn Mâce, Zühd 30; Ahmed bin Hanbel, III/198
2616] Müslim, Tevbe 2; Tirmizî, Cennet 2, hadis no: 2526, 5/672
2617] İbn Mâce, Zühd 30
2618] 4/Nisâ, 31
2619] 53/Necm, 32
GÜNAH
- 587 -
de küçük günahları gösterir.
Hangi günahın kebîre (büyük günah) olduğu hususu, kebîrenin tarifini zorunlu kılmaktadır. Kendisine karşı günah işlenilen Allah’ın azameti itibarıyla, bütün günahların büyük olduğu, binaenaleyh büyük-küçük diye bir ayırıma gitmenin gereksiz olduğu yolunda görüşlere rağmen, meşhur ve makbul olan, böyle bir tasnifin varlığını kabuldür. Nitekim bu konuya temas eden Gazzali, “küçük günahlarla büyük günahların arasında fark olduğunu kabul etmemek uygun değildir. Çünkü dinden öğrendiğimize göre, bir günaha bazen büyük denmekte, bazen de küçük. Zira günahlar, şahıslara ve durumlara göre farklılık arzetmektedir”2620 derken, böyle bir tefrikin yerinde olduğunu belirtmektedir. Büyük günahın bazı belirtileri şöyle sıralanır: a- Kendisine bir hadd cezasının terettüp etmesi, b- Kur’an veya sünnette azab veya ateşle tehdidin varlığı, c- Günahı işleyenin fâsık olarak isimlendirilmesi, d- Fâilinin lânetlenmesi gibi. Başka bir tarif de şöyledir: Kebîre, üzerinde ısrar edilen; sağîre (küçük günah) ise kendisinden istiğfar edilen günahtır. İbn Mes’ud’a göre kebâir, Allah’a şirk koşmak, Allah’tan ümidi kesmek ve Allah’ın cezasından emin olmaktır. İbn Abbas ise kebîrenin tarifinde, üç çeşit belirtisi olan günahın büyük günah olduğu anlayışına sahiptir: a- Allah’ın yasak ettiği şey, büyük günahtır; b- Allah’a isyan demek olan şey, büyük günahtır; c- Allah’ın, hakkında, azabla, lânetle veya gazabla hükmünü bildirdiği her fiil büyük günahtır.
Verilen bu tariflerden ortak bir senteze varırsak diyebiliriz ki, büyük günah, yerine getirilmesi vacib/gerekli olarak Allah tarafından bildirilen direktifleri ihlal etmek, bunlara itaat etmemektir. Kebâirin biri inanca taalluk edip insanı küfre götüren, diğeri de sadece fiile taalluk edip inanca taalluk etmeyen olmak üzere iki kısımda mütâlea edildiğini, müttefekun aleyh olan bir hadise binâen en büyüklerinin Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalan şehadette bulunmak ve kasden cana kıymak2621 olduğunu belirtebiliriz. Günahların tasnifinde Ebu Talib el-Mekkî’ni tasnifi meşhurdur. Buna göre büyük günahlar 17 tane olup, gruplandırılması şöyledir: Dört tanesi kalbin amellerine (Allah’a şirk koşmak, günahta ısrar, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve Allah’ın mekrinden/azabından kendini emin saymak); dört tanesi dilin amellerine (yalan şahitlik, evli kadına iftira, yemin-i gamus ve sihir); üç tanesi mideye (içki ve sarhoş edici içecek içmek, yetim malı yemek ve bile bile faiz yemek); iki tanesi ırza/naMûsâ (zina yapmak, livata yapmak); iki tanesi elin amellerine (haksız cana kıymak ve hırsızlık); iki tanesi ayaklara (cihad için seferberlikten kaçmak veya Allah için yapılan savaştan kaçmak) ve nihâyet bir tanesi de bütün bedenle ilgilidir (ana-babaya âsi olmak).
Kebâirin/büyük günahın en büyüğünün şirk olması, mü’minin statüsünü değiştirmesi sebebiyledir. Bu listelerin ortak özelliği şudur: Kebâirin en büyüğü olarak sunulan şirkin dışındakilerin çoğu, doğrudan doğruya fertlere yönelik suçlardır. Bununla beraber dinî yaşantıyı bozan, safvetini yok eden kusurlar da söz konusudur. Mesela namazı terk, zekâtı men, özürsüz olarak Ramazan orucunu yemek, hali vakti yerinde olduğu halde hacca gitmeme, Allah ve Rasûlü hesabına yalan söylemek/iftira atmak, kadının erkeğe; erkeğin kadına benzeme
2620] Gazzali, İhya, IV/40-41
2621] Buhâri, İstiâbe 1; Müslim, İman 143, 144
- 588 -
KUR’AN KAVRAMLARI
özentisi, kaderi inkâr, tasvir (put yapımı ve putçuluk), Allah’tan başkası adına hayvan boğazlamak, bile bile başkasının oğlu olduğu yolunda iddiada bulunmak, Allah’ın mekrinden emin olmak, özürsüz cemaati (İslâm toplumunu) terk etmek. 2622
“O (güzel davrana)nlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız küçük hatalar (lemem) işleyebilirler. Süphesiz Rabbinin affı geniştir....” 2623 Bu âyette kebâir karşıtı olarak ‘lemem’ kelimesi kullanılmaktadır. ‘Lemem’; bir şeye yakın olmak, toplamak, bir şeyi ısrarlı ve devamlı olmamak şartıyla yapmak anlamlarına gelen ‘lemm’ kökünden türemiştir. Buna göre ‘lemem’; ısrarlı ve devamlı tekrar edilmeyen hatalar ve günahlardır. Demek ki ‘kebâir’, bağımsız bir günah çeşidi olmaktan çok, ısrarlı ve sürekli bir şekilde yapılan, vazgeçilmeyen, pişmanlık duyulmayan günahlardır. Çoğunluğun görüşüne göre ısrarla işlenilen bir küçük günah, küçük olmaktan çıkar kebâir olur.
Kur’an müslümanların özelliklerini sayarken; “Onlar kebâir’den (büyük günahlardan) ve çirkin işlerden (fuhşiyattan) kaçınırlar. Kızdıkları zaman onlar, affederler.”2624 demektedir. Aynı kelimeyi Peygamberimiz de kullanmıştır. Ebû Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre O (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazan’a keffârettirler. Büyük günah (kebâir) işlenmedikçe aralarındaki (küçük) günahları affettirirler.” 2625
Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor:
“Rasulüllah’a, ‘Allah’ın katında en büyük günah hangisidir?’ diye sordum.
‘-Allah seni yarattığı halde O’na bir şeyi şirk (ortak) koşmandır.’ buyurdu.
Ben: ‘-Bu şüphesiz büyüktür, sonra hangisi?’ dedim. Şöyle buyurdu:
‘-Seninle birlikte yemek yiyeceği korkusuyla çocuğunu öldürmendir.’
‘-Sonra hangisi?’ dedim. Şöyle dedi:
‘-Komşunun hanımıyla zina etmendir.’ 2626
Kebâirin Özellikleri: Büyük günahları Peygamberimiz ‘el-Mübikât’ yani mahvedici diye nitelemiştir. Çünkü bunlar kesinlikle yasaklanan şeylerdir. Kim onları bilerek, ısrarlı bir şekilde işlerse, şüphesiz ki o kişi Allah’ı yeterince sevmiyor ve O’ndan çekinmiyor demektir. Kesin ifadelerle yasaklanan haramların karşılığı da büyük günahtır. İnsan, beşer olduğu için bazen hata yapabilir, günah işleyebilir. Günah işlemek onun yaratılışında vardır. Allah, insanın bu karakterini bildiği için, elçiler ve kitaplar gönderip insanı uyarmıştır. Günahları gösterip onlardan sakındırmıştır. Bütün günahların insana ve topluma zararlı olduklarını söylemeye gerek yoktur. Korkusuzca işlenen günahlar insanın kendi hayatında ve içerisinde yaşadığı toplum hayatında mutluluğu yok eder.
İslâm, birtakım davranışların hata olduğunu bildiriyor ve onların yapılmasını
2622] Sadık Kılıç, Kur'an'da Günah Kavramı, s.321 ve devamı
2623] 53/Necm, 32
2624] 42/Şûrâ, 37
2625] Müslim, Tahâret 14, hadis no: 233, 1/209; Tirmizî, Salât160, hadis no: 214, 1/418
2626] Müslim, İman 141, hadis no: 86, 1/90; Ebû Dâvud, Talak, hadis no: 2310, 2/294; Buhârî, Edeb 20, 8/9, Diyât 1, 9/2, Tefsir Furkan-3, 6/137; Nesâî, Tahrîm 3, 7/83
GÜNAH
- 589 -
yasaklıyor. Bu aynı zamanda bir denemedir. İnsanlar bu denemeden geçerlerse, mükâfat veya ceza alabileceklerdir. Günahsız olanlar yalnızca melekler ve peygamberlerdir. İnsan hata edebilir ve günah işleyebilir. Onun yapması gereken günah işlememeye çalışmaktır. Günah işlediği zaman da, tevbe ve istiğfar etmek, günahta ısrar etmemektir.
Büyük günahlarının hangileri olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Bunların sayısını sınırlamak oldukça zordur. Farklı hadislerde farklı rakamlar verilmektedir. Günahın büyüklüğü biraz da işlenilen ortama göre ortaya çıkabilir. Ayrıca küçük günahta ısrar etmek onu büyük günah haline getirir. Ebû Ishak el-İsfarâinî’nin, “Günahların hepsi büyüktür, içlerinde küçük günah yoktur” sözünden amacı, ‘derece yönünden bütün günahlar birdir. Karşı cinse eğri gözle bakmakla, zina etmenin günahı aynıdır’ demek değildir. İsyana sebep olmaları açısından hepsi de büyüktür. Bununla beraber bir kısmı diğerlerinden daha büyüktür. Peygamberimiz (s.a.s.); “Küçük günahlardan sakının” 2627 buyurmaktadır
‘Kebâir’; üzerinde tehdit (korkutma) gerçekleşen veya şeriat tarafından bir ceza takdir edilen yahut açıkça yasaklanmış günahlara denir şeklinde de tanımlanmaktadır. 2628 Âlimlerin çoğuna göre oruç, namaz, abdest gibi ibadetlerle affedilebilecek günahlara küçük günah denilir. Mesela, kabul edilmiş bir hac, o yıl işlenilen günahlara kefarettir, Cuma namazı bir haftalık günahlara kefarettir, şehidlerin kanları bütün günahlarını siler gibi. Ancak, öyle günahlar vardır ki bunları hiç bir ibadet silemez. Meselâ adam öldürme günahını başka hiç bir ibadet affettiremez. Katil olan kimse onun cezasını çekmeli, bedelini ödemelidir. Bu tür günahlara ancak şeriatın uygun gördüğü cezalar karşılık olabilir.
Bir hadise göre büyük günahların sayısı dokuz tanedir: Şirk koşmak, haksız yere adam öldürmek, temiz bir kadına zina iftirası atmak, zina yapmak, düşmana hücum zamanında kaçmak, sihirbazlık, yetim malı yemek, ana-babaya karşı gelmek; emredileni yapmamak ve yasakları yapmak yoluyla doğruluğu terk etmektir. 2629
Büyük günahları kimileri 17, kimileri 70, kimileri 100, kimileri daha çok saymışlardır. Büyük günahların kaç tane olduğundan daha önemlisi İslâm’ın davranışlara getirdiği ölçülerdir. Hakkında kesin delil ile yasak olan şeyi yapmak günahtır ve insana vebal kazandırır. İster büyük olsun ister küçük olsun günahları çekinmeden işlemek, insandaki takvâ duygusunun (Allah’a karşı sorumluluk bilincinin) azlığındandır. Şüphesiz, büyük günahların en büyüğü Allah’a şirk koşmaktır. Şirk koşanın ‘küfr’e düşeceği açıktır. Diğer büyük günahları işleyenlere ‘fâsık’ denilmiştir. Onlar günahın haramlığını inkâr etmedikleri müddetçe müslümanlardır ve onlar için tevbe kapısı açıktır. 2630
2627] Ahmed Bin Hanbel, 5/331
2628] Elmalılı, 7/29
2629] Ebû Dâvud, Vesâya 10, hadis no: 2875, 3/116; Nesâî, Tahrîm 3, 7/81
2630] Hüseyin K. Ece, a.g.e. 336-339
- 590 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Küçük Günahlar
Kur’an-ı Kerim’de lemem 2631 ve seyyie kelimeleriyle ifade edilen küçük günahlar, tarifini şu ifadede bulur: Kebîrenin alanı veya tarifi dışında kalan, yani hakkında bir ceza (hadd) bulunmayan, cehennem ateşi ile de tehdit edilmeyen günahlardır. Tevbe ile veya iyi amellerle silinebilen küçük günahlar, çeşitli nedenlerle büyük günaha dönüşür. Nitekim Peygamberimiz’den (s.a.s.): “Üzerinde ısrar edildikçe, küçük günah yoktur.” anlamında bir rivâyet2632 vardır. “Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük (önemsiz) görüldüğü halde büyümesin; Hiçbir büyük günah yoktur ki, tevbe/istiğfar edilerek küçülmesin.” Başka bir hadis-i şerifte ise, göze önemsiz görünen günahlardan açıkça sakındırılmaktadır: “Ey Âişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için, Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır.” 2633 Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde2634 ise, mezkür hadisin devamı şöyle biter: “... Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helak eder. Tıpkı çöl bir arâzîde bulunup da, yanına kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üstüste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok ederler.”
Küçük günahları önemsememek, bunlarda ısrar etmek, insanı büyüklerini yapmaya hazır hale getiren psikolojik ve ruhî bir değişikliğe uğratır. Küçük günahlarla ilgili aşağıdaki tavırlar, bizi böyle bir ruh haline yaklaştırırlar:
1- Küçük günahlarda ısrar ve bunlara devam;
2- Günahı önemsememe, zira günahı gözümüzde büyütmek, kalbin nefret ve hoşnutsuzluğundan kaynaklanırken, aldırmamak da ona alışkanlık kesbetmeden ileri gelir;
3- Küçük günahtan haz duyup onunla şımarmak ve bunu bir nimet elde etmek sanıp, bedbahtlık sebebi olduğundan gafil bulunmak;
4- Allah’ın, kendisini cezalandırmamasına ve hilm göstererek mühlet tanımasına (istidrâc) aldanmak;
5- Günahı işleyip, ondan sonra da bunu başkalarının yanında söylemek; Allah’ın bu suçu örtmesine karşı aşırı bir duyarsızlık ve gaflet olduğu gibi, aynı zamanda duyan kimseleri de suça teşvik olacaktır. 2635
Küçük günah hakkında sakındırıcı kesin bir tehdit, lânet, cehennem ateşi gibi unsurların olmamasına bakarak aldanılmamalıdır. Çünkü sayılan sebeplerden ötürü, büyük günaha dönüşmesi daima mümkündür. Bu bakımdan günahın küçüklüğüne değil, ama kendisine karşı gelinen Allah’ın azamet ve kibriyasına bakarak, günahlardan sakınmamız lazımdır. 2636
2631] 53/Necm, 32
2632] İbn Ebi Şeybe, Musannef; Deylemi
2633] İbn Mâce, Zühd 29
2634] Müsned-i Ahmed, I/402, V/331, VI/70
2635] Gazzali, İhya, IV/40-41
2636] Sadık Kılıç, a.g.e. s.329-331
GÜNAH
- 591 -
Lemem
‘Lemem’ kelimesinin aslı olan ‘lemme’ fiili; toplamak, biriktirmek, bir şeyi ısrarlı ve devamlı olmamak şartıyla yapmak ve düzeltmek mânâsına gelir. Dağınık olan saçı düzeltme eylemi bu fiille ifâde edilir. Aynı kökten gelen ‘elemme’, az miktarda, hafif tesir ve bir şeyin yanında az bir zaman durma demektir. Mesela, ‘elemme bi’t-taâmi / az bir şey yedi’, ‘elemme bi’l emr / bir işde fazla derinleşmedi’, ‘elemme’l ğulâm / çocuk ergenlik çağına yaklaştı’, ‘elemme bi’l mekân / o bir yerde birazcık durdu’ anlamlarına gelir.
Dolaysıyla bu sözcük, bir kişinin bir işi yapmamakla birlikte yapacak noktaya kadar gelmesini ifade eder. Ferrâí isimli tefsirci bedevilerden şöyle bir cümle duydum diyor: “Darabe mâ lememe’l katlu-öyle vurdu ki az kalsın ölecekti ” yani o kişi bu eylemi az kalsın yapacaktı. Bir başka seferinde ise: “elemme yef’alu -neredeyse yapacaktı-” şeklinde dediklerini işittim diye anlatıyor.2637 ‘Elemme’, aynı zamanda günaha yaklaşmak, günah işlere yakın olmak demektir. Bu anlamdan hareketle küçük günahlara, ya da kişinin yapmaya niyet ettiği fakat yapmadığı hatalara ‘lemem’ adı verilir. Râğıb el-İsfehânî ‘lemem’i günah işlemeye yakın olmak şeklinde açıklıyor ve bununla küçük günahların tanımlandığını ilâve ediyor. 2638
‘Lemem’in tanımı konusunda müfessirler arasında görüş birliği yoktur. Ancak onların çoğuna göre ‘lemem’ küçük günahlardır.2639 Bazıları, bir kişinin büyük günahı işleyecek noktaya gelmesine rağmen bir cürüm işlememesi, ya da günahta son safhayı gerçekleştirmemesi şeklinde açıklarlar. Bazıları onu, az bir zaman günah işledikten sonra terk etme diye anladılar. Bazıları ise, günah işlemeyi düşünüp, onu yapmak isteyen kişinin bu hatayı fiilen yapmaması diye tanımlamışlardır. 2640
Günahların Çeşitleri: Günahlar, Kur’an, Sünnet ve selef âlimlerinin açıklamasına göre ‘büyük-kebâir’ ve küçük-seğâir’ diye ikiye ayrılır. Kur’an’da şöyle buyuruluyor: “Size yasak edilen ‘büyük günahlardan’ kaçınırsanız, sizin günahlarınızı (seyyiatınızı) örteriz...” 2641 Peygamberimiz (s.a.s.) de şöyle buyuruyor: “Beş vakit namaz ile cuma, diğer cumaya, Ramazan da diğer Ramazan’a keffârettirler. Büyük günahtan kaçınıldığı takdirde aralarında işlenen günahları affettirirler.” 2642
‘Lemem’ kelimesi Kur’an’da yalnızca bir âyette geçmekte ve kebâir-büyük günahlar ifâdesinden sonra gelmektedir: “Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ındır. Kötülük edenlere, yaptıklarının karşılığını verecek ve güzel davrananları da (ihsan edenleri de) katıksız güzellikle mükâfatlandıracaktır. Günahın büyüklerinden (kebâir’den) ve çirkin işlerden (fahşâdan) kaçınanlara gelince, arada bir hataya düşseler de (lemem işleseler de) (bisinler ki) Şüphesiz Rabb’in bağışlamada cömerttir. (O kendisine yönelen kulunu affeder.) O, sizi toz-topraktan var ederken de, annelerinizin rahminde saklı bulunduğunuzda
2637] İbn Ziyâd el-Ferrâî, Meâni’l Kur’an, 3/100
2638] Müfredât, s. 686
2639] Beydavî, 3/441; Muh. İbn Kesîr, 3/402; Ebu’s Suûd, 5/648; Tabatabâî, el-Mizan, 19/45; Elmalılı, 7/318; Fî-Zılâli’l Kur’an, 6/3412
2640] Mevdûdi, Tefhimu’l Kur’an, 6/30
2641] 4/Nisâ, 31
2642] Müslim, Tahâret 14, hadis no: 233, 1/209; Tirmizî, Salât 160, hadis no: 214, 1/418; Ahmed Bin Hanbel, 2/400, 414, 484
- 592 -
KUR’AN KAVRAMLARI
da sizinle ilgili her bilgiye sahiptir; o halde kendinizi övüp yüceltmeyin. Çünkü O, kimin ittika ettiğini (kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıdığını) daha iyi bilendir.”2643 Görüldüğü gibi bu âyette Allah (c.c.) büyük günahlardan başka ‘lemem’i ayrı olarak sayıyor ve kebâir’den kaçınan veya hep ihsan eden (güzel davranan) kimselerin küçük günahlarının ve hatalarının bağışlanabileceğini haber veriyor. Aynı müjdeyi Nisâ Sûresi 31. âyette de buluyoruz. Söz konusu âyet, fuhuş (her türlü çirkin iş) ve büyük günahlardan sakınanların küçük günahlarının af edileceğini bildirerek müslümanlara ümit veriyor.
