Cumartesi, 06 Şubat 2021 22:09

UNUTMA / NİSYÂN

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

UNUTMA / NİSYÂN


- 217 -
Kavram no 183
İmtihan 13
Görevlerimiz 45
Bk. Zikir
UNUTMA / NİSYÂN


• Nisyân/Unutma; Anlam ve Mâhiyeti
• Unutkanlık ve Şeytan
• Kur’an-ı Kerim’de Nisyan/Unutma Kavramı
• Unutmak, Sorumluluğu Düşürür mü?
• Kur’an’da Unutkanlık Tedavisi
• Hadis-i Şeriflerde Nisyân/Unutma Kavramı ve Unutkanlığın Tedavisi
• Hâfıza/Bellek ve Geliştirme Teknikleri
• Unutma ve İlgi, Dikkat, Tekrar İlişkisi
• Unutma ve Zikir, Tezekkür, Duâ İlişkisi
• Gaflet, Sehv, Sehv Secdesi
“Biz, bir âyeti nesh eder (yürürlükten kaldırır) veya onu unutturursak (ertelersek), mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kadirdir.” 1377
Nisyân/Unutma; Anlam ve Mâhiyeti
Nisyân, Arapça bir kelime olup unutma anlamındadır. Nisyân/unutma: hatırlama ve ezberin zıddı anlamına gelmektedir. Kur’an’da da bu anlamın yanında, şu mânâlar için de kullanılır: Yeni bir çabayı gerektirecek şekilde bir şeyin kalpten ve bellekten kaybolması veya insanın, ya düşünce zayıflığından veya gaflet ve kasıttan dolayı kendisine emânet bırakılan bir şeyi unutuluncaya kadar terk edip anmaması, ihmal etmesi.
Hatırlamanın insan hayatında önemli yeri vardır. Çünkü hatırlamamız, önceki tecrübelerimizden oluştuğu için, gelecekte önümüze çıkacak problemlerimizi, zihnimizin geçmişte edindiği bu engin deneyimleri sâyesinde çözebiliriz. Hatırlamanın birçok faydasının yanında, Kur’an vâsıtasıyla geçmiş ümmetlerin başına gelen felâketleri, hesap günü ve cehennem gibi çetin merhaleleri hatırlayarak iyi ve hayırlı işlere yönelmemizde etkin bir rol oynamaktadır. Bundan dolayı hatırlama, insanı iyiye yönlendirmede azımsanamayacak kadar büyük bir öneme sahiptir. Kur’an, birçok âyetin bitim noktasında, ibâdete teşvik etmek amacına yönelik olarak, kişiyi Allah’ın verdiği nimetleri ve gönderdiği hidâyeti hatırlamaya dâvet etmektedir.
Genellikle hatırlama gücünün bir zaafı olarak meselelere önem vermemekten ve biyolojik yıpranmadan dolayı meydana gelen hata ve unutkanlığın, biyolojik izahı şöyle yapılmaktadır: İnsan organizmasının en önemli bölümünü teşkil eden beyin, 18 yaşına kadar gelişimini tamamlamaktadır. Bu yaşta beyin,
1377] 2/Bakara, 106
- 218 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yaklaşık olarak 10-11 milyar sinir hücresine sahip olup tabiatın en mükemmel ve en karmaşık yapısı halinde kafatasımız içinde yerleşik bir halde bulunmaktadır. Bu yaştan sonra, beyin ihtiyarlamaya, eskimeye başlar. İnsandaki düşünme kabiliyetini sağlayan ve insanın çevresine uyumunu temin eden beyin hücreleri, bir daha yerine gelmemek üzere giderek eksilmeye başlar. İnsan zekâsı, 20 yaşını geçtiğinde 16; 80 yaşını geçtiğinde ise 12 yaş düzeyine inmektedir. “Kimi uzun ömür ile yaşatırsak, yaradılışını tersine çevirip değiştiririz. Hâlâ akletmezler mi?”1378 âyeti, insanın bu biyolojik yıpranmasına işaret etmektedir. İslâm hukuku kişideki fıtrat kanunlarını göz önüne alarak 70 yaştan sonrasını ateh (bunama) yaşı olarak kabul etmektedir. (Ateh, kişide meydana gelen aklın bozulmasını, hâfızanın zayıflamasını gerektiren bir âfettir. Bu zaafa uğrayanın bazı sözleri akıllılara, bazıları da deli sözlerine benzer. Bu yüzden ma’tûh, idrâki zarara uğrayan, sözleri karmakarışık, tedbiri bozuk olan biri olarak tarif edilir.) Ateh yaşı olan 70’e varanın, karînelere (söz ve davranışlarına) bakılarak ateh devresinde olduğu tesbit edildiğinde -ehliyeti tamamıyla zaafa uğrayacağı gerekçesiyle- temyiz kabiliyetini hâiz bir çocuk gibi muâmeleye tâbi tutulmaktadır. İslâm hukuku bu devrede kanunî bir hak olarak kendisine bir vasî tayin etmeyi hükme bağlamaktadır. Bu durumda olan kişinin mahrum kaldığı hak ve vazifelerle, sahip olduğu hak ve vazifeler, mümeyyiz bir çocuğun hak ve görevleri gibidir.
70 Yaşındaki insan beyni hücrelerinin zayıflamasının, yaklaşık olarak bülûğ yaşına tekabül etmekte olması, İslâm hukukçularının ateh konusunda takdir ettikleri yaşın, bugün kabul edilen anlayışa tam olarak uygun düştüğünü göstermektedir. Bu da İslâm hukukçularının derin ferâsetini göstermektedir. 1379
Unutkanlığa mâruz olmak, insanın problemlerinden, zayıflık ve âcizlik yönlerinden birisidir. Kur’an, birçok âyette unutkanlığı dile getirmektedir. Hatırlamanın, insanın bilimsel ve pratik hayatında da önemi vardır; dinî açıdan da kendisi için büyük fayda sağlamaktadır. İnsanın sürekli olarak Allah’ı, O’nun yüceliğini, hayatta kendisine verdiği sayısız nimetleri, âhireti, hesap gününü, onu bekleyen sevap ve cezayı hatırlaması, insan için çok önemlidir. Çünkü bu hatırlama, onu takvâya ve sâlih amellerde bulunmaya ve üstün ahlâka sevk edecektir. O halde hatırlama, hem âhiret hem de dünyada insana hayırların gerçekleşmesi için yararlıdır. Kur’ân-ı Kerim, birçok âyetinde Allah’ı, O’nun yaratıklardaki âyetlerini, peygamberlerin getirdikleri delilleri ve hidâyeti, müjdeledikleri ve korkuttukları şeyleri hatırlamaya teşvik etmektedir. Kur’an’da; “...hatırlamaz (öğüt almaz) mısınız?”, “...umulur ki hatırlarlar (öğüt alırlar)”, “...ne de az hatırlıyorsunuz?”, “...hatırlamazlar (öğüt almazlar) mı?”, “...umulur ki hatırlarlar”, ...sağduyu sahiplerinin hatırlaması için”, “...sadece sağduyu sahipleri hatırlarlar” ifadeleri çokça tekrarlanmaktadır.
Kur’an’da birçok âyet, insanlara, tevhid inancını, âhiretteki diriliş ve hesabı, unuttukları ve gâfil oldukları önceki peygamberlerin öğretilerini hatırlatması için Allah’ın Hz. Peygamber’i gönderdiğini, ona Kur’an’ı indirdiğini ifade etmektedir. “(Bu,) kendisiyle insanları uyarman, mü’minlere öğüt vermen için sana indirilen bir Kitaptır. Onun için (bunu tebliğ ederken kâfirlerin inkârından ötürü) kalbinde bir sıkıntı olmasın! Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun ve O’ndan başkasını dostlar edinip
1378] 36/Yâsin, 68
1379] Hayati Aydın, Kur’an’da İnsan Psikolojisi, s. 125-126
UNUTMA / NİSYÂN
- 219 -
peşlerine düşmeyin. Ne kadar da az hatırlıyor (öğüt alıyor)sunuz!”1380; “Bu (Kur’an), insanlara bir tebliğdir. (İnsanlar,) bununla uyarılsınlar. O’nun yalnız tek ilâh olduğunu bilsinler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar diye (gönderilmiştir).”1381; “...Senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar.”1382; “Ama yine de hatırlat, çünkü hatırla(t)mak, mü’minlere fayda verir.”1383; “Hatırlat (öğüt ver), çünkü sen ancak hatırlatıcısın (öğüt vericisin).” 1384
Hatırlamanın, insan hayatında büyük önemi vardır. Çünkü önceki bilgi ve haberleri, önceki öğrendiklerimizi hatırlamak, gelecekte bizim karşılaşacağımız yeni problemleri çözmemizi mümkün kılacaktır. Nitekim yeni bilgileri kazanmada, yeni realiteleri keşfetmede, geçmişte edindiğimiz bilgilerimiz yardımcı olmaktadır. Bu ise, insana ait bilimsel ve kültürel gelişim aşamasında önemi hâiz olan bir durumdur. Unutkanlık, Kur’an ışığında değerlendirildiğinde şu kısımlara ayrılır:
1- İnsan zihninde olaylar, şahıs isimleri ve insanın daha önce edindiği çeşitli bilgilerle ilgili meydana gelen unutkanlık. Bu tür unutkanlık, insanların başına gelen normal unutkanlık olup bilgilerin birikimi ve kompleksliği sonucunda meydana gelmektedir. Psikologlar, bu çeşit unutkanlık üzerinde faydalı etüdlerde bulunmuş ve onu bilgilerin kompleksliğine bağlamışlardır. Onlar, unutmayı; geriye ket vurma, ileriye ket vurma şeklinde ikiye ayırırlar. Geriye ket vurma, elde edilen yeni bilgilerin önceden elde edilen bilgileri zayıflatmaya götürmekle oluşur. İleriye ket vurma ise, yeni öğrendiğimiz şeyleri hatırlamada eskiden öğrendiğimiz âdet ve alışkanlıklarımız, faâliyetlerimiz ve eski bilgilerimizin engellemesiyle oluşur. Geçmiş bilgi ve performans, yeni öğrendiğimiz bir meseleyi öğrenmeyi zorlaştırır. Oysa eğer geçmiş bilgi ve performansınız daha az olmuş olsaydı, bu yeni şeyi öğrenmeniz daha kolay olurdu. Bu yüzden çocuklar, geçmiş olayların detaylarını hatırlamakta büyüklerden daha güçlü olmaktadırlar. Kur’an, bu çeşit unutkanlığa şöyle işaret etmektedir: “Sana Kur’an’ı okutacağız, unutmayacaksın.” 1385
2- Sehv (hata) anlamındaki unutkanlık: insanın herhangi bir yerdeki bir şeyi unutması veya herhangi bir şahıs ile çeşitli şeyleri konuşmayı arzu etmesiyle birlikte konuşma sırasında bir kısmını dile getirip diğer bir kısmını unutması gibi. Ancak bu unuttuklarını çoğunlukla sonradan hatırlar. Kur’an’ın, Hz. Mûsâ ile beraber, kendisinden ilim almak için sâlih bir kulla buluşmaya çıktığı genç arkadaşından bahseden şu ifadesi, bunun örneğidir: “(Genç adam:) ‘Gördün mü, dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana ancak şeytan unutturdu. O (balık), şaşılacak bir şekilde denizin içinde yolunu tutup gitmişti.”1386 Hz. Mûsâ’nın birlikte olduğu Allah’ın ilim verdiği sâlih kula söylediği şu söz de bunun örneğidir: “Mûsâ, ‘unuttuğum şeyden ötürü beni kınama, işimde bana güçlük çıkarma’ dedi.”1387 Bu çeşit unutkanlığı da, ileriye ket vurma şeklinde yorumlamak mümkündür.
1380] 7/A’râf, 2-3
1381] 14/İbrâhim, 52
1382] 28/Kasas, 46
1383] 51/Zâriyât, 55
1384] 88/Ğâşiye, 21
1385] 87/A’lâ, 6
1386] 18/Kehf, 63
1387] 18/Kehf, 73
- 220 -
KUR’AN KAVRAMLARI
3- Herhangi bir işte özenin kaybolması anlamındaki unutkanlık: Unutkanlığın bu çeşidi, şu âyetlerde belirtilmektedir: “Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu.”1388 “Allah’ı unuttular”ın anlamı, Allah’ın emirlerine itaat hususundaki özenleri kaybolduğundan O’na olan itaati unuttular şeklinde anlaşılmalıdır. “Allah da onları unuttu”nun anlamı ise, Allah, onlardan ihsânını kaldırdı, onları kendi başlarına bıraktı anlamındadır. Şu âyetlerdeki ifadeler, bu tür unutkanlık örneklerindendir: “Şu, Allah’ı unuttuklarından dolayı (Allah’ın da) onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın...”1389 Âyette geçen “kendi nefislerini unutturduğu”, “kendileri için dünyada bir hayır ve sâlih amel yapmazlar, kendi hayırlarını, kendilerine yararlı olmayı unuturlar” anlamındadır. Hz. Âdem’e nisbet edilen unutkanlık da bu çeşittendir. “Andolsun Biz, önceden Âdem’e (o ağaçtan yememesini) ahid vermiş, tavsiye etmiştik; (Bizim tavsiyemizi) unuttu. Biz onda bir azim (sabır ve kararlılık) bulamadık.”1390 Bunun anlamı, Hz.Âdem’in kalbinin bir an bile olsa, Allah’a karşı olan sorumluluğundan gevşeklik göstermesi, Allah’ın nehyettiği şeyi unutmasıdır. Bu yüzden şeytan ona vesvese verdi, saptırdı ve yanlışa düşürdü.
