بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 949 -
Kavram no 131
Nimet 18
Bk. Hastalık
MEYVELERDEKİ İBRETLER
• Meyveler ve Meyvelerdeki İbretler
• Bitkiler
• Ağaç ve İslâm’da Ağaçla İlgili Hususlar
• Kur’ân-ı Kerim’de Meyve ve Bitkiler
• Kur’an’da Vurgulanan Meyvelerden; Hurma, Üzüm, İncir, Zeytin ve Bal
• Hadis-i Şeriflerde Meyve ve Benzeri Yiyecekler
• Tefekkür; Meyve ve Benzeri Yiyecek Yerken…
“Gökten suyu indiren O’dur. O sudan size hem içecekler vardır, hem de ondan ağaç (ve bitki) meydana gelir ve orada hayvanlarınızı otlatırsınız.
(Allah) Su sâyesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda tefekkür edip düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.” 4232
Meyveler ve Meyvelerdeki İbretler
Meyve, bitkilerin tohum taşıyan organıdır. Meyve dendiğinde hemen herkesin aklına üzüm, muz, kiraz, elma, nar gibi çiğ olarak yenen, genellikle tatlı besin maddeleri gelir. Oysa bu yaygın meyve anlayışına uymasa da patlıcan, kabak, fasulye ve domates gibi sebzeler ile meşe palamudu, ceviz, fındık, haşhaş kapsülü bile botanik açısından gerçek birer meyvedir. Çünkü bunların tümü ileride ana bitkiye benzeyen yeni bitkileri oluşturacak tohumları taşır.
Çiçeklerde tozlaşma sonucunda tohum taslakları gelişerek tohuma, bunları barındıran yumurtalık da değişime uğrayarak meyveye dönüşür. Allah’ın meyvelerin uygun şartlarda çoğalması için yarattığı hikmetli özelliklerden biri, meyvelerin tohumlarını olabildiğince uzak bir alana yaymasını sağlayacak özellik var etmesidir. Böylece tohumların ana bitkinin dibine düşerek onun besinini bölüşmesi ve burada çimlenen fidelerin sıkışık bir biçimde, yani uygunsuz koşullar altında büyümesi önlenir. Nitekim çoğu bitkide meyvenin yapısına, biçimine ve hatta rengine bağlı olarak tohumlar birkaç metreden yüzlerce kilometreye kadar varan uzaklıklara sürüklenir. Bazı meyve tipleri tohumlarına yapışık “kanatlar”ın ya da paraşüte benzeyen “tüy demetleri”nin yardımıyla, gerçek anlamda uçarak bitkiden uzaklaşır. Meselâ akçaağaç ve karaağaç tohumlarının zarsı ya da kâğıtsı kanatları tohumların rüzgârda dönerek uçmalarını sağlar. Karahindibada olduğu gibi bazı bitkilerin bir ucunda ipeksi tüy demeti taşıyan küçük ve hafif tohumları ise aynı bir paraşüt gibi en hafif bir esintide bile havada süzülerek
4232] 16/Nahl, 10-11
- 950 -
KUR’AN KAVRAMLARI
uçuşur. Bütün bunlar ibret alınacak ve Allah’ın yaratması, rızık vermesi, sanatı, rahmeti ile ilgili hikmetlerdir.
Çok sayıda tohum içeren bazı kuru meyveler, Allah’ın sevk etmesiyle kendiliğinden yarılıp açılır ve bitki rüzgârda sallandıkça tohumlar çevreye saçılır. Yuvarlak bir tuzluğu andıran haşhaş kapsüllerinde tohumlar tepedeki deliklerden dökülür. Baklagillerden bazı bitkilerin badıçları (ince uzun tohum kılıfları) ise birden bire patlayarak tohumlarını hızla çevreye fırlatır. Günün sıcak saatlerinde kırda dolaşırken, bu bitkilerin yakınındaysanız patlamaların sesini bile duyabilirsiniz.
Tabiatta meyveler, genellikle başta kuşlar olmak üzere çeşitli hayvanlar tarafından çevreye yayılır. Meselâ sincaplar sonbahar geldiğinde fındık, kestane ve meşe palamudu gibi kabuklu meyveleri toplayıp kışın yemek üzere toprağa gömerler. Bunların tüketilmeyip yerde kalan bir bölümü çimlenerek yeni bitkiler verir.
Kiraz, böğürtlen, kuşburnu ve üvez gibi bazı meyveler parlak renkleri, hoş kokuları ve tatları yüzünden hayvanların dikkatini çeker. Hayvanlar yedikleri bu meyvelerin etini sindirip sert çekirdeklerini (tohum) dışkılarıyla atarlar. Meselâ böğürtlen yiyen bir kuş, dışkısını kilometrelerce uzakta bırakarak tohumların çok uzaklara yayılmasına hizmet etmiş olur. Bazı bitkilerin çengelsi dikenlerle kaplı meyveleri ise hayvanların postlarına takılarak uzaklara taşınır. Meselâ pıtrak bu tip bir bitkidir. Böyle bitkilerin yetiştiği yerlerde dolaşacak olursanız siz de farkında olmaksızın üstünüze yapışan meyvelerin başka yerlere taşınmasına aracı olursunuz.
Meyve Çeşitleri: Tabiatta çok çeşitli meyve tiplerine rastlanır. Günlük yaşantımızda hepimizin yaygın olarak tükettiği, ortasında tek bir tane taş gibi sert tohum bulunan derimsi bir kabukla örtülü yumuşak ve etli meyveler bilimsel olarak “eriksi meyve” adı altında toplanır. Erik, kiraz, kayısı ve şeftali bu tür meyvelerdendir. Dış bölümü yenmediği halde yarıldığında içinden sert kabuklu iri birer tohum çıkan ceviz ve badem meyveleri ile dış çeperi kalın bir lif katmanıyla kaplı hindistancevizi de eriksi meyveler arasında yer alır. Böğürtlen ve ahududu gibi meyveler ise çok sayıda minik eriksi meyvenin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur (birleşik meyve).
Birden çok tohum içeren ve tohumları etli bir özün içine gömülü olan meyvelere “üzümsü meyve” denir. Bu tür meyvelerde yumurtalığın çeperleri etlenip kalınlaşmıştır. Üzüm, bektaşi üzümü, domates ve hıyar birer üzümsü meyvedir ve hepsinde de zarsı ya da derimsi bir dış kabuğun içinde sulu ve etli bir öz bulunur. Ayrıca, inanılması zor ama, muz da bu tür meyvelerdendir. Görüldüğü gibi küçük, yuvarlak bir meyveyi çağrıştıran üzümsü meyve terimi aslında üzüme hiç benzemeyen değişik biçimli başka meyveleri de kapsar.
Fındık ve kestane gibi bazı sert kabuklu kuru meyveler olgunlaştığında kendiliğinden açılmaz. “Fındıksı meyve” adı altında sınıflandırılan bu meyve çeşitlerinin çoğu yağ ya da nişastaca zengin tohumlarından ötürü insanlar ve hayvanlar için değerli bir besin kaynağı oluşturur.
Bu temel meyve gruplarının dışında bir de botanikçilerin “yalancı meyve” olarak adlandırdıkları bir meyve grubu daha vardır ki, bu gruptaki meyvelerin
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 951 -
etli bölümü yumurtalığın değil çiçek sapının ucundaki çiçektablasının örtü yapraklarının ya da bürgülerin gelişmesiyle oluşmuştur. Nitekim yalancı meyvelerin en tipik örneği olan çileğin yediğimiz hoş kokulu ve yumuşak etli bölümü gerçek bir meyve olmayıp, meyve biçiminde gelişmiş çiçektablasıdır. Gerçek meyveler ise bu yalancı meyvenin yüzeyindeki küçük, esmer, sarı çekirdekçiklerdir. Buruk lezzetinden ötürü çok sevilen ve çoğu kez marmelat yapılarak değerlendirilen kuşburnu (yabani gülün meyvesi) iç yüzeyindeki çok sayıda küçük meyveyi örten etli bir kılıftan başka bir şey değildir. Elma ve armutta ise yediğimiz sulu ve tatlı bölüm şişkinleşmiş çiçektablasıdır; asıl meyve elma ya da armutun tam ortasında bulunan ve içinde çekirdekleri barındıran ince, derimsi bir örtüyle çevrili bölümdür. Dış görünüşüyle böğürtlene çok benzeyen dut ise aslında bir yalancı meyve çeşididir. Bir arada kümeler oluşturan çok sayıda çiçeğin örtüyapraklarının düşmeyip etlenip gelişmesiyle oluşmuştur. (Tabii, bu yalancı meyve tâbiri, botanikçilerin meyveleri sınıflamaya çalışmalarının bir neticesi olarak verdikleri bir addır; yoksa onları yiyerek yararlananlar açısından hepsi yalancı değil, doğrucu meyvelerdir.)
Çiçeklerin dişi üreme organı olan yumurtalık normal olarak yalnızca döllendikten sonra gelişerek meyveye döner. Ama bazen tozlaşma olsa bile döllenme gerçekleşmez ve sonuçta tohumları olgunlaşmamış ya da hiç tohum içermeyen meyveler gelişir. İşte doğada Allah’ın takdiri ve yaratmasıyla kendiliğinden ortaya çıkan bu olay, insan eliyle, yani yapay olarak da gerçekleştirilebilir. Meselâ, çekirdeksiz üzüm, döllenmemiş üzüm çiçeklerinin meyvesidir. Meyvecilikte bu yolla üzüm dışında hıyar, muz, ananas, portakal ve greyfurtun da çekirdeksiz çeşitleri yetiştirilir.
Bitkilerde döllenme sırasında doğal olarak, meyvelerin gelişmesini sağlayan bir hormon salgılanır. Günümüzde meyvesi için yetiştirilen pek çok tarım ürününün (örneğin domates) çiçeklerine, daha nitelikli ürün elde etmek amacıyla özel olarak yapay büyüme hormonları püskürtülmektedir.
Maalesef Allah’tan korkmayan insan, kendini, diğer insanları ve başka yaratıkları, doğayı, kısaca tüm yeryüzünü fesâda uğratmak için tekniği ve bilimi de kullanmaktan çekinmiyor. Meyvelerin de genleriyle oynamaya çalışıyor. Değişik kimyevî maddelerle, hormonlarla tadını ve şeklini bozuyor; her yönüyle faydalı meyvelerin faydalarını azaltıyor, hatta sağlığa zararlı hale getirmek için bin bir hileye başvuruyor.
Bol miktarda C vitamini içeren taze meyveler, insanlar için çok değerli bir besin kaynağıdır. Meyve, dünyanın birçok yerinde, özellikle de sıcak iklimli bölgelerde yetiştirilir. Türkiye’de başta üzüm olmak üzere elma, turunçgiller, fındık, elma, armut, kavun, karpuz, incir, şeftali, kiraz gibi pek çok meyve çeşidi yetiştirilir. Elma, armut, erik, portakal ağaçları ancak 5-7 yıl; kiraz ağacı ise dikildikten ortalama 12 yıl sonra verimli hale gelip uygun meyve verirler. Bu yüzden elma ve şeftali gibi bazı meyve ağaçlarının dikildikten kısa bir süre sonra meyve vermeye başlayan cüce çeşitleri geliştirilmiştir.
Bitkilerde meyvelerin olgunlaşma süreci hormon denen bazı doğal maddelerce denetlenir. Meyveler olgunlaşırken bir yandan hücre çeperleri parçalanarak dokuları yumuşar, bir yandan da bu dokularda depolanmış nişasta şekere dönüşür. Böylece olgunlaşan meyveler şekerli hoş bir tat kazanır, ayrıca parlak
- 952 -
KUR’AN KAVRAMLARI
renklere bürünür.
Meyveler ağaçtan toplandıktan sonra da bazı hayatî işlevlerini sürdürürler. Meselâ, oksijen kullanıp karbon dioksit ve ısı çıkararak solunum yaparlar. Bu olay meyvenin dokularında depolanan besin ve suyun kullanılarak dokuların parçalanmasına ve giderek meyvenin çürümesine yol açar. İşte bu nedenle meyveler, tüketilene kadar çürüyüp bozulmamaları için genellikle düşük sıcaklıklarda saklanır. Meyveleri daha uzun süre saklamanın bir yolu da kurutmaktır. Üzüm, incir, hurma, kayısı, elma, armut ve dut yaygın olarak kurutularak saklanan meyvelerdir.
Meyvelerdeki İbretler: Allah Teâlâ, meyvelerde farklı şekiller, renkler, kokular, lezzetler, hoşa gidecek özellik var etmiştir. Her bir meyve “Allah beni senin için yarattı, ye beni!” demekte, insana her yönüyle câzip görünmektedir. Hepsinin ayrı özelliği ve güzelliği vardır. Bütün meyvelerde vitamin, enerji verici ve doyurucu özellik, özel bir tat vardır. Ayrıca her meyve bir şifa sebebi, bir hastalık gidericidir, insanın sağlığını koruyucu ve onu güçlendiricidir. Meyvelerin aşılanmasından yetişmesine, güzelliğinden besin değerine kadar neresine baksanız onlarca ibret ve hikmet pırıltılarıyla karşılaşmamak mümkün değildir. Kimya bilimine sahip insanlar, 21. asrın teknolojisi ve imkânlarıyla muazzam fabrikalarda bir meyvenin bile tüm özelliklerini toplayıp benzer bir ürün üretmekten âcizdir. Böyleyken insan gibi akıl sahibi olmayan bir meyvenin tüm bu özelliklere kendiliğinden sahip olması mümkün değildir. Elbette muhteşem bir yaratıcı, Rahmeti sonsuz ve tek rezzâk olan Allah, bu meyveleri de kendisine kulluk yapması için yarattığı insanların hizmetine sunmuştur. Aynı toprakta yetişen, aynı güneş ve aynı sudan, aynı havadan yararlanan bir kirazla hemen yanındaki bir limon ağacının meyvesi, tadıyla, rengiyle, şekliyle, içerdiği vitaminlerle, her şeyiyle ne kadar farklıdır ve bütün bunlar Allah’ın sanatını göstermekte, ibretler içermektedir.
Her meyvenin farklı tadı olduğunu biliriz. Enteresandır; elma, soğan ve patatesin tadı aslında aynıdır. Fark sadece tamamen bunların kokularından kaynaklanmaktadır.
Meyve Ve Sebzelerdeki Benzersiz Sanat: Aynı kuru topraktan çıkan, aynı su ile sulanan meyveler ve sebzeler inanılmaz bir çeşitliliğe sahiptir. Meyvelerin ve sebzelerin lezzetleri, kokuları ve tadları düşünüldüğünde akla böyle bir çeşitliliğin nasıl ortaya çıktığı sorusu gelecektir. Aynı topraktan, aynı suyu ve mineralleri kullanarak, farklı tad ve kokuları yüzyıllardır hiç şaşırmadan ve birbirlerine karıştırmadan tutturanlar, elbette ki üzümlerin, karpuzların, kavunların, kivilerin, ananasların kendileri değildir. Bu benzersiz lezzet, görünüş ve tad onlara Allah tarafından verilmektedir.
Gerek hayvanlar gerekse insanlar, bitkilerin üretmiş olduğu besinleri tüketerek hayatlarını sürdürebilecek enerjiyi elde ederler. Yani bitkiler tüm canlılara fayda vermek için nimet olarak yaratılmışlardır. Bu nimetlerin çoğu da insan için özel olarak tasarlanmıştır. Çevremize, yediklerimize bakarak düşünelim. Üzüm asmasının kupkuru sapına bakalım, incecik köklerine… En ufak bir çekme ile kolayca kopabilecek görünümdeki bu kupkuru yapıdan elli-altmış kg. ağırlığında, insana lezzet vermek için rengi, kokusu, tadı, kısaca her şeyi özel olarak tasarlanmış sulu üzümler çıkar. Bir de karpuzları düşünelim. Yine kuru topraktan çıkan
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 953 -
bu sulu meyve insanın tam ihtiyaç duyacağı bir mevsimde, yani yazın gelişir. İlk ortaya çıktığı andan itibaren bir koku eksperi gibi hiç bozulma olmadan tutturulan o muhteşem kavun kokusunu ve o ünlü lezzetini de düşünelim.