Kur’an ve Sünnette açıkça yasaklanan her günahın kebâir olduğu kesindir. Yine Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in had cezası (şer’î cezâ) takdir ettiği, âhirette karşılık olarak azapla müjdelediği günahlar da kebâirdir. Allah (c.c.) tarihte büyük günah işleyen bazı mücrim (azgın günahkâr) kişi ve toplulukları dünyada iken cezâlandırmıştır. Bu gibi cezaları hak eden her suç ta büyük günahtır. Bunların dışındaki hatalar, sürçmeler, yanılmalar küçük günahtır. Büyük günahı işlemeye karar vermek, ya da işlememek şartıyla henüz o günahın başlangıç noktasında bulunmak ta küçük günah grubuna girer. Ancak, küçük günah işlemekten çekinmeyen ve ona devam eden, ya da o günahla birlikte Allah’a karşı büyüklenen; İslâm’ın yasaklarını hafife aldığı için büyük günaha düşer ve âyette sözü edilen aftan yararlanamaz.
İlk dönem (selef) âlimlerinin görüşüne göre lemem, büyük günah olsa da o günahı bir defa işlemek ve ona tekrar dönmemektir. Bu görüş İbn Abbas’tan (r.a.) gelen rivâyetlere dayandırılır. Tâbiîlerden Ebû Sâlih şöyle diyor: “Bana, Allah’ın Necm sûresi 32. âyette geçen ‘lemem dışındaki’ sözü soruldu. Ben de ‘işlediği bir günahı tekrar etmeyen kişidir’ dedim. Bu olayı İbn Abbas’a anlattığımda, ‘Sana Allah’ın bir meleği yardım etmiş’ dedi.” 2644. Abdullah bin Amr (r.a.)’a göre ‘lemem’ şirk dışındaki günahlardır.
Âlimlerin çoğunun görüşüne göre ‘lemem’ kebâir’in (büyük günahların) dışındaki günahlardır. İbn Abbas’ın (r.a.)’ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: “Ebu Hureyre (r.a.)’nin Peygamber’den (s.a.s.) anlattığı şu ifade kadar ‘lemem’i’ açıklayan başka bir şey görmedim: “Allah (c.c.) her insanoğluna zina’dan bir pay ayırmıştır. Onlardan birini mutlaka işler. Gözün zinası (karşı cinse eğri gözle) bakmaktır. Dilin zinası nikâhı haram (nâmahrem) olmayan kimselerle (şehvetle) konuşmaktır. Nefis ona istek ve arzu duyar; cinsel organ onu ya doğrular, ya da yalancı çıkarır (ya fiilen zinaya gider, ya da Allah’tan korkar ve vazgeçer).” 2645
Kelbî’ye göre lemem iki çeşittir: Birincisi; Allah’ın dünyada had (şer’î cezâ), âhirette azap yüklemediği günahlardır. Bunlar beş vakit namazın keffâret olduğu (affettirebildiği) hatalardır. İkincisi; müslümanın bir defa işlediği ve tevbe ettiği günahlardır. Said bin Müseyyeb’e göre ‘lemem’; kalple işlenen, yani yapılması tasarlanan günahtır. Hüseyin bin el-Fadl diyor ki: “Lemem, (karşı cinse doğru) elde olmayan ilk bakıştır. Bu bağışlanır. Bakış tekrarlanır veya devam ederse, bu artık lemem olmaktan çıkar, günah kapsamına girer.” Nitekim İbn Abbas’ın rivâyet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allahım, bağışlarsan çok
2643] 53/Necm, 31-32
2644] Muh. İbn Kesîr, 3/403
2645] Müslim, Kader 20, hadis no: 2657, 4/2046; Buhârî, İsti’zân 12
GÜNAH
- 593 -
günahı bağışlarsın; küçük günahı olmayan hangi kulun var ki?” 2646. Taberî’nin rivâyet ettiğine göre tâbiîlerden Mücâhid ‘lemem’i; günaha yaklaşmak ancak işlemeden ondan vazgeçmek şeklinde tanımlamıştır. İbn Abbas (r.a.)’dan rivâyet edilen bir başka görüşe göre lemem, kulun zinâ, hırsızlık, şarap içme gibi bir an işlediği ve hemen tevbe edip terkettiği günahtır 2647.
Üçüncü grup bazı âlimler ise lememin müslüman olmadan önce câhiliye döneminde işlenen hatalar olduğunu söylediler. Allah (c.c.) onları bu günahlardan dolayı hesaba çekmeyecektir.
Ancak bu konuda âlimlerin çoğunluğunun görüşü daha isâbetli görünüyor. O da lememin küçük günahlar olduğu görüşüdür. ‘Lemem’; ya (bazılarının dediği gibi) bütün günahları kapsamakta, ya da bir defa işlenen ve sürekli tekrar edilmeyen hataları içerisine almaktadır. Lememin kapsamına giren hatalar tekrar edilirse ‘kebâir’ olabilir. Bundan dolayı küçük günahları çekinmeden işleyenlerin gaflete düşmesinden ve günahlar konusundaki titizliğinin azalmasından korkulur.
Lemem özet olarak, ne olursa olsun müslümanın kendisinden kurtulmak ve nefsini ondan korumak için uğraştığı, çirkin bulup Allah’a sığındığı, Allah’a yönelerek tevbe ettiği, ya da tevbe etmesi gereken günahlar ve hatalardır. Takvâ sahipleri, günah işleme konusunda şeytandan bir vesvese geldiği zaman hemen Allah’ı hatırlarlar ve bu konudaki gerçeği görürler, günah işlemekten yüz çevirirler.2648 Mü’minler, ellerinden geldiği kadar İslâm’ın yasaklarından, günah dediği fiillerden uzak durmaya çalışırlar. Hasene (sevap) olan işleri artırmaya çaba gösterirler. Bilirler ki günahların büyüklerinden bilinçli bir şekilde kaçınanların hatalarını Allah (c.c.) bağışlar. Ve yine inanırlar ki iyilikler (hasenât) kötülükleri (seyyiâtı) siler, süpürür. 2649
Muhâtaba Göre Günahlar
Günahlar, muhâtaba göre üçe ayrılır.
1- Allah’a Karşı Günah: Küfür, şirk ve endâd/eş ve benzer koşma gibi tevbe edilip vazgeçilmedikçe affedilmeyen günahlardır.
2- İnsanlara Karşı Günah: Kur’an-ı Kerim’de, insanlara yönelik günahlar, Allah’a yönelik olanlardan daha çeşitli olup, bunlar farklı alanlara dağılmaktadırlar. Netice itibarıyla bu tür günahların önemi şuradadır: Bunlar kul hakkını ihlâl olduğundan kendisine haksızlık yapılanın rızası olmadıkça bağışlanmaz.
İnsanlara karşı işlenen günahlardan katl,2650 kan dökme;2651 kız çocuklarını diri diri toprağa gömme2652 zikredilir. Cana kıyma, hataen olmanın dışında, kesinlikle mü’minlerden nehyedilirken,2653 kasıtlı öldürmelerin cezası kısas
2646] Hâkim, Müstedrek, 2/469
2647] Muh. İbn Kesîr, 3/402
2648] 7/A’râf, 201
2649] 11/Hûd, 114; H. K. Ece, a.g.e. s. 387-390
2650] 2/Bakara, 85; 4/Nisâ, 92
2651] 2/Bakara, 84
2652] 16/Nahl, 58-59; 43/Zuhruf, 17
2653] 4/Nisâ, 92
- 594 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olarak2654 tayin edilmiştir. Faiz yeme 2655 -ki faiz yemek bağışlanmayacak suçlardan sayılmış ve faiz yiyenlerin kabirlerinden mahşer günü şeytan çarpmış bir durumda dirilecekleri âyette ifade edilmiştir;-2656 mala hıyanet etmek/ğull;2657 cimrilik;2658 malı ve tartıyı noksanlaştırma;2659 helâl - haram demeyip miras yemek;2660; hırsızlık;2661 rüşvet yemek2662 Kur’an’da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır. Yine, işkence yapma;2663 yetim malı yemek;2664 yetimi çirkin tarzda kovmak;2665 yoksulu doyurmamak;2666 yüzsüzlükle insanlardan bir şey istemek sûretiyle onları incitmek;2667 hıyânet;2668 gözlerin haince bakışı;2669 ahde riâyetsizlik;2670 insanlara iftira, işlediği günahı masum birine yıkma; 2671 iffetli kadınlara zina isnadı2672 -ki dört şahit getirilmedikçe seksen değnek/celde vurulur-; bühtan/iftira2673; genç kızları zinaya zorlamak;2674 yalan şahitlik;2675 insanlara karşı büyüklenme ve şımarma;2676 haset ve kıskançlık2677 bütün bunlar, Kur’an’da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır. Büyücülük;2678 kasılarak yürümek;2679 insanlara iltifat etmeyip onlara burun kıvırma;2680 ana babaya itaatsizlik;2681 insanlarla alay etmek, onları küçümsemek, başkalarını güldürecek biçimde onların kusurlarına ve eksikliklerine dikkat çekmek;2682 her ne şekilde olursa olsun başkasını ayıplamak, kınamak2683 -ki böyle bir davranış, imandan sonra fıska düşmek kadar tehlikeli sayılmıştır-; müslümanların kusurlarını araştırıp, gizli durumlarını açığa vurmak;2684 tanıdığını yokluğunda hoşlanmayacağı şeylerle anmak, yani gıybet2685 -öylesine çirkin bir davranıştır ki, ölü
2654] 2/Bakara, 178, 179
2655] 2/Bakara, 275, 278, 279; 3/Âl-i İmran, 130
2656] 2/Bakara, 275
2657] 3/Âl-i İmran, 161
2658] 3/Âl-i İmran, 180; 4/Nisâ, 37
2659] 2/Bakara, 282; 7/A'râf, 85
2660] 89/Fecr, 19
2661] 5/Mâide, 38; 12/Yûsuf, 70, 73
2662] 5/Mâide, 62
2663] 5/Mâide, 59
2664] 17/İsrâ, 10, 34
2665] 107/Mâun, 2
2666] 107/Mâun, 3
2667] 2/Bakara, 273
2668] 4/Nisâ, 105, 107; 8/Enfâl, 27, 58, 71
2669] 40/Mü'min, 19
2670] 17/İsrâ, 34
2671] 4/Nisâ, 112
2672] 24/Nur, 4, 11, 23
2673] 4/Nisâ, 20, 112, 156
2674] 24/Nur, 33
2675] 22/Hacc, 30
2676] 17/İsrâ, 37
2677] 2/Bakara, 109; 4/Nisâ, 54
2678] 113/Felak, 4
2679] 75/Kıyâme, 33
2680] 31/Lokman, 18
2681] 31/Lokman, 14-15
2682] 24/Nur, 11
2683] 9/Tevbe, 58, 79, 49/Hucurât, 11
2684] 49/Hucurât, 12
2685] 49/Hucurât, 12
GÜNAH
- 595 -
kardeşinin etini yemeye/yamyamlığa denk tutulmuştur-; başkası hakkında zanla hüküm vermek;2686 kaş-gözle insanları çekiştirme2687 gibi günahlar insanlara yönelik günahlardır.
Kur’an’da insanlarla ilgili günahlara oldukça fazla yer ayrılması, Kur’anî öğreti ve dünya görüşünün, sosyal âhenk ve intizama ne kadar itina gösterdiğinin bir belgesi sayılsa gerektir. Çünkü farklı yoğunluktaki manalarıyla, bu kadar çeşitli kelimenin kullanılması, toplumsal hayat ile her noktadan temasa geçip, onu etkileme hedefini gözetir.
3- İnsanın Kendisine Karşı Günahı: Günahlar, kötü akıbeti bizzat yapanları ve buna sebep olanları ilgilendirdiğinden, günahkârlar, neticede bizatihi günahları kendilerine karşı işlemiş olurlar. Bu durum, bazen nefs kelimesiyle beraber zikredilen tahtânûne 2688 kelimesiyle ifade edilirken bu, günah işlemek ve ma’siyet irtikâb etmek suretiyle nefse zulmü veya azaba maruz bırakmak ve sevabını da azaltmak suretiyle onun kemaline halel getirmeyi gösterir. Çoğu zaman ise, bu husus “nefsine zulmetmek” kavramı altında bize sunulur.2689 Öyleyse günah, hangi kategoriye dâhil olursa olsun, onun yıpratıcı tesiri ve sonuçları, zaruri olarak yapanı alâkadar eder.
Kur’an-ı Kerim, insana çok önem verir. Meselâ, Allah’a karşı yapılacak görevler, insanın gücünün dışında mütâlaa edilmemiştir. Allah’a ibadet ve itaat konusunda insandan istenen, gücü ölçüsündeki şeylerdir. Güçlerinin yetmeyeceği şeylerden insan sorumlu tutulmazken;2690 öte yandan da, en mükemmel hedefe ulaşması için gerekli gayretin sarfedilmesi istenmektedir.
Gücümüzün ve kuvvetimizin, ödevlerimizin hepsine âdil bir şekilde dağılması esastır. Aktif potansiyelimiz, hayatın diğer alanları içinde bizi güçsüzlüğe uğratması nokta-i nazarından, dar bir idealin hizmetinde çökertilmemeli ve öldürülmemelidir. Peygamberimiz’in sünneti, bize şu mesajı iletmektedir: “Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, âilenin de. Buna göre sen, her hak sahibine hakkını ver!” 2691
Peygamberimiz, birçok vesileyle bu duruma değinerek, çok uzun süre uykusuz kalmak ve devamlı oruç tutmak gibi aşırı amelleri kınamış, vazgeçilmesini istemiş veya yasaklamıştır. Mesela, bir yolculuğu esnasında, bir cemaat ve cemaatin ortasında güneşten korunmaya çalışan bir adam görür. Bu adamın halini sorduğunda, O’na şöyle cevap verilir: “Oruç tutmakta!” Hz. Peygamber, hemen şöyle buyurur: “Seferde/yolculukta iken, oruç tutmak takvadan değildir.”2692 Benzer bir olay da şöyledir: Hz. Peygamber bir gün, omuzlarına yaslanmış olduğu iki oğlu arasında sallana sallana giden bir ihtiyar görür. Allah Rasûlü, bu adamın halini sorduğunda, cevap verilir: “Yaya hacca gitmek şeklinde bir adakta bulunmuştu da!” Bunun üzerine şöyle buyururlar: “Bu adamın kendisine revâ gördüğü işkenceyi,
2686] 17/İsrâ, 36; 46/Ahkaf, 6, 12
2687] 83/Mutaffifin, 30
2688] 2/Bakara, 187; 4/Nisâ, 107
2689] 2/Bakara, 54, 231; 4/Nisâ, 97; 7/A'râf, 24; 11/Hûd, 101 vb.
2690] 2/Bakara, 233, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En'âm,152 vb.
2691] Buhâri, Edeb 84-86
2692] Buhâri, Savm 35
- 596 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Allah ona revâ görmez!” 2693
Bu tür uyarı ve yadırgamalara rağmen, Peygamberimiz, kendisini telef edercesine, mesela ayakları şişinceye kadar gece namazları kılıyor 2694 ve bu durum ashap tarafından tam anlaşılmıyordu. Ashabına verdiği cevapta O, “Allah’a şükreden bir kul olmasının yadırganmaması gerektiğini ifade ediyordu. 2695
Bu yasaklar ve bunlara rağmen bu tür davranış özelliklerinden sonra şu tespiti yapabiliriz: Dinî yaşantısının yoğunluğunu farklılaştıran bu ruhî hususiyete, dinin sübjektif yönü diyebiliriz. Buna göre, sadece fizik güç değil; ama manevî kuvvet de insanlar arasında eşit şekilde dağıtılmamıştır. Bundan neşet eden bir keyfiyet olarak bazı insanlar için katı ve aşırı olan bir davranış, bazıları için hiç de böyle olmayabilir.
İnsan, kendi ruhî ve maddî varlığı üzerinde, sosyal çevrede de olduğu gibi, istediği biçimde davranamaz ve böyle bir tasarruf hakkına da sahip değildir. Hz. Peygamber’in hadisinde ifade edildiği gibi, nefsimizin meşru haklarını kabul etmemek, ona yöneltilmiş bir suçtur ve cezası uhrevî âlemde görülecektir. Meşru olmaksızın canımıza, ruhî ve bedenî varlığımıza yönelteceğimiz herhangi bir suç, ahirette misliyle cezalandırılacaktır. “Kim dünyada nefsini herhangi bir şeyle öldürürse, kıyamet gününde de o şeyle azab olunur.” 2696
Günahın Zıddı; Sevap
Bu kavramın aslı olan ‘sevb’ kelimesi sözlükte; bir şeyin kendi önceki haline geri dönmesi demektir. Meselâ, bir kimsenin evine geri dönmesine, ‘o eski haline döndü’ derler. ‘Sevb’ böyle durumları ifade eder. ‘Sevb’ aynı zamanda, bükülmüş yün ve pamuk ipliğinin düşünülen, takdir edilen şekline de denir. Ki bu da elbiseden başkası değildir. Türkçe’de kullanılan ‘esvâb’ kelimesi bu ‘sevb’in çoğuludur.
Karşılık Olarak Sevap: ‘Sevab’ İslâmí kaynaklarda, insanın işlediği amellerin sonuçlarından doğan şey şeklinde anlaşılmaktadır. Yapılan şeyin sonucuna ‘sevab’ denmektedir. Ceza, bir amel için takdir edilen, düşünülen sevaptır, yani amelin karşılığıdır. Nitekim Kur’an, “Kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını görecektir, kim de zerre miktarı şer işlerse karşılığını görecektir” 2697 buyuruyor.
Cezâ daha çok olumlu veya olumsuz anlamda karşılık demektir. Sevap ise, yapılan bir işin neticesidir. ‘Sevap’ hayır ve şer olan bütün ameller için kullanılsa da, hayırlı ameller hakkında kullanılması daha yaygındır. Kur’an şöyle buyuruyor: “… (Bu), Allah katından bir sevap (karşılık)tır. Sevabın (karşılığın) en güzeli şüphesiz O’nun katındadır.” 2698 “Kim dünya sevabını (faydasını) isterse ona ondan veririz, kim de âhiret sevabını (karşılığını) isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri yakında ödüllendireceğiz.” 2699
Mü’min olmayanlara verilecek olan kötü cezânın, ‘sevab’ ile aynı kökten
2693] Buhâri, Umre 58
2694] Buhâri, İtikâf 1
2695] Buhâri, Teheccüd 6
2696] Müslim, İman 176; S. Kılıç, a.g.e. s. 332 ve devamı
2697] 99/Zilzâl 7-8
2698] 3/Âl-i İmrân, 195
2699] 3/Âl-i İmrân, 145
GÜNAH
- 597 -
gelen ‘mesûbet’ ile karşılandığını görüyoruz. Çünkü cezâ da sevab gibi bir amelin karşılığıdır.2700 ‘Mesûbet’in, Allah katındaki ve mü’minlere verilecek mükâfat anlamında da kullanıldığı görülmektedir. 2701
Mükâfat Olarak Sevap: ‘Sevab’, iyi amellere karşı Rabbimizin vermesini ümit ettiğimiz sonuçtur. Mü’minler, İslâm’ın kendilerine emrettiği şeyleri yerine getirdikleri zaman bunun ‘sevabını’ alacaklarını bilirler. Sevab, farzları ve vacipleri yerine getirmenin karşılığı olduğu gibi, mü’minlerin nafile olarak yaptıkları her türlü ibadetin ve her türlü iyiliğin (hasenenin) de karşılığıdır. “Her kim kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince; onlar da cennetliktirler. Onlar da orada ebedi olarak kalacaklardır.” 2702 Bu âyette ve diğerlerinde iyi ve kötü diye nitelenen amellerin karşılığının mutlaka verileceği bildiriliyor. Üstelik bu karşılıklar da geçici bir zaman için değil sürekli olacaktır. Âyette geçen insanı çepeçevre kuşatan ve sahibini ebediyyen cehenneme sürükleyecek amel şüphesiz ki inkârcılıktır. Zâten İslâm’a inanmayanlar sâlih amel işlemeyi bilmezler.