Unutkanlık ve Şeytan
Kur’an’ın bazı âyetleri, şeytanın insan eğilimlerinde etkili olması hususunda unutkanlık için bir kanal bulduğunu, yararının olduğu bazı önemli işlerde, zaman zaman unutkanlığa sevk ettiğini ifade etmektedir. Nitekim zaman zaman da Allah’ı anmaktan gaflete, O’nun emirlerini yerine getirmede ihmalkârlığa sürüklediğini Kur’an’dan öğrenmekteyiz. 18/Kehf, 63 âyetinin yanında şu âyetlerdeki ifadeler de bunun örneklerindendir: “Âyetlerimiz hakkında (münâsebetsizliğe, ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir, (uzak ol, meclislerini terket); eğer şeytan sana (bunu) unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk), o zâlimler topluluğuyla beraber oturma!”1391; “Şeytan onları istilâ etmiş (kuşatmış), onlara Allah’ı zikri/anmayı unutturmuştur. İşte onlar hizbüşşeytandır, şeytanın taraftarlarıdır. Muhakkak ki şeytanın hizbi/partisi mutlaka kaybedenlerdir.”1392; “(Hz. Yûsuf,) Onlardan, kurtulacağını zannettiği kimseye dedi ki: ‘Beni efendinin (azizin -kralın-) yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat, umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan ona, (Yusuf’un durumunu) efendisine söylemeyi unutturdu. Dolayısıyla (Yûsuf), birkaç sene daha zindanda kaldı.” 1393
Şeytanın insanı yoldan çıkarması ve Allah’ın zikrini, genel anlamda hayır ve faydası olan şeyleri unutturmasındaki amacı, insanların motiv ve dünyevî düşkünlüklerine etki etme yönündedir. Motiv ve şehvet (dünyevî arzular), insanın doğasındaki zayıf noktalardır. Çünkü insan, doğal olarak motivlerini doyurmaya, lezzet ve fayda elde etmeye temâyül gösterir. Bu noktadan şeytan Âdem (a.s.)’in nefsine yol bulmuştur. Çünkü yasak ağaçtan yediği zaman, ebedî hayatı ve sonsuz bir mülke sahip olacağı şeklinde şeytan onu aldatmaya çalışmış, bunun bir sonucu olarak da Hz. Âdem, Allah’ın kendisini nehyettiği şeyi unutarak hata işlemiştir. Bu yolla şeytan, bütün insanlara etki etmektedir. Çünkü onlardaki çeşitli şehvetleri (arzu ve istekleri) harekete geçirir. Bunun sonucu olarak insanlar,
1388] 9/Tevbe, 67
1389] 59/Haşr, 19
1390] 20/Tâhâ, 115
1391] 6/En’âm, 68
1392] 58/Mücâdele, 19
1393] 12/Yûsuf, 42
UNUTMA / NİSYÂN
- 221 -
sınırı aşmaya yeltenir ve bu da kendilerini Allah’ın zikrinden, O’nu anıp tefekkür etmekten alıkoyar. 1394
“Ey iman edenler, şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını tâkip ederse (bilsin ki) o edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temizler/arındırır. Allah işitir ve bilir.”1395; “Onlara, kendisine âyetlerimizden verdiğimiz, fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın tâkibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin (Bel’am’ın) haberini oku. Dileseydik elbette onu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevâsının peşine düştü. Onun durumu, tıpkı köpeğin durumuna benzer; Eğer üstüne varsan, dilini çıkarıp solur, bıraksan yine dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, umulur ki düşünür ibret alırlar.” 1396
Kur’an-ı Kerim’de Nisyan/Unutma Kavramı
Unutma anlamına gelen “nisyân” kelimesi, türevleriyle birlikte Kur’ân-ı Kerim’de 45 yerde kullanılır. Kur’an’da nisyan kavramının genellikle fiil şeklinde kullanımı tercih edilmiştir; ancak, bu kökten gelen ve değersizlik, unutulmuşluk anlamını içeren, iffet örneği Hz. Meryem’in, babasız bir çocuğa hâmile kalmasının derinden utancını ve haykırışını ifade eden “nesyen mensiyyen” şeklinde mastar olarak da kullanılmıştır. “Keşke bundan önce ölseydim de nesyen mensiyyen olsaydım! (unutulup gitseydim!)” 1397
Nisyân/unutma kavramı, Kur’ânî ıstılahta daha çok, kendisine emanet edilen şeyi insanın unutması anlamında kullanılır. Râgıb el-İsfahanî, nisyânın/unutmanın, ya kapasite yetersizliğinden, ya gafletten veya kasıttan kaynaklandığını ve sonuçta insanın, hâfızasına emanet edilen şeyi bir kenara bıraktığını söylüyor. Kur’an’da geçtiği şekilde nisyan, sıradan unutma değil; daha çok, ihmal ve umursamazlığın sonucu olan yarı kasıtlı bir unutmadır. Bunun için Kur’an, Allah’ı unutan insanın Allah tarafından unutulacağını açıklar. Nisyanın karşıtı ve nisyandan kurtulmanın yolu “zikir”dir ki, o da hatırda tutmak için anmak demektir. Allah’ı unutmamanın yolu da, Allah’ı zikir, yani anmak, Kur’an, namaz, tefekkür gibi hususlardır. Allah, unutmak gibi bir noksandan uzaktır.1398 İnsanın nisyanı, genellikle nankörlük ve vurdumduymazlıkla beraber olur.1399 Allah’ı unutmaya giden yol, Allah’ı anmayı, zikri unutmaktan geçiyor. Bu yüzden unutma illetinin çaresi, Allah’ı zikirdir.1400 Allah’ı anmayı unutturan şey, şeytandır, şeytanî özelliklerdir. 1401
İnsanın hayat basamaklarındaki başarısını büyük oranda engelleyen unutkanlık, Kur’an’da birkaç safhada dile getirilmiş ve birkaç anlamda kullanılmıştır:
1- Normal Anlamda Unutkanlık: Bu tür unutkanlık, hayat tecrübesi esnasında
1394] M. Osman Necati, Kur’an ve Psikoloji, s. 178-181
1395] 24/Nûr, 21
1396] 7/A’râf, 175-176
1397] 19/Meryem, 23
1398] 20/Tâhâ, 52; 19/Meryem, 64
1399] 39/Zümer, 8; 25/Furkan, 18
1400] 18/Kehf, 24
1401] 18/Kehf, 63; 12/Yûsuf, 42; 58/Mücâdele, 19; 6/En’âm, 68
- 222 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kazanılan bilgilerle ilgili olandır. Genellikle öğrenilen yeni bilgiler, eski bilgilerin zihinden çıkmasına sebep olduğundan, bu tür unutkanlıklar meydana gelmektedir. Ancak Kur’an’da bu unutkanlıkta şeytanın etkisi1402 ile Allah’ın insan için gerçekleştirmek istediği bir amaç dairesindeki direkt etkisine de temas edilmektedir: “İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular... O da, ‘gördün mü, o kayaya sığındığımız vakit, doğrusu ben balığı unutmuştum, onu hatırlamamı bana ancak şeytan unutturdu... (dedi).”1403 âyeti şeytan kaynaklı normal unutkanlığı göstermektedir. “Sana Kur’an’ı okutacağız, Allah’ın dilemesi hâriç sen onu unutmayacaksın.”1404 âyeti de Allah kaynaklı normal unutkanlığı göstermektedir.
Normal türden olan bu unutkanlığa karşı Allah’ı anma tavsiye edilmektedir: “Unuttuğun zaman Rabbini zikret/an ve de ki: ‘Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın doğruya eriştirir.’’1405 Bu türden olan unutkanlığın, irâde dışı olduğu için, dinî bir mes’ûliyet ve günâhı yoktur.
2- Önemsememek Anlamında Unutkanlık: Bu tür unutkanlık, zihnin bazı etkilerin tesirinde kalması veya bünyenin biyolojik bakımdan zayıflığı gibi bazı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Kur’an’da belirtilen Hz. Âdem’in unutkanlığı bu türdendir. “...Önceden yaptıklarını unutan kimseden daha zâlim var mıdır?”1406 âyetinde ele alınan bu tür unutkanlıktır. Sehv hakkındaki “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki kıldıkları namazdan gâfildirler”1407 âyetine birçok müfessir, “namaza ehemmiyet vermemek” anlamını vermiştir. O halde, namazdan sehv etmek ile ilgili âyetin bu ifadesi de, bu grup unutkanlığa girmekte ve ve mes’ûliyet gerektiren unutkanlıklar kategorisine dâhil olmaktadır.
3- Nankörlük Anlamında Unutkanlık: “İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah ona bir nîmet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki: ‘Küfrünle biraz eğlene dur, çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!”1408 Übey bin Halef hakkında inen “Kendi yaradılışını unutarak Bize karşı misal vermeye kalkışıyor ve ‘şu çürümüş, un (gibi) olmuş kemikleri kim diriltecek?’ diyor.”1409 âyeti, bu tür bir unutkanlığı ifade etmektedir. Kur’an’da genellikle unutkanlığın bu çeşidi için kâfirlerin tümünü hedef alan ifadeler tercih edilmiştir. 1410
Bu türden unutkanlık gösterenler hakkında büyük zâlimlikleri dile getirilmekte ve kalplerinin mühürlendiği vurgulanmaktadır. “Rabbinin âyetleri kendisine öğüt yollu hatırlatıldığı halde ondan yüz çevirenden ve ellerinin önce işleyip öne sürdüklerini unutandan daha zâlim kim vardır? Şüphesiz ki Biz onların kalpleri üzerine anlamalarını engelleyecek perdeler gerdik ve kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onları doğru yola çağırsan, yine de doğru yolu asla bulamazlar.”1411 Bu unutkanlık, kâfirlerin özelliklerindendir ve büyük sorumluluk gerektiren çeşittendir. Bu tür unutkanlık
1402] 6/En’âm, 28; 12/Yûsuf, 42; 58/Mücâdele, 19
1403] 18/Kehf, 61-63
1404] 87/A’lâ, 6-7
1405] 18/Kehf, 24
1406] 18/Kehf, 56
1407] 107/Mâûn, 4-5
1408] 39/Zümer, 8
1409] 36/Yâsin, 78
1410] 9/Tevbe, 67; 25/Furkan, 18; 32/Secde, 14; 38/Sâd, 26
1411] 18/Kehf, 57
UNUTMA / NİSYÂN
- 223 -
gösterenlere karşı kıyâmette şöyle denilecektir: “Onlara: ‘Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi, bu gün de Biz sizi unuttuk (terk ettik; kendi halinize bırakacağız). Oturup karar kılacağınız yer ateştir ve sizin için yardımcılar da yoktur’ denilecek.”1412 Bu kategoriye giren ve kulların ilâhî emre gereken özeni göstermemeleri yüzünden Allah’ın da onları unutacağına dair olan “...Onlar Allah’ı, Allah da kendilerini unuttu (terk etti)...”1413 gibi âyetler,1414 Allah’ın onları ve taleplerini dikkate almayacağı ve ebedî bir şekilde azap içinde terk edeceğini îma etmektedir.
Nimet bolluğunun bu tür unutkanlığa sebebiyet verdiği belirtilmekle birlikte,1415 Kur’an’da bu tür unutkanlıkta bulunan kişileri, daha da sapkınlığa götürmek gayesiyle Allah tarafından böyle bol nimetin verildiği1416 ve bu unutkanlıkları yüzünden de, âhirette büyük azâba çarpılacakları vurgulanmaktadır. 1417
Kur’an’da, unutmayla ilgili Allah’ın bir şeyi unutturması neticesinde unutturulandan daha hayırlısı veya bir benzerinin getirileceği belirtilmektedir.1418 Hakkı tebliğde başkalarına tavsiyelerde bulunmakla birlikte insanın bazen kendi nefsini unuttuğunu ifade etmek sûretiyle onların psikolojik çelişkilerine temas edilmektedir.1419 Dünya hayatında insanın kendi nasibi ile boşanma esnasında karı koca arasında iyilik ve ihsânın unutulmamasının gerekli olduğu da belirtilmektedir. 1420
Sehv de, büyük oranda unutkanlıktan kaynaklanmaktadır. “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, kıldıkları namazdan gâfildirler (sehv ederler).”1421 âyetinin taşıdığı tehdit, bu zaafın insanın gücü dâhilinde olduğunu gösterir. Bundan dolayı âyet, insanın çetin bir hesaba çekileceğini ifade etmektedir. “Ey Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesaba çekme (mağfiret et)...”1422 âyeti de, bu gibi zaaflardan mes’ul olunabileceğini ifade etmektedir. Her ne kadar bu konuyla ilgili “Allah, hata ve unutma hususunda ümmetimden sorumluluğu kaldırmıştır.”1423 gibi hadisler olmakla birlikte, bazı âlimler hata ve unutmanın, insan gücünün dâhilinde olduğunu ileri sürmekte, bu gibi şeylerden kişinin gücü nisbetinde kaçınmasının gerekli olduğunu savunmaktadırlar.1424 Aslında İslâm âlimlerinden bu görüşü savunanların haklılık payları vardır. Çünkü hataların önemli bir kısmı unutkanlıktan kaynaklanmaktadır. Unutkanlık, eğer umursamazlıktan meydana gelirse, bunun sorumluluk gerektireceği görüşündeyiz. Ancak bu unutkanlık, insan doğasının gereği olarak meydana geliyorsa, bunun, yukarıdaki hadis ışığında herhangi bir mes’ûliyet gerektirmeyeceği kanaatindeyiz. Nitekim halk arasında “hatasız kul olmaz” atasözü, kişinin bu zaaftan asla ayrı değerlendirilemeyeceğini ifade etmektedir.
1412] 45/Câsiye, 34
1413] 9/Tevbe, 67
1414] 7/A’râf, 51; 45/Câsiye, 34; 32/Secde, 14
1415] 25/Furkan, 18
1416] 6/En’âm, 44
1417] 38/Sâd, 26; 32/Secde, 14
1418] 2/Bakara, 106
1419] 2/Bakara, 44
1420] 2/Bakara, 237; 19/Meryem, 23
1421] 107/Mâun, 4-5
1422] 2/Bakara, 286
1423] İbn Mâce, Talâk 16
1424] Elmalılı, Azim Y. II/279
- 224 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Bu tarzda olan hatalar, aslında bizleri başarıya götüren birer itici sebeptirler. Nitekim insanlar, hayatlarındaki bazı başarılarını, yaptıkları hatalardan sonra duydukları pişmanlıklara borçludurlar. İnsan, ne kadar tedbirli olursa olsun, hiç umulmadık bir nedenden hata yapabilir. Bu hata da, insanı pişmanlığa sevkettiği için başarıya götüren itici bir etken olur. Çünkü pişmanlıklar, bir daha o hatayı yapmamaya kişiyi azmettirir. Bu realiteden hareketle tevbenin kabulü, pişmanlık duygusuyla özdeş olarak telâkki edilmektedir. Makbul olarak kabul edilen nasûh tevbe, bir kimsenin yapılan kabahatten bir daha yapmamak üzere tiksinerek vazgeçmesidir. Başarıların temelinde, bunun gibi bir duygunun payı büyüktür. Ancak, hata, namaza önem vermemek gibi kötü bir niyetten doğuyorsa, bu tarz hatalar, İslâm âlimlerinin, hataların sorumluluk gerektireceği hakkındaki görüşlerine haklılık payı vermektedir. 1425
Unutmak, Sorumluluğu Düşürür mü?
Mes’ûliyetle ilgili olarak unutma iki türlüdür. Birisinde, sahibi mâzur görülebilir; ikincisinde ise mâzur görülemez. Değişik bir ifadeyle, unutma çeşitlerinden biri mâzeret olarak kabul edildiği halde, diğeri suç sayılır. Meselâ, bir kimse üzerinde bir pislik görse de bunu temizlemeyi geciktirse, sonra unutup namaz kılsa, mâzur olmaz. O pisliği görür görmez temizlemediğinden dolayı kusurlu hareket etmiş olur; fakat pisliği fark etmeyerek görmemişse, bu kimse mâzurdur. Yine aynı şekilde insan, dinî emirleri ve şer’î görevleri öğrenip bellemeye çalışmaz ve belledikten sonra da unutmamak için tekrar tekrak mütâlaa etmez ve unutursa, böyle bir unutmadan dolayı mâzur olmaz. Bunun için Kur’an’da belgelendirme usûlleri gösterilmiş ve borçların yazılması gerektiği üzerinde durulmuştur.1426 İşte bundan dolayı bazı unutma ve hatalardan kaçınmak, insanoğlunun gücü dışında ise de, bazılarında durum böyle değildir. Yine bundan ötürü “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar...“1427 ifadesi, genel anlamda bütün hata ve unutmalardan sorguya çekilmeyeceği anlamına gelmez. Âyet, sorguya çekilme ihtimalini bütünüyle ortadan kaldırmış değildir. Bunların elde olanlarının aynı âyette geçen “herkesin yaptığı (şer) kendi aleyhinedir.” ifadesinin kapsamı içinde bulunduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Demek ki, mesele kolay değildir. Unutma ve hata ile yapılmış olan fenalıklar haddi zâtında zararlı, gayrı meşrû ve insanın gücüne bağlıdır. “Unutarak veya hata ile yutulmuş bir zehirin zararı yoktur” denilemeyeceği gibi, bunlar da böyledir. Kötülükler ve günahlar, tıpkı zehir gibi zararlıdır. Hiç unutmamak ve hiç hata yapmamak insanın gücünün üstünde bir şey olsa da, bunlar sebep oldukları işin Allah katında, yani özünde sonucunu değiştirmez. Bunun için insanlar bunlardan mümkün olduğu kadar uzak durmak ve sakınmak ile de yükümlüdürler. Unutmak ve hata etmek, kul hakkındaki zararın ödenmesine engel olmaz. Bunlara işaretle, Bakara, 286. âyette “bizi mükellef tutma” denilmemiş; “bizi sorumlu kılma!” denilmiştir. Bu şekilde gerek hatadan, gerek unutmadan ve gerekse bunların ön şartlarından ve sebeplerinden, hatta gerekse sonuçlarından mükellefiyetsizlik, sorgusuzluk değil; sorumlu tutulmamak niyaz edilmiş ve istenmiştir. Böyle bir öğretim, iyilik ve adâleti de içine almıştır. Nitekim “Hata ve unutmadan
1425] Hayati Aydın, a.g.e. s. 127-131
1426] 2/Bakara, 282-283
1427] 2/Bakara, 286
UNUTMA / NİSYÂN
- 225 -
doğan sorumluluk, ümmetimden kaldırılmıştır.”1428 hadis-i şerifi bununla ilgilidir. Evet, hataya düşmemiz ve unutmamız da kötü bir şeydir; fakat lütfunla bunlardan dolayı sorumlu tutma Allah’ım!1429 diye duâ ediyoruz. 1430
Kur’an’da Unutkanlık Tedavisi
Hiç unutulmaması gerekip devamlı hatırlanacak şeylerin en önemlisi, Allah’tır; Allah’la, O’nun dini ve din günüyle ilgili hususlardır. Günlük hayatın koşturmacası arasında çok önem verilen dünyevî bir şeyin unutulması, şu veya bu şekilde telâfi edilebilir, bundan az bir zararla kurtulmak mümkündür. Ama Allah’ı unutmak, O’ndan gaflet, sokakta, çarşıda, evde ve işte, Allah’ı, O’nun haram ve helâl sınırlarını, müslüman (Allah’a teslim olan/olması gereken) kimliğimizi unutmak... İşte esas fâcia budur. Kur’an, bizi bu tür unutma ve gafletten, böyle gerçek tehlikeden, telâfisi mümkün olmayabilecek ihmalden kurtarmak için reçete sunar.