Tüm bunların yanı sıra her meyve, mevsimine uygun bir içeriğe sahiptir. Örneğin, kış mevsiminde C vitamini yüklü, enerji veren mandalinalar, portakallar vardır. Sebzelerde de canlıların ihtiyaç duyacağı her türlü mineral ve vitamin mevcuttur. Sebze ve meyvelerin incecik kökleri, kara topraktan çektikleri kimyasal maddeleri fotosentez işlemi sonucunda son derece faydalı besin maddelerine dönüştürürler.
Bu şekilde düşünerek yeryüzündeki bitkilerin tümünü inceleyebiliriz. Bu incelemenin sonunda elde ettiğimiz sonuç, bitkilerin insanlar ve tüm canlılar için özel olarak tasarlanmış, yani yaratılmış oldukları sonucu olacaktır. Âlemlerin Rabbi olan Allah tüm besinleri canlılar için var etmiştir ve bunları, herbirinin tadı, kokusu, faydası çeşit çeşit olacak şekilde yaratmıştır. Bu da O'nun yaratmadaki gücünü ve eşsiz sanatını gösterir: “Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için âyetler/ibretler vardır.” 4233
Genleri Değiştirilen Organizmalar: Dünyayı insanlar kendi elleriyle bataklık hale getirdi, fesâdı her alana yaydı. Ozon tabakasını yavaş yavaş deldi. Egzoz gazı ve bacalardan tüten zehirli dumanlarla solunan havayı, çok ve kolay kazanma hırsı ile (köylüler dâhil) yediklerini hep kanser yapıcı yaptı. 1970 yılında Stanford Üniversitesinde iki farklı canlının DNA’sını bileştirmenin yolu bulundu. Tüfek icat olup mertliğin bozulduğu gibi, gen transferi bulundu, aşılamada gözetilen etik kural da bozuldu. Eski insanlar, ağaçlara yaptığı aşıyı, misli misline yaparken; gen aktarımı ile bitkide aranan amaca uygun gen, böcekte, balıkta, akrepte, küfte, bitkide, ağaçta nerede varsa, helâl-haram demeden aktarılmaktadır. Aktarılan genler, bitki, bakteri ve virüs kaynaklıdır. Bu genler antibiyotik ve dayanıklılık genleridir. Ölçüde sınır yoktur.
GDO’lu (genleri değiştirilen organizmalar) bir silahtır. Biyolojik savaş; daha sinsi, daha şeytânî, daha alçakça bir savaştır. “O (münâfık), dönüp gittimi (senden ayrılıp bir iş başına geçtimi) insanlar arasında bozgunculuk etmek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için yeryüzünde koşar. Allah fesâdı/bozgunculuğu sevmez.”4234 Bu âyete göre, ekinin bozulması neslin bozulmasına sebeptir. Çağımızda ekin, hava ve su, modern şekilde bozulmaktadır. Teknolojinin ve Batı uygarlığının yön verdiği sadece kişisel basit menfaatin önemsenip vahşi katliamlara sebep olmayı bile marifet zanneden inançsız ya da bâtıl inançlı insanların ortaya koyduğu üretim ve pazarlamada bu fesâda şâhit oluyoruz. Ekini ve suyu; GDO’lu tohumlar, petrol, zirai ilaçlar, kimyasal gübreler, hormonlar bozmaktadır.
Artık modern insanın yediği meyvede vitaminden daha çok kimyasal madde, adına ilaç denilen zehirler var. Türk çiftçisinin bilinçsizce kullandığı ziraî ilaçlar, insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşmış durumda. Uzmanlara göre, ihraç edilen sebze ve meyve büyük bir titizlikle incelenirken, yurt içinde yeterli denetim yok. İlaç kalıntısı bulunan ihraç ürünleri de iç piyasaya
4233] 16/Nahl, 13
4234] 2/Bakara, 205
- 954 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sunuluyor. Türk insanı, kontrol dışı kullanılan zirâî ilaçların tehdidi altında. Kanserojen etkili ilaçlar kaçak yollarla ülkeye sokulurken, bilinçsiz ilaç kullanılarak üretilen sebze ve meyveler sofralara kadar giriyor. TÜBİTAK için yapılan bir araştırmada İzmir sebze ve meyve halindeki değişik kabzımallardan alınan 32 çilek numunesinden 22’sinde yüksek düzeyde ilaç kalıntısı tesbit edilmiştir. Türkiye’de iki bin civarında ruhsatlı tarım ilacı bulunuyor. Yılda 30 bin ton ziraî ilaç satılıyor. Ziraî ilaç bâyileri, ilaç satarken ticârî düşünüyor ve tüketiciyi daha fazla ilaç kullanmaya yönlendiriyor. Tarım ürünlerinin verimli olması ya da zararlı böceklerden korunması için yapılan ilaçlamaların insan ve çevre sağlığı yönünden birçok zararı bulunuyor. Başta kanserojen etki olmak üzere, sindirim sistemi hastalıklarını da tetikliyor. Sadece ilaçlama sırasında her yıl dünyada 500 bin kişi tarım ilaçları ile zehirleniyor ve bunlardan beş bini bu sebeple hayatını kaybediyor.
Materyalist, kapitalist, paracı bilimin devâsız hastalıklara sebebiyet verdiği çağda yaşıyoruz. İnsanoğlu adı konulmamış bir kıyâmeti, helâk ve kaosu yaşıyor. Teknoloji ve Batı bilimi, insanın hem imanını, fıtratını, ahlâkını, kültürünü mahvediyor; hem de sağlığını. Eğer biz bilinçli olursak, bu maddeci bilimin zararında daha az etkilenir, gelecek nesillerin daha sağlıklı olmasına zemin hazırlarız. Bu konuda meyve ve sebzelere katılan hormonların büyük rolü vardır.
Hormon nedir? Hormon: Meyve ve sebzelerin büyümelerini sağlayan, bitkilerin ve ağaçların, yaprak sap ve meyvelerinde doğal olarak bulunan büyüme enzimleridir. Bilim ölçü tanımadan ilerleyince, bu enzimleri laboratuarda tesbit edip üretti. Katilistler de bunları, meyve büyütücü, salkım büyütücü, sebze büyütücü olarak piyasaya sürdü. Meyve ve bitkilerde doğal olarak bulunan auxin, cytokinin, absisik asit ve etilen bazlı maddeler sentetik olarak üretilip bitkilere, ağaçlara atılınca büyümeleri hızlanıyor. Bazı seralarda sebzelere çiçek açtırıcı, büyütücü, olgunlaştırıcı hormonlar kullanılmaktadır.
Beyaz üzümde kullanılan Ga hormonu yüzünden AB ile Türkiye’nin başı belâdadır. Hayatımızda birçok şey hormonlarla olur. Süt, hormonla olur. Armut hormonla sararır. Fakat bunlar insan eliyle sentetik yolla yapılırsa tehlikeli olur. Doğanın yapısı, fıtratı değiştirilmeye çalışılmış olur. Büyük bir fesat ve peşinden gelecek nice âfet ve hastalıklara, toplu ölümlere yol açılır. Her şeyi doğal seyrine bakmalıyız. Doğa zorlamaları, müdâhaleleri kabul etmiyor. Deli Dana olayında bu problem görüldü. Meyve ve sebzelere atılan hormonlar meyve ve sebzeyi dikeylemesine büyütür. Hormon sağlığa zararlıdır.
Hormonlu gıdalar nasıl bilinir? Dış görünüşlerinden zor bilinir. Çekirdeksiz beyaz üzüm normalde küçük taneli iken, hormonlusu büyükçe, uzunlamasına ve sıkçadır. Çekirdeksiz, içi vıcık vıcık olan domates hormonludur. İçi süngerimsi olan çekirdeksiz kabak, çekirdeksiz elma gibi ürünler hormonludur. Hormonsuz biber sert ve dayanıklıdır. Yerken kütür kütür ses çıkarır. Sera ürünlerine çok dikkat etmek gerekir. Hormonsuz ürün bulmak giderek hayli zorlaşmaktadır.
Fabrika atıkları, atık kimyasallar, zehirli gazlar suları ve toprağı zehirlemektedir. Zehirli toprakta yetişen bitkiler, sebze ve meyveler de insanı zehirlemektedir. Bütün bunların çözümü için İslâm’ın hâkim olduğu bir otorite/yönetim, Allah korkusuna dayanan İslâm ahlâkı gerekmektedir.
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 955 -
Bitkiler
Canlılar dünyasının en önemli gruplarından biri bitkiler, diğeri hayvanlardır. Fotosentezle Allah bitkilere kendi besinini kendisinin üretmesini programlamıştır. Kökü, gövdesi ve yaprakları olan üstün yapılı bitkiler bu özellikleriyle hayvanlardan kolayca ayırt edilebilir. Bununla birlikte, bitkilerle ya da hayvanlarla ortak özellikler taşıyan, ama gerçek anlamda ne bitki, ne de hayvan sayılabilen pek çok canlı da vardır; Mantarlar ve yosunlar gibi.
Bitkiler yeryüzünde hayatın ve yaşamanın anahtarıdır. Bitkiler olmasaydı, pek çok canlı organizma hayatını sürdüremezdi. Çünkü canlı yaratıkların çoğu, yaşam biçimleriyle, besinlerini doğrudan ya da dolaylı sağladıkları bitkilere bağımlıdırlar. Oysa, pek çok bitki, güneş ışığından yararlanarak besinlerini kendileri yapmaktadırlar.
Günümüzde karlarla kaplı dağların yamaçlarından tutun da, çorak çöllere kadar, her yerde, 250 milyona yakın çiçekli bitki türü yetişmektedir. Bu türlerin boyutları, ancak mikroskopla görülebilen bazı yaprakyosunları gibi çok küçük bitkilerden başlayıp California’nın kıyı sekoyaları gibi yaklaşık 90 metre boyundaki dev bitkilere kadar uzanır. Bitki türleri açısından dünyanın en zengin bölgesi olan, Kuzey Kutbu ile tropik iklim kuşağı arasındaki enlemlerde milyonlarca bitki türünün bulunduğu değerlendirilmektedir.
Bitkiler, sadece enerji vermesi için gıda olarak yenilmez; aynı zamanda şifâ vesilesi özelliklerinden dolayı da kullanılır. Şifâ amaçlı kullanım için bitkilerle ilgili bazı hususlara dikkat etmek gerekmektedir:
Bataklıkların, durgun sulu yerlerin, lağım akan dere kenarlarının, kimyasal gübre, kimyasal ilaç atılan yerlerin ve çöplüklerin bitkileri sağlığa zararlıdır. Dağın, temiz havalı yerlerin bitkileri faydalıdır. Köylerde hayvanların devamlı otlatıldığı çayırların bitkileri de zararlıdır.
Çörekotu, incir, zeytinyağı, bal hâriç hiçbir şeyi uzun süre her derde devâ diye kullanmamak gerekir. Zeytinyağı kolesterol yapmaz, fakat çok aşırı yenildiğinde zararlıdır. Çörekotunu, günde 4 gramdan fazla yemek zararlıdır. Balı fazla yemek (hele deli balı; deli bal öldürebilir) zararlıdır. Kullanılan aşırı antibiyotiklerden dolayı mikroplar, kısa sürede antibiyotiklere alışıyor. Bunun için bir bitkiyi 20 gün kullanıp başka bitkiye geçmek faydalıdır.
Bitkiler, eski tecrübelilere göre gün dönümünden önce toplanır. Kökünden yolunmadan toprak hizasından makasla kesilir. Kamuya ait bir otu toplarken, kökünden yolunup o bitkinin nesli tüketilmez. Isırgan gibi bitkilerin genç sürgünleri kesilir.
Sağlıklı beslenmek için bitkileri, sebzeleri ve meyveleri hamur işlerine ve yağlı yemeklere oranla daha çok ve sık yemeliyiz. Bitki, sebze ve meyveleri: Çay yaparak, çorba yaparak, ıspanak gibi kavurarak, borona yapılarak, mıhlama yapılarak, et yemeklerine katarak, salata yaparak, dolma sararak tüketebiliriz.
Ağaç ve İslâm’da Ağaçla İlgili Hususlar
Çiçeği, meyvesi ve diğer estetik özellikleriyle tarih boyunca insanların dikkatini çeken ağacın beşikten mezara kadar hayatın her safhasında kullanılması,
- 956 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ona karşı özel bir ilgi uyandırmıştır. İklimlere göre türlerinin farklı oluşu, her mevsim görünümünün değişmesi, özellikle kışın yapraklarını döküp baharda tekrar canlanması sebebiyle ölümden sonra yeniden hayata dönüşün sembolü gibi görülmüştür.
Eski Bâtıl Dinlerde Ağaç: Ağacı kutsallaştırma inancı eski kavim ve dinlerin hemen hepsinde rastlanan bir husustur ve günümüzde de görülmesine rağmen iptidâî devirlere ait bir inanç şeklidir. Ağaca kutsallık izâfe edilmesi zamanla bazı ağaçlara özel nitelikler yüklenmesine yol açmıştır. Meselâ selvi hayat ağacını, nar da ebediyeti ve cenneti temsil eder. Çam ise Noel ağacı, kutsal gece ağacı, yeni yıl ağacı diye kabul edilmiştir. Ağacın bütünü gibi dalları ve diğer bazı kısımları da çeşitli bakımlardan sembol kabul edilmiştir. Eski Romalılarda defne dalı zaferin, zeytin dalı barış ve mutluluğun, meşe yaprakları ise gücün sembolüdür. Kutsallık atfedilen ağaçlar semâvî ağaç, insanlık ağacı, hayat ağacı, bilgi ağacı gibi çeşitli adlarla anılmışlardır. Çeşitli mitolojilerde insanın kendisinden geldiği, ölümden sonra ruhların tekrar ona döndüğü bir hayat ağacı motifi bulunmaktadır.
Yahûdilikte de ağacın kutsallığı ve özel nitelikli ağaçlar fikri vardır. Hz. Âdem’in cennette karşılaştığı “bilgi ağacı” ile yine aynı hâdiseyle ilgili olarak zikredilen “hayat ağacı” bunlardandır. Hıristiyanlıkta, Hz. İsa’nın Kudüs’e girişini hatırlatmak üzere Paskalya’dan bir pazar önce dallar takdis edilmekte, çam ağacı ise Noel’in sembolü sayılmaktadır. Ayrıca Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği ağacın da büyük bir önemi vardır. Hıristiyanlığa göre bu, cennetteki hayat ağacından yapılmıştır; bu ağaç ölüleri diriltme özelliğine sahiptir.