İnsanın âhiretteki durumu sevabının azlığı veya çokluğu ile belli olacaktır. Sevabı çok olanlar Cennete, günahı çok olanlar Cehenneme gidecektir. Kur’an bunu ‘tartısı ağır olanlar, tartısı hafif olanlar’ diye nitelemektedir.2703 Rabbimiz, ‘sevabın’ yücesinin kendi yanında olduğunu haber vererek, insanları iman etmeye ve kendisinden sakınmaya (takvâya) dâvet ediyor.2704 Allah (c.c.) dünya sevabının (mükâfatının) da âhiret sevabının da kendi katında olduğunu, ondan dilediği kimseye dilediği kadar verebileceğini haber vermektedir 2705. Allah’ın insana verdiği mallar ve evlâtlar dünya hayatının süsüdür. Fakat devamlı kalacak olan güzel amellerin Allah’ın yanında sevabı (karşılığı) ise hayır bakımından daha önemlidir. İnsanlar belki mal ve nesil yönünden zengin olmayı daha hayırlı sanabilirler. Ancak amellerin Allah katında güzel bir sevaba kavuşması, sevab kazanabilecek amellerinin çok oluşu insan için daha hayırlıdır.2706 “Allah, hidâyet bulanların hidâyetini artırır. Sürekli olan sâlih davranışlar, Rabbinin katında sevab bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” 2707
Halk arasında her türlü hayırlı iş, sâlih amel veya Allah’ın razı olacağı bütün davranışlar ‘sevab’ diye nitelenir. Bu, İslâm’ın insanları davet ettiği ‘hayr’dır. İslâm insanları devamlı böylesine hayırlı ve sevap iş yapmaya dâvet ediyor. Mü’minler, daha çok sevab kazanmak için insanlara iyi davranırlar, iyilik ederler, yardımda bulunurlar, hayırlı işlere koşarlar. Onlar bilirler ki Allah rızâsı için yapılan bütün ameller mü’mine sevab kazandırır. Unutmamak gerekir ki sevab ancak sağ iken kazanılır. Yalnız sadaka-i câriye (devam eden sadakanın) sevabı ise ölümden sonra da sürer. 2708
İnsanın nefsini hesaba çekmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Çevre
2700] 5/Mâide, 60
2701] 2/Bakara, 84
2702] 2/Bakara, 81-82
2703] 101/Kaaria 6-11
2704] 2/Bakara, 103
2705] 4/Nisâ,134; 5/Mâide, 85
2706] 18/Kehf, 46
2707] 19/Meryem, 76
2708] H. K. Ece, a.g.e. s. 590-592
- 598 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kültürünün baskısı altında kalan akıl ve daima kötülüğü emreden nefis, meşrû (İslâmî) olmayan amelleri gündeme getirir. Bir İslâm mütefekkiri, “her günah tıpkı şarap gibi sarhoş etseydi, yeryüzünde ayık gezen hiç kimseyi göremezdin” diyerek, önemli bir noktaya işaret etmiştir. Sırat-ı müstakime riâyet eden bir mü’min, değişik sebeplerin etkisi altında gayr-ı meşrû amellerde bulunabilir.
Günahkârlık; Fısk
Fısk: Kur’an öncesi metinlerde, meyvenin filizlenmesi, kabuğundan çıkması, hayvanların, özellikle de farenin yuvasından çıkması anlamına gelir. Kur’an, bu kelimenin anlam çerçevesini genişleterek, insanların ve başka varlıkların emirden ve yoldan çıkması anlamında kullanmıştır. Fısk: Yoldan çıkma, doğru yoldan sapma, iyilik ve güzellikten çıkma, günaha batma, kötülüğe iyice dalma anlamlarına gelir. Büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah’a itaat etmekten çıkmaya fısk denir. Fısk işleyene, bu tür davranışları gerçekleştirene de fâsık denir. En yaygın olarak kabul edilen görüşe göre fısk, itaatten çıkma, dinin koyduğu sınırlardan dışarı çıkma anlamındadır. Bu kullanımıyla fısk, küfür teriminden daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Buna göre, her kâfir fâsıktır; ama her fâsık, kâfir değildir. Kur’an’daki kullanımından yola çıkarak fısk, vahiy tarafından temizliği ve iyiliği belirlenmiş şeylerden uzak kalmak veya dince çizilen güzel sınırlardan dışarı çıkmak şeklinde tanımlanabilir. Fısk, fıtratın dejenere olması ve yaratılıştan sapma olarak anlaşılabilir.
Fısk ve fâsık kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de toplam 54 yerde geçer. Kur’an, bazı yerlerde fıskı iman; fâsığı da mü’min karşıtı bir anlamda kullanmaktadır.2709 Bazı yerlerde ise dinin emirlerine itaatin karşıtı olarak geçer.2710 Fısk ve çoğulu füsuk kelimesinin geçtiği 7 âyette müslümaların muhatap alındığı görülür. Bu âyetlerde büyük günahların işlenmesinin, dinin emir ve yasaklarına aykırı davranılmasının kastedildiği görülür. Hadislerde ve sahabe sözlerinde de sıkça geçen fısk ve fâsık kelimeleri genelde bu son anlamda kullanılmıştır. Yani genel kanı, fâsığın iman dairesi içinde olduğu merkezindedir. Yalnız, unutulmamalıdır ki fâsık olan mü’min, eksik imanlı, kâmil olmayan bir mü’mindir; böyle bir mü’mine dindar, müttakî, muhlis (ihlâslı) gibi sıfatlar verilemez. Fısk ile küfür arasında bir yakınlık vardır.
Âlimler, fıskı daha çok “büyük günahları irtikâp etmek” olarak tarif etmişlerdir. Bazı âlimler ise, günahları küçük görmek ve onlarda ısrar etmek de fısktır derler. Genel olarak fıskın üç mertebesi vardır. Birincisi, günahı çirkin kabul etmekle beraber, yine de zaman zaman şeytanın vesvesesine veya nefsine uyup günah işlemektir. İradesi zayıf olan insanlarda bu hal tekerrür eder. İkincisi: Günah olduğunu kabul ve ikrar ettiği halde, sık sık aynı haramları işlemektir. İçki tiryakilerinde veya kumar düşkünlerinde bu hal görülür. Üçüncüsü: Haram olduğunu inkâr edip, ısrarla fısk olan davranışı yapmaktır. Fıskın birinci ve ikinci mertebelerinde bulunan müslümanın tevbe etmesi gerekir. Üçüncü mertebede bulunan insanın ise, müslüman olduğunu iddia ediyorsa, bu yaptığı fısk onu küfre düşürdüğünden tecdid-i iman etmesi ve İslâm’a teslim olması şarttır.
Fıskı iki ana bölümde incelemek mümkündür. Birincisi, inançla ilgili fısk;
2709] bk. 3/Âl-i İmran, 110; 32/Secde, 18
2710] bk. 2/Bakara, 197; 24/Nur, 4; 49/Hucurât, 7, 11
GÜNAH
- 599 -
ikincisi, dinî emir ve yasaklarda gevşeklik ve ihmal anlamında fısk.
1- İnançla İlgili Fısk
Kur’an’da genişçe ele alınan fısk davranışlarının inançla, Allah ve peygamberlik kurumuyla ilgili olanı, Allah’a inançsızlık, Allah’ın âyetlerini yalanlama, Allah’ı unutma, nifak, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeme ve şeytanın Allah’ın emrinden çıkışı olarak sıralanabilir.
a- Allah’a İnançsızlık: Hz. Peygamberimiz’e, münafıkların önderi Abdullah bin Ubey konusunda şu emir verilmiştir: “Onlardan (münafıklardan) ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar, Allah’ı ve peygamberini inkâr (küfr) ettiler, fâsık olarak öldüler.” 2711 Müşriklerin puta tapmalarının anlamsızlığı ve Allah’ın yaratıcılığı ve yöneticiliği anlatıldıktan sonra, şu belirtilir: “İşte gerçek rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık (dalalet) vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürülüyorsunuz? Böylece, fâsık olanların inanmayacaklarına dair rabbinin sözü gerçekleşmiş oldu.”2712 Allah’ın indirdiği apaçık âyetleri, yalnızca fâsıklar/yoldan çıkmışlar inkâr eder: 2713
Fısk, yani büyük günah işlemek veya küçük günahlarda ısrar etmek; Allah’ın sevmediği ve mü’min kullarına sevdirmediği durumlardandır. “Bilin ki, içinizde Allah’ın peygamberi bulunmaktadır. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı, şüphesiz kötü duruma düşerdiniz. Ama Allah, size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” 2714
b- Allah’ın Âyetlerini Yalanlama: Kur’anda, Allah’ın âyetlerini yalanlama, fısk olarak nitelenir: “Âyetlerimizi yalanlayanlar (inkâr edenler), fısklarından/yoldan çıkmalarından ötürü azap çekeceklerdir.” 2715
c- Allah’ı Unutma: Özellikle münafıkların Allah’ı unutması, Kur’an’da fısk olarak görülür: “Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unuttuğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâsık (yoldan çıkmış) kimselerdir.” 2716
d- Allah’ı, Peygamber’i ve Allah Yolunda Cihadı İkinci Dereceye Koyma: Yakınlarını koruma ve dünyevî nimetleri, Allah’a, Peygamberine ve cihada üstün tutma, fısk olarak değerlendirilir: “De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaştan daha sevgili ise, Allah’ın emri gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola (hidâyete) eriştirmez.” 2717
e- Nifak (İnançta İkiyüzlülük): “İstekli ya da isteksiz olarak verin, nasıl olsa kabul edilmeyecektir. Siz, şüphesiz fâsık bir topluluksunuz. Verdiklerinin kabul edilmesine engel olan, Allah’ı ve peygamberi inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri, istemeye
2711] 9/Tevbe, 84
2712] 10/Yûnus, 33
2713] 2/Bakara, 98-99
2714] 49/Hucurât, 7
2715] 6/En'âm, 49
2716] 59/Haşr, 19 ve yine bk. 9/Tevbe, 67
2717] 9/Tevbe, 24
- 600 -
KUR’AN KAVRAMLARI
istemeye vermeleridir.” 2718; “Münafıklar birbirlerindendir, kötülüğü emreder, iyiliği engeller, Allah’ı unuturlar, onlar fâsıktırlar.” 2719; “Onlardan (münafıklardan) râzı olasınız diye size yemin edecekler. Fakat siz onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla râzı olmaz.” 2720
f- Allah’ın İndirdiğiyle Hükmetmemek: Ehl-i kitap, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemekle fısk olan davranış içine girmiş demektir: “İncil sahipleri, Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsin. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar fâsık olanlardır.” 2721; “O halde, Allah’ın indirdiğiyle aralarında hükmet. Allah’ın sana indirdiği Kur’an’ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, onların hevesine uyma. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların pek çoğu, gerçekten fâsıktırlar.” 2722
g- Şeytanın Allah’ın Emrinden Çıkışı: “... İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden fısk etti/dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne fena bir değişmedir.” 2723
2- Dinî Emir ve Yasaklarda Gevşeklik ve İhmal
Fıskın ikinci anlam alanı, yanlış tutum ve davranışlarda bulunmaktır. Fısk, ister az, isterse çok olsun, günah işlemek demektir. Ama genellikle, çok günah işlemek olarak bilinir. Fâsık kavramı, çoğunlukla dinî hükme bağlanan ve onu kabul eden ama bütün veya bir kısım hükümlerini ihlal eden kişi için kullanılır. Aslî kâfire fâsık denilmesi, aklın ve fıtratın ortaya koyduğu hükmü ihlal edişi dolayısıyladır. Bu anlam alanından yola çıkarak fâsık kelimesi, “günahkâr mü’min” için kullanılır olmuştur. Yaptığı yanlış işler, “dinden çıkma” anlamına gelmez.
a- Yalan Haber Yaymak ve Yalancı Şahitlik: Fâsık, Kur’an’da iki yerde yalancı anlamında kullanılmıştır. Yalancının haberi, doğruluğu araştırılmadan kabul edilirse, olumsuz bazı sonuçlar doğurur: “Ey iman edenler! Eğer fâsıklardan (yoldan çıkmışlardan) biri, size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden (farkına varmadan) bir topluluğa fenalık edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” 2724 Bu âyet, o sırada müslüman olan Velîd bin Ukbe hakkında inmişti. “Mustalıkoğulları bana zekât ödemedi. Beni öldürmek istedi.” diye haber getirmişti. Ancak, Mustalıkoğulları gelip gerçeği söylediler. 2725. Özellikle yazılı veya görüntülü medyanın haberleri bu âyetin gösterdiği doğrultuda değerlendirilmelidir. Özellikle İslâm ve müslümanlar hakkındaki medyadaki haber ve ithamlara itibar edilmemeli, bu konularda fâsık medyanın ancak yanıldığı zaman yanlışlıkla doğru haber yaydıkları unutulmamalıdır. Müslümanların ellerinde olduğu medyanın çoğu haberlerinin de, fâsıkların ulusal ve uluslar arası ajans kaynaklarından alındığı gerçeği göz ardı edilmemelidir.
İmam Kurtubi: Fâsık olduğu kesin olarak tespit olunan kimsenin haberleri
2718] 9/Tevbe, 53-54
2719] 9/Tevbe, 67
2720] 9/Tevbe, 96
2721] 5/Mâide, 47
2722] 5/Mâide, 49
2723] 18/Kehf, 50
2724] 49/Hucurât, 6
2725] Ahmed bin Hanbel, Müsned 4/279
GÜNAH
- 601 -
geçersizdir, kabul edilemez. Çünkü haber emanettir. Fısk ise, haberin iptalinin (geçersiz olmasının) delilidir. Bu konuda İmam Cessas’ın tespiti şudur: “Âyette geçen “tahkik edin” emri, fâsığın şahitliğinin kabul edilmemesinin delilidir. Çünkü şahitlik, bildiğini haber vermekten ibarettir. Fâsık olan kimsenin şahitliği kabul edilmediği gibi, diğer hususlardaki haberleri de kabul edilmez. İffetli kadınlara zina iftirasında bulunanlara Kur’an’da fâsık denmiştir. 2726 Çünkü böyleleri, toplumun âile yapısında derin yaralar açabilir. Yine, Kur’an’da ahde vefasızlığın bazı örnekleri, fısk olarak değerlendirilir. 2727
b- Allah Adı Anılmadan Kesilen Hayvanların Etini Yemek: Kur’an’da Allah adı anılmadan kesilen hayvanların etini yemek, fısk (günahkârca davranış) olarak nitelenir: “Üzerine Allah’ın adı anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak, fısktır (Allah’ın yolundan çıkmaktır).” 2728; “Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız, size haram kılındı. Bunlar, fısktır.” 2729 Mü’minin, yiyeceği nesnelerde de Allah bilincini, helâl ve haramı gözetmesi şarttır. Fâsık, “üzümünü ye, bağını sorma!” der; mü’min ise, bağını sormadığı, helâl mi haram mı olduğunu bilmediği üzümü kesinlikle ağzına koymaz. “Kâfirler (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.” 2730
c- Zulüm: İsrailoğulları, kendilerine bildirilen ilahî mesajı, başkasıyla değiştirdikleri için zulmetmişler ve böylece fısk işlemişler, yoldan çıkmışlardı: “... Biz de zâlimlere, fıskları/yoldan çıkmaları sebebiyle gökten azap indirdik.” 2731 Yine, Cumartesi yasağına uymayan İsrailoğulları, Kur’an’da zâlim ve fâsık olarak adlandırılır. 2732
d- Servetiyle Şımarma: Servet sahipleri (mütrefûn), ellerindeki güce güvenerek Allah’ın emrine karşı çıkabilir, sırt çevirerek günahkârca yaşamaya devam edebilir: “Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.” 2733
e- Livâta (Homoseksüellik): Lut kavminin çirkin davranışı, Kur’an’da fısk (günaha gömülüp gitme) olarak belirtilir: “Lut’a da hüküm ve ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar fâsık (yoldan çıkmış, günaha gömülüp gitmiş) kötü bir topluluktu.” 2734
f- Çirkin Söz (Sebb): İki âyette füsuk kelimesi, müslümanların birbirleriyle konuşmasıyla ilgili görgü kurallarını belirtir. Bunlardan biri, hac yolculuğu sırasında uyulması gerekli yasaklar arasında, füsuk’tan/çirkin söz ve yakışıksız davranışlardan sakınmaları gerektiği âyetidir.2735 Diğeri, müslümanlar birbirleriyle konu2726]
24/Nur, 4-5
2727] 5/Mâide, 106-108; 7/A'râf, 101-102; 9/Tevbe, 8-11
2728] 6/En'âm, 121
2729] 5/Mâide, 3
2730] 47/Muhammed, 12
2731] 2/Bakara, 59
2732] bk. 7/A'râf, 165
2733] 17/İsrâ, 16
2734] 21/Enbiyâ, 74 ve bk. 29/Ankebut, 33-34
2735] 2/Bakara, 197
- 602 -
KUR’AN KAVRAMLARI
şurken, birbirlerini ayıplamayacak ve kötü lakaplarla çağırmayacak; birbirleriyle iyi hitap çerçevesinde geçineceklerdir: “Ey iman edenler! Bir topluluk, ötekini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İman ettikten sonra yoldan çıkmış olmak/füsuk (çirkin söz ve davranış) ne kötü bir isimdir. Tevbe etmeyenler, işte onlar zâlimlerdir.” 2736 Görüldüğü gibi, her iki âyet de, füsuk kelimesiyle anlatılan fıskın bu türünde, mü’minlere seslenmektedir. 2737
Fısk ve fâsıklık, son derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca, insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fısktan uzak durmaktır. Günahın büyüğünden olduğu gibi, küçüğünden de kaçınmalı, “bu küçüktür zarar vermez” diyerek onu işlemekte ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere, küçük günahta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir. Şurası unutulmamalıdır: Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük ve önemsiz görülüp devam edildiği müddetçe büyük günaha dönüşmesin. Damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük günahlar da tekrar edilerek veya değişik küçük günahlar bir arada toplanarak büyürler, büyük günah olurlar.
Aslında kâfirlere uygun davranışlar olan fısk, İslâmî hudutları kabul etmekle birlikte; farzları terk eden veya haramları işleyen müslümanın da bazen yanılarak içine düştüğü bir illet ve felakettir. Kur’an-ı Kerim’de fâsıkların zemmedildiği ve azapla uyarıldığı mâlumdur. Hesap gününü düşünen her mü’min, şer’î emirleri eda etmek ve haramlardan şiddetle kaçınmak suretiyle fısk hastalığından kurtulabilir. Fısk, bireysel bir eylemdir. Fâsıkların bir araya gelmesi ve şer’î hudutları kitle halinde tahrip etmesi, “fesâd”ı gündeme getirir. Dolayısıyla fısk ile fesâd arasında, böyle bir yakınlık ve ilişki vardır. Fâsıkların ve müfsidlerin çoğunluğu teşkil ettiği toplumlarda; tağutî güçlerin iktidar olması ve hizbu’ş-şeytanın hızla gelişmesi kaçınılmazdır. O yüzden İslâm’ın gönüllerde ve coğrafyalarda hâkim olması için her çeşit fısktan kaçınmak ve fâsıklara İslâmî tavır alıp sâlih amellerle iç içe ve sâlihlerle beraber olmak şartttır.
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.” 2738 Kendi nefsinden başlamak üzere gönüllerde, eylemlerde ve çevredeki her çeşit fısk ve fâsığa karşı mücadele edenlere selâm olsun!
