بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 103 -
Kavram no 136
Görevlerimiz 26
Bk. İbâdet; İtaat-İsyan
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
• Salât; Anlam ve Mâhiyeti
• Namazın İkamesi (Namazı Ayakta Tutmak, Ayağa Kaldırmak)
• Namaz, ibâdetlerin Bir Sentezidir
• Tevhidden Sonra En Önemli Emir: Namaz
• En Faziletli Amel
• Mü'min ile Kâfir Arasında Ölçü
• Namazın Sürekliliği
• Namazın Korunması
• Namaz ve Ruh Eğitimi
• Namaz Kötülüklerden Arındırır
Salât
“Salât” kelimesi, Arapçada genellikle “duâ” mânâsına kullanılır. Ayrıca “sallâ” fiili, “salveynini hareket ettirdi” mânâsına gelir ki; -rükû ve sücudda yaptığımız gibi- beli bükmek sûretiyle salveyn denilen oylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek demek olur. Salât kelimesinin “salâ” kökünden türediği, bunun da “patlama”, “parlama” ve “tutuşma” anlamına geldiği şeklinde bir başka görüş daha vardır.
Terim anlamda “salât” ; İslâm dininin temel rükünlerinden biri olan, Allah tarafından emredilip Rasûlullah tarafından ayrıntılı olarak ve fiilen gösterilen namaz ibâdetinin adı olarak kullanılır. Kur’ân-ı Kerim’de namaz anlamındaki “salât (sallâ)” kelimesi ve türevleri, toplam 99 yerde kullanılır; “es-Salât” kelimesi ise toplam 67 yerde geçer.
Lugatler, sa-le-ve kökünden türeyen 'salât' kelimesi için, duâ, istiğfar, niyaz, rica, övgü, kutsama, saygı sunma, şükretme, ardınca yürüme, bağlanma, gözetme, koruyup kollama ve destekleme anlamları vermektedirler. Ancak bütün bu lügavî mânâların 'salât' kelimesinin anlamı olarak ayrı ayrı verilebilmeleri mümkün olmadığı için, burada yapılması gereken, 'kök-anlam' üzerinden hareket etmektir. Salât kelimesinin kök-anlamı ise, bir yere veya yöne doğru gitme eylemini karşılaşacak şekilde 'meyletme' veya 'yönelme'dir. 'Sa-le-ve' kökünden türeyen bütün kelimelerde bu 'ortak/sabit' anlam arandığında, lügatlerde yer alan birçok anlamın 'salât' kelimesiyle ilgisi kurulabilecektir. Nitekim kulun Allah'tan istemesi, niyazda bulunması hali olan 'duâ', kişinin önce Allah'a 'yönelmesi' ile gerçekleşir. Yardım isteme, saygı sunma, şükretme, bağışlanma talep etme, destekleme, gözetme gibi eylemler de bu ilk 'yönelme' eyleminden sonra gerçekleşirler.
Bu husus, Kur'an âyetleri titiz bir gözle incelendiğinde net olarak görülebilecektir. Kur'an'da, suçlu-günahkârların cehenneme gireceklerinin beyan edildiği
- 104 -
KUR’AN KAVRAMLARI
âyetlerde 'sa-le-ve' kökünden türeyen kelimeler kullanılmıştır. Mealler, söz konusu âyetlerde bu kelimeyi 'girme', 'yollama', 'atılma' 'iletilme', 'gönderilme' şeklinde tercüme etmiş olsalar da, asıl mânâ, 'yönelme' veya 'yöneltilme'dir. Meallerin, "Kızgın ateşe girerler",406 "Alevli ateşe girecektir",407 "Cehennem'e yollanırlar",408 "Sonra onu cehenneme atın",409 "Onu cehenneme sokacağız"410 şeklinde tercüme ettiği âyetlerde, 'sa-le-ve' kökünden türeyen kelimeler hep 'yöneltilme' mânâsında kullanılmıştır.411 Bu mânâyı en iyi veren pasajlardan biri Kıyamet Sûresi 31 ve 32. âyetleridir. Burada hakikati yalanlayan bir kişinin vasfı anlatılırken, "ne sadaka verdi ne de yöneldi (sallâ); fakat yalanladı, döndü (tevellâ)" buyrulmaktadır. Mealler buradaki 'salla' ifadesini çoğunlukla bildik mânâda 'namaz kılmak' olarak tercüme etmektedirler ki bu, yanlıştır. Çünkü bu âyetteki 'salla' kelimesi, 'tevella'nın zıddı olarak kullanılmıştır ve 'tevellâ' yönelmeme anlamında 'geri durma', 'salla' ise "yönünü Allah'a dönme" ve gereğini yapma anlamındadır. Namaz kılma, bu mânâda 'yönelme'ye karşılık gelir. Bundan başka, 'sa-le-ve' fiilinin mezkur âyetlerde hep 'ateş' mânâsında cehennem için kullanılmış olması da, bazı lügatçileri, 'ateş' kelimesinin de fiilin kök-anlamında yer aldığı sonucuna götürmüştür ki, bu da yanlıştır. Nitekim Ragıp el-İsfehani, Müfredat'ında benzeri bir kanaati serd etmektedir. Ona göre, bu kelimenin asıl anlamı, "ateş ile tutuşturmak"tır. "Saliye bin-nar", ateşte yandı; "hiye masliyetun", o kuzuyu kızarttım demektir. Hâlbuki "ateşte yandı" ifadesindeki 'saliye', yanma eylemini değil, 'ateşe yöneltilme', 'ateşe sunulma' eylemine karşılık gelir. Yine "kuzuyu kızarttım" cümlesindeki 'masliyetun' de, kuzunun ateşte kızartılmasına değil, "ateşe tutulması" eylemine karşılık gelir. Her ikisinde de, 'yanma' eylemi, 'yöneltilme' ve 'iletilme' eyleminden sonra gerçekleşir.
Görüldüğü üzere, 'sa-le-ve' fiilinin doğru anlamını 'kök-anlamlılık' yöntemiyle teşhis edebilmek ve buradan hareketle, aynı fiil kökünden türetilmiş kelimeleri de doğru anlamlandırmak mümkündür. Kur'an, 121 âyette, aynı kökten türemiş 31 farklı form kullanmıştır. Bunlar, salla, yusalli, yusallu, yusallune, yusalli, salli, sallu, salâte/salâtu/salâti, salâtuke, salâtehu, salâtuhum/salâtihim, salâti, salevâtu, salevâtihim, musallin/musallun, musalla, tasla, yasla, yaslaha, yaslevne, yaslevneha, aslevha, sallûhu, seaslihi, nuslihi, nusliihi, muslihin, sali, salu, siliyyen, tasliyehu'dur. Bütün bu kullanımlarda 'yönelme' kök-anlamı içkindir. Bu formların içerisinde en çok kullanılanlar ise, 'salât' ve 'salevât' kelimeleridir. Her ikisinin de anlam içerikleri üzerinde çokça tartışmalar yapılmış ve farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu nedenle, bu iki kelimenin 'anlam alanı'nı doğru tespit edebilmek önemlidir.
'Salât' kelimesi, esas itibarıyla 'yönelme' eyleminin çokluğunu, içtenliğini ve mutlaklığını ifade eder. Aynı mânâ, mesela 'zekât' kavramı için de söz konusudur. Burada 'tezkiye edilen şey' maldır ve zekâtı verilmesi durumunda, malın (hakkıyla ve gereğince) temizlenmiş olduğu ifade edilmiş olur. Buna göre, 'sa-le-ve' kökünden türeyen 'salât' kelimesi, özel bir anlam kazanır ve kulun Allah'a karşı "içten yönelişini" karşılar. Kişi, namaz kıldığında, Allah'a yönelmiş olmaktadır ve bu
406] 88/Ğâşiye, 4
407] 84/İnşikak, 12
408] 14/İbrahim, 29
409] 69/Haakka, 31
410] 4/Nisâ, 110
411] A'la:12; İsra:18; Leyl:15; Nisa:10; Sa'd:56; İnfitar:15; Yasin:64; Tur:16; Müddessir:26; Nisa:30, 56; Saffat:123; Sad:59; Mutaffifin:16; Meryem:70; Vakıa:94
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 105 -
yönelişin doğal sonucu olarak da, O'nu yüceltmekte, O'ndan yardım dilemekte, O'nu övmekte, O'na bağlanmakta ve O'ndan yardım istemektedir. İşte Kur'an'da 'salât' kelimesinin geçtiği her yerde bu mânâlar vardır.412 'Musalli' (namaz kılan) de, yönelişini bu şekilde gerçekleştiren kişidir. Fakat burada önemli bir husus vardır ki o da şudur: her 'salât' (yani 'yönelme') eylemi, olumlu bir yöneliş mânâsı taşımaz. Nitekim 8/Enfâl, 35. âyette: "onların (müşriklerin) Beyt önündeki namazları (salâtuhum), ıslık çalmak ve el çırpmaktan başkası değildir" denilmektedir. Bu âyet, müşriklerin ibâdet kasdı ile yaptıkları yönelişlerin (salâtuhum) onay alamadığını açıkça kanıtlamaktadır. 'Salât' eyleminin onay alabilmesi için, yönelişin 'ihlas'la, 'istenilen biçimde' ve bu eylemden beklenen 'sonuçları' hasıl edecek şekilde olması gerekir. İşte bu noktada bazı önemli hususlara değinmek gerekmektedir.
Bunların ilki, namazın/salât'ın bütün çağlar boyunca, Allah'ın kullarına farz kılınan bir ibâdet olmasıdır.413 Bütün kullardan bu 'yönelme'nin istenmesinin sebebi ise çok açıktır. Kul, ancak Allah'a yönelirse ve bu yönelmenin sonuçlarına uygun bir hayat yaşarsa, kalben mutmain olur. Çünkü bu yönelmenin olmadığı her durum, kulun Allah ile irtibatının zarar görmesi veya kopması anlamına gelecektir. Hatta bu irtibat öylesine önemlidir ki, Kur'an'ın beyanına göre, Yaratıcı, bu 'yöneliş'i sadece insanlardan değil, 'bütün varlıklar'dan istemiştir. Nitekim Nur:4. âyette şöyle buyrulmaktadır: "Görmedin mi ki göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçmakta olan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedirler. Hepsi kendi salâtlarını (salâtehu) ve tesbihlerini hiç şüphesiz bilmiştir…"
İkincisi, bu 'yönelme'nin 'şekil' şartı ile ilgilidir. Bizler, geçmiş ümmetlerin hangi şekil şartlarını yerine getirerek namazlarını kıldıklarını bilemiyoruz. Bildiğimiz şey, onların da Allah'a yönelerek 'salât' ibâdetini yerine getirdikleridir. Fakat Kur'an'ın inzal oluşundan sonra, "namazların vakitlerinin tayin edildiğini",414 rukû, sücûd, kıraat gibi farzlarının Kur'an âyetleriyle sabit olduğunu415 biliyoruz. Ayrıca Hz. Peygamberin 'salât' ibâdetini icra ediş şeklini de sahih sünnetten biliyoruz. Buradan şu sonuç çıkar ki, 'namaz' olarak bildiğimiz 'salât' ibâdeti, bir 'özel yöneliş'tir. Şekil şartları vardır ve bunlara riâyet edilmelidir. Aksi taktirde, bu yönelişin beklenen sonucu hasıl etmesi mümkün olmayacaktır. Nitekim Enfal Sûresi 35. âyeti, bunun açık kanıtıdır.
Fakat şekil şartının ötesinde bir de 'içerik' şartı vardır ki, bu daha da önemlidir. Çünkü 'salât' ibâdetinden asıl beklenen, kulun Allah'ın istediği doğrultuda yaşamasıdır. Eğer kişi şekil şartlarını yerine getirdiği halde, kendisinden beklenen diğer sorumlulukları yerine getirmiyorsa, orada bir 'riya' (veya 'münâfıklık') yahut da 'ihmal' durumu vardır. Yani kişi ya inanmadığı halde namaz kılıyordur (veya kılıyor gibi yapıyordur) yahut da namaz kılmakla kendisinden beklenen şeylerden gâfildir. Nitekim Mâûn Sûresi ilk duruma işaret etmektedir. Burada "vay o namaz kılanların (musallin) haline" denilerek, namazın şekil şartlarını getiren bazıları kınanmaktadır. Çünkü bu kişiler, namazlarından (salâtihim) gâfildir; ikiyüzlülük yapıp, yetim malı yemektedirler. O halde, namaz kılanın (yani Allah'a
412] 20/Tâhâ, 132; 24/Nûr, 58; 29/Ankebût, 45; 62/Cum’a, 9, 10; 2/Bakara, 45, 153, 238; 4/Nisâ, 43, 103, 5/Mâide, 58, 9; 9/Tevbe, 54 vd.