İslâm’da Ağaç: Kur’ân-ı Kerim’de şecer ve şecera kelimesi hem ağaç, hem de genel olarak bitki anlamında olmak üzere 26 yerde geçmektedir. Bu anlamdaki kullanılış hadislerde de görülür.4235 Kur’an’da ayrıca hurma, nar, üzüm, incir ve zeytin gibi bazı ağaçlar ismen anılmakta, incir ve zeytin ağacı üzerine yemin etmektedir.4236 Yine Kur’an’da ağacın İlâhî lütuf ve kudretin eseri olarak yaratıldığı belirtilerek birçok canlının ağaç olmaksızın yaşayamayacağı gerçeğine dikkat çekilmiştir.4237 Ebû Hüreyre’nin rivâyet ettiği ve ilk oluşumun altı devirde meydana geldiğini anlatan hadise göre ağacın yaratılışı, yer kabuğunun ve dağların teşekkülünden sonra üçüncü devre rastlar. 4238
Göklerde ve yerde bulunan her şeyin, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve birçok insanın Allah’a secde ettiğini ifâde eden âyetlerin tefsirinde4239 ağaçların secdesi, Allah’ın irâdesi doğrultusunda kendi türlerinin gereğini yerine getirerek fonksiyonlarını îfâ etmeleri şeklinde yorumlanmıştır. Çeşitli hadislerde de ağacın zikir ve tesbihte bulunduğu,4240 ezanı duyduğu ve ve ezan okuyan hakkında hüsn-i şehâdette bulunacağı,4241 bir nevi haberleşme görevi yaptığı4242 ifâde edilir. Nitekim Müslim ve Ahmed bin Hanbel gibi bazı muhad4235]
Bk. Buhârî, Ezân 160
4236] Bk. 95/Tîn, 1
4237] Bk. 16/Nahl, 10-11; 27/Neml, 60
4238] Bk. Müslim, Münâfıkîn 27; krş. 41/Fussılet, 9-10
4239] Bk. 22/Hacc, 18; 55/Rahmân, 6
4240] Bk. Tirmizî, Hac 14; İbn Mâce, Menâsık 15
4241] Bk. İbn Mâce, Ezân 5
4242] Bk. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr 32
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 957 -
dislerin rivâyet ettiği bir hadise göre kıyâmet kopmadan önce öyle bir zaman olacak ki müslümanlar yahûdilerle savaşacak ve onları yenecekler. Bu arada yahûdiler taş veya ağaçların arkasında gizlenecekler. Ancak bunlar arkalarında yahûdi bulunduğunu müslümanlara haber verecek; “yalnız ğarkad (sincan dikeninin büyüğüne benzer dikenli bitki), arkasındaki yahûdiyi saklayacak; çünkü o, yahûdi ağaçlarındandır.” 4243
Hz. Peygamber, ağaç motifini muhtelif ifâdelerinde teşbih unsuru olarak kullanmış, özellikle hurma ağacını övmüş, bu ağacın yapraklarını dökmediğini ve daima faydalı olduğunu hatırlatarak iyi ve hayırsever müslümanı bu ağaca benzetmiştir.4244 Bir gün birbirine yakın iki kabrin yanından geçerken durmuş ve bu kabirlerde yatanların bazı günahları sebebiyle azap görmekte olduklarını haber vererek yaş bir hurma dalı getirtmiş, onu ikiye ayırarak kabirlerin üzerine koymuş ve şöyle demiştir: “Belki bu dallar kuruyuncaya kadar azapları hafifletilir.”4245 Böylece ağaçların Allah’ı tesbih ettiği anlatılmak istenmiştir. 4246
Hz. Peygamber ağacın dikilmesine, yetiştirilmesine ve korunmasına büyük önem vermiş, bizzat kendisi de ağaç dikmiştir. Bir hadisinde en iyi sadakanın canlıya su vermek olduğunu belirtmiş,4247 bir diğerinde de şöyle demiştir: “Bir müslümanın diktiği ağaçtan insanların yedikleri, kuşların ve öteki hayvanların yedikleri, kısacası herhangi bir canlının o ağaçtan faydalandığı her şey onu dikip yetiştiren için makbul bir sadakadır.”4248 Muhaddisler, eserlerinde ağaç dikmenin, sulamanın, yetiştirmenin ve korumanın önemi hakkında çeşitli bölümler düzenlemişler, konuyla ilgili kavlî ve fiilî sünnetten örnekler vermişlerdir.
İslâm dininde insanların ve diğer canlıların sağlığı, beslenmesi, çeşitli geçim vâsıtalarının sağlanması için çok gerekli olan ağacın korunması, lüzumsuz yere kesilmemesi konusuna da önem verilmiştir. Mekke’nin “harem”inde bulunan ağaçların kesilmesi, bitkilerin koparılması Hz. İbrâhim’den itibaren yasaklanmıştır. Hz. Peygamber, Medine’de de belli sınırlar içinde bir harem tâyin etmiş, bu sınırlar içinde ağaç kesen ve uygunsuz davranışta bulunan kimseye, “Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti üzerine olsun!” diyerek bedduâda bulunmuştur.4249 Yine Rasûl-i Ekrem Tâiflilere yazdığı mektupta (emirnâme) şehrin ağaçlarının kesilmeyeceğini, belli koruluklarda avlanmanın yasaklandığını, bu yasakları çiğneyene ibret verici cezâların uygulanacağını belirtmiştir.
Ağacın Hz. Peygamber’in rivâyet edilen mûcizeleri açısından da ayrı bir önemi vardır. Siyer ve hadis kitaplarının kaydettiğine göre, özellikle peygamberliğinin yaklaştığı günlerde ve daha sonraki dönemlerde dolaştığı yerlerdeki ağaçlar onu, “Esselâmu aleyke yâ Rasûlallah!” diyerek selâmlıyorlardı.4250 Ayrıca mûcize kabîlinden bir ağacın yerinden ayrılarak Peygamber’in huzuruna geldiği, sonra da yerine döndüğü rivâyet edilir. 4251 Elbette, bu rivayetlerin sıhhati tartışılır.
4243] Müslim, Fiten 82; Ahmed bin Hanbel, Müsned III/67
4244] Bk. Buhârî, İlim 4-5; Ahmed bin Hanbel, Müsned III/426, V/31, 179
4245] Buhârî, Vudû 55-56; Müslim, Tahâret 111
4246] Bk. Nevevî, III/201-202
4247] Bk. Buhârî, Şirb 9; Ebû Dâvud, Zekât 41; İbn Mâce, Edeb 8
4248] Müslim, Müsâkat 7
4249] Buhârî, Medine 1; Ebû Dâvud, Menâsik 95, 99; Ahmed bin Hanbel, Müsned I/119
4250] Bk. İbn Hişâm, I/234-235; Tirmizî, Menâkıb 6
4251] Bk. İbn Mâce, Fiten 23
- 958 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Buna rağmen ağacın önemini göstermesi bakımından bu rivayetler önemlidir.
Kur’ân-ı Kerim’de cennet tasvir edilirken ağaçlardan, bunların sarmaş dolaş dallarından, yeşilliğinden, meyve ve gölgesinden bahsedilmiş, çeşitli hadislerde de cennet ağaçlarının bazı özellikleri hakkında bilgiler verilmiştir.4252 Yine bazı hadislerde mü’minlerin ruhlarının yeşil kuşlar görünümünde cennet ağacına tutundukları belirtilmiştir.4253 Ancak bu tasvir, kıyâmetin vukuundan ve fiilen cennete girmeden önceki âhiret hayatına dair olmalıdır.
Kur’an’da ağaçlardan elde edilen ve insan hayatı için büyük önem taşıyan meyvelere de temas edilerek bunların, Allah’ın kullarına birer ikrâmı olduğuna dikkat çekilmektedir. Bunun gibi ağaçların sağladığı gölgenin de önemli bir nimet ve imkân olduğuna işaret edilmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de özel vasıflarıyla anılan, övgü veya yergi ile anlatılan belli ağaçlar da vardır. Tûr-ı Sina’da yetiştiği, zeytin ve zeytinyağı sağladığı bildirilen ağacın4254 zeytin ağacı olduğunda ittifak vardır. Tûr’da Hz. Mûsâ’ya nâzil olan vahiy bir ağaç vâsıtasıyla, yani ağaçtan seslenilerek gelmiştir.4255 Tefsirlerde bunun ne tür bir ağaç olduğu konusu tartışılmış ve unnâb, semûre-mugaylân dikeni, sincan dikeni veya Mûsâ ağacı, ulleyk (sarmaşık) veya böğürtlen olabileceği ileri sürülmüştür. 4256
Kur’an’da özellikle anılan ağaçlar şunlardır:
Şecere-i Ahdar: “Yeşil Ağaç” demek olup ilmi ve kudreti her şeye yeten Allah’ın bu ağaçtan ateş meydana getirdiği ve bunu insanların hizmetine verdiği belirtilir.4257 Müfessirler, şecere-i ahdarın çölde yetişen ve birbirine sürtüldüğü takdirde yaşken bile ateş çıkardığı bilinen merh ve afar ağacı olabileceğini belirtmişlerdir. Bazı çağdaş müfessirler bu tür âyetlerde elektriğin icadına da bir işaretin bulunduğu görüşündedirler. Şecere-i ahdarı mutlak mânâda ağaç, ağaç fosillerinden oluşan kömür olarak anlamak da mümkündür.
Şeceretu’l-Huld: “Ebediyet Ağacı” demektir. Kur’an’da Âdem ile Havvâ’nın bu ağaca yaklaşmaktan men edildikleri bildirilmekte,4258 ancak şeytanın, yasaklanan bu ağacı “ebedî hayat ve saltanatın kaynağı” şeklinde takdim ederek onların bu İlâhî yasağı çiğnemelerine sebep olduğu anlatılmaktadır.4259 Âdem ve Havvâ’dan kendisine yaklaşmamaları istenen ve bazı âyetlerde sadece “hâzihi’ş-şecerate (şu ağaç)” ibâresiyle geçen bu ağaç, dinî ve edebî literatürümüzde şecere-i memnûa (yasak ağaç) olarak da anılmaktadır.
Şecere-i Mel’ûne: “Lânetlenmiş Ağaç”. Bundan maksat zakkumdur.4260 (Zakkum ile ilgili aşağıda ayrıntılı bilgi verilecektir).
4252] Bk. İbn Kesir, II/252-263
4253] Bk. Tirmizî, Fezâilu’l-Cihâd 13; İbn Mâce, Cenâiz 4, Zühd 32
4254] Bk. 23/Mü’minûn, 20
4255] Bk. 28/Kasas, 30
4256] Bk. Elmalılı, V/3730
4257] Bk. 36/Yâsin, 79-81; 56/Vâkıa, 71-73
4258] Bk. 2/Bakara, 35; 7/A’râf, 19
4259] Bk. 20/Tâhâ, 120; krş. 7/A’râf, 20-22
4260] Bk. Buhârî, Tefsir 17/9
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 959 -
Şecere-i Mübâreke: “Allah göklerin ve yerin nûrudur…”4261 meâliyle başlayan âyette geçen “mübârek ağaç” terkîbi, aynı âyetin devamında zeytin diye açıklanmış ve bu özel zeytin ağacının ne doğuya ne de batıya nisbet edilemeyeceği, yağının yanmadığı halde bile çevresini aydınlattığı ifâde edilmiştir. Bu ağacın elektriği temsil ettiğini söylemek mümkündür. Bundan başka sözkonusu âyetteki “mübârek ağaç” tâbiriyle İslâm dini, nübüvvet müessesesi, Hz. İbrâhim gibi tarih boyunca insanlığın hidâyete ulaşmasında büyük önem taşıyan kurum veya kişiler kastedilmiş olabilir.
Şeceretü’r-Rıdvân: Hicretin altıncı yılında Hudeybiye Musâlahası’ndan önceki nâzik ve tehlikeli devrede müslümanların Hz. Peygamber’e ettikleri biata “bey’atu’r-rıdvân”, gölgesinde bu biatın yapıldığı ağaca da Allah’ın hoşnutluğuna lâyık bir olayın hâtırasını taşıması dolayısıyla “şeceretü’r-rıdvân” (hoşnutluk ağacı) denilmiştir.4262 Kaynaklar bu ağacı mugaylân türünden semûre ağacı olduğunu belirtmektedir. Bey’atü’r-rıdvânda hazır bulunan Müseyyeb bin Hazn’ın ifâdesine göre, biata iştirak eden sahâbîler bir yıl sonraki ziyaretleri sırasında yerini unuttukları için ağacı bulamamışlardır. Ancak müteâkip yıllarda şerceretü’r-rıdvan veya onun yerine başka bir ağaç ziyaret edilerek altında namaz kılınmaya başlanmış, durumu öğrenen Halife Ömer, zamanla kutsallaştırılacağı kaygısıyla bu ağacı kestirmiştir. 4263
Şecere-i Tayyibe, Şecere-i Habîse: Kur’ân-ı Kerim’de güzel söz (kelime-i tayyibe) iyi ağaca, kötü söz (kelime-i habîse) de kötü ağaca benzetilmiştir.4264 Bu âyetlerde “güzel söz” ve “kötü söz”den ne kastedildiği hakkında bilgi verilmemekle beraber, iyi ve kötü ağaç tasvir edilmektedir. Buna göre iyi ağaç (şecere-i tayyibe), kökü sağlam, göğe doğru dal budak salmış ve her mevsim meyve veren ağaçtır. Kötü ağaç ise köksüz, kolayca koparılabilen kısa ömürlü bir bitkidir. Müfessirler, bu âyetteki “güzel söz”ü kelime-i tevhid, iman veya mü’minin kendisi diye yorumlamışlardır. Çoğunluğun kabul ettiği birinci yoruma göre güzel ağacın kökü mü’minin kalbi, gövdesi imanın kendisi, dalları da mü’minin gerçekleştirdiği sâlih/iyi amellerdir. “Kötü söz” ise şirk ve küfür/inkârdır. Bu, köksüz, kararsız, faydasız bir bitkiye benzer ki böyle bir bitkinin varlığıyla yokluğu birdir.
Yaktîn Ağacı: Kur’an’da Hz. Yûnus’un denizden hasta olarak karaya çıkarıldığı sırada çevresinde yaktîn türünden bir bitki bitirildiği ve vücudunun onunla örtüldüğü ifâde edilir. 4265 Kaynaklar yaktînin hızla gelişip dal budak salan, yaprakları büyük, gövdesiz, kabak türünden bir bitki olduğunu kaydeder. 4266
Tûbâ Ağacı: “Güzellik, iyilik, huzur ve rahatlık, göz aydınlığı”, ayrıca “en güzel, en hayırlı” mânâlarına gelen tûbâ, Kur’ân-ı Kerim’de iman ve sâlih/iyi amel sahiplerine vaad edilmiştir.4267 Râğıb el-İsfahânî, bunun cennetteki her türlü nimet, ölümsüz hayat, zevâli bulunmayan şeref ve yücelik, sürekli zenginlik anlamlarına gelebileceğini kaydeder. Bazı müfessirler de tûbânın cennetteki bir
4261] 24/Nûr, 35
4262] Bk. 48/Fetih, 18
4263] Bk. Buhârî, Megâzî 35
4264] Bk. 14/İbrâhim, 24, 26
4265] Bk. 37/Sâffât, 145-146
4266] Osman Cilacı, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 421
4267] Bk. 13/Ra’d, 29
- 960 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ağacın adı olduğunu belirtmişlerdir.4268 Ahmed bin Hanbel’in rivâyet ettiği bir hadise göre Hz. Peygamber’e tûbânın dünya ağaçlarından hangisine benzediği sorulmuş, o da hiçbir ine benzemediğini ifâde etmiştir. 4269
Tûbâ kelimesi, lûgatta "tayyib" kelimesinden türemiş, en güzel, en hoş, en iyi gibi anlamlarında bir ism-i tafdildir. Aslı "tuyba" idi; "ya" harfi, öncesinde yer alan zammeden (ötreden) ötürü "vav" harfine çevrilmiştir. Araplar "tûbâ leke" derler. Yani "ne mutlu sana!"
"İman edip güzel amel işleyenler için Tûbâ ve dönüp gidecek güzel yurt vardır."4270 ayetinde geçen "tûbâ" hakkında İbn Abbas'tan iki rivâyet vardır: Birisi Cennet veya Cennette bir ağaç. Müfessir Kurtubî, Tûbâ'nın Cennette bir ağaç olduğu görüşünü tercih eder ve: "Sahih olan görüş, Tûbâ'nın bir ağaç olduğudur" der.4271 Zira Süheylî'nin zikrettiği gibi, Utbe İbn Abd es-Sülemî'den rivâyet edilen merfü bir hadis vardır: "Tûbâ diye adlandırılan ağaç ne iyi ağaçtır!" "Tûbâ" ile ilgili olarak imam Ahmed'in Ebû Saîd el-Hudrî'den rivâyet ettiği mevzu bir hadis de şöyledir: "Tûbâ, Cennette bir ağaçtır. Uzunluğu yüz yıldır. Cennet ehlinin elbisesi onun çiçek kapçıklarındandır." Buharî ve Müslim, Sehl İbn Sa'd'dan rivâyet ettiklerine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Cennette bir ağaç vardır ki, bir binici gölgesinde yüz yıl yürür de o gölgenin sonuna erişemez" Bir rivâyete göre “süratle koşan at binicisi” olarak geçer. Bundan maksat, o ağacın büyüklüğünü belirtmektir.
Mezkûr ayette geçen Tûbâ'ya güzellik, hayır anlamını verenler de olmuştur. Saîd İbn Cübeyr'den gelen bir rivâyete göre Tûbâ'nın Hintçe Cennet'in adı olduğu da söylenmiştir.