Hıristiyanlıkta ve Diğer Dinlerde Günah Anlayışı
1- Hıristiyanlık Günah Anlayışı:
Aslî Günah: Hıristiyanlığa göre, insanlığın ilk atası Âdem ve eşi Havvâ, yasak meyveyi yemelerinden dolayı bir günaha düşmüştür. Bu günah, hem şahsî, hem de kollektif bazı sonuçlar doğurmuştur. Hıristiyan inancına göre, Âdem (a.s.) ve eşi Havva’nın günahları, onların zürriyetlerine de yayılmıştır. “Yalnız bir adamın itaatsizliği sebebiyle, bütün diğerleri günahkâr kılındılar.”2739 Bugünkü İncil’de yer alan bu cümle, resmî öğretice şöyle tamamlanır: “Her insan, kudsiyet ve doğ2736]
49/Hucurât, 11
2737] Vecdi Akyüz, Kur'an'da Siyasi Kavramlar, s. 367 ve devamı
2738] 5/Mâide, 47
2739] Romalılar 5/19
GÜNAH
- 603 -
ruluktan yoksun ve günah ile kirlenmiş olarak dünyaya gelir. Çünkü ilk atası sukut eden (düşüklük gösteren) insan nevinin bir üyesi olarak doğar.” Değişmez olan bu telâkkîye “aslî günah” denilir. Bu inanç, St. Paul’ün: “Biz, hepimiz Âdem’de günah işledik ve gazabın çocukları olarak dünyaya geldik.” 2740 sözlerinden doğmuş ve hıristiyanlığın tahrif edildiği ilk asırdan beri sürdürülmüştür.
Dünyaya gelen çocuk, kendi ruhunda bu ilk günahın mührünü taşıyarak gözlerini açar. Çocuğun bedeni mâsum ise de, rûhu günahla kirlenmiştir, bir gün yaşamış olsa bile! Sırf çocuk mu? Hayır! Âdem’in ve Havvâ’nın günahı tüm insanlara da düşünemeyeceği kadar yakındır; o insanın içindedir. Tüm insanların kaderindedir, hatta dünyaya gelmemiş olsalar dahi. İnsanlar ortaya çıkmadan veya günahkâr olmayı istemeden önce, daha şimdiden günahkârdır. Aktüel günahsa, yeryüzüne düşmüş bir melek olan insanın sefâleti, ruhunu ve bedenini kirleten aslî günahtan ileri gelmektedir. Dünyevî ve uhrevî hayatın tümünü etkileyen bu doğma, bütün hıristiyan mezheplerinde esastır. Bu inancı inkâr, afaroza sebep idi.
Esas Suçlu Kadındır: Aslî günah ve bundan kaynaklanan aktüel (fiilî) günahın bütün sorumluluğu kadının, Havvâ’nın omuzlarındandır. Bu olumsuz değerlendirme, günümüzdeki kadını da içine alır. Havvâ’nın bu durumunun ağırlığı, sadece bütün günahkârların göğsünden emdiği bir ana olması sebebiyle olmayıp, metafizik plandaki günahın kadında tamamlanmış olmasındandır da! Çünkü Âdem’i günaha sürükleyen de odur. Aktüel kadın ise, cennetten kovulmuş olmayı hatırlattığı için kadınlığından ve şeytanın en güçlü aracı olduğu için hele güzelliğinden utanmalıdır.
Mutlu Günah: Hıristiyan teolojisinde, tüm insanlık için doğurduğu olumsuz sonuçlara rağmen, Âdem ve Havvâ tarafında işlenen günahın bir vasfı: felix culpa; yani mesut suç, mutlu günah olmasıdır. Aslî günah niçin mutlu bir günahtır? Çünkü işlenen bu günah, çok büyük bir aşkı fışkırtmıştır; bu aşk, İsa’nın insanlığa olan aşkıdır. Bunun vâsıtasıyla insanlık İsa tarafından kurtuluşa erdirilmiştir. Kötü olan ilk günah, İsa’nın gelmesi ve kanıyla insanlığın günahını temizlemesi gibi büyük bir iyiliğe geçit olmuştur.
Ölümün Sebebi de Aslî Günahtır: Ölüm, aslî günah sebebiyle bu dünyaya girmiş ve hüküm sürmektedir. İnsanlık ölüyorsa, aslî günah sebebiyle ölmektedir. î günah sebebiyle ölmektedir. Yine, bedenî arzuların aslî günahın başlıca sebebi olması değerlendirilmesiyle, bedenî temizlik ve cinsel hayattan uzaklaşılmıştır. Hatta evlilik bir fuhuş gibi telâkkî edilmiştir.
Âdem’in Günahının Tüm İnsanlığa Dünyadaki Cezâsı: Hıristiyanlığa göre, Âdem’in günahı şu önemli sonuçları doğurmuştur:
a- Ölümsüzlüğü kaybetme ve ölümün evrenselliği.
b- Dünyevî arzular ve kötülüğe meylin güdümünde, günahın dünyadaki hükümranlığı.
c- Lânetlemeler (toprağın bereketsizliği, hayvanat ve cemâdâtın başkaldırması, bütün insan neslinin sefâleti.
2740] Romalılar, 5/19
- 604 -
KUR’AN KAVRAMLARI
d- Aklın aydınlığı kaybetmesi: Düşüşten önce Allah’ın uzvu ve semâvî şeylerin yanılmaz habercisi olan akıl, günahla karardı, iç ışık, karanlık haline geldi.
Böyle bir yorumlamada, insanlık görülmez günah duvarlarıyla hapsolunmuş, yüce doruk noktalarına uçabileceği göğün tavanları kendisine kapatılmış, aslî günah mahkûmu olduğundan âdeta bir mahzene hapsolunmuştur. Âdem’in günahı sebebiyle, O’nda tüm insanlık düşmüştür.
Aslî Günahtan Kurtulma Yolları
a- Fedâ (Fidâ): İsa’nın insan ve peygamber özelliğinden çıkartılıp bir mit, efsâne ve tanrı konumuna çıkarılması, ona inanan ruhlara heyecan verme amaçlandırılan bir akîde halinde sunulmuştur. İlk insandan dolayı doğuştan suçlu olan tüm insanlığın suçunun affedilmesi için Tanrı, oğlunu insan şeklinde dünyaya göndermiş, İsa da insanlık için kendini fedâ etmiştir. Doğuştan getirdiği aslî günahtan kendi başına kurtulma imkânına sahip olamayan insan, “fidâ”nın anlam ve sırrına iman ederek kurtulabilecektir. İnsanlık birinci Âdem ile düşmüşse ve günah yeryüzünde hâkim olmuşsa, ikinci Âdem (İsa) ile de, günahın esâretinden ve ölümün hükümranlığından kurtulmuştur. Ellerinden ayaklarından tüm beşeriyetin günahını yüklenmek için çivilenen, Tanrının uysal kuzusu, akıttığı kanıyla insanları ölümün egemenliğinden kurtarmıştır. İnsanlığa olan aşkı, ona insanları Tanrı’yla barıştırmak uğruna, haç üzerine gerilmeyi sevimli göstermiştir. O yüzden mutluluk, İsa’nın sırrına katılmakla gerçekleşir.
b- Vaftiz: Pratiği Lama Dini, Orfik ve Dionyzos inançlarında, Mısır, Suriye ve İran eski dinlerinde de bulunan vaftiz, günahtan kurtulma eylemleri arasında önemli bir yere sahiptir. Dinî anlamı, sembolik olarak ifâde edilir: Takdis edilmiş/kutsanmış suya batırılan insan, başta aslî günah olmak üzere bütün günahlardan arınır; çıkarılmak sûretiyle de yeniden hayata doğar. Mezara girdikten sonra dirilen İsa gibi. Vaftiz âyininde açık ve belirgin amaç şudur: Aslî günahtan, bütün günahlardan, ahlâkî her kötülükten sıyrılıp bir daha kötülüğün ve günahın ulaşamayacağı, kurtulmuş bir hayata ulaşmak.
Çoğunlukla yetişkinlik zamanında yaşılması yanında, doğuştan getirdikleri günahtan arınmaları için çocuklara icrâ edilen vaftiz, Baba ve Rûhu’l-Kudüs adına yapılır 2741.
c- Günah İtirafı ve Günah Çıkarma: Günah çıkarma, günahların bağışlanıp affolunması için papaza açıkça itiraf edilmesidir. Özellikle Katolik kilisesinde, yılda en az bir defa günah çıkarmak gerekmektedir. İlk asırlarda, günah çıkarma ölüm esnâsında icrâ edilmekteyken, sonraları her zaman yapılabilir bir af âyini şekline dönüşmüştür. Kilise ve papazlar bu işte tam yetki sahibidirler. Günahın kendisine itiraf edildiği papaz, af hususunda münâkaşasız bir otoriteye sahiptir. İtiraf işi, papazın şu sözleriyle sona erer: “Ve şimdi Baba, Oğul ve Rûhu’l-Kudüs adına günahlarınızı size bağışlıyorum, Âmin!” Ya da kısaca “günahlarınızı size bağışlıyorum!”
Günahların, Babaya vekâlet gibi dogmatik bir anlayışa binâen bu şekilde bağışlanması, bir yandan daha çok günaha teşvik eder görünmektedir. Zira böyle bir kolaylık karşısında, günah işlemek ondan daha az kolay addedilmeyecektir.
2741] Matta 28/19
GÜNAH
- 605 -
Buna göre itiraf hücresi, günahın psikolojik tazyiklerinin deşarj olunduğu mensek, ulûhiyet makam ve gücünün ikileşmesi, daha doğru ifâdeyle affetme, ancak kendi şânından olan Allah’a âit bu mevkiin kaybolmasıdır. Fromm, bu itiraf işini, papazların egosunu büyüttüğünü ve böylece Tanrı’ya rağmen tanrılık ihdas etme mâhiyetinde beşerî bir narsisizm (kendini aşırı beğenme, kendine âşık olma hastalığı) oluştuğunu söylerken 2742 son derece isâbetlidir.
Kur’ân-ı Kerim’de Allah’tan başka edinilen ilâhları gösteren erbâb2743 kelimesi, eksiksiz bu uygulamaya şâmildir. Çünkü günahın papazlara itiraf edilip, onlar tarafından bağışlanması inancı, kulluğun gerçek konumunu ve gerçek ulûhiyeti unutturur. Kullukta istiğfâr ve tevbenin önemi büyüktür. Kulluğun hakikati, Allah’a dönüşü gerekli kılarken, ulûhiyet ve rubûbiyetin de hakikati, duâ ve tevbeye icâbeti gerektirir. Oysa günahın papazlara itiraf edilip yine onlarca bağışlanması inancı, hem kulluğu ve hem de ülûhiyet heybetinin tecellî etmesine set çeker!
2- Yahûdilikte Günah Anlayışı: Eski Ahid’de (Tevrat’ta), insan tabiatının kötülüğü hususunda, köklü bir kanaat sergilenir. Kötülüğe olan doğuştan ve devamlı meyil, onun topraktan yaratılmış olmasına bağlanır. Bu bapta insan tabiatının iyi olabileceğine dair hiçbir îmâda da bulunulmaz: “İnsanın kalbinde şekillenen düşünceler, gençliğinden beri kötüdürler.” 2744
Hıristiyanlıkta bir dogma olan aslî günah noktasından bakarsak, hıristiyanî anlamda böyle bir inancın yahûdilikte var olduğu söylenemez. Ama hıristiyanlıktaki aslî günaha çok yakın inanç olarak şunlar vardır: İnsan soyu, Hz. Âdem’in bu günahı, karşı gelmesi ile ölmeye mecbur bırakılmıştır. Bu günah sebebiyle kötü arzunun hâkimiyetine girmiştir. Bunun yanında, günah için cezânın kollektifleştiğini görüyoruz. Hatta levililer 16/21-22’de insanların (Benî İsrâil’in) günahının başka bir canlıya intikal ettirildiği, bu yolla da günahlardan arınmanın gerçekleştiğini görmekteyiz. Şu farkla ki, bütün İsrâiloğullarının günahını yüklenen bir insan olmayıp, bir tekedir (günah keçisi). Tanrıyla bir ayrılık ve Ona bir saldırı olarak günah, ancak Onun tarafından bir afla silinebilir.
3- Semâvî Olmayan (Bâtıl) Dinlerde Günah: Büyü gücü ilkelerinin hâkim olduğu sihrî dindarlıkta günah, “sihirle ilgili yöntem ve ilkelere hürmet göstermemek veya cemaatin düzenine karşı kusur işlemek” olarak görülüyordu. Böyle bir anlayışta, günahın objesinin sihir ve onun etrafında halkalanan külte kaydırılmış olduğu açıktır.
Dinin kaynağını ve bastırıcı otoritesini tabiatüstü rûhî güçlerde bulan spritüalist zihniyette ise günah, üstün dünyanın güçlerine karşı işlenmiş bir hatayı gösterir. Kültürel kaynakların efsanevî (mitolojik) olgular ve kahramanların oluşturduğu bu toplumlarda, zamanın periyodik olarak tekrarı münâsebetiyle günahtan arınma törenleri yapılmaktadır. Tabiatüstü spritüel güçlerin egemen olduğu bu inançlarda, bir “düşüş” fikri ve bu fikrin başlangıcında bir “ilk cennetlik durum” kavramı bulunmaktadır.
Politeist (çok tanrılı) dinlerde ise günah, birçok tanrıya karşı işlenmiş olduğu
2742] Fromm, Sevgi ve Şiddetin Kaynağı, s. 84
2743] 3/Âl-i İmrân, 64, 80; 9/Tevbe, 31
2744] Tekvîn 6/5; 8/21
- 606 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kabul edilen bir saldırıdır, bir ihlâldir. Bu kabullenişte günahın silinmesi için dinî bir keffâret talep edilir. Fakat bu anlayış, insan ile tanrılar arasındaki olumsuz ilişkiyi aşamamış, çok nâdir olarak beşerî tavırlara tesir eden ahlâkî şuur halinde şekillenebilmişti.
4- Felsefî Düşüncede Günah: Mutluluk ve haz ahlâkından ibâret olan Antik ahlâk anlayışı, hıristiyan günah fikrine benzer bir fikir sunmuyorsa da, bu devrede istiğfâr ve tevbe kelimelerinin kullanılmış olması, Tanrı ile bozuşma anlamına gelen bir günah düşüncesinin varlığını îmâ eder. Felsefe tarihçisi Brochard, Antik moral değerleri arasında günah fikrinin ve ödev kavramının olmadığını söylerken, özellikle monoteist (tek tanrılı) dinlerde engin boyutlarına ulaşan günah kavramının, zengin yorumlarına rastlayamamak normal karşılanacaktır.
Günahı bir bilgi problemi olarak ele alan Sokrates ile karşılaşıyoruz. Bilgi insanı fazilete götürürken, bilgisizlik de günaha ve sefihliğe götürür. Buna göre günahın kaynağı cehâlettir, bilgisizliktir. Demek ki, hiç kimse bilerek ve isteyerek günah işlemez. Sokrat’ın bu yaklaşımında, günaha düşmemek için gereken çözüm de gizlidir: Bilgili kılma, eğitme... Çünkü iyinin öğretilecek gerçek bilgisi, zorunlu olarak peşinden iyi davranışı da getirir. Bu tezinde Sokrat, duyusal istekler üzerinde akıl ile bir egemenlik kurmak gerektiğini ileri sürmüştür.
İdeler nazariyesi ile, görünen olaylar ve olguları özcü bir mihraka yerleştiren ve böylece idealist felsefenin en güçlü temsilciliğini yapan Eflatun ise, günahla ilgili olarak, “zulmü kötülüklerin en büyüğü ve kötülüğün kesin cezalandırılmasını da iyiliğin yanılmaz mükâfâtı” olarak değerlendirir.
Ünlü mantıkçı ve filozof Aristo’nun ahlâk anlayışında ise, alışılmış mânâda bir günah fikrine rastlanmamaktadır. Aksine bu filozofun felsefesinde günah bir beceriksizlik ve hata mânâsını yansıtırken, ilâhî düzeni ihlâl ve dolayısıyla Tanrıya saldırı anlamındaki günah telâkkîsinden oldukça uzaktır.
İngiliz filozof ve matematikçisi Bertrand Russell (1872-1970), günah kavramını, davranışların konusu yapmayan ve özellikle günahın kaynağı olarak ulûhiyet makamını inkâr edenlerden biridir. Günah kavramının doğuşunu, kanun yapıcılar tarafından Tanrının hoşuna gitmeyen şeyler olarak düşünülen, hal ve hareketlerden çıkaran Russell, günah duygusunu, günah anlayışını her türlü kötülüğün kaynağı olarak görür: Çoğu çocuğa ve gence hâkim olan ve çoğunlukla ileri yaşlara kadar süren günah duygusu, hiçbir şeye yaramayan bir sefâlet ve sapıklık kaynağıdır.”2745 Esasında bu gibi duygular hayat çabası esnâsında gelişmiş olup Tanrısal kaynaklı değildir. Egemen ve güçlü sınıfın uydurmuş olduğu kavramlardır. Şâyet resmi yapanlar aslanlar olsaydı, aslan tutan avcılar değil de, avcı yakalayan aslanların resmi olacaktı.” 2746
Existencializme (Egzistansiyalizm)’in moral değerlere yaklaşımı da radikal inkârcıdır. Allah’ın varlığını -Allah kavramı, çelişkilidir- önermesiyle redderken, beşerî sınırsız hürriyete en büyük engel gören, başta J. P. Sartre olmak üzere bu akım -ki, burada ateist kol söz konusudur-, Allah’ın yokluğunu olup bitmiş bir olay kabul olarak kabulden sonra der ki; “Eğer Allah yoksa, akıl yoluyla anlaşabilen bir göğe kaydedilmiş özler, objektif değerler de yoktur, insanın değerleri
2745] Bertrand Russell, Neden Hıristiyan Değilim, Varlık Y. s. 179
2746] A.g.e. s. 111
GÜNAH
- 607 -
yaratması gerekir, insanın tasarımı, projesi, yani öne doğru aksettirdiği düşüncesi, değerleri var eder/yaratır” 2747 Bu düşünce tarzı, Sartre’da, Camus’de, kısmen Merleau-Ponty’de değerlerin, ideallerin inkârına, bütün spekülasyonun “yokluk” etrafında işlenmesine (nihilizm), inançlara ve aşkın varlıklara “isyan”a varmaktadır. 2748
Peygamberlerin Günahsızlığı; İsmet
Bütün insanlar için düşmeleri daima mümkün olan günah karşısında, İlâhî te’yit ile desteklenen, insanları kemâl ve olgunluk yoluna çağıran ve bu gâyeyle de bir mesaj sahibi olan peygamberlerin günah karşısındaki durumu konusu, akaid kitaplarında “ısmetu’l-enbiyâ” adı altında ele alınmıştır. Meselenin teorik olarak açıklanmasına dâir Kur’ân-ı Kerim’de hiçbir açıklamaya sahip değiliz. Sadece günahla ilgili kavramlar, meselâ, günah, af, tevbe vb. şeyler, bazı peygamberlere nisbet edilerek zikredilmektedir.
Hıristiyanlıkta, bu yoldaki kanaat, insanların günahsız olmadıkları, ancak bundan Hz. İsa ile annesinin müstesnâ olduğu şeklindedir. Bu mâsumiyet/günahsızlık, “kilisenin ve İsa hakikatinin muhâfızları olan papazları ve kutsal kişileri” de içine almaktadır. Dolayısıyla, İslâmiyet’te sadece peygamberlere has olan bu nitelik, hıristiyanlıkta Hz. İsa dışındaki peygamberlere verilmezken, kiliseye ve din adamlarına verilmiştir.
Sünnîlerin peygamberlere, şîîlerin de, peygamberlerle beraber imamlara (12 imam) atfettiği ismet kavramı, akaid kitaplarınca şöyle tanımlanır: “Kudretin itaat etmeye tahsis edilip günah işlemeye verilmemesidir.” Başka bir tarifte, “günah işlemeye kadir olmamak ya da günaha mâni bir engelin yaratılması” olarak tanımlanan ismet durumunda, bir cebr ve irâdenin yokluğu söz konusu değildir. İsmet, peygamberler için Allah’ın bir lütfu olup, o kimseleri hayır ve yapmaya sürüklerken, kötülük yapmaktan da men eder.
İsmet hali, önce günah işlemenin ayıplarını, itaat etmenin de faydalarını bilmekle başlarken, vahyin emir ve nehiyleri ile de kuvvetlenip kök salar. Gerçekleşmesi için: a- İffet melekesinin varlığı, b- İtaattaki saâdet ve isyandaki şekavetin bilinmesi, c- Bu bilginin, allah’ın vahyi ile tamamlanıp te’yit edilmesi ve d- İtâba mâruz kalma korkusu gibi dört şartın olması gereken ismet sıfatının peygamberlerde bulunması hakkında farklı yorumlar söz konusudur.