Allah’ı hatırlamak ve anmaktan kalbin gafleti hususundaki unutkanlığın tedavisi, ancak devamlı olarak Allah’ı, O’nun nimet ve ikrâmını, yarattıklarındaki âyetlerini, âhiret ve hesap gününü hatırlayıp anmaktır. Kur’an, bu çeşit unutkanlığı tedavisi için Allah’ı zikretmenin önemini dile getirir: “...Unuttuğun zaman Allah’ı an...”1431 Kur’an, Allah’ı zikreden mü’minleri överek onları akl-ı selim sahibi olarak nitelemektedir.1432 Allah’ın zikri, bu şekilde unutkanlık ve kalbin gafleti için bir tedavi olunca, Allah, bize gece ve gündüz, sabah ve akşam vakitlerinde kendisini hatırlayıp zikretmeyi emretmektedir: “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.”1433; “Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken Allah’ı zikredin/anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, mü’minler üzerine vakitli olarak farz kılınmıştır.”1434; “Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) isteyin/arayın. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşa/başarıya erersiniz.” 1435
İnsanın Allah’ı unutması, âhiretten gaflet etmesine dair olan unutkanlığın tedavisi, insanın devamlı bir sûrette kalpte var olacak, zikrinden bir an bile olsa gâfil olmayacak şekilde Allah’ı zikretmesidir. Bu, bize “tekrar”ın önemini hatırlatmaktadır. Allah zikrinin tekrarı, Allah’ı zikretme ve tesbih etme özelliği, davranışlarda sâbit ve kalıcı olacak ve hayatın bütün alanlarında ve anlarında herhangi bir çaba ve özen göstermeye ihtiyaç duymaksızın meydana gelen bir alışkanlık şeklinde insan derûnuna işlemesini sağlayacaktır. Böylece Allah zikri ve fikri, devamlı olarak kalpte, zihinde ve dilde hazır olacaktır. Kur’an’ın öncelikle bir inanç kitabı olması nedeniyle, bu tür unutkanlığın tedavisi üzerinde gerçekleştiği temel, Allah’ın zikrinin tekrarı olunca sonuçta bu alışkanlık, insan davranışlarında yerleşerek kökleşmektedir. 1436
1428] İbn Mâce, Talâk 16; Keşfü’l-Hafâ, I/522
1429] 2/Bakara, 286
1430] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Y. II/279
1431] 18/Kehf, 24
1432] 3/Âl-i İmrân, 190-191
1433] 33/Ahzâb, 41-42
1434] 4/Nisâ, 103
1435] 62/Cum’a, 10
1436] M. Osman Necati, a.g.e. s. 182
- 226 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hadis-i Şeriflerde Nisyân/Unutma Kavramı ve Unutkanlığın Tedavisi
“Hata ve unutmadan doğan sorumluluk, ümmetimden kaldırılmıştır.” 1437
Rasûlullah ve Unutma: Beşer olması hasebiyle Hz. Peygamberimiz’in de unuttuğu olurdu. Ama, bu unuttukları tebliğ edeceği dinin esaslarıyla ilgili değildir. “Ben de sizin gibi bir beşerim, sizler gibi ben de unuturum.” 1438
Yezid İbn Seleme el-Cûfî (r.a.) anlatıyor: “Ey Allah’ın Rasûlü, dedim; ben Senden pek çok hadis işittim. Ancak, bunlardan, sonra işittiklerimin, önceden duyduklarımı unutturacağından korkuyorum. (Hepsinin yerini tutacak) câmî bir kelime söyle!” Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Bildiklerinde Allah’a karşı müttakî ol ve bildiklerinle amel et (bu sana yeter)!” 1439
“Kur’an sahiplerinin birisi için; ‘şu şu âyetleri unuttum’ demek ne fena şeydir. Belki, ‘unutuldu” veya ‘unutturuldu’ denilmesi gerekir. Ey Kur’an sahipleri hâfızlar, Kur’an’ı daima okuyup müzâkere edin. Çünkü Kur’an’ın, hâfız kişilerin gönüllerinden ayrılıp kaçması, deve (nin boşanıp kaçmasın)dan daha zorludur.” 1440
“Kur’an’ı muhâfazaya gayret edin. Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki; Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin (tedbirsizlik eseri) boşanıp kaçmasından daha zorludur.” 1441
“Bir kimse, oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse (sakın) orucunu (bozmasın,) tamamlasın! Çünkü oruçluya Allah yedirmiş, içirmiştir.” 1442
Enes bin Mâlik’in rivâyetine göre; “Hz. Peygamber, (söylediği söz anlaşılsın ve unutulmasın diye) konuştuğu zaman üç defa tekrar ederdi.” 1443
Rasûlullah (s.a.s.), Hz. Al’nin (r.a.) Kur’an’ı unutma şikâyetini tedâvi etmiştir. İbn Abbas anlatır: “Rasûlullah (s.a.s.) ‘ın yanındayken âniden Ali (r.a.) geldi; “Anam babam sana fedâ olsun ey Allah’ın Rasûlü! Kur’an’ı unutuyor, hatırlayamıyorum.” deyince, Rasûl (s.a.s.): “Ey Hasan’ın babası, öğrendiğinde sana ve senin öğrettiklerine fayda verecek, öğrendiğini aklında tutmanı sağlayacak olan birkaç cümle öğreteyim mi?” Ali (r.a.); “evet, ey Allah’ın elçisi, öğret” cevabını verdi. “Cuma gecesi gelince, yapabilirsen, gecenin son üçte birinde kalk; çünkü bu saatler şâhidlidir ve bu saatlerde yapılan duâlar kabul edilir. Kardeşim Ya’kub çocuklarına: ‘Sizin için Rabbimden, sonra bağışlanma dileyeceğim’1444 demişti ki ‘sonra’ demekle ‘Cuma gecesi gelince’ demek istemiştir. Yapamazsan, gece yarısı kalk, onu da yapamazsan gecenin başında kalk ve dört rekât namaz kıl. Birinci rekâtta Fâtiha ve Yâsin okursun. İkinci rekâtta Fâtiha ve Hâ Mîm/Duhân okursun. Üçüncü rekâtta Tebâreke(‘l Mufassal’ı) okursun. Tahiyyâtı bitirince Allah’a hamdet, övgüsünü güzelce yap, bana ve öteki nebîlere salevât getir. Mü’min erkek ve kadınlar için ve senden önce iman etmiş kardeşlerine mağfiret dile. Bundan sonra
1437] İbn Mâce, Talâk 16; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VII/298; Keşfü’l-Hafâ, I/522
1438] Kütüb-i Sitte Terc. 4/439
1439] Tirmizî, İlim 19, hadis no: 2684; K. Sitte Terc, 11/504
1440] S. Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc, c.11, s. 242
1441] S. Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc, c.11, s. 242
1442] S. Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc, c.6, s. 274
1443] Buhârî, İlm 30
1444] 12/Yûsuf, 98
UNUTMA / NİSYÂN
- 227 -
şöyle duâ et: ‘Ey Allah’ım! Beni yaşattığın müddetçe, günahları terketmek sûretiyle beni kayır. Beni ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmekten alıkoy. Senin râzı olduğun şeylere güzel bakmayı nasip eyle. Ey gökleri ve yeri yaratan, celâl, kerem ve izzet sahibi Allah’ım, Ey Allah, ey Rahmân, senin celâlin ve vechin hürmetine, Kitabını öğrettiğin şekilde ezberlememi kalbime sağlamanı isterim. Benden râzı olacağın şekilde onu okumamı nasip et. Ey gökleri ve yeri güzelce yaratan, ya Allah! Ya Rahmân! Gözümü kitabınla aydınlatmanı, dilimi kitabınla söyletmeni, kalbimi kitabınla rahatlatmanı, göğsümü kitabınla açmanı, bedenimi kitabınla hareket ettirmeni Senden isterim. Çünkü bu uğurda bana Senden başka yardım edecek, Senden gayrı bana verebilecek yoktur. Yüce ve büyük olan Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi olan yoktur.’ Ey Hasan’ın babası, bunu 3- 5- 7 Cuma uyguladığın zaman, Allah’ın izniyle duan şaşmaz, kabul olur.” İbn Abbas (r.a.) der ki: Yemin ederim ki Ali 5-7 Cuma geçince Rasûlullah’a, yine böyle bir mecliste geldi: “Ey Allah’ın Rasûlü, bundan önce dört civarında âyet okuyor ve ezberliyordum. Sonra tekrar okumak isteyince unutuyordum. Bugün 40 civarında âyet öğreniyorum. Tekrar okuduğum zaman, sanki Allah’ın kitabı gözümün önünde gibi. Bir söz duyuyordum, cevap verdikten sonra unutuyordum. Şimdi sözü duyuyorum, konuştuğumda bir kelimesini bile unutmuyorum.“ Rasûlullah (s.a.s.): “Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki ey Ebu’l Hasan, sen mü’minsin/buna inanıyorsun” buyurdu. 1445
Son hadis-i şerife dikkat ettiğimizde, hâfıza gücümüzün artması için, O’ndan başka güç ve kuvvet sahibi olmayan Allah’ın yardımını istemek, bu konuda önemli zaman dilimlerinden ve özellikle geceden yararlanmak göze çarpıyor. Bilindiği gibi, duâ, anlamsız bazı sözlerin dillendirilmesinden ve tekrarından ibaret değildir. Duâdaki sözlere gönlün ve düşüncenin de katılması gerekir. Ve sözlü duâdan önce fiilî duâ, eylem, yani sebeplere yapışmak da, duâ şuurundan ayrılmayacak hususlardır. O yüzden, ilmin şehri olan Hz. Peygamber’in, ilmin kapısı olan Hz. Ali’ye öğrettiği bu hâfıza duâsında namazı vesîle kılmak, namazla bilinçlenmek, zekâyı, hâfızayı namazla ve Allah’ın zikriyle cilâlandırmak vurgusu yapılmaktadır. Yine, bu hadis-i şerifte altı çizilmesi gereken eylemle duâ olarak, günahları terketmek tavsiye edilmektedir. Haramlardan uzaklaşmakla birlikte, yine mâlâyâni denilen, bizi ilgilendirmemesi gereken gereksiz teferruattan ve lüzumsuz meşgalelerden uzaklaşmak gerektiği belirtilmektedir.
İlim, daha çok bakarak, gözlem yaparak, okuyarak, yani göz ağırlıklı olduğundan gözün nûrunun korunması istenmektedir. Bu da haramlara bakmamak ve Allah’ın râzı olduğu bakışla gerçekleşecektir. Güzel, dinin güzel dediği, helâl ve meşrû gördüğüdür. Güzele bakan, güzel düşünecek, güzel yaşayacak, güzelin etkisinde kalacak, güzelden ayrılmak istemeyecektir. Güzel şeyleri, hayatı boyunca hatırında tutacak, onlardan kopmanın çirkinleşip esfel-i sâfilîn sınıfına düşmek olduğunu bilecektir. Bunun için, hadiste “râzı olduğun şeylere güzel bakmayı nasip et” diye duâ edilmesi ve bu duâya uygun eylemde bulunulması tavsiye edilmektedir. Unutulmaması gereken ilmin, başka kitaplarda yazılanlardan önce, Kur’an hakikatleri olduğu vurgulanmaktadır. “Kitabını öğrettiğin şekilde onu okumamı ve ezberlememi, hâfızamda saklamamı nasip et” diye duâ istenmekte ve bu doğrultuda gayret, dolaylı yoldan tavsiye edilmektedir. Sevginin, ilginin, dikkatin merkezi olarak da gönül gösterilmekte ve bu gönlün/kalbin temiz bir kap olarak Allah’ın nûru olan ilme hazır ve onu koruyacak özellikte olmasına dikkat çekilmektedir.
1445] Tirmizî, Deavât 5; Tâc, V/140-142
- 228 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Duâda geçen hitaplardan biri olan “ey gökleri ve yeri güzelce yaratan!” ifadesi de, Allah’a, O’nun yaratıcılığına, âlemdeki nizam ve güzelliği tefekküre dikkat çekmekte, bunların ilim öğrenmede, öğrenilenleri muhâfaza etmedeki önemine değinilmektedir. Ayrıca, ilmin ve hatırlamanın tüm organlarla ilişkisi vurgulanmaktadır: “Gözümü kitabınla aydınlatmanı, dilimi kitabınla söyletmeni, kalbimi kitabınla rahatlatmanı, göğsümü kitabınla açmanı, bedenimi kitabınla hareket ettirmeni Senden isterim!” Bir adı da nûr olan Allah’ın kitabının nûruyla aydınlanmayan göz, ne kadar keskin olabilir? Allah’ın kitabını okumayan dil ne kadar temiz ve doğru olabilir? İçine Allah’ın kitabı yerleşmemiş zihin ve göğüs, çöp kutusu olma vasfından nasıl ve ne kadar korunabilir? İnsan, tüm davranışlarıyla Allah’a, O’nun mesajına teslim olmadan, haramlardan uzaklaşmadan, nasıl canlı kitap haline gelebilir?
İmam Şâfiî’ye atfedilen Arapça bir şiir vardır; tercümesi şöyledir:
“Hocam Vekî’ye şikâyet ettim, hâfızamın yetersizliğini,
O beni mâsiyetleri terketmeye irşâd etti.
‘Çünkü ilim bir nûrdur; Allah’ın nûru ise,
Âsi kimselere, günahkârlara verilmez’ dedi.”
Hâfıza/Bellek ve Geliştirme Teknikleri
Hâfıza (Bellek), insanın bilgi ve hâtıralarını saklaması, gerektiğinde hatırlaması yeteneğidir. Hâfıza, psikolojinin temel elemanlarından birisidir. Hâfıza olmadan zekâ, ne yapacağını bilmez bir karışıklık içinde olur; rasyonel hareket etmekten yoksun, ne dediğini, ne yaptığını ve ne öğrendiğini hatırlayamaz bir durum ortaya koyar. Hâfızadaki bilgilerin unutulması, başlangıçta hızlıdır, sonra zaman içinde logaritmik bir ölçüye göre sâbit kalmaya meyillidir. İnsanda iki çeşit hâfıza vardır: Kısa ve uzun süreli hâfıza. Kısa süreli hâfıza, alıştırma yapılmadıkça uzun süreli hâfızaya girmez. Meselâ bir tanışma esnasında bir isim söylenilir; ama bu ismin ileride hatırlanabilmesi için tekrar edilmesi, zihnin zorlanması gerekir. Hâfıza üzerinde yapılan birçok araştırma, görme ve işitme üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu özel bellek sistemleri içinde, koku hâfızasının da önemli bir rolü vardır.
İnsan beyni, hassas bir mekanizma olmasına rağmen, son derece dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Aynı zamanda tasavvur edildiğinden daha faydalı bir organdır. Beynin düşünme, hâfıza ve şuur üstü faâliyetlerini içine alan kısmında 10-12 milyon hücre vardır. Her hücre birbirlerine elektro kimyasal haber taşıyan ince uçlarla bağlı bulunmaktadır. Düşünce ve hâfızanın bu elektrik akımlarının yolculuğuyla yakından ilgisi vardır. Bilim adamları “dimağ yorgunluğu”, “zihin doluluğu” gibi halleri kabul etmezler; uzun süren zihnî çalışmalar neticesinde yorulan, beynimiz değil; gözlerimiz, boynumuz, sırtımızdaki kaslar veya vücudumuzun diğer kısımlarıdır. Beynimiz, hiç yorulmadan devamlı çalışacak güçtedir. Zihin yorgunluğu denen şey, genellikle dikkatsizliktir, sıkıntıdır; dikkatimizin dağılmasına engel olacak kuvveti kendimizde bulamayışımızdır.
Yaş ilerledikçe beyinde öğrenme kabiliyetinde azalma olacağı nazariyesi de bugün bilimsel olarak çürütülmüş bulunmaktadır. Ölen beyin hücreleri yerine yenileri gelmez. İnsanlar ihtiyarladıkça; bedenî ve bir dereceye kadar da zihnî
UNUTMA / NİSYÂN
- 229 -
güçlerini kaybettikleri doğrudur. Tıbbî olarak her iki halde de bu çok karışık fizyolojik mekanizmaların çeşitli kısımlarında bir seri yıkılma ve yıpranmalar neticesinde bozukluklar meydana gelmektedir. Bu bozukluklar tek başlarına tehlike teşkil etmemelerine rağmen, hepsinin birden etkisi, ciddî olabilmektedir. Yaş ilerledikçe beynin ârızalanması, oksijen ve glikoz taşıyan kan dolaşımı azaldığı içindir. Gençlikteki hâtıraların daha canlı olarak hatırlanması, dolaşım sisteminin daha iyi çalıştığı zamanlarda beyne işlenmiş olmasındandır. Bu sebepten ihtiyarlar, gençliklerinde olan şeyleri, yakın geçmişte olanlardan daha iyi hatırlarlar.
Dimağımızda yaptığımız her terkip, her tahlil bir çalışma sayılır. Beyin çalıştırıldığı zaman kuvvetlenir, çalıştırılmadığı zaman zayıf kalır. Mantığımızı işlettiğimiz nisbette yeni hükümlere varma gücümüzde artma olacaktır. Ancak işleyen demirin ışıldadığı gibi, hâfıza da idmanla, egzersizle gelişmektedir. Gelişmiş bir belleğe sahip insanlar, zihinlerinde hayalleri bütün teferruatına kadar depo ederler, ihtiyaç duydukları an ise, derhal ve aynen ortaya çıkarırlar. Kuvvetli hâfızaya sahip kişiler bir bakışta her şeyi zihinlerine işleyebilmektedirler. Onların gözleri mercek gibi çalışıp fotoğraf makinesinin resim çektiği gibi yazıları, resimleri, şekilleri hâfızalarına nakşederler. Kendilerine sorulduğunda; kelimeleri, resimleri, şekilleri zihinlerinde belirgin olarak “gördüklerini” ifade etmektedirler.
