Cumartesi, 06 Şubat 2021 20:38

RAHMÂN VE RAHÎM

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

RAHMÂN VE RAHÎM


- 725 -
Kavram no147
İman 25
Ahlâkî Kavramlar 29
Bk. Esmâü’l-Hüsnâ; Allah; İlâh; İman; Tevhid
RAHMÂN VE RAHÎM


Rahmân; dünyada herkese geniş merhamet.
Rahîm; âhirette her mü'mine sınırsız nimet.
Ya Rahmân, sen rahîmsin, bizi affet!
• Rahmân Kelimesi; Anlam ve Mâhiyeti
• Rahîm; Anlam ve Mâhiyeti
• Rahmetin İki Çeşidi; Rahmân ve Rahîm
• Kur'an'da Rahmet
• Hadislerde Allah'ın Rahmeti
• Hastalık, Sakatlık ve Bazı Musibetler de Rahmettir
• Rahmet, Tüm Evreni Kuşatmıştır
• Rahmetin İki Büyük Yansıması: Kur'an ve Peygamber
• Rahmet Sıfatının Kuldaki Tecellisi; Merhamet
• Rahmân ve Rahîm Sıfatlarının Düşündürdükleri
"O, Rahmândır, Rahîmdir." 2959
Allah Rahmândır
"Rahmân", rahmetten sıfat mânâsı ifade eden Allah'ın yüce isimlerinden biridir. Çok merhamet sahibi anlamındadır. Rahmân, tam mânâsıyla Türkçe'ye veya başka bir dile tek kelimeyle tercüme edilemez. Esirgemek, acımak, bağışlamak, affetmek vs. bu kelimeyi tam anlamıyla karşılayamaz. Çok merhametli diye noksan bir şekilde tefsir edilebilirse de tam tercüme edilemez. Rahmân, Allah'ın hem sıfatı, hem de bir özel ismidir. Er-Rahmân: Ezelde bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet irâde buyuran, sevdiğini, sevmediğini ayırt etmeyerek bütün varlıklara sayısız nimetler ihsan buyuran demektir.
Rahmân sıfatı, peygamberler dâhil, hiçbir insan için kullanılamaz. Çünkü karşılıksız ve kayıtsız şartsız rahmet ve merhamet ifade eden Rahmân sıfatını, insanın fıtrî yapısı kaldıramaz. Çünkü insan, böyle bir merhameti gösterme gücüne, yarâdılışı icabı sahip bulunamaz. Dostları kadar düşmanlarına, kendisine inananlar kadar kendisini inkâr edenlere de rahmet ve merhamet gösterebilmek ancak ulûhiyetin şânındandır.
2959] 1/Fâtiha, 3
- 726 -
KUR’AN KAVRAMLARI
O Aynı Zamanda Rahîmdir
Er-Rahîm: Çok merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı demektir. Kur'ân-ı Kerim'in 115 âyetinde büyük çoğunluğu çok bağışlayıcı anlamına gelen ğafûr sıfatı ile birlikte olmak üzere rahîm sıfatı kullanılmıştır. Bu da Allah'ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir.
Er-Rahmân ism-i şerifinden Allah Teâlâ'nın ezelde bütün yaratıkları için hayır ve rahmet irâde buyurduğu anlaşılıyordu. Er-Rahîm ism-i şerifi ise, yarattıkları arasında irâde sahipleri için kat kat rahmet-i İlâhiyyeyi ifade eder. Yani, insandan başka her varlık kendisi için tayin edilen sınır içinde kendisine verilen nimetlerden yaratılışı sevki (içgüdü) ile faydalanır ve o sınırdan dışarı çıkmazken; irâde sahibi olan insanlar için terakki imkânı verilmiştir. Bu imkân, fıtrî nimetleri arttırma ve ebedîleştirme imkânıdır. Çiğneyip geçtiğimiz ottan, rüzgâr dalgalarına kadar her şey, bizim hayır ve mutluluğumuza yarayan nimet hazinesidir. Yine, yaratılışımızda, başka varlıklara verilmeyen birçok yeteneğin verilmesi ve tabiat kanunlarının âzat kabul etmez köleler gibi bize bağlı ve emrimize hazır olması, hep o şânı büyük Rahmân'ın lütuf ve ihsanlarının eseridir. Her şeyde, tabii kendimizde de gizlenmiş olan bu sayısız nimetleri meydana çıkarmak ve onlardan faydalanmak için çalışacağız. Bütün yeteneklerimizi işleteceğiz. Bu takdirde gayretlerimizin boşa gitmeyeceğini bize müjdeleyen işte bu, Er-Rahîm ismidir. Çünkü bu isme göre, her gayret, bir mükâfatla karşılanacaktır.
Er-Rahmân, Er-Rahîm isimleri iki türlü rahmet ifade eder. Er-Rahmân isminin ifade ettiği rahmet, hiçbir şarta, hiçbir gayret ve irâdeye bağlı olmayarak ihsan edilen rahmettir. Bu öyle geniş bir rahmettir ki, bütün varlıkları kaplar. Bunda çalışan çalışmayan, suçlu itaatli, imanlı imansız ayırt edilmez.
Er-Rahîm isminin ifade ettiği rahmet ise, Rahmân'ın lütfu olan rahmeti iyiye kullanarak çalışanlara bir mükâfat olmak üzere verilen rahmettir ki, en az bire on'dur. Çalışanın ihlâsındaki kuvvete göre Allah'ın daha fazla ve hatta sınırsız ve hesapsız mükâfatları da vardır. İşte, gayr-ı meşrû arzulara kapılmamanın, kötülükten korunmanın önemi bu yüzdendir. İyi bilmek ve unutmamak lâzımdır ki, ister dünya için, ister âhiret için olsun çalışanlarla çalışmayanlar eşit muâmele görmeyeceklerdir. 2960
Rahmân olan Allah (c.c.) mü’mine iki göz verip de kâfire tek göz vermemiştir. Ellerimiz, dillerimiz, ayaklarımız mü’min kâfir ayrımı olmaksızın aynıdır. Rahmân olan Allah havayı kimsenin tekeline bırakmamıştır. Mü’minle kâfir bunlardan her hangi bir ayrıma tabi olmadan yararlanıyor, bazı insanların kör, topal, sağır olarak yaratılmaları da hem kendilerine hem başkalarına rahmet olabilir. Biz bunu çoğu zaman bilemeyebilir, fark edemeyebiliriz. Asıl olan sıhhattir. Hastalık ârızîdir, geçicidir. Sağlık bizim için rahmettir. Ama hastalık da birçok rahmete vesile olabilir.
Düşünelim ki doktor, hastalarına baklava dağıtırken iki tanesine baklava vermiyor. O iki hasta yalvarıyor yırtınıyor ama doktor vermiyor. Dışarıdan birisi doktorun haksızlık yaptığını, o iki hastaya bir kastı olduğunu zannediyor. Doktordan durumu sorduklarında ise o ikisinin şeker hastası olduğu veya tatlı şeylerin
2960] A. Osman Tatlısu, Esmâü'l-Hüsnâ, Yağmur Y., s. 37
RAHMÂN VE RAHÎM
- 727 -
o hastalar için zararlı olduğu belli oluyor.
Kehf Sûresi'nde Allah (c.c.) "Mûsâ âleyhisselamla bir sâlih kulun yolculuğunu anlatır. Mûsâ (a.s.) ile o sâlih zat (Hızır olduğu rivâyet ediliyor) bir gemiye binerler. O sâlih zat gemide hasar meydana getirir. Mûsâ (a.s.) "Niçin gemiye zarar verdin" diye sorduğunda cevap vermez. Uzun bir yolculuktan sonra yaptıklarının hikmetini Mûsâ'ya açıklar. “Gemi fakirlerin idi. Arkadan gelmekte olan bir kral (korsan) o gemiyi gasp edecekti. Ancak ben onu ayıplı hale getirince gasp etmedi.”2961 der.
Körler vakfını kuranlar, verem, kanser hastaneleri ve araştırma merkezlerini kuranlar ve buralara mal bağışlayanlar genelde kendisi veya ailesi bu tür hastalıklara tutulan kişilerdir. İşte Allah böylece bilinmeyen yerden bize ve tüm insanlığa yardımcı olmakta ve böylece bu zengin hastaların bağışları neticesinde bu daldaki bilgi de gelişmektedir.
Ayrıca isyanın faydası da yoktur.
İki körden ikisi de tedavi yollarından ümidi kesince birisi "Allah'a şükür ki kulağım duyuyor, halkın ve Hakkın kelamını işitiyorum. Gözlerimle haramı görmüyorum diyor ve rahat ediyor. Diğeri ise isyan ediyor ve iki dünyasını da karartıyor.
İnsanlık, isyanla değil, verilen emanetleri verildiği doğrultuda kullanarak dünyada gönül rahatlığı, âhirette Rabbin rızâsını ve cennetini elde etmeye çalışmalıdır.
Akıllar Denk Olsaydı?!
"Mademki Allah Rahmân'dır, dünyada kullar arasında ayırım yapmaz, niçin akıllar insanlarda eşit değil?" diyorlar.
Eğer akıllar ve bedenî güçler bütün insanlarda eşit olsaydı, ilim gelişmez, keşifler yapılmazdı. Evlerin planı, rengi, bahçeler, yollar aynı tip ve aynı renk olur, hayat çekilmez hale gelirdi.
Güreşler, koşular, bilgi yarışları yapılmaz, heyecan, zevk, neşe denen şey olmazdı. Çünkü güçler ve akıllar eşit. Herkes aynı saniyede aynı metreyi koşacak, rekorlar, rekabetler olmayacaktı. Bir güle bakan binlerce kişi aynı kelimelerle aynı vezinde aynı şiiri yazacaktı.2962
Rahîm
Âhirette mü’minle kâfiri ayırt eden, mü’mine Cenneti veren Allah (c.c.) Rahîm ismi celâliyle rahmet edecektir.
Rahîm, mazlumların son sığınağıdır. Bu dünyada insanların haklarını yiyen, Hakka karşı gelen, halka zulmedenler para, makam ve unvanlarıyla dünyada cezalarını çekmeden giderlerse de âhirette mallar evlatları, orduları servetleri onlara fayda vermeyecektir.
Rahîm ismi zâlimler, kâfirler için tehdit, mü’minler ve mazlumlar için ise teselli ve sığınaktır. Rahmân ve Rahîm'e iman eden bir insan, Allah'ın yeryüzüne indirdiği rahmetten yararlanır ve yaratıklara rahmet nazarıyla bakar. Civcivini
2961] 18/Kehf, 79
2962] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Y., c. 1, s. 67
- 728 -
KUR’AN KAVRAMLARI
korumak için aslana karşı duran tavuk, yavrusu için kartala kanat çırpan serçedeki rahmet bizde de vardır. O madenimizi işletirsek insanları imansızlaştırıp Cehenneme atılmasına sebep olan ateistlere, insanların elinde avucunda ne varsa sömüren kapitalistlere karşı çırpınır ve bir çıkış yolu buluruz.
Yaratılmışlara rahmet nazarıyla bakacağız. Rahmân'ın rahmetinden ümit kesmeyeceğiz. Allah Rahîm'dir diyerek tembelliğe de düşmeyeceğiz. Çünkü O, aynı zamanda din gününün sahibidir.2963
Yüce Allah'ın Rahmân ve Rahîm sıfatları bize eğitimde önemli ipuçları vermektedir. Aynı zamanda bu iki kavram Kur'an ahlâkının iki anahtar terimdir. Yüce Allah merhamet sıfatından insanlara da bir cüz verdiği için, Kur'an ahlâkı ile ahlâklanacak kişiler, eğitimciler, ana babalar, halkın, öğrencilerin ve çocukların meselelerini merhamet dairesi içinde ele almalı ve çözümlemelidirler. Yukarıdakilerin aşağıdakilere revâ görecekleri muâmelenin başı ve sonu merhamet olmalıdır. Siyasetin, eğitimin ve iş hayatının temelleri merhamet üzerine kurulmalıdır. 2964
Rahmân-Rahîm kavramlarının kökü ra-hi-me fiilidir. Bu kelimeden rahmet, merhamet, Rahmân ve Rahîm kavramları türemiştir.
(Ra-hi-me) merhamet, inâyet, lütuf, rahmet, şefkat, rikkat sahibi olmak, cezasını hafifletmek, cezasını affetmek, salıvermek, esirgemek, kıyamamak mânâlarına gelir. Bir kimseye (Rahimekellâhu) demek, "Allah sana merhamet etsin" demektir. Bu kavramın diğer bir mânâsı da, insanların birbirlerine karşı anlayış göstermeleri, birbirini sevmeleri ve birbirine saygı duymalarıdır.
(Rahm) ise, döl yatağı, akrabalık, hısımlık, birbirine benzerlik, (rahmet) ise, acıma, rikkat, şefkat, insan anlayışı, duygusallığı, şefkati ve merhameti demektir. Bu durumda (Rahîm) merhametli, şefkatli, acıyıcı; (Rahmân) da çok çok merhametli anlamlarına gelmektedirler. (Rahmân), sadece Allah'a ait merhameti ifade etmektedir.
İsfehânî, rahmet, Rahîm ve Rahmân kavramlarının mânâsını ve aralarındaki ilişkiyi şöyle anlatmaktadır: Rahmet, merhamet olunana iyiliği gerekli kılan bir kalp yumuşaklığıdır. Rahmet, ihsandan soyutlanmış sadece kalp yumuşaklığı için kullanıldığı gibi, rikkatten ayrı tek başına iyiliği de ifade etmektedir. Meselâ, (Allah filana merhamet eylesin) derken, iyilik Allah'a isnat olunmuştur. Bu ifadeden sadece iyilik/ihsan murat edilmiştir, kalp yumuşaklığı değil. Başka bir ifadeyle iyilik, Allah'a isnat edilir, ama kalp yumuşaklığı edilmez. Allah'tan olan rahmete, lütuf ve ihsan denir. İnsanlar için ise rahmet, kalp yumuşaklığı ve şefkat manasına gelmektedir. Hz. Peygamber şöyle demiştir:
Allah merhameti, yani sıla-i rahimi yaratınca, ona şöyle dedi: “Ben Rahmân’ım, sen de rahimsin. İsmini Benim ismimden türettim. Sıla-i rahim yapana, Ben de sıla-i rahim yaparım. Sıla-i rahmi kesenin ben de neslini keserim.”