“Önce şunu ifâde etmek gerekir ki, günah kelimesini, kullanılan örfî anlamda alırsak -bu takdirde irâdî ve kasdî bir isyan anlaşılır-, Allah’ın, bizi doğru yola iletmekle görevlendirmiş olduğu kimseler için bunun problem olmadığını söylemeliyiz. Hukuken olduğu kadar, fiile de bu şahısların ahlâkî korunmuşluklarının, basit bir akıl için bile her türlü şüphenin dışında olduğu açıktır. Bizim onları izlememiz bir görev olduğundan, nazarî olarak böyle bir günaha düşseler bile, bu bize bir görev anlayışı içinde yansımaktadır. Şâyet günah kelimesini, faziletlerin artırılmasında geçici bir duraklamayı, küçük bir gecikmeyi gösteren ince bir mânâda ele alırsak, başka bir durum söz konusu olur. Bu anlayışta günah, öbür hal şekli geçekte daha uygun iken, seçkin kişinin kendisine göre o anda iyi veya güzel olanı seçmesinden ibâret olacaktır. Bu son çözüm şekli, kendisine âşikâr
2747] C. Moeller, J. P. Sartre ve Tabiatüstünün Bilinmemesi, s. 124
2748] Sadık Kılıç, a.g.e. s. 69-113
- 608 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olunca, katlanmış olduğu üzüntü ve pişmanlık, ciddî bir günah işlediğinde normal insanın duymuş olduklarına eşittir. İsyan 2749, zulüm 2750 ve zenb (günah) 2751 gibi, Kur’an’ın zaman zaman peygamberlere nisbet ettiği ve Peygamberimiz’in de dışında kalmadığını terimler bu anlamda yorumlanmıştır. Normal insanlara tatbik edildiğinde, çok çirkin hataları gösteren bu terimler burada, çok ince bir mânâya sahiptirler. Umum nazarında pek anlamı olmayan hareketler, seçkin kimselerin vicdanında bir tür büyütülmeye, mübâlağa edilmeye uğrarlar.” 2752
Nübüvvet için gerekli şartlardan birisi olan ismet konusunda ehl-i sünnet bilginleri bir ittifak halindedir. Peygamberlere günah nisbet etmek kesinlikle câiz görülmezken, dinî konularda sehven (yanılarak, yanlışlıkla) dahi olsa onlardan bir hatanın ve yanılmanın çıkmayacağı kabul edilir. Nübüvvet esnâsında onlardan, yanılarak küçük günahın çıkabileceği söylenmekte ise de, bunun, -bir lokma çalmak veya bir hurma ağırlığınca dahi olsa, tartıda hile yapmak gibi- düşüklüğe delâlet eden şeylerden olmaması ile kayıtlandığını görmekteyiz. Tercih edilen görüşe göre, peygamberler nübüvvet esnâsında mutlak olarak büyük ve küçük günahlardan mâsum iseler de, günahların onlara nisbeti peygamberlikten önce ve sonraya göre değişmektedir.
Müslümanların büyük çoğunluğu, ister peygamberlikten önce olsun, isterse nübüvvetten sonra, onların büyük günahtan mâsum oldukları hususunda hemfikirdirler. Hatta çocukluk dönemlerinde bile, ebeveynlerine uyarak kâfir ve müşrik olmaları câiz görülemez; onlar mü’mindirler ve Allah’ı bilirler.
Mâturidiyye akaidinde, vahiyden önce peygamberlerin nâdiren günah işleyebilecekleri, ancak bu halin, peygamberlik esnâsına iyiliğe ve istikamete dönüşeceği kabul edilmektedir. Peygamberlikten sonra ise, büyük günahların ve bilerek küçük günahların vukuu câiz görülmemiştir. Anca el-Bâkıllânî, dine taalluk eden tebliğin dışında, ismetin aklen vâcip olmadığını söylemektedir.
Bile bile küçük günahlar değil de, sehven ve yanılarak küçük günahların işlenebilece Eş’arî, Mâturîdî v eMu’tezilîlerin çoğu tarafından kabul edilmiştir. Ancak, sahibini rezillik ve sefehliğe ilhak eden âdî küçük günahlar müstesnâ... İster amden olsun isterse sehven, bu gibi küçük günahların da onlardan çıkması asla câiz görülmez. Genel bir tarzda söylersek, peygamberlerden günahın sâdır olması şu şıklardan birine dâhildir:
a- Peygamberlikten önceki durum söz konusudur,
b- Daha uygun olanı terk (terk-i evlâ) vardır,
c- Yanılarak küçük günah işlenmiştir,
d- Veya kerih bir şey işlenmişse, ümmete bunun câiz olduğunu ve bu takdirde kendilerine Allah’ın kolaylık gösterdiğini açıklamak gâyesi bulunur. O zaman bile onlar, mubah olan bir şeyi yapmışlar gibi ecir kazanırlar,
e- Günah işlemekle alâkalı şartlı sîgalar, meselâ “le in eşrakte -şirk koşarsan-” 2753
2749] 20/Tâhâ, 121
2750] 27/Neml, 2
2751] 48/Fetih, 2
2752] Muhammed Draz, Kur’an Ahlâkı, İz Y.
2753] 39/Zümer, 65
GÜNAH
- 609 -
şarta konu olanın mutlaka gerçekleşmiş olmasını gerektirmez,
f- Veya günah işleme peygamberlere nisbet edilerek, ümmet ve muhâtap terbiye edilir,
g- Yahut da, hitaba muhâtap olan yalnız ümmettir; yani “kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit!” nüktesi kasd edilmiştir. 2754
Günah Duygusu
Batıcılar, bizim günah duygumuzdan yakınıp dururlar. Bu, güya hayatı olanca doluluğuyla yaşamaya engel oluyormuş. Hâlbuki İslâm’da günah, suçlarla ilgilidir. Suç alanının sınırlarını siyah bir hâlenin içine almaktadır günah çizgisi. Suçluluk halimizin mâsumluk halimizle karışmasına ve kaynaşmasına engel olmaktadır. Hayatın içinde bir mâsumluk kontrolünü sağlamaktadır, bir bakıma bir şuurdur günah duygusu. Bir yandan da hayâ ile, utançla sıkı sıkıya ilgilidir bu duygu. İslâm, hayâyı inancın bütünleyicisi kabul etmiştir. Allah’tan utanma, günah konularına yaklaşmaktan bile alıkoyar insanı. Utanan insanın düşüncesi yüzüne vurur. Onun için kötülüğü düşünmek bile istemez utanan insan. Utanış ve günah işleme korkusu, suç, haram ve günah alanlarından uzak tutar müslümanı. Böylece müslümanın hayatı kendiliğinden bir arılık, bir temizlik kazanır. Bu duygular, ruha bağışlanmış büyük mânevî nimetlerdir. Bağışlar ve armağanlardır. Dinin, insanın yüklendiği borçları kolaylaştırıcı kuvvetleridir. Mü’minler, öteye ve ötede hesap vermeye inanarak, Allah sevgisiyle yücelerek, Allah korkusu, günah işleme korkusu, Allah’tan ve insanlardan utanma duygusu ile, kötüye karşı bir hisar kurmuşlardır ruhlarında. Sağlam bir surdur bu, şeytanın girişinden ruhu koruyan. Sağlam bir kaledir bu, mazgallarından şeytanın taşlandığı. Kurşun yerine taşa dizildiği.
Hıristiyanlıkta günah, gözle görülür, elle tutulur suçtan koparılmıştır. Yani suç ve günah açık ve seçik belirlenmemiştir. İnsan doğuştan suçludur. Hiçbir suç işlemese bile yine suçludur. İnsan olduğu için suçludur. Suç ve günah, mâsum hayatın içine karışmıştır. Bir kader gibi insanı terk etmez. Gerçek bir suç, bir bakarsınız hıristiyanın gözünde suç değildir de veya suç değilmişçesine bir tavırla karşılanır da, hiç de suç olmayan bir tavır affedilmez bir suç sayılır. Hıristiyanlık soyut suçlarla suçlar insanı. Bir leke gibi doğuştan alında getirilen ve asla çıkmayan suçlarla.
Doğuda 20. yüzyıldan itibaren kadrolaşan batıcılar ne İslâm’ın gerçek, ne de hıristiyanlığın fantastik günah duygusunu kabul ederler. Komünistlerse, âdeta tam bir reaksiyon halinde dinin günah ve suç saydığı her şeyi mubah, mubah saydığı her şeyi de suç ve afyonlama kabul ederler. Böylece, zihinlerde ve gönüllerde suç sayılan haller üzerine insanların dünya görüşlerine göre ayrıldıkları bir vâkıa olur. Dinin baskı altına yerlerde suç kavramı kesinliğini yitirir ve bulanır. Her zaman suç işlemeye yatkın, daha doğrusu işlediğinin suç olup olmadığını bile kavramakta güçlük çeken bir gençlik türer. Bir zamanlar Fransız düşünürlerini uzun süre kıvrandıran “sebepsiz davranış” ve suç doğar. Bugün Avrupa gençliğinin kaynayışının asıl sebebi de, bu sebepsiz suçların yayılmasından başka bir şey değildir. Suç, mubah, sevap ve günah eşit olunca, genç adam kendini rahatlıkla
2754] Sadık Kılıç, a.g.e. s. 301-307
- 610 -
KUR’AN KAVRAMLARI
içgüdülerinin akıntısına koyuverebilmektedir. Sorumsuz yaşayıştan kundakçılığa, adam öldürmeğe rahatlıkla sıçramaktadır. Elbet, meselenin bir de öbür yüzü vardır. Baba nesli de, büyüklük ödevini, şefkati ve merhameti unutmuştur. Çünkü o da günah işleme korkusundan mahrumdur. Sanki arzın üzerinde hiç ölmeden kıyâmete kadar pâyidar olacaklardır. Öldükten sonra hesap verme düşüncesine ise asla yanaşmamaktadırlar. Sözde, her şeyi akılla çözeceklerdir. Dinin terbiye etmediği bir aklın, içgüdülerin ve egonun nasıl bir kölesi olduğunu düşünmek bile istemezler.
Günah kompleksiyle donmuş, umutsuzluğa kapılmış bir insanı din de istemez. Günah duygusu müsbet bir duygudur ama günah kompleksi ise hastalık işaretidir. Orta ve doğru yol, insanı günah işlemekten koruyan günah duygusuna sahip olma halidir. İnsan, yalnızken ve kalabalıktayken, her durumda ve her yerde işlediğini bu duyguyla ölçüp biçecek, tartacaktır. O zaman kendisine ve başkalarına yarayışsız ve fiilden kaçınacaktır. Ama bu duygu kaybolmuşsa vay insanın ve insanlığın başına gelene! 2755
Günahlar ve Günahkârlarla İlgili Sünnetullah/Allah’ın Değişmez Yasaları
a- Kim Günah ve Kötülük Yaparsa Cezâsını Bulur: Günahları işlemek, işleyenine bakmaksızın, cezânın uygulanmasını gerekli kılar. Günahların işlenmesinde ve ona gereken cezâda sünnetullah, genel ve kesin olup bütün yaratıklar için geçerlidir. Ne bir kişiden, ne ümmetten, ne de cemaatten geri bırakılmaz. Müsâmaha/tolerans söz konusu değildir. Allah âlemlerin Rabbi’dir. Herkes bu genel kanunun önünde eşittir. Günah işleyen her kimse, sünnetullah gereği cezâsını görür. Allah bu genel kuralı açıklarken: “Ne sizin kuruntularınız, ne de ehl-i kitabın kuruntuları (gerçektir); kim bir kötülük/günah işlerse onun cezâsını görür ve kendisi için Allah’tan başka dost da, yardımcı da bulumaz.” 2756 buyurmaktadır. Âyetin lafzı âmm (genel) olduğundan kâfir ve mü’min herkes kötü ameliyle/günahıyla cezâ görecektir.
b- Kötülüğün Cezâsı Kötülüktür; Bir Günah İşleyen Sadece Onun Kadar Cezâlanır: Cezâ, günahın/kötülüğün miktarına göredir. “Kim bir kötülük/günah işlerse, onun kadar cezâ görür. Kim de kadın veya erkek mü’min olarak faydalı bir iş yaparsa onlar, kendilerine hesapsız rızık verilmek üzere, cennete girerler.”2757 Günah ve kötülüğün miktarına, yani hak ettiği cezânın üzerine yapılan artış, çirkindir, haddi aşmadır, zulümdür. Zulüm ise câiz değildir. Allah kullarına zerre kadar zulmetmez.2758 Fakat hak ettiği iyilik/hasene üzerine yapılan artış, övgüye lâyık bir davranıştır. Zira bu, bir lütuf ve ihsandır.
c- Kötülüğe/Günaha Rızâ Göstermek Toplumun Genelinin Cezâsını Gerektiren Bir Günahtır: Allah şöyle buyurmaktadır: “Öyle bir fitneden (günahtan) sakının ki, aranızdan yalnız zulüm/haksızlık edenlere erişmekle kalmaz. Bilin ki Allah’ın azâbı çetindir.”2759 Âyette geçen “fitne” kavramı, günah anlamındadır. Bu “günah”
2755] Sezai Karakoç, Sütun 2/410-412
2756] 4/Nisâ, 123
2757] 40/Mü’min, 40
2758] 4/Nisâ, 40
2759] 8/Enfâl, 25
GÜNAH
- 611 -
ise, toplumdaki kötülüklere emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i ani’l münker konusunda ikiyüzlü davranışlara, bid’atların ortaya çıkmasına ve cihadda tembelliğe rızâ göstermek olarak tefsîr edilmiştir.2760 Bu âyetteki “fitne”nin tercihe şâyân mânâsı, münkerlerin/kötülüklerin toplumda kabul görüp reddedilmemesidir. İbn Abbas (r.a.) bu âyet hakkında şöyle demektedir: “Allah mü’minlere, aralarında başgösteren çirkinliklere rızâ göstermemelerini emrediyor. Aksi halde azâb (sadece o çirkinliği işleyenlere değil) umûmî gelir. 2761
d- Umûmî Cezânın Sebebi: “Cezânın, yalnız sebebi kendinde bulunan kimseye âit olmas” İslâm Şeriatının kesin bir kuralı olduğu söylenir, Allah Teâlâ: “Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez.” 2762 buyurmaktadır. Zâten her nefis, yaptığı şeyler karşılığında rehin alınacak, tutuklanacaktır.2763 Her cezâ, onu işleyeni ilgilendirir. Öyleyse, cezânın, herkese şâmil oluşunun ve sadece o kötülüğü işleyene âit olmasının sebebi nedir?
Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Kötülüğü işleyenin, ondan vazgeçmesi vâcip olduğu gibi, diğerlerinin de o kötülüğe rızâ göstermeyip onu kaldırmaları vâciptir. Bunu yapmadıkları takdirde hepsi günahkâr olurlar: Kötülüğü yapan, yaptığı için; diğerleri ise, o kötülüğün işlenmesi karşısında susup ona rızâ gösterdikleri için... Allah hüküm ve hikmetiyle, kötülüğe râzı olanı, onu yapan gibi kabul etmiştir. Böylece, topluca günah işlemiş oldukları için azâp, hepsine iner.
Başka bir itiraz şeklindeki soru da şudur: Diğer insanlar dilleriyle kötülük ve günahlardan hoşlanmadıklarını söyleyip dururken, buna rağmen o münkerler yine orta yerde durmakta... Ve onlar, elleriyle bunları değiştirememekteler. Öyle ki, lisanlarıyla dahi hoşlanmadıklarını dile getiremedikleri zamanlar bulunmaktadır. Ancak kalpleriyle buğzetmekle yetinebiliyorlar. Çünkü yapabildikleri ancak budur. Zâten Rasûlullah (s.a.s.) öyle buyuruyor: “Sizden biri bir kötülük (münker) gördüğünde, onu eliyle, (buna) gücü yetmeyen diliyle değiştirsin. (Buna da) Gücü yetmeyen kalbiyle değiştirsin (buğzetsin). Ki bu, imanın en zayıf olanıdır.”2764 Buna göre, azâbın, toplumun her kesimine gelmesinin izahı nedir?
Cevap: Kötülüğü değiştirmekten âciz olanların, o beldeden, kötülüğün değiştirilemediği o ülkeden çıkması gerekir. Kurtubî, tefsirinde şöyle der: “Kötülükler değiştirilemeyince, o kötülüklere kalbiyle buğzedip duranların o ülkeden kaçıp ayrılmaları (hicret) gerekir. Selef-i sâlihîn de aynı şeyi söylemektedirler. İbn Vehb Mâlik’ten şöyle rivâyet etmiştir: “Münkerâtın (kötülüklerin) işlendiği yer terkedilir, artık orada durulmaz.” 2765
Fakat ne eliyle ne de diliyle kötülükleri değiştiremeyip sadece kalbiyle buğzeden kimse, kötülüğün olduğu yerden ayrılmaya gücü yetmemesi durumunda aynı umûmî azâba mâruz kalır mı? Bu kimse de münkeri işleyen veya ona rızâ gösteren gibi midir? Evet, umûmî cezâ onu da kapsar. Ama bu, onun için (bir lütuf olup) temizlenme vesîlesidir. Daha sonra niyetine göre haşrolunur. İçlerinde sâlih kimseler olduğu halde helâk olup olmayacaklarını soran Zeyneb bint
2760] Zemahşerî, 2/211; Âlûsî, 9/192
2761] İbn Kesîr, 2/299; Kurtubî, 7/391
2762] 35/Fâtır, 18
2763] 74/Müddessir, 38
2764] Müslim, İman 78; Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, İman 17; İbn Mâce, Fiten 20
2765] Kurtubî, 7/392
- 612 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Cahş’a Rasûl-i Ekrem şöyle cevap vermiştir: “Evet, kötülük iyice çoğaldığında!”2766 Nevevî, bu hadisin şerhinde, hadiste geçen “hubs” kelimesinin bütün günahları kapsadığını belirtir ve buna göre hadisin mânâsının şöyle olduğunu söyler: “Günahlar çoğalınca, orada sâlih insanlar da olsa, genel bir helâk söz konusudur.” 2767 Yine Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah bir kavme azâb indirdiğinde, içlerindeki herkese isâbet ettirir, daha sonra (âhirette) ise, yaptıklarına/amellerine göre diriltilirler.” 2768 Buhârî şârihi İbn Hacer Askalânî, bu hadisin şerhinde şöyle der: “Allah, bir kavme kötü amellerine karşılık azâb ve cezâ indirdiğinde, o kötülüğü işleyenlerle aynı görüşte olmayanlara da isâbet ettirir. Sonra herkes, amellerine göre diriltilirler. Eğer yaptıkları sâlih (dinin emir ve yasaklarına uygun) idiyse mükâfât, değilse cezâ görürler. Bu, sâlihler için bir lütuf, fâsıklar/günahkârlar içinse bir cezâdır.
e- Günahlar, Sahibini Helâke Sürükler: Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Görmediler mi, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar gönderip evlerinin altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların peşinden başka nesiller yarattık.” 2769 Bu âyetten açıkça anlaşılmaktadır ki, helâk olanları, Allah, işledikleri günahları sebebiyle helâk etmiştir. Bu haberde, sâbit bir gerçeği ve sürekli bir kuralın ifadesi vardır: Günahlar, sahibini helâke sürüklerken, Allah günahkârları günahları sebebiyle helâk etmektedir. Hiç kimse, kısa ömrü içerisinde görmese de bu, geçerli bir kanundur. Fakat bu günah aralarında yayıldıkça toplumların boyun eğdikleri değişmez bir kanundur. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, toplumlar ya Allah tarafından gelen bir musîbetle helâk olurlar, ya da günahın uçsuz bucaksız çöllerine dalarken helâk olmayacağını zanneden ümmetin büyük bir bölümünde geçerli olan yavaş ve doğal bir değişim ve çözülmeyle yok olup giderler. 2770
f- Kuvvetli de Olsa Toplum, Günahı Sebebiyle Yok Olur: Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbetinin nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet yönünden, yeryüzünde eserler (bırakmak) bakımından bunlardan daha üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah’ın azâbından koruyan da olmadı.” 2771
g- Günahlar, Mü’minin Şeytana Karşı Direncini Zayıflatır: “(Uhud’da) İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri şeytan, sırf işledikleri bazı şeyler yüzünden (yoldan) kaydırmak istemişti. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve çok halîmdir/yumuşaktır.”2772 Uhud savaşında, savaştan yüz çevirip gidenler, daha önce işledikleri kötülüklerden dolayı yüz çevirip gitmişlerdi. Bu kötülükler, nefislerinde zâfiyet oluşturan ve şeytanın girip çıktığı gedikler açan kötülüklerdir. Böylece şeytan, savaşa katılmamalarını sağlamakla onların ayaklarını kaydırır. Nitekim selef âlimleri: “İyiliğin sevâbı, ondan sonra işlenen iyiliktir. Kötülüğün cezâsı ise daha sonra işlenen kötülüktür” demişlerdir. İşleyene nisbetle günahlar, hastaya nisbetle hastalık gibidir. Direncini zayıflatır,
2766] Müslim, Fiten 1, 2
2767] Nevevî, Sahîh-i Müslim Şerhi, 18/3-4
2768] Buhârî
2769] 6/En’âm, 6
2770] Fî Zılâl, 7/129-130
2771] 40/Mü’min, 21
2772] 3/Âl-i İmrân, 155
GÜNAH
- 613 -
bedeninde hastalık yapar ve mikropların girebileceği gedikleri açar veya zâten var olan hastalık ve mikrobu daha da güçlendirir.