Beynin, hâtıraları nasıl sakladığı, bugün hâlâ tam olarak açıklanamamıştır. Hâfıza, bilim adamlarınca, insanın esrârı kolay kolay anlaşılamayan yeteneklerinden biridir. Bazı bilim adamlarına göre; hâfızanın her bir parçası, yüzlerce, binlerce hücreden meydana gelmiştir. Birbirine ince uçlarla bağlı ilmikler bulunmakta ve ilmiklerde elektrik akımları dolaşmaktadır. Diğer bilim adamlarına göre de; hâtıra hücreye işlenmekte veya bir sicimdeki düğümler gibi bir hücreler zinciri teşkil etmektedir. Bilimsel olarak; hissettiğimiz görüntülerin otuz ilâ altmış dakika beynimizde kayda geçmeden yüzer halde kaldığını kesin olarak bilmekteyiz. Bu sebepten başına sert bir darbe yiyen insan, vuruştan 15-20 dakika evvelini hatırlayamamaktadır. Ortalama bir ömür içerisinde beynin, birbirinden ayrı on beş trilyon haber aldığı hesaplanmıştır. Hâfızada tutulanların sayısı, beyin hücre adedinden kat kat fazladır. Yapılan bir araştırmada beynin depolama kapasitesinin bir katrilyon (bir milyon tane milyar) bilgi parçasını alacak imkâna sahip olduğu hesaplanmıştır. İnsanın zihnî kabiliyetlerinin % 10-15’inin kullanıldığı, buna rağmen hâfızada trilyonlarca ayrı haber depo edildiği düşünülecek olursa, hâfızamızın gücü ve çapının beşer idrâkinin kat kat üstünde olduğu anlaşılmış olacaktır.
Tıp araştırmacıları, bir süredir beyinde bazı bölgelerin elektrikle uyarılması sonucu hâfızanın ortaya çıktığını bilmektedirler. Hâfızanın beyinde yıllarca nasıl mükemmel bir şekilde korunduğu ve öğrenmenin nasıl olduğu hususunda bilgilerimiz çok az olmakla birlikte, bazı hayvanlarda yapılan çalışmalar, bu konunun aydınlatılmasında ümit vericidir. Hâfıza, beynimizde sayıları yüz milyarı bulan sinir hücrelerinin içinde saklanmaktadır; fakat çok girift olan ve bugüne kadar ancak çok az kısmını anlayabildiğimiz insan beyninde bunu araştırmak, çok zordur. Çünkü bir hâfıza kaydı, beyinde tek bir hücrede değil; milyonlarca sinir hücresinin birbirleriyle temaslarıyla meydana gelen büyük bir ağ içinde yapılmaktadır.
İnsan beyni içinde bir hardal tanesi küçüklüğünde bir yere yerleştirilen hâfıza merkezine bakıyoruz. Görüyoruz ki, öyle büyük bir kitap, hatta kütüphane
- 230 -
KUR’AN KAVRAMLARI
hükmündedir ki, bütün hayat mâcerasının içinde karıştırılmaksızın yazılıyor. Acaba bu kudret mûcizesine hangi sebep gösterilebilir? Beyindeki sinir lifleri mi? Basit ve şuursuz hücre atomları mı? Tesadüf rüzgârları mı? Hâlbuki bu sanat hârikası, ancak öldükten sonra dirilince bütün yaptığı işleri muhâsebe vaktinde insanın hatırına getirecek ve işlediği her fiilin yazıldığını bildirmek için küçük bir senet gibi, yazıp aklının eline verecek gayet hikmetli bir Sanatkâr’ın sanatı olabilir. 1446
Son devrin bazı âlimlerince hâfızanın/belleğin, dünyadaki amellerin saklandığı ve âhirette açılacak olan amel defteri olarak kabul görmesi, ona başka bir önem daha atfetmektedir. Nitekim bu âlimler tarafından ileri sürülen anlayışı, Kur’an âyetleri de desteklemektedir: “Her insanın amelini boynuna dolarız. İnsan için kıyâmet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” 1447
Hâfızanın iki temel şartı vardır: Tecrübelerin oldukları gibi kalması; Bir zaman düşüncesinde ve zaman düzeninde bulunması. Yani hâfıza, her şeyin rastgele atıldığı bir bitpazarı veya hurdacı dükkânı değildir. Bir eczane tertip ve düzeni içindedir. Hatırlama da, çağrışım yoluyla, evvelce bildiğimiz bir şeyi aklımıza getirmektir. Çağrışım da, bazı kanunlara bağlı olarak meydana gelir. Bunlar: 1- Zamanda yakınlık, 2- Mekânda yakınlık, 3- Benzerlik, 4- Tezat’tan oluşmaktadır. Sarışın birini gördüğümüz zaman, sarışın bir yakınımızı hatırlamamız benzerlik yoluyla; geceyi gördüğümüz zaman gündüzü hatırlamamız zıtlık yoluyla, Marmaris kelimesini duyduğumuz zaman geçmişte yaptığımız bir tatili hatırlamamız uzayda/mekânda yakınlık yoluyla çağrışıma örnek teşkil eder. Düşünüp akıl yürütürken, büyük çapta hatırlamada bulunduğumuzu söyleyebiliriz.
Hatırlama, saklanan şeyin zihinde ne dereceye kadar kaldığını göstermek sûretiyle tesbit ve zihinde tutmanın derecesini de göstermektedir. Zihinde tutma derecesi, ya hemen hatırlama veya gecikmeli olarak hatırlama şeklinde kendini gösterebilir. Bilgisayar ve diğer mekanik cihazların hiçbir ayırım yapmadan bellekte tutmasına, saklamasına karşılık, insan hâfızası seçme özelliğine sahiptir. Kötü veya iyi olanı seçer. Hâfıza bir seçme fonksiyonu olarak yaş, çevre, huy, heyecan hali, amaç gibi hallerle değişen tercihlere göre şemalar serbestleşir.
İnsan zihni, hiçbir ayrıma tâbi tutmadan bütün öğrendiklerini sonsuza kadar saklayacak kapasitede yaratılmamıştır. Öğrendiklerimizin bir kısmını, bazı hallerde de tamamını unuturuz. Bazı araştırıcıların bulgularına göre, öğrenilmiş bir şeyin hiçbir zaman tamamen unutulmadığı tesbit edilmiştir. Şuurumuza çıkmayıp unutulmuş gibi görünen bilgi ve hâtıralarımız, bu teze ve tesbite göre tamamıyla kaybolmamakta, bunların düşünce, muhâkeme ve takdirlerimizde payları bulunmaktadır.
Unutma ve Hatırlama: Öğrendiklerimizi zihnimizde uzun süre saklamanın yolu nedir? Unutmaya tesir eden faktörler:
1. Öğrendiklerimizin zihinde tutulması için, iyi tesbit edilmesi gerekir. Bu ise iyi bir öğrenmeyi gerekli kılar. Unutmayı önlemenin en iyi yollarından biri, öğrendiğimiz şeyi iyi öğrenmemizdir. Yüzeysel öğrenmelerde unutma miktarı
1446] Sızıntı’dan Tıbbî Gerçekler, s. 229-232
1447] 17/İsrâ, 13-14
UNUTMA / NİSYÂN
- 231 -
fazla ve unutma süratlidir. Aşırı öğrenme ise, unutmayı en aza indiren ideal bir öğrenmedir. Canlı, hareketli öğrenme de önemlidir. Çünkü canlı bir öğrenme, saklamanın en iyi şartıdır. Dikkat pasif, tekrarlar gevşek ve gelişigüzel, kuvvetli bir hatırlama niyeti de yoksa az öğrenilir ve kısa zamanda unutulur.
2. İyi düşünülmüş şeyler kolay unutulmazlar. Bu itibarla hâfızaya yapılacak en büyük hizmet, düşünmek ve düşündürmeye alıştırmaktır.
3. Aralarında bağlantı kurulamamış parça bilgiler organize bilgilere oranla daha çabuk unutulurlar. Yeni kazandığımız bilgilerimiz eski bilgilerimize öyle bağlanmalı ki, yeni edinilen bilgi zihinde bekleyenlerle buluşsun ve birleşsin. O zaman saklama uzun ömürlü olacaktır.
4. Öğrenme sürecinin arkasından gelen başka bir faâliyet, öğrendiğimiz şeylerin daha çabuk unutulmasına yol açmaktadır. Bu olaya “geriye ket vurma” denmektedir. Bir öğrenme olayının hemen arkasından uyku gelir, öğrenen kişi uyursa unutmanın en az olacağı belirtilir. Çünkü geriye ket vuran bir şey olmaksızın öğrenilen şeyler hâfızaya yerleşmiştir.
5. Hatırlama olayında kişiliğin ve zihin seviyesinin etkisi vardır. Hâtıralar bunların güç ve seviyelerine göre gün ışığına çıkarlar.
6. Öğrenilen materyalin mânidar, yani anlamlı olması, hem öğrenmeyi kolaylaştırır, hem de öğrenilen şeyin uzun süre hâfızada kalmasını sağlar. Hiçbir anlam taşımayan materyaller daha kolay unutulurlar. Çünkü bunlar, sadece hâfızaya dayanmaktadırlar. Hâlbuki anlamlı olan materyaller hem hâfızaya dayanmakta, hem de çağrışımla desteklenmektedirler.
7. Yapılan çalışmalar “kullanma ve uygulama yeteneğinin, terim bilgisinden daha yavaş unutulduğunu” göstermiştir. Bu itibarla öğretmen, öğrettiği bilgilerle yaşanan hayat arasında canlı bağlar kurmalıdır.
8. Unutmayı azaltmada tekrarın da önemli katkısı vardır. Herhangi bir konuyu öğrenip anladıktan sonra unutmayı en aza indirmek için öğrenilenler belli aralıklarla yeniden gözden geçirilmelidir. Önemli olan bir husus da şudur: Bu tazeleme ve uygulamalar, kısa bir zaman sonra yapılmalıdır.
9. Bir bünyeye sahip materyaller daha uz unutulurlar. Eski bilgilerle ilişki kurularak öğrendiğimiz yeni bilgiler, manzûme halindeki kelimeler, mısrâlar, başka fikirlerin ortaya çıkardığı fikirler; kelime, yalın fikir ve yalın bilgilerden daha uzun zaman hâfızada yaşarlar.
10. Hareketle ilgili mahâretler, en iyi muhâfaza edilen mahâretlerdir. Bisiklete binme, yüzme, on parmak daktilo veya klavye kullanma ve benzeri alışkanlıklar, kolay unutulmazlar.
Yukarıdakiler dışında, hâfızayı etkileyen başka faktörler de vardır. Meselâ, öğrenilecek şeyin kolay veya zor oluşu, öğrenme metodunun iyi veya kötü oluşu, öğrenenin yaşı, zekâ derecesi, öğrenilen materyale karşı takındığı tavır ve ilgi, saklamayı ve hatırlamayı etkiler. Fikir bağlantılarımız, mîzacımıza ve genel ruh hâletimize uygundur. Bu itibarla bir kısmımız, neşe verici şeyleri, bazılarımız da ıstırap çağıran şeyleri daha rahat hatırlarız.
Zayıf olan hâfızalar için yapılacak şey, türlü çağrışım ağları örmek, tekrarlara
- 232 -
KUR’AN KAVRAMLARI
başvurmak, öğrenilen şeyleri mantıklı bir sisteme bağlamaktır. Beyinde bulunan bazı sinir hücreleri bazı uyarımlarla birçok defa aktif hale geçirildiği takdirde farklı bir yapı kazanmakta ve uzun vâdeli hâfıza doğmaktadır. Geçici aktiflikler ise, kısa vâdeli hâfızayı doğurmaktadır. Çocuklarda ânî hâfıza çok kuvvetlidir. Bu hal, okulda onun çabuk öğrenmesini sağlar. Yaşlılarda durum farklıdır. Onlarda ânî hâfıza çökmüş durumdadır. Onlarda eski şeyleri hatırlama hâfızası, uzun süre canlı kalır.
Unutulmuş bir şeyi tekrar ezberlemeğe kalktığımızda, birinciye nisbetle daha kolay ve çabuk ezberlediğimizi göreceğiz. Bu da, “tam unutma yoktur” tezini doğrulamaktadır. Hatırlanmaları belli rûhî bir yönün devamı için faydalı verileri hatırlarız. Unutulmaları yararlı verileri unuturuz. Bu durum, hâfızanın, tamamıyla izlenen amaca uyan bir intibakın/uyumun hizmetinde olduğunu göstermektedir. Nazarî olarak unutmanın iki sebebi olduğu bazı psikologlar tarafından ileri sürülür: 1- Bozucu etki, 2- Bellekteki çözülme. Hatırda tutulan miktar, pek çok etkene bağlı olduğu halde, üç önemli faktör dikkat çeker: Malzemenin anlamlılığı, malzemenin başlangıçta ne kadar iyi öğrenildiği ve diğer öğrenmelerden gelen bozucu etkiler.
Unutma, yüksek öğrenim çağında en hızlı, lise çağında daha yavaş seyrederken, daha önceki sınıflarda ise en yavaş biçimde seyretmektedir. Yapılan araştırmalara göre unutma, başlangıçta hızlı giderken, sonra yavaşlamaktadır.
Hâfıza bozuklukları: Hâfıza bozukluklarının da hatırlamaya etkisi vardır. “Şu veya bu şeyi veya gördüğü ve işittiği olayı tesbit edememek, onu uzun bir süre saklayamamak, gerektiği zaman yerini ve zamanını belirtememek ve gözünde canlandıramamak gibi haller, hâfızanın unutkanlık (amnesique) denilen bozukluklarını teşkil eder. Hâfıza bozuklukları birkaç bölümde incelenir. Bunları, şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Amnesia (amnezi): Hâfızanın kaybolması veya unutma, şeklinde tanımlanabilir. Kısmî veya tam olabilir. Bazı hallerde devamlı, bazı hallerde geçicidir. Fâsılalı veya sınırlı mâhiyette olabilir. İnsanın geçmişi ile ilgili hâtıraları tamamen unutması anlamına gelen “tam unutma” nâdiren ortaya çıkar.
2. Paramnesia (paramnezi): Bir çeşit hatırlama hatasıdır. Bu durumdaki hasta, geçmiş olayları ya yanlış olarak hatırlar veya olmamış, yaşanmamış olayları olmuş zanneder.
3. Hyperamnesia (hiperamnezi): Belli olaylarla ilgili belleğin aşırı derecede canlı oluşuna bu ad verilir. Bu tâbir, hâfızanın aşırı derecede artışını ifade eder.
4. Hypoamnesia (hipoamnezi): Bu durumdaki kimsenin belleği yavaşlar, azalır.
Hâfıza bozuklukları, özelliklerine göre şu kısımlara da ayrılır: Saptama unutkanlığı, hatırlama unutkanlığı, bütünlüğüne unutkanlık ve tam olmayan amnezi.
Duyumları mânâlandıran, idrâkleri zenginleştiren, öğrediklerimizi saklayan, gerektiği zaman hatırlatan hâfıza, müstakil bir meleke değildir. Çağrışım ile çalışır. Bilgi ve tecrübelerimizin hazinesidir. Hâfıza olmasa düşünce, dolayısıyla dil de olmayacaktı. Olayları önceden kestirmede hâfızanın büyük payı vardır. Havanın kararmasıyla yağmurun beklenmesi, onun sâyesindedir. Hâfıza, zekânın temel unsurudur. Onsuz zekânın var olabileceği pek düşünülemez. İşittiğimiz
UNUTMA / NİSYÂN
- 233 -
kelimeleri, gördüğümüz yüzleri, edindiğimiz genel bilgileri, gittiğimiz yerleri ve daha birçok şeyleri hatırlamasaydık, birer zavallı aptaldan başka bir şey olamazdık. 1448
Unutkanlığın, başına iş açmadığı hiçbir kimseden söz edebilmek mümkün değildir. Unutmak bize genellikle zarar verir. Ancak, bazı zamanlarda da tahmin edemeyeceğimiz kadar faydalar sağladığını hiç düşündünüz mü? İki mü’min arasında, karı-koca, baba-evlat arasında yaşanan kötü olayların unutulması, kırgınlıkların unutulması gibi.
Bize fayda yerine kayıp ve zahmet getiren unutkanlıklarımızı muhakkak önlemeye çalışmalıyız. Unutkanlığı önlemenin biraz da kendi elimizde olduğunu biliyor muyuz? Her şeyden önce kişinin kendisini tanıması gerektiğine inanmalıyız. Onun için kendinize sorun: “Unutkanlıklarımı önlemek için bu güne kadar ne yaptım? Cevabınız genellikle “hemen hemen hiçbir şey yaptığımı söyleyemem” şeklinde olacaktır. Eğer öyleyse, şu andan itibaren kendinizi tanımaya başlamalısınız. Öncelikle aşağıda verdiğimiz soruları kendinize sorun ve cevaplarını da doğru bir şekilde kendinize verin.