Tûbâ'nın Cennet'te bir ağaç olması hususu, Allah'ın sonsuz ihsânına ve kudretine hiçbir halel getirmez. Çünkü Nesâî dışında bir muhaddis topluluğunun Ebû Hureyre'den tahric ettikleri bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın aklına gelmeyeceği şeyler (nimetler) vardır." 4272
Yine İbn Abbas'tan, Ebû Hureyre'den ve birçok seleften gelen bir rivâyete göre, Tûbâ, Cennetteki bir ağacın adıdır. Cennetteki her evde bu ağacın bir dalı mevcuttur. 4273
Hadis-i şeriflerde geçen Tûbâ ağacı ile ilgili özellikler Allah'ın sonsuz kudretine delâlet eder. Buna iman, bolca sevabı gerektiren gaybe iman kapsamına girer. 4274
Zakkum Ağacı: Cehennemde biten ve cehennem halkının gıdası olacağı haber verilen ağaçtır. Kur’an’ın tasvirine göre tomurcukları şeytanların başına benzer. Cehennem halkı bu ağacın meyvesiyle karınlarını doyurmak zorunda
4268] Bk. Taberî, 23/98-101; Râzî, 29/50
4269] Bk. Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV/183-184
4270] 13/Ra'd, 29
4271] Kurtubî Tefsiri, IX, 317
4272] Vehbe ez-Zuhaylî, el-Tefsiru'l-Munir, Beyrut, 1411/1991, XIII, 166
4273] İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1985, IV, 376-378
4274] et-Tâc, Daru ihyai't-Turasi'l-Arabi, Beyrut 1382/1962, II. Baskı, V, 407; Bekir Topaloğlu, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 1, s. 456-459
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 961 -
kalacaklar, ancak bu şeyler karınlarında erimiş madenler gibi kaynayacaktır. Sonra suya kanmayan hastalar gibi devamlı kaynar su içeceklerdir. 4275
Zakkum; meyvesi acı bir cins ağaçtır, ağu ağacı, cehennemde bitip acı meyvesi cehennemliklere yedirilecek ağaç demektir. Arap dilindeki adı "Şeceretü'z-zakkûm"dur. Türkçe "zokum" olarak da telâffuz edilen Zakkum (zıkkım), halk dilinde "çok acı, zehir zemberek", "zehir zıkkım" vb. anlam ve deyimlerle günlük hayatımızda da kullanılmaktadır. Yine Arap dilinde kelimenin aslı olan "ez-Zakm", yemek, içmek, oburca yemek ve yutmak anlamlarına geldiği gibi "Hurma ve kaymaktan yapılan yiyecek, zehirli, tehlikeli yiyecek" mânâlarına da gelmektedir. 4276
Zambakgiller (Apocynaceae) familyasından olan Zakkum (Lat. Nerium oleander), Batı'da, güney Portekiz'den başlayarak bütün Akdeniz sahilleri boyunca Suriye'de, batı ve güney Anadolu'nun dere yataklarında yetişir. Ekseriyetle 2-3, bazen 5 m.'ye ulaşan, kışın yaprak dökmeyen sık dallı bir bitkidir. Düşük dozlarda kalb kuvvetlendirici olarak kullanılır, idrar söktürücü özelliği vardır.4277 Yazın çiçeklenen ve uzun bir çiçeklenme devresine sahip olan Zakkum'un meyvesi bakla şeklindedir. Zehirli olduğundan insan ve hayvanlar için tehlikelidir, süs bitkisi olarak saksılarda da yetiştirilir.
Kur'ân-ı Kerîm'in dört sûresinde toplam 15 âyette4278 zakkumdan bahsedilmekte, zakkûm kelimesi 3 âyette geçmektedir. 4279
Allah Teâlâ zakkumun ismini zikrederek şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz zakkum ağacı günahkârların cehennemdeki yiyecekleridir. Zakkum ağacı erimiş maden gibidir. İnsanların karnında tıpkı sıcak suyun kaynaması gibi kaynar." 4280; "İkram olarak bu mu daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı? Şüphesiz Biz onu, zâlimler için bir belâ kıldık. O, Cehennemin dibinden çıkan bir ağaçtır. Onun tomurcukları şeytanların başları gibidir. Cehennemlikler bunlardan yerler ve karınlarını bunlarla doyururlar. Sonra onlara, zakkum ağacının üzerine içecekleri, kaynar su karıştırılmış içkiler verilir." 4281; "Sonra siz, ey doğru yoldan sapan ve hakkı yalanlayanlar! Siz, Cehennemde mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üzerine de susuz devenin içişi gibi kaynar su içeceksiniz." 4282
Açıkça ismi geçmemekle beraber İsrâ Sûresinin 60. âyetindeki, “...Ve Kur'ân'da lânet edilen ağacı Biz ancak insanlara bir fitne yaptık..." cümlesinde yer alan "lânet edilen ağaç'ın Zakkum olduğunu savunan müfessirler vardır.4283 Âyet-i kerîmedeki lânet, genellikle bu ağaçtan yiyecek kâfirlere lânet mânâsına geldiği gibi, Arapların zararlı ve hoşlanılmayan yiyecekler için "mel'un" demelerine de bir işaret vardır.4284 Bu ağaca lânetli denmesinin bir diğer sebebi, cehennemliklerin onu
4275] Bk. 37/Sâffât, 62-67; 44/Duhân, 43-46; 56/Vâkıa, 51-55
4276] İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, Beyrut, 1968, XII, 268
4277] Pars Tuğlacı, Okyanus, İstanbul, 1974, III, 3080
4278] 17/İsrâ, 60; 37/Sâffât, 62-67; 44/Duhân, 43-46; 56/Vâkıa, 51-55
4279] 37/Sâffât, 62; 44/Duhân, 43; 56/Vâkıa, 52
4280] 44/Duhân, 43-46
4281] 37/Sâffât, 62-67
4282] 56/Vâkıa, 51-55
4283] İbn Tefsir, Beyrut 1966, IV, 324; Fahruddin er-Râzi, Mefâtihu'l-Gayb, İstanbul, 1307, V, 609
4284] İA., İstanbul 1988, XXX, 506
- 962 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Allah'tan bir rahmet olarak değil, lânetlenmelerinin bir sembolü olarak yemeleridir. Lânetlenen insanlar bundan yiyecek ve daha çok acı çekeceklerdir. 4285
Zakkum, dindeki kullanılışı dışında zehirli ve öldüren yiyecek mânâsını da ifâde eder. Kur'ân-ı Kerîm Zakkum'u genellikle "Cehennem halkına eziyet çektiren yiyecek" olarak açıklamıştır. Ahmed b. Hanbel'in İbn Abbas'tan naklettiği, "Cehennem Zakkumundan bir damla yeryüzüne damlatılmış olsa, insanların hayatını zehir ederdi" hadisi Cehennem Zakkumunun ne derece zehirli bir yiyecek olduğunu açıklamaktadır. 4286
Kur’ân-ı Kerim’de Meyve ve Bitkiler
İnsan, Allah’ın kendisi için biçtiği ve dayayıp döşediği şu evrende hayatını sürdürmek zorunda olan bir varlıktır. Onun yaratıldığı şu dünyada var olan canlı-cansız, bitki-hayvan her şey insan içindir. İnsanın onlarsız yaşaması düşünülemez. İşte bu yüzden insanın birlikte ve iç içe yaşadığı bitkiler ve hayvanlar insanın konuşma dilinde de önemli bir yer tutmaktadır. İnsana, insan diliyle hitap eden Kur’an da, insanın bitki ve hayvanlarla olan bu birlikteliğine ve insan hayatındaki önemine dikkat çekmek için sık sık onlardan bahseder. Bitkilerden bahseden onlarca âyetten birkaçı şöyledir:
“Tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı -birbirine benzer ve benzemez şekilde- yaratan O’dur. Ürün verdiği zaman ürününüzden yiyin. Devşirildiği ve biçildiği gün de hakkını verin, israf etmeyin.” 4287
“Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden içki, şıra ve güzel rızık elde edersiniz.” 4288
“O, gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik, ondan bitirdiğimiz yeşilden yığın yığın daneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık.” 4289
“Ey Mûsâ! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin’ demiştiniz.” 4290
“İncir ve zeytine andolsun.” 4291
Görüldüğü kadarıyla Kur’an’da ekin, hurma, zeytin, nar, üzüm, sebze, hıyar, sarımsak, mercimek, soğan ve incir gibi yiyeceklerin adları zikredilmektedir. Zikredilen bu meyve ve sebzeler, gerek karbonhidrat ve gerekse vitamin yönünden zengin olan gıda maddeleridir.
Kur’an’ın ekin olarak tanımladığı şey, tahıllar, özellikle buğdaydır. Kur’an’da buna işaret eden bir âyet de bulunmaktadır. Bakara sûresi 261. âyetinde “habbe” kelimesi geçmektedir. Habbe, tahıl dânelerine verilen bir ad ise de, özellikle buğday dânesine verilen bir isimdir. Bu nedenle, tahıl denilince akla ilk gelen
4285] Mevdûdi, Tefhîmu'l-Kur’an, İstanbul 1986, III, 3
4286] el-Müsned, Kahire 1313, I, 301; Abdulbaki Turan, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 226
4287] 6/En’âm, 141
4288] 16/Nahl, 67
4289] 6/En’âm, 99
4290] 2/Bakara, 61
4291] 95/Tîn, 1
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 963 -
buğday olmaktadır. Gerçekten de buğday, Orta Doğu menşe’lidir. Buğday, bir yandan Akdeniz ve Avrupa’ya, bir yandan da Rusya’ya yayılmıştır. Tahıllar, karbonhidratlı gıda maddelerinden sayılmaktadır.
Kur’an’da zikredilen soğan, sarımsak ve mercimeğin besin değerleri tartışmasız kabul edilmekte, özellikle sarımsağın ve soğanın faydaları üzerinde önemle durulmaktadır.
Meyvelerden özellikle üzüm, hurma ve narın faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Bu meyveler, vitaminler açısından çok zengindirler. Bitkisel yağlar içinde ise zeytinyağı ve çiçek yağının yeri küçümsenemeyecek kadar büyüktür. Kur’an bu yağ çeşitleri arasında özellikle bitkisel bir yağ olan zeytinyağından bahsetmiş ve şöyle demiştir: “Onunla (su ile) içinde yediğiniz birçok meyveler bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tûr-ı Sina’da ve yiyenlere yağ ve katık veren zeytin ağacı var ettik.”4292 Zeytin, mükemmel bir besin maddesi olduğu kadar mükemmel bir yağ kaynağıdır da. Bu yüzden de eski çağlardan beri insanlar tarafından hem yağ, hem de katık olarak kullanılmaktadır. 4293
Kur’an’da Geçen Meyve ve Bitkiler
Şu meyve ve bitkiler Kur’an’da yer almaktadır:
a) Meyve anlamına fâkihe, semer(a) ve kutûf kelimeleri (çoğullarıyla birlikte) Kur’ân-ı Kerim’de toplam 38 yerde geçer. Bitki anlamındaki nebât kelimesi toplam 9 yerde kullanılır. Ekin anlamına gelen zer’ ve çoğulu zurû’ kelimeleri toplam 10 yerde; ağaç anlamına gelen şecer(a) kelimesi ise toplam 26 yerde zikredilir.
Hurma ve hurma ağacı anlamındaki nahl, nahîl ve nahle kelimeleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam 20 yerde kullanılır.
Üzüm anlamındaki ıneb ve çoğulu a’nâb kelimeleri toplam 11 yerde,
Zeytin anlamındaki zeytûn kelimesi toplam 6 yerde,
Nar anlamındaki rummân kelimesi toplam 3 yerde,
Kiraz (Arabistan kirazı) anlamına gelen sidr kelimesi, toplam 2 yerde,
Muz anlamına gelen talh kelimesi 1 yerde,
İncir anlamına gelen tîn kelimesi de 1 yerde zikredilir.
ı) Cehennemdeki acı bir meyve adı olan zakkum kelimesi de Kur’an’da toplam 3 yerde kullanılır.
Meyvelerin dışında, sebze ve bitkilerden de şunlar zikredilir:
Sebze anlamına gelen bakl ve kazb kelimeleri 1’er yerde zikredilir.
Soğan anlamına gelen besal kelimesi 1 yerde,
Yonca, çayır anlamına gelen ebb 1 yerde; ot, bitki anlamındaki nebat kelimesi 9 yerde; yine ot anlamındaki necm kelimesi 1 yerde; ot, yeşillik anlamında
4292] 23/Mü’minûn, 20
4293] Celal Kırca, Kur’ân ve Fen Bilimleri, s. 292-294
- 964 -
KUR’AN KAVRAMLARI
merâ kelimesi 2 yerde; yeşillik anlamında hadır kelimesi de 1 yerde olmak üzere ot ve bitki anlamındaki kelimeler toplam 14 yerde,
Dâne anlamında habbe 9, buğday başağı anlamına gelen sünbül ve çoğulları toplam 5, ekin anlamına gelen zer’ ve çoğulu zurû’ 11, ekin yaprağı anlamına gelen asf kelimesi de toplam 2 defa olmak üzere tümü 27 yerde,
Çekirdek anlamına gelen nakîr 2 yerde, nevâ ve kıtmîr kelimeleri de 1’er yerde,
Yaprak anlamına gelen verak ve veraka kelimeleri 3 yerde,
Gül anlamındaki verde kelimesi 1 yerde,
ö) Kabak anlamındaki yaktîn kelimesi 1 yerde,
Bir baharat çeşidi olan zencefil anlamındaki zencebîl 1 yerde,
Güzel kokulu bitki olan rayhân kelimesi 2 yerde,
Dikensiz ağaç veya erak/ılgın ağacı anlamına gelen hamt kelimesi 1 yerde,
Kokulu kâfur ağacı anlamındaki kâfûr kelimesi 1 yerde,
ş) Hıyar, acur anlamındaki kıssâ kelimesi 1 yerde,
Sarımsak anlamındaki fûm kelimesi 1 yerde,
Mercimek anlamındaki ades kelimesi 1 yerde zikredilir.
Bunların yanında, benzer yiyeceklerden:
ü) Kudret helvası anlamında menn kelimesi 3 yerde,
Tuz anlamındaki milh kelimesi, 2 yerde,
Et anlamındaki lahm ve çoğulu 12 yerde,
Süt anlamında leben kelimesi 2 yerde,
Bal anlamındaki asel kelimesi 1 yerde zikredilir.
Kötü kokulu bir cehennem dikeni anlamında darî’ kelimesi 1 yerde kullanılır.
Kur’an’da tekrar edilen bazı kelimeler arasında da ayrı bir mûcizevî uyum vardır. Konumuzla ilgili olarak; Kur’an’da ağaç anlamına gelen şecer kalimesi türevleriyle birlikte 26 defa geçer. Bitki anlamına gelen nebat kelimesi de türevleriyle eşit sayıda 26 defa geçer. Kur’an’da toprağa ürün ekilmesini ifâde eden “haresât” kelimesi 14 defa geçer. Bu ürünlerin büyümesini, yerden bitmesini ifâde eden “ziraat” yani “zer’” kelimesi ve türevleri de 14 defa geçer.
Kur’an’da meyvelerden, Kur’an’ın ilk muhâtaplarının en fazla tanıyıp yararlandığı hurma, üzüm ve zeytinin adı en çok geçmektedir. Sebzegillerden de yine en çok Kur’an’ın ilk muhâtaplarının en fazla yararlandığı hubûbât, kabak, mercimek, salatalık, sarımsak ve soğan kelimeleri zikredilmektedir. Genel bitki adlarından da yine ilk muhâtapların kendilerini ve hayvanlarını en çok ilgilendiren meyve, ağaç ve ot en çok kullanılmaktadır.
Kur’an’da adları geçen bitkiler listesi incelendiğinde şu sonuçları elde
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 965 -
etmemiz mümkündür: Kur’an genel olarak meyve, sebze, ağaç ve ottan bahseder. Bunlar, insanların en çok yararlandığı bitkiler olarak kullara, Allah tarafından bir nimet nimetin hatırlatılması olarak kullanılır. Gerçekten de bitkilerin insan hayatındaki yeri tartışılmazdır. İnsan çok yönlü olarak bitkilerden yararlanır ve onlarla içli dışlı bir hayat sürdürür. Bitkiler, hem insanın beslenme ihtiyacını gidermesinde önemli bir yer tutarlar, hem de onun sağlıklı bir hayat sürmesine katkı sağlarlar. Aynı zamanda bitkiler, evrenin en güzel süsleridir. Bu yüzden olacak ki, âhiretin güzel yurduna da bol bol ve sık ağaçlı anlamında cennet denilmiş ve iman eden kişi, hem bol ve sık ağaçlı dünya bahçelerine ve hem de ebedî bahçeler olan cennete tâlip olmuştur. Zaten insan, dünyada olduğu gibi, âhirette de bitkilerle birlikte yaşayacaktır.
Kur’an’da meyvelerden en fazla hurma ve üzüm anılmaktadır. Bu iki meyvenin, hem Kur’an’ın ilk muhâtapları ve sıcak mevsimin insanları olan Arapların hayatında, hem de tüm coğrafyalarda yaşayan diğer insanların hayatında önemi büyüktür. Bu meyveleri zeytin, nar, kiraz, muz ve incir izlemektedir. Hurma ve üzüm, Kur’an’ın ilk muhâtaplarının yaşadığı Hicaz bölgesinde bolca yetişen ve bölge insanının çokça tükettiği iki üründür. Anayurdu Filistin olan zeytin de, Taif çevresinde yetişen, Arapların yeme için ve ışığından yararlanmak amacıyla yağını büyük ölçüde tükettikleri bir bitkidir. Fakat Kur’an’da geçen bu ürünler yalnızca Hicaz bölgesi insanını değil, tüm insanlığı yakından ilgilendiren çok önemli bitki türleridir.
Sebzelerden ise, ilk sırayı buğdaygiller almaktadır. Onu mercimek, soğan, sarımsak, salatalık ve kabak izlemektedir. Kur’an’da anılan bu sebze ve meyveler, hemen herkesin bildiği ve bolca yararlandığı bitkilerdir. Yine Kur’an’da gül, kâfur, zencefil ve reyhan gibi baharat çeşitleri de geçmektedir. Dünya bitkileri yanında cehennem dikeni, zakkum gibi acı ve zehirli bitkiler de, Kur’an’da yer almaktadır. Çeşitli meyve, sebze ve diğer bitki çeşitlerinin Kur’an’da anılması, anlatıma canlılık kazandırmış ve onu renklendirmiştir. Adı geçen bitkilerden tîn (incir) bir Kur’an sûresine 4294 ad olmuştur. Bu da, bu bitkinin önemini ortaya koymaktadır. 4295
Yukarıda sayılan meyve, sebze ve bitkilerden başka Kur’ân-ı Kerim’de gıda cinsinden et,4296 balık,4297 süt4298 gibi proteini bol yiyeceklerden ve kendisinde şifâ olduğu belirtilen arıların karnından çıkan şerbetten, yani baldan4299 bahsedilir. Kur’an’da zikredilen bu gıda maddeleri, insan sağlığı için lüzumlu protein, karbonhidrat ve yağlara sahip olan gıda maddeleridir. Kur’an’da bu gıda maddelerinin zikredilmesi, insanların bunlara dikkatlerini çekmek ve bu yiyeceklere olan ihtiyaçlarını belirtmek içindir. Çağımızdaki beslenme uzmanları da aynı şeyleri söylemekte, bu ürünlerin insan sağlığını korumada ve dengeli beslenmede faydalarını belirtmektedirler.
“Sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın (kebabı) indirdik ve ‘verdiğimiz
4294] 95. sûre -Tîn-
4295] Ali Akpınar, Kur’an Coğrafyası, Fecr Y., s. 45-50
4296] 2/Bakara, 57; 11/Hûd, 69; 36/Yâsin, 71-72
4297] 35/Fâtır, 12; 18/Kehf, 61-63
4298] 16/Nahl, 66; 36/Yâsin, 73
4299] 16/Nahl, 69
- 966 -
KUR’AN KAVRAMLARI
güzel/temiz rızıklardan (nimetlerden) yiyin’ dedik. Gerçekte onlar sadece kendilerine zulüm/kötülük ediyorlardı." 4300
“Ey Mûsâ! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin’ demiştiniz.” 4301
“Ey insanlar! Yeryüzündeki temiz ve helâl şeylerden yiyin.” 4302
"Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur." 4303
"Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez." 4304
"Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah'tan korkun." 4305
“O, gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik, ondan bitirdiğimiz yeşilden yığın yığın daneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık.” 4306
“Tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı -birbirine benzer ve benzemez şekilde- yaratan O’dur. Ürün verdiği zaman ürününüzden yiyin. Devşirildiği ve biçildiği gün de hakkını verin, israf etmeyin.” 4307
“Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde zînetli elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” 4308
“De ki: Allah’ın, kulları için çıkardığı (yarattığı) zîneti/süsü ve güzel rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında (kâfirlerle birlikte) mü’minlerindir. Kıyâmet gününde ise yalnız mü’minlerindir. İşte, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” 4309
“Gökten suyu indiren O’dur. O sudan size hem içecekler vardır, hem de ondan ağaç (ve bitki) meydana gelir ve orada hayvanlarınızı otlatırsınız. (Allah) Su sâyesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda tefekkür edip düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.” 4310
“Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden içki, şıra ve güzel rızık elde edersiniz.” 4311
“Onunla (su ile) içinde yediğiniz birçok meyveler bulunan hurmalık ve üzüm bağları,
4300] 2/Bakara, 57
4301] 2/Bakara, 61
4302] 2/Bakara, 168
4303] 2/Bakara, 173
4304] 5/Mâide, 87
4305] 5/Mâide, 88
4306] 6/En’âm, 99
4307] 6/En’âm, 141
4308] 7/A’râf, 31
4309] 7/A’râf, 32
4310] 16/Nahl, 10-11
4311] 16/Nahl, 67
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 967 -
Tûr-ı Sina’da yiyenlere yağ ve katık veren zeytin ağacı var ettik.” 4312
“Yeryüzüne bakmadılar mı ki, orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz. Şüphesiz bunlarda (Allah’ın kudretine) birer âyet/nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler.” 4313
“Bitkiler ve ağaçlar (Allah’a) secde ederler.” 4314
“Allah yeryüzünü mahlûkat için koymuştur (mahlûkatın hizmetine uygun hale getirmiştir). Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır. Yapraklı dâneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.” 4315
“Biz suyu iyice döktük. Sonra toprağı güzelce yardık da, Orada bitirdik dâne, Üzüm, yonca, Zeytin, hurma, İri ve gür bahçeler, Meyve ve çayır; Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.” 4316
“İncir ve zeytine andolsun.” 4317
Kur’an’da Vurgulanan Meyvelerden; Hurma, Üzüm, İncir, Zeytin ve Bal
Hurma:
Hurma ve hurma ağacı anlamındaki nahl, nahîl ve nahle kelimeleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam 20 yerde geçer. Çeşitli vesilelerle hurma ağaçları, hurma bahçeleri ve hurma meyvesi; herkesin sahip olmayı arzuladığı, kaybetmeyi istemediği birer servet ve rızık niteliğiyle sayılmakta, bunların aynı kökten çıkmış çatallı, çatalsız şekilleri ve farklı özellikleri üzerinde akıl sahiplerinin düşünüp ibret alması gerektiği bildirilmekte, hurmadan yemenin yanında içecek4318 yaparak da faydalanıldığı hatırlatılmakta,4319 ağacının güzelliği “birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu, salkımlı ağaçlar” şeklinde tanımlanmakta,4320 hurmanın Allah’ın hem dünyadaki hem de cennetteki nimetlerinin arasında yer aldığı4321 belirtilmekte ve Âd kavminin helâki rüzgârla sökülmüş veya içi boşaltılmış hurma kütüklerinin düşüşüne benzetilmektedir.4322 Meryem kıssasında onun Hz. İsa’yı bir hurma ağacının altında dünyaya getirdiği, kendisine ağacı silkelemesinin ve üzerine dökülen taze hurmadan yemesinin vahyedildiği anlatılmaktadır.4323 Bazı müfessirlere göre, Hz. Meryem’in rahatlaması ve Allah’ın yardımı konusunda endişe duymaması için, mevsim kış ve altına sığındığı hurma ağacı kuru olduğu halde kendisine bu ağaçtan taze hurma sunulmuştur.4324 Zehebî, Hz. Meryem’e hurma sunulmasını onun en üstün gıda maddesi oluşuna bir işaret
4312] 23/Mü’minûn, 20
4313] 26/Şuarâ, 7-8
4314] 55/Rahmân, 6
4315] 55/Rahmân, 10-13
4316] 80/Abese, 26-32
4317] 95/Tîn, 1
4318] 2/Bakara, 266; 13/Ra’d, 4; 36/Yâsin, 34
4319] 16/Nahl, 67
4320] 26/Şuarâ, 148; 50/Kaf, 10; 55/Rahmân, 11
4321] 55/Rahmân, 11, 68
4322] 54/Kamer, 20; 69/Haakka, 7
4323] 19/Meryem, 23, 25
4324] Kadı Beydavi, IV/154
- 968 -
KUR’AN KAVRAMLARI
saymaktadır. 4325
Arabistan’ın başlıca bitkisini teşkil eden hurma, hem ağacı hem meyvesiyle Hz. Peygamber’in ve ashâbının hayatında önemli bir yer tutmuştur. Ağacın gövdesi Mescid-i Nebevî’nin ve hâne-i saâdet odalarının yapımında direk, yaprakları tavan örtüsü4326 ve yapraksız dalları da Kur’ân-ı Kerim’in yazılışında malzeme olarak kullanılmıştır.4327 Rasûl-i Ekrem gibi sahâbîlerin de çoğunun fakirliklerinden dolayı evlerindeki yaygılar hurma liflerinden dokunmuştu.4328 Hurma lifi, yataklar için dolgu maddesi olarak da kullanılmıştır. Rasûlullah’ın yatağı da bu şekilde yapılmıştı. Bir gün Hz. Peygamber’e hurma ağacının tepe kısmındaki tomurcuklardan çıkan ve süte benzeyen hurma özü (cümmâr) ikram edilmiş, o da bu vesileyle hurmanın değerini belirtmek için aralarında Hz. Ebû Bekir ve Ömer’in de bulunduğu çevresindeki sahâbîlere hurmanın özellikleri itibarıyla mü’mine benzeyen bir ağaç olduğunu söylemiştir.4329 Yine kendisine bir tabak yaş hurma ikram edildiği bir gün, “güzel bir sözün kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzediğini ve o ağacın Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verdiğini” ifâde eden âyeti4330 okuduktan sonra sözkonusu ağaçla hurmanın kastedildiğini söylediği belirtilmektedir.4331 Hurmanın gıda değerine işaret eden Rasûl-i Ekrem, içinde kuru hurma (temr) bulunan hâne halkının aç kalmayacağını,4332 bazı rivâyetlerde de içinde kuru hurma bulunmayan ev halkının aç olduğunu4333 belirtmiştir. Hurmanın önemini dile getiren bu gibi hadislerin yanında, çeşitli kitaplarda onun değeriyle ilgili güvenilmeyecek kadar zayıf bazı rivâyetler de yer almıştır. En güvenilir kaynaklarda Hz. Peygamber ve ailesinin maddî imkânsızlık sebebiyle iki ay boyunca yalnız hurma ve su ile yaşadığı belirtilmiştir.4334 Bir günde iki öğün yemek yedikleri takdirde ise bunlardan birinin mutlaka hurma olduğu bilinmektedir.4335 Rasûl-i Ekrem’in taze hurmayı bazen karpuz veya kavunla4336 ve acurla4337 yediği görülmüştür. Hurma bahçeleriyle meşhur olan Hayber fethedildikten sonra Müslümanların sofralarında hurma bollaşmış, bu sebeple Hz. Âişe, Rasûlullah’ın insanların iki siyaha, hurma ve suya doyduktan sonra vefat ettiklerini söylediğini nakletmiştir. 4338
Hurmanın birçok cinsi vardır; bunların en değerlisi, özellikle Medine’nin Necid yönündeki Âliye bölgesinde yetişen ve hadislerde çokça sözü edilen “acve”dir. Hz. Peygamber, cennet meyvesi diye nitelendirdiği acvenin zehirlenmeye,4339 bir başka rivâyette sabahları aç karnına yenilen yedi adet acvenin o gün zehirlen4325]
Et-Tıbbu’n-Nebevî, s. 89
4326] Buhârî, Salât 67; Müslim, Sıyâm 216
4327] Buhârî, Tefsir 9/20
4328] Müslim, Mesâcid 267
4329] Buhârî, İlim 4, Büyû’ 94, Et’ıme 42, Edeb 89; Müslim, Münâfıkîn 63, 64
4330] 14/İbrâhim, 25
4331] Tirmizî, Tefsiru’l Kur’an 14/1
4332] Müslim, Eşribe 152
4333] Müslim, Eşribe 153; Ebû Dâvud, Et’ıme 41
4334] Buhârî, hibe 1; Müslim, Zühd 28
4335] Buhârî, Rikak 17
4336] İbn Mâce, Et’ıme 37; Ebû Dâvud, Et’ıme 44; Tirmizî, Et’ıme, 36
4337] Buhârî, Et’ıme 39, 45, 47, Edeb 89, Tıb 52, 56; Müslim, Eşribe 147
4338] Aynî, Umdetu’l Kari, 17/138
4339] Tirmizî, Tıb 22
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 969 -
meye ve sihre 4340 karşı şifâ olduğunu söylemiştir. Bazılarına göre bu türün zikredilen özelliği, onu Medine’ye Rasûl-i Ekrem’in kendi elleriyle dikmiş olmasından veya hakkında bereket duâsı yapmasından kaynaklanmaktadır. 4341 Öte yandan oruçlunun hurma veya su ile iftar etmesi de sünnettir.4342 Hz. Peygamber, bir defasında hastalanan Sa’d bin Ebû Vakkas’ı hekim Hâris bin Kelede’ye göndermiş ve doktordan hurma ezmesi, süt ve yağı karıştırıp pişirerek bulamaç haline getirdikten sonra ona yedirmesini istemiştir.4343 Ferîka denilen bu yemeğin özellikle lohusa kadınlara yedirilmesi âdetti. Muhtevâsı itibarıyla diğer meyveler gibi böceklenmeyen ve kolayca bozulmayan hurmanın en iyi cinslerinden biri olan “bernî” de Rasûl-i Ekrem tarafından övülmüştür. 4344
Vahalarda yaşayan insanların hayatında deve ne kadar önemliyse hurma da o kadar önemlidir. Ahşabı kereste ve odun olarak kullanılan hurmanın “aydâne” denilen ve ağacının boyu 20 metreye kadar uzayabilen cinsinden daha çok inşaat malzemesi olarak faydalanılmaktadır. Hurma ağacının dallarından baston yapıldığı gibi, lifinden hasır yaygı dokunur, sepet örülür; ayrıca bu madde yatak, yastık ve palan, havut gibi hayvan donanımları için dolgu maddesi olarak da kullanılır.
Birçok sahâbî tarafından rivâyet edildiğine göre Rasûl-i Ekrem’in Mescid-i Nebevî’de minber yapılmadan önce yaslanarak hutbe okuduğu “hannâne direği” denilen hurma kütüğü, minber konulup Hz. Peygamber kendisini terk edince gebe develerin iniltisine veya çocuk ağlamasına benzer bir ses çıkarmış ve Rasûl-i Ekrem’in onu eliyle okşaması üzerine bu ses kesilmiştir. 4345
Hz. Peygamber, hurmanın olgunlaşıp ağaç üzerindeki miktarı iyice belirginleşmeden önce pazarlanmasını4346 ve kuru hurmanın yaş hurma yerine satılmasını4347 yasaklamıştır. 4348
Enes (r.a.) dedi ki: “Peygamber Efendimiz namaz kılmadan önce taze hurmayla iftar ederdi, taze hurma olmazsa kuru hurmayla, kuru hurma da olmadığı zaman birkaç yudum su yudumlayarak iftar ederdi.” Peygamberimizin taze hurma, kuru hurma ya da suyla iftar etmesinde önemli bir incelik vardır. Zira oruç mideyi besinlerden boşaltır, bu durumda ciğer, mideden emeceği, hücre ve organlara göndereceği bir şey bulamaz. Tatlı ise ciğere en hızlı ulaşan ve ciğerin en sevdiği bir besin maddesidir -özellikle bu besin taze hurma olursa-, ciğerin bu maddeyi kabul oranı daha da artar. Sonuçta hem kendisi hem de vücudun diğer organları taze hurmadan yarar görürler. Peygamber Efendimiz taze hurma olmadığı zaman tadı ve besin değerinden ötürü kuru hurmayla iftar etmiştir. Bu da bulunmadığında su yudumlayarak iftar etmiştir. Zira su yudumlamak midenin alevini ve orucun verdiği sıcaklığı söndürür, böylece mideyi daha sonra yenecek
4340] Buhârî, Et’ıme 43, Tıb 52, 56; Müslim, Eşribe 155
4341] Aynî, Umdetu’l Kari, 17/182; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Türcüme ve Şerhi, 9/371-372
4342] Ebû Dâvud, Savm 21; Tirmizî, Savm 10
4343] Ebû Dâvud, Tıb 12
4344] Ahmed bin Hanbel, Müsned III/432
4345] Buhârî, Cum’a 26, Menâkıb 25
4346] Buhârî, Büyû’ 85, 86; Müslim, Büyû’ 49-58
4347] Ebû Dâvud, Büyû’ 18; Tirmizî, Büyû’ 14; Nesâî, Büyû’ 36
4348] Nebi Bozkurt, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 18, s. 391-393
- 970 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olan yemek için uyarır, sonunda mide yemeği daha uygun bir şekilde kabul eder.