h- Günahlar, Musîbetlerin Sebebidir: “Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz (günahlar) yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, çoğunu affeder.” 2773. Yani, ey insanlar! Başınıza gelen bütün hastalık ve diğer felâketler gibi musîbetler, acılar, dertler, kıtlık, deprem ve benzeri nâhoş durumlar, kazandığınız günahlar sebebiyledir. Fakat (Allah) günahlarınızın çoğunun cezâsını peşinen vermez (belki âhirette de bir kısmını affeder). İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Allah’ın bize görünen âlem (âfâk) ve iç âlemimizde (enfüs) gösterdikleriyle Kitabında bildirdiklerinden anlıyoruz ki, musîbetlerin sebebi günahlardır. Bu sebeple Allah, Şûrâ, 30 ve Âl-i İmrân, 155. âyetlerde bu gerçeği beyan eder. Şu âyet de bunu açıklar: “(Bedir’de) İki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musîbet, (Uhud’da) kendi başınıza gelince, ‘bu nasıl oluyor?!’ dediniz ha? De ki: ‘O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.” 2774
i- Musîbetlerin Tümünün Sebebi, Günah ve İsyan Değildir: İnsanın başına gelen belâ ve musîbetler, “sebep” olduğu halde, genellikle günahların sonucu durumunda olsa da, günah ve itaatsizlikten kaynaklanmayan musîbetlere mâruz kalan kimseler de vardır. Zemahşerî diyor ki: “Peygamberler, çocuklar ve deliler gibi günahı olmayan kimselerin başlarına gelen acı ve benzeri musîbetler, ödenecek bir ücret (mükâfât), bir maslahat ve bir (İlâhî) maksat içindir.2775 Kurtubî de şöyle demektedir: “İkrime der ki: ‘Kulun başına gelen hiçbir sıkıntı, hatta daha kötüsü yoktur ki, Allah’ın onu affetmesine veya ancak kendisiyle ulaşabileceği bir dereceye nâil olmasına sebep olmasın.” 2776 Peygamberlerin başına gelen sıkıntılar da cezâ değil; derecelerinin yükselmesinin murad edildiği belâlar çeşidindendir. 2777
Fert ve Cemaatin/Toplumun Gördüğü Musîbetlerin Doğru Değerlendirilmesi: Müslüman cemaat ve fertler hakkındaki musîbetlerin doğru bir değerlendirilmesi dört şekilde olur, şu dört esası gerekli kılar:
1- Sebepleri bilmek,
2- Kendinden başkasını ayıplamamak,
3- Belâlara karşı nefsi korumak,
4- Musîbetlere karşı koyarken sabırlı olmak. Şimdi bu prensiplerden kısaca bahsedelim:
1- Musîbetlerin sebeplerini bilmek: Müslüman fert ve cemaatin, şu âyetin mânâsını yakînen bilip akılda tutmaları gerekmektedir: “Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz (günahlar) yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, çoğunu affeder.” 2778 Hatta başlarına gelen musîbetten dolayı, gönüllerine gizli bir itiraz düşmesin diye, bu musîbeti gerektirecek bir durumun kendilerinden
2773] 42/Şûrâ, 30
2774] 3/Âl-i İmrân, 165 İbn Teymiyye, Risâle-i Emr-i Bi’l Ma’rûf, s. 31
2775] Keşşâf, 4/226
2776] Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l Kur’an, 16/31
2777] Râzî, T. Kebir, 17/172
2778] 42/Şûrâ, 30
- 614 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kaynaklanmadığına dayanarak, bunun fert ve cemaat tarafından dile getirilmesi de lâzımdır. Çünkü bu gizli itiraz, sesli veya sessiz bir şekilde olabilir. Günümüzdeki söyleyişle “Allah’ım! Neydi günahım?” diyerek nice insan, başına gelen musîbetlerin kendi suçları olmadığı halde geldiğini iddia ediyor durumdalar. Bu, nefsi temize çıkarma anlamında olup, musîbeti gerektirecek bir şey yapmadıkları halde, belâ ve musîbete mâruz bırakıldıklar iddiasıyla Allah’ı zulüm yapmakla itham ettikleri için küfür ve riddet/dinden dönme kapsamına girmektedir. Müslüman fert ve cemaatin, daima iman prensiplerine riâyet etmeye ve ona ters düşecek küfür ve riddet davranışlarında bulunmamaya şiddetle ihtiyacı vardır. Yoksa, Allah’ın desteğini yitirir, azâbını hak ederler.
2- Kendinden Başkasını Ayıplamamak: Fert ve cemaat olarak müslümanların müptelâ oldukları hastalıklardan biri de, başlarına bir musîbet veya felâket geldiğinde, kendilerini bırakıp başkalarını kınamalarıdır. Bakarsın ki, başlarına gelen musîbetlerden dolayı, kendilerini unutmuş, nefislerini hiçbir şekilde sorumlu tutmazken, başka sorumlular arıyorlar. Filistin’de olduğu gibi ülkelerini kaybettiklerinde de, memleketi sömüren sömürgecilerine sorumlu tutar, sürekli onlara serzenişte bulunup ve sövüp sayarlar. Eski Arapların “Sen bol bol sövdün, ama onlar deveyi götürdüler bile!” şeklindeki darb-ı meselini aralarında gerçekleştirirler. Başlarına zâlim ve despot idâriceler Mûsâllat olunca, “bu, kâfirlerin işidir, bunları yönetime getirenler onlardır” derler ve işin içinden kendilerini sıyırıverirler. İki müslüman grup aralarında anlaşamasalar “bu yahûdilerin işi ve hilesidir” derler. Bu âdet, müslümanlarda yer etmiştir: Belâ ve musîbet karşısında kendini değil; başkalarını kınamak. Bu ise, aklen ve şer’an geçerliliği olmayan bir durumdur.
Aklen itibara alınmaz; çünkü kınanan sömürgecilerin, kâfir ve yahûdilerin düşmanlıkları müslümanlarca bilinmekte. Düşmansa, düşmanının hayrını istemez. Onların “bu, sömürgecilerin işidir” demelerinin anlaşılır yanı var mı? Şeytan ve avaneleri huzuru ihlâl, ortalığı ifsâd ve mü’minlere eziyet etmek için çırpınıp dururlar. Şeytan bunun için vardır ve destekçileri/dostları da bunun için yardımcı durumundadırlar. Öyleyle onları kınamak niye? Sömürgeci, gücü yettiğince arzusuna kavuşmanın, müslümanları gâfil avlayıp gedikler bularak saldırmanın ve yapacağını yapmanın peşindedir. Sömürgecilerin getirdiğini iddiâ ettikleri despot idâreciler ise, insanların kendilerine yardım etmelerini ve destek vermelerini isterler. Öyleyse niçin zâlim yöneticileri getiren –onlar öyle diyorlar- sömürgecileri kınıyorlar da, onlara yardım, hizmet, zulüm ve bekalarının temini konusunda kendilerini kınamıyorlar?
Onların bu tutumlarının şer’an geçerli olmamasına gelince; Allah, başımıza gelenlerin sebebinin bizim kendimiz olduğunu açıklıyor: “Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz (günahlar) yüzündendir...” 2779 Bu da, başkalarını değil; kendimizi kınamamızı gerektiriyor. Öyleyse bizler kınanmışlarız! Allah, bir musîbet ânında kınanmamızın sebebini de şöyle açıklıyor: “(Bedir’de) İki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musîbet, (Uhud’da) kendi başınıza gelince, ‘bu nasıl oluyor?!’ dediniz ha? De ki: ‘O, kendinizdendir. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.” 2780 Allah belâ ve musîbetin gelmesi durumunda kınanışın sebebini ortaya koyuyor:
2779] 42/Şûrâ, 30
2780] 63/Âl-i İmrân, 15
GÜNAH
- 615 -
Kendimiz, kusurlarımız. Zâten musîbetler karşısında kendimizi temize çıkarıp mes’ûliyeti başkalarının üzerine atmak, şer’an câiz değildir.
Kendimizi Kınamanın Faydası: Başa gelen musîbetten ötürü, başkalarını değil de, kendimizi kınamak cidden faydalıdır. Çünkü bu kınama, musîbetzedeyi, başına geleni def etme veya musîbetlerin meydana gelmesine sebebiyet veren faktörleri ortadan kaldırma konusunda ciddî bir gayrete ve gelecekte bir daha aynı musîbete mâruz kalmamak için gerekli hazırlığı yapmaya sevk eder. Gerçekten bu çok önemlidir. Düşmanın korktuğu da budur zâten. Çünkü onlar, müslümanların kendilerine sövmelerinden veya başlarına gelenlerinden kendilerini sorumlu tutmalarından korkmazlar. Din düşmanı kâfir emperyalistlerin korkuları, ancak müslümanların başlarına gelen musîbetin gerçek sebebini kavramış olmalarıdır. O da kendileri ve kendi kusurlarıdır. Bu kavrayış, onları gerçek sebebin ciddî ve kesin tedâvisine götürür, sömürücü kâfirlerin hilesini bastırır ve müslümanların gasbedilen haklarını, ister toprak parçası veya şehir, isterse mal, servet veya yargı olsun, hepsini geri istemelerine vesile olur.
Müslümanların başlarına gelen belâların bertaraf edilmesinde en sağlam yöntem budur. Kâfir sömürgeci ve emperyalistlerin korkageldikleri de budur. Müslüman cemaatin, çalışmalarında bir gevşeklik, yeteneğinde bir durgunluk veya etraflarındaki insanlarda bir dağınıklık gördüğünde, bu gevşeklik ve durgunluğun sebebi kendisi midir ve o andaki tedâvi görevini yapmadaki kusuru mudur, yoksa bütün bunlar güç yetirilemeyen başka problemler ve insanları aşırı cehd ü gayrete sevk eden fesat ve cehâletin yoğunluğu sebebiyle midir diye sorabilmesi için fert ve cemaatin önce kendisinden başlaması gerekir. “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidâyette/doğru yolda olunca dalâletteki/sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” 2781
3- Musîbetlere Karşı Nefsi Korumak: Müslüman birey veya cemaat hakkında meydana gelen musîbetlerin doğru olarak değerlendirilmesinde üçüncü prensip de, hastalıklara karşı insanların nefislerini korumalarıdır. Bu da, bu musîbetlere engel olan geçerli korunma yollarına tutunmakla olur. Buna göre fert ve cemaatten her birisi şeriatın gerekli gördüğü ilke ve prensibe bağlı kalıp ona isyankâr bir tutum içinde olmamalıdır. Anca bu kuvvetli ve sürekli tutunma sâyesinde belâ ve musîbetler, İlâhî kanun gereği def edilebilir: “(Uhud’da) İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri şeytan, sırf işledikleri bazı şeyler yüzünden (yoldan) kaydırmak istemişti...” 2782 Daha önce de bu âyetin tefsîri sadedinde günahların, müsümanın şeytana karşı direncini azalttığını, böylece ona hamle yapıp günaha çektiğini belirtmiştik.
4- Musîbetleri Bertaraf Ederken Sabra Yapışmak: Sabır, müslüman birey ve müslümanların cemaati için zarûri olup, hedefe ulaşmak, düşman ve engeller karşısında üstünlük ve yardım sağlamak için vazgeçilmez önemli sebeplerdendir. Ayrıca sabır, belâ ve musîbetler karşısında, onları aşmak ve izlerini yok etmenin mümkün olması bakımından, fert ve cemaat için zarûrî bir unsurdur. Sabra tutunmanın bir emir olarak sevabını, dünya ve âhirette güzel âkıbetinin, kendilerini Allah’ın birer kulu, Allah’ı da kendilerinin Mâlik ve Sahibi olduğunu bilen
2781] 5/Mâide,105
2782] 3/Âl-i İmrân, 155
- 616 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sabırlılar için müjdenin olduğunu dile getiren şer’î haberleri hatırlamak da sabrı yardımcı olan bir özelliktir. Mâlik, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Kulları O’na dönecek, O da kullarının sabırlarına en güzel mükâfâtı verecektir: “Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele. İşte o sabredenler, kendilerine bir musîbet/belâ geldiği zaman: ‘Biz Allah için varız ve biz sonunda O’na döneceğiz’ derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır. Ve yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır.” 2783
Musîbetleri Def Etmek Sabra Aykırı Değildir: Musîbetleri def etmenin sabra aykırı olduğu görüşü, bazı müslüman fert ve cemaatte var olan bir yanılgıdır. Eve bu bir yanılgıdır ve doğru değildir. Çünkü sabrın hakikati, şeriatın emrettiği yerde durman, yapılmasını emrettiğini veya mubah gördüğünü yapmandır. Şeriat, sana eziyet veren, şer’an def ve yok edilmesi gereken şeyin, bütün bunlar her ne kadar Allah’ın kaderiyle de olsa, bertaraf edilmesini emrediyor. Buna göre, sebepleri veya kendisi ortadan kaldırılacak bir musîbete yapılan müdâhale meşrû olup, yasaklanmamıştır. Müslüman fert, müslüman cemaat ve bütün ümmete düşen, topyekün olarak başlarına gelen musîbet ve felâketin kaldırılması için meşrû sebeplere tutunmaları ve bu konuda sabr u sebât göstermeleridir. Allah daima sabredenlerle beraberdir. 2784
Günahın Cezâsı ve Günahtan Kurtulma
A- Dünyada Cezalandırma:
1- Günahkâr Kavimlerin Cezalandırılması: Kur’anda beyan edildiği üzere, cezalandırmada daha önceden ikaz edilmiş olmak esastır.2785 Buna göre Allah, bir kitap ve peygamber göndermek sûretiyle işlenen şeyin yanlış olduğu hususunda uyarıda bulunmadan, açıkça nehyetmeden, yanlışı ve doğruyu göstermeden, yapmış oldukları kötülükler sebebiyle toplulukları cezalandırmaz, aksi halde cezalandırılanlar tarafından haklı bir itiraz gelecektir.2786 Öte yandan ufak bir rücû (Hakka dönüş) işareti, Allah’ın cezalandırmadan vazgeçmesine yetmektedir. 2787
Kur’ân-ı Kerim’de belirtildiği üzere,2788 Cenâb-ı Hak mânevî ve psikolojik türden bir ceza biçimini, hissî ve bedenî olanla beraber âhiret hayatına bırakarak, günahkâr toplulukları dünyevî çizgide, mânidar olan cezalarla cezalandırmaktadır. Günahkâr kavimlerin dünyadaki cezalandırma yöntemlerinin çeşitleriyle ilgili olarak Kur’an’da şu bilgilere yer veriliyor: Allah’ın yakalamasından,2789 intikam almasından2790 bahsedilmekte, 29/Ankebût, 40 âyetinde de günahkâr kavimlerin nasıl cezalandırıldıklarından bir bölüm sunulmaktadır: Taş yağdıran bir kasırgaya tutulma (hâsıb), korkunç gürültüye (sayha) yakalanmak, yere batırılmak (hasf), suda boğulmak (ğarak) gibi...
2783] 2/Bakara, 155-157
2784] Abdülkerim Zeydan, İlâhî Kanunların Hikmetleri, s. 269-285
2785] 6/En'âm, 131; 17/İsrâ, 15; 28/Kasas, 59
2786] 20/Tâhâ, 134
2787] 8/Enfâl, 33
2788] 3/Âl-i İmrân, 197
2789] ahz, 8/Enfâl52; 11/Hûd, 102
2790] 7/A'râf, 136; 30/Rûm, 47; 43/Zuhruf, 55
GÜNAH
- 617 -
Allah’ın cezalandırması, daha çok uyarıcı ve yıldırıcı olsun diye, çeşitli deyim ve üslûplarla gösterilmiştir. Bu aynı zamanda, günahkâr kavimlerin cezalandırılma motiflerini yansıtacaktır. Bunlardan olmak üzere, kökünü kazıyıp kurutmak mânâsına ishât,2791 paramparça ederek yok etmek mânâsına tetbîr,2792 helâk etmek mânâsına tedmîr, 2793 azâbın ve helâkın bürümesi, kaplaması mânâsına demdeme ve dümdüz etmek mânâsına da sevvâ,2794 Cibrîl-i Emîn’in kanadında göğe yükseltildikten sonra çarpılıp yere vurulma mânâsına ehvâ,2795 azâbı giydirmek, azâba büründürmek mânâsında ğaşşâ,2796 kezâ paramparça ettikten sonra külliyen yok etmek anlamında kasame2797 gibi deyimlere rastlanmasının yanında azabın kamçısından,2798 ağıl sahibinin derip toplayıp ağıla doldurduğu çalı-çırpıya dönmekten,2799 taş yağdıran rüzgâra tutulmaktan,2800son derece uğursuz, bereketsiz, arkası kesik ve uğradığı her şeyi küle (remîm) çeviren2801 bir rüzgâra tutulmaktan,2802 şiddetli bir sayhaya mâruz kalıp sel süprüntüsüne (ğusâ’) dönmekten,2803 yine zulüm ve haksızlık edenlerin bir sayhaya yakalanmaları sonucunda perişanlıktan diz üstü çöküp (câsimîn), orada hiç bulunmamışçasına (keen lem yağnev fîhâ) mahvedilmelerinden,2804 helâkten kurtulamamaktan ve azabın içinde kalmaktan2805 da bahsedildiği görülür.
Bu anlatımların yanı sıra, oldukça çarpıcı bazı muhtevâlara da rastlanmaktadır. Meselâ 23/Mü’minûn, 44 âyetinde peygamberleri yalanlayan ümmetlerin peşpeşe helâk edilmelerinden ve dillerde eğlenilmek için dolaşan masallara çevrilmekten (ehâdîs) bahsolunur. Aynı şekilde 34/Sebe’, 19 âyetinde de günahkâr ümmetlerin masallara çevrilişinin ifâde edilmesinin devamında Sebe’ kavmiyle ilgili şu ifâdeye rastlıyoruz: “... Biz onları paramparça ettik!” Âyet-i kerimede, tefrîk kelimesi yerine, bitişik olan bir şeyi parçalamaya tahsis edilmiş olan “temzîk” kelimesinin kullanılması, durumun vehâmetini göstermek maksadıyladır. İbn Sellâm tarafından, “rüzgârların savurduğu toprağa çevrildiler” şeklinde anlaşılmış ise de, daha tercih edilen görüşün, “cemaat bütünlüğünün parçalanıp, fertlerin ülkenin her tarafına serpiştirilmek sûretiyle küçültülmesi yolunda olduğunu da ifâde edelim.