413] 74/Müddessir, 43; 75/Kıyâmet, 31; 22/Hacc, 40; 11/Hûd, 87; 19/Meryem, 31, 55, 59; 21/Enbiyâ, 73
414] 4/Nisâ, 103; 11/Hûd, 114; 17/İsrâ, 78; 24/Nûr, 58
415] 2/Bakara, 125; 9/Tevbe, 112; 15/Hicr, 98; 22/Hacc, 26; 26/Şuarâ, 217, 218, 219, vd.
- 106 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yönelmiş birinin) yerilen bu eylemleri yapmaması gerekmektedir. Aynı vurgu, 11/Hûd, 87 âyetinde de vardır. Burada kavmi, Şuayb’e (a.s.) hitaben şöyle demektedir: "Senin namazın mı (salâtuke), babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor?..." Görüldüğü gibi, bu âyet, salât (yönelme) eyleminden beklenen sonucu gâyet net ifade etmektedir. Çünkü eğer Şuayb (a.s) bütün varlığıyla Allah'a 'yönelmişse', o zaman elbette ki kavminin taptığı putları reddedecek ve o 'put düzeni'nin doğal sonucu olarak hasıl olan 'ekonomik adaletsizliğe' de karşı çıkacaktır. İşte bu âyette geçen 'salât' ifadesini böyle algılamak gerekir. Yoksa kavmi, Hz. Şuayb'ı şeklen namaz kılarken gördüğü için bu sözü söylemiş değildir. Burada, Hz. Şuayb'ın 'kıldığı namaz'ın işlevi ile ilgili bir husus vardır ve âyet de buna işaret etmektedir. Müddessir Sûresi 43. âyette de yakıcı ateşe girecek olan suçluların: "biz namaz kılanlardan (musallin) değildik" itirafından bulundukları bildirilmekte ve dünya hayatında 'yoksula yedirmedikleri', 'boş şeylere daldıkları' ve 'ceza gününü yalanladıkları' beyan edilmektedir. Şu halde, 'musalli' olmak demek, aynı zamanda diğer ibadi veya ahlaki sorumlulukları da yerine getirmek demektir. Ankebut:45'te bu durum açıkça ifade edilmiştir. Buna göre namaz, kişiyi "hayasızlıklardan (fahşa) ve kötülüklerden (münker) alıkoyar." Eğer yapılan eylem ('yöneliş'), bu işlevini icra etmiyorsa, bir değeri yoktur. Özetle namaz, bir 'yaşam biçimi'nin kopmaz bir parçasıdır. O yaşam biçiminin bilinen adı İslâm'dır ve namaz da bu yaşam biçiminin en önemli rükûnlarından/ilkelerinden biridir. Nitekim En'âm sûresinin 162. âyeti bu gerçeği en açık şekilde ifade etmektedir: "De ki: benim namazım (salât), ibâdetlerim (nüsuk), hayatım (mahya) ve ölümüm (memat) âlemlerin Rabbi olan Allah içindir."
Ayrıca, mü'min kulun Rabbine içten yönelişin ifadesi olan 'salât', sonuçlarını ancak onu 'gereğince' yerine getiren kişide gösterir. Bu nedenle namazın 'kılınması', 'dosdoğru' kılınması anlamındadır. Nitekim namaz kılmanın övüldüğü veya onu teşvik eden her yerde 'akim'us-salât' terkibi kullanılır ki, bu âyetlerde sadece 'şekil' şartlarının değil, bütün bağlantılı ameli sonuçlarının da kast edildiği açıktır.416 Burada namaz ibâdeti ile diğer ibâdetler arasındaki ilişkinin de vurgulanması gerekmektedir. Her ne kadar, Kur'an:"namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan verirler";417 "namazı kılın ve O'ndan korkup-sakının";418 "sabır ve namazla yardım isteyin"419 gibi âyetlerde, namazla birlikte, başka bir sorumluluğu da zikretmişse de, tıpkı "iman edip sâlih amel işleyenler" ifadesinde olduğu gibi "namaz kılan ve zekât verenler" terkibini daha sıklıkla kullanır ki, bu önemlidir.420 Buradan, ibâdetlerin İslâmi yaşam biçiminde birbiriyle bağlantılı oldukları sonucu çıkarılabileceği gibi, namaz ve zekât ibâdetlerinin 'önemi'ne dair de bir neticeye ulaşılabilir. Nitekim her iki ibâdet de, İslâm'ın temel şiarlarının başında sıralanmışlardır. Ancak namazın farklı bir boyutu daha vardır ki o
416] 2/Bakara, 3, 43, 83, 110, 177, 277; 4/Nisâ, 77, 102, 142, 162; 5/Mâide, 6, 16, 55; 6/En'âm, 72; 7/A'râf, 170; 9/Tevbe, 5, 11, 18, 71; 10/Yunus, 87; 11/Hûd, 114; 13/Ra'd, 22; 14/İbrahim, 31, 37, 40; 17/İsrâ, 78; 20/Tâhâ, 14; 21/Enbiyâ, 73; 22/Hacc, 35, 31, 78; 24/Nûr, 37, 56; 29/Ankebût, 45; 30/Rûm, 31; 31/Lokman, 4, 17; 33/Ahzâb, 33; 35/Fâtır, 18, 29; 42/Şûrâ, 38; 58/Mücâdele, 13; 73/Müzzemmil, 20; 98/Beyyine, 5.
417] 22/Hacc, 35
418] 6/En'âm, 72
419] 2/Bakara, 45, 153
420] 2/Bakara, 110, 177; 5/Mâide, 12, 55; 9/Tevbe, 5, 11, 18, 71; 19/Meryem, 31, 55; 22/Hacc, 41, 78; 24/Nûr, 56; 31/Lokman, 4; 33/Ahzâb, 33; 58/Mücadele, 13; 73/Müzzemmil, 20
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 107 -
da şudur: diğer ibâdetler, yılın veya ömrün belirli zamanlarında eda edilirlerken, namaz her gün yapılan bir ibâdettir. Duâ, niyaz, övgü ve istiğfar boyutları itibarıyla da, bilincin sürekli canlı tutulmasını sağlayıcı bir özelliği vardır.
Namazın 'dosdoğru' kılınmasının bir diğer şartı da, onun vakitlerinde,421 aksatılmadan, düzenli olarak422 ve huşû içinde ifa edilmesi423 gereklidir. Mü'min mâzeret halleri hâriç, namazında daim olan kişidir. Bugün İslâm dünyasının farklı bölgelerinde görülen ve sadece Cuma ve Bayram günlerinde namaz kılma pratiği, İslâm'ın değil, geleneğin ürettiği biçimlerdir ve Kur'an'ın tarif ettiği dosdoğru namaz kılma eylemine karşılık gelmemektedir.
'Sa-le-ve' kökünden türeyen 'salevât' kelimesi ise, aslında 'salât'ın (yani 'yönelme' eyleminin) çoğul ifadesidir;424 ancak ifa edilen namazın sayıca çokluğu mânâsına da kullanılır. Bu mânâda, Allah'ın,425 Rasûlü'nün,426 Meleklerin427 ve kulların 'salât'ı (veya 'salevât'ı) vardır. Hatta Kur'an, ilk dönem Hıristiyanlarının ibâdet ettikleri mekânlar anlamında 'kiliseler' için dahi 'salevât' kelimesini kullanmıştır.428 Denilmiştir ki, Allah'ın salevâtı, müminleri tezkiye etmesi; Peygamberin salevâtı, müminlere duâ etmesi; meleklerin salevâtı, tıpkı insanlarınki gibi duâ ve istiğfar anlamındadır. Bunlar, 'salevât'ın anlamını, tek bir noktaya hasredici yaklaşımlardır ve eksiktir. Hâlbuki, Allah'ın salevât'ı, kuluna yönelmesi, onu 'görüp kollaması', bağışlaması, tezkiye etmesi vb; Peygamberin salevâtı, ondan kendilerine yönelmesini isteyenlerin davetine icabet edip, onların yaptıklarına onay vermesi, onlara destek olması, onların sâlih kişiler olduklarına şahitlik etmesi, onların bağışlanmalarını dilemesi, vb; Meleklerin salevât'ı, yöneldikleri kişinin söz ve eylemlerini tasdik etmeleri, ona destek olmaları, onun için mağfiret dilemeleri vb; kulun salevâtı da, Allah'a yöneliyorsa, duâ, istiğfar, övgü, niyaz; başka bir şeye yöneliyorsa, o şeyin zati özellikleriyle bağlantılı bir yöneliş eylemidir (örneğin: tasle'n-nar, ateşe yönelip, girme mânâsındadır). Hal böyle olunca Ahzab Sûresi 56. âyetinde emir sigasıyla gelen: "Ey iman edenler! Siz de ona (peygambere) salât edin ve tam bir teslimiyetle ona teslim olun" ifadesinin mânâsı, gelenekte olduğu gibi, "dil ile salevât getirmek"ten çok farklı olmaktadır. Yani bu âyet, Hz. Peygamberin isminin anıldığı her yerde, müminlerden "salât-u selam getirmelerini ve başka bir şey yapmamalarını" istememekte, bilakis (hitabın doğrudan ve ilk muhataplarının sahabe olduğu da düşünüldüğünde) müminlerden Peygamber'e (yani O'nun davetine) yönelmelerini, O'na destek olmalarını, O'nunla birlikte cihad etmelerini vb. istemektedir. Âyetin Hz. Peygamberden sonra gelen müminlerden istediği de aynı şeydir. Bu müminler de, Hz. Peygamberin getirdiği mesaja/vahye yönelecekler; ona destek olacaklar, onun uğrunda cihad edeceklerdir. İşte müminlerin asıl 'salevât'ı budur. Elbette ki Hz. Peygamberin adı anıldığı zaman, onu gıyaben de olsa selamlamak ve onun için duâ etmek de güzel bir davranıştır. Fakat bu, tabir-i caizse, gelenekte olduğu gibi,
421] 4/Nisâ, 103
422] 70/Meâric, 23
423] 23/Mü'minun, 2, 9
424] 23/Mü'minun, 9
425] 2/Bakara, 157
426] 9/Tevbe, 99
427] 33/Ahzâb, 56
428] 22/Hacc, 40
- 108 -
KUR’AN KAVRAMLARI
'kuru kuruya' bir selamlama ve duâ olmamalıdır. Asıl 'salevât', O'nun Kur'an'ı ahlak edinmişliğini örnek almaktır. Buradan hareketle, namazlarda okunan Tahiyyat ve Salli-Barik'lerdeki 'salli' ve 'salevât' ifadelerini doğru anlamak da mümkün olabilecektir. Bir övgü ifadesi olan, 'tahiyyat'taki 'salevâtu lillah' ifadesi, ihlaslı bütün yönelişlerin Allah'a olduğunu ifade eder. "Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed" ifadesinde ise, Allah'tan Muhammed’e (s.a.s.) ve onun ümmetine yönelip, her mânâda onları desteklemesi, bağışlaması vb. niyazında bulunulur (ve tabii ki bu niyazın kabulü için gerekli olan diğer mükellefiyetlerin yerine getirileceği sözü verilmiş olur). Yoksa 'salli-bârik'ler, asla sadece dil ile ve kolay yoldan sevap kazanma kasdıyla söylenilen cümleler değildirler. Namazın/salât'ın 'anlam'ını yakalamanın bir diğer (ve önemli) yolu da rükünlerinin künhüne vakıf olmaktır. 