Demek ki rahmet, iki ana mânâyı kapsamına almaktadır: Kalp yumuşaklığı2965 ve ihsan. Rikkati (kalp yumuşaklığını) Allah, insanın yaratılışına koymuş,
2963] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Y., c. 1, s. 67-68
2964] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Yayınları: 1/96.
2965] Râgıp el-İsfehani, el-Müfredât, s. 191
RAHMÂN VE RAHÎM
- 729 -
ihsanı da kendine özgü kılmıştır. Bundan dolayı, Rahmân ismi sadece Allah'a, Rahîm ise başkasına da isnat edilebilir.
Şimdi Kur'an'a göre, Rahmân ve Rahîm isimlerinin ne anlama geldiğini açıklayabiliriz:
Ra-hi-me kavramının çeşitli anlamları bulunmaktadır. Buna göre:
1) Kötülüklerden Korumak
“Bir de onları her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden korursan, muhakkak ki ona merhamet etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.” 2966
Melekler, insanlar için Allah'a yalvaracaklardır. Bu yalvarışın üçüncü basamağını yukarıdaki âyette görmekteyiz. Melekler, Allah'ın insanları kötülüklerden korumasını, O'nun rahmet edici özelliğine bağlamaktadırlar. Kötülüklerden arınmak, aynı zamanda insanlar için büyük kurtuluştur. İnsanı koruyup kurtuluşa erdirme faaliyeti, Kur'an'da, rahmetine mazhar etme mânâsını ifade etmektedir. Böylece kötülüklerden koruma da merhametin kapsamına girmektedir.
2) Sıkıntıya Girmek
Bu anlamda ra-hi-me kavramı, psikolojik bir özellik taşımaktadır. Allah kuluna acıyınca, onun iç sıkıntısını giderir. Bu da kulu için büyük bir ihsandır:
“Eğer onlara acıyıp, içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik…” 2967
Yüce Allah'ın kuluna acımasını, merhametinin özünü teşkil etmektedir.
Rahmet
“Rahmet” şeklinde kullanıldığı zaman bu kavram, şu anlamlara gelmektedir:
A)Yumuşaklık
İnsanların birbirine yumuşak davranması, Allah'ın rahmetinin bir gereği olmaktadır: “O vakit Allah'tan bir rahmet gereği onlara yumuşak davrandın).” 2968
İnsanların yumuşaklık özelliğini kazanmaları büyük bir erdemdir. İnsanın sosyal mânâda en büyük ürünü, toparlayıcı ve birleştirici olmasıdır. 2969
B) Allah'ın Merhameti
“Âyetlerimize iman edenler sana geldiğinde onlara de ki: ‘Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendine yazdı, yani kendine özgü kıldı." 2970
Âyette geçen Allah'ın nefsi ifadesi Allah'ın zatı mânâsına, yazdı ifadesi de kullarına rahmet etmeyi kendisine görev ve ilke edindi anlamına gelmektedir.
Bu rahmetin gereği olarak Allah’ın ne yaptığının cevabını, bir üstteki âyetin devamında bulmaktayız: “Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok
2966] 40/Mü'min, 9
2967] 23/Mü'minûn, 75
2968] 3/Âl-i İmran, 159
2969] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Y., c. 1, s. 114
2970] 6/En'âm, 54
- 730 -
KUR’AN KAVRAMLARI
acıyandır.” 2971 Demek ki 'affetmek' ve 'acımak' sıfatları Allah'ın rahmetinin bir gereği olup tevbe edip kendini düzeltmeye karar veren insanı affedip bağışlamak, Allah'ın rahmetinin eseridir.
C) Azaptan Kurtarmak
“Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp iman etmeyenlerin kökünü kestik.” Rahmet denen değeri meydana getiren özlerden biri, belâyı ortadan kaldırmak veya belânın içinden çekip çıkarmaktır. Cezayı hak edenlerle etmeyenleri ayırıp, hak edene yakışan muâmelede bulunmaktır.
D) Sıkıntıdan Sonra Gelen
İnsanların yaptıklarından dolayı başlarına bazı sıkıntılar gelir. Bu sıkıntılar, tabiat kanunları gereği olabileceği gibi, sosyal ve psikolojik nedenlerden dolayı da olabilir. Deprem, kıtlık, salgın hastalık, sosyal hayattaki ilişkilerin bozulması gibi olaylar, insanlara büyük sıkıntılar verebilir. Yüce Allah bu sıkıntının ardından, o insanlara esenlik, yani ferahlık verir. İşte sıkıntının kalkıp peşinden esenliğin gelmesine, "rahmet" denmektedir. Buna şu ayeti örnek olarak verebiliriz:
“Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır.” 2972
E) İlahî Vahiy Rahmettir
Yüce Allah'ın insanları bilgilendirmesi, onlara rehber ve şifa olacak bilgiyi göndermesi bir rahmettir. Kur'an kendini bir rahmet olarak tanımlamaktadır: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerindekine bir şifa, mü'minler için bir rehber ve rahmet gelmiştir.” 2973
Bu ayette Kur'an'ın dört önemli özelliği sıralanmıştır: öğüt, şifa, rehber ve rahmet. Konumuz rahmet olduğu için ayetteki rahmet kavramı üzerinde duracağız.
Ayetteki rahmet, İlâhî bilginin insanın ruhunu aydınlatan nurudur, cehalet bulutlarının kararttığı gönül ekranını temizleyip aydınlatan ve aklın önünden cehalet perdesini kaldıran bilginin ışığını temsil etmektedir. Bu bilgi insanları kemâle erdirmekte, yüceltmekte ve inceltmektedir. Bu özelliği ile rahmet ismini almaktadır. Yağmur bir rahmettir. Suyun yeryüzüne bir değişim, yeşillik ve bereket getirdiği gibi, İlâhî bilgi de insanların gönüllerine ve sosyal hayata aynı değişimi, aynı bereketi ve aynı gelişimi temin etmektedir; ki bu da rahmettir.
Bilgi, ferdin ve toplumun hayatına bir farklılık getirmekte, onu zenginleştirmekte ve problemlerini çözmektedir. Ferahlık, zenginleşme ve çözüm, aslında rahmetin hücre yapısını teşkil etmektedirler. İnsanları bilgilendirdikçe, onlara ilahî rahmetin içine sokuyoruz demektir. İnsana ferahlık, yani sevinç getiren bilgi, rahmetin ta kendisidir. Bu konuda Allah şöyle buyurur:
“De ki: "Allah'ın lutfu ve rahmetiyle, işte yalnız bunlarla sevinsinler. Bu onların toplayıp durduklarından daha değerlidir.”2974Ayet, ilahî lütuf ve rahmetin, yani ilahî bilginin,
2971] 7/A'râf, 72
2972] 10/Yunus, 21
2973] 10/Yunus, 57
2974] 10/Yunus, 58
RAHMÂN VE RAHÎM
- 731 -
dünyevî olan maddî değerlerden daha üstün olduğuna işaret etmektedir. Kur'an denen ilahî bilginin üstünde başka bir değerin olması mümkün değildir. Onu öğrenip ona sahip olmakla, insan sevinmeli ve ferahlık duymalıdır. Çünkü o bilgi, insan ruhunun sevinci, ferahlığı, saadeti ve rahatlığıdır. Nerede sevinç, ferahlık, mutluluk ve rahatlık varsa, orada ilahî rahmet var demektir.
F) Şefkat Bir Rahmettir
Ana-babanın çocuklarına karşı gösterdikleri şefkatin adı rahmettir. Yüce Allah, ana-babanın şefkatine karşılık, çocuklarından da aynı muameleyi onlara göstermelerini istemektedir: “Ana babana rahmetten oluşan tevazu kanatlarını ger.” 2975
Âyette cenâh (kanat) kavramı kullanılmak suretiyle bir benzetme yapılmaktadır; şöyle ki: Kuş, yavrularını nasıl kanatlarının altına alır ve onları himaye ederse siz de ana-babanıza, onları kanatlarınız altına almak ve himaye etmek suretiyle şefkat gösterin; merhamet edin.
Ayette geçen rahmet kavramını, şefkat mânâsına alabiliriz. Bu durumda âyet: "Şefkatten oluşan tevazu kanatlarını ger" anlamına gelmektedir. İdarecilerin halka, işverenlerin işçilere, öğretmenlerin öğrencilere, çocukların anne-babalarına şefkatle muâmele ettiği bir toplum, İlâhî merhamet ve lutfu celp eder.
G) Hz. Muhammed Bir Rahmettir
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”2976 Hz. Peygamber rahmettir, ama Rahmân değildir. Bir insan olması sebebiyle Yüce Allah Hz. Peygamber'e Rahmân değil, rahmet sıfatını vermiştir. Rahmâniyetin bir parçası olan rahmet, insana izafe edilebildiği için, Hz. Peygamber'in rahmet olduğu bildirilmiştir.
Yukarıda, âlem kavramının kâinatın bütününü ifade ettiğini söylemiştik. Burada ise âlemler kavramı Hz. Peygamberle birlikte kullanılarak, onun âlemlere rahmet olduğu belirtilmektedir. Peki Hz. Peygamber hangi âlemlere rahmettir?
"Allah âlemlerin rabbi'dir" ifadesindeki âlemîn kelimesi, daha farklı bir mana kazanmaktadır. "Hz. Muhammed âlemlere rahmettir" ifadesinde ise, âlem'e daha dar bir mânâ yüklenmektedir. Burada âlemler ibaresi 'İnsanlar' ile 'cinler'i kapsıyor; dolayısıyla Hz. Peygamber'in akıl, irade ve sorumluluk taşıyan varlıklara rahmet olduğunu ifade ediyor olabilir. Hz. Peygamber'in rahmetinin nerelerde tezahür ettiğinin veya işlevini nasıl gerçekleştirdiğinin cevabını şu âyette bulabiliriz: “Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğreten resul gönderdik.” 2977
Yağmur rahmettir, çünkü temizleyicidir. Peygamber de rahmet olduğu için insanların gönüllerini temizlemektedir. Bu ayet, Hz. Peygamber'in rahmet olmasını, rahmet olma işlevini izah etmektedir. O, insana bilmediklerini öğreterek cehalet bulutunu temizlemekte, kitabı ve hikmeti öğreterek de ruhlarını arındırmaktadır. Bilgiyi insanların gönlüne yağmur damlaları gibi indirerek oradaki manevî kirleri temizlemektedir. Bu da onun rahmet olma özelliğinin
2975] 17/İsrâ, 24
2976] 21/Enbiyâ, 107
2977] 2/Bakara, 151
- 732 -
KUR’AN KAVRAMLARI
tezahürüdür.
Hz. Peygamber affedici olduğu ve insanlara Allah'tan af dilediği için de rahmettir: “Şu halde onları affet; bağışlanmaları için Allah'a duâ et.” 2978
Affedici olmak büyük bir erdem, ama başkasının affı için duâ etmek daha da büyük bir erdemdir. Bu iki erdem bir araya gelince rahmet meydana gelmektedir.
İnsanların düştüğü sapıklıktan kurtuluş yolu bulamadıkla bir dönemde, onlara hakikatin yolunu gösterdi, Allah katında ödüllendirilmenin yollarını tanıttı, helâl ve haram kavramlarını öğretti; taklidin, inat ve kibrin kötülüklerini ve tahribatını gösterdi. İyinin ne olduğunu, doğruya nasıl ulaşılacağını, hak kavramının yollarına nasıl girileceğini ve hakkın bayrağının nasıl ayakta tutulacağını öğretti; akılla gönlü birleştirdi, aklı en büyük olarak öne çıkararak bilginin uğruna neler yapılacağını gösterdi. Bütün bunlar Hz. Peygamber'in maddî ve mânevî bir rahmet olduğunun tezahürleridir.
Hz. Peygamber rahmettir; çünkü onun bulunduğu yerde, Allah halkı toplu halde helâk etmez: “Hâlbuki sen onların içindeyken Allah, onlara azap edecek değildir. Onlar istiğfâr ederken, affedilmeleri için duâ ederken de Allah onlara azap edici değildir.”2979 Yüce Allah, daha önceki peygamberlerin dönemlerindeki halkın tamamını helâk etmiştir. Bu kanunu, Hz. Muhammed'in rahmet olması nedeniyle kaldırmıştır. Peygamber olması nedeniyle toplu helâkin kaldırılması, onun rahmet olduğunun en önemli delilidir.
İnsanların problemlerini çözdüğü, müjdelediği, uyardığı, Allah'ın izniyle Allah’a çağırdığı ve aydınlatıcı bir ışık olarak gönderildiğinden2980 dolayı da Hz. Peygamber bir rahmettir.
H) Af Bir Rahmettir
Rahmet Allah'a izafe edilince af şeklinde tercüme edilebilir: “De ki: "Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” 2981
Aleyhine haddi aşmak, günah işlemek demektedir. Günahkârlık psikolojisi içinde olan insanın en önemli özelliği, affedilip edilmeyeceğini kestirememesi ve bu nedenle de ümitsizliğe düşmesidir. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin ifadesindeki rahmet kavramı af yerine kullanılmıştır. Af, günahları temizlemesi sebebiyle yağmuru andırdığı için Allah ona rahmet ismini vermiştir.