Allah’ın bu tür cezalandırma şeklini, öz vatanlarından koparmak sûretiyle gönülleri hasret ve özlem içinde yakmak tarzında, nostaljik ve sosyal ceza olarak anlayabiliriz. Öte yandan 21/Enbiyâ, 15 âyeti bize, oraklarla biçilmiş ekinlerle, henüz tütmekte olan sönmüş ateşleri hatırlatarak, günahkâr toplulukların
2791] 20/Tâhâ, 61
2792] 17/İsrâ, 7; 25/Furkan, 35
2793] 17/İsrâ, 16; 37/Sâffât, 136; 46/Ahkaf, 25; 47/Muhammed, 10
2794] 91/Şems, 14
2795] 53/Necm, 53
2796] 53/Necm, 54
2797] 21/Enbiyâ, 11
2798] sevt, 89/Fecr, 13
2799] heşîmu'l-muhtazır, 54/Kamer, 31
2800] hâsıb, 54/Kamer, 34
2801] 51/Zâriyât, 42
2802] rîh akîm, 51/Zâriyât, 41
2803] 23/Mü'minûn, 41
2804] 11/Hûd, 94, 95; 29/Ankebût, 37
2805] ğâbirîn, 7/A'râf, 83
- 618 -
KUR’AN KAVRAMLARI
uğratıldığı bir ceza türünü işaret eder. Buradaki sahne ile 54/Kamer, 20; 67/Mülk, 7 âyetlerinin muhtevâsı birleştirilince ortaya şu sonuç çıkar: Köklerinden sökülmüş çürük hurma kütükleri gibi (a’câzu nahlin hâviyeh) yerlere yıkılmış insanlar bir yanda, harap olma ve sona ermenin alâmeti olarak tüten ateşler, dumanlar ve boğuk bir hava öte yanda...
2/Bakara, 65 âyetinde yahûdi milletine verilen ürkütücü cezâdan bahsolunmaktadır: Maymuna çevrilmek!... Mücâhid’in hilâfına olara, müfessirlerin hemen hepsi, buradaki maymuna dönüşün hakiki mânâda olduğunu söylemiş, hatta Mukatil maymun sûretindeki yahûdilerin yedi gün yaşadıktan sonra, sekizinci gün öldüklerini söylemiştir. Müfessir Mücâhid ise, buradaki çevrilmenin konusunun sûret olmayıp, kalp olduğunu, yani âyetin “onların kalpleri hiçbir öğüt ve nasihat dinlemeyecek bir biçime sokuldu” şeklinde anlaşılması gerektiğini söyler ve 62/Cum’a, 5 âyetinde olduğu gibi, burada da bir teşbihin bulunduğunu belirtir.
Bütün bu cezâ örneklerinde dikkatimizi çeken şey şudur: Cezalandırma fiili, Allah’ın emrindeki tabiat güçleri tarafından îfâ edilmektedir. Böylece bu dünyanın günahkâr insanları, tanığı oldukları tabiat unsurları ile çarpılmakta, onların günahkârlıklarına bu güçlerin de gizli bir başkaldırısı bizlere sezdirilmektedir.
Cezalandırma zamanları: Âyetlerden çıkardığımız bir sonuç da şudur: Allah’ın cezası belirli vakitlerde ve ansızın gelir; insanlar hep hazırlıksız yakalanırlar. İnsanların bu ansızın yakalanmalarını ifâde eden bir tâbir vardır ki, kıyâmetin gelme tarzını ifâde etmesinin yanında2806 azabın apansız gelişini de2807 dile getirir: “Bağteh.” Maddesi yönünden bir şeyin umulmadık bir taraftan ansızın gelmesini gösteren kelime, azabın, günahkâr toplulukların kalbine dalışındaki şimşek hızını bize hissettirir.
Cezalandırmaları nakletmenin hikmeti: “Biz, o azabı; onlarla bulunanlara, onlardan sonra gelip duyanlara ibret ve takvâ sahibi mü’minlere de bir nasihat kıldık.” 2808 “(Firavun kavmi için) Böylece onları, sonrakiler için bir örnek, hem de bir ibret yaptık!” 2809 Böylece anlaşılmaktadır ki, ceza sahnelerini Kur’ân-ı Kerim’de geçmesi: a- Günahkâr kavimlerin hallerini sergilemek gibi bir haber verme, b- Sonradan gelenlere bir ibret ve nasihat olma gibi bir gâyeye mâtuftur.
2- Mü’minlerin Günah Davranışlarına Yönelik Cezalar: Bu konuda, ahlâkî yönden Kur’an’ın ve hadis-i şeriflerin sakındırmalarıyla, özellikle kişi haklarına dâir suç niteliğini taşıyan davranışların cezalandırılması söz konusudur.
a- Ahlâkî yönden: Kur’an’da, iyi amellerin neticesi, istikamet olarak insana yöneltilerek, iyi ve makbul davranışların yapılması teşvik edilmektedir. 51/Zâriyât, 56 âyetinde olduğu gibi, tüm toplamı Allah’a karşı yapılan ibâdete katılan bu yönlü amellerde bulunma, insanın alternatifsiz tek gâyesi olarak sunulmaktadır. Geçmiş kötülüklerin affedileceği söylenmekle kımıldanışı ile azabı
2806] 6/En'âm, 31, 44; 12/Yûsuf, 107; 21/Enbiyâ, 40; 22/Hacc, 55 vb.
2807] 6/En'âm, 47; 7/A'râf, 95; 39/Zümer, 55
2808] 2/Bakara, 66
2809] 43/Zuhruf, 56
GÜNAH
- 619 -
önleme,2810 hatta iyiliğe dönme yolunda asla ümitsizliğe2811 düşmeme gibi açık dâvetler mevcuttur.
İyi davranışların müsbet sonuçları ile insanlara ahlâkî bir güvenilirlik, sükûnet verilmeye çalışılırken, günah sayılan davranışların da kötü neticeleri verilmek sûretiyle, ahlâkî bozulmanın sakındırıcılığı bir ceza olarak takdim edilir.
b- Hukukî yönden: Kamu hukukunu ve hukukullahı ilgilendiren ve suç teşkil eden davranışlar için verilecek cezalar Kur’ân-ı Kerim tarafından belirtilmiş olup, bunlara hadd (çoğulu hudûd) denilmektedir. Bir de, daha hafif cezalar vardır ki, bilinen hüküm çıkarma usulleri ile bunlar müslüman hâkimlerin takdirine bırakılmıştır (ta’zîrât).
Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen bazı suçlar ve cezaları şunlardır: Hırsızlık suçu, cezası el kesilmesi;2812 Allah ve Rasûlüyle savaşmak, cezası ya öldürülmek ya da asılmak;2813 bekâr erkekle bekâr kızın zinâ yapmaları, cezası halkın huzurunda yüz değnek2814 ve ilâveten bir yıllık da sürgün.2815 Zina yapan evli erkek ve kadınların cezası ise, üç merhale gösterir. İslâm’ın ilk devirlerinde zina yapanlar evlerde hapsolunmak sûretiyle cezalandırılmakta idiler.2816 İslâm âlimlerinin bazılarına göre, sonra ezâ ile cezalandırma2817 bunun yerini almıştır. Ezânın mâhiyeti hakkında da muhtelif görüşler mevcuttur: Kınamak, azarlamak veya hakaret etmek, kınamaksızın katı ve sert muâmelede bulunmak gibi. Son safhada ise, imsâm ve ezâ yoluyla verilen cezâ, recme tebdîl edilerek ilk iki hüküm yerine bu uygulanmıştır. Ancak, recm cezası Kur’ân-ı Kerim’de yer almamaktadır.
Öte yandan, namuslu, iffetli, hür ve evli kadınlara zinâ isnad edip de, isbat için dört şâhit getiremeyene seksen sopa ve ek olarak tevbe edip de ıslâh-ı halde bulunmadıkça2818 şâhitliklerinin kabul edilmemesi cezası verilir. İçki içenin kimsenin cezası hakkında, Kur’ân-ı Kerim’de bir beyana rastlayamamakla beraber, Hz. Peygamber ve sahâbenin bu husustaki tutumunun şu olduğunu anlamaktayız: Muayyen sayıda mü’min içki içen kişinin etrafını kuşatır ve ona, kimi sopayla kimisi nalinleriyle, kimisi de elbisesiyle2819 vururdu. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ise, ilk halife Hz. Ebû Bekir, önceleri içki içen için tespit edilmiş olan darbe sayılarını gözden geçirmek gâyesiyle sahâbenin ileri gelenlerini bir araya toplar ve onlar da, vurulacak darbeleri (kırk çift nalin vuruşu olarak) kırk vuruşa eşit sayarlar.2820 Hz. Ömer, içki içenin cezası olarak seksen kırbaç tâyin ederken, Hz. Ali ise, “içki içildiğinde sarhoş olunur, sarhoş olununca ileri geri laflar edilir, böyle olunca da iftira atılır!” istidlâliyle, içki içenin cezasını hadd-i kazife eş saymışlardır2821 ki bu da seksen sopadır. Abdurrahman bin Avf ise, uygulanacak cezanın en
2810] 8/Enfâl, 33
2811] 39/Zümer, 53-54
2812] 5/Mâide, 38
2813] 5/Mâide, 53
2814] 24/Nûr, 2
2815] Müslim, Hudûd 14; Tirmizî, Hudûd 8
2816] 4/Nisâ, 15
2817] 4/Nisâ, 16
2818] 24/Nûr, 5
2819] Buhârî, Hudûd 5
2820] Buhârî, Hudûd 2; Tirmizî, Hudûd 14
2821] Muvattâ, Eşribe 1
- 620 -
KUR’AN KAVRAMLARI
hafifi olarak, seksen deyneği uygun görmektedir.2822 Bir başka hadiste içki içme suçunun dördüncü defa sâbit olması halinde, suçlunun öldürülmesi emredilmişse de,2823 Hz. Peygamber bunu uygulamamış, katli kaldırarak, uygulamayı ruhsat ile azîmet arasında bırakmıştır. 2824
B- Âhirette Cezâlandırma: Kur’ânı/ Kerim, günahkârların cezalarıyla ilgili olarak, “ahlâkî cezalar” ve “fizik cezalar” olmak üzere iki kategoride ele alınabilecek zengin bir çeşit ve sahne sunar bize. Esasen, insanın dikkat nazarlarını sûrî ve maddî kıymetin arkasındaki anlama yöneltirken, insana, esas çekinmesi gerektiğinin hissî ve bedenî elemler olmayıp, bunların insanı yüzyüze bırakacağı rezillik ve hakir olma gibi mânevî cihetler olduğunu anlatmaktadır. Mü’minlerin ağzından Allah şöyle buyurur: “Ey Rabbimiz, gerçekten Sen kimi ateşe sokarsan, şüphesiz onu hor ve perişan edersin...” 2825
1- Ahlâkî (Psikolojik) Cezalar:
a- Selbî Ahlâkî Cezalar (Mahrûmiyet Yönüyle Cezalar): Ahlâkî yönden mahrûmiyet sebebi olan menfî cezalar şunlardır: Bütün amellerin boşa gitmesi;2826 Allah’a ortak kılınan putların, kendisine bağlananları terk etmesi;2827 Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeleri;2828 Allah’ın onları affetmemesi;2829 Cemâlullah’ı görmekten mahrum olmaları;2830 kıyâmet gününde Allah’ın onlara bakmaması ve onları tezkiye etmemesi;2831 (boş yere mü’minlerin yanında aradıkları) ışıktan mahrum bırakılmaları;2832 haşrolunurken görmekten, konuşmaktan ve duymaktan mahrum bırakılmaları;2833 her türlü arzularına mâni olunur,2834 âhiretten ümidi kesmişlerdir,2835 orada nasipleri yoktur,2836 o gün unutulurlar,2837 yardımsız bırakılırlar,2838 kovulurlar,2839 dostsuz ve yardımsız bırakılırlar,2840 göğün kapıları onlara açılmaz,2841 özür beyan edemezler,2842 felâha erdirilmezler,2843 ziyandadırlar2844 gibi...
2822] Tirmizî, Hudûd 14
2823] Tirmizî, Hudûd 15
2824] Tirmizî, Hudûd 15; Tirmizî'nin hadisi yorumu
2825] 3/Âl-i İmrân, 192
2826] habt, 2/Bakara, 217, 264, 266, 276; 3/Âl-i İmrân, 22, 117; 5/Mâide, 53 vb.
2827] dalle, 6/En'âm, 94; 11/Hûd, 21; 16/Nahl, 87; 28/Kasas, 75 vb.
2828] yeisû, 29/Ankebût, 23
2829] 4/Nisâ, 137, 168; 47/Muhammed, 34
2830] mahcûbîn, 83/Mutaffifîn, 15
2831] 2/Bakara, 174
2832] 57/Hadîd, 13
2833] 17/İsrâ, 72, 97; 20/Tâhâ, 124
2834] 34/Sebe', 54
2835] 60/Mümtehine, 13
2836] lâ halâka, 2/Bakara, 102; 3/Âl-i İmrân, 77, 176; 42/Şûrâ, 20
2837] 7/A'râf, 51; 45/Câsiye, 34
2838] mahzûlîn, 17/İsrâ, 22
2839] medhûrîn, 17/İsrâ, 18, 39
2840] 42/Şûrâ, 8
2841] 7/A'râf, 40
2842] 77/Mürselât, 35, 36
2843] 6/En'âm, 21, 135; 10/Yûnus, 17, 70; 16/Nahl, 117 vb.
2844] hâsirûn, 2/Bakara, 27, 121; 3/Âl-i İmrân, 85, 149; 4/Nisâ, 119; 5/Mâide, 5, 52 vb.
GÜNAH
- 621 -
b- İcâbî Ahlâkî Cezalar (Psikolojik Yaptırımları Olan Cezalar): Yukarıda mahrum bırakmakla ceza uygulamasından bahsettik. Burada ise, yapılan işle vücûdî yönden cezalandırmalardan bahsedeceğiz. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
Dirilme zamanında suçlular başları eğik olduğu halde Allah’ın huzurunda dururlar;2845 yüzleri kara,2846 somurtkan2847 ve karalıklar ve toprakla örtülü;2848 kötü fiilleriyle kendileri arasına girecek uzun bir müddeti arzularlar;2849 amel defterleri büyük küçük her şeyi zaptetmiş/kaydetmiştir;2850 dahası kendi uzuv ve organları kendi aleyhlerine şâhitlik ederler;2851 günahlarını sırtlarına yüklenmişlerdir;2852 infakında cimrilik gösterdikleri malları boyunlarına dolanacaktır;2853 zemmedilmiş,2854 kınanmış2855 ve Allah’ın buğzuna uğramışlardır.2856 Hor ve hakîrdirler;2857 hazır bulananların huzurunda, onlar tarafından kınanarak Rablerine arzolunacaklardır;2858 “keşke hesaplarını hiç görmeselerdi ve ölüm de onlar için gerçek bir yokluk olsaydı!”2859 tarzında beyhûde tamennîde bulunacaklar; yaklaşmakta olan azabı gördüklerinde pişmanlıkla fısıldaşacaklar;2860 onları şeflerine ve metbûlarına (kendilerine tâbi olanlarına) bağlayan bağların artık koptuğunu hissedecekler2861 ve nihâyet üzüntüler içinde parmaklarını ısıracaklar. 2862
2- Fizik Cezalar: Son hüküm gününden sonra suçluların katlanacakları fizik cezalardan selbî olanları temel ihtiyaçlardan mahrum kılınmak tarzındadır. Meselâ aç ve susuz olan onlar ne açlıklarını ne de susuzluklarnı herhangi bir şeyle giderebilirler!2863 Cennet ehline olan su talepleri geri çevrilir.2864 Yiyecek olarak hayvanların dahi yiyemediği bir bitki2865 ya da zakkum ağacı2866 veyahut da yenildiğinde boğaza duran, ne yenilip ne de dışarı atılabilen bir yiyecek2867 sunulurken, içecek olarak da erimiş maden tortusu gibi (muhl), yüzleri kavuracak kadar
2845] Nâkisû ruûsihim, 32/Secde, 12; 42/Şûrâ, 45; 68/Kalem, 43 vb.
2846] 3/Âl-i İmrân, 106; 39/Zümer, 60
2847] basîre, 77/Mürselât, 24
2848] ğaberah, 10/Yûnus, 27; 80/Abese, 40, 41
2849] 3/Âl-i İmrân, 30
2850] 18/Kehf, 49
2851] 24/Nûr, 24; 36/Yâsin, 65; 41/Fussılet, 20
2852] 6/En'âm, 31; 20/Tâhâ, 101
2853] 3/Âl-i İmrân, 180
2854] 17/İsrâ, 18, 22
2855] 17/İsrâ, 39
2856] 40/Mü'min, 10
2857] sâğırîn, 6/En'âm, 124; 10/Yûnus, 27; 16/Nahl, 27; 22/Hacc, 18 vb.
2858] 11/Hûd, 18
2859] 69/Haakka, 25, 26, 27; 78/Nebe', 40
2860] 10/Yûnus, 54; 21/Enbiyâ, 97; 34/Sebe', 33
2861] 6/En'âm, 27; 26/Şuarâ, 102; 89/Fecr, 24
2862] 25/Furkan, 27-29
2863] 78/Nebe', 24; 87/A'lâ, 5
2864] 7/A'râf, 50
2865] darî', 88/Ğâşiye, 6
2866] 37/Sâffât, 62-66
2867] zâ ğussa, 73/Müzzemmil, 13
- 622 -
KUR’AN KAVRAMLARI
da kaynar2868 ve bağırsakları parçalayan2869 bir su; irin,2870 irinle beraber kaynar su,2871 yutulmaya çalışılıp da boğazdan geçmeyen irinli su2872 takdim edilir...
Fakat icabî olarak onların cezalarınıgösteren Kur’ân-ı Kerim metinleri de oldukça boldur. Bu metinlerin temasını şöyle verebiliriz: Seçkin kulların semâvî ikametgâhlarına tamamen zıt olarak, suçluların kalacakları yer, bir hapishanedir;2873 bu hapishanenin, her biri belirli bir gruba ayrılmış olmak üzere, yedi tane kapısı vardır;2874 bu hapishanenin bekçileri, çok sert olan meleklerdir;2875 fakat bu yer altı hapishanesi de, bazısı diğerinden daha aşağıda olan birçok odalara bölünmüştür.2876 Üzerlerine ise kapıları kilitlenmiş ateş2877 salıverilecektir. Bu, yakıcı ve kızgın bir ateştir;2878 uzaktan bakıldığında homurtusu ve uğuldaması duyulu,2879 doymaz bir ateştir bu.2880 Lâvlar fışkırtan volkan gibi de kıvılcımlar saçmaktadır.2881 Günahkârlar ise kâh kıskıvrak2882 olarak, kâh boyunlarında bukağılar olduğu halde2883 alınlarından ve ayaklarından tutulup2884 uzun zincirlere vurularak2885 yüzüstü sürüklenirler2886 ve yüzüstü2887 ateşe, hem de sıkışık bir yere2888 atılırlar. Denksiz2889 ve yakıcı bir ateşle2890 tutuşturulurlar. Artık cehennem için odun olmuşlardır. 2891
Sıkıntı ve acıdan kendilerinden geçmiş olan suçlulur, kaçmayı istedikleri her seferinde demirden kamçılarla2892 dövülerek ateşin ta ortasına itilirler. Ateşten bir döşeğe yatırılıp (mihâd), yine ateşten örtülere (ğavâş) bürünecekleri orada,2893 ateş tarafından tamamen kuşatılacaklardır.2894 Bu öylesine bir alevdir ki, hep yüzlerini yalayacak,2895 derilerini veya parmaklarını söküp alacak, yani istisnâsız her
2868] hamîm, 37/Sâffât, 67
2869] 47/Muhammed, 15
2870] ğıslîn, 69/Haakka, 36
2871] hamîm ve ğassâk, 78/Nebe', 36
2872] mâ' sadîd, 14/İbrâhim, 16-17
2873] 17/İsrâ, 8
2874] 15/Hicr, 44
2875] ğılâz, 66/Tahrîm, 6; 74/Müddessir, 30-31
2876] derk, 4/Nisâ, 145
2877] mu'sadeh, 90/Beled, 20
2878] hâmiyeh, 88/Ğâşiye, 4; 101/Karia, 11
2879] teğayyuz, zefîr, 25/Furkan, 12
2880] hel min mezîd, 50/Kaf, 30
2881] ke'l-kasr, 77/Mürselât, 32
2882] mukarranîn, 25/Furkan, 13; 89/Fecr, 26
2883] ağlâl, 13/Ra'd, 5; 24/Nûr, 33; 40/Mü'min, 71; 76/İnsan, 4 vb.