'Tekbir' ile başlayıp 'selamlama' ile biten bu ibâdette, kulun, kul oluşunun bütün veçheleri en net şekilde görülür. Kul, "Allahu Ekber" diyerek "en büyük" olanın huzurunda durur ('Kıyam'). Bu kulun bir nevi 'saygı duruşu'dur. Akıl ve kalp, tam bir teslimiyetle Rabbine yönelir. Ardından kul, bir tesbihat, övgü, yüceltme ve bir tasdik beyanı olan Subhâneke duâsını okur. Bu duâdan sonra, musalli, namazın her rekatında okunan Fâtiha Sûresi'ne geçer. Burada kul, önce Rabbini över; O'nun kullarına çok acıyan, merhametli bir ilah olduğunu tasdik eder ve Rahman ve Rahim sıfatıyla hayatı ve ölümü yaratanın, Ceza Günü'nde bütün insanlardan soracağının bilincinde olduğunu ikrar eder. Ve bu ikrarını, kendisiyle aynı inancı paylaşanlarla birlikte, ilahi mesajın en merkezi kavramlarından biriyle izhar eder: "yalnız sana ibâdet ederiz." Evet, bu ikrar, aynı zamanda, başka mabudların, ilahların, önderlerin ve efendilerin reddidir. İkrarın devamında gelen: "yalnız Senden yardım isteriz" cümlesi de, musalli'nin, 'isteme'nin 'boyun eğmek', 'üst otorite kabul etmek', yani Rab edinmekle bağlantılı olduğunun bilincinde oluşuna delalet eder. Ve kul, ardından, "istenecek şeylerin en değerlisini" ister: "Bizi doğru yola ilet." İşte bu, musalli'nin namaz içinde Rabbinden ilk isteğidir. Kul, en değerli şeyi, en önce istemektedir. Çünkü bilmektedir ki, "bu yol" her şeyin anlamını bulduğu yoldur; ancak o yola girenler hedefe ve 'nimet'e ulaşabilirler. O yoldan uzak duranlar ise ya sapıtırlar ya da gazaba uğrarlar. Hidâyet duâsı ile biten niyazdan sonra, kul, dilerse hakikat beyan eden (uzun-kısa) pasajları okur, dilerse vahyin duâ içerikli pasajlarından okuyarak niyazına devam eder. Sonra bütün rükünler arasında söyleyeceği 'tekbir' kelimesini getirerek, Rüku'ya gider. Rüku, Rabbin (yani 'efendi'nin) önünde saygı ve itaat ifade eden muazzam bir eylemdir. Ve kul bu itaatini: "azametli Rabbimi tesbih ederim" sözleriyle gösterir. Rukû'dan kalkarken de, Rabbinin kendisini görüp-gözetlediğinin bilincinde olarak: "Allah, kendisini öveni işitir" diyerek doğrulur. Rüku'nun ardından, saygı ve itaatin zirvesi olan 'Secde' eylemi gelir. Kulun alnı, secde halinde yerdedir; burada gâyet güzel bir kinaye vardır ki o da şudur: kulun başı en aşağı noktada iken, kendisi manen en yüksek mertebededir! İşte tam bu halde iken, kul, "yüce Rabbini tesbih eder." Gerçekten de, secde halindeki kul için, Rabbi 'en yüce' mertebededir. Sonra, bu zirve halinden ayrılan kul, ikrar, övgü, tesbîhât, yüceltme ve tasdik içeren eylemlerini (Kıraat, Rukû ve Sücud) bir kez daha ('te'yiden') tekrar eder. Sonra oturur. Oturuş saygı içinde gerçekleşir ve kul, Tahiyyat duâsı ile bu hürmetini gösterir. Tahiyyat, namazın rükünleri arasında değildir; fakat güzel anlamlarla yüklü olması nedeniyle müminlerin tekrarladıkları bir duâdır. Kul, burada önce Rabbini över, sonra O'nun Resulü'nü selamlar, Allah'ın rahmet ve bereketinin onun üzerine
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 109 -
olmasını diler; ardından Allah'ın sâlih kullarını da selamlar ve nihâyet Tevhid'e şahitlik eder. Muhammed’in (s.a.s.) Allah'ın önce kulu, sonra Resulü olduğunu ikrar eden musalli, iki rekatlı namazlarda tahiyyat'tan sonra, dilerse önce sağa sonra sola selam vererek, dilerse de 'Salli-Bârik' ve 'Rabbenâ' duâlarını okuyarak namazını bitirir. Bu duâlarda da kul, Rabbine yakarışta bulunur ve O'ndan, tıpkı Hz. İbrahim'e ve âline yaptığı gibi, Hz. Muhammed'e ve aline (ümmetine) 'yönelip', yardım etmesini, onları bağışlamasını, bereketlendirmesini ister. Sonra 'Rabbenâ' duâlarıyla, O'ndan kendisine "dünyada ve ahirette iyilik ve güzellik vermesini, ahrette de ateşin azâbından korumasını" diler. Yetinmez; kendisinin, anne-babasının ve bütün müminlerin, Hesap Günü'nde mağfiret edilmesini niyaz eder. Nihâyet sağına ve soluna (Kirâmen Kâtibin'i ve diğer sâlih kulları düşünerek) selâm verir ve namazdan çıkar.
Görüldüğü gibi, namaz, bir kulun Rabbine karşı "en mükemmel şekilde" yönelişinin ifadesidir. Bir ilaha, bir mabuda, bir efendiye bağlılık bundan daha kusursuz bir şekilde yapılamaz. Ve bir kulun, niyazları, yakarışları ve duâları da bundan daha samimi bir eda ile dile getirilemez. İşte bu nedenledir ki, namazı 'gereği gibi', 'dosdoğru' kılanlar, yönelmenin en asli mânâsıyla Allah'a yöneliyor ve kulluklarını da hakkıyla yerine getiriyorlar demektir.
Salât, öylesine kapsamlı bir 'eylem'dir ki, mü'minin Rabbine 'tek başına' yönelişini ifade ettiği gibi, Ümmet'in Rablerine topluca yönelişlerini de karşılar. Bu yönelişlerin en bilinenleri, Cuma ve Bayram Namazları'dır. Her iki namaz da, müminlerin bağımsız siyasi varlıklarının ifadesi olarak ve kendi aralarındaki meselelerini tartışıp, Allah'a bağlılıklarını bildirdikleri ibâdetlerdir. Bundan başka, müminlerin, 'özel' anlarda icra ettikleri 'yöneliş'ler de vardır ki, Küsuf ve Husuf namazları, Cenaze Namazı, Şükür Namazı, Teravih Namazı ve Nafile namazlar bunlar arasındadır. Bu böyledir, çünkü mü'minin her işinde, her anında Allah'a yönelmesinden daha doğal bir şey olamaz. Mü'minler topluluğunun 'diri' bir toplum oluşunun nedeni de zaten budur. 429
Namaz; fiilî bir duâ ve niyaz, eyleme dönüşmüş bir tevhid, Allah’ın huzurunda huşû ve hudû dolu bir boyun eğiş ve Allah’ın düşmanlarına karşı nefret dolu bir kıyam ve başkaldırıdır. Allah’ı tekbir ederken Tâğut’u tekfir etmek, Rabbimiz’in “â’lâ” (yüce) ve “azim” (büyük) ismini eğilerek ve yere kapanarak tekrar etmek sûretiyle O’na bağlılığımızı ifâde ederken, kendisinden korkulmasını ve emrine râm olunmasını isteyen sahte ilâhlara karşı savaş ilân etmek için konulmuş ilâhî bir farîzadır. Allah’tan başka ilâh olmadığını, büyüklük sıfatının yalnızca O’na ait olduğunu, hamd, şükür ve övgünün sadece O’na yapılacağını, ibâdet edilmeye ve yardım dilenmeye lâyık yegâne ilâhın âlemlerin meliki ve mâliki Allah olduğunu ilân eden bir savaş bildirisidir namaz. Mihrab’da -harb meydanında- okunan bir bildiri ve bir patlamadır namaz. Tüm tâğîlere (Allah’a isyan edip haddi aşanlara), cebbar (zorba) ve müstekbir (böbürlenen)lere, şeytana ve azgınlaşan nefsimize, kalplere vesvese veren Hannâs’a karşı amansız bir patlama ve nefret ilânı. Bir ahd ü misak. Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğimize, itaatte bulunmayacağımıza, O’ndan başka hiç kimseden yardım dilemeyeceğimize, Allah’ın hakkını gasbeden, O’na kafa tutan fâcir (isyancı) ve zorbaları alaşağı edip terkedeceğimize dair Allah’la yapılan ilâhî bir sözleşme.
429] İktibas Dergisi, Haziran 2007
- 110 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Namaz, Allah adına yapılan bir kıyâm, hudû dolu bir rükû, tezellül dolu bir secde... Allah için kıyâm! Küfrün ve şirkin her türlüsüne, tapınmanın ve bağlılıkların her çeşidine, nefsin ve şeytanın tüm istek ve arzularına karşı Allah adına kıyâm! Karşılarında saygıyla el-pençe divan durulmasını isteyen yeryüzünün hâkim ve müstekbirlerine karşı kıyâm! Sonra... Kahhâr ve Cebbâr olan Rabbül-âlemin’in huzurunda huşû ve tevazû hisleriyle dolu bir baş eğiş; rükû’... O’nun büyüklüğü, azameti ve yüceliği karşısında haşyetle yere kapanıp hamd ile tesbih ve tenzih etmek; secde...
Kalbî bir yöneliş ve şuurlu bir hatırlama; tezekkür... Günahlarından ve isyanlarından dolayı kesin bir pişmanlık duyuş; tevbe ve istiğfar... Yalvarmak, yakarmak, samimiyetle ve iç çekerek duâ etmek...
Namaz, bunlardan biri değil; hepsi... Tekbir, ta’zim, zikir, tesbih, tahmid, istiğfar, tevbe, tazarru, teevvüh, inâbe, ihbât, kunut, huşû, tevazû, temekkün, tenâdüm ve duâ... Bütün bunlar, namazın bir parçası, özelliği veya öğesi.
Namazın İkamesi (Namazı Ayakta Tutmak)
İkame/Dosdoğru Kılmak
Kur’an’da namaz kılmayı emreden âyetlerde “kaame” fiilinden türeyen “ekıymu’s-salâte” ve bu âyette olduğu gibi “yukıymûne’s-salâte” gibi ifâdelerin kullanılması oldukça dikkat çekicidir. Allah Teâlâ, namazı ikame lafzından başkasıyla emretmemiş, ondan başkasıyla da insanı övmemiştir. İkame kelimesi, türevleriyle birlikte Kur’an’da toplam 60 yerde geçer. “Kaame” fiilinde, yine namaz kılmayı ifâde eden “sallâ-yusallûne”den farklı olarak birtakım ilâve anlamlar vardır. “İkaame”; bir şeyi kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, dosdoğru yapmak, özenle ve şartlarına riâyet ederek uygulamak, devamlı ve itibarlı hale getirmek anlamlarına gelir.
Dolayısıyla, “namazı ikaame etmek”; onu ta’dîl-i erkân ile -rükûnlarının hakkını vererek-huşû ve hudû içinde, dosdoğru bir şekilde kılmak ve hatta kıldırmak demek olur. Namaz için emr-i bil-ma’rufta bulunmak, ona engel olacak engelleri ortadan kaldırmak, başkalarına namazı hatırlatmak, emretmek ve öğretmek de namazı ikaame kapsamına girer. “Ehline, ailene namazı emret; kendin de ona devam edip sabret.”430 Namazı itibarlı ve devamlı hale getirmek, insanları namazdan alıkoyan her türlü psikolojik ve fiilî baskıya karşı direnmek, mücâdele etmek ve namazı sürekli koruyup muhâfaza etmek de yine namazın ikamesi ile alâkalıdır. İkame etmek, namazı ayağa kaldırmak demektir; namazın başını dik tutmak, ölü gibi yerde sürünmesine ve kılanların izzetsiz şekilde yerlerde sürünmesine engel olacak şekilde namazın başını dik tutmak demektir.
Namazı Ayağa Kaldırmak: "Namazı ikame edin" ibâresinin anlam çağrışımlarından biri, belki de birincisi; "namazı ayağa kaldırın!"dır. Çünkü namazlar ölü gibi, yerde sürünüyor. Namazların başı dik değil, başı eğik. Namaz, insanın Allah karşısındaki esas duruşunu sembolize eden muhteşem bir simge. Ama Allah'a karşı esas duruşu olmayanların başını nasıl dik tutsun namaz? Namazın başını dik tutmayanların başını neden dik tutsun namaz?
430] 20/Tâhâ, 132
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 111 -
“Namaz, Din’in direğidir; onu terkeden şüphesiz dini yıkmış olur.”431 hadisi açısından konuya bakarsak, namazı ikaame etmek, dinin bu temel direğini, yani sütununu inşâ edip dikmek, sapasağlam hale getirmek şeklinde de yorumlanabilir. Bir çadırın ayakta kalabilmesi için temel direğin, bir binânın yükselebilmesi için temel sütunların önemi ne ise, İslâm dini için de namaz odur. İslâm binâsının temeli imanla atılacak, direk ve sütunları da namazla dikilecektir. Bu yüzdendir ki, Kur’an ve sünnet, tevhid’den sonra ilk olarak namazı emretmiştir.