I) Rahmet Kurtuluşa Götürür
İlâhî rahmet bir kurtuluştur. Mü'minler, kâfirlerin belâsından Allah'ın rahmeti sayesinde kurtulabilirler: “Bizi rahmetinle o kâfir kavimden kurtar.” 2982
Hz. Mûsâ'nın toplumu, duâlarında kurtuluş ile rahmeti bir araya getirmiş, kâfirler topluluğunun zulmünden ancak ilahî rahmet sayesinde kurtulabileceklerinin bilincini sergilemişlerdir. Baskıdan, zulümden ve entrikalardan
2978] 3/Âl-i İmrân, 159
2979] 8/Enfâl, 33
2980] 33/Ahzâb, 45-46
2981] 39/Zümer, 53
2982] 10/Yunus, 86
RAHMÂN VE RAHÎM
- 733 -
kurtulma bir rahmettir. Bu, rahmetin sosyal manasıdır.
J) Şeytandan Koruma Rahmettir
İnsanların çok azı şeytanın etkisi altında kalmadan hayatını sürdürebilir.
Şeytan, -etkilemeye gücü yetmediği- bu kimselere muhles (şeytanın şerrinden kurtulmuş) adını vermektedir.2983 İhlâs sahibi kimseleri etki alanına alamayacağını itiraf eden şeytan, insanların çoğunu etkileyeceğini de Allah'a karşı ifade etmiştir.
Bu durumda Yüce Allah, fazlı ve rahmeti gereği ihlâs sahibi kişi ve diğerlerini şeytana tâbi olmaktan korumaktadır. Bu konudaki âyet şöyledir:
“Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. Hâlbuki onu, Peygamber'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasında işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna şeytana uyup giderdiniz.” 2984
Bu ayetten şu çıkıyor; yanlış haber yaymak, işi uzmanına danışmamak bir şeytan işidir. Bunu yapanlar da şeytana tâbi olmaktadırlar. Yüce Allah'ın lütuf ve rahmeti devreye girerek insanları şeytana tâbi olmaktan korumaktadır. Bu mana, ra-hi-me ile rahmeti bir araya getiren öz anlam olmaktadır. Rahmet kavramı, bu manayı Rahîme'den emmektedir.
Yumuşaklık, azaptan korumak, ferahlık, ilahî vahiy, şefkat, peygamberlik, af, kurtuluş, şeytana karşı koruma mânâlarıyla rahmet, 'Rahmân' kavramının mânâ örgüsünü meydana getirmektedir.
Rahmân Kavramının Diğer Mânâları
Yukarıda ra-hi-me ve rahmet kavramlarına verdiğimiz manaların hepsi, Rahmân isminin özünde vardır. Yukarıda değindiğimiz anlamların dışındaki diğer anlamlan şöyledir:
a) Yaratmak
Yüce Allah, Rahmân isminin gereği olarak yaratır. Kâinat, Rahmân'ın yaratmasıdır:“Rahmân'ın yaratışında hiçbir bozukluk göremezsin.”2985 Bu mânâsıyla Rahmân, 'rab' sıfatına bağlanmaktadır; çünkü rab kelimesinin mânâlarından biri de 'yaratmak'tır.
b) Öğretmek
Öğretme eylemiyle Rahmân ismi, rab sıfatına bağlanmaktadır:
“Rahmân, Kur'an'ı öğretti; insanı yarattı, ona beyanı öğretti.” 2986
c) İzin Vermek
Bakara, 254. âyeti ve aşağıda zikredeceğimiz ayetlerden anlaşılacağı üzere alış-verişin, dostluk ve şefaatin olmadığı o günde, -kimse konuşamayacak-sadece
2983] 38/Sâd, 82-83
2984] 4/Nisâ, 83
2985] 67/Mülk, 3
2986] 55/Rahmân, 1-4
- 734 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseler konuşabilecektir: “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda sağlamaz.”2987; “Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşamaz, konuşan da doğruyu söyler.” 2988
Bu iki âyet Bakara, 254. âyetinin istisnasını belirlemektedir. Zira Bakara, 254. âyetindeki "şefaatin olmadığı" ifadesi, Tâhâ ve Nebe’ sûresinin, Kendilerine izin verilenler hâriç ifadeleriyle tahsis edilmiştir. Buna göre, Rahmân'ın izin verdikleri mahşerde konuşacak veya şefaat edecektir. Bu izin verme işi, Allah'ın Rahmân sıfatının gereğidir.
d) Sevgi Yaratmak
İman edip birbirine karşı iyi davranışta bulunanlar, Rahmân ismini harekete geçirmekte ve ondan sevgi alıp dönmektedirler: “İman edip, iyi davranışta bulunanlara gelince, onlar için Rahmân bir sevgi yaratacaktır.”2989 Yaratmak, öğretmek, izin vermek ve sevgi koymak gibi faaliyetler, ihsan manasına gelen Rahmân kelimesinin anlamlandır. Bu eylemler ihsan kavramının mânâlarını da kapsamaktadır.
Rahîm Kavramının Mânâları
Rahmân ve Rahîm kavramları aynı kökten gelmelerine rağmen, ifade ettikleri eylem bakımından aralarında fark vardır. Daha sonra izah edeceğimiz bu farklılıkları ortaya koyabilmek için, burada Rahîm sıfatının ne anlama geldiğini açıklamak istiyoruz.
A) Dölyatağı
Çocuğun yaratıldığı dölyatağına rahim denir. Çoğulu (erhâm)dır. Aşağıdaki âyetlerde erhâm (rahimler) kelimesi, çocuğun yaratıldığı dölyatağı için kullanılmıştır: “Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren Allah'tır.” 2990; “De ki: "Allah onların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin Rahîmlerde bulunan yavrularını mı haram (Her dişinin neye gebe kalacağını, Rahîmlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey ölçü iledir.” 2991
Çocuğun yaratıldığı dölyatağına niçin rahim denmiştir? insan yavrusunun döllendikten sonra hayatını sürdürebileceği, normal sıcaklıkta ve o dönem için en uygun beslenme ortamı olduğu için ona Rahîm denmiştir. Anne rahmi, çocuğu bütün etkilerden korur, ona sağlıklı bir ortam hazırlar. Merhamet de, insanlara annenin rahmi gibi sosyal ve psikolojik bir ortam hazırlar. Merhamet, ferdin ruhsal yapısını ve toplumsal hayatı dış etkilerden korur. Bu yönüyle anne rahminin işlevlerini görür. İnsanlığı yeniden dölleyeceksek, rahmet ve merhamet denen sosyal hayatın döl yatağında yaşatıp doğurmak zorunluluğu vardır. İnsanın insan olma şeklini Yüce Allah bize anne rahminde vermektedir. İnsanlar da, insan olma olgunluğunu merhamet denen sıcak alaka ve yakınlıkta elde edeceklerdir. Çocuğun anneye en yakın olduğu yere Rahîm dendiği gibi, insanın insana en yakın olduğu değer de merhamettir. Allah'ı kula en yakın yapan sıfatlardan
2987] 20/Tâhâ, 109
2988] 78/Nebe’, 38
2989] 19/Meryem, 96
2990] 3/Âl-i İmran, 6
2991] 13/Ra'd, 8
RAHMÂN VE RAHÎM
- 735 -
ikisi de Rahmân ve rahimdir. Annenin rahmi gibi bizleri merhamet besleyecek ve insan olarak yenileyecektir. Anne rahmi çocuğu sarmaş dolaş eder. Rahmet ve merhamet de insanların sarmaş dolaş olmasını ister. İlahî rahmetin kapsayıcılığını dikkate alırsak, rahmet ve merhametin bu özelliği ortaya çıkmış olacaktır.
B) Sevgi (Akrabalık) Bağı
Kökü rahmet olan rahim kavramını, "sevgi bağı" mânâsına gelen (erhâm) kelimesi anlamına da alabiliriz:
“Allah'ın kitabına göre, akrabalar birbirlerine daha uygundur. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.” 2992
“İktidarı ele geçirirseniz, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya ve akrabalık bağlarını kesmeye mi çalışacaksınız?” 2993
Bu âyetlerde, rahim’in çoğulu olan erhâm kelimesi, akrabalık bağlan anlamına gelmektedir. Biz buna kısaca, "sevgi bağları" diyebiliriz. Merhameti yaşatırsak birlik ve beraberliği de yaşatmış oluruz. Merhametin olmadığı yerde insanları birbirine bağlayacak güçlü bağlar bulamaz ve oluşturamazsınız. Rahmet ve merhametiyle Yüce Allah, kullarına ne kadar güçlü bağlarla muamele ettiğini ifade etmektedir. İşte bu bağlar, bu sıcaklık, bu kuşatıcılık ve bu koruyuculuk, Allah'a hamdedilmesini gerekli kılmaktadır. 2994
Rahmân ile Rahîm Sıfatları Arasındaki İlişki
Rahîm kelimesi, rahmet kavramlarının mânâlarını kapsamına almaktadır. Rahmân, bütün varlıkları kapsamına alırken ve işin başlangıcını ilgilendirirken, Rahîm daha çok işin sonunu ilgilendirmektedir.
Rahmân'ın bu dünyada, Rahîm'in âhirette işlerliği devam etmekte ve edecektir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, âhirette konuşmaya ve şefaat etmeye izni Rahmân verecektir. “Allah mü'minlere karşı çok merhametlidir”2995 âyetinin kapsamına, âhiretle birlikte dünya da girmektedir.
Rahîm ismi, Rahmân'a göre daha dar anlamlı olmasına rağmen, beşere de atfedilmektedir: “Andolsun ki kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı çok şefkatlidir, çok merhametlidir.” 2996
Rahîm sıfatı bu ayette, Hz. Peygamber için de kullanılmıştır. Peygamber Rahmân olamaz, ama Rahîm olabilir. Rahmân'ın rahmeti bir şarta bağlı değil iken, Rahîm'in rahmeti şarta bağlı olarak gerçekleşir.2997
Kullarının bütün ihtiyaçlarını karşılamak ve bunu hiçbir şarta bağlı kılmadan yapmak, Rahmân'ın rahmetidir. İmanı ve günahkârın tevbe ve istiğfar etmesini şart koşarak rahmet etmek de, O'nun Rahîm olmasının gereğidir. Onun için
2992] 8/Enfâl, 75
2993] 47/Muhammed, 22
2994] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Y., c. 1, s. 121-122
2995] 33/Ahzâb, 43
2996] 9/Tevbe, 128
2997] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 1, s. 52
- 736 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Rahîm sıfatı tek başına kullanılmaz, çeşitli sıfatlarla birlikte kullanılır. Fâtiha'da Rahmân’dan, başka âyetlerde ise Ğafûr sıfatından sonra gelmesi gibi.
Rahmân'ın rahmeti yüce nimetler, Rahîm'in rahmeti ise nimetlerin incelikleriyle ilgilidir; Rahmân'ın kullanılışı özel, ilgi alanı ise geneldir. Rahîm'in ise kullanılış alanı genel, ilgi alanı özeldir. İşte Allah böyle katmerlenmiş bir rahmet sıfatıyla vasıflanmıştır. Bu vasıflar, insanlardan ümitsizlik duygusunu silmek ve onun yerine sonsuz bir iyimserlik duygusunu koymak için yeterlidir. 2998
Rahmân; varlıklara hem eşit muamelede bulunur hem de rızkını, yani rahmetini genel olarak verir. Kullarının psikolojik durum ve davranışlarına bakmadan muamelede bulunur. Ama Rahîm olma yönüyle, nimetlerinin daha özel yönleriyle ilgilenir, merhametinin daha küçük hücrelerini gündeme getirir ve bazı özellikler arar.
Tüm varlıklara yaratılış gayelerine göre kabiliyetler veren, insanlara rahmetiyle yardım eden Rahmân'a karşı insanın görevi, O'na iman ve tevekkül etmektir.
Hamd, Allah'a mahsustur. Peki, nasıl bir Allah'a? Âlemlerin rabbi, Rahmân-Rahîm olan Allah'a. Yaratan, besleyip büyüten ve eğiten, rahmet ve şefkati çok olan Allah'a hamd edilmelidir. Yüce Allah, varlık âlemi ile özellikle insanlarla ilişkisini bu isimleriyle anlatmaktadır. Yaratır ama başıboş bırakmaz. Rahmetini merhametiyle beraber onlara ihsan eder ve onlara öyle muâmelede bulunur.
Yüce Allah Rahmânlığını, kâinatın âhenk içinde işleyen kanunları ile göstermekte ve insana öğretmektedir: “O ki, birbiriyle âhenk içinde işleyen yedi göğü yaratmıştır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; göz aciz ve bitkin halde kendine dönecektir.” 2999
Yüce Allah varlıklar âlemi ile rab, Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla ilişki kurarken, terbiye ve gelişmeyi Rubûbiyyet sıfatına yüklemiş, rahmeti Rahmâniyete, merhameti de Rahîmiyyete tahsis etmiştir. İnsan şahsiyetinin gelişip dönüm noktasına ulaşabilmesi için Allah'ın terbiyesi, rahmet ve merhameti şarttır. Eğitilmemiş, rahmet ve merhamet edilmemiş insanın olgunlaşması ve gelişmesi mümkün değildir.
Bu âyetler insanlık âlemine şu gerçekleri sunmaktadır: İnsanın en çok ihtiyaç duyduğu veya temel ihtiyaçlarından en önde gelenleri terbiye, rahmet ve merhamettir. Rahmet ve merhamete dayanmayan eğitim, övgüye layık değildir. Hal böyleyken, rahmetsiz ve merhametsiz bir dünya oluşmakta ve eğitimde bu değerler bertaraf edilmektedir. Rahmetsiz ve merhametsiz bir dünya, kaba, ruhsuz, sevdasız, taşlaşmış ve saldırganlaşmış bir dünyadır.