2884] 55/Rahmân, 41
2885] selâsil, 40/Mü'min, 71; 69/Haakka, 32; 76/İnsan, 4
2886] 17/İsrâ, 97; 25/Furkan, 34; 39/Zümer, 24
2887] kubbet, 27/Neml, 90
2888] mekân dayyık, 25/Furkan, 13
2889] 89/Fecr, 25
2890] harîk, 8/Enfâl, 50; 22/Hacc, 9, 22; 85/Bürûc, 10
2891] 2/Bakara, 24; 72/Cin, 15
2892] mekaami' hadîd, 22/Hacc, 21-22; 32/Secde, 20
2893] 7/A'râf, 41
2894] 18/Kehf, 29; 29/Ankebût, 54-55; 39/Zümer, 16
2895] 14/İbrâhim, 50; 23/Mü'minûn, 104; 33/Ahzâb, 66
GÜNAH
- 623 -
yeri yakacak,2896 kasıp kavuracak,2897 kömüre çevirecektir.2898 Onun etkisi bu kadarla da kalmayacak, ruhları ve gönülleri saracaktır.2899 Cezanın hafifletilmesi2900 veya bu işin artık bitirilmesi dileğiyle feryat edecekler,2901 fakat bu boşuna olacak, bitmeyen bir azap içinde yeniden derileri gelecek,2902 tekrar fecî inilti ve solumalarla başbaşa kalacaklardır. Derken kaynar suya sürülecekler,2903 kaynar su dökülecek tepelerinden.2904 Derilerindeki gözeneklere nüfûz edecek yakıcı bir rüzgâr (semûm) ve nihâyetsiz derecede kaynar bir su (hamîm) içindedirler. Üstlerinde ise bütün ümitleri çökertecek bir tarzda kesat olan2905 karanın karası dumandan bir gölge… 2906
Kur’ân-ı Kerim’in âhiret azâbıyla ilgili olarak sunduğu bu sahneler, çok net biçimde, inkârcı ve inatçı kâfirler ve müşrikler içindir. Allah’a inanmış olmalarından dolayı her zaman affa mazhar olma veya şefaate nâil olma yahut da kısmî bir azâba dûçar olduktan sonra cennete girmeyi ümit eden mü’minler için, yoğunluğu kaldırılamaz olan bu türden acılar söz konusu edilmemiştir. Cehenneme girmeleri halinde bile, orası geçici bir arınma yeri olacak, daha sonra esas yerlerini alacaklardır.2907 Öte yandan, bir kötülüğe mukabil bir; bir iyiliğe mukabil de on iyilikle karşılık göreceklerinden2908 Allah’ın lütfu onlara daha yakın olacaktır. Ayrıca Allah, şirnk ve küfrün dışında diğer günahları affedebileceğinden, mü’minler için -günahları ne kadar çok olsa da- af ve ümit kapısı daima açıktır.
Allah, iman etmeyen kulları için dünyada çok net maddî ve dünyevî cezalar takdir ederken, dikkat çekicidir ki, ateş nevinden bir ceza söz konusu değildir. Sadece ateşte pişirilmiş taşlardan bahsolunur.2909 Âhiret hayatında ise, bir yandan psikolojik ceza vardır ki, biz bunu selbî ve îcâbî diye ikiye ayırdır; bir yanda da, özellikle ateşin odaklık ettiği fizik ceza söz konusudur. Dikkatlerden kaçmaması gereken bir husus da, ateşin zikredilmediği yerlerde bile, oradaki azabın vâsıtası yine ateşle ilgilidir. Meselâ, kaynar su, ateşte pişerek olgunlaşan deriler vb... 2910
Günahtan Kurtulma Yolları
a- Dünyada Kurtulma Yolları:
1- Tevbe
2- Günahların örtülmesi
2896] 70/Meâric, 16
2897] 74/Müddessir, 28
2898] 74/Müddessir, 29
2899] 104/Hümeze, 7
2900] 23/Mü'minûn, 107; 35/Fâtır, 36; 40/Mü'min, 49
2901] 35/Fâtır, 37
2902] 4/Nisâ, 56
2903] hamîm, 40/71-72; 55/Rahmân, 44
2904] 22/Hacc, 19, 20; 44/Duhân, 48
2905] 56/Vâkıa, 44
2906] 56/Vâkıa, 43
2907] 11/Hûd, 107-108
2908] 6/En'âm, 160; 10/Yûnus, 27; 28/Kasas, 84; 40/Mü'min, 40; 42/Şûrâ, 40
2909] siccîl, 15/Hicr, 74; 105/Fîl, 4; siccîl mendûd, 11/Hûd, 82
2910] S. Kılıç, a.g.e. s. 347-367
- 624 -
KUR’AN KAVRAMLARI
3- İstiâze (Allah’a sığınma)
4- Meleklerin duâsı
5- Vicdanın murâkabesi
b- Âhirette Kurtulma Yolları:
1- Allah’ın affı
2- Şefaat
3-Cezayı çekerek. 2911
“Allah her kişiye, ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler. Herkesin kazandığı, ya kendi lehinedir veya aleyhinedir. (Bundan sonra şöyle duâ edin:) ‘Ey Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesaba çekme (bağışla). Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Çünkü Sen, biz im Mevlâmızsın. Kâfir kavimlere karşı bize yardım et.” 2912
“Her mü’min, günah ile eskimiş ve tevbe ile yamanmıştır. Bunların hayırlısı, tevbe halinde ölenidir. (Hadis-i Şerif Rivâyeti)
“Gizli günaha, gizli iyilik, âşikâre günaha da açıktan iyilik yap ki günahı silsin.” (Hadis-i Şerif Rivâyeti)
“Herkes affedilir. Ancak günahlarını açıklayanlar müstesnâdır. Gece günah işleyen kimsenin günahını Allah insanlardan örttüğü halde, sabahleyin kalkınca kendisi yaptıklarını söyler; işte bu, affedilmez.” (Hadis-i Şerif Rivâyeti)
“Allah, dil ile söylemedikleri yahut fiilen yapmadıkları müddetçe ümmetimin gönüllerinden geçirdikleri günahları cezâlandırmaz.” (Hadis-i Şerif Rivâyeti)
“Mü’min, günah işlemeseydi, göklerin gizliliklerinde seyrederdi. Fakat Allah Teâlâ günahı sebebiyle onu bundan alıkoydu.” (Hasan-ı Basrî)
“Kulun günahlara batmış bulunduğunun alâmetlerinden biri, yaptığı ibâdetlerinden gönlünün huzur duymamasıdır.” (Hasan-ı Basrî)
“Tasası çok olanın bedeni rahatsız olur. Günahlardan korkusu az olanın ise kalbi ölür.” (Hasan-ı Basrî)
“Amellerin en fazîletlisi, gizli günahları terk etmektir. Çünkü gizli günahlardan uzak kalan kimse, insanlar içinde yapılan açık günahlardan daha çok uzak kalır.”
“Günah arıya benzer; ağzı ballı, kuyruğu zehirlidir.”
“Kul, bütün varlığı ile günahları bırakmaya karar verdiği zaman, İlâhî imdat/yardım, onu her tarafından kaplar.”
“Ey insan! Bugün dünyada günahlardan korkarsan, yarın âhirette hiçbir şeyden korkmazsın.” (Sâdi-i Şirâzî)
2911] Günahtan kurtulma yollarıyla ilgili geniş bilgi için Bk. S. Kılıç, a.g.e. s. 368-407
2912] 2/Bakara, 286
GÜNAH
- 625 -
“Allah, günahkârlık zilletinden kurtardığı kulunu malsız olarak zengin yapmış, aşiretsiz olarak aziz ve şerefli kılmış, kimsesi olmadığı halde onu yoldaşı/dostu eylemiştir.”
“Günaha karşı en tesirli korunma vâsıtası, günahtan/cehennemden korkmaktır.”
“Gözümü harama bakma günahından korumak için, şunu düşünmelisin: Her şeyi görenin sana olan bakışı, senin harama bakışından daha öncedir.”
“Günah işleyen insandır, buna üzülen evliyâ olabilir, bununla övünen ise bir şeytandır.”
“En ağır günah, insanın kendisini günahsız bilmek gururudur.”
“En az merhamet gösterenler, en büyük günahları işleyenlerdir.”
“Beraberce işlediğiniz günahın cezasını ayrı ayrı çekeceksiniz.”
“Günah işlemenin birçok vâsıtaları vardır, fakat yalan, bunların hepsine uyan bir saptır.”
“Sen günahın küçüklüğüne bakma; günah kendisine karşı işlenenin büyüklüğünü düşün.”
“Günahlar kalbi karartır, bunu ancak ağlamak giderir.”
“Günahtan sakınmak, tevbe ile uğraşmaktan kolaydır.” (Hz. Ömer)
“İnsanın günahları ardını bırakmaz.”
“Günah, yasak olduğu için acı vermez, acı verici olduğu için yasaktır.”
“Tasası çok olanın bedeni rahatsız olur. Günahlardan korkusu az olanın ise kalbi ölür.”
“Geceyi ibâdetle geçirmek kendilerine ağır gelen kimseler, ancak günahları ağırlaşan kimselerdir.”
“Günahlarım bana ne getirdiniz? / Topu topu tesbihböceği kadar haz.”
“Bir kez Allah dise aşk ile lisan / Dökülür cümle günah misl-i hazân.” (Süleyman Çelebi)
“Kadınların, çocukların, hizmetçilerin, zayıfların, yoksulların, câhillerin günahları; aslında, kocaların, babaların, efendilerin, güçlülerin, zenginlerin, aydınların günahıdır.”
“İyi tarafımız da bütün günahlardan arınmış değildir.”
“Günahlar, ebedî hayatta devamlı hastalıklardır; bu dünya hayatında bile kalp, vicdan ve ruh için mânevî hastalıklardır.”
“İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.”
“Günahın mâhiyetinde, özellikle vazgeçilmeyip ısrarla devam edilirse küfür tohumu vardır.”
- 626 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Sakın günah işleme! Aksi takdirde kendini ateşe atarsın. Hâlbuki sen, bir kimsenin bir böceği ateşe attığını görsen, onu bile iyi karşılamazsın. O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı, nasıl hoş karşılayabilirsin?”
“Bir günah gizli kaldığında, sadece sahibine zarar verir. Ortaya çıkıp bilindiğinde ise, herkese zararı dokunur.”
Günah günahı doğurur; Bir günah, başka günahlara dâvetiyedir.
“Bir kimsenin bir günah işledikten sonra, tekrar günah işlemesi, ilk günahın cezâsıdır. Bir sevap işledikten sonra tekrar sevap işlemek de, birinci sevabın karşılığıdır.”
“Eskiden öyle insanlar vardı ki, başkalarının günah işlediklerini duysalar, sıtmalı hasta gibi titrerlerdi. Şimdi ise insanlar, kendi günahları için bile titremiyorlar.”
“Bir kibrit ateşinin yakmasına tahammül edemeyecek kadar zayıf ve sabırsız olduğun halde, ne cür’etle günah işlemeye kalkıyorsun? Ateşe dayanabiliyorsan, dayanabileceğin kadar günah işle!”
“Fâsık, çoğunlukla ahlâksız ve vicdansız olur. Çünkü günah ve isyan arzusu, vicdandaki imanın sesini susturmakla yayılabilir. Vicdan ve imanını sarsmadan tam seçme ile bir mü’min şer işleyemez. Onun için İslâm fâsıkı hâin bilir, şâhitliğini reddeder.”
“Yaptığı işin ne olduğunu bilmeden günah işlemek başka, bilip de buna aldırış etmemek, onunla içli dışlı olmak yine başkadır.”
“Hep bilmedeyiz neyin günah olduğunu / Lâkin yine işler dururuz sâde onu...”
GÜNAH
- 627 -
Günah Konusuyla İlgili Âyetler
A- İsm Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyetler (48 yerde): 2/Bakara, 85, 173, 181, 182, 182, 188, 203, 206, 219, 219, 276, 283; 3/Âl-i İmrân, 178; 4/Nisâ, 20, 48, 50, 107, 111, 112, 112; 5/Mâide, 29, 29, 106, 107, 120, 120; 7/A’râf, 33; 24/Nûr, 11; 25/Furkan, 68; 26/Şuarâ, 222; 33/Ahzâb, 58; 42/Şûrâ, 37; 49/Hucurât, 12; 44/Duhân, 44; 45/Câsiye, 7; 52/Tûr, 23; 53/Necm, 32; 56/Vâkıa, 25;58/Mücâdele, 8, 9; 68/Kalem, 12; 76/İnsân, 24.
B- Zenb Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyetler (39 yerde): 3/Âl-i İmrân, 11, 16, 31, 135, 135, 147, 193; 5/Mâide, 18, 49; 6/En’âm, 6; 7/A’râf, 100; 8/Enfâl, 52, 54; 9/Tevbe, 102; 12/Yûsuf, 29, 97; 14/İbnâhim, 10; 17/İsrâ, 17; 25/Furkan, 58; 26/Şuarâ, 14; 28/Kasas, 78; 29/Ankebût, 40; 33/Ahzâb, 71; 39/Zümer, 53; 40/Mü’min, 3, 11, 21, 55; 46/Ahkaf, 31; 47/Muhammed, 19; 48/Fetih, 2; 51/Zâriyât, 59, 59; 55/Rahmân, 39; 61/Saff, 12; 67/Mülk, 11; 71/Nûh, 4; 81/Tekvîr, 9; 91/Şems, 14.
C- Cünâh Kelimesinin Geçtiği Âyetler (25 yerde): 2/Bakara, 158, 198, 229, 230, 233, 233, 234, 235, 236, 240, 282; 4/Nisâ, 23, 24, 101, 102, 128; 5/Mâide, 93; 24/Nûr, 29, 58, 60, 61; 33/Ahzâb, 5, 51, 55; 60/Mümtehıne, 10.
D- Vizr Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyetler (27 âyet): 67En’âm, 31, 31, 164, 164, 164; 16/Nahl, 25, 25, 25; 17/İsrâ, 15, 15; 20/Tâhâ, 29, 87, 100; 25/Furkan, 35; 35/Fâtır, 18, 18, 18; 39/Zümer, 7, 7, 7; 47/Muhammed, 4; 53/Necm, 38, 38, 38; 75/Kıyâmeh, 11; 94/İnşirâh 2.
E- Günahla İlgili Konular
a- Günah, Haramdır: 7/A’râf, 33.
b- Allah, Çok Günahkârları Sevmez: 2/Bakara, 276; 4/Nisâ, 107.
c- Günahta Direnme: 3/Âl- İmrân, 135; 6/En’âm, 120; 45/Câsiye, 7.
d- Günah Kalbi Paslandırır: 83/Mutaffifîn, 14.
e- İsm (Bilerek İşlenen Günah): 5/Mâide, 2.
f- Günahı İnsanlardan Gizleyip Allah’tan Gizlemeyenler: 4/Nisâ, 108; 25/Furkan, 58.
g- Günah Kazanan Kendi Aleyhine Kazanmıştır: 4/Nisâ, 111; 6/En’âm, 55, 120; 30/Rûm, 44.
h- Günahkârlar Dünyada Üstün Mevkîde Bulunur: 6/En’âm, 123.
i- Bazı Günahların Cezâsı Bütün Topluma Gelir: 8/Enfâl, 25; 11/Hûd, 116.
k- Günahkârlar Kıyâmet Gününde Yüzlerinden Tanınacaklar: 55/Rahmân, 39, 41.
l- Büyük Günahlardan Sakınmak: 4/Nisâ, 31; 6/En’âm, 1151; 42/Şûrâ, 37; 53/Necm, 32.
m- Günahların Affı İçin Duâ: 3/Âl-i İmrân, 16-17, 193; 14/İbrâhim, 41; 25/Furkan, 65.
n- Günahtan Temizlenen Kendi Faydasına Temizlenmiştir: 35/Fâtır, 18.
o- Herkes Kendi Günah Yükünü Çeker: 5/Mâide, 105; 6/En’âm, 31, 164; 10/Yûnus, 108; 16/Nahl, 25; 17/İsrâ, 15; 34/Sebe’, 50; 35/Fâtır, 18; 39/Zümer, 7; 53/Necm, 38.
p- Küçük Günahlar Bağışlanmıştır: 53/Necm, 32.
Konu ile İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 486
2. Tefhimu’l Kur’an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1, s. 119
3. Fi Zılâli’l-Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 324-327
4. Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 339-342
5. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 3, 678-679
6. Hulâsatü’l-Beyan Fî Tefsîri’l-Kur’an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neş. c. 1, s. 290-291
7. Mefatihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 4, s. 216-220
8. El-Mîzan Fî Tefsîri’l-Kur’an, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 594-597
9. El-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, İmam Kurtubi, Buruc Y. c. 2, s. 454-478
10. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 1, s. 280-286
11. Et-Tefsîru’l-Hadis, İzzet Derveze, Ekin Y. c. 5, s. 160-162
12. Muht. Taberî Tefsiri, İmam Taberi, Ümit Y. c. 1, s. 128-129
13. Kur’an Mesajı, Muhammed Esed, İşaret Y. c. 1, s. 47
14. Furkan Tefsiri, Hicazi, Vahdet Y. c. 1, s. 122-124
15. Min Vahyi’l Kur’an, Muhammed Hüseyin Fadlullah, AkÂdemi Y. c. 3, s. 153-156
16. Safvetü’t Tefâsir, Muhammed Ali es-Sâbûnî, Ensar Neşriyat, c. 1, s. 208-213
- 628 -
KUR’AN KAVRAMLARI
17. El-Esâs fi’t-Tefsîr, Said Havva, Şamil Y. c. 1, s. 416-426
18. Ruhu’l-Furkan Tefsiri, Mahmud Ustaosmanoğlu, Siraç Kitabevi Y. c. 2, s. 208-213
19. Kur’an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 6, s. 526-539, c. 7, s. 5-19
20. TDV İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Y. c. 14, s. 278-286
21. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. Hamdi Döndüren, c. 2, s . 241-243
22. İslâm’da İnanç, İbâdet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, c. 2, s. 229-231
23. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Y. c. 2, s. 126-129; İsmet md: M. Bulut, c. 2, s. 284-287
24. İslâm’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 224-231, 336-339, 387-390, 590-592
25. Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırk Ambar Y. 291-297
26. Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılâb Y. c. 2, s. 161-162
27. İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, Toshihiko İzutsu, Pınar Y. s. 49-74
28. İlâhi Kanunların Hikmetleri (Sünnetullah), Abdülkerim Zeydan, İhtar Y. s. 269-285
29. Sütun, Sezai Karakoç, Diriliş Y. c. 2, s. 410-412
30. İslâmî Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 159-160, 228
31. İman Küfür Sınırı, Ahmed Saim Kılavuz, Marifet Y. s. 68-72
32. Kur’an’da Günah Kavramı, Sadık Kılıç, Hibaş Y.
33. Büyük Günahlar, Hâfız Zehebî, Ankara Fazilet Y.
34. Büyük Günahlar, Bilâl Uzun, Hak Y.
35. Büyük Günahlar, Celal Yıldırım, Uysal Kitabevi Y.
36. Günah Nedir? L. Lütfi, Selâmet Matbaası, İstanbul
37. Peygamberlerin Mâsumiyeti, Fahruddin el-Râzi, İlim Y.
38. Peygamberimizin Yanılması Meselesi, İbrahim Canan, Rağbet Y.
39. Kur’an’da Şer Problemi, Lutfullah Cebeci, Akçağ Y.
40. İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, Mehmet Erdoğan, Marm. Üniv. İlâhiyat Fak. Vakfı Y.
41. İslâm Hukukunda Zarûret Hali, Mustafa Baktır, Akçağ Y.
42. Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Y.
43. İslâm’da Helâl ve Haram, Yusuf el-Kardavi, Hilâl Y.
44. Günlük Hayatımızda Helâller ve Haramlar, Hayreddin Karaman, Türkiye Diyanet Vakfı Y.
45. Helâl-Haram, Mehmet Paksu, Nesil Basım Yayın
46. İslâm’da Helâller ve Haramlar, İbn Hacer Heytemî, Kayıhan Y.
47. İslâm’da Helâller ve Haramlar, İsmail Mutlu, Mutlu Y.
48. İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, Süleyman Uludağ, Türkiye Diyanet Vakfı Y.
49. Batının İnanç Temelleri, G. Scognamillo, Dergâh Y.

 
Okunma 1253 kez