“Kolayca unutur musunuz? Neleri kolay unutursunuz? Unuttuklarınızı hatırlamanız, çok geç mi olur? Dikkatinizle unutkanlığınız arasında bir bağ kuruyor musunuz? Unutkanlığınızda yorgunluk, bitkinlik ve benzeri etkenler rol oynuyor mu? Unutkanlığınızı hatırlamaya çalışırken kelimeleri seçemediğiniz için ifade güçlüğü yaşar mısınız? Amaçlarınıza en kestirme yoldan ulaşmayı biliyor musunuz? Gayelerinizi sık sık unutup başka yollara dalar mısınız? Unutkanlıklarınızın ortaya çıkması, olayları unutmaktan da kaynaklanıyor mu? Anlama isteklerinizin tamamını okuma, dinleme ve görme ânında kullanabiliyor musunuz? Okumadan zevk almayışınız, anlama güçlüğünün ortaya çıkmasına yol açar mı? Okuduğunuz şeylerin büyük bir bölümünü mü, çok azını mı, yoksa yeteri kadarını mı anlıyorsunuz? Unutkanlıklarınızda zamanın büyük rolü var mı?
Unutkanlıkla günahlar arasında bir bağ olduğunu kabul eder misiniz? Temiz ve helâl gıdanın, istiğfâr ve duânın, dengeli beslenme ve ruhu dengeli doyurmanın, Kur’an okumak ve ahkâmına tâbi olmanın, sâlih ve sâdıklarla beraber olmanın unutma üzerinde etkili olduğunu biliyor ve o konuda gayret gösteriyor musunuz? İbâdetlere ihlâsla devamın, gecelerden yararlanmanın, Allah’ı zikretmenin, tefekkür, düşünme ve akletmenin unutkanlıkla ilişkileri konusunu değerlendiriyor musunuz? Unutmakla sevgi, ilgi ve önem verme arasında bir bağ olduğunu düşündünüz mü?
Bu sorulara vereceğiniz cevaplar, unutma konusunda kendinizi tanımanıza sebep olacaktır. Teşhis olmadan tedavinin mümkün olmadığını da unutmamak gerekiyor.
Hâfıza üzerine araştırma yapan uzmanlar, öğrenilen şeylerin birkaç dakika sonra unutulmaya başladığını keşfettiler. İstatistikler, dünyada en çok sıklıkta unutulan şeyin şemsiye olduğunu gösteriyor; ilginç! Sonraki sıralamada şunlar yer alıyor: Rakamlar ve tarihler, şahıs ve eşya isimleri, ilgi duyulmayan konular, zor öğrenilen konular, küçük ve orta ölçekteki başarısızlıklarımız, rastgele elde edilen bilgiler, yorgun ve hasta iken öğrenilenler, uykulu hallerde öğrenilenler,
1448] Yaşar Fersahoğlu, Kur’an’da Zihin Eğitimi, s. 117-124
- 234 -
KUR’AN KAVRAMLARI
anlaşılmayan şeyler... En az unutulan şeyler ise; sık sık tekrar edilen isimler, tarihler ve diğer konular, hatırımızda tutulmasına inandığımız şeyler, çok iyi kavranılan konular, orta ve büyük ölçekli başarılar, güzel olaylar, fizikî üstünlükle elde edilen başarılar, küçük yaşta geçirilen ve bellekte çok derin izler bırakan olaylar.
Unutma olayı, acaba hâfızada kendiliğinden mi gerçekleşmektedir, yoksa bazı konuları unutmamak için biz kendimizi yönlendirir miyiz? İşin doğrusu, bazı olayları unutmamak için kendimizi yönlendirdiğimizdir. Öyleyse, ihtiyaçlarımızı belirleyip bu konuları unutmamaya kendimizi yönlendirebiliriz. Fakat ihtiyaçların belirlenmesi de önemli bir basamaktır. O yüzden, öğrenmeye başlamadan önce ihtiyaçları belirlemek gerekir. Başarı oranı, gereksinimlerin tesbiti ve bunların karşılanması ile doğru orantılıdır.
Günlük olayları çabuk unuturuz. Bu gereksiz ayrıntıları unutma, Allah’ın nimetidir. Kitap okurken unutmanın önüne geçebilmek için hızlı okuma esaslarını bilip kullanmanın büyük yararı vardır. Çünkü yavaş okunanların hâfızada yer etmeyip unutulması daha kolaydır. Kitap okurken, okuma hızımız, beynimizin çalışmasına göre yavaş olursa, okurken araya düşünce engelleri girecek ve ne kadar yavaş okuyorsak o kadar konuya konsantre olmamız güçleşecektir. Yavaş okuduğunuzda kelimeleri belleğe göz vasıtasıyla tek tek aktarırsınız. Bu tarz okumada sık sık başka şeyler düşünürsünüz. Çabucak unuttuğunuz için yine sık sık geriye dönüşler yaparsınız. Bu durum, anlayışınızın düşük oranda gerçekleşmesine yol açar. Çünkü gözün görme hızı ile alınıp hâfızaya gönderilen kelimeler, algılama kapasitesinin çok gerisinde kalmaktadır. Gözün görme hızı, hiçbir zaman algılama kapasitesine erişemez. Ancak göze ait görme alanları genişletilmek sûretiyle kelimeler belleğinize üçlü-dörtlü bloklar halinde gönderilebilir. Böylelikle daha yüksek anlayış puanına ulaşılabilir.
Hâfıza, beyne çok çeşitli yollarla gelen bilgi, algı ve izlenimlerin hatırlanma yeteneğine verilen addır. Hâfızada gerekli, gereksiz pek çok bilgi bulunur. Hâfızada bulunan şeyler kişilerin kültür yapılarının anlaşılabilmesine yardımcı olur. Hâfıza, bilindiği gibi, kısa süreli hâfıza ve uzun süreli hâfıza diye ikiye ayrılır. Kısa süreli hâfıza, beyinde bilgi girişlerini düzene sokan biyoloji mekanizmasının aldığı addır. Kısa süreli hâfızada, gerçekleşen olay hakkında bilgiler, ancak ilk yirmi saniye içinde tam net olarak hatırlanabilmekte, kırk saniyeden sonra ise bilgiler hemen hemen hiç hatırlanamamaktadır. Kısa süreli hâfızanın en ilginç özelliği, ilk yirmi saniye içinde gerçekleşen olay hakkında soru sorulması veya ilk yirmi saniye içinde bu olayların tekrar edilmesi durumunda çok uzun bir süre sonra da hatırlanabilmesidir. İlk yirmi saniye içerisinde yapılan tekrarlar bilginin hâfızaya kaydedilmesine yardımcı olmaktadır. Çünkü hâfıza, ânî davranış yapmak üzere programlandığında, bilgi, algı ve izlenimleri hemen değerlendirir ve ardından unutur. Yani onları siler. Bilgi, algı ve işlemlerle beyne gelen veriler, ilk yirmi saniye içerisinde gelecekte kullanılacağı düşünülerek hâfızaya kaydedilirse unutulması mümkün olmaz.
Kısa süreli hâfızaya gelen bilgi, yirmi saniye sonra kısa süreli hâfızaya alınarak kaybolması bir süre için önlenir. Bilginin hâfıza sistemleri arasında yer değiştirmesi yirmi dakika kadar sürer. İkinci aşamada bilgi uzun süreli hâfızaya geçiş yapar. Uzun süreli hâfıza, insan beyninde uzun süreli kayıtların yapıldığı, çocukluk yıllarının başlangıcından ölüme kadar belleğe gelen bütün “önemli” ve
UNUTMA / NİSYÂN
- 235 -
ilgi duyulan bilgilerin envanterinin yapıldığı yerdir. Uzun süreli hâfıza sâyesinde büyük başarılar kazanılabilir. “Bir film şeridi kadar canlı”, “daha dün gibi” şeklinde ifadelerde bulunmamıza yardımcı olan, işte bu uzun süreli hâfızadır. Uzun zaman öncesinde yaşanmış olaylar, uzun süre hâfızaya çok net olarak yerleşirler. Çoktandır göremediğiniz bir arkadaşınızla birden karşılaştığınızda onunla olan iyi kötü hâtıralarınız gözlerinizde canlanır. Uzun süreli hâfıza, kendi fonksiyonunu yerine getirmemiş olsaydı, bu hatırlama gerçekleşebilir miydi?
Uzun süreli hâfızaya aktarılan bilgiler de unutulabilir mi? Hayır, bu mümkün değildir. Unutmanın birinci şekli, tamamen bir daha hatırlanamaz hale gelen bilgilerdir. Bu tür bilgiler, kısa süreli hâfıza basamaklarından öteye geçemeyenlerdir. Unutmanın ikinci türü ise, belleğe gönderildiği halde, istenildiğinde bulunamayan bilgilerdir. Bu bilgilere yeniden ulaşma, ancak bilginin tekrarlanmasıyla mümkün olur. Üçüncü unutma türünde ise bilgilere istenildiği anda ulaşılamaz, ancak bir müddet sonra bu bilgiler “hatıra gelir.” Ancak kendiliğinden ortaya çıkan bu hatırlama, pasif unutma olarak adlandırılabilirler.
Mnemoteknik (Hâfıza Geliştirme Teknikleri): Hâfızanın kuvvetinin çeşitli desteklerle artırılması çalışmaları mnemoteknik adıyla bilinir.
Hâfızayı kuvvetlendirmek amacıyla geliştirilen, daha doğrusu insan fıtratındaki bu gücün keşfedilmesiyle ortaya çıkan mnemoteknik ilkelerinin en önemlisi, bellenilmesi istenen şeylerin manzum halde kişiye verilmesidir. Diğer bir mnemoteknik hile ise, ayların kaç günden oluştuğunu hatırlamak için yaptığımız parmak arasını sayma yöntemidir. İlköğretim öğrencilerine genellikle toplama ve çıkarma işlemlerinin öğretildiği sayı boncukları (abaküsler) da mnemoteknik yöntemlere bir örnek sayılabilir.
Anlamlandırılan, çağrışım kurulan konular, kolay hatırlanır. Herhangi bir bilginin anlamlandırılması çok çeşitli şekillerde olabilir. Meselâ, bir telefon numarası hatırınızda tutmak istiyorsunuz. Bu telefon numarası 329 52 21 olsun. Öncelikle telefon numarasının sahibinin nerede olduğunu biliyorsunuz. Bu bilgi, size telefonun hangi rakamla başlayacağının ipucunu verir; bu numaramızda 3’tür. Ardından gelen 29 rakamı Giresun ilinin trafik plaka numarasıdır. 52 ise Ordu ilinin trafik plaka numarasıdır. 21 ise diyelim ki sizin yaşınızdır. Bu telefon numarasını hatırınızda tutabilmek için, öncelikle Karadeniz kıyılarında yer alan iki vilâyeti hatırlarsınız, arkasından yaşınızı. Bu ve benzer şekilde anlamlandırma yapma, hatta rakamların bile anlamlandırılması mümkündür. Siz de bu ve benzeri türden rakamların anlamlandırılması ile ilgili bolca egzersizler yaparak hâfıza teknikleri elde edebilirsiniz. Böylece mutlaka hatırlamak durumunda olduğunuz rakamları unutmamak için onları anlamlandırıncaya kadar bu tür deneme ve çalışmalar yapabilmelisiniz.
Çarşıya veya pazara çıktığınızda almanız gerekenleri evde tesbit ettiğinizde o ihtiyaçları unutmamak gerekiyor. Bunu sağlamak için onları anlamlı bir kelime oluşturacak şekilde sıralayabiliriz. Diyelim ki pazardan salatalık, armut, muz, soğan, un, nohut almamız gerekiyor. Bu kelimeleri sıralayarak anlamlı bir kelime elde edebiliriz. Unutmamamız gereken anlamlı kelime, yukarıdakiler için Samsun kelimesini düşünmek yeterli olacaktır. Tabii, her zaman, bu örnekte olduğu gibi anlamlı bir kelime oluşturmak mümkün olmaz. Bazı zamanlarda size son derece anlamsız gelen kelimeler ortaya çıkabilir. Bu anlamsız kelimeyi hatırımızda
- 236 -
KUR’AN KAVRAMLARI
tutmak için, anlamlandırarak hatırlama yöntemlerini kullanabiliriz. Böylece anlamsız kelimeyi anlamlı hale getirebilir, öylece hâfızamıza kolayca yerleştirebiliriz.
Bağlantı kurma yöntemi: Bağlantı kurma yöntemi, sebep-sonuç ilişkisine dayalı olarak bir bölgeden hareketle çerçeveyi genişletme, yeni bilgi malzemesini eskileriyle birleştirerek anlam oluşturma şeklinde izah edilebilir. Bağlantı kurma yöntemi, canlandırma adı verilen bir diğer yöntem ile içiçedir. Canlandırma yöntemi ise, her işe, her harekete, her nesneye/şeye canlılık katma, onu anlamlandırma şeklinde ortaya çıkar. Zaten gün boyunca hatırımızda kalan şeyler, canlandırmadan başka bir şey olmadığı gibi; diğer bazı olaylar değişik şekilde canlandırılabilir. Bizi etkileyen olayları başkalarına aktarırken de canlandırma yönteminden bol bol istifade etmekteyiz. Pek çok araştırmacı, dramatize edilen olayların çok daha kolay hatırlanabildiği, hatta zor unutulduğu kanaatine varmıştır. 1449
Bir mnemoteknik araştırmacısı şöyle diyor: İnsanların unutma sorunu yoktur, dikkat sorunu vardır. Belleğe iyi bir ilk izlenim kaydedilmezse kolay unutulur. Ortalama insan görmeden bakar, duymaksızın dinler, hissetmeden dokunur, tad almayarak yer, fizikî bilince erişmeden hareket eder, koku bilincine ulaşmadan nefes alıp verir ve düşünmeden konuşur. Böyle bir duygusal körlükle hâfızanın evrenle, kendisiyle ve Yaratanıyla ilişkisi kesilir. Bilgiyi çok kanallı alıp tasnif etmek ve odaklanarak kaydetmemiz, ancak yüksek bilinç geliştirmekle olur. Bu nedenle ilişkilendirme, belleğin en önemli dayanaklarından biridir.
Hatırlamayı şu tekniklerle kolaylaştırabiliriz. Bir şeyi hatırlamaya çalışırken tüm duyularınızı hatırlamaya çalıştığınız şeyle ilişkilendirin. Hatırlamak istediklerinizi, resimler yerine hareket eden filmler şeklinde hatırlamaya çalışın. Hareket eden görüntüler, sâbit resimlerden daha kolay hatırlanır. Yeni bir bilgi, mevcut bir bilgi ile ilişkilendirilebilirse, kolayca hatırlanabilir. Konuşmasında espri kullanan bir konuşmacının anlattıkları çok daha kolay hatırlanır. Siz de öğrenirken eğlenmeyi, hatırlamak istediğiniz şeylere espri katarak öğrenmeyi öğrenmelisiniz. Çocuklar biraz da bu yüzden çabuk öğrenirler ve kolay unutmazlar; oyunla, eğlenmeyle, zorlanmadan, kendiliklerinden öğrenirler. Öğrenmek için pek az mürâcaat ettiğimiz bir yöntem de hayal gücüdür. Bu yöntemi kullandıkça, öğreneceğiniz konuyla ilişkilendirebileceğiniz hayallerinizin bellek performansınızı ne kadar olumlu etkilediğini hemen fark edebilirsiniz. Hayal kuramıyorsanız, üzülmeyin. Her gün, önce son bir saatte, sonra da bir gün içinde yaptıklarınızı, gözünüzü kapatarak bellek kayıtlarınızdan görüntüleriyle tekrar canlandırmaya çalışın. Başlangıçta görüntüleri hatırlamakta zorlanabilirsiniz. Bu uygulamayı 2-3 hafta sürdürdüğünüzde gün içinde hatırlamaya değer bulduğunuz şeyleri ne kadar iyi kaydettiğinize siz de şaşıracaksınız.
Hatırlamada, sayılardan da yararlanabilirsiniz. Beyninizde sâbit klasörler ve bunların uzantısı dosyalar açabilirsiniz. Bunun için, meselâ 1’den 20’ye kadar her rakama hareket eden bir görüntü kaydedin. Sırasıyla hatırlamak istediğiniz şeyleri bu görüntüyle kaydedin. Meselâ, 14. sıradaki bilgiye ulaşmak istediğinizde hemen hatırlayacağınızı göreceksiniz. Hatırlamak istediğiniz şeyleri çağrıştıran semboller kullanın. Bunlar, alışılmışın dışında, renkli, kışkırtıcı semboller olabilir.