Artık Fâtiha sûresinin bu ayetleri, dudaklarımızdan davranışlara, gönüllere ve hayata inmelidir. Terbiye, rahmet ve merhametin olmadığı toplumlarda, mutluluğu ve kurtuluşu aramak hayalden başka bir şey değildir.
Rahmet ve merhametin olduğu yerde, aç insanların iniltisi olmaz, yalnız kalanların feryat sesi duyulmaz, yetimlerin çaresizliğinden eser kalmaz. Zira
2998] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini İslâm Dini, c. 1, s. 54
2999] 67/Mülk, 3-4
RAHMÂN VE RAHÎM
- 737 -
böyle bir toplumda insanlar, Allah'ın Rahmân ve Rahîm sıfatlarından gıdalanmış, Allah'ın rahmet ve merhamet iplerini yeryüzüne indirmiş ve yeryüzünü bir cennete çevirmişlerdir. Bu insanları Allah da övecektir. Onun içindir ki, Fatiha suresinin ilk ayetleri, rubûbiyyet, rahmâniyyet ve rahîmiyyet sıfatları ile açılmakta, besmele bu isimlerle başlamaktadır.
Rahmet ve merhametiyle varlıklara muâmele eden Allah'ın bu uygulamasını, insanlar yeryüzünde barındırmaz olmuştur. Zulüm, kahır, hakkaniyetsizlik, merhametsizlik yeryüzünde kol gezmektedir. Merhametin çiçeklerine hasret kalınmıştır. İnsanlar, tanrı edindikleri hevâ ve heveslerine, rahmet ve merhameti kurban etmişler, etmeye de devam etmektedirler.
Merhameti, nefis tanrısına kurban edenlere Allah hayat hakkı tanımayacaktır. Nefis tanrısının istediği en büyük kurban merhamettir.
Allah'ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır: “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Onu müttakîlere (şirkten ve haramlardan sakınanlara), zekâtı verenlere ve âyetlerimize iman edenlere yazacağım.” 3000
Zekâtı verenler ifadesinden kasıt, fakirlerin elinden tutan fedakâr insanlardır. Fedâkâr insanlar merhamet doludur. Sakınanlar da, takvayı ifade etmektedir. Kendini koruyan insan, Allah'ın rahmetine hak kazanmaktadır. Nefsin hazcı isteklerine aldırış etmeden, yanlıştan, kötüden, çirkinden, faydasızdan, suç işlemekten, isyandan ve şeytandan kendini koruyan insanlar, Allah'ın rahmetini yeryüzüne indirmektedirler.
Ayetlerimize inananlar ifadesinden Allah'ın vahyini kabul eden, inkâr psikolojisine düşmeyen insanlar kastedilmektedir.
Yüce Allah, yukarıdaki âyette üç grup insana rahmetini yazmakta, yani onlara rahmetini farz kıldığını beyan etmektedir. Bu üç grup insanın yanında olmayan insanlar, Allah'ın rahmetini daraltmaktadırlar, günahkâr olmalarının esas sebebi de budur. İnsanların elinden tutmayan, kötüden sakınmayan ve doğru iman etmeyen insanlar, ilahî rahmete sırtlarını dönmektedirler. İşte insanlar esas günahı, İlâhî rahmeti daraltmalarıyla işlemiş olmaktadırlar.
Yüce Allah'ın insanlara vahiy göndermesi, peygamber görevlendirmesi, onları azaptan koruması, mutluluk vermesi, şefkat dağıtması, affetmesi, şeytana tâbi olmalarını engellemesi, yaratması, öğretmesi, şefaat için izin vermesi, merhamet etmesi, Rahmân ve Rahîm sıfatlarının gereği olmakta ve onların manalarını doldurmaktadırlar. Yukarıda saydığımız mana ve eylemler, Allah'tan kullarına doğru olmakta ve insanların birbirlerine karşı tavırlarını belirlemektedir. 3001
Rahmetin İki Çeşidi; Rahmân ve Rahîm
"Rahmân" kullardan bir benzerinin çıkması mümkün olmayan; "Rahîm" ise, bir benzerinin çıkması mümkün olabilen nimetleri verebilen demektir. Bu bakımdan birincisi Allah'a hastır, başka hiç kimseye isim olarak verilemez. Rahîm ise, hem O'na, hem de başkasına denilebilir. Yine, Rahmân, nimetlerin en büyüğünü; Rahîm ise, en dakîkini (ince, hassas) verebilen demektir. Rahmân, dünya
3000] 7/A'râf, 156
3001] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, Bayraklı Y., c. 1, s. 122-125
- 738 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ve âhirette; Rahîm ise sadece âhirette merhamet edendir. Rahmân, tüm yaratılmışlara; Rahîm ise sadece mü'minlere merhamet edendir. Yani, Rahmân, dünyada mü'min, kâfir, münâfık herkese acıyıp rahmet eden; Rahîm ise âhirette sadece mü'minlere merhamet eden demektir.
Bir araya gelen bu iki sıfat, Allah'ın rahmetinin varlıkların tümüne ve bütün tecellîlere/yansımalara şâmildir. Rahmân ve Rahîm sıfatları, rahmetin bütün anlamlarını, özelliklerini ve sonsuz genişliğini ifade etmektedir. Cenâb-ı Allah bütünüyle rahmet sahibidir; Rahmet, acıma şefkat ve rikkat sahibi. Yarattıklarının hayatı için gerekli her şeyi Kendi üzerine almıştır. Onlara sürekli ihsanda bulunur. Yaratma, rızıklandırma ve nimetlendirme O'nun Rahmân ve Rahîm oluşunun sonucudur. "Kendi üzerine rahmet'i yazdı."3002 "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır."3003; "Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe eden ve Senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azâbından koru!" 3004
Varlıklar, meydana gelirken Rahmân'dan doğan rahmet sâyesinde vücuda gelirler. Rahîm'den doğan rahmet sâyesinde de büyüyüp ondan faydalanırlar. Bunun için "Dünyanın Rahmân'ı, âhiretin Rahîm'i" kavramı meşhur olmuştur. Gerçi Allah, hem dünyanın, hem de âhiretin Rahmân ve Rahîmidir. Rahmân sıfatı açısından yaratıklar yaratılmış; fakat hiçbirinin bu konuda fikri sorulmamıştır. Bu açıdan Rahmân'daki rahmetin gerçekleşmesi bir şarta bağlı değildir. Rahîm'deki rahmetin tahakkuk etmesi ise kulların dünyada iman ve amel etmeleri şartına bağlıdır. Rahmân'daki rahmet sâyesinde her yaratılan varlıkta fıtrî ve cebrî olarak bu rahmetin bir esintisi vardır. Eğer Rahîm sıfatı da böyle olsaydı, dünyada hiç kimsenin iman, amel, çalışma, bir şeyleri icat etmesi, hayırlı eylemler yapması gibi şeylere gerek kalmazdı. Böylece dünya hayatı durgunluğa düşeceği gibi, âhiret hayatı da hüsrâna uğrardı. Yaratılıştan mevcut rahmetle yetinilseydi, insanlar her yönleriyle durgunluğa girerek, nasıl olsa rahmet geliyor diye bir taş veya bir hayvan seviyesinde kalırlardı. Rahmâniyetin rahmeti sadece Allah'a ait iken, Rahîmiyetin rahmetinden bir parça da kullara verilmiştir. Böylece o durgunluk durumu ortadan kaldırıldığı gibi, bir ananın yavrusuna merhameti gibi durumlar da sağlanmaktadır.
Cenâb-ı Hak, eşyayı yoktan var ederken âdeta bize demiş oluyor ki, “isteseniz de istemeseniz de Rahmâniyetimle sizi yaratıyorum. Sizin için gerekli olan şeylerle varlık ve hayatınızı devam ettiriyorum. Rahmâniyetimle var ettikten sonra, Rahmâniyetimin kemâlini göstermek için, size Rahîmiyetimle de bir irâde veriyorum. İrâdenizi kullanmanıza ve kullandığınız irâdenin çapına göre de öteki âlemde size mükâfat vereceğim. Siz, irâdenizi kullanmakla bir şekle gireceksiniz. Bu şekil, âhiret âleminde bir kısım nimetlerden istifade etmeye hazırlanmak demektir. Yeter ki sizler, kendi hevâ ve hevesinize uyarak, benim rızâ dairemin dışına çıkmayın. Aksi takdirde orada cezanızın daha ağır olacağını düşünün.”
Düşünmeli ve ona göre davranmalıyız ki, Allah'ın Rahmâniyet ve Rahîmiyetinin ışığında bizim mazhar olduğumuz lütuflarla, yaptığımız işlerin birbirine münasip olması gerekir. Allah'ın bizi muhatap olarak kabul etmesine mukabil, bizim bu iltifatları değerlendirip değerlendirmediğimiz yönüyle
3002] 6/En'âm, 12
3003] 7/A'râf, 156
3004] 40/Mü'min, 7
RAHMÂN VE RAHÎM
- 739 -
kendimizi devamlı sorgulamalıyız. Rahmân ve Rahîm sıfatlarının engin ve sınırsız merhameti kuşattığı gibi; bir de küçük bir tekdir, ikaz ve uyarının bulunduğunu da unutmamalıyız.
Besmelede ve Fâtiha sûresinde "Allah" lafzıyla bütün güzel isimleri kendinde toplayan zâtın tasarrufunu takdim etmesinden çekinen ve irkilen insana Yaratıcımız, er-Rahmân ve er-Rahîm isimlerini zikrederek onlara yakınlık ve güven vermiş oluyor. Sanki bu isimlerle insanın kulağına şu mânâlar fısıldanıyor: O kadar korkup ürkme. İşin temelinde merhamet vardır. O, rahmetiyle sizi yaratmış ve yine rahmetiyle hayatınız için gerekli olan her şeyi hazırlamıştır. Ancak, sadece dünya sizi tatmin edemez. Sizin için Cemâlullah'ı temâşâ ve bir cennet de lâzımdır. O, Rahîmiyetiyle sizlere bunu da verecektir. Bir korkudan sonra insanın içinde sıcak bir ünsiyet meydana getiren bu iki sıfat ne kadar önemli ve bu iki ismin zikredilmesi ne kadar gereklidir. 3005
Kur'an'da Rahmet
Kur'an'da rahmet kelimesi, türevleriyle birlikte 339 yerde geçmektedir. “Rahmân” kelimesi 57 yerde, “Rahîm” kelimesi de 115 yerde tekrar edilir. Rahmet; rahmet edilene bağış ve lütfu gerektiren bir kalp yumuşaklığı ve acımadır.3006 Rahmetin, Allah için kullanıldığı durumlarda bağış ve lütuf; kul için kullanıldığı durumlarda ise hem bağış ve lütuf, hem de kalp yumuşaklığı birlikte kastedilir. Kalp yumuşaklığı, beşerî bir eksikliği de içerdiğinden Allah'a izâfe edilmemiştir. Allah, rahmetini bağış ve lütuf olarak ortaya koyar.
Rahmet, Allah'ın ilk ve en belirgin vasfıdır. Azap ve gazap istisna ve şartlı iken; rahmet ve lütuf genel ve istisnasızdır. "Azâbımı dilediğime isabet ettiririm. Rahmetime gelince, o, her şeyi topyekün sarıp çevrelemiştir."3007 Ayrıca Allah, merhamet edenlerin en merhametlisi (Erhamu’r Râhımîn)dir.3008 Kur'an'ın Allah'ın rahmetini aklımıza ve düşüncemize nakşetmesinin amacı, bizde merhamet duygusunu uyandırmak içindir. Rubûbiyet ile diğer sıfatlar için sık sık yapılan değinilerin amacı da budur. "Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutkunurlar, insanları affederler. Allah da güzel davrananları sever."3009 Şu âyette Cenâb-ı Hakk'ın rahîm sıfatıyla mü'minlere merhameti açıkça görülür: "O, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için üzerinize melekleriyle birlikte rahmetini gönderir. Allah mü'minlere çok merhamet eden (rahîm) dir." 3010
Allah'ın rahmeti, insanın elde edip biriktirebileceği her türlü değerden daha üstün ve güvenilirdir.3011 O halde, kurtuluşu ümid etme bakımından, ibâdet ve ameline güvenmekten; Allah'ın rahmetini ümid etmek daha iyidir. Bu konuda en doğru yol, hem müslümanca ibâdet ve amel sergilemek, hem de amellerimize değil; Allah'ın rahmetine güvenmektir.
Rahmet; incelik, ihsan, bağışlama, acıyıp esirgeme demektir. Allah'ın
3005] H. Işık, Fâtiha Üzerine Mülâhazalar, Nil A.Ş. Y., s. 157
3006] Râgıb, Müfredât
3007] 7/A'raf, 156
3008] 12/Yûsuf, 64, 92; 21/Enbiyâ, 83; 23/Mü'minûn, 109, 118
3009] 3/Âl-i İmrân, 134
3010] 33/Ahzâb, 43
3011] 3/Âl-i İmrân, 157
- 740 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kullarına acıması, onlara sevgi, şefkat ve merhametle muâmele etmesi anlamında Kur'ânî bir tâbirdir. Allah Teâlâ, kullarına rahmet ve şefkatle davranmayı Kendisine vâcip kıldığını açıklamıştır: "Rabbiniz, sizden her kim bilmeyerek fenalık yapar da arkasından tevbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi Kendi üzerine almıştır. O, bağışlayan ve merhamet edendir."3012 Rahmet, bütün yaratıkların iyiliğini isteyip onlara yardım etme arzusu duymaktır. Allah, şânına yakışır bir acıma ve şefkat ile muâmele eder.