Aşağıdaki âyetlerde, tevhid çizgisinde olanları namaz konusundaki hassasiyetleri vurgulanırken; daha sonraki sapıtan topluluğun en belirgin vasfı olarak da “namazı zâyi etmeleri” zikredilir:
“İşte bunlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberlerden, Âdem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail (Yakub) neslinden yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahman’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, namazı zâyi ettiler ve şehvetlerine uydular. Bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır.” 432
Şu âyette ise, namazı ikame etmeyenlerin, nasıl dinlerini helak edip cehenneme sürüklendikleri açıkça ortaya konulur: “Suçlulara sorarlar: ‘Sizi cehenneme sürükleyen nedir?’ Onlar derler ki: ‘Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula da yedirmezdik. Zevke dalanlarla birlikte dalardık. Ceza gününü de yalanlardık. Sonunda bu halde iken ölüm bize gelip çattı.”433
Kısacası; Namazı ikaame etmek, Din’i ikaame etmektir. Namazı terketmek ise, Din’i helak edip yıkmaktır. Dolayısıyla namazı İslâm dininin “olmazsa olmaz” birincil ibâdeti olarak bilmeli ve onu hakkıyla ikaame etmeliyiz.
Namazın hakkıyla kılınması konusunda ölçü, Rasûlullah’ın; “Namaz kılarken beni gördüğünüz gibi namaz kılın”434 hadisi olmalıdır. Dosdoğru namaz; Rasûlullah’ın kıldığı, onun tanımladığı ve onun uygulama olarak gösterdiği namazdır. Allah’a lisanen ve bedenen tâatte bulunmanın ötesinde; kalben ve rûhen ibâdet etmek, namaz sâyesinde imanı güçlendirmek, imanı tazelemek, dinamizmini artırmaya ve kulluk bilincini hatırlamaya yönelik seviye kazanmak namazın ikame edilmesi için vazgeçilmez şartlardır. Bütün bunların yanında, namazın dosdoğru ve makbul olabilmesi için şekle yönelik bazı şartların da titizlikle yerine getirilmesi gerekir.
Esasen, namazın derûnî ve ruhî boyutu, bir bakıma şeklî boyutu olmadan gerçekleşemez. Kıyam, rükû, sücud, kuûd gibi temel bedensel eylemler, hiç kuşkusuz derin rûhî ve psikolojik anlamlar içeren sembolik hareketlerdir. Bu bakımdan, Rasûl-i Ekrem, namazın şekli ile alâkalı çok önemli uyarılarda bulunmuştur. “Namaza durduğunda, önce tekbir al. Sonra Kur’an’dan kolayına geleni oku. Sonra rükûya var, eklemlerin yerli yerinde (mutmain) oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldır, ayakta büsbütün doğruluncaya kadar dur. Sonra secdeye var, mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldır, mutmain oluncaya kadar otur. Bunu namazının bütününde böyle yap.” 435
431] Beyhakî
432] 19/Meryem, 58-59
433] 74/Müddessir, 41-47
434] Buhârî, Ezan 18/60, Edeb 27; Ahmed bin Hanbel; V/53, Dârimî, Salât 42
435] Sahih-i Buhârî, Tecrîd-i Sarih Terc. II/ 735 hadis no: 423
- 112 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hadiste sözü edilen her hareketin mutmain olarak yapılması; o hareketler sırasında yapılan duâ ve zikirlerin anlam kazanması bakımından elzemdir. Acele ile daha rükûya tam varmadan doğrulmak, tam doğrulmadan secdeye gitmek ve hemen secdeden kalkmak, daha oturmadan tekrar secdeye gitmek... Bütün bunlar, namazın şekli ve aslı olan bedensel unsurları eksik bıraktığı gibi, namazın mânâsını ve ruhunu da zedeler. Nitekim Rasûlullah, namazda “horozun gagalaması gibi gagalamayı, köpek oturuşu gibi oturmayı ve tilki bakışı gibi sağa sola bakınmayı” yasaklamıştır. 436
Her konuda bize örnek olan Peygamberimiz’in, namaz konusundaki titizliği ve dikkati de bizim için yegâne örnek olmalıdır: Âişe annemiz şöyle dedi: “Rasûlullah aleyhisselâm rükûya vardığı zaman başını ne yukarıya kaldırır, ne de aşağıya indirir; ikisinin arasında tutardı. Rükûdan başını kaldırdığı zaman, iyice doğrulup ayakta durmadıkça secdeye gitmezdi. Secde edip başını kaldırdığı zaman da, iyice doğrulup oturmadıkça (ikinci) secdeye gitmezdi.” 437
Namaz, ibâdetlerin Bir Sentezidir
İslâm'da, tevhid akidesine imandan sonra, ikinci olarak namaz emri gelir. Çünkü namaz, "dinin direği", "mü'minin mi'racı" ve "cennetin anahtarı"dır. Allah katında en sevgili amel odur. Peygamberimizin "gözümün nuru" dediği ibâdet yine namazdır.
Kur’ân-ı Kerim, namaza çok önem vermiş, namazla ilgili değişik hususlara açıklık getirmiş ve ciddi uyarılarda bulunmuştur.
Günde beş vakit Allah'ı birlemenin, yani tevhid'in eyleme dönüşmesinin adıdır namaz. Allah'ı tesbih, tekbir ve ta'zim eylemek, O'na hamd, şükür ve senâda bulunmak, O'ndan yardım dilemek ve duâlarımızın kabulünü istemek, günahlarımız için tevbe ve istiğfar etmek, duâ, niyaz, yalvarma, tevazu, huşû, hudû, zikir, tefekkür... hepsi namazın birer parçası ve temel unsurudur. Namaz, iman ile küfür arasındaki perde, mü'mini fahşâdan ve münkerden alıkoyan en önemli engel ve müslümanı müslüman olmayandan ayıran en belirgin bir ölçüdür.
Namaz, tüm mahlûkatın ibâdet biçimlerini kendisinde toplayan bir hülâsâdır. Kıyam eden, rükû ve secde eden meleklerin ibâdetleriyle, canlı ve cansız bütün varlıkların ibâdetleri, tesbih ve tenzihleri namazda toplanmıştır. "O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur."438; "Görmedin mi, göklerde ve yerde bulunan her şey; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a hakikaten secde ediyorlar. " 439
Namaz, Allah'ın yaratıklarının O'na yaptığı tüm ibâdet şekillerinin bir sentezidir. Yıldızlar, devamlı olarak belli hareketleri tekrar ederler; namazda belli hareketler sürekli tekrarlanır. Dağlar ayakta dururlar; namaza ayakta dikilerek, kıyâmla başlanır. Hayvanlar sürekli olarak eğilmiş durumda bulunurlar; namazda ikinci hareket eğilmek, yani rükûdur. Ağaçlar gıdalarını ağız vazifesi gören kökleriyle alırlar, yani devamlı secde halindedirler; namazda üçüncü hareket,
436] Muham. Nâsıruddin el-Albânî, Sıfatu Salâti’n-Nebî, Mektebetu’l-İslâmî, s. 70; Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, Pınar Y., I/ 175
437] İbn Mâce, K. Salât 869, 880
438] 17/İsrâ, 44
439] 22/Hacc, 18
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 113 -
alnını toprağa koyarak secde etmektir. Akan su devamlı sûrette yıkar ve temizler; namazdan önce abdest alınır... vs. 440
Namaz, sadece şekilden ibâret bir hareketler bütünü değildir. O, cismin, aklın ve kalbin iştirakiyle gerçekleştirilen mükemmel bir ameldir. Bu üç unsurun her biri adaletli bir şekilde ve yerli yerinde namazda temsil olunurlar: Cisim için kıyâm, rükû, sücûd; dil için kıraat, tesbih, zikir ve duâ; akıl için düşünme ve anlama; kalb için de huşû ve manevî lezzet vardır. 441
Ayrıca bütün semavî dinlerde kıyam, rükû, secde ve ka'de gibi tapınma şekilleri vardır ve kuşkusuz bunlar tevhidî kaynaklıdır. İşte İslâm, tüm bu tevhidî ibâdet şekillerini namazda birleştirmiştir.
Tevhidden Sonra En Önemli Emir: Namaz
İslâm'ın ilk farzı "iman", ikinci farzı da "namaz"dır. Rasûlullah'a gelen ilk hüküm, tevhid'den sonra namaz olmuştur. "Oku" şeklinde başlayan ilk vahiy, 96/Alak sûresinin birinci âyetidir. Sûrenin sonu ise "Secde"yi emreder. İlk vahiyden sonra, ikinci olarak inzâl olunan Müddessir sûresinin ilk beş âyetinden üçüncüsü "ve Rabbeke fe-kebbir" emridir. Bu; "Rabbini tekbir et, yani O'nu büyük tanı ve büyüklüğünü bildir, söyle" demektir. İşte namazın temeli ve esası bu cümledir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Onlar ki, Kitab'a sımsıkı sarılırlar ve namazı dosdoğru kılarlar; elbette Biz, sâlih olanların ecrini zayi etmeyiz."442 Tevbe edip mü'min olanlar için şöyle denilir: "Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdirler." 443 "İman eden kullarıma söyle: Namazı kılsınlar." 444
Kur’ân-ı Kerim'in pek çok âyetinde ve yine çoğu hadis-i şeriflerde, mü'mine; tevhidin ardından ilk önce namaz, sonra zekât ve daha sonra da diğerleri emredilmiştir: "İslâm beş şey üzerine binâ edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı ikame etmek, zekâtı vermek, Beyt'i haccetmek ve Ramazan orucu." 445
"Tevhid'den sonra, namazdan daha sevimli bir ibâdeti Allah Teâlâ kullarına farz kılmamıştır. Eğer namazdan daha çok sevdiği bir ibâdet olsaydı, şüphesiz melekler onunla ibâdet ederlerdi. Hâlbuki, meleklerin kimisi râki' (rükû edici), kimisi sâcid (secde edici), kimisi kaaim (kıyam edici), kimisi kaaiddir (ka'dede durucudur)."
Rasûlü Ekrem, ashabından, önce "namazı ikame etmeleri", sonra "zekâtı vermeleri", daha sonra da "bütün müslümanlara nasihat etmeleri" konusunda biat almıştı. Âyet ve hadislerde, tevhid'den hemen sonra namazın emredilmesinin hikmeti üzerinde iyice düşünmek lâzımdır. Namaz, tevhid'in pratiğidir. İmandan aksiyona geçiştir. Tevhid'in temel ilkelerini hem dilimizle, hem kalbimizle ve hem de hareketlerimizle tekrar edip iman ve ikrarımızı tazelemektir. Namaz, imanın varlığını kanıtlayan en önemli belirtidir.
440] Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, c. 2, s. 54
441] Ebu'l-Hasen Ali el-Hasenî En-Nedvî, Dört Rükûn, İslâmî Neşriyat, s. 38-39
442] 7/A'râf, 170
443] 9/Tevbe, 11
444] 14/İbrahim, 31
445] Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22; Nesâî, İman 13; Tirmizî, İman 3
- 114 -
KUR’AN KAVRAMLARI
En Faziletli Amel
Allah'ın Rasûlü'ne soruldu: "Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir?" "Vakti gelince kılınan namazdır" buyurdu.446 Birisi Rasûlullah'a "İslâm nedir?" diye sordu. Peygamberimiz; "Bir gündüz ve gecede beş vakit namazdır" buyurdu (daha sonra oruç ve zekâtı anlattı).447 Bir başka hadis de şöyledir: "Kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emrolunduğu gibi namazları kılarsa, onun geçmişteki günahları bağışlanır."448 Namaz, cennetin anahtarı olduğu gibi; namazı terketmek de cehenneme girme sebebidir: "Cennetin anahtarı namazdır."449 "Sizi cehenneme sevkeden nedir?’ ‘Namaz kılanlardan değildik’ derler."450 Yine bir hadiste şöyle buyrulur: "Beş vakit namazı Allah, kullarına farz kılmıştır. Eksiksiz olarak, erkân ve âdâbına riâyetle o namazlarını kılan kimseyi, Allah Teâlâ'nın, cennete koyacağına dair va'di vardır. İstenildiği o namazları kılmayan kimseye ise Allah'ın va'di yoktur. Dilerse onu azaplandırır, dilerse de cennete koyar." 451 Yine Rasûlullah, namaz hakkında şu tanımlamalarda bulunmuştur: "Namaz, gözümün nurudur." "Namaz, mü'minin mi'racıdır."