1449] Geniş Bilgi için bk. Muhsin Kadıoğlu, İyi Anlama Yöntemleri, özellikle s. 26-77
UNUTMA / NİSYÂN
- 237 -
Belki çok ilkel kaçan parmağınıza ip bağlamak bile bu sembollerin gücüyle ilgilidir. Bir bilgiyi kullanacağınız alanı belirleyip sistematik bir düzen/sıra içerisinde beyninizin dosyalama sistemini geliştirebilir; otomatik ve düzenli bir kütüphane oluşmasını sağlayabilirsiniz. Pozitif düşünce, iyimserlik de bellek kapasitesinin artırılması için gerekli enerjiyi üretir. Bunun tersi olan şüpheci, güvensiz, ihtimaller içinde olumsuz seçeneklerin gerçekleşebileceğini varsayma alışkanlığı, zihnin olumlu gelişimine sekte vurabilir. Abartma da önemlidir. Bir şeyin abartılmasından pek hoşlanmayabilirsiniz; ancak, unutmayın ki dehâlar uçuk kaçık fikirlerle doludur. Hatırlanması zor bir şeyi hatırlamaya çalıştığınızda bunu canlandırma sisteminizde abartarak komikleştirebilirsiniz. Silik ve zayıf bilgiler, bu sâyede daha güçlü bir izlenimle kaydedildiğinden daha kolay hatırlanacaktır. Hâfıza sisteminin güçlenmesi birden fazla etkilerin doğru kullanılmasına bağlıdır. Unutmayın ki, bir zincirin gücü, en zayıf halkasının gücü kadardır. 1450
Uzmanlar, normal insanların mevcut beyin kapasitelerinin çok azını, bazı uzmanlar ancak % 1kadarını kullanabildiğini söylemektedirler (Bu konuda en iyimser rakamlar, % 10-15). Bu durumda beynimizi, kullanılmayan, yaklaşık % 99 kapasitesiyle beraber, uyuyan bir dev’e benzetmek yanlış olmasa gerek. Demek geride, kullanılmayı bekleyen muazzam bir kapasite var. Beyin potansiyelinin ancak bu kadar azının kullanılmasının temel sebeplerinin başında, beynin nasıl çalıştığının yeterince bilinmemesi geliyor. Yani, zihinsel yeteneğimizle ilgili sorunlar, beynin kapasite eksikliğinden değil; onu nasıl kullanacağımızı bilmeyişimizden kaynaklanıyor. Hâfıza eğitilebilir, âtıl potansiyel harekete geçirilebilir. Hâfıza teknikleri bu konuda ciddî bir adımdır. Ancak işleyen demirin ışıldadığı gibi; çalışmak, özellikle sistemli çalışmak zekâyı, hâfızayı açtığı gibi, tembellik de köreltir. İmam Buhârî’nin 300.000 (üç yüz bin) hadisi, rivâyet zinciri ile beraber ezberlediğini, hadisle ilgili İslâmî kaynakların haber verdiği gibi, batılılar da örnek gösterir.1451
Hâfıza tekniklerinin içinde hayal gücü ve çağrışım iki temel ilkedir. Hayal gücü ve çağrışım yoluyla bilgileri hâfızaya alırken dikkat edilmesi gereken noktaları şöylece sıralayabiliriz: “Çok hayal kur.”
1- Çarpıcı hayaller kurun.
2- Oluşturduğunuz hayalleri hareketlendirin.
3- Kesinlikle, aklınıza ilk gelen hayali kurun.
4- Hayal ettiğiniz görüntüyü gözünüzün önüne getirin; belirgin ve ayrıntılı olsun.
5- Abartın. Yani, sayıları artırın, boyları büyütün, ya da küçültün.
6- Yerine koyma ilkesini uygulayın. Diş macununun yerine peynir koymak gibi, ilişkilendirdiğiniz kavramlardan birini diğerinin yerine koyun.
7- Arada ilişkiler kurun; Böylece çağrışım yoluyla hatırlamanız mümkün olur.
8- Lütfen, daima olumlu düşünün. Kendinizi rahat bırakın; baskı altında hissetmeyin.
1450] Anlayarak Hızlı Okuma, Adil Maviş, s. 55-59
1451] Meselâ, bk. Tony Buzan, Dehânın El Kitabı
- 238 -
KUR’AN KAVRAMLARI
9- Kayıt kanalı çok olsun. Görüntü, ses, koku, tad ve dokunma; mümkünse hepsini birden hayallerinize katın.
10- Unsurları, bilgileri, şekilleri belli bir sıraya koyun.
11- Renklendirin.
Bağlama Metodu: Alınan bilgilerin çağrışımları, belli bir sıra ve düzende hâfızaya alındığında, hem sağ ve hem de sol beyin çalışmakta, böylece beyinde dinamik bir sentez oluşmaktadır. Bu da, alınan bilgilerin kalıcı olmasına büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Çünkü, çağrışım sistemi ile sağ beyin aktif hale gelir; bağlama metodu ile de sol beyin aktif hale gelir. Çağrışım sisteminde bilgiler, hayal gücü ile abartılı bir şekilde görsel hale getirilir. Yani kısaca, bilgiler elle tutulur, gözle görülür hale getirilir. Bağlama metodu ile de, çağrıştırılan bu bilgiler belli bir sıraya bağlandığından, bilgiler kalıcı hâfızaya yerleşir. Bu sistemde verilen kelimeler arasında sırasıyla, çarpıcı, ilginç, olağanüstü bağlantılar kurularak, kelimelerin sırayla hatırlanması sağlanabilir. Bu sistem, 10-15 kelimeye kadar rahatlıkla kullanılabilir.
Rakam-Şekil Sistemi: Rakam-şekil sisteminde sâbit olan, değişmeyen imajlar, 1’den itibaren 10’a kadar olan rakamlardır. 1’den 10’a kadar, hâfızaya alınmak istenen şeyler, sırasıyla, o sayıyı temsil eden sembollerle ilişkilendirilerek hatırda tutulabilir. Bu sistem, az sayıda şey hâfızaya alınmak istendiği zaman, meselâ alışveriş listesi için rahatlıkla kullanılabilir. Bu sistemde rakamlar, şekil itibarıyla benzediği bazı şeylerle özdeşleştirilir. Meselâ 1 sayısı kaleme benzer. Dolayısıyla, rakam-şekil sisteminde 1 sayısını kalem temsil etmektedir. 2 sayısı, kuğuyu çağrıştırdığı için, 2 sayısını kuğu temsil etmektedir. 3 sayısını ise martı; 4 Yelkenli, 5 Eldiven, 6 Çengel, 7 Uçurum, 8 Gözlük, 9 Balon, 10 Ayak-top.
Temel Hâfıza Sistemi: Temel sistemde, önceki sistemleri sınırlayan faktörler ortadan kaldırılmış, birçok şeyin hâfızaya alınmasında büyük kolaylıklar sağlanmıştır. Bu sistem, rakamların okunuşlarından bir fonetik alfabe oluşturulmasıyla meydana gelir. Rakamların okunuşlarındaki sessiz harfler kullanılarak bir fonetik hâfıza alfabesi oluşturulur. 1 Bir: Bağ, 2 İki: Kar, 3 Üç: Çıra, 4 Dört: Tır, 5 Beş: Nar, 6 Altı: Lira, 7 Yedi: yar, 8 Sekiz: Sıra, 9 Dokuz: Mera, 10 On: Puf... gibi. 1452
Unutma ve İlgi, Dikkat, Tekrar İlişkisi
İlgi: İlgi, önemli bir motivasyon kaynağıdır. İlgi olmadan bilgi olmaz, dolayısıyla bir şeyi hâfızaya alıp uzun süre onu unutmamak için ilgiye ve ilginin devamına ihtiyaç vardır. Önemsenmeyen ve ilgi duyulmayan şeyin kalıcılığı da olmaz. Öğrenme ve belleme olayında yapılacak ilk şey, öğrenecek olan kimsede öğreneceği şeye karşı bir ilginin oluşturulmasıdır. “Aşk olmadan meşk olmaz” sözü, bu önemli noktaya dikkat çekmek için söylenmiştir. Öğrenecek kimsede öğrenme ve kavrama merakı ve iştahı uyandırılmadıkça, başarılı olunamaz. İlgi, bizim dikkatimizin, zihnimiz ve irâdemizin kuvvetli bir duygu ile beraber, önünde duran; yahut düşüncede, hayalde olan bir şey için merâkı, düşkünlüğü, sevgisidir. İlgiyi, kişinin yaptığı işe kendisini tamamen kaptırması, bir an için kendisini meşgul olduğu şey dışında her şeyi unutması şeklinde anlayabiliriz.
1452] Örnekler için, bk. Oğuz Saygın, Beyin Gücünü Geliştirme, özellikle s. 47-78
UNUTMA / NİSYÂN
- 239 -
Bilmek, merak etmekle başlar; merak da öğrenmektir. Meraklar, soruları; sorular keşifleri doğurur. Dikkatli bir bakış, merakın meyvesidir, bunun arkasından da bilim gelir. Hiçbir temâyül ve ilginin uyanmadığı hallerde dikkat, hiçbir noktada yoğunlaşamayacağı için, faâliyet kesilir, uzviyet gevşer, uyku gelmeye başlar. Gerçek bir ilgi, kişinin bedenî, ahlâkî ve zihnî ihtiyaçlarından doğar. Gerçek ilgi, kendiliğinden uyanır; devamlı duygusal bir karakter taşır. İlgilerde transfer de mümkündür. Bazı insanların dostlarının, bazı öğrencilerin öğretmenlerinin ilgilerini paylaştıkları sık görülen olaylardandır. İlgilerin kararsızlıktan kurtulması, kökleşmelerine bağlıdır. Kökleşen alâkalar, bir yeteneği müjdeler. Çünkü insanlarda çalışma azmi ve şevki bu sâyede oluşacaktır.
Tembellik de bir ilgi meselesidir (yetersizlik veya olumsuzluk anlamında). Şayet tembellik, fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklanmıyorsa, o konuda bir ilginin uyanmamış olmasını veya uyandıysa bile çok zayıf ve yüzeysel olduğunu düşünebiliriz. Bütün ilgiler de aynı düzeyde değildir. Çok cılız bir ilgi olabildiği gibi, ihtiras ve tutku derecesinde, bağımlılık yapabilecek ilgiler de vardır. Yüksek ve kuvvetli ilgiler, zayıf olanlara hâkimdir. İnsan ilgi ve merakına konu olmayan her iş angaryadır. Çünkü istenmeden, sevilmeden yapılır. Dolayısıyla yorucu ve bıktırıcıdır. Hoşlanarak futbol oynayan bir sporcu, halinden son derece memnun olduğu halde, aynı enerjiyi harcayarak yaptığı başka bir işte çabucak yorulup usanabilir. Ve sevmediği işi bir daha yapmak istemez. Sebebi, birinci işe ilgili ve iştahlı olduğu halde, ikinci işe ilgisiz ve iştahsızdır. O yüzden bir şeyi sevmeyen, ona ilgi duymayan kimsenin, onu benimsemesi, hatırında tutup unutmaması da mümkün değildir.
Dikkat: İnsan, çevresiyle devamlı alışveriş halindedir. Onlardan etkilendiği gibi, onları da etkiler. Onlarla takışır veya barışır. Bir kısmından daha çok, bir kısmından daha az etkilenir. Bunlar içinde kişiyi ilgilendiren, harekete geçiren olay ve varlıklara daha bir alıcı gözle bakar. İşte insanı motive eden varlık veya olayı alıcı gözle seyredebilmek için kişinin yapmış olduğu seçme faâliyetine dikkat denir. Dikkatin en önemli vasfı yoğunlaşmadır. Zihnimizin, üzerinde yoğunlaştığı noktayı daha iyi görür, daha iyi kavrarız. Bu yoğunlaşma ne kadar güçlü ise, anlama ve kavrama da o kadar sağlıklı ve kuvvetli olur. Zihnin böyle çevrilişine, dikkat denir. Dikkat, kişinin, etrafında ve kendisinde olan olay ve değişikliklerin farkına varması ve istediği takdirde, belirli bir işe kendisini konsantre edebilmesi yeteneğidir. Dikkat, düşünceyi belli konular üzerine yoğunlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda şuuru ve algıyı, araya giren parazit ve istikrarsız düşüncelerden de kurtarır. 1453
Gaflet, kâfirlerin; dikkat de mü’minlerin özelliğidir. İnkârcıların içinde bulundukları gaflet haline karşın, mü’minler canlı, uyanık ve dikkatli olurlar. Dikkat, öncelikle, Allah’ın her şeyi sarıp kuşattığı, insanın her şeyini bildiği ve âhirette insanı hesaba çekeceği üzerine yoğunlaştırılmalıdır. Bu dikkati elde eden bir mü’min, dış dünyadaki tüm nesnelere, tüm olaylara karşı son derece dikkatli, son derece uyanık olur. Çünkü madem Allah her şeyi kuşatmıştır, madem her şey O’nun emri ve ilmi içinde gerçekleşmektedir; öyleyse hiçbir şey sebepsiz, başıboş gerçekleşmemektedir. Her olayın, her gelişmenin bir anlamı, bir hikmeti vardır. Mü’min, dikkatini ayakta tutarak, bu anlam ve hikmetleri yakalar. Olayların ince
1453] Geniş bilgi için bk. Yaşar Fersahoğlu, a.g.e. s. 100-116
- 240 -
KUR’AN KAVRAMLARI
noktalarını, girift taraflarını kavrar.
Buna karşın inkârcılar böyle bir dikkate sahip olamazlar. Olayların birer amaç ve hikmet doğrultusunda geliştiğini bilmediklerinden dolayı, dış dünyaya karşı çoğu kez umursamaz, vurdumduymaz bir tavır takınırlar. Ancak kendi çıkarlarını ilgilendiren konulara ilgi gösterirler ki, bu da olayların ancak küçük bir tarafıyla ilgilenmeleriyle sonuçlanır. Bu durumda etraftaki gerçeği tam olarak kavrayamazlar ve çoğu kez yanlış sonuçlara varırlar.
Dikkatin farklı yönleri vardır. Olaylardan ders almak, öğüt alıp düşünebilmek için çevremizdeki âyetleri, delilleri algılayabilmek, basîret ve ferâset nurlarıyla geleceği değerlendirip ilerideki aşamaları hesaplayarak davranışlarda bulunmak, dikkat özelliklerindendir. Mü’min, son derece uyanık, dikkatli ve dolayısıyla canlı olmalıdır. Bezgin, umursamaz, boşvermiş bir ruh hali, mü’minlere değil; inkârcılara aittir. 1454
Dikkatlerini belli bir konu üzerinde yoğunlaştıramayan kimseler, faydalı gözlemler yapamaz, o konuda kalıcı bilgiler elde edemez. Kur’an, yere göğe, insana bakmamızı istiyor. Allah’ın kitabı, kendini okumamızı emrettiği gibi, evren ve insan adlı kitapları da okumamızı, Allah’ın yarattıkları üzerinde tefekkür etmemizi, dikkatimizi yoğunlaştırmamızı istiyor. Kerim Kitabımız, hayata değişik açılardan, çok yönlü bakmayı telkin ediyor. Onun eğitiminde karıncadan gezegenlere kadar, insanların bakarak çok şeyler öğrenmesi gereken odak noktaları vardır.
Tekrar: Hayatta öğrenilmesi gereken her şey, herkesin bir bakışta, bir duyuş veya deneyişte öğrenebileceği kadar kolay değildir. İnsanların tamamı da aynı zihnî seviyede değildir. Bu durum, tekrar ve egzersizi gündeme getirmektedir. Tekrar, “ilk defa yapılan bir işin veya söylenen bir fikrin ikinci defa yapılması” olarak tanımlanmaktadır. Belâgatçılar, tekrarı, “lafzın mânâ üzerine defalarca delâlet etmesi” şeklinde tarif etmişlerdir. Tekrar edilen şeye önem vererek onu dikkatle yerine getirmeye delâlet eden hususa da “tekrîr” denmektedir. Tekrar; anlamı kuvvetlendirmek veya pekiştirmek, anlatılmak istenen şeyi etkili, sürekli ve değişik, ilgi çekici bir biçimde kılmak için, seslerin, birtakım hecelerin, kelimelerin aynen veya değişiklikler içinde sıralanmasıdır. Anlamı etkilemeyen tekrarlara “tekerrür” veya “kesret-i tekrar” dendiği gibi; anlamın etkisini artıran, kulağı tırmalamayan tekrarlara da “hüsn-i tekrâr” denmektedir.
Tekrar, hem öğrenme, hem pekiştirme, hem saklama ve hem de hatırlamada etkisi olan önemli bir yöntemdir. Konunun önemini vurgulaması, dikkati yoğunlaştırması, anlama ve kavramayı sağlaması bakımından da ehemmiyet taşır. Öğrenmeye yönelik tekrarlar, beyinde birbirlerinden ayrı, fakat aynı değerde izlenimler bırakmaktadır. Öğrenmede mükemmelleşme, tekrarlar yoluyla elde edilmektedir. Unutmanın önemli bir sebebi, materyalin kullanılmamasıdır. Bir uyarıcının tekrarlanması, fark edilme şansını arttırır.
Unutma ve hatırlama açısından da tekrarın büyük önemi vardır. Üzerinde temrin yapılmayan bilgiler zamanla unutulur. Öğrenilen şeylerin tekrar edilmemesi veya kullanılmaması halinde bellenen şeylerin zihindeki izlerinin silineceği, genel olarak kullanmama ne kadar uzun sürerse unutmanın da o nisbette çok olacağı ileri sürülür. İnsan rûhu, kendisine söylenenlerden etkilenecek özellikte
1454] Cavit Yalçın, Kur’an’da Temel Kavramlar, s. 87-88
UNUTMA / NİSYÂN
- 241 -
yaratılmıştır. Şu var ki, bu etki süreli ve geçici bir nitelik arzetmektedir. Bu itibarla rûha söylenen şeylerin tekrarı gerekir.