Hayatın kaynağı da bu İlâhî rahmettir. Yaratılışı düşünecek olursak, insanı oluşturan sperm ve yumurta, çok sağlam, dış etkenlerden korunmuş Rahîm denilen çok müsait bir ortamda birleşerek gelişir. Hayatın ilk kıpırtısı, ancak böyle bir rahmet ortamında başlayabileceği için ona, aynı kökten türemiş olan Rahîm ismi verilmiştir. Dünyaya gelen her canlı yavrusu ancak, Allah'ın verdiği nimetler ve ana babasının sevgi ve merhametiyle gelişip büyüyebilir. Eğer bu merhamet duygusu olmasa, hayatın devamı mümkün olmazdı. Allah'ın "Benim rahmetim her şeyi içine almıştır."3013 âyeti bu gerçeği ifade etmektedir. Kadının döl yatağına rahmet kökünden Rahîm denildiğini söylemiştik. Aynı Rahîmden çıkanlar arasındaki yakınlığı ifade için ruhm kelimesi kullanılır. "Ruhm yönünden daha yakın."3014 Sıla-i Rahîm Kur'an'da şiddetle emredilmiştir. Gerek anne-baba, gerekse aynı Rahîmden çıkanlara karşı rahmetle davranmak, rahîm olmak gerekir. "Ulu’l-erhâm", yani Rahîm yönünden birbirlerine yakın olanlar Allah'ın kitabında birbirleri üzerinde hak sahibidirler: "Rahm sahipleri Allah'ın Kitabı'nda birbirlerine daha lâyıktır." 3015
Sevdiklerimizden veya tanıdıklarımızdan birinin ya da herhangi bir yaratığın sıkıntı ve ıstırap içine düşmüş olduğunu öğrenince içimizde bir üzüntü duyar ve onun haline acırız. İşte merhamet, kalbimizde böyle bir teessür ile başlar, bu teessürün zorlamasıyla o zavallıyı sıkıntıdan kurtardığımız zaman sona erer. Sade acımak yeterli değildir. Acıyı giderip ferahlık vermeye gücü yetmek de gerekir. "Filanca merhametlidir" demek, "acınacak olaylar karşısında müteessir olur, kederlenir" demektir. Eğer o acıyı gidermeğe gücü yoksa sade kederlenmekle kalır, başka bir yardım yapmak elinden gelmez. Bu durum ise noksan bir merhamettir. Fakat "falanca merhametlidir, düşkünlere el uzatır, onlara yardım etmekten, iyilik yapmaktan zevk alır" demek, merhamet anlamının tam bir ifadesidir. Merhamet, iyilik yapmayı istemek ve yeri gelince yapabilmek demektir. Makbul olan ve herkesin sevdiği ve övdüğü meziyet budur. Bu ifadeye göre, merhamette bir teessür ve infial vardır. Hâlbuki Allah, infial ve değişmeden münezzehtir. Çünkü bu haller yaratıkların özellikleridir. Onun için er-Rahmân ismi, hayrı irâde etmek (dilemek) mânâsı ile tefsir edilmiştir. İrâde bir infial değil; belki bir işi yapmak veya yapmamak şıklarından birini tercih etmek demektir.
Rahmetin zıddı gazaptır. Halkın isyanı ve verilen nimetleri kendi istekleri ile kötüye kullanmaları sonucunda, ikinci derecede tecelli eden rabbânî bir hikmettir gazap. İsyan edenlere karşı gazâbın hükmü olan cezalandırma olmasaydı, sonunda itaat ile isyanın, imanla küfrün, nankörlük ile şükrânın farkı olmaması gerekirdi. Bu da hikmete uymayan bir eksiklik olurdu.
3012] 6/En'âm, 54
3013] 7/A'raf, 156
3014] 18/Kehf, 81
3015] 8/Enfâl, 75
RAHMÂN VE RAHÎM
- 741 -
Hadislerde Allah'ın Rahmeti
Hz. Peygamberimiz'in hadislerinde Cenâb-ı Hakk'ın rahmet sıfatı açıklanmış, O'nun kullarına ve bütün yaratıklara olan merhametine yer verilmiştir. İnsanlarda ve bütün canlılarda bulunan acıma ve merhamet duygusunun Allah'ın Rahmân sıfatından bir cüz olduğunu Allah elçisi şöyle ifade buyurmuştur: "Şüphesiz acıma, merhamet duygusu Rahmân'dan bir cüzdür."3016 Başka bir hadiste rahmetin bütün yaratıkları kapsamak üzere Arş'ta asılı bulunduğu belirtilir.3017 Bir hadis-i kudsîde; "Şüphesiz rahmetim gazâbımdan öne geçmiştir."3018 Diğer yandan insanların merhametli davranışının Cenâb-ı Hakk'ın da merhametine sebep olduğu şöyle ifade buyrulur:
"Güçsüzlere merhamet edenlere Rahmân olan Allah da merhamet eder." 3019
"Allah insanlardan ancak merhametli olanları bağışlar." 3020
"Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz." 3021
Canlılar, İlâhî rahmetin çeşitli tecellîleri olan ve saymakla bitirilemeyecek nice nimetler sâyesinde hayatiyetlerini devam ettirirler. "Allah Teâlâ, rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu yanında bıraktı, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu bir kısrak (dişi at), yavrusunun daha rahat emebilmesi için bu sâyede ayağını kaldırır."3022 hadisi, rahmet cevherinin aslında bir bütün olduğunu, sadece insanlara değil, bütün yaratıklara verildiğini gösterir. Buna göre, Allah'ın gerçek rahmetinin büyüklüğünü düşünmek gerekir.
Kalbinde merhamet duygusu taşıyan bir insan, içinde İlâhî bir cevher taşıyor demektir. Merhameti olmayan kişi, bu İlâhî nimetten nasipsiz kalmıştır. Hz. Peygamber'in, çocukları sevip okşamasına hayret eden ve on çocuğundan hiçbirini öpmediğini övünerek söyleyen bedevîye; "Şayet Allah senin kalbinden merhameti söküp almışsa, ben sana ne yapabilirim? Merhamet etmeyene merhamet edilmez."3023 buyurması da bunu gösterir. Yine Allah rasûlü şöyle buyurmuştur: “Allah, merhametli olanlara rahmetle muâmele eder. Siz yeryüzündekilere merhametli olun ki, göktekiler de size rahmet etsinler. Rahîm (akrabalık bağı) Rahmân’dan bir bağdır. Kim onu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar. Kim onu koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.” 3024
İbâdetler, özellikle oruç ve zekât, merhamet duygusunu arttırır. Müslümanın merhameti bütün mü'minleri, bütün insanları, hatta bütün canlıları içine almaktadır. Çünkü İslâm, Yaratıcıya hürmet, yaratılana şefkat ve merhamet temeli üzerine bina edilmiştir. Rahmet peygamberi; "İnsanlara merhamet etmeyene Allah
3016] Buhârî, Edeb 13; Tirmizî, Birr 16
3017] Müslim, Birr 17
3018] Buhârî, Tevhid 15, 22; Müslim, Tevbe 14-16
3019] Ebû Dâvud, Edeb 58; Tirmizî, Birr 16
3020] Buhârî, Cenâiz 32; Müslim, Cenâiz 9
3021] Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65
3022] Buhârî, Edeb19, Rikak 18; Müslim, Tevbe 17; Tirmizî, Deavât 100
3023] Buhârî, Edeb 18
3024] Ebû Dâvud, Edeb 4941, 4/285; Tirmizî, Birr 16, hadis no: 1924, 4/323
- 742 -
KUR’AN KAVRAMLARI
da merhamet etmez."3025 buyurur. Küçüklere, güçsüzlere, yardıma muhtaç olanlara, hayvanlara... rahmet ve şefkatle davranmak Peygamberimiz’in en önemli özelliklerinden ve ümmeti olan bizlere tavsiye ettiği şeylerdendir. "Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir."3026 "Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere -bütün canlılara- merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin." 3027
Allah, bütün varlıkları rahmetiyle var etmiş ve ezelden beri bütün muâmeleler rahmet üzerine akıp gelmiştir. O yüzden Allah insanları temiz bir fıtrat üzerine yaratmış ve onlara sınırsız, hesapsız nimetler vermiştir. Verdiği bu nimetleri arttırma ve ebedîleştirme yollarını bildirdiği gibi, o nimetleri kötüye kullanma yüzünden zarar ve ziyana uğrama tehlikelerini de göstermiştir. Bu suretle fayda ve zarar yollarını açarak, bu yolların başında insanı serbest bırakmıştır. Fakat indirdiği kitaplar, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla faydalı yola gidenlerin, rızâsıyla karşılaşacaklarını, zararlı yola sapanların gazâbına uğrayacaklarını da önceden haber vererek hayırlı yola teşvik etmiştir. İnsanın ileride, ebedîyet âleminde karşılaşacağı ceza ve ihsanın, meydana gelmesinden önce bildirilmesi ne büyük lütuftur.
Rahmân olan Allah, mü'mine iki göz verip de kâfire tek göz vermemiştir. Ellerimiz, dillerimiz, ayaklarımız mü'min kâfir ayrımı olmaksızın aynıdır. Rahmân olan Allah, havayı kimsenin tekeline bırakmamıştır. Mü'minle kâfir bunlardan herhangi bir ayrıma tâbi olmadan yararlanıyor.
Hastalık, Sakatlık ve Bazı Musibetler de Rahmettir
Dünya bir tiyatro sahnesidir. Hepimize kader, farklı roller dağıtmış. Âhirete göre bir-iki saat sayılan şu dünya sahnesinde, rolümüzü beğenmeyip ille zengin, güzel ve yakışıklı role özenmek usta oyuncuya yakışmaz. Bize hangi rolün daha iyi gideceğini bizi bizden iyi tanıyan Yönetmen takdir etmektedir. Doğru olan, bize verilen rolü en güzel oynamak ve göz perdelerimiz kapanınca alkışları hak etmek, Yüce Senarist ve Rejisörden ödül almaktır.
Bazı insanların kör, topal, sağır olarak yaratılmaları da hem kendilerine, hem başkalarına rahmet olabilir. Biz bunu çoğu zaman bilemeyebilir, fark edemeyebiliriz. Asıl olan sıhhattir. Hastalık ârızîdir, geçicidir. Sağlık bizim için rahmettir. Ama hastalık da birçok rahmete vesile olabilir. Düşünelim ki doktor, hastalarına baklava dağıtırken iki kişiye baklava vermiyor. O iki hasta rica ediyor, yalvarıyor ama doktor yine vermiyor. Dışarıdan birisi doktorun haksızlık yaptığını, o iki hastaya bir kastı olduğunu zannediyor. Doktordan durumu sorduklarında ise o ikisinin şeker hastası olduğu veya tatlı şeylerin o hastalar için zararlı olduğu belli oluyor.
Kehf sûresinde Allah (c.c.), Mûsâ (a.s.) ile bir sâlih kulun yolculuğunu anlatır. Mûsâ (a.s.) ile o sâlih zat bir gemiye binerler. O sâlih zat gemide hasar meydana getirir. Mûsâ (a.s.): "Gemiye niçin zarar verdin?" diye sorduğunda cevap vermez. Uzun bir yolculuktan sonra yaptıklarının hikmetini Hz. Mûsâ'ya açıklar: "Gemi fakirlerin idi. Arkadan gelmekte olan bir kral (korsan) o gemiyi gasp edecekti.
3025] Müslim, Fezâil 66
3026] Tirmizî, Birr 15
3027] Ebû Dâvud, Edeb 58
RAHMÂN VE RAHÎM
- 743 -
Ancak ben onu ayıplı hale getirince gasp etmedi" 3028 der.
İsyanın zaten faydası da yoktur; zararı ise hem dünyada, hem âhirette görülecektir. Allah'tan gelen hastalık ve benzeri sıkıntılara çare aramakla birlikte sabreden, hamdini kesmeyen kişiye ise bu rahatsızlıklar, dünyada olgunluk, âhirette ise büyük mükâfat sebebi olacaktır. O yüzden hastalık da rahmettir. Hastanın isyan etmeksizin, çaresini aradığı halde bulamadığı için çektiği sıkıntıları, inlemeleri, günahlarına keffâret olabilir. Musibetler de insana rahmet olabilir; günahlarına mukabil dünyevî cezalarla insan esas azaptan kurtulmuş olabilir. İnsanlık, isyanla değil; verilen emanetleri verildiği doğrultuda kullanarak dünyada gönül rahatlığı, âhirette Rabbin rızâsını ve cennetini elde etmeye çalışmalıdır.
"Mâdem ki Allah rahmândır, dünyada kullar arasında ayrım yapmaz, peki niçin insanların akılları eşit değil?" diyor bazıları. Eğer akıllar ve bedenî güçler bütün insanlarda eşit olsaydı, ilim gelişmez, keşifler yapılmazdı. Evlerin plânı, rengi, bahçeler, yollar aynı tip ve renk olur, hayat çekilmez hale gelirdi. Spor karşılaşmaları, güreşler, koşular, bilgi yarışları yapılmaz, heyecan, zevk, neşe denen şey olmazdı. Çünkü güçler ve akıllar eşit. Herkes aynı saniyede aynı metreyi koşacak, rekorlar, rekabetler olmayacaktı. Bir güle bakan binlerce kişi, aynı kelimelerle aynı vezinle aynı şiiri yazacaktı. 3029
Rahmet, Tüm Evreni Kuşatmıştır
Kâinattaki her yaratılış, meydana gelen her olay, her şey rahmetin eseridir. Bu bakımdan, öncelikle esas olan rahmet'tir. Allah tüm kâinatta rahmetiyle tecellî halindedir. Bu rahmet her varlığı, kâfir-mü'min her insanı, melek-cin her yaratığı kapsar. İlâhî rahmetin gereği yaratmadır; rızıklandırma, nimetlendirme, yaşatma, güç-kuvvet, beceri, göz-kulak, el-ayak vs. vermedir. Bu, Allah'ın Rahmân oluşudur. Bunun için Rahmân, sadece Allah'tır. Kâinatta olup biten ne varsa her şey, Allah'ın yarattığı olarak güzeldir. "Her şeyin yaratılışını güzel yaptı."3030 Bu da rahmetin gereğidir. O'nun rahmetinin her şeyi kuşatmış olmasının sonucudur.