Namaz, sürekli bir yükseliş ve yüceliştir. Münker'den ma'ruf'a, kötülüklerden iyiliklere, zulumâttan nur'a, tekebbür'den tezellül'e, dünyevîlikten uhrevîliğe, nefsin ve şeytanın esâretinden ilâhî hürriyete ve özgürlüğe doğru bir yüceliş, bir geçiş ve bir inkılabtır. Namaz, münker'e ve fahşâ'ya, küfre ve şirke, nefse ve şeytana, dünyevî sevgi ve korkulara karşı büyük bir engel ve sağlam bir kalkandır. Allah adına tâğuta karşı, rüşd adına ğayy'a karşı, iman adına küfre karşı ve Hakk adına batıla karşı kuşanılan çelikten bir bir zırhtır o. "Muhakkak ki namaz, fahşâ (iğrenç şeyler) ve münker (kötülükler)den vazgeçirir." 452
Mü’min ile Kâfir Arasında Ölçü
Namaz; iman ile küfür arasında bir perde, mü'min ile kâfiri birbirinden ayıran alâmet-i fârika (ayırıcı özellik), cennete ya da cehenneme girme konusunda tayin edici faktördür. Kısaca namaz, dinin olmazsa olmaz en birincil amelidir.
"Yalnız O'na yönelin ve O'na karşı gelmekten sakının; namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın."453 "Sizi cehenneme sokan nedir?’ ‘Biz namaz kılanlardan değildik’ derler."454; "Onlara Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. Sonra onların arkasından öyle bir nesil geldi ki, namazı zâyi ettiler, şehvetlerine uydular. Bunlar da azgınlıklarının cezasına uğrayacaklardır."455 Bu âyetlerde, namaz kılmamak müşrik olmanın, cehenneme girmenin ve azgınlaşıp bağy etmenin sebebi olarak zikredilmiştir. Allah'ın Rasûlü, konuyla ilgili hadislerinde şöyle buyurur: "Muhakkak ki namaz, insan ile küfür ve şirk arasında bir perdedir. Namazı terketmek bu perdeyi kaldırmaktır."456 Nitekim bazı rivâyetlerde, namazı bilerek terkedenin kâfir olacağı,
446] Buhârî, Namaz Vakitleri 6; Tirmizî, Salât 173
447] Buhârî, İman 39; Müslim, İman 8
448] İbn Mâce, İkametu's-Salâh 1396
449] Müslim, İman10; Tirmizî, Zekât 2; Nesâi, Salât 4
450] 74/Müddessir, 42-43
451] Nesâî, Salât 6
452] 29/Ankebût, 45
453] 30/Rûm, 31
454] 74/Müddessir, 42-43
455] 19/Meryem, 58-59
456] Müslim, İman 134
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 115 -
bazı rivâyetlerde ise "Allah'ın zimmetinden uzaklaşacağı"457 ifâde edilmiştir. Aşağıdaki hadis ve âyet, iman ile küfür arasındaki bu kesin çizgiyi belirlemede namazın ifâde ettiği anlamı apaçık ortaya koyuyor: "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet edinceye, namazlarını kılıp zekâtlarını verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum."458; "Eğer tevbe ederler, namaz kılarlar ve zekât verirlerse, yollarını serbest bırakın." 459
Şu halde; mü'min ile kâfiri, müşriği veya münafığı birbirinden ayıran en önemli alâmet-i fârika (ayırıcı özellik) namazdır. Kişinin "inandım" demesi, meseleyi halletmemektedir. Bu imanını eyleme dönüştürmesi ve ilk olarak da namazla işe başlaması gerekmektedir. Aksi halde, mü'minlerin safına dâhil olamayacak ve kendisiyle savaşılması gerekecektir. Tâ ki, namazını kılıncaya kadar. "Onlarla bizim aramızda alâmet-i fârika namazdır. Binâenaleyh namazı terk eden kâfirlere benzemiştir."460; "Namaz dinin direğidir. Onu terk eden şüphesiz dini yıkmış olur."461 İşte ölçü budur. Kişi nasıl ki, imanını namaz biçiminde eyleme dönüştürmeden dinini ayakta tutamıyorsa; namazını terk eden kişi de, dinini yıkmaya başlamış demektir.
Namazın Sürekliliği
“Amellerin Allah’a en sevimli geleni, az da olsa sürekli ve devamlı olanıdır.”462 Namazı ikame edebilmek; ancak onu sürekli, kesintisiz ve devamlı kılmakla mümkündür. Yüce Rabbimiz’in namazla murad ettiği hikmet ve faydaların ortaya çıkması ve bunların bir ömür boyu kulun hayatını süslemesi için namaza kesintisiz devam etmek şarttır. Hiçbir şey, onun kılınması için bir engel teşkil etmez: Ne meşgale, ne iş, ne eş, ne aş ve ne de savaş!
Namaz; her halde, her ortamda ve her durumda terk edilmemelidir:
Darlıkta da, bollukta da namaz!
Meşguliyette de, boşlukta da namaz!
Savaşta da, barışta da namaz!
Fakirlikte de, zenginlikte de namaz!
Yolculukta da, evindeyken de namaz!
İhtiyarlıkta da, gençlikte de namaz!
Özetle, hiçbir bahane ve hiçbir gerekçe namazı terketmeyi gerektirmez. Su mu bulamadınız? O halde teyemmüm edeceksiniz. Cami veya mescid mi bulamadınız? İşte tüm yeryüzü! Yolculukta mısınız? O halde namazı kısaltacak ve iki vakti birleştirebileceksiniz. Savaşta mısınız? O halde binekte, taşıtta veya yaya yahut da nöbetleşe namaz kılacaksınız. Hasta mısınız? O halde oturarak yahut başınızla, ya da gözünüzle namaz kılacaksınız.
457] Ahmed b. Hanbel, V/238; İbn Mace, 4034
458] Buhârî ve Müslim
459] 9/Tevbe, 5
460] Tirmizî, 2623; Nesâi, I/231; İbn Mâce, 1079
461] Beyhakî
462] Buhârî, İman 32; Müslim, Müsâfirîn 216, 217, Münâfıkıyn 78
- 116 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Özetle; bütün bu olumsuz durumlarda; Rabbimizi unutmamak, O’nu zikretmek, O’na şükretmek, duâ ve niyazda bulunmak ancak namazla mümkündür. Böylesi anlarda namaza devam edebilmek elbette bir sabır ve sebat işidir. Bu sebepledir ki Yüce Allah sadece namazı emretmekle yetinmemiş; ona devam etmeyi, onu muhafaza etmeyi ve onun güçlüklerine sabredip göğüs germeyi de emretmiştir. Şu âyetler, namazla sabır arasındaki ilişkiyi ortaya koyması bakımından dikkate şayandır:
“Ehline, ailene namazı emret, kendin de o(nun güçlükleri)ne sabret.”463; “(Lokman, oğluna) ‘Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve (bu hususlarda) başına gelene sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdendir.”464; “Sabırla ve namazla yardım dileyin; şüphesiz bu, huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.” 465
Namaz; bir anlamda irade ve sabır eğitimidir. Bitmeden, tükenmeden, bir ömür boyu, her türlü psikolojik hal ve ortamda namaza devam edebilmek, Allah’tan hakkıyla korkan sâlih kulların vasfıdır. İşte böylesine kesintisiz bir namaz; mü’mini sabırlı, irâdeli, azim ve sebat sahibi bir insan haline getirecektir.
Namaza devam etmek, sadece zor ve güç anlarda önem kazanan bir husus değildir. Huzur ve refah ortamında da namaza devam edebilmek, şüphesiz bir sabır ve sebat işidir. Hatta diyebiliriz ki; rahat, huzurlu ve imkânların bol olduğu ortam ve zamanlarda namazı muhâfaza edebilmek, sıkıntılı ve meşakkatli anlarda namaza devam etmekten daha güç bir iştir. Aşağıdaki âyetler, böylesi ortamlarda mü’minin namaz konusunda gösterebileceği gevşekliğe dikkatimizi çeker:
“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleşik kılıp iktidar sahibi yaptığımız takdirde, namazı ikaame ederler.”466 “Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alışveriş, Allah’ı anmak, namazı ikaame etmek ve zekâtı vermekten kendilerini alıkoymaz.”467 Allah Teâlâ, kullarının hangi hallerde gevşeyip namazı ihmal edebileceklerini en iyi bilendir. İşte bu âyetlerde, iktidar sahibi olmanın, maddî olarak kuvvetli olmanın, alışveriş ve ticaretle meşgul olmanın, Allah’ı anmayı unutturabileceğine ve namazı ihmale sebep olabileceğine işaret vardır. Bu yüzdendir ki, Allah böyle ortada kalma ihtimali olan namazlara özellikle titizlik gösterilmesini istemiştir:
“Namazların hepsini ve hele ‘salât-ı vustâ’yı muhafaza ediniz.”468 Âyette geçen “salât-ı vustâ”nın, ikindi namazı olduğu yolundaki görüş ve rivâyetler kuvvetlidir. Bu da, meşgalelerin daha çok ikindi vaktine denk gelmesi ve böylece bu namazın ortada kalma ihtimalinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, “salât-ı vustâ”nın ikindi namazı olduğu kesin değildir. Kaldı ki, meşgûliyet ve engeller diğer namazlara da denk gelebilir. Dolayısıyla denebîlir ki; her şahıs için, engellerin çokluğu sebebiyle kılınması müşkil olan ve ortada kalan namaz hangisi ise, onun hakkında en efdal olan namaz ve “salât-ı vustâ” da odur. Üstelik, ikindi dışındaki namazların da salât-ı vustâ olabileceği yolundaki rivâyetlerin varlığı bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Şu halde salât-ı vustâ, beş vakit namazdan biridir
463] 20/Tâhâ, 132
464] 31/Lokman,
465] 2/Bakara, 45
466] 22/Hacc, 41
467] 24/Nur, 37
468] 2/Bakara, 238
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 117 -
ve namaza itinayı temin için kesin olarak belirtilmemiştir.469 Sözgelişi, sabah namazını en çok terkedip ortada bırakan birisi için, en efdal olan ve en fazla itina gösterilmesi gereken namaz, yani “salât-ı vustâ” sabah namazıdır.
Namazın Korunması
70/Meâric, 34; 23/Mü’minûn, 9 ve 6/En’âm, 92. âyetlerde mü’minlerin en belirgin vasıflarından biri olarak “onlar namazlarını korurlar” ifâdesi geçer. Namazın dosdoğru kılınması, ayakta tutulması ve devamlılığına ilave olarak bir de “muhafaza”sı söz konusudur. Meâric sûresi bu bakımdan ilgi çekicidir: Namaz kılanlar; ki onlar namazlarında devamlıdırlar... Namazlarını koruyanlar; işte bunlar cennetlerde ikramlara mazhar kılınırlar.”470 Dikkat edilirse; “Mûsâllîn”in (namaz kılanlar) ilk vasfı olarak namaza devamlılık zikredildiği halde, son vasfı olarak bu kez namazı korumak yer almıştır. Demek ki, namazın korunması; devamlılığından çok daha farklı ve değişik anlamlar içermektedir.
23/Mü’minûn sûresinin 9. âyetinde ise namazlarını koruyan mü’minlerin Firdevs cennetlerine vâris olacakları anlatılmaktadır. Namazın devamlılığı, vakit açısındandır. Yani namazı terk etmemeyi ifâde eder. “Namazın korunması” ise; namazdan önce, namaz esnasında ve namazdan sonra, hal ve hareketlere dikkat etmek sûretiyle onu mükemmel hale getirmeye özen göstermektir.
Namaz öncesinde: Namaz vaktini dikkat ve hasretle beklemek, abdest, elbise ve yer temizliği, cemaat ve cami konusunda özenli olmak gibi hazırlıklara ilâve olarak; kalbi dolduran dünyevî ve şeytanî vesveseleri, dürtüleri bir kenara bırakmak, Allah’tan gayrı sevgi ve saygı duyulan her türlü canlı ve cansız varlığa itibar etmemek, tâğuta karşı isyanı tazelemek, kalbi bütün İslâm dışı düşünce ve fikirlerden arındırmak, namaz için alınacak ilk koruma tedbirleridir.
Namaz esnâsında: Namazın, insanı Allah’ın huzuruna yükselten bir mirac olduğunu düşünerek, onun hikmetinin farkına vararak, başka düşünce ve duygulara iltifat etmeyerek, okunan âyetlerin ve duâların anlam derinliklerinde yaşayarak, Allah’ı zikrederken kalbi titreyerek, kıyam, rükû ve sücudun ifâde ettiği derin manaların farkına vararak namaz kılmak da, namazı muhafaza etmenin ikinci ve en önemli basamağıdır.
Namazdan sonra: Namazla gerçekleştirilen bu muazzam ruhî inkılâbı canlı ve diri tutabilmek için; Allah’ı tesbih ve zikretmek, O’nun emir ve yasaklarını sürekli hatırda tutup emirlerini yerine getirmek için gayret sarfetmek, yasaklarından kaçınmak konusunda sabırlı ve sebatlı olmak da namazı koruma tedbirlerinin sonuncusudur.