Kur’an’da Tekrar: Kur’an’ın en çok kullandığı metodlardan biri de tekrardır. Bu, onun anlatmak, öğretmek istediği şeyin önemini gösterir. Kur’an’da özellikle inançla ilgili konularda tekrarın değişik şekilleriyle karşılaşırız. Kur’an’da lafız olarak “tekrâr” kelimesi bulunmaz. Kur’an’da “tekrar” mânâsı ifade eden bazı kelimeler kullanılır. Bunlar, “tasrîf”1455 “tezkîr”1456 “iâde”1457 “terdîd”1458 “rucû”1459 kelimeleridir.
Kur’an’ın tekrar metodunu kullanmasının, şüphesiz birçok hikmetleri vardır. Kur’an, abesle iştigal etmeyeceğine göre, ondaki tekrarların birtakım amaçları olmalıdır. Bunlardan tesbit edebildiklerimizi şöylece sıralayabiliriz: 1- Te’kid,1460 2- Takrîr,1461 3- Korkutma,1462 4- Sakındırma,1463 5- Müjdeleme,1464 6- Teşvik,1465 7- Tenbîh,1466 8- Unutmayı Engelleme,1467 9- Öğüt,1468 10- Yüceltme,1469 11- Övme ve Ödüllendirme,1470 12- Kâfirden Öç Almakla Mü’mini Sevindirme,1471 13- Eğitim-Öğretim, 14- Şüpheleri Yok Etme,1472 15- Nimetleri Hatırlatma,1473 16- Faydayı Çoğaltma,1474 17- İhtiyaçların Tekrarı Sebebiyle O İhtiyaçlara Cevap Verme, 18- Duâ,1475 19- Telâffuzda Kolaylık Sağlama,1476 20- Kırâatte Kolaylık Sağlama, 21- Fâsılalarda Uygunluk Sağlama (âyet sonlarındaki ses uyumları), 22- İrşâd ve İknâ Etme. 1477
Kur’an’daki tekrarlar, harfin tekrarı,1478 zamirlerin tekrarı,1479 kelimelerin tekrarı,1480 cümlelerin tekrarı;1481 26/Şuarâ, 109 (5 defa tekrarlanmaktadır.) ve
1455] 20/Tâhâ, 113; 7/A’râf, 58
1456] 51/Zâriyât, 54, 55
1457] 17/İsrâ, 69
1458] 62/Cum’a, 8
1459] 2/Bakara, 156
1460] 78/Nebe’, 4, 5
1461] 54/Kamer, 17, 22, 32, 40; 26/Şuarâ, 108, 109, 110
1462] 20/Tâhâ, 113; 42/Şûrâ, 21, 26, 45; 77/Mürselât, 15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49
1463] 2/Bakara, 134, 141, 286; 17/İsrâ, 13
1464] 85/Bürûc, 11; 2/Bakara, 38, 62, 112, 262, 274, 277
1465] 6/En’âm, 46, 65
1466] 2/Bakara, 198, 54
1467] 18/Kehf, 114
1468] 54/Kamer, 16, 21, 30, 39, 17, 22, 31, 40
1469] 69/Haakka, 1, 2, 3; 101/Kaaria, 1, 2, 3; 97/Kadr, 1, 2, 3
1470] 57/Hadîd, 1, 2, 3; 61/Saff, 1, 59/Haşr, 1; 6/En’âm, 83, 84; 12/Yûsuf, 22
1471] 37/Sâffât, 174, 175, 178, 179
1472] 78/Nebe’, 60-64
1473] 55/Rahmân, 13; bu âyet, bu sûrede 31 kez tekrar edilmiştir
1474] 5/Mâide, 44, 45, 47
1475] 25/Furkan, 77; 7/A’râf, 55; 3/Âl-i İmrân, 191, 192, 193, 194
1476] 86/Târık, 17; 18/Kehf, 71, 74
1477] 26/Şuarâ, 9, 68, 104, 122, 140, 159, 175, 191; 2/Bakara, 144, 149, 150
1478] 62/Cum’a, 1; 28/Kasas, 19
1479] 49/Hucurât, 15; 3/Âl-i İmrân, 62; 40/Mü’min, 21; 26/Şuarâ, 78; 53/Necm, 43, 44, 48, 49
1480] 54/Kamer, 9; 1/Fâtiha, 4; 101/Kaaria, 1, 2, 3; 89/Fecr, 21, 22; 23/Mü’minûn, 36; 86/Târık 17; 13/Ra’d, 5
1481] 8/Enfâl, 7, 8; 6/En’âm, 21, 93, 144, 157; 7/A’râf, 37; 10/Yûnus, 17; 11/Hûd, 18; 55/Rahmân, 13 (31 defa); 54/Kamer, 17 (4 defa); 77/Mürselât, 15 (10 defa
- 242 -
KUR’AN KAVRAMLARI
mânâların tekrarı (64/Teğâbün, 14.âyette değişik kelimeler aynı anlamı tekrarlamaktadır. Peygamber kıssaları da mânâyı tekrarın bir başka yoludur.) şeklinde tecellî etmektedir. Mânânın tekrarı da lafzı tekrarlamadan yapılan tekrar, kıssa şeklindeki tekrar olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır.
Kur'an'da yapılan tekrarların konuları daha çok itikadî, amelî, ahlâkî sahalarda yoğunlaşmaktadır. Kur'an'da yapılan tekrarlar, pratik bir eğitim metodu, anlaşmayı kolaylaştırıcı,1482 mânânın zihinde daha çok kalmasını sağlayan bir yöntem olarak dikkatimizi çekmektedir. Bu tekrarlar hiçbir zaman sıkıcı ve usandırıcı değildir; daima taze ve canlıdır. Sözün sanat haline gelmesinde büyük katkısı vardır. Öneminden olsa gerek, daha çok itikadî konularda kendini göstermektedir.
Önemli olan, tekrarların sıkıcı ve bunaltıcı olmamasıdır. Kur’an böyle bir zaaftan korunmuştur. Onda gönüllere hoş gelen tekrarlar yapılmakta, bu tekrarlar sıkıcı olmaktan tümüyle uzak ve birbirlerini tamamlamaktadır.
Hz. Peygamber de tekrar usûlüne uymuş, her vahiy gelişinde aldığı âyetleri kelime kelime tekrarlamıştır. Bunu, Allah'ın, âyetlerini kendisine öğretip açıklayacağına dair teminatına kadar sürdürmüştür. Bu garanti Kur'an'da şöyle ifade edilmektedir: “(Ey Muhammed,) Cebrâil sana Kur’an okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme; yalnız dinle. Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. Biz onu Cebrâil’e okuttuğumuz zaman onun okumasını dinle. Sonra onu sana açıklamak Bize düşer.” 1483
Tekrarlamak, bilgi tazelemektir. Anlamsız şeyler bile sık sık tekrarlamak sûretiyle hatırda tutulabilir. Tekrarın insan ruhu ve zihni üzerinde hayret verici bir etkisi vardır. Napolyon, “biricik ciddî söz sanatı, tekrardır” der. İddia olunan şey, tekrar edilmek sûretiyle nihayet ispat edilmiş bir hakikat gibi kabul olunacak derecede ruhlara yerleşir. Devamlı tekrarla sunulan fikir, şuuraltının derin tabakalarına kadar nüfuz eder ve orada yerleşir. Bir müddet sonra kişinin bizzat kendisine mal olarak ortaya çıkar. İlan ve reklamların hayret verici gücü ve çekiciliği, sürükleyiciliği de ancak tekrarın etkisi ile açıklanabilir.
Yalnız, tekrarda dikkat edilecek nokta, kuru ve yavan ifadelerle, basit ve aynı kelimelerle bir fikri durmadan geveleyerek bıkkınlık vermemektir. Bunu sağlamak için de, tema aynı kalmak şartıyla değişik biçimler ve formüllerle tekrarlama yoluna, zaman zaman müracaat edilmelidir. Kur'an'daki tekrarların hepsinde ayrı bir âhenk ve incelik vardır. Meselâ 55/Rahmân sûresinde 31 defa tekrarlanan “Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalan sayabilirsiniz?” âyeti, kesinlikle kulağı tırmalamamakta, gönle bıkkınlık ve sıkıntı vermemektedir. Tam tersine, hemen bir önceki âyetle ilgili olarak tekrarlandığı için dinleyeni, o âyette işaret edilen delil ve nimetleri düşünmeye sevketmektedir.
Rasûlulullah da (s.a.s.), tebliğinde aynı metodu kullanıyordu. Muhâtaplarına bir fikri kabul ettirebilmek, bir düşüncenin zihinlerde iyice yer etmesini sağlamak, dinleyenin dikkatini toplayarak söylenenlere gereken önemi vermesini temin etmek üzere sık sık “tekrarlama“ metoduna başvurduğunu görüyoruz. Enes bin Mâlik'in rivâyetine göre; “Hz. Peygamber, (söylediği söz anlaşılsın diye)
1482] 17/İsrâ, 41; 28/Kasas, 51
1483] 75/Kıyâme(t), 16-19; Yaşar Fersahoğlu, a.g.e. s. 530-534
UNUTMA / NİSYÂN
- 243 -
konuştuğu zaman üç defa tekrar ederdi.“1484 Konuya dikkati çekmek, ezberlenmesini sağlamak ve mânânın önemini vurgulamak üzere Rasûl-i Ekrem, gerçekten iman edenin Cehenneme girmeyeceğini beyan edeceği zaman terkisinde bulunan Muaz bin Cebel’e üç defa seslenmiş, sonra bu sözlerini îrad buyurmuştur. 1485
Bazen insanların hassâsiyet ve titizlikle üzerinde durması gerekli, çok önemli ve tehlikeli bir şeyden bahsettiği zaman, sayısı tespit edilemeyecek kadar, hatta kendisini ve muhâtapları üzecek derecede çok tekrarda bulunduğu olurdu.1486 Bir çarpışmada kılıcını kaldırdığı anda “lâ ilâhe illâllah” diyen düşmanını öldüren bir sahâbe, yaptığı işten kalbine şüphe düşünce durumu Hz. Peygamber’e arzetmiş, Hz. Peygamber, heyecan ve hayretler içinde; “O lâ ilâhe illâllah dedi, sen de öldürdün, öyle mi?!” diye çıkışmıştı. Sahâbi, mâzeret beyan etti: “Fakat yâ Rasûlallah, bunu ölüm korkusundan söyledi.” Ama bu cevap Rasûlullah’ı tatmin etmemişti: “Bunu ihlâsla mı, yoksa korkuyla mı söylediğini bilmek için kalbini yarıp baktın mı? Kalbini yarıp baktın mı?!...” diye o kadar çok tekrarda bulundu ki, Rasûlullah’ı bu derece üzen büyük bir suçu işlemektense bu sahâbi, “keşke o anda yeni müslüman olsaydım!” temennisinde bunuyordu.1487 Artık o sahâbinin veya tebliğe muhâtap olanlarla diğer dinleyenlerin bir daha belirtilen hataya düşmemeye, istenilen şeyi yapmaya âzamî titizlik ve dikkat gösterecekleri açıktır. İşte bu psikolojik etkiyi sağlayan unsur, tekrarın etki gücü idi. 1488
Tekrar, aynı zamanda bir güzellik unsurudur. Şiir ve müzikte tekrarlar önemlidir. Nakaratlar âhenk ve güzellik unsuru kabul edilir. Biraz Arapça biraz Türkçe, tekrar edile edile atasözü haline gelmiş bir söz vardır: “Et-tekrâru hasen; velev kâne yüz seksen” diye. “Yüz seksen kere bile olsa, tekrar güzeldir” anlamına gelen bu ifade, abartılı da olsa tekrarın önemini vurgular. İnsan vücudunun dikey olarak ortadan bir çizgi ile ayırdığımızda, simetrik olarak birbirinin aynen tekrarının güzelliğine şâhit oluruz. Bu, tüm hayvanlarda, hatta bazı bitki ve ağaçlarda da böyledir. Allah’ın sanatındaki güzelliklerden biri de tekrar sanatıdır. Ezanda bazı cümlelerin tekrarlandığını görürüz. Meselâ “Allahu Ekber” ifadesi, 6 kez tekrar edilir. Kaamette de aynı tekrarlar söz konusudur. Yine aynı cümlenin, namazdaki rükûnlar arasında çokça tekrar edildiğini biliyoruz. Bu da yeterli görülmeyip namazın bitiminde 33 defa daha tekrar edilmesi Peygamber tavsiyeleri arasındadır. Bununla da yetinmeyip, günlük hayatta sık sık tekbir getirerek “Allahu ekber” demek Kur’an’ın emridir.1489 Namazda rekâtlar, rekâtlarda Fâtihalar, tekbir, tesbih ve tahmîdler tekrarlanır, Allah’a kulluk olur. Hacda şavtlar tekrarlanır, tavaf olur; Safâ-Merve arasında gidip gelmeler tekrarlanır, sa’y olur. İbâdetler ölüm gelene dek tekrarlanır, beşer insan olur, adam olur.
Unutma ve Zikir, Tezekkür İlişkisi
Zikir ve Unutma: Kişi, sevdiğini unutmaz. Gerçekten seven kimse, sevdiğini gönlüne yerleştirir, onun ismi ağzından düşmez, nereye gitse, o sevgi ve
1484] Buhârî, İlm 30
1485] Buhârî, İlm 49
1486] Buhârî, İlm 30; Ahmed bin Hanbel, V/36-37, 38
1487] Müslim, İman 158; Ahmed bin Hanbel, V/207
1488] Ahmed Önkal, Rasûlullah’ın İslâm’a Dâvet Metodu, Esrâ Y. s. 311-312
1489] 17/İsrâ, 111
- 244 -
KUR’AN KAVRAMLARI
hatırlama, kendisini terk etmez. Mü’min için Allah’ı zikir, Allah sevgisinin olmazsa olmaz göstergelerinden biridir. İster tekbir, ister tevhid, ister tesbih, ister hamd, isterse Allah’ın isimlerini, başta “Allah” lafzı olmak üzere zikretmek, hatırlamak, tekrar etmek insan için çok önemlidir ki, din ısrarla bunu tavsiye eder: “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin.”1490 Allah’ı çokça hatırlayıp O’nun ismini tekrar tekrar dillendirmek, gönül ve zihne devamlı yerleştirmek, insan için hayatî önem taşır. Zikir, huzur için, stres ve bunalımlardan kurtulmak için de önemlidir: “Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur.”1491 buyrulmuştur. Zikrin unutmaya karşı da ilaç olduğunu hatırlatmak yerinde olur: “Unuttuğun zaman Allah’ı zikret!” 1492
İnsan, unutkan bir varlıktır. “Hâfıza-i beşer, nisyân ile ma’lûldür.” Yani, beşerin belleği, unutma zaafı ile hastadır, ârızalıdır. Arapların atasözü halinde söylediği bir söz de bunu pekiştirir: “Evvelü’n-nâsî evvelü’n-nâsi” anlamı: “İnsanların ilk unutanı, ilk insandır.” Kur’an, bu gerçeği şöyle ifade eder: “Andolsun Biz, daha önce Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki, o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulamadık.“1493 Unutkanlık, ilk insanda ortaya çıkmış, son insana kadar da bu özellik kendini gösterecektir.
“Unutma” zaafıyla yaratılan insana “hatırlatma” yapılmalıdır. Allah, vahiy ve peygamberler aracılığıyla insana hakikatleri hatırlatmaktadır. Kur’an’ın bir ismi de o yüzden ‘hatırlatan’ anlamında “Zikr”dir.1494 Kur’an’ın bir hatırlatma ve öğüt olduğu “tezkira” ve “zikrâ” kelimeleriyle de belirtilir. Kur’an’da namaz da “zikir” olarak ifade edilir ve Allah, “Beni zikir için namaz kıl”1495 buyurur. İnsanlara Kur’an’la gerçekleri hatırlatıp, O’nunla öğüt vermek gerekir: “... Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’an’la hatırlat/öğüt ver.”1496 Hatırlatma ve öğüt, mü’minlere fayda verecektir: “Sen yine de hatırlat/öğüt ver. Çünkü hatırlatma/öğüt, mü’minlere faydalıdır.”1497 Peygamber de, ancak hatırlatıcıdır: “(Rasûlüm,) hatırlat/öğüt ver. Çünkü sen ancak hatırlatıcısın/öğüt vericisin.”1498 Mü'minler de birbirlerine ve diğer insanlara, hatırlatmalarda bulunmalı, Allah'ı, âhireti unutanlara hatırlatmalı, hatırlatmalı, hatırlatmalıdır.