Tekvinî (yaratılış) düzlemden teşrîî (yasama) düzleme, sebepler âlemine, emir-yasaklar dünyasına indiğimizde rahmet özel bir konum kazanır. Allah bazı şeyleri yasaklar, bazı şeyleri de emreder. Yasak ve emirler, irâde sahibi varlıklar, yani insanlar ve cinler içindir. Bu düzlemde rahmet, adâlet elbisesi giyer ve herkes yaptığının karşılığını alır, kimseye en ufak bir biçimde zulmedilmez. Kâfirler de yine rahmetten yararlanır, hiçbir zaman rızıktan mahrum bırakılmazlar. Yaptıklarının karşılığını alırlar. Mü'minler de dünyada yaptıklarının karşılığını görürürler. Yani rahmet adâlet, adalet rahmettir. Şu kadar var ki, hayat yalnızca dünya hayatı olmayıp; dünya, gerçek hayat olan âhiretin bir ekim zamanından ibârettir. Bu bakımdan, Allah, insanları iman ve İslâm fıtratı üzere yarattığı ve onlara akıl, kalp, muhâkeme gücü, düşünme, tefekkür gibi yetenekler verdiği halde, âhiret hayatları azap hayatı olmasın diye elçiler gönderir, kitaplar indirir. Bazılarını, (isteyen ve lâyık olanları) imana muvaffak kılar. Bu da hem rahmet, hem de adâlettir.
3028] 18/Kehf, 71, 79
3029] Mahmut Toptaş, Şifâ Tefsiri, Cantaş Y., c.1, s. 66
3030] 32/Secde, 7
- 744 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Rahmetin İki Büyük Yansıması: Kur'an ve Peygamber
Kur'an hidâyet ve rahmettir.3031 Allah'ın Rahmân oluşu, Kur'an'ı öğretmesiyle yakından ilgilidir.3032 Kitap gibi, nübüvvet de bir rahmettir; İslâm da bir rahmettir.3033
Allah'ın, rahmet olarak gönderdiği Kitaba iman edip, Allah'a ve Rasûlüne itaat edenlere amellerinin karşılığı, adâletin gereği dünyada verileceği gibi, âhirette de verilecektir. Bu ise bütünüyle Allah'ın rahmetindendir. Allah, onları imana muvaffak kılmış olup, günahlarını bağışlayacak ve âhirette rahmetiyle muâmele edecektir. Kâfirlere ise, rahmetin ve adâletin gereği yaptıklarının karşılığı dünyada verilir. Mü'minlere Allah, fazlından fazlasını da ihsan eder. Mü'minlere olduğu gibi âhirette kâfirlere de dünyada yaptıklarının karşılığı ödenir. Bu bakımdan, azap da, mükâfat da rahmet'e bürünmüş adâletin veya adâlete bürünmüş rahmetin bir sonucudur. Fakat Allah'ın mü'minlere yaptıklarının karşılığını fazlasıyla ödemesi mahzâ rahmettir ve O'nun fazlındandır. "Allah'a ve Rasûl'e itaat edin, umulur ki rahmet olunursunuz." 3034
"Allah'ın rahmeti muhsinlere yakındır."3035 "Eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmet etmezsen kaybedenlerden oluruz." 3036
Allah'ın Rahmân ve Rahîm isimlerinin ana tecelligâhı Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)'dır. Bu bakımdan, Hz. Allah "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."3037 buyurmuştur. Eğer O'nun rahmet oluşu, yalnızca peygamberliği dolayısıyla mü'minlere has olsaydı, "âlemler" lafzı kullanılmazdı. Çünkü âlemler içinde günahsız olan meleklerin de bulunması ihtimal dâhilindedir. Şu halde O'nun rahmet oluşu Rahmân isminin tecellî merkezi olarak bütün evren içindir. Onunla insanlar iman etmiş, İslâm'a girmiş ve kurtuluşa ermiştir. Bu bakımdan, âhirette her peygamber, ümmeti üzerinde şâhid olacakken, O, bütün peygamberler üzerinde şâhid olacaktır. 3038
Dikkat edilirse, çocuğun dünyaya gelişi, annesi için ciddi bir imtihandır. Onu büyütmek de onunla eş güçlükte bir imtihandır. Anne, çocuğu için her türlü rahatı feda eder. Bunun gibi daha birçok örnek verilebilir. Eğer hayat, zorluklardan ve imtihanlardan yoksun ise, hiç kimse hayatta kendini rahat hissetmez. Onlar olduğu için mutluluklar vardır ve bu ise Allah'ın rahmetidir. Bu rahmettir ki acıda zevki tattırır. Zıtlardaki uyumu tefekkür edince, meselâ Allah yolunda çekilen çilede, fânî dünyanın hiçbir yalancı zevkinde bulunmayan lezzeti fark ederiz.
Bazı ateistler, dünyadaki adâletsizlikleri, işkenceleri, düzenlerin ve egemen güçlerin zulümlerini göstererek, -hâşâ- "Allah var olsaydı, bunlar olmazdı!" diyor. Tabii, bunu söyleyenler, Allah'ı, Allah'ın her şeyi insanların maslahatına uygun güzellikte ve nizam içinde yarattığını bilemeyen, İlâhî rahmeti, Allah'ın
3031] 16/Nahl, 89; 7/A'râf, 203
3032] 55/Rahmân, 1-4
3033] 11/Hûd, 28; 6/En'âm, 157
3034] 3/Âl-i İmrân, 132
3035] 7/A'râf, 56
3036] 7/A'râf, 23
3037] 21/Enbiyâ, 107
3038] Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, Kırkambar Y., s. 434-436
RAHMÂN VE RAHÎM
- 745 -
Rahmân ve Rahîm olduğunu, dünyanın imtihan ve ekim yeri olduğunu anlayamayanlar olduğu için bunları söylüyorlar. Dünyadaki fesadın sebebi inançsız insanlardır. Allah, bu zâlimlere bazen fırsat vermekte, azâbını âhirete ertelemektedir ki "Rahîm" ve "din gününün sahibi" sıfatlarının gereği olan adâlet yerini bulsun. "İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler." 3039
Mü'minin dünyadaki en önemli toplumsal görevi, imanını topluma yansıtmasıdır. Buna sâlih amel denir. Kâfir ve münâfıkların yeryüzünün düzenini bozmaya (fesat) kalkmalarına dur demek, kötülüğü yasaklamak zorundadır müslüman. İşte, fesadı ve fitneyi yeryüzünden kaldırmak için çalışmaya “cihad” denir. Müslümanlar bu cihadı terk ettikleri için, inançsızlar suçu atacakları bir mercî bulup, yukarıdaki sözleri söyleyebiliyorlar. Fesat ne kadar küfür gereği ise; ıslah, yani sâlih amel de o kadar imanın gereğidir. Ve sâlih amel, Hz. Mûsâ'nın asâsı gibi, fesatları silip yok eder. Bunun için müslüman asâya, cihad araç ve gereçlerine ve daha önce de cihad ruhuna sahip olmalıdır: "Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür." 3040
Varlıkların terbiye ve tekâmülüne, yani oluşa, Yaratıcı tarafından rahmet ve merhametin hâkim kılınması, İlâhî iradenin tavrıdır. Hal böyle iken, dünya planında ortalığı dolduran merhametsizlik, kahır ve zulüm ne oluyor? Cevabı bulmak hiç de zor değildir. Onlar, İlâhî irâdenin ortaya koyduğu manzarayı, kendisine verilen hürriyet imkânını kötüye kullanan insanın çarpıtmaları ve karartmalarıdır. Âlemlerin rabbi, rahmetinin bir uzantısı olarak yeryüzü sofrasını, sözgelimi, beş milyar insanın rahatlıkla gıdalanacağı bir bolluk ve bereketle kurmuştur. Sofranın etrafını çeviren insanlardan, diyelim ki bir milyarı doymazlık illetine tutularak ve çeşitli hile ve kurnazlıklarla nimetlere el koyuyorlar. Sonuç kaçınılmazdır: Diğerleri ya aç kalacak, ya gereğince yiyemeyecektir. Al sana kahır, al sana zulüm, al sana mutsuzluk ve perişanlık... Ve şimdi soralım: Suç, yeryüzü sofrasını kurup donatanın mıdır, yoksa bahsettiğimiz iğrenç kurnazlığa tenezzül eden insanın mı?
Allah, varlığı, rahmetinin eseri olarak var ettiğine göre, varlık ve oluşu rahmeti boğarak seyreden, sadece kaos ve mutsuzluk görür. Kur'an, esrarlı üslûbuyla bu noktaya dikkat çekerken şöyle diyor: "Rahmân'ın yaratışında ve yarattıklarında herhangi bir çelişme, kaos ve düzensizlik göremezsin."3041 Bu demektir ki, varlık ve oluşa rahmet tavrı üzerine bakan; mutluluk, güzellik ve düzenden başka şey göremez. Çünkü Rahmân, onu öyle yaratmıştır. 3042
Kâinat nizamının işleyişini sağlayan hayat unsurlarının her birine düzenli mükemmelliği sağlayan yetenekler verilmemiş olsaydı, bu hayat unsurları da olmazdı. Kur'an, bunun böyle olmasının kâinatın her yanını kuşatan İlâhî rahmetten dolayı olduğunu anlatıyor. Her nesnenin tertibinde bir denge, bir uyum vardır. Bu düzen ve âhenk, rahmet-i İlâhînin bir tecellîsidir. Bize yaşamak nimetini ihsan
3039] 30/Rûm, 41
3040] 8/Enfâl, 39
3041] 67/Mülk, 3
3042] Kur'an'ın Temel Kavramları, s. 421
- 746 -
KUR’AN KAVRAMLARI
eden Kudret, nimetlerin en kıymetlisi olan güzellik nimetiyle bizi donatmayı gerekli görmüştür. Bir yanda içimizde güzellik duygusu var edilmişken, öte yandan onun gözlemleyeceği güzel nesneler var edilmiştir. İlâhî rahmetin, her yerde işleyiş halinde olduğu inancına bizi götüren de, bu nizamdır.
Rahmet Sıfatının Kuldaki Tecellîsi; Merhamet
Aramızdaki merhametli insanlar, Allah'ın rahmet sıfatına mazhar olmuşlardır. (Mazhar, bir şeyin göründüğü yer demektir.) Allah'ın merhameti, içimizdeki merhametli insanlardan sezilir. Eğer dünyada merhametli insanlar olmasaydı ve merhamet denilen anlamdan ortada hiçbir iz bulunmasaydı Allah'ın rahmeti bilinmez ve merhamet hakkında hiçbir fikir edinilemezdi.
İnsanlardaki merhamet sıfatı, Allah'ın rahmet sıfatına tümüyle benzemez. Allah'ın hiçbir sıfatının benzeri yoktur. O bütün sıfatlarında tektir, eşsizdir. İnsanlardaki merhamet, Allah'ın merhametini bildiren bir iz, bir nişandır. Bir şeyin izi o şeyin ne benzeridir, ne de ondan bir parçadır. Yalnız ona delâlet eden bir gölge veya bir yankıdır. Asıl merhamet, Allah'ın merhametidir. Yani merhamet kelimesinin gerçek anlamı, Allah ile beraber bulunan anlamdır. İnsanlara merhametli denilmesi hakikat anlamıyla değil, mecaz mânâsı itibariyledir. Allah'taki merhametle insanlardaki merhamet arasındaki münasebet, yalnız kelime benzerliğinden ibârettir.
İnsanların hayatı, kudreti, bilgisi sınırlı olduğu gibi, merhametleri de sınırlıdır. Merhametli insanları bir sıraya koymak ve her birinin konumunu, derecesini tâyin etmek mümkün olsaydı, bunun için elimizde bulunması gereken ölçü ne olabilirdi? Şüphesiz bu özelliğin kuvveti ve yaygınlığı. Hayırseverlilikte en yüksek duygu sahibi, hayır yapmakta en geniş kudret sahibi kim ise, en önde o bulunacak ve herkesin, hatta merhamette yarışanların bile takdir ve hürmetlerini üstüne toplayacak olan da o olacaktır. Şimdi, bu en merhametli farz ettiğimiz zâtın merhametini inceleyelim: Bu adam, birçok hayır kurumları meydana getirmiş, hastahaneler, çeşmeler, yollar, köprüler, mescidler, kurslar, okullar yaptırmış olsun. Bu kimse, nice fakir ve kimsesiz çocukları himayesine almış, onları hayırlı birer uzman olacak şekilde yetiştirmiş olabilir. Birçok felâketzedeye yardım etmiş, sermayesizlere sermaye, evsizlere ev, işsizlere iş bulmuş... Peki, yardım ettikleri acaba ne kadar tutar, bir memleketi doldurur mu dersiniz?
Bu faâliyeti ne kadar geniş kabul edersek edelim, sayısı rakamlara sığmayan yaratılmışlar üzerinde tâ ezelden sonu gelmeyen müddetler boyunca ve bütün yaratıklara tecellî edip duran Allah'ın merhameti karşısında çok sönük kalacaktır. Sonra, insanlar, yaptıkları iyilikten mutlaka kendilerine ait bir menfaat beklerler. İsim yapmak, şan ve şöhret kazanmak veya sevap ve mükâfat dilemek gibi bir hedef, bir amaç gözetir. Dünyevî veya uhrevî bir karşılık bekler. Çünkü noksanlıkları, ihtiyaç ve âcizlikleri böyle icap ettirmektedir. Bu ise, cömertlik değil; bir çeşit karşılıktır. Hakiki cömertlik, minnetsiz, garazsız, karşılıksız olarak yapılan iyiliktir. Buna da insanlar muktedir değildir.