Bütün bunların dışında, namazı korumak; namazı hakkıyla kılmaya mani olacak engelleri, etkenleri ve güçleri bertaraf etmek anlamını da içerir. Ortadan kaldırılması gereken şeyler; cami ve mescidlere gidilmesine veya fiilen namazın kılınmasına engel olan çeşitli kuvvetler olabileceği gibi, namazın huşû ve hudû içinde yalnızca Allah için ikaame edilmesine imkân vermeyen her türlü düşünce, anlayış, duygu, psikolojik hal ve maddî faktör de olabilir. İşte bu engellerle mücâdele edip onları ortadan kaldırmak da namazı muhafaza için şarttır.
469] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 1, Bakara, 238. âyetin tefsiri
470] 70/Meâric, 22-23, 34-35
- 118 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Allah’ın mescidlerinde, Allah’ın adının anılmasına mâni olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır?” 471
İşte bu zâlimleri ve engelleri ortadan kaldırmak, “korku namazı” halinde kalmamak için; emin bir belde ve bir “dâr-ı İslâm” oluşturuncaya kadar cihad etmek gerekir. Namazın muhafazasını emreden âyetin, ilk Mekkî sûrelerden birinde (Meâric) yer alması ilginçtir. Dikkat edilirse; henüz kıtale, yani silâhlı mücâdeleye izin verilmemişken namazın muhâfazası emrediliyor. Dolayısıyla Meâric sûresinin bu 34. âyeti; iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan ve emin bir İslâm Yurdu oluşuncaya kadar cihad etmeye hazır bir cemaatin kurulmasını da gerekli ve şart koşmaktadır. İşte bu cemaat, namazı koruma önlemlerini alacak ve daha uygun şartlar oluşuncaya kadar mücâdelesine devam edecektir. Sonuç olarak, namazı korumak için gösterilecek çabaların hiç biri cihadın dışında düşünülemez.
Namaz ve Ruh Eğitimi
“Şüphesiz namaz; ancak ağırbaşlılık, alçak gönüllülük, yalvarma, yakarma ve pişmanlık duymadır. Elini kor: ‘Allah’ım, Allah’ım’ dersin. Kim böyle yapmazsa o bir eksikliktir.”472 Namaz; mü’mini ruhen yücelten, onu maddî-manevî kir ve paslardan arındıran, fahşâ ve münkerden alıkoyan, nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaran, kibir, gurur ve bencillik gibi hastalıkları tedavi eden, vakar ve tevazu duygularını artıran mükemmel bir ibâdetttir.
Namaz; mü’mini Allah katına yükseltip O’na kavuşturan bir miractır. Namaz; kalbi pekiştiren ona kuvvet ve metanet kazandıran bir nurdur. Namaz; gönülleri ferahlatan, ruhları aydınlatan bir şifadır. Namaz, fani ve fena olan şu dünyadan, ebedî olan ilâhî âleme açılan bir penceredir. Namaz; mü’mini gerçek özgürlüğüne kavuşturan ruhî bir inkılâptır.
Namaz; ömür boyu, her türlü hal ve ortamda sürekli devam eden bir sabır eğitimidir. Namaz; günlük hayatın akışını beş kez durdurup düzenleyen, vakti en verimli ve en yararlı bir biçimde kullanmayı sağlayan bir hayat nizamnamesidir. Namaz; mü’minin günlük faaliyetleri hakkında, düzenli olarak Rabbi'ne hesap vermesini sağlayan bir otokontrol mekanizmasıdır. Namaz; duâ, tevbe, istiğfar, zikir, şükür, hamd, tesbih, tenzih gibi öğeleriyle mü’mini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibâdetler bütünüdür.
Namaz Kötülüklerden Arındırır
Namazın, bir mü’minin hayatındaki en önemli etkisi; onu çirkin, fena ve kötü olan şeylerden, nâhoş ve yüz kızartıcı davranışlardan uzak tutmasıdır. "Muhakkak namaz, fahşâ ve münkerden (kötü ve iğrenç şeylerden) vazgeçirir." 473
Yalnızca Allah için namaz kılan bir mü'min, Allah'ın haram kıldığı ve münker saydığı şeylerden uzak durmaya ve onlara yaklaşmamaya çalışacaktır. Çünkü namazla bu tür olumsuzlukları bağdaştırmak mümkün değildir; ateşle barutu bir arada tutmak nasıl imkânsızsa, namazla fahşâ ve münkerin arasını telif etmek de öylesine imkânsızdır. Namaz kılan bir kimse, en azından namaz kıldığı süre
471] 2/Bakara, 114
472] Gazâlî, İhyâ, c. 1, s. 410
473] 29/Ankebût, 45
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 119 -
içinde bu tür kötülük ve çirkinliklerden uzak kalacak demektir. Bu da, fahşâ ve münkeri tamamen terk etmek için ilk adım sayılır.
Namaz; mü'minin, o zamana kadar işlediği hata ve günahların farkına varması ve bunlardan dolayı tevbe-istiğfarda bulunması için ele geçmez bir fırsattır. Böylece, kendi kendini hesaba çekecek, Rabbindan af ve bağışlanma dileyecektir: "Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve birr (iyilik ve ihsan) sahipleriyle beraber canımızı al." 474
Namaz kılan bir mü'min, bir yandan namazını mükemmel hale getirmeye çalışırken, öte yandan da sâlih amellerde, iyilik ve ihsanlarda bulunarak kötülüklerini örtmeye çalışacaktır: "Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü hasenât (iyilikler), kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür." 475
Rasûlullah (s.a.s.) de, namazın günahlara bir keffaret olduğunu ve onları yıkayıp temizlediğini ifâde buyurmaktadır: "Hiçbir kimse yoktur ki, abdest alsın ve abdestini güzel yapsın. Sonra namazı kılsın da, o abdest ile kıldığı namazı takip edecek namaz arasındaki günahları onun için mağfiret olunmasın."476 Bir keresinde Nebî aleyhisselâm: "Beş vakit namaz kılan, evinin önünde bol miktarda akan tatlı bir suya günde beş defa dalıp yıkanan gibidir. Bu adamda kir namına bir şey kalır mı?" dedi. "Hayır, bir şey kalmaz" dediler. Rasûlullah: "Suyun kiri giderdiği gibi, beş vakit namaz da günahları yok eder."477 buyurdu. Namaz, insandaki birtakım olumsuz özellikleri yıkayıp temizlemekle kalmaz; ayrıca ona olumlu ve güzel nitelikler kazandırır. Namaz; mü'mini birr, takvâ ve ihsan sahibi yapar. Onu sabırlı, olgun, ağırbaşlı ve alçakgönüllü bir insan haline getirir.
Özetleyecek olursak; İslâm, insanın yalnızca Allah'a kulluk etmek için yaratıldığını beyan eder ve onu Allah'ın varlığını ve birliğini tanımaya çağırır. Kur'an'ın tevhid'den sonra ikinci çağrısı namazdır. Çünkü namaz; dinin direği ve olmazsa olmaz kuralıdır. Namaz; imanla küfür arasında bir perdedir ve amellerin en faziletlisidir. Namaz; cennetin anahtarı; mü'minin mi'racı ve ayırıcı özelliğidir.
Bu yüzdendir ki; "namaz kılın" emri, Kur’ân-ı Kerim'de en sık tekrarlanan emirlerdendir. Kur'an, sadece bu ifâde ile değil; "Allah'ı tekbir edin", "O'nu hamd ile tesbih edin", "O'na duâ edin", "O'nun için kıyâm edin", "rükû edin", "secde edin" gibi ifâdelerle de sürekli namazı emreder ve hatırlatır. Zira namazda; duâ, zikir, hamd, tesbih, tekbir, tevbe, istiğfar gibi kalbî ve lisanî ibâdetler bulunduğu gibi; kıyâm, rükû, sücûd ve kuûd gibi fiilî ibâdetler de yer alır.
Namaz; iftitah tekbirinden selâm'a kadar bir dizi bedenî, fikrî, lisanî ve kalbî ibâdet seramonisi olup tüm ibâdetlerden öğeler taşıyan bir sentezdir: Namaz öncesinde yapılan hazırlıklar, namaz eylemi ile doğrudan alakalı olup, namazın hakkıyla eda edilebilmesine ortam hazırlar. Eğer bu hazırlıklar eksik ve şuursuz olursa, namazın da eksik ve huşûdan yoksun olma tehlikesi vardır. Şu halde, namaza hazırlanan bir mü'min; abdest, örtünme, kıble'ye yöneliş, tebettül ve niyet konularında oldukça titiz olmalıdır. Böylece kılacağı namaz; tekbiriyle, başlangıç
474] 3/Âl-i İmran, 193
475] 11/Hûd, 114
476] Müslim, Tahâret 227
477] Nesâi, Salât 7
- 120 -
KUR’AN KAVRAMLARI
duâlarıyla, şeytandan Allah'a sığınıp okumaya ve düşünmeye başlayacağı Kur'an âyetleriyle, tesbihiyle, tenzihiyle, rükû ve secdeleriyle tam bir tevhid eylemi olacaktır. O, yalnızca Allah'ı büyük tanıyacak, sadece O'na kulluk edip, sadece O'ndan yardım dileyecek, yalnız ve yalnız O'nun karşısında el-pençe divan durup O'nun karşısında eğilecek ve yere kapanacaktır. Bütün bunlar; iman ettiği tevhid akîdesinin teoriden pratiğe aktarılmasından ibârettir.
Şuurla ve huşû ile kılınan böyle bir namazın, mü'min üzerinde elbette çok önemli etkileri olacaktır. İşte bu namaz; mü'mini ruhen yüceltecek, onu maddî ve manevî kir ve paslardan arındıracak, fahşâ ve münkerden alıkoyacak, nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaracak, kibir, gurur ve bencillikten uzaklaştıracaktır. Namaz; mü'minin kalbini pekiştirir, ona kuvvet ve metanet kazandırır. Namaz; ömür boyu tekrarlanan bir sabır eğitimidir. Namaz; mü'mini gerçek özgürlüğüne kavuşturan bir ruhî inkılâptır.
Namaz sadece kişiyi değil; toplumu da baştan ayağa değiştiren, tevhide doğru geliştiren bir ibâdettir. O ferdî bir inkılâp olduğu kadar sosyal bir inkılâptır da. Günde beş kez cemaat namazlarıyla bir araya gelen dünyevî ve maddî endişelerden uzaklaşarak aynı manevî atmosferi teneffüs eden mü'minler topluluğu; sürekli birbiriyle yardımlaşarak, birbirinden güç ve kuvvet alarak, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye ederek, hep iyiye doğru ilerleyerek tevhidî çizgide bütünleşir. Camiler, mü'minlerin eğitim ve öğretimini, birlik ve dayanışmasını, istişare ve organizasyonunu sağlayan mekânlardır. İslâmî hayatın mihveridir.
Ezanlar bir inkılâp çağrısı olarak algılandığı zaman, namazlar bir tevhid eylemi olarak hakkıyla ikame edildiği zaman, cami ve cemaatler gerçek fonksiyonunu icrâ ettiği zaman; işte o zaman İslâm ümmeti yeniden dirilecek, mü'minler felâh bulacaktır. 478
Namazlar dirilmedikçe, ölü canlara ruh üflenmeyecektir. Canlanmak için, diriliş, uyanış ve ayağa kalkmak için namazı ikame etmek/ayakta tutmak şarttır.
478] Bk. Abdullah Yıldız, Namaz Bir Tevhid Eylemi, Pınar Y. (Bu konu, yer yer adı geçen bu eserden yararlanılıp kısmen özetlenerek oluşturulmuştur.)
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 121 -
Namazla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- Namaz Anlamındaki Salât (Sallâ) Kelimesi ve Türevlerini Geçtiği Âyet-i Kerimeler
(Toplam 99 Yerde; es-Salât 67 Yerde):
2/Bakara, 3, 43, 45, 83, 110, 125, 153, 157, 177, 238, 238, 277; 3/Âl-i İmrân, 39; 4/Nisâ, 43, 77, 101, 102, 102, 102, 103, 103, 142, 162; 5/Mâide, 6, 12, 55, 58, 91, 106; 6/En’âm, 72, 92, 162; 7/A’râf, 170; 8/enfâl, 3, 35; 9/Tevbe, 5, 11, 18, 54, 71, 84, 99, 103, 103; 10/Yûnus, 87; 11/Hûd, 87, 114; 13/Ra’d, 22; 14/İbrâhim, 31, 37, 40; 17/isrâ, 78, 110; 19/Meryem, 31, 55, 59; 20/Tâhâ, 14, 132; 21/Enbiyâ, 73; 22/Hacc, 35, 40, 41, 78; 23/Mü’minûn, 2, 9; 24/Nûr, 37, 41, 56, 58, 58; 27/Neml, 3; 29/Ankebût, 45, 45; 30/Rûm, 31; 31/Lokman, 4, 17; 33/Ahzâb, 33, 43, 56, 56; 35/Fâtır, 18, 29; 42/Şûrâ, 38; 58/Mücâdele, 13; 62/Cum’a, 9, 10; 70/Meâric, 22, 23, 34; 73/Müzzemmil, 20; 74/Müddessir, 43; 75/Kıyâme, 31; 87/A’lâ, 15; 96/Alak, 10; 98/Beyyine, 5; 107/Mâun, 4, 5; 108/Kevser, 2. (Yukarıdaki âyetlerdeki salât kelimesi, birkaç yerde namaz dışında anlamda kullanılır. Duâ anlamında: 9/Tevbe, 99, 103, 103. Rahmet anlamında: 2/Bakara, 157; Allah’ın rahmeti, meleklerin duâsı anlamında: 33/Ahzâb, 43, 56; Rasûlullah’a salevat getirmek, duâ etmek: 33/Ahzâb, 56; Havra veya namaz: 22/Hacc, 40)
B- Namazların Dosdoğru Kılınması Anlamındaki İkame Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 60 Yerde):
2/Bakara, 3, 20, 43, 83, 110, 177, 238, 277; 3/Âl-i İmrân, 39; 4/Nisâ, 77, 102, 102, 103, 142, 142, 162; 5/Mâide, 6, 12, 55; 6/En’âm, 72; 7/A’râf, 29, 170; 8/Enfâl, 3; 9/Tevbe, 5, 11, 18, 71, 84, 108, 108; 10/Yûnus, 87; 11/Hûd, 114; 13/Ra’d, 22; 14/İbrâhim, 31, 37; 17/İsrâ, 78; 18/Kehf, 14; 20/Tâhâ, 14; 22/Hacc, 26, 35, 41, 78; 24/Nûr, 56; 25/Furkan, 64; 27/Neml, 3; 29/Ankebût, 45; 30/Rûm, 31; 31/Lokman, 4, 17; 33/Ahzâb, 33; 35/Fâtır, 18, 29; 39/Zümer, 9; 42/Şûrâ, 13, 38; 52/Tûr, 48; 55/Rahmân, 9; 58/Mücâdele, 13; 72/Cinn, 19; 73/Müzzemmil, 2, 20, 20; 74/Müddessir, 2; 98/Beyine, 5.
C- Namaz ve Namaz Kılmak Hakkında Âyet-i Kerimeler
Namazın Farziyeti: Nisa, 103.Namaz Kılmak: Bakara, 3, 43, 238; En'am, 72, 92; Hacc, 77, Mü'minun, 9; Lokman, 4; Meâric, 22-23; A'lâ, 15, 18-19.Önceki Şeriatlarda Namaz: A'lâ, 15, 18-19.Namaz İle Allah'tan Yardım İstemek: Bakara, 45, 153.Namazı Dosdoğru Kılmak: Bakara, 83, 110, 177, 277; Nisa, 103; Maide, 55; Enfal, 3; Tevbe, 71; İbrahim, 31, Hacc, 35, 41, 78; Nur, 37, 56; Neml, 3; AnkEbût, 45; Rûm, 31, Lokman, 17; Fâtır, 29-30; Şura, 38; Mücâdele, 13; Meâric, 34; Müzzemmil, 20. Namaz, Allah İçindir: En'am, 162.Namaz, Günahları Giderir: Hûd, 114.Namaz Kılanların Mükâfatı: Tevbe, 112.Namazı Emretmek: Taha, 132.Namaz, Her Türlü Kötülükten Alıkor: AnkEbût, 45.Namaz, En Büyük Zikirdir: AnkEbût, 45.Namaza Engel Olanlar: Maide, 91.Namazı Yasaklayanlar: Alak, 9-19.Beş Vakit Namaz Kılmak: Hûd, 114; İsra, 78; Taha, 130; Rûm, 17-18.
D- Beş Vakit Namaz
Sabah Namazı: İsra, 78; Rûm, 17; Kaf, 39, Tûr, 49.Öğle Namazı: Rûm, 18; Kaf, 39.İkindi Namazı: Bakara, 238; Rûm, 18; Kaf, 39.Akşam Namazı: Rûm, 17; Kaf, 40; Tûr, 49; insan, 26.Yatsı Namazı: Rûm, 17; Kaf, 40; Tûr, 49; insan, 26.
E- Namaz Vakitleri
Sabah, Öğle, İkindi, Akşam ve Yatsı Namazlarının Vakti: Hûd, 111; İsra, 78; Taha, 130.
Cuma Namazının Vakti: Cum'a, 9
F- Namazın Farzları
Abdest ve Gusül Abdesti Almak: Maide, 6
Teyemmüm Yapmak: Nisa, 43; Maide, 6
Necasetten (Maddî Pisliklerden) Temizlenmek: Müddessir. 4
Setr-i Avret (Örtünmek): A'raf, 31
İstikbal-i Kıble (Kıbleye Dönmek): A'raf, 29; Bakara, 144
Vakit (Namazı Vaktinde Kılmak): Nisa, 103
İftitah (Başlangıç) Tekbiri: A'lâ, 15
Kıraat (Kur'an Okumak): İsra, 110; Müzzemmil, 20Rükû: Bakara, 43; Al-i İmran, 43
G- Cemaat
Cemaata Devam Etmek: Bakara, 43; Al-i İmran, 43
İmamın Namazı Kısa Tutması: Müzzemmil, 20
H- Namaz Âdâbı
Namazı Dosdoğru Kılmak: Bakara, 83, 110, 177, 277; Nisa, 103; Maide, 55; Enfal, 3, Tevbe, 71;
- 122 -
KUR’AN KAVRAMLARI
İbrahim, 31; Hacc, 35, 41, 78; Nur, 37, 56; Neml, 3; AnkEbût, 45; Rûm, 31; Lokman, 17; Fâtır, 29-30; Şura, 38; Mücâdele, 13; Meâric, 34; Müzzemmil, 20.
Namazda Huşû (Kalp Huzuru ve Tevazu): Bakara, 238; Mü'minun, 2.
Namazda Gafil Bulunmaktan Sakınmak: Mâun, 4-6
Okuma Sırasında Ses Tonu: İsra, 110
Ta'dil-i Erkân: Meâric, 34
Münâfıklar, Namaza Üşenerek Kalkarlar: Nisa, 142; Tevbe, 54; Mâun, 4-6
Namazda Sübhaneke Okumak: Tûr, 48
Namazdan Sonra Tesbih Etmek: Bakara, 45, 153.
I- Cuma Namazı
Cuma Namazının Farziyeti: Cum'a, 9
Cuma Vaktinde Alışverişi ve Her Türlü İşi Bırakmak: Cum'a, 9-11
Cum'a Gününün Fazileti: Bürûc, 3.
J- Diğer Namazlar
Teheccüd Namazı (Gece Namazı): İsra, 79-80; Furkan, 64; Secde, 16; Zâriyat, 17-18.
Korku Namazı (Savaşta Namaz): Bakara, 239; Nisa, 101-103.
Yolcu (Misafir) Namazı: Nisa, 101
Bayram Namazı: Kevser, 2
Cenaze Namazı: Tevbe, 84
Duha (Kuşluk) Namazı: Sâd, 18
Namazla İlgili Bazı Hadis-i Şerif Kaynakları
(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Y. –İlk rakam cilt; ikinci rakam sayfa numarasıdır.-)
Namaz Bölümü: 8, 206; 16, 623-624
Namaz Hakkında Umumi Açıklama: 8, 207; 9, 360
Namazın Fazileti: 8, 212
Namaz Ne Demek: 8, 207-208
Namazın Kadrinin Yüceliği: 13, 248-249; 17, 100
Namaz Allah İle Meşguliyettir: 8, 552
Namazda Kişi Allah İle Yüz Yüzedir: 17, 43
Namazın Bedene de Faydası Vardır: 17, 444
Namazın Göz Sağlığı Açısından Ehemmiyeti: 11, 396-397
Namaza Düşkünlük Misali: 8, 223
Namazın Ehemmiyeti ve Üstünlüğü: 12, 264
Namaz Beş Vakittir: 8, 229
Namaz Devletin Meselesidir: 8, 263
Namaz Dışındaki ibâdetleri Yerine Getirmemenin Cezası: 8, 252
Namaz Elli Vakitten Beş Vakte Nasıl İnmiştir: 8, 225; 17, 101
Namaz Günaha Keffarettir: 17, 100
Namazı İnkâr Edenle Savaşmak: 7, 343
Namaz, ibâdet, insanı Dinlendirir: 9, 415
Namazları Makbul Olmayan Üç Kişi: 9, 129-131
Namaz, Önceki Peygamber ve Ümmetlerine de Farzdı: 8, 260
Namaz Şifadır: 17, 444
Aile Fertleri Namaz İçin Birbirlerini Uyandırır. İmtina Edenin Yüzüne Su Serpilir: 9, 309-310
Namazla Zekât Bir Bütündür, Ayrılmazlar: 7, 340-343
Ashab'ın Ok Darbelerine Galebe Çaldığı Namazdan Aldıkları Haz: 10, 456-458
Beş Vakit Namaza Devam Etmek: 8, 231
Beş Vakit Namazın Farz Oluşu: 17, 100
Beş Vakit Namaz Mirac'da Farz Kılınmıştı: 8, 229
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 123 -
Cibril (a.s.)'ın Namaz Vakitlerini Peygamber'e Tatbikî Olarak Öğretmesi: 8, 260; 444-446
Kişinin Allah'a Borçları Arasında En Mühimi Namazdır: 14, 372
Müşterilerine Güven Duygusu Vermek İçin Namaz Kılmak veya ibâdet Etmek: 7, 313
Şeytanın Namaz Kılana Mûsâllat Olması: 8, 320
Namazı Terkeden: 17, 48
Namazı Terketmenin Tehlikesi: 8, 249-251; 17, 48
Tadil-i Erkânın Hükmü: 8, 441
Namaz Vakitleri: 8, 256
Fatiha'sız Namaz Olur mu: 8, 404-406
Namazda Selâmdan Sonra Üç Kere Estağfirullah Demek: 7, 41
Namazı Bitirdikten Sonra Rasûlullah'ın Okuduğu Duâ: 7, 41
Namazların Her Birinin Arkasından Muavvizeteyn Okumak: 7, 44
Rükû ve Secdede Beli Tam Doğrultmak: 8, 441
Secdenin Hikmetleri: 8, 456
Yatsıdan Önce Yatılmaz, Sonra Konuşulmaz: 16, 625-626
Sabah ve Yatsıyı Cemaatle Kılan Geceyi İhya Etmiştir: 13, 232-233
Sabah Namazına Kalkamayan Kimsenin Kulağına Şeytan İşemiştir: 9, 313-314
Namazı İlk Giriş Vaktinde ve Son Çıkış Vaktinde Kılmak: 8, 256-257
Namazı Geciktirenin Durumu: 8, 314
Namaz Kılınan Yerler: 8, 532
Namaz Her Yerde Kılınabilir: 8, 544
Namaz Kılınan Yer Temiz Olmalıdır: 8, 532
Namaz, Kılındığı Yere Göre Sevabı Artar: 17, 104
Camide Namaz: 17, 103
İşyerinde Namaz Kılmak: 8, 548
Nafile Namazlar: 9, 257-258; 13, 229-230
Nafilenin Önemi: 13, 245-246
Evde Kılınan Nafile Namaz Nurdur: 17, 95-96
Gece Namazı İçin Rasûlullah Ne Zaman Kalkardı: 9, 316
Gece Namazı İçin Karı-Koca Birbirlerini Teşvik Etmelidirler: 9, 309-310
Gece Namazı İkişer İkişer Kılınır: 9, 278
Gece Namazının Üzerinde Niçin Çok Israr Ediliyor: 9, 325
Gece Namazını Peygamber'in Kılması ve Bunun Ümmete Farz Olmasından Korktuğu: 9, 161-162
Rasûlullah, Teheccüd Namazını Hiç Terketmedi: 9, 309
Rasûlullah'ın Teheccüd Namazının Uzunluğu: 8, 508
Rasûllah'ın Teheccüd Namazına Kalktığı Zaman Okuduğu Duâ: 7, 45
Kıyamu'l-Leyl: 17, 88
Kıyamu'l-Leyl'den Maksat: 9, 323
Kıyamu'l-Leylin Müddeti: 9, 321
Kıyamu'l-Leyl ve Aile: 9, 324
Kıyamu'l-Leyl ve Ehemmiyeti: 9, 318
Teravih Hz. Ömer Zamanında Cemaatle Kılınmaya Başlamıştır: 9, 334
Teravih Rasûlullah Zamanında Cemaatle Hiç Kılındı mı: 9, 338-339
Teravihi Rasûlullah'ın Cemaatle Kılmamasındaki Hikmet: 9, 336-337
Teravih Namazının Uzun Olması: 8, 399
Teravihi Rasûlullah kaç Rekât Kılardı: 9, 339-341
Yemek ve Abdest İhtiyaçlarının Namazdan Önceye Alınması: 9, 47-48
Namazda Bakınmak Helak Olmaktır: 9, 19
Namazda namazla İlgili Olmayan Şeyleri Tefekkür Etmek: 8, 10
Namazda Riâyet Edilmesi Gereken Hususlar: 8, 443-445
- 124 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Namazda Sağa Sola ve Semaya Bakmak: 9, 18-20
Namazda, Şehadet Parmağını Kaldırmanın Hükmü: 8, 495
Namazda Uyanan Kimselerin Uyanamayanları Kaldırması: 8, 364
Namazdan Çalmak: 8, 442
Namazdan Sonra Cemaat Sesli Zikir Yapabilir mi: 9, 408
Namazı Alelacele Kılmak: 8, 392
Namazı Alelacele Kılan Kimseye Rasûlullah'ın Yaptığı İhtar: 8, 504-505
Namazı Çabuk Kılanların Teşbihi: 8, 314
Namazları Beklemenin Mükâfatı: 17, 16
Namazı Faydasız Olan Üç Kişi: 17, 36
Namazın Uzunluğu ve Kısalığı Hakkında: 8, 507
Namazı Uzun Kılmanın Fazileti: 8, 508
Namazı Fazla Uzatmak: 12, 300
Namazı Görsünler Diye Güzel Kılmak: 17, 587
Namazı Ta'dil-i Erkân İle Kılmak: 8, 451
Namazın Rekâtlarında Şüpheye Düşen Kimse İçin Taharri: 9, 57-58
Rasûlullah'ın Namazı Öğretme Şekli: 8. 454-455
Rasûllah, Araya Zikir Gibi Bir Şeyle Fâsıla Koymadan Peşpeşe Namazı Hoş Karşılamadı: 9, 408-409
Rasûlullah'ın Ashabını Namaza Kaldırma Şekli: 8, 364
Rasûlullah'ın Çok Namaz Kılması: 17, 105
Rasûlullah'ın Üzüldüğü Zaman Namaz Kılması: 8. 222
Rasûlullah'ın Namaz İle İlgili Üç Âdâbı ikaz Etmesi: 8, 453
Rasûlullah'ın Namaz Kılış Şekli: 8, 503
Rasûlullah'ın Namazının Uzunluğu: 8, 508-509
Rasûlullah'ın Namazını Kılmadığı Kimseleri Vasfı: 7, 336
Rasûlullah'ın Namaz ve Hutbesinin Vasatlığı: 9, 205-209
Önceden Namazını Kılan Birinin Cemaate Rastladığında Tekrar Kılmasının Mubahlığı: 9, 168-169
Fatihasız Namaz Olur mu: 8, 404-406
Namaz Esnasında Elbiseyi Bol Giymek: 8, 378-380
Tembellikle Namazı Terkedenlerin Tekfiri Mümkün müdür: 10, 456
Kul ile Küfür Arasında Namazın Terki Vardır Hadisinin Te'vili: 8, 252
Müslüman ile Şirk Arasındaki Fark, Namazı Terketmesidir: 8, 249
Namaz Kılmayan Küfre Düşer: 8, 250
Namaz Kılmayan Kâfir midir: 8, 251
Namaz Kılmayan Öldürülür mü: 8, 251
Namazı Terk Eden: 17, 48
Namazı Terk Etmenin Tehlikesi: 8, 249-251; 17, 48
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Gece Yolcuları, Seyyid bin Hüseyin el Affânî, Polen Y.
2. Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır, Azim Y. s. 175-179
3. Fi Zılali’l- Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 80-81
4. Tefsir-i Kebir, Fahreddin Razi, c.1, s. 459-461
5. Hadislerle Kur’an Tefsiri, İbni Kesir, Akçağ Y. C. 2, s. 171-172
6. Tefhimü'l Kur'an, Mevdudi, insan Y. c. 1 s. 49
7. Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c.1, s. 83-85
8. Min Vahyi'l Kur'an Tefsir Dersleri, M. Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 1, s. 44-45
9. İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 5, s. 17-49
10. Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırk Ambarlar y.455-459
NAMAZ (SALÂT) VE İKAMESİ
- 125 -
11. İbâdetlerde Şekil ve Mana İlişkisi, Ruhi Özcan, Ravza Y. s. 23-64
12. Dört Rükûn (Namaz, Zekât, Oruç, Hac), Ebûl Hasen En-Nedvi, İslâmi Neş. s. 9-101
13. İbâdet mi Ayin mi? Mustafa Karataş, Dersaadet Y. s. 65-107
14. Hak Yolda Yürürken (Davet İçin Yol Azığı), Mustafa Meşhur, Fecr Y. s. 85-93
15. Akaid ve Şeriat, Mahmud Şeltut, Yöneliş Y. s. 186-204
16. Kur'an'da Mü'minlerin Özellikleri, Beşir İslâmoğlu, Pınar Y. s. 105-108
17. Emanet ve Ehliyet, Yusuf Kerimoğlu, Ölçü Y. c. 1 s. 191-193
18. İlmihal İSAM Y. c.1 s. 219-223
19. Yeni İslâm İlmihali, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Y. s. 86-88
20. Akaid ve Şeriat, Mahmut Şeltut, Yöneliş Y. c. 1 s. 185-204
21. Dini Hayâtın Psiko - Sosyal Temelleri, Ali Murat Daryal, İFAV Y. s. 91-116
22. Kur'an ve Sünnete Göre Tevhid ve Akaid, Muhammed Karaca, Ribat Y. s. 185-193
23. Fatiha Sûresi ve Türkçe Namaz, Sait Şimşek, Beyan Y. s. 50-55
24. İslâm Nizamı, Ali Rıza Demircan, Eymen Y. c1, s. 20-29; c. 3, s. 289-294
25. Risale-i Nur'dan Vecizeler, Şaban Döğen, Gençlik Y. s. 360-363
26. Sorularla Tevhid ve Akaid, Mehmet Alptekin, Saff Y. s. 98-100
27. Hadislerle Hz. Peygamber’in Namaz Kılma Şekli, Muhammed Nâsıruddin el-Albânî, Beka Y.
28. Namazda Huşûya Götüren 33 Etken, M. Salih el-Müneccid, Karınca Y.
29. İslâm’da Namazı Terketmenin Hükmü, Muhammed Ebû Said el-Yarbuzi, S. Arabistan
30. Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? Cemil Tokpınar, Nesil Y.
31. Namaz Gözaydınlığım, Mehmed Göktaş, İstişare Y.
32. Namaz Duâları ve Sûreleri, Ali Akpınar, Suffe Y. s. 80-81
33. Namaz (Bir Tevhid Eylemi) Abdullah Yıldız, Pınar Y.
34. Namaz (Fert ve Toplum Hayâtındaki Etkileri) Hasan Turabi, Risale Y.
35. Namazın Maddi Manevi Faydaları, Mehmet Bayrak, Abdullah Işıklar Kitabevi
36. Namaz (Hikmeti, Manası ve Kaideleriyle), Abdullah Büyük ve Heyet, Ribat Neşriyat
37. Namazı Dosdoğru Kılmak, Mehmed Şevket Eygi, Bedir Y.
38. Namazın Sırları, Haluk Nurbaki, Damla Y.
39. Namaz Bilinci, İhsan Kebir, Denge Y.
40. Namaz, İzzetullah Radmeneş, Endişe Y.
41. Namaz, Akılları Durduran Mucize, Kerim Buladı, Kayıhan Y.
42. Namaz, M. Zahid Kotku, Seha Neşriyat
43. Namaz, Nurullah Abalı, İklim Y.
44. Namaz Dinin Direğidir, Ahmed bin Zeyni Dahlan, Bedir Y.
45. Namaz Konusunda Müslümanlara Uyarı, Muhammed Raşid Halebi, Bedir Y.
46. Namaz Rehberi, İsmail Mutlu, Yeni Asya Gazetesi Neşriyat
47. Namazın Hikmeti, Muhsin Kıraati, Kevser Y.
48. Namaza İlk Adım, Feridun Fazıl Yüceler, Akçağ Y.
49. Namazın Fazileti, Heyet, Ankara Fazilet Y.
50. Namazın Fazileti ve Terk Etmenin Cezası, Yusuf bin İsmail Nebhani, Pamuk Y.
51. Namazla Dirilme, Mustafa Meşhur, Vahdet Y.
52. Namazla Kıyam Etmek, Abdullah Büyük, Suffe Y.
53. Namaz Cenneti, Medine Balcı, Ebrar Y.
54. Namazı Yaşayanlar, Sait Demirtaş, Nesil Y.
55. Namaz Benim Huzurum, Nurullah Çölek, Timaş Y.
56. Namaz ve Hikmetleri, B. Said Nursi, Yeni Asya Y.
57. Namazın Hayatî Özellikleri, S. Arif Emre, Kitap Dünyası Y.
58. Hadislerin Diliyle Namaz, Veysel Akkaya, Muştu Y.
59. Namaz Konusunda Müslümanlara Uyarı, Muhammed Raşid Halebi, Bedir Y.
60. Niçin Namaz, Vehbi Karakaş, Timaş Y.
- 126 -
KUR’AN KAVRAMLARI
61. Nasıl Namaz, Vehbi Karakaş, Timaş Y.
62. Niçin Namaz Kılıyoruz? M. Ahmed İsmail el-Mukaddem, Polen Y.
63. Namaz ve Karakter Gelişimi, Esma Sayın Ekerim, insan Y.
64. Haydi Namaza, Abdullah Yıldız, Pınar Y.
65. Gençlik ve Namaz, Yusuf Özcan, Türdav A. Ş.
66. Mü’minin Mi’racı Namaz, Süleyman Kösmene, Yeni Asya Y.
67. Namaz Rehberi, Münib Engin Noyan, Mim Y.
68. Gözümün Nuru Namaz, Osman Ersan, Erkam Y.
69. Gözümün Nuru Namaz, - Nurs Basım Yayın
70. Müslümanım Diyen Bir insan Niçin Namaz Kılmak İstemez, Feyzullah Birışık, Polen Y.
71. Karınca Kitap Ruhu's-Salat ve Tercümesi, Yusuf bin Zeynüddin, Fazilet Neşriyat
72. Ruhu's-Salat Aynu'l-Hayât, Yusuf bin Zeynüddin, Fazilet Neşriyat
73. Ruhun Miracı Namaz, Büşra Cırık, Miraç Y.
74. İslâm'a Göre Namazı Terketmenin Hükmü, Muhammed Fatih, Tevhidi Çekirdek Y.
75. Gece İbadeti, Abdülhakim Yüce, Nil Y.
76. Cemaat, İsmail Çetin, Dilara Y.
77. En Büyük Saadet Kaynağı Namaz, Ekrem Doğanay, Eminelbirliği Y.
78. Ezan, Cami ve Namaz, İsmail Mutlu, Mutlu Y.
79. Hadislerle Peygamberimiz'in Namaz Kılma Şekli, M. Nasıruddin El-Bani, Aksa Y.
80. İbâdet, Yaşar İşcan, D. İ. B. Y.
81. İbâdet, Yusuf El Kardavi
82. Psikolojik ve Sıhhi Açıdan ibâdet, Abdullah Aymaz, Çağlayan Y.
83. Kur'an'da ibâdet Kavramı, İsmail Karagöz
84. Kıble Şuuru, Mustafa Çelik, Fütüvvet Y.
85. Kulluk Bilinci, Beşir İslâmoğlu, Denge Y.
86. Kulluk, İmam İbni Teymiyye, İhyâ Y.
87. Devlet, Siyaset, İbadet Üçgeninde Cuma Namazı, Recep Çetintaş, Usul Y.
88. Türkiye'de Cuma Namazı Sahih midir? Ahmet Yılmaz, Sivas Şura Y./ Furkan Kitabevi