Rasûlullah (s.a.s.) ashâb-ı kirama şöyle bir bilmece sorarak hurmayı çok güzel biçimde tarif etmiştir: Ağaçlar içinde öyle bir ağaç vardır ki; yaprağı (kışın) dökülmez; mü’min kimseye benzer. O hangi ağaçtır, söyler misiniz? Ashâb-ı kiram bazı ağaç isimlerini sayarlar. Sonra sorarlar: “Yâ Rasûlallah, siz söyleyin, hangi ağaçtır?” “O, hurma ağacıdır.” 4349 Evet, hurmanın yaprağı, suyu, sakızı, çekirdeği, meyvesi hep fayda vericidir; Müslüman da böyledir. Her mevsim yaprağını (faydalı davranışlarını) kaybetmez, ideal mü’min hurmaya benzer.
Hiçbir şey yenmese sadece hurma, insanın hayatını idâme ettirebilmesi için yeterlidir. Bu konuyu Hz. Âişe vâlidemiz şu şekilde dile getirmiştir: “Biz ayın hilâlini görüyorduk, sonra başka bir hilâli ki, iki ayda üç hilâl görüyorduk da Rasûlullah’ın (s.a.s.)n evlerinde yemek pişirmek için ateş yanmadığı olurdu.” “O halde ne yer, ne içerdiniz?” diye sorulduğunda şu cevabı verdi: “İki siyah (hurma ve su) ile yetinirdik.”4350 Fakirlikten dolayı sadece hurma ve su ile günlerini geçirme durumu, hem oruç tutarken, hem savaş ve sefer şartlarında ve hem de normal hayatlarında ashâbın sık sık yaptığı şeydi.
Hurma hem meyve, hem besin, hem ilaç, hem (suyu, şerbeti) içecek ve hem de tatlıdır. Aç karnına yenmeye devam edildiğinde vücuttaki parazitleri besleyen maddeyi öldürür, kurtçukları zayıflatır, sayılarını azaltır ya da tamamen öldürür.
Hurmanın içeriğinde şunlar vardır: Sodyum, protitin, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, kükürt, fosfor, klor, B1, B2, A ve C vitaminleri. Yan tesirleri: Fazla yenilince, baş ağrısı, göz ağrısı yapar. Sıcak mizaçlı kişilerde hararet yapar. Telâfisi: Baş ağrısı ve göz ağrısı için badem içi; hararet yapmaması için de soğutucu gıdalar, acur, kavun, karpuz, hıyar yenilmelidir. Tüm yan etkilerine karşı, sirke ile yapılmış bal şerbeti tavsiye edilir.
Hurmanın şifâ vesilesi:
1. Kalp ilacıdır. Rivâyet olunduğuna göre, Sa’d İbn Ebî Vakkas (r.a.) hasta olduğunda Rasûlullah (s.a.s.) hasta ziyaretine giderler. Sa’d diyor ki: “Mübârek ellerini göğsüme koydu. Hatta ben mübârek elinin soğukluğunu kalbimde hissettim. Sonra: “Sen kalp hastalığına yakalanmışsın! Sakîf’in kardeşi Hâris İbn Kelede’ye git. Tedavi ol. O tabibdir/doktordur. Medine’nin acve hurmasından yedi tane alsın, onları çekirdekleri ile beraber dövsün (öğütsün), sonra onu süt ve yağ ile sulandırarak sana yedirsin.” buyurdu.4351 Sa’d (r.a.) bu tavsiyelere uyarak hastalıktan kurtulmuştur.
Eğer acve hurması bulunamazsa, Medine hurması çekirdekleriyle öğütülür, az badem içi ve hıyar çekirdeği öğütülür. Süt, zeytinyağı ve bal ile pişirilip macun yapılıp soğuk olarak yenilir. Bu macun birçok hastalığa şifâ vesilesidir.
2. Doğum kolaylaştırıcı: Rahim adalesini kuvvetlendirir. Bu özellik doğumu kolaylaştırır. Hurma macununa 1/3’ü kadar defne tohumu öğütülüp karıştırılarak doğuma 1 hafta kala yenmeye devam edilirse, doğum ağrısız ve çok kolay olur.
4349] Buhârî, İlim 4, Büyû’ 94, Et’ıme 42, Edeb 89; Müslim, Münâfıkîn 63, 64
4350] Buhârî, hibe 1; Müslim, Zühd 28
4351] Ebû Dâvud, Tıb 12
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 971 -
3. Lohusa gıdası ve bebek mamasıdır. Bir hadis rivâyetinde şöyle buyrulur: “Kadınlarınıza lohusa döneminde hurma yedirin. Hurma Meryem’in lohusalığındaki yiyeceği idi. Şayet (lohusa için) hurmadan daha iyi bir yiyecek olsa idi Allah onu Meryem’e ikram ederdi.” Doktorlar da yaptıkları araştırmalarda hurmanın antiseptik olduğunu, lohusalık yaralarını çabuk iyileştiren bir ilaç olduğunu, sütü arttırdığını, bebeği beslediğini, içindeki potasyumun çocukların büyümesini sağlayan ideal besin olduğunu belirtmişlerdir. Bebek doğduğunda damağına dünya gıdası olarak hurma ezip ovuşturmak, hurma ezmesi tattırmak sünnettir ve bebeğin zekî olmasını sağlayan ilaçtır. Lohusa, hurmayı sade olarak yer, sütte ıslatarak yer, bebeğe de hurma şıralı sütten yedirir. Polenli hurma macunu yapıp yer ve bebeğe de yedirir. 250 gr. hurma, 100 gr. polen, 50 gr. badem içi, 50 gr. ceviz içi, 100 gr. zeytinyağı, 150 gr. hâlis bal, 50 gr. hıyar çekirdeği, 500 gr. süt kaynatılıp macun kıvamına getirilir. Soğutulup ömür boyu yenebilir.
4. Bebeğin büyümesini sağlayıcıdır: Hurmada potasyum miktarı bol olduğu için bebeğin gelişmesini, gürbüzleşmesini, hasta olmamasını sağlar. Hurmadaki potasyum oranı, bebeğin beslenmesinde ilk akla gelen Çikita muzundan 2,5 kat daha fazladır. Hurmanın muz gibi hazmı da zor değildir.
5. Diş etlerini kuvvetlendirir. Bunun için hurma ve hurma macunu yenilir.
6. Vücuda kuvvet ve enerji verici: Yüksek derecede fruktoz ihtivâ ettiğinden vücuda kuvvet ve bol enerji verir.
7. Karaciğer güçlendirici: B1 ve B2 vitaminleri içerdiği için karaciğeri güçlendirir. Karaciğer soğuk tatlıları sever. Onun için hurmayı kavun, acur, hıyar gibi soğutucu gıdalarla yemek daha uygun olur, sünnettir. Tabipler tabibi Efendimiz (s.a.s.) hurmayı acurla yemişlerdir.
8. Sarılık: Hurma, sarı olgun salatalıkla yenmeye devam edilir.
9. Kısırlık: Hurma bol miktarda fosfor içerdiği için kısırlık tedavisinde doğal bir ilaçtır. Polenli hurma macunu yapılıp yenmeye devam edilir.
10. İştah açıcıdır.
11. Bağırsak tembelliğini yok eder: Hurma veya hurma macunu yemek, bağırsak tembelliğini ortadan kaldırır.
12. Göz hastalığı ilacıdır: Hurmada bol miktarda A vitamini olduğu için, göze kuvvet verir, görme gücünü arttırır. Hurmanın, ağrı esnâsında ağrıyı arttırıcı olduğundan, gözü ağrıyan Hz. Ali’ye Rasûlullah (s.a.s.), (bir müddet) hurma yemesini yasaklamıştır.
13. Vücuttaki zehirleri atıcıdır: Hurma bağırsakları çalıştırır, aynı zamanda zehirli atıkları dışarı atar.
14. Kan yapıcıdır: Hurmada bol miktarda demir olduğu için kan yapar. Üzüm, elma ve hurma, marmelat yapılıp yenmeye devam edilirse, vücut çabuk kan yapacaktır.
15. Hazım kolaylaştırıcıdır: Hurma bol lifli olduğu için hazmı kolaylaştırır.
16. Kolesterol: Çağın hastalığı olan yaygın damar sertliği ve kolesterolü yok eder.
- 972 -
KUR’AN KAVRAMLARI
17. Şeker: Vücuttaki şeker oranını ayarlayan (regüle eden) tek meyve hurmadır. Hurmanın şekeri, şeker hastalarına zararlı değildir.
18. Adaleleri kuvvetlendiricidir: Hurmada B1 vitamini olduğu için adaleleri kuvvetlendirir. Sporcu besinidir.
19. Asabîlik, sinir bozukluğu: Hurma sinirleri teskin eder.
20. Kan kesici: Hurma yemek iç kanamayı durdurur. Onun için lohusa yemeği olmuştur. Hâricen kanayan yere konsa kanı durdurur.
21. Saç jölesi: Hurma suyu ile saçlar ıslatılıp taransa, jöleden daha iyi sonuç aldırır. Hurma jöle gibi alkol içermez, jöle gibi tutkal değildir; fakat saçları istenilen yere yatırır. Jöle gibi saçları dökmez; aksine saçları besler, dökülmesini önler.
22. Cilt bakımı: Hurma suyu ile cilt pansuman edilirse cildi besler, hamilelik ve güneş lekelerini yok eder.
23. Yara-bere-iltihap: Hurma ezmesi, zeytinyağıyla krem yapılıp yara, bere ve iltihaplara bağlanır.
24. Mide kuvvetlendirici ve ülser: Hurma yenmeye devam edilir. Polenli hurma macunundan aç karına birer tatlı kaşığı yenmeye devam edilir.
25. Böbrek kumları iltihabı: Hurma yenmeye ve polenli hurma macunu yenmeye devam edilir.
26. Zihni açıcı ve dinlendirici: Hurma yemek, polenli hurma macunu yemek, ya da hurma kahvesi içmek, fikir işçileri için ideal gıdadır.
27. Hurma kahvesi: Hurma çekirdekleri kavrulup öğütülür. Âfiyetle içilir.
28. Balgam-öksürük-grip: Hurma yemek ya da polenli hurma macunu yemek, soğuktan oluşan hastalıkları geçirir.
29. Kanser: Hurma yemek, kansere karşı koruyucudur.
30. Kemik veremi: Hurmada kalsiyum olduğu için kemiklerin gelişmesini sağlar, kemik veremini geçirir.
31. Ağız içi yaralar: Hurma yemek, ağız içi yaraları geçirir.
32. İshal: Hurma özü yedirilir.
33. Kan tükürme: Hurma özü yedirilir.
34. Yarayı çabuk iyileştirir: Yaraya hurma özü sürülür. Hurmanın yaprağı yakılıp külü basılır. Hurma zeytinyağıyla krem yapılıp sürülür. Hurma özü hurma ağacının tepesinde bulunur (çam sakızı gibi), beyaz renkli, süt tadındadır.
35. Oruçlu gıdasıdır: Orucu iftar ederken hurma ile iftar açılır, hurma yenir ki, vücudu beslesin.
Üzüm:
“Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden içki, şıra ve güzel rızık elde edersiniz.”4352 Cenâb-ı Hak, üzümü, kullarına dünya ve âhirette verdiği nimetler4352]
16/Nahl, 67
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 973 -
den söz ederken Kitabında on bir yerde zikretmiştir. Peygamber Efendimiz’den rivâyet edildiğine göre, O, üzüm ve karpuzu severdi. Üzüm, meyvelerin en üstünlerinden ve en faydalı olanlarındandır. Yaş, kuru, yeşil ve olgun olarak yenilir. Hem meyve, hem azık, hem katık, hem ilâç ve hem içecektir. Tatları eşit olduğu zaman beyazı siyahından daha üstündür. Toplandıktan sonra iki ya da üç gün kendi haline bırakılan, aynı gün toplananın yenmesinden daha iyidir. Zira toplandığı gün yenen üzüm, şişkinlik yaptığı gibi insanın içini de sürdürür. Kabuğu buruşuncaya kadar askıda bırakılan üzümün besin değeri yüksektir. Vücuda güç verir. Besin bakımından incir ve kuru üzüme eşdeğerdir. Üzümün çekirdeği atıldığı zaman bünyeyi daha çok yumuşatır. Yaş üzümün yararı, bünyeyi rahatlatması ve insanı şişmanlatmasıdır. Üzümün iyisi, insanı güzel bir biçimde besler. Üzüm meyvelerin kralları sayılan üç meyveden biridir. Diğerleri de yaş hurma ve incirdir. 4353
Bir rivâyette şöyle buyrulur: “Üzüm yiyiniz; yorgunluğu giderir, sinirleri kuvvetlendirir, öfkeyi geçirir. Bir kişi günde 21 tane kuru siyah üzüm yerse cesedinde hoşlanmayacağı bir şeye rastlanmaz.”
Üzümün içeriği: 100 gr. yaş üzümde: 70 kalori, % 82 su, % 1 protein, % 1 yağ, % 15 karbonhidrat, % 0,17 kalsiyum, % 21 fosfor, % 0,006 demir, % 0,80 A vitamini, % 0,006 B1 ve B2 vitamini, % 0,4 C vitamini, % 0,02 likotinik asit, sodyum, potasyum ve kükürt. 100 kuru üzüm için kalori 340, % 3 protein, % 1 yağ, % 27 karbonhidrat olarak tesbit edilmiştir.
Yan tesirleri: Fazla yenilirse baş ağrısı yapar. Günlük koparılıp yenen üzüm karın şişliği yapar, bağırsakları bozar. Telafisi: ekşi nar yemek, baş ağrısı etkisini önler. Ayrıca ekşi ham üzüm yemek de önler. Sirke-limon da baş ağrısı etkisini giderebilir. Karın şişliği ve bağırsak bozmasına karşı günlük dalından koparılanı değil, üç gün bekletileni yemek lâzımdır. Çarşıdan alınan üzüm zaten beklemiştir.
Şifa vesilesi:
Yorgunluk gidericidir: A ve C vitamini içermesi sebebiyle yorgunluğu giderir.
Göze iyi gelir: A vitamini ihtivâ etmesinden dolayı gece körlüğünü önler. Enteresandır; bol üzüm yiyen kimse A vitamini almış oluyor ve gözleri kuvvetleniyor iken; üzümün suyundan üretilen alkollü içki içende A vitamini eksikliği ve gece (ve gündüz) gözlerin kuvvetinin gitmesi ve kaza yapma riski ortaya çıkıyor. “Hurma ve üzüm meyvelerinden de sarhoş edici içki ve güzel rızık edinirsiniz. Şüphesiz bunda aklını kullanan topluluk için âyet vardır.” 4354
Sinirleri teskin eder: B1, B6 ve C vitamini içerdiğinden sinirleri teskin eder.
Karaciğeri güçlendirir: Karaciğer yetersizliğinde, kalp büyümesinde üzüm tavsiye edilir.
Şişmanlatır: Taze üzüm çok yenirse, zayıf insanların vücudu şişmanlar.
Hazmı kolaylaştırır: Yaş üzüm hazmı kolaylaştırıp kabızlığı giderir.
İshal kesicidir: Üzümün yaprakları ve ham ekşi üzüm ishali kesip kabızlık
4353] İbn Kayyim el-Cevziyye, Tıbb-ı Nebevî, s. 472-473
4354] 16/Nahl, 67
- 974 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yapar.
Kanı temizler: Kuru üzüm güzel kan yapar, cildi güzelleştirir, kanı temizler, sivilceleri içten kurutur.
Tansiyonu düşürür: Yaş üzüm, yüksek tansiyonun düşürülmesinde yardımcı olur. İçinde potasyum olduğu için tansiyonu regüle eder.
Basura faydalıdır: Üzüm yemeye devam edilmelidir.
Romatizma: Mafsal ağrıları ve romatizmaya gayet faydalıdır.
Nekahet dönemini kısaltır: Hastalara, zayıf çocuklara, asabîlere üzüm yemek iyidir, hastalıkta nekahet dönemini kısaltır.
İçki bıraktırır: Asmanın (üzüm ağacının) suyu içkiyi bıraktırır. Aç karnına içilmesi gerekir.
Böbrek taşı: (Ekşi, ham üzüm suyu) Günde 3 su bardağı aç iken içilirse böbrek taşlarını eritir.
Baş ağrısı: Üzüm koruğu safradan ileri gelen baş ağrısını hemen keser.
Her gün 21 adet kuru üzüm yemek eskiden beri tavsiye edilir. Üzüm suyu, yaklaşık olarak anne sütüne eş değerde (yakın değerde) kabul edilir. Bebeklere içirilmesi çok faydalıdır. Annenin de bol miktarda üzüm yemesi anne sütünü arttırır, çocuğu geliştirir. Özellikle çekirdeği çıkarılmış üzüm çok faydalıdır. Üzümün içindeki vitamin ve mineralleri incelediğimizde insan vücudu için ne kadar önemli olduğunu görürüz.
Kuru üzüm: Kuru üzümle ilgili olarak sağlam olmayan iki hadis rivâyet edilmiştir. Birisi: “Kuru üzüm ne güzel yiyecektir, ağız kokusunu güzelleştirir ve balgamı eritir” rivâyeti, diğeri de: “Kuru üzüm ne güzel yiyecektir, sertliği giderir, sinirleri kuvvetlendirir, öfkeyi yatıştırır, rengi netleştirir ve ağız kokusunu güzelleştirir.” Bu konuda Peygamber Efendimiz’den sahih bir hadis rivâyet edilmemiştir.
Kuru üzümün en iyisi, iri taneli, etine dolgun ve yağlı, ince kabuklu, çekirdeği çıkarılmış ve tanesi küçülmüş olanıdır. Kuru üzümün çekirdeği sıcak ve birinci derecede nemlidir. Tanesi soğuk ve kurudur. Kuru üzüm kendisinden tatlı elde edilen yaş üzüm gibidir, çekirdek çevresindeki asitli kısım, kabız yapar ve serinletir, beyaz üzüm diğerlerinden daha fazla kabız yapar. Eti yendiği zaman, akciğer boğumlarına iyi gelir, öksürüğe, böbrek ve mesâne ağrısına faydalı olur. Mideyi kuvvetlendirir ve karnı yumuşatır.
Etli ve tatlı olan kuru üzümün besin değeri, yaş üzümden daha çok ve kuru incirden daha azdır. Kuru üzümün olgunlaştırıcı ve hazmettirici bir gücü vardır. Normal bir şekilde kabız yapar, besinleri ve diğer maddeleri ayrıştırır. Özetle; kuru üzüm, mideyi, ciğer ve dalağı güçlendirir. Boğaz, göğüs, akciğer, böbrek ve mesâne ağrılarına faydalıdır.
Kuru üzümde hâfızaya fayda vardır. Zührî der ki: “Hadis ezberlemeyi seven kimse kuru üzüm yesin.” Mansur, dedesi Abdullah İbn Abbas’tan şöyle zikreder:
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 975 -
“Kuru üzümün çekirdeği dert, eti dermandır.” 4355
İncir:
“Andolsun incire ve zeytine…”4356 İncir, çok hoş bir meyve olup lezzetli bir gıdadır. Hazmı kolay ve faydası çok olan bir devâdır. Zira, mizacı yumuşatır, balgamı giderir, böbrekleri temizler, mesane kumlarını yok eder, ciğer yollarını temizler, dalak şişmesini tedavi eder ve bedeni gürbüzleştirir. Rivâyet olunduğuna göre Rasûlullah’a bir tabak incir ikram edilir. Ondan yer ve ashâbına şöyle der: “Yiyin, eğer cennetten bir meyve inmiş deseydim, bu incirdir derdim. Onu yiyin, çünkü o, basuru keser, bağırsak spazmını yok eder.”
İncirin içeriği: Şeker % 50-70, pektin % 5, albüminli maddeler, organik asitler, karotin (provitamin A), unlu maddeler, A, B2, C, D vitaminleri, Ca, Fe, Na, Mg, Cl, kükürt, fosfor, brom. Yan tesirleri: Fazla yenirse midede biraz şişkinlik yapar. Dutla beraber yenilmesi de mide için iyi değildir. Sütü alerji yapar. Dalağa zarar verir. Telafisi: Şişkinlik yapması, sirkeli balla telafi edilir. Dalağa zarar vermesi, ceviz ve bademle telafi edilir.
Şifa vesilesi:
1. Besin değeri yüksektir: İncir, yumuşak, soğutucu ve hazmı kolay, besin değeri diğer gıdalardan yüksek bir nimettir.
2. Enerji ve vitamin kaynağıdır: Cevizle yenen incir, cinsel gücü arttırır. İncir, halis zeytinyağına batırılıp yenmeye devam edilirse hazmı kolaylaştırır, çok güçlü bir kuvvet macunu olur.
3. Zehirlenmeyi önler: Cevizle yenen incir insan vücudunu zehirlerden korur.
4. İdrar söktürür: İncir yenilmeye devam edilirse idrar söktürür, rahmi temizler, hayızı söktürür.
5. Mide tembelliği: İncir, zeytinyağına batırılarak ya da sade yenilirse mideyi çalıştırır.
6. Bronşları yumuşatır: İncir cevizle yenirse öksürüğü keser, bronşite faydalıdır, nezleye faydalıdır.
7. Romatizma: Anasonla veya sütle yenen incir romatizmaya faydalıdır.
8. Karaciğer tıkanıklığı: İncir yemeye devam edilirse karaciğer ve dalaktaki tıkanıklıkları açar.
9. Kalp: Bir rivâyette şöyle buyrulur: “Kim kalbinin düzgün çalışmasını isterse, incir yemeye devam etsin.”
10. Basur: İncir sütle veya sirkeyle, ya da zeytinyağına batırılıp yenmeye devam edilirse basura faydalıdır.
11. Dişleri parlatır: İncir yakılıp külü dişlere sürülürse dişleri beyazlatır, parlatır.
12. Sara: Saralı olanların (epilepsi hastalarının) incir yemeleri faydalıdır.
4355] İbn Kayyim el-Cevziyye, Tıbb-ı Nebevî, s. 420-421
4356] 95/Tîn, 1
- 976 -
KUR’AN KAVRAMLARI
13. Süt arttırır: İncir sütle, cevizle, bademle yenmeye devam edilirse anne sütünü arttırır.
14. Şişmanlatır: İncir anasonla beraber yenmeye devam edilirse zayıf vücudu şişmanlatır.
15. Balgam: İncir zencefille yenirse balgamı söker, öksürüğü iyileştirir.
16. Kızamık: İncir sütle kaynatılıp içilirse kızamığa faydalıdır.
17. Felç ve damar tıkanıklığı: İncir, sütle veya sade olarak yenirse felce, damar tıkanıklığına faydalıdır.
18. Tansiyon: İncir, tansiyonu dengeleyen (tansiyon yüksekliği ve düşüklüğüne fayda sağlayan) yegâne ilaçtır. İncir, yaş-kuru yenmeye devam edilir.
Allah Teâlâ incir anlamına gelen Tîn sûresinde incir ve zeytine yemin ettiğine göre bunda mûcizevî özellikler vardır. Cennet meyvesi olan incir, reçel ve komposto olarak da sofralarda yer alabilir. Kış günlerinde inciri çok yemeliyiz. İncirde bulunan kalsiyum ve demir, onun önemini arttırır. İnciri zeytinyağına batırıp aç karnına yemeye ömür boyu devam edilirse, birçok ümitsiz hastalık iyileşebilir.
Zeytin:
“Onunla (su ile) içinde yediğiniz birçok meyveler bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tûr-ı Sina’da yiyenlere yağ ve katık veren zeytin ağacı var ettik.”4357 Tirmizî ve İbn Mâce’de Ebû Hureyre’nin rivâyet ettiği hadislerde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Zeytinyağı yiyiniz ve onunla yağlanınız. Zira zeytinyağı mübârek bir ağaçtandır.” Yine İbn Mâce ve Beyhakî’nin Abdullah bin Ömer’den rivâyetlerine göre Abdullah şöyle der: Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Zeytinyağını katık ediniz ve onunla yağlanınız. Zira zeytinyağı mübârek bir ağaçtandır.” Zeytinyağı zehirlere karşı faydalıdır, insanın içini sürdürür ve asalak yaşayan kurtçukları düşürür. Deriyi yumuşatır ve ihtiyarlamayı geciktirir. İbn Muaz (r.a.) Rasûlullah’ı şöyle derken işittim, der: “Mübârek ağaçlardan zeytin ne güzel misvaktır. Ağzı hoş yapar, diş çürüklerini giderir… O, benim ve benden önceki peygamberlerin misvakıdır.” 4358
Eski Yunanistan’da zeytin ağaçları barış ve zaferin simgesi olarak kabul edilirdi. Günümüzde de Batı dünyasında ve Batılılaşmış zihniyette zeytin dalı, barışı simgeler.
Muharref Tevrat’ta belirtildiğine göre, tûfanın sonunda bir güvercinin Hz. Nûh’a bir zeytin dalı getirmesi, her şeyin yeniden rahat ve huzura dönüştüğü anlamında da yorumlanagelmiştir. Yahûdi ve hıristiyan geleneklerinde zeytin dalı ve zeytin ağacı, sürekli bir barış sembolü olmuştur. Hz. İsa’nın (aslında asılmadığı halde) hıristiyanlara göre üzerinde asıldığı iddia edilen haç’ın zeytin ya da sedir ağacından yapılmış olduğu sanıldığından, bu iki ağaca özellikle Hıristiyan dindarlar büyük saygınlık duymaktadır. Zeytin ağacının bir bereket simgesi olarak da benimsenmiş olması, onun gövdesinden tutun da, meyvesinin çekirdeğine varıncaya kadar, hemen her parçasından yararlanılabilir olmasından ileri gelir. Zeytin ağacının bir ürünü olan zeytinyağının, eski zamanlarda kandillerde yakılması nedeniyle “ışık”la ortak bir yönü de bulunmaktadır.
4357] 23/Mü’minûn, 20
4358] Keşşaf, IV/267
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 977 -
Zeytinin içeriği: Su, protein, yağ, selüloz, fosfor, kükürt, kalsiyum, klor, magnezyum, A, C, E vitaminleri. Yapraklarının içeriği de, tanen, reçine, uçan yağ, organik asitler. Yan tesiri: Tuzlu zeytin, mide, karaciğer ve basura zararlıdır. Telâfisi; perhiz ya da tuzsuz zeytindir. Şifa vesileleri:
Vücuda kuvvet verici: Yeşil zeytin yemek vücuda kuvvet verir.
Ağız kokusu: Yeşil (çizik) zeytin yemek, ağız kokusunu giderir.
Şeker: Zeytin yaprağı, kekik kaynatılıp birer su bardağı içilmeye devam edilir.
Tansiyon: Zeytin yaprağı ile ökse otu beraber kaynatılıp balla tatlandırılarak birer su bardağı içilmeye devam edilir.
İshal: Zeytin yaprağı ve ağaç kabuğu kaynatılıp balla tatlandırılarak soğur olarak birer su bardağı içilmeye devam edilir.
Siyatik: Zeytin yaprağı ve karpe budakları dövülerek topuklara bağlanırsa delip hastalık yapan sarı suları akıtır.
Ülser: Zeytin ağacının sakızı, çam sakızı, kete tohumuyla karıştırılıp balla macun yapılıp birer tatlı kaşığı aç karına yenmeye devam edilir.
Bağırsak solucanları: Zeytin yaprağı kaynatılıp balla tatlandırılarak aç karnına (sabah) birer su bardağı içilir.
Ağız içi uçuklar: Zeytin yaprağı çiğnenir.
Zeytinyağının şifa vesilesi:
1. Karaciğerin ilacıdır: Hâlis sızma zeytinyağı aç karnına yenmeye devam edilir. Mutlaka her sofrada zeytinyağı bulunmalı, yemeklere zeytinyağı katmalı, zeytinyağlı enginar da karaciğer hastalıklarına çok faydalıdır.
2. Mide ülseri: Zeytinyağı içine sirke karıştırılıp aç karnına yenmeye devam edilir. Aç karnına sarımsak, zeytinyağı ve bal yenilmelidir.
3. Kaşıntı, egzama: Kına, zeytinyağı ile krem yapılıp kaşınan yerlere sürülür. Aç karnına zeytinyağı içilir.
4. Saç bakımı: Zeytinyağı, çörek otu yağı karıştırılıp saç diplerine sürülür.
5. Böbrek taşı ve kumu: Aç karnına yarım çay bardağı zeytinyağına 1 limon sıkılıp içilmeye devam edilir.
6. Karın ağrısı: Hâlis zeytinyağı sıcak suyla beraber içilir.
7. Hazım kolaylaştırıcı: Yemeklerde zeytin yağı yenilir.
8. Beyin hücrelerinin gelişmesini sağlayıcı: Yemeklerde zeytinyağı yenilir.
9. Yanık kremi: Yumurta akı, zeytinyağıyla krem haline getirilir. Balmumu eritilip içine zeytinyağı dökülüp soğumaya terk edilir, yanıklara sürülür.
10. Yara: Kına, zeytinyağı ile krem yapılıp sürülür.
11. Romatizma: Zeytinyağı, pelesenk yağıyla karıştırılıp ovulur.
12. Cilt bakımı: Zeytinyağı ile cilt ovulur.
- 978 -
KUR’AN KAVRAMLARI
13. Cilt temizliği: Zeytinyağına zambak yağı karıştırılıp yüze sürülür.
14. Zehirleme önleyici: Yemekler zeytinyağı ile yapılırsa yemek ve gıda zehirlenmesini önler.
15. Bağırsak güçlendirici: Bütün yağlar bağırsakları zayıflatır; ancak zeytinyağı güçlendirir.
16. Kanser: İçinde E vitamini olduğu için kansere karşı koruyucudur.
17. Göz: İçinde A vitamini olduğu için göze faydalıdır.
18. Kan temizleyici: Aç karnına zeytinyağı yemek, kanı temizler, cildi güzelleştirir.
Ne yapıp ederek mutlaka yemeklere zeytinyağı katmalıyız. Yemeğe katılan zeytinyağı yağ değil, ilaçtır. Karaciğeri rahatsız olanlar için zeytinyağı çok güçlü bir ilaçtır.
Nar:
“İkisinde de her türlü meyveler, hurma ve nar vardır.”4359 Nar anlamındaki rummân kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 3 yerde bahsedilir.4360 İbn Abbas’tan merfû ve mevkuf olarak şöyle zikredilir: “Sizin şu narınızdan, cennet narından bir taneye aşılanmayan hiçbir nar yoktur.” Hz. Ali’den de şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Narı, taneleri çevreleyen zarıyla birlikte yiyiniz, zira bu zar midenin sepileyicisidir.”
Narın tadı sıcak ve yaştır, mideye iyi gelir, içinde bulunan yumuşak bir kabız maddesinden dolayı mideyi kuvvetlendirir. Boğaza, göğse ve akciğere faydalıdır, öksürüğe iyi gelir. Suyu karnı yumuşatır, vücuda kolay ve bol besin sağlar, inceliğinden ve yumuşaklığından dolayı hızla çözülür. Midede az miktarda ısınma ve gaz yapar. Cinsî arzuya yardımcı olur. Narın bilinmeyen bir özelliği; ekmekle yenildiği zaman ekmeğin midede bozulmasını önler. 4361
Nar, cennet meyvelerindendir. Yenmesi aynı zamanda sünnettir. Mide kuvvetlendirme, vücuttaki zehirli toksinleri atma gibi birçok şifâya vesile olması sözkonusudur. Pekmezi ve öz suyu çıkarılır. Narın tanelerinden birisi cennet meyvesidir. Tanelerini dökmeden, zâyi etmeden yenilmesi tavsiye edilir.
Narın içeriği: Nişasta, mannit, reçine, briterpenik asitler, tanen, relletierin, metilpelletierin, punicin, % 15 karbonhidrat, % 0,8 protein, yağ, su, kalsiyum, fosfor, demir, B1, B2. Yan tesiri: Kabızlık etkisi vardır. Telâfisi; ılık bal şerbeti içilir.
Şifa vesilesi:
Hazmettirici: Nar, yemekten sonra yenirse yemeği hazmettirir.
Mide kuvvetlendirici: Narı ve içindeki beyaz etli kısmı yemek mideyi kuvvetlendirir.
Diş etlerini kuvvetlendirici: Nar ve kabuğu diş etlerini kuvvetlendirir.
Susuzluk giderici: ekşi ve tatlı nar yemek susuzluğu keser, harareti teskin
4359] 55/Rahmân, 68
4360] 6/En’âm, 99, 141 ve 55/Rahmân, 68
4361] İbn Kayyim el-Cevziyye, Tıbb-ı Nebevî, s. 433-434
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 979 -
eder.
Kalp çarpıntısı: Nar suyu içmek, kalp çarpıntısını geçirir.
İdrar söktürücü: Nar suyu içilmeye devam edilir. Nar yenmeye devam edilir.
Kusma ve mide bulantısı: Ekşi nar yenir. Ekşi nar pekmezi yenir.
Ağız yarası: Ekşi nar suyu balla tatlandırılarak ağız çalkalanılır.
Mide iltihabı: Ekşi nar pekmezi balla tatlandırılılıp aç karnına yenilir.
Haşerat ve zehirli hayvan kovucu: Nar ağacının bulunduğu yere zehirli hayvan yaklaşmaz. Nar ağacının kabukları ambara, mutfağa konulursa böcek gelmez.
Yara, bere, iltihap: Nar pekmezi, yaralara ve iltihaplara sürülür.
Bağırsak tenyası: Nar ağacının kökünün kabukları ya da nar meyvesinin kabukları, kaynatılıp balla tatlandırılarak sabah aç karnına içilirse, ihtiva ettiği pelletlerinler parazitleri öldürür.
İshal: Nar yenmeye devam edilir. Nar meyvesinin kabukları kaynatılıp balla tatlandırılarak soğuk olarak içilmeye devam edilir.
Bal
Bal, eski çağlardan beri bilinen ve kullanılan bir besin maddesidir. Koruyucu hekimlikte, sağlığı koruyucu ve hastalıkları önleyici olarak kullanıldığı gibi, tedavide de bir ilâç olarak kullanılmıştır.
Kur’an, diğer besin maddeleriyle birlikte baldan da bahsetmiş, ancak balın insanlar için bir şifâ olduğunu da açıkça beyan etmiştir. “Rabbin bal arısına: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların sizin için yaptığı şeylerden kendilerinize evler edinin’ diye vahyetti. ‘Sonra bütün meyvelerin tamamından ye. Ve Rabbinin sana has kıldığı yoldan git’ diye emretti. Onun karnından muhtelif renklerde bir şerbet çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Bunda da tefekkür eden bir kavim için âyetler vardır.” 4362
Peygamberimiz de, balın şifâ veren bir gıda olduğunu söylemiş ve bizzat kendisi balı, şifâ ve tedâvi amacıyla kullanmıştır.4363 Hz. Ömer de onulmaz yaraları bal ile tedâvi etmiştir. O balı, yaralara hem sürer hem de içirirdi. Bugün de aynı tedâvi yöntemi uygulanılmakta ve % 90 olumlu neticeler alınmaktadır.
Ebû Said el Hudrî’den rivâyet edilen bir hadiste; adamın biri, Rasûlullah’ın yanına gelmiş ve O’na “kardeşimin karnı şişti” demişti. Hz. Peygamber de “Ona bal içir” dedi. Adam bal içirdi ve tekrar gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü, balı içirdim, fakat daha fazla şişti” dedi. Peygamberimiz de: “Git ve bal içir” dedi. Adam tekrar geldi ve “İçirdim ama ey Allah’ın Rasûlü, daha fazla şişirmeden başka bir işe yaramadı” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “Muhakkak ki Allah doğruyu söylüyor. Yalan olan senin kardeşinin karnıdır. Git ona tekrar bal içir” dedi. Adam gitti ve tekrar bal içirdi. Daha sonra Peygamberimiz’e gelerek bu sefer kardeşinin iyi olduğunu bildirdi. 4364
4362] 16/Nahl, 68-69
4363] Buhârî, Tıb 4
4364] Buhârî, Tıb 24; Müslim, Selâm 91; Tirmizî, Tıb 31; Ahmed bin Hanbel, III/19
- 980 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Balın şifâ verici ve insan sıhhatini koruyucu bir özelliğe sahip oluşu, onun özel niteliklere sahip bir besin maddesi oluşundandır. Balda yaklaşık olarak % 25-40 sakaroz, % 30-45 friktoz, % 15-25 su ve çeşitli oranlarda protein, asit, organik ve madenî maddeler bulunmaktadır. Sakaroz, balda diğer besin maddelerine nisbetle daha fazla bulunduğundan pek çok hastalıklarda doktorlar tarafından bir ilâç olarak kullanılmakta ve hatta bal, özel nitelikleri dolayısıyla kuvvetlendirici ve gıda verici bir besin maddesi olarak da yararlanılmaktadır.
Bal, dâhilî ve hâricî zehirlenmelere karşı koruyucu olarak kullanıldığı gibi, tifo, akciğer, beyin, ilik iltihapları, kızamık ve ateşli hastalıklardaki zehirlenmelere karşı da şifâ verici ve koruyucu olarak kullanılmaktadır. O, kalp zafiyetine, nefes darlığına da iyi gelmektedir. Bal, tıbbî folklorda iyi bir besin maddesi ve çok iyi bir ilâç olarak kullanılmıştır. Modern tıbda da bal, aynı amaçla kullanılmaktadır. Peygamberimiz’in bu konudaki ifâdesi net ve kesindir: “Şifa verici olarak size iki şey kâfîdir: Bal ve Kur’an.”4365 Bal, bozulmayan tek gıdadır.
İçeriği: Meyve şekeri % 39, üzüm şekeri % 34, su % 18, kamış şekeri % 0,4, protein maddeleri % 0,3, nişasta % 4,8, madenî tuzlar % 0,2, mineral maddeleri % 1,3, organik asitler % 0,1. Ayrıca B2, B6, H, C, K vitaminleri, folikasit, pantotenik asit, uçanyağ, boya maddeleri ve tatlandırıcı içerir.
Bal, arıların çiçeklerden toplamış oldukları çiçek özlerini, bazı böceklerin vücut salgılarını ve meyve sularını da kendi vücutlarına alan arılar tarafından, kendi kursak salgıları ile karıştırıp özel bir şerbet yapmaları ve yaptıkları bu sıvıyı çok genli (altıgen) yapmış oldukları peteklere yerleştirdikleri özel bir gıda ve ilaçtır. Balın kalitesi, alındığı bitkilere göre değişir, en kaliteli bal çiçek balıdır. Ülkemizde ise yüksekliği ve çiçek çeşidinin bolluğu ile tanınan Anzer balı çok kıymetli, çok şifalı bal olarak bilinir. Yalnız piyasada her Anzer balı diye satılanlara güvenmek doğru olmaz. Balların fabrikasyon (şeker yedirerek yapılan) olmamasına de özen gösterilmelidir.
Yan tesiri: Balın yan tesiri hemen hemen yoktur. Fazla yenilmesi safra için zararlıdır. Biraz sirke katmak bu zararını telafi eder. Delibal tansiyon düşürür, fazla yenilince çarpar, hastanelik eder, delibalı bir kaşıktan fazla yememek tavsiye edilir.
Şifa vesilesi: Gerek âyet-i kerimede ve gerekse hadis-i şeriflerde tavsiye edilip şifa olduğu belirtildiği üzere, belki en şifalı gıdadır. Bazılarına göre ölümden başka her derde devâ, bazısına göre çoğu hastalıkların şifa vesilesidir. Bu şifa vesilelerinden başlıcaları şunlardır:
1. Mideye kuvvet verir: Midedeki fazlalıkları dışarı atar. Hazmı gerektirmediği için kolayca kana geçer, baldaki şeker emilimi en kolay olan şekerdir.
2. Kansızlığı giderir: Hastalıktan yeni kalkmışlara kuvvet verir. Enes bin Mâlik (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.s.), hasta olduklarında ağzına bir avuç çörek otu atar, ardından da bal şerbeti içerdi.
3. İyi bir koruyucudur: Bozulmayan tek gıdanın bal olduğu bildirilir. Ömrünün en az 3 bin yıl olduğu belirtilir. Taze et balın içinde saklansa 3 ay bozulmadan durur. Taze meyve ve sebzeler 6 ay balın içinde bozulmadan saklanabilir.
4365] İbn Mâce, Sünen, Tıb 1; Celal Kırca, Kur’ân ve Fen Bilimleri, s. 294-296
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 981 -
Zira balda 6 çeşit koruyucu sistem vardır. Birincisi, cesedini örtmek için, ikincisi peteğini örtmek için, üçüncüsü çiçek tozuyla karışması, dördüncüsü, kraliçe arının gıdasıyla karışması, beşincisi, balın kendisiyle karışması, altıncısı bal mumu ile karışması içindir. Bir hadis rivâyeti şöyledir: “Kim her ay üç gün aç karnına bal şerbeti içerse, felç, cüzzam ve abraşlık (alaca hastalığı) gibi hastalıklardan korunur.”
4. Damarları açar: Şerbeti içilirse damarları açar, kalp adalesine faâliyet ve zindelik verir, kalp hastalarına faydalıdır. Diğer şekerlerin aksine, oksijen ile reaksiyona girdiğinde tam bir yanma meydana geldiği için kanda daha az atık madde bırakır.
5. Romatizmaya faydalıdır: Romatizmal hastalıklarda hâricen kullanmak hastayı kısa sürede iyileştirir. Romatizmalı yeri arıya sokturmak da faydalıdır, hafif ateşte ısıtılmış bal mumu ağrıyan bölgeye bağlanırsa iki-üç saat sonra ağrı ve iltihabın geçtiği görülür.
6. Alerjiye faydalıdır: Alerjik vakalarda pahalı ve zahmetli tedavilerin yerini alacak bir alternatif tedavi şeklidir. Özellikle bahar alerjisine yakalanan kişiler hangi koku ve tozun kendilerinde alerji yaptığını bilir veya bulursa o çiçek balını ya da bal şerbetini yerlerse şifaya kavuşurlar.
7. Ağrı dindirir: Bal ısıtılıp buruna çekilirse, hastanın ağrı ve sızısı birkaç dakika sonra dinmeye başlar.
8. Tansiyon düşürür: Özellikle deli bal (kestane-kekik balı) yüksek tansiyonu düşürür. Bir günde bir şeker kaşığından fazla yenmemesi gerekir. Fazla yenirse tansiyonu fazla düşürür, çarpar. Karadeniz ormanlarında yetişen zehirli Komar ağacının çiçeklerinden yapılan deli bal, kestane deli balından daha ağırdır. Rengi kahverengi olmayıp normal bal rengine yakındır. Deli bal çarpması tansiyonun düşüp kalp atışlarının düşmesi olayıdır. Böyle vakalarda hemen tuzlu ve sarımsaklı ayran içilir.
9. İştah açıcıdır: İçerdiği A, B, C ve diğer vitaminler ve minerallerle insana zindelik verir. İştahı açar.
10. Doğal diş macunudur: Diğer tatlı ve meyvelerin zıddına, bal dişleri ve dişetlerini temizleyip parlatan bir macundur. Dişleri ve dişetlerini mikroplardan korur, ağızdaki yaraları tedavi eder. Şeker veya meyve yense ağız fırçalanmasa dişte koku oluşup dişler çürür. Bal ise diş temizliğinde de kullanılmıştır. Yoğurtla bal karıştırılıp doğal diş macunu elde edilir.
11. Alacaya faydalıdır: Alaca hastası olanlar en az 2-3 ay sabah aç karnına bir subardağı bal şerbeti içerlerse fayda görürler.
12. Kabızlığı giderir: Kabızlık vakalarında sıcak bal şerbeti çok faydalıdır. Peygamberimiz’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Size sinameki ve sennut’u (tereyağı, bal, kimyon karışımı) tavsiye ederim Zira bunlar, ölümden başka her derde devâdır.” Bu hadis rivâyetinde geçen sinameki, kimyon hazmı kolaylaştırıcıdır.
13. Zayıflatıcıdır: Ilık çam balı günde sabah ve akşam birer su bardağı içilirse zayıflatır. Şişmanlıktan kurtarır.
14. Kolestrolü düşürür: Özellikle ayçiçek balı ve kekik balı ılık olarak günde
- 982 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bir-iki su bardağı içilirse hem zayıflamada hem kolestrolü düşürmede faydalıdır.
15. Yara ve iltihap tedavi eder: Özellikle kekik, kestane (deli bal), çam balı yara tedavisinde çok faydalıdır. Bu, Hz. Ömer (r.a.)’in çok kullandığı metoddur. Bugün modern tıbbın da ameliyat yaralarında bal kullanmaya başladığını öğreniyoruz. Cavanagh ve Beazley adlı araştırmacılar balı laboratuar şartlarında da inceliyor; özellikle boğaz iltihaplarında kendini gösteren kalbi tutacoli isimli mikroplarla candida albicans isimli mantarlar üzerinde balın etkili olduğunu gözlüyorlar. İnhibin mikropların üremesini önler.
16. Balgam söktürür: Balgamı keser, vücudun pis rutubetini giderir.
17. Gözün görme gücünü arttırır: Nar suyuna karıştırılır, göze sürme gibi çekilirse gözün keskin görmesini sağlar.
18. Karın ağrısını geçirir: Bal şerbeti karın ağrısını dindirir.
19. İdrar söktürücüdür: İdrar söktürür, mesane yollarını temizler.
20. Köpek ısırmasına karşı faydalıdır: Köpek ısırınca bal şerbeti içilir ve köpeğin ısırdığı yere bal sürülür. Kuduz olma ihtimaline binâen tedbir ayrıca alınmalıdır.
21. Cildi yumuşatır: Vücut bal ile ovulursa cilt yumuşar, bitleri öldürür.
22. Saçları besler: Saça sürülürse saçları yumuşatır, besler, uzatır.
23. Nezleyi geçirir: Bal limonla veya sütle içilirse nezle için çok faydalıdır.
24. Vereme faydalıdır: Bal gül ile karıştırılıp sabah akşam yenirse vereme faydalıdır.
25. Yanıkları iz bırakmadan iyileştirir: Bal, zeytinyağı ve gres yağıyla karıştırılıp yanan yerlere sürülürse acı, sızı çekilmez, yanık kısa sürede iyileşir, yanık izi kalmaz.
26. Vârise faydalıdır: Bal, vücutta olan vâris ve vâris yaralarına masaj yapılarak sürülürse faydalıdır.
27. Karaciğeri temizler: Bal, karaciğeri ve göğsü temizler, yılan ve akrep sokmasına faydalıdır. Bal şerbetinin hem tatlı hem soğuk olması sağlığı koruma açısından çok faydalıdır. Karaciğer ve kalp soğuk ve tatlı gıdayı sever.
28. Sarılığı önler: Balla salatalık rendelenerek yenirse susuzluğu giderir, kanı temizler, sarılığı kısa sürede iyileştirir.
29. Terlemeyi giderir: Balmumundan bir miktar alınıp balla birlikte birkaç gün ağızda sakız gibi çiğnenirse burun tıkanıklığı ve bundan dolayı meydana gelen terlemeyi giderir.
30. İshali iyileştirir: İshale karşı soğuk bal şerbeti çok faydalıdır. Âni ishal ve kusmalarla başlayan ve tıpta akut gastroenterit adı verilen hastalık yılda 0-5 yaş arası 500 milyon çocuğu ölümle tehdit etmektedir. Bu hastalığa ve her çeşit ishale karşı, bir litre soğuk suya 250 gr. bal, bir çay kaşığı karbonat, dörtte bir çay kaşığı tuz ile bu ishal ilacını elde ederiz.
31. Yatağını ıslatanlara faydalıdır: Bal, yatağını ıslatan çocuklar için gayet
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 983 -
faydalıdır.
32. İlaçların yan tesirini önler: Bal, ilaçların içine katılır, ilacı güzelleştirir, zararlarını nötüre eder.
33. Göz için şifalıdır: Balmumunda bol miktarda A vitamini vardır. A Vitamini gözün görme gücünü kuvvetlendirir. Balmumu sakız gibi çiğnenerek içindeki A vitamini ağız yoluyla vücuda geçer. Aynı zamanda balmumu yutulursa midedeki yaralara faydalıdır.
Yukarıda bahsedilen faydalar, hemen bir-iki kere kullanmakla görülmez, uzun süre kullanılmalıdır. Bal, hem besindir, hem de şifâ. Bal ve çörek otu vücuttaki immün (