Allah her yönüyle eksiksiz ve kâmil bulunduğu için, zâtına ait beklediği herhangi bir şey, bir kemâl yoktur. O yüzden, O'nun cömertlik ve rahmeti herhangi bir kemâlin beklentisi için olması imkânsızdır. Mutlak ve hakiki merhamet edici ancak O'dur. Daha doğrusu, merhametli dediğimiz şahısların kendilerini yaratan
RAHMÂN VE RAHÎM
- 747 -
O olduğu gibi, ellerindeki nimetleri yaratan da O'dur. O nimetlerden muhtaçlara vermek üzere gönüllerinde arzu uyandıran da yine O'dur. Bütün bunları sahibine verdikten sonra, ortada kalan şey, yalnız hayır sahiplerinin irâdesi, yani hayır yapmaya vicdanlarında karar vermiş bulunmalarıdır. Fakat bu da yine Allah'ın verdiği özgürlüğün bir sonucudur. Ama onlar Allah'ın verdiği bu özgür irâdeyi kötüye kullanmayıp iyi niyete sarf etmişlerdir. Mükâfata hak kazanmaları da işte bu yüzdendir. 3043
Rahmân’ın Merhametten Mahrum Kulları
Rahmân “safat-ı müşebbehe”dir. Rahmeti Allah'ın zâtına nisbet eder. Sadece özneye işaret eder. O öznenin nesnesine ilişkin hiçbir şey söylemez. Öznenin merhametle dolup taştığını söyler. Öznedeki bu merhametin aslî ve zâtî olduğunu söyler. Özneden sâdır olan her bir işin özünde bu vasfın bulunduğunu belirtir. Yani O'nun bizzat merhametli olduğunu ifade eder. Zati sıfatlar, öznenin zatından nesnenin cevherine tecelli eder. Bu tecelli “ontolojik” bir hakikat olur; tıpkı “kadın rahmi” gibi. İşbu yüzden Allah Rasulü “İnne'r-Rahme şecnetun mine'r-Rahmân: Anne rahmi Rahmân'dan bir daldır” buyurmuştur.
Rahîm mübalağa ile ism-i faildir. Özneye bir eylem fiil formuyla nisbet edilirse, onun o fiili bazen yapıp bazen yapmadığına, bazen terk edip bazen terk etmediğine delalet eder. Fakat bir özneye fiil ism-i fâil formuyla nisbet edilirse, o öznenin o fiili sürekli yaptığına, hatta “meslek” edindiğine delâlet eder. Rahîm ismi, “merhamet Allah'ın mesleğidir” vurgusunu içerir. Kûfe dil okulu “İsm-i fâil süren fiildir” der; Doğrudur. Allah'ın Rahîm olması, rahmetinin sürekli, bitimsiz, kesintisiz olduğunu gösterir. Rahîm sırf bir ism-i fâil değil, bir mübâlağa veznidir. Bu durumda Rahmân, Rahîm ile birlikte şu mânâya gelir: O, zâtında merhametle dolup taşan, işinde merhametle dolup taşan; Özünde merhametin sonsuz kaynağı, işinde merhametin sonsuz fâili…
Eğer insan Allah'ı tanısa ve anlasaydı, kendi kartvizitinin başına da Rahmân ve Rahîm olandan yansıyan bir şefkat ve merhamet yansırdı.
Eğer bu şefkat ve merhamet yansımamışsa, bu nasıl Müslümanlıktır, bu kime Müslümanlıktır? Müslüman olmak, Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Allah, zâtını sonsuz şefkat ve merhametin kaynağı olarak tanıtacak, fakat O'na kayıtsız şartsız teslim olduğunu söyleyen bir Müslümana O'nun sonsuz şefkat ve merhametinden bir pay yansımayacak… Şefkat ve merhameti din kardeşlerinden dahi esirgeyecek. Bu, hastalıklı bir tavırdır.
Allah'ın sonsuz şefkat ve merhamet pınarından bir yudum içmeyip de kendini O'na tam teslim olmuş sayanların yüreklerinde kardeşlerine dahi yer yoksa Allah onlara neden yardım etsin?
Bir kimsenin kendi imanı için ne dediğinin hiçbir önemi yok. Önemli olan Allah'ın o kimsenin imanı için ne dediğidir.3044
Rahmân ve Rahîm Sıfatlarının Düşündürdükleri
Er-Rahmân ve er-Rahîm isminin zevkini duyan gönüllere yeis ve ümitsizlik
3043] A. O. Tatlısu, Esmâül Hüsna Şerhi, Yağmur Y., s. 39
3044] M. İslamoğlu
- 748 -
KUR’AN KAVRAMLARI
giremez. Müslüman, ne kadar darlık ve ıstırap içine düşerse düşsün, Allah'ın mutlaka onu selâmete çıkaracağına emindir. Çünkü kesinlikle bilir ki, O merhametlilerin merhametlisi, kerimlerin ekremidir. Allah'ın bu sıfatlarına gönülden inanan insanda, ciddi anlamda bunalım, stres, karamsarlık ve kötümserlik bulunamaz. Çağımızda gittikçe yaygınlaşan intihar fâciasının ümitsizlikten, bunun da çok defa Rahmân ve Rahîm sıfatlarının sahibi bulunan Allah'a imansızlıktan ileri geldiği bilinen bir gerçektir.
Âhirette mü'minle kâfiri ayırt eden, mü'mine cennetini veren Allah, Rahîm ismiyle rahmet edecektir. Rahîm, mazlumların son sığınağıdır. Bu dünyada insanların haklarını yiyen, Hakka karşı gelen, halka zulmedenler para, makam ve unvanlarıyla dünyada cezalarını çekmeden giderlerse de, âhirette malları, evlatları, orduları, servetleri onlara fayda vermeyecektir. Rahîm ismi, kâfirler ve zâlimler için tehdit; mü'minler ve mazlumlar için ise teselli ve sığınaktır.
Fâtiha sûresinin girişinde, Allah'ın, âlemlerin rabbi olduğu tanıtılırken, tevhid inancının evrenselliğine işaret edilmişti. Rabbimiz, yalnızca âlemlerin rabbi, yetiştiricisi, eğiticisi, öğreticisi, onlar üzerinde otorite sahibi olmakla kalmıyor; aynı zamanda onlara karşı engin merhamet de taşıyor. Allah'ın, Kitab'ını "rahmet" olarak nitelemesi de bu noktada çok önemlidir. Rabbimiz, Kitab'ı göndermekle neyi dilemektedir? insanların yeryüzünde mutlu bir şekilde yaşamalarını, sıkıntı çekmemelerini, anlaşmazlıklarını hak ölçüye göre çözmelerini... Kullarına karşı bu merhameti, acıması ve sevgisi, Kitab'a "rahmet" adını vermesine neden olmuştur. İşte bu yönleri dolayısıyla burada, tevhid inancının sevgi yönüne, insanî yönüne değinilmektedir. Tevhid toplumu, "kin, garaz, haset, zulüm" üzerine kurulu değildir. Bu toplumda, Rabbimiz Rahmân-Rahîm olduğundan, O'nu rab olarak kabullenen insanlar da birbirlerine karşı merhamet doludurlar. İlişkileri bu düzlemde cereyan eder. "Muhammed, Allah'ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar, kâfirlere karşı sert; birbirlerine karşı merhametlidirler." 3045
Ancak âlemlere rahmet olarak gönderilen3046 Peygamberimiz (s.a.s.)'in sıfat ve ahlâkından biri de ümmetine merhameti ve şefkati idi. "Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir."3047 Rasûlullah (s.a.s.)'in ümmetini ateşten uzaklaştıracak şeyleri göstermesi, onun şefkatinin bir eseridir. Bunu, şu güzel temsille dile getirmiştir: "Benimle ümmetim bir ateş yakan ve ateşine kelebek ve çekirgeler düşmeye başlayınca onları men etmeye çalışan kimse gibiyiz. Ben sizi ateşe düşmekten korumak için eteklerinizden tutuyorum. Siz, benim elimden kurtulup ateşe düşmeye çalışıyorsunuz."3048 Rasûlullah bir gün torunlarını öpüp okşarken bir bedevî huzuruna gelmişti. Evlât şefkatinden mahrum olan bu adam, gördüğü manzaraya duyduğu hayretini gizleyemedi ve: "Benim on çocuğum var. Bunlardan hiç birini öpmüş değilim" dedi. Peygamberimiz: "Şayet senin kalbinden Cenâb-ı Hak, merhameti söküp almışsa ben ne yapayım?" buyurdu ve ilâve etti: "Merhamet etmeyene merhamet edilmez."3049 Efendimiz, kendi nefsi için hiç kızmaz; ancak Allah'ın haramları çiğnendiği zaman kızardı. Dâvetçi de böyle olmalı, nefsi
3045] 48/Fetih, 29
3046] 21/Enbiyâ, 107
3047] 9/Tevbe, 128
3048] Müslim, c. 5, s. 911
3049] Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65
RAHMÂN VE RAHÎM
- 749 -
için kızmamalıdır.
Bir seferinde de ashâb-ı kiram, Hz. Peygamber'in va'z u nasihatini pür dikkat dinlerken, O'nunla görüşmek isteyen yaşlıca bir zat kalabalık arasından Rasûllah'a yaklaşmaya gayret ediyordu. Rasûllah'ın sohbetini bölen bu ihtiyara yol açmada biraz ağır davranan ashâbın bu tavrı gözünden kaçmayan rahmet ve merhamet peygamberi, derhal onları ikaz etti: "Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." 3050
Kin ve düşmanlık, dâvet açısından asla kazandırıcı, neticeye götürücü olamaz. O yüzden dâvetçi, kin ve husumetine mağlup olmayacak, muhatabına karşı buğz değil; muhabbet ve merhamet besleyecektir. Ama bu sözlerimizden Rasûlullah'ın "Amellerin en hayırlısı, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir."3051 hadisini inkâr ettiğimiz mânâsı çıkarılmamalıdır. Veya Allah için buğzun da bu hadiste ifade edildiği şekilde gerekliliği karşısında kalpte buğz ile şefkat ve merhameti te'life uğraşmanın tenâkuz olacağı zannedilmemelidir. Hayır, günah ve ma’siyette bulunanlara karşı aynı anda hem rahmet ve şefkat beslemekle, hem de Allah için buğzda bulunmak arasında hiçbir tenâkuz, teâruz yoktur. Ancak, Allah için buğz ile nefs ve heveslerine uyularak yapılan buğzu birbirine karıştıranlara göre böyle bir tenâkuz vardır. Önce "Allah için buğz nedir?" bunu bilmek gerekir.
Allah için buğz, bir müslümanın, ma’siyetler içerisinde bulunan bir kimseye hatası, isyanı dolayısıyla, nefsinde onun şahsına karşı hiçbir tiksinti bulunmaksızın buğz etmesidir. Yani onun ma’siyetine, isyanına, gafletine öfke ve kin beslemesidir. Elbette ma’siyet ve isyana karşı yapılan buğz, bunları işleyenin şahsına duyulan şefkat, merhamet ve acımadan ileri gelmektedir. Bu demek olur ki, Allah için duyulan buğz ile sevgi ve merhamet arasında zannedildiği gibi tezat ve tenâkuz değil; tam bir uyum ve kaynaşma vardır. Çok sevdiği oğluna zarar veren, onun felaketine sebep olacak kötü insanlara veya kötülüklere bir baba kızar. Nasıl bu kızması oğluna duyduğu sevgiden doğarsa; aynen öyle, dinde veya nesepte kardeşimize merhametimiz, onun helâkine ve âhiret zararına sebep olan ma’siyet ve günahlarına buğzu gerektirir. Bu buğz, merhametin sonucudur.
Müslüman dâvetçi, şahsı ve nefsi için kin ve düşmanlık beslememeli, öfkesini yenmeyi bilerek bütün bir insanlığa şefkat ve merhamet duymalı, onların hidâyeti için çalışmalı, nasihat etmelidir. Onları İslâm'a dâvet etmesi şefkatinin, merhametinin bir eseridir. Çünkü dâvet kabul edilirse, ihtimal ki onların cehennemden kurtuluşu ve Allah rızâsına kavuşmaları gibi en büyük faydalar söz konusudur. Dâvetçi kendi nefsi için istediğini onlar için de ister. Kendisi için istediği en büyük şey ise iman ve hidâyettir. O, onlar için de bunu arzu eder. Hangi ölüm, sapıklık ve Allah'a karşı isyandan daha büyüktür? Dâvetçi, dâvetiyle isyankâr azgınları helâk ve hüsrandan kurtarmak için çalışır.
Merhamet, câhillerden gelecek her türlü zorluğa karşı sabırlı olmayı kolaylaştırır. İnsandaki acıma duygusu, gafil ve câhillerden çıkacak her türlü engele karşı direnmeyi öğretir. Dâvetçi onlara, oynayan çocuklar nazarıyla bakar. Küçük çocukların işi oyun, onların seviyesi bilgiden mahrumluk, faydalı veya zararlı
3050] Tirmizî, Birr 15
3051] Ebû Dâvud, Sünnet 2; Ahmed bin Hanbel, V/146
- 750 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olacak şeyleri kavrayamamaktır. Bunun için dâvetçi, onlara nasihat ederken, onların yüz çevirmelerine, kendisine zorluk çıkartmalarına ve eziyet vermelerine şaşmaz. Nasıl ki, bir çocuğa öğüt verir, ateşe ve tehlikeli bir şeye dokunmaktan men edersin de o da bağırır, öfkelenir, hatta bazen sana eziyet bile verir. Aynı şekilde dâvetçi de muhâtaplarının engellerine şaşmaz.
Rasûl-i Ekrem, Kureyş'e karşı dâvet görevine çok ağır şartlar altında devam etmiştir. Onların eziyetlerine tahammül ederek şöyle demiştir: "Ey Allah'ım, kavmime hidâyet ver; çünkü onlar bilmiyorlar." Kaba davranmak, etrafındakilerin dağılmasına sebep olur. Merhametten mahrum katı kalpli bir dâvetçi, çalışmasında muvaffak olamaz. Söyledikleri doğru da olsa insanlar ona meyletmez. Bu, insan doğasının icabıdır. İnsanlar fıtraten katı, sert ve sıkıcı davranışlardan nefret ederler. Böyle kimselerin sözleri kabul görmez. Çünkü bir nasihati kabul etmek, kalbin nasihat eden kimseye yönelmesine bağlıdır. Bu yönelme sert tabiat ve katı kalple elde edilemez. "Allah'tan bir rahmet sebebiyle sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen katı kalpli ve sert davransaydın, şüphesiz onlar etrafından dağılıverirlerdi." 3052
O'nun Rahmân sıfatının dünyada mü'min-kâfir herkese merhamet etmesi, Rahîm sıfatının ise âhirette adâleti gereği sadece mü'minlere merhamet edip kâfirlere azap etmesi olduğunun bilincinde olarak, cennet ve cehennemi hatırlayıp ümit ve korku arasında Kur'an'a yönelmeli, böylece hayat bulmalı, dirilmeli ve hayatımızı O'na vakfetmeye, O'na adamaya çalışmalıyız.
Rahmân ve Rahîm'e iman eden bir insan, Allah'ın yeryüzüne indirdiği rahmetten yararlanır ve yaratıklara rahmet nazarıyla bakar. Civcivini korumak için aslana karşı duran tavuk, yavrusu için kartala kanatları ve gagasıyla karşı duran serçedeki rahmet bizde de vardır. O madenimizi işletirsek, insanları imansızlaştırıp onların cehenneme atılmasına sebep olan tâğutlara ve ateistlere, insanların elinde avucunda ne varsa sömüren kapitalistlere ve zâlimlere karşı tavır alır, kahramanlara ve sâlihlere yakışan bir çıkış yolu buluruz.
Rahmân, O'nun dünyadaki tecellîsi, Rahîm ise âhiretteki tecellîsi. Rahmân ve Rahîm derken, hem dünyayı hem âhireti hatırlıyoruz. Dünyamızın da âhiretimizin de O'nsuz olamayacağını düşünüyoruz. Dünyanın âhiretten ayrı değil; âhiretin tarlası, hazırlık safhası olduğunun bilincinde, dünyada da O'nunla, O'nun ölçüleriyle olmaya gayret ediyoruz.
Hz. Muhammed'in (s.a.s.) gönül vârisi olan kâmil insan, bir rahmet taşıyıcısı olmalıdır. Öyleyse biz de yaratılmışlara rahmet nazarıyla bakmalıyız. Rahmân'ın rahmetinden ümit kesmemeliyiz. O Rahîm'dir diyerek tembelliğe de düşmemeliyiz. Çünkü aynı zamanda O, din gününün (ceza ve ödül günü olan âhiretin) sahibidir.
3052] 3/Âl-i İmrân, 159
RAHMÂN VE RAHÎM
- 751 -
Rahmân ve Rahîm Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- Rahmân Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 57 Yerde): 1/Fâtiha, 1, 3; 2/Bakara, 163, 13/Ra’d, 30; 17/İsrâ, 110; 19/Meryem, 18, 26, 44, 45, 58, 61, 69, 75, 78, 85, 87, 88, 91, 92, 93, 96; 20/Tâhâ, 5, 90, 108, 109; 21/Enbiyâ, 26, 36, 42, 112; 25/Furkan, 26, 59, 60, 60, 63; 26/Şuarâ, 5; 27/Neml, 30; 36/Yâsin, 11, 15, 23, 52; 41/Fussılet, 2; 43/Zuhruf, 17, 19, 20, 33, 45, 81; 50/Kaf, 33; 55/Rahmân, 1; 59/Haşr, 22; 67/Mülk, 3, 19, 20, 29; 78/Nebe’, 37, 38.
B- Rahîm Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 115 Yerde): 1/Fâtiha, 1, 3; 2/Bakara, 37, 54, 128, 143, 160, 163, 173, 182, 192, 199, 218, 226; 3/Âl-i İmrân, 31, 89, 129; 4/Nisâ, 16, 23, 25, 29, 64, 96, 100, 106, 110, 129, 152; 5/Mâide, 3, 34, 39, 74, 98; 6/En’âm, 54, 145, 165; 7/A’râf, 153, 167; 8/Enfâl, 69, 70; 9/Tevbe, 5, 27, 91, 99, 102, 104, 117, 118, 128; 10/Yûnus, 107; 11/Hûd, 41, 90; 12/Yûsuf, 53, 98; 14/İbrâhim, 36; 15/Hıcr, 49; 16/Nahl, 7, 18, 47, 110, 115, 119; 17/İsrâ, 66; 22/Hacc, 65; 24/Nûr, 5, 20, 22, 33, 62; 25/Furkan, 6, 70; 26/Şuarâ, 9, 68, 104, 122, 140, 159, 175, 191, 217; 27/Neml, 11, 30; 28/Kasas, 16; 30/Rûm, 5; 32/Secde, 6; 33/Ahzâb, 5, 24, 43, 50, 59, 73; 34/Sebe’, 2; 36/Yâsin, 5, 58; 39/Zümer, 53; 41/Fussılet, 2, 32; 42/Şûrâ, 5; 44/Duhân, 42; 46/Ahkaf, 8; 48/Fetih, 14; 49/Hucurât, 5, 12, 14; 52/Tûr, 28; 57/Hadîd, 9, 28; 58/Mücâdele, 12; 59/Haşr, 10, 22; 60/Mümtehıne, 7, 12; 64/Teğâbün, 14; 66/Tahrîm, 1; 73/Müzzemmil, 20.
C- Rahmân ve Rahîm Kelimelerinin Türediği R-h-m kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 339 Yerde)
D- Allah’ın Rahmetiyle İlgili Âyet-i Kerimeler
a- Allah'ın Rahmeti: 2/Bakara, 64, 207, 218; 3/Âl-i İmrân, 107; 4/Nisâ, 83, 113; 6/En'âm, 12, 16, 133; 7/A'râf, 63; 11/Hûd, 28, 43, 63; 12/Yûsuf, 53; 17/İsrâ, 100; 18/Kehf, 16, 58, 65...
b- Allah Dilediğine Rahmet Eder: 2/Bakara, 105; 3/Âl-i İmrân, 74; 12/Yusuf, 56; 29/Ankebût, 21...
c- Allah'ın Mü'minlere Rahmeti: 2/Bakara, 157, 178; 4/Nisâ, 175; 6/En'âm, 54; 7/A'râf, 52, 72, 154; 9/Tevbe, 21, 71; 11/Hûd, 58, 66, 94 ; 33/Ahzâb, 43...
d- Allah'ın Rahmetini İstemek: 2/Bakara, 218, 286; 3/Âl-i İmrân, 8, 159; 7/A'râf, 23, 149, 151; 10/Yûnus, 86; 17/İsrâ, 24, 28, 57; 18/Kehf, 10; 21/Enbiyâ, 83...
e- Allah, Kendisine İtaat Edene Rahmet eder: 3/Âl-i İmrân, 132; 24/Nûr, 56.
f- Allah, Kendi Yolunda Savaşanlara Rahmet eder: 3/Âl-i İmrân, 157; 4/Nisâ, 96.
g- Allah, Kendisinden Korkanlara Rahmet Eder: 6/En'âm, 155; 49/Hucurât, 10; 57/Hadîd, 28.
h- Allah, İyilik Yapanlara Rahmet Eder: 7/A'râf, 56.
i- Allah, Kur'an Okuyana Rahmet Eder: 7/A'râf, 204.
j- Allah, İnfak Edenlere Rahmet Eder: 9/Tevbe, 99.
k- Allah, Tevbe Edenlere Rahmet Eder: 17/İsrâ, 8, 54; 27/Neml, 46.
l- Allah'ın Rahmeti Boldur: 3/Âl-i İmrân, 73; 7/A'râf, 156; 10/Yûnus, 58; 35/Fâtır, 2; 57/Hadîd, 9.
m- Allah'ın Rahmeti Dünyada Herkesi Kuşatır: 7/A'râf, 156.
n- Allah'ın Rahmeti Her Şeyi Kuşatmıştır: 7/A'râf, 156; 40/Mü'min, 7.
o- Allah, Âhirette Kâfirlere Rahmet etmez: 7/A'râf, 49.
p- Yağmur Rahmettir: 7/A'râf, 57; 25/Furkan, 48; 27/Neml, 63; 30/Rûm, 46, 50; 42/Şûrâ, 28.
r- Kur'an Rahmettir: 7/A'râf, 203; 10/Yûnus, 57-58; 12/Yûsuf, 111; 16/Nahl, 64, 89; 17/İsrâ, 82; 27/Neml, 77; 28/Kasas, 86; 29/Ankebût, 51; 31/Lokman, 3; 44/Duhan, 6; 45/Câsiye, 20.
s- Peygamberimiz Rahmettir: 9/Tevbe, 61; 21/Enbiyâ, 107; 28/Kasas, 46; 44/Duhan, 6.
t- Allah'ın Rahmetine Vesile Aramak: 5/Mâide, 35; 17/İsrâ, 57.
u- Allah'ın Rahmetinden Ümit Kesilmez: 12/Yûsuf, 87; 15/Hıcr, 55-56; 39/Zümer, 53
y- Allah'ın Rahmetinden Ümit Kesenler: 12/Yûsuf, 87; 15/Hıcr, 56; 29/Ankebût, 23; 41/Fussılet, 49.
z- Allah'ın Rahmetini İnkâr (Nankörlük) Etmek: 10/Yûnus, 21; 11/Hûd, 9; 23/Mü'minûn, 75; 30/Rûm, 33, 36; 41/Fussılet, 50; 42/Şûrâ, 48.
Rahmân ve Rahîm Konusuyla İlgili Bazı Hadis-i Şerif Kaynakları
Buhari, Edeb 13, 18, 27; Tevhid 15, 22, 25, 28, 55; Bed'ül Halk, 1 Cenaiz 32; Eyman 9;
Müslim, Birr 17); Tevbe 14-16 ; Fezail 65, 66; Cenaiz 9, 11
Tirmizi, Birr 15, 16; Deavat 99
- 752 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Ebu Davud, Edeb 58, 145; Cenaiz 24
Ahmed b. Hanbel, II/ 163, 190.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hadislerle Kur’an Tefsiri, İbni Kesir, Çağrı Y. C. 2, s. 64-73
2. Tefsir-i Kebir, Fahreddin Razi, Akçağ Y. c.1, s. 231-234, 325-329
3. Hak Dini Kur’an Dili, Muhammed Hamdi Yazır, Eser Y. c. 1, s. 31-37, 74-81
4. Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c.1, s. 60, 65-68
5. Fi Zılali’l- Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 35-36, 40
6. Fatiha Tefsiri, azad, Bir Y. s. 97-158
7. Şâmil İslam Ansiklopedisi, Şâmil Y. C. 5 s. 215-219
8. Kur'an'da Tevhid, Mehmet Kubat, Şafak Y. s. 193-196
9. Kur'an'da Uluhiyet, Suad Yıldırım, Kayıhan Y. s. 111-127
10. Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 434-43
11. Sorularla Fatiha Suresi, Zabit Ali Durmuş, Ali İçipak, YendaY. S. 109-118
12. Fatiha Üzerine Mülahazalar, Hikmet Işık, Nil Y. S. 150-159
13. İlk Mesajlar, M. Ali Baltaşı, Birleşik Y. s. 20-22
14. İslami Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 383-384
15. Esenlik Yurdunun Çağrısı, Celaleddin Vatandaş, Pınar Y. s. 137-144
16. Fatiha Suresi ve Türkçe Namaz, Sait Şimşek, Beyan Y. s. 27-34; 46-47
17. Esma'ül Hüsna Şerhi, Ali Osman Tatlısu, Yağmur Y. s. 30-39
18. Ayet ve Hadislerde Esma-i Hüsna, Metin Yurdagür, Marifet Y. s. 68-74
19. Esmaü'l-Hüsna Şerhi, M. Necati Bursalı, Erhan Y. s. 59-78
20. Onun Güzel İsimleri M. Nusret Tura, insan Y. s. 55-56
21. Esmaü'l-Hüsna Afifüddin Süleyman Tilmsani, insan Y. 8- 18
22. Esma-i Hüsna'dan Esintiler, Sadettin Kaplan, Marifet Y. s. 11- 14
23. Rahman'ın Ayetleri Karşısında, Atasoy Müftüoğlu, Nehir Y.
24. Rahmet, İhsan Atasoy, Nesil Basın Yayın
25. Rahmet, Yunus Vehbi Yavuz, Aksa Yayın Pazarlama
26. Rahmet Ayetleri, Said Köşk, Anahtar Y.
27. Rahmet Deryası, Halil Günaydın, Pamuk Y.
28. Rahmet Kapısı, Samiha Ayverdi, Kubbealtı Neşriyat
29. Rahmet Peygamberi, Ebul Hasen Ali en-Nedvi, İz Y.
30. Rahmet Toplumu, Ahmet Taşgetiren, Erkam Y.
31. Rahmeten Li'l-Alemin Hz. Muhammed (s.a.v.), Haydar Baş, Belge Neşriyat
32. Mü'minlerin Merhameti, Harun Yahya, Vural Y.

Okunma 1116 kez
Bu kategorideki diğerleri: « RAB RIZIK »