“Unutma” ile Yakın Anlamlı Kelimelerden “Gaflet”, “Sehv”
Gaflet: “Gaflet” kelimesi, sözlükte, terk etmek, önemsememek; dikkatsizlik, dalgınlık ve ihmal gibi anlamlara gelir. Kavram mânâsıyla ‘gaflet’; bir şeyin gerekliliği ortada iken bunun idrâk edilmemesi, ya da yeterince dikkatli ve uyanık hareket edilmediği için insana gelen yanılgı durumudur. Gaflet kelimesi Türkçe’ye unutma veya yanılma şeklinde çevrilmektedir. ‘Gaflet’, bu iki mânâyı da taşımakla birlikte, bunlardan daha farklı anlamı vardır.
‘Nisyan’ da unutma anlamına gelir. Ancak bir şeyi bilmeden terketmek
1490] 33/Ahzâb, 41
1491] 13/Ra’d, 28
1492] 18/Kehf, 24
1493] 20/Tâhâ, 115
1494] 15/Hıcr, 9
1495] 20/Tâhâ, 14
1496] 50/Kaf, 45
1497] 51/Zâriyât, 55
1498] 88/Ğâşiye, 21
UNUTMA / NİSYÂN
- 245 -
‘nisyan’; bile bile terk etmek ise ‘gaflet’tir. Gaflet kavramının anlam sahası içerisinde, bir gerçek ortada iken, ondan bile bile habersiz olmak, ona karşı unutkan bir tavır takınmak, ya da ona karşı kulağı, gözü, anlayışı kapalı tutmak vardır.
Kur’an’da Gaflet Kavramı: ‘Gaflet’ kelimesi Kur’an’da, aynı zamanda habersiz olma anlamında da kullanılmaktadır. “Biz bu Kur’an’ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarmaktayız. Oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın (gâfil idin).” 1499
Gaflet içinde olanlara, bir şeyi bile bile unutanlara ‘gâfil’ denir. Kur’an, Allah’ın âyetlerini anlamayıp, onlara sırt dönenlere, hak dâvet karşısında unutkan bir tavır takınanlara ve aldırmayanlara ‘gâfil’ demekte ve onları kınamaktadır. “...Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdırlar. İşte bunlar gâfil olanların ta kendileridir.” 1500
Kalp, Hakk’ı anlayıp kavrayacak, göz Hakk’ı ve ona ait işaretleri görecek, kulak ise Hakk’tan gelen dâveti duyacak şekilde yaratılmıştır. Bunları yerli yerinde kullanmayıp, Hakk’tan habersiz olanlar, habersiz gibiymiş gibi davrananlar, gâfillerdir. Allah (c.c.) mü’minlere ‘gâfillerden olmayın’ diye tenbih ediyor.1501 Bu anlamda gâfil olmak, inkârcılara, kâfirlere ait bir sıfattır. Allah’ın âyetlerinin ve dâvetinin değerini ancak inkârcılar idrâk edemez; bu dâvetin gereğini yapmayanların düşecekleri durumu ancak gaflet içinde olanlar anlamazlar.
Bu bakımdan gâfil olanlar Cehennem’e gideceklerdir.1502 Dünyada iken Allah’ın âyetlerinden, âhirette olacaklardan gaflet içinde olanlar, öldükten sonra âhiret gerçeği ile yüz yüze gelince yaptıklarından veya dünyada gaflet içinde yaşadıklarından dolayı pişmanlık duyacaklardır.1503 Kur’an, sâlih amel işleyen mü’minlerin ve yanlış iş yapan, ya da Allah’a karşı gelen diğer insanların yaptıklarından Allah’ın gâfil olmadığını sık sık vurgulamaktadır. 1504
Yeryüzünde istikbar edip (büyüklük taslayıp) Allah’ın âyetlerinden yüz çevirenler, azgınlık yolunu benimserler; çünkü onlar âyetleri yalan sayarlar ve âyetlerden gâfil olurlar.1505 Zaten yeryüzünde insanların çoğu Allah’ın âyetlerinden gâfildirler.1506 Hayatın yalnızca dünyada yaşanandan ibâret olduğunu sananlar, aslında hayatın ancak dış yüzüne bakan, Allah’ın yoktan var ettiği varlığın ve hayatın arka planında olan hikmeti görmeyen ve âhiret hayatından gâfil olanlardır.1507 Ancak, Allah’tan gelen âyetlere inanıp gereğini yapanlar hem dünya hayatının hikmetini anlarlar, hem de ölümden sonrasının farkındadırlar.
Allah (c.c.), Âdemoğullarının sırtlarından kendi nesillerini çıkarıp onları kendi nefislerine karşı şâhit tutmuştu. Sonra da onlara ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye sormuştu. Onlar da ‘evet, Sen bizim Rabbimizsin’ demişlerdi.
1499] 12/Yûsuf, 3; ayrıca bk. 50/Kâf, 22
1500] 7/A’râf, 179
1501] 7/A’râf, 205
1502] 10/Yûnus, 7-8
1503] 21/Enbiyâ, 97
1504] 2/Bakara, 74, 85, 140, 144; 3/Âl-i İmrân, 99; 11/Hûd, 123, vd
1505] 7/A’râf, 146
1506] 10/Yûnus, 92
1507] 30/Rûm, 7
- 246 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Rabbimizin bunu böyle yapmasının sebebi, insanların sonradan, ‘Ya Rabbi, bizim bundan haberimiz yoktu, biz bundan gâfildik’ dememeleri içindi.1508 Kur’an, peygambere ‘İşin hükme bağlanıp biteceği, kahır dolu hasret günüyle onları uyar, korkut ki; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar (âyetlerimize) inanmıyorlar” demektedir. 1509
Kur’an, dünya hayatına dalıp kulluğu unutan, insan olarak görevini yerine getirmeyen, hatta dünyalık kazanma uğruna şirk, isyan ve günah içinde yüzen kimselere, özellikle de mü’minlere şu uyarıyı sunuyor: “İnsanların sorgulanması yaklaştı, kendileri ise bir gaflet içerisinde yüz çevirmektedirler.”1510 Peygamberimiz de (s.a.s.) Allah’tan, O’nun âyetlerinden, O’nu zikretmekten gaflet edilmemesini, gaflet içerisinde yapılacak bir duânın kabul edilmeyeceğini haber vermektedir. 1511
Sehv ve Sehv Secdesi: “Sehv” kelimesi, Hâfızanın/belleğin bulutlanarak işlevini yerine getirmekten uzak olma hali olan ve hafif bir uyarma ile uyanmayı ifade eder. Sehv, düşüncenin herhangi bir etkisi olmaksızın insanın gafletten dolayı bir şeyde yanlış yapması, düşüncenin ilgili işten başka şeye akması anlamına gelmektedir.
Sehv; yanılma, unutarak yanlış yapma demektir. Namazın farzlarından birinin tehiri veya vâciplerinden birinin terki ya da tehiri durumunda, namazın bitiminde yapılması gereken secdeye de sehiv secdesi denir. Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi namazında şüpheye düşerse, doğrusunu araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın, sonra selâm verip sehiv secdesi yapsın, yani yanıldığı için iki secde daha yapsın.”1512; “Sizden biri namazı üç rekât mı, yoksa dört rekât mı kıldığında şüpheye düşerse, şüphesini atsın ve kesin olarak bildiği ne ise, onun üzerinden namazı tamamlasın. Selâm vermeden önce de iki secde yapsın. Eğer beş (rekât) kılmış ise, bu secdeler namazına şefaatçi olur, tam kılmış durumda ise, bu iki secde, şeytanın kendisinden uzaklaşmasına (vesvesenin gitmesine) vesile olur.” 1513
Son birkaç yüzyıldır beynimizin sol yarım küre becerileri üzerinde yoğunlaştık. Ama hayal kurma, fantezi, sanat, mânevî özellikler, rûhu tatmin etme gibi faâliyetlere önem vermedik. Böylece hâfızanın en önemli özelliklerinden birini ihmal edip tüm yapının dengesini bozmuş olduk. Neyi, niçin öğrendiğimizi belirlemediğimizden, gerektiğinde kullanabileceğimiz düzen ve yapıyı oluşturamadık. Her gün evine aldığı eşyaları herhangi bir yere koyan dağınık bir insan gibi bilgileri düzensiz, sırasız ve gelişigüzel kaydederek kaliteli bir kayıt için beynin düzen ve yapı ilişkilerini bozduk. O yüzden hâfızasından şikâyet etmeyen, unutulmaması gereken önemli şeyleri bile unutmayan kimse kalmadı. Okumayan, okuduğunu hazmetmeyen, tefekkürü yitirmiş, düşünmeyen insanlar ortalığı kapladı. Düşünce, topluma göre gereksiz bir fantezi; devlete göre ise suç sayıldı. Heykeli tımarhaneye, kendisi hapishaneye konulan bir ülkede “düşünen adam” nasıl yetişsin?
1508] 7/A’râf, 172
1509] 19/Meryem, 39
1510] 21/Enbiyâ, 1
1511] Tirmizî, Ahmed bin Hanbel, Muvattâ; Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 222-223
1512] Buhârî, Salât 31; Müslim, Mesâcid 88, 89; Ebû Dâvud, Salât, 190, 191, 193
1513] Buhârî, Sehv 6, 7; Müslim, Salât 19, 20; Ahmed bin Hanbel, III/12, 37, 42
UNUTMA / NİSYÂN
- 247 -
Aklımızı, zekâ ve hâfızamızı yaratan Rabbe şükretmemek, nankörlük de unutma sebeplerindendir. Unuttukları bazı şeyleri gözünde büyütüp kendisini böyle olumsuz motive eden, bardağın dolu kısmını şükür gözüyle görmeyen kişi, kendini unutmaya şartlandırdığı için unutması kaçınılmaz olacaktır. Bu olumsuz motivasyon, henüz fıtratları bozulmadığı için çocuklarda görülmez. Çocuklar okulda defterini, kalemini, oyun yerinde hırkasını, misafirlikte oyuncağını unutur, ama hiçbir çocuk, “ben çok unutkan olmaya başladım” demez. Çocuklar, fıtratlarının yönlendirmesiyle hâfızayla ilgili ilkelere genellikle büyüklerden daha çok uyarlar. Böyle olunca da hâfızaları daha kuvvetli gibi gözükür. Unutmayalım, kötü hâfıza yoktur, eğitilmemiş, terbiye edilmemiş hâfıza vardır.
Günlük hayatta unutmak da bir nimettir. Fıtratımıza bu özellik yazılmasaydı, bilgi kirliğinden geçilmez, gereksiz hamallıktan kurtulamaz, bize acı veren üzücü şeylerin stresini üzerimizden hiç atamazdık. Allah, kullarına merhametinden dolayı, günlük hayatımızın akışına, yer yer unutma denen şifânın damlalarını serpmiştir.
“Unut yavrum, sen de unut! Bu ölümlü dünyada;
Her cefâyı unutmaktır, bizler için tesellî.”
“Unutma olmayınca, mutluluk da olmaz.”
“Hiç kimse yoktur ki, hayatta unutulmaması gereken bir şeyi unutmamış olsun.”
“Hayat boyunca yaptığımız gezintide çirkin ve âdi bulduğumuz şeylere verebileceğimiz cezalardan biri, onları unutmaktır.”
“Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğini unutma!” 1514
“Üzülmemem diyecek üzülecek / Unutmam diyecek unutacaksın.
Ve bir gün unutulacaksın sen de / Bunu unutma!”
“Unutmanın ne kadar kesin ve hazin olduğunu arada sırada hatırlar da anlarız.”
“Unutmak bıkmaktır.”
“Ettiği iyiliği ve gördüğü fenalığı unutmayan, gördüğü iyiliği ve yaptığı fenalığı çabuk unutur.”
“Kabahatimizi başkasına söyledikten sonra unuturuz; ama o unutmaz.”
“Gaflet uykusuna yatanlar için sabah yoktur!”
“Ey Rabbimiz, Unutur veya hata edersek, bizi bundan hesaba çekme.”1515
1514] Hz. Ebû Bekir r.a
1515] 2/Bakara, 286
- 248 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Unutma Konusuyla İlgili Kur’ân-ı Kerim’den Âyetler
Nisyân/Unutma Kelimesinin Geçtiği Âyetler (45Âyet): 2/Bakara, 44, 106, 237, 286; 5/Mâide, 13, 14; 6/En’âm, 41, 44, 68; 7/A’râf, 51, 51, 53, 165; 9/Tevbe, 67, 67; 12/Yûsuf, 42; 18/Kehf, 24, 57, 61, 63, 63, 73, 19/Meryem, 23, 23, 64; 20/Tâhâ, 52, 88, 115, 126, 126; 23/Mü’minûn, 110; 25/Furkan, 18; 28/Kasas, 77; 32/Secde, 14, 14; 36/Yâsin, 78; 38/Sâd, 26; 39/Zümer, 8; 45/Câsiye, 34, 34; 58/Mücâdele, 6, 19; 59/Haşr, 19; 87/A’lâ, 6.
Unutma Konusuyla İlgili Hadis-i Şerif Kaynakları
Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi: 1/102, 4/439-440, 7/123, 9/255, 11/504, 12/210-211
S. Buhâri Tecrid-i Sarih Terc. 11/241-242
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Fi Zılâli’l-Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 215-216
2. Tehimu’l Kur’an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1, s. 103
3. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 380-383; Eser Y. c. 1, s. 458-462
4. Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s.219-220
5. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 485-490
6. Hulâsatü’l-Beyan Fî Tefsîri’l-Kur’an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 1, s. 195-198
7. Mefatihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 3, s. 299-315
8. El-Mîzan Fî Tefsîri’l-Kur’an, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 353-362
9. El-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, İmam Kurtubi, Buruc Y. c. 2, s. 259-269
10. Furkan Tefsiri, Hicazi, Vahdet Y. c. 1, s. 82-83
11. Kur’an Mesajı, Muhammed Esed, İşaret Y. c. 1, s. 30-31
12. Safvetü’t Tefâsir, Muhammed Ali es-Sâbûnî, İz Y. c. 1, s. 153-156
13. Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri, Ö. Nasuhi Bilmen, Bilmen Y. c. 1, s. 102-104
14. Min Vahyi’l Kur’an, Muhammed Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 2, s. 149-154
15. Dâvetçinin Tefsiri, Seyfuddin el-Muvahhid, Hak Y. c. 1, s. 217-223
16. Kur’an ve Psikoloji, Osman Necati, Fecr Y. s. 177-183
17. Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Hayati Aydın, Timaş Y. s. 124-131
18. Hadis ve Psikoloji, Muhammed Osman Necati, Fecr Y. s. 350-351
19. Kur’an’da Zihin Eğitimi, Yaşar Fersahoğlu, Marifet Y. s. 100-124, 527-536
20. Psikolojiye Giriş, Atkinson, Atkinson, Hilgard, Sosyal Y. c. 1, s. 307-351
21. İnsan ve Davranışı, Doğan Cüceloğlu, Remzi Kitabevi Y. s. 169-199
22. İnsanı Anlamak, Özcan Köknel, Altın Kitaplar Y. s. 214-220
23. Kur’an’da Nesh Meselesi, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neşriyat, s. 5-11
24. Kur’an Işığında Evrensel Dengeler ve İnsan, Yaşar Düzenli, İFAV Y. s. 298-299
25. İslâm’ın Temel Meseleleri, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 222-223
26. Kur’an’da Temel Kavramlar, Cavit Yalçın, Vural Y. s. 86-88
27. Rasûlullah’ın İslâm’a Dâvet Metodu, Ahmed Önkal, Esrâ Y. s. 311-313
28. Sağlıklı Yaşama ve Başarı, H. Hüseyin Korkmaz, Nesil Y. s. 119-160
29. Sızıntı’dan Tıbî Gerçekler, T.Ö.V. Y. 229-236, 325-327
30. Anlayarak Hızlı Okuma ve Öğrenme Teknikleri, Adil Maviş, Hayat Y. s. 53-59
31. Çok Hızlı Okuma Teknikleri, Richaude, Gauquelin, Gauquelin, Nil Y. s. 173-186
32. Düşünmek, Öğrenmek, Unutmak, Frederic Vester, Arıtan Y. s. 69-103, 219-239
33. İman-Amel İlişkisi, Murat Sülün, Ekin Y.
34. Beyin Gücünü Geliştirme, Oğuz Saygın, Hayat Y.
35. Düşünme Metodu, Takiyyuddin en-Nebhani, Ta-Ha Y.
36. Kıvrak Zekâ, Takiyyuddin en-Nebhani, Ta-Ha Y.
37. Verimli Ders Çalışmanın Psikolojik Koşulları, Yılmaz Özakpınar, Epsilon Y.
38. Okulda Başarı, Feyzi Uluğ, Remzi Kitabevi Y.
39. İyi Anlama Yöntemleri, Anlayın ve Unutmayın, Muhsin Kadıoğlu, Özel Y.
40. Bellek Eğitimiyle Anımsama Yöntemleri, Tony Buzan, Epsilon Y.
41. Kolay ve İyi Öğrenme Teknikleri, Reha Oğuz Türkkan, Alfa Y.
42- Bilgimatik Süper Eğitim Seti; 1-12, Süper Hâfıza Teknikleri, Melik Safi Duyar, SETSA Y.
43. Sakın Unutmayın, Harun Yahya, Vural Y.

 
Okunma 959 kez
Bu kategorideki diğerleri: ULU’L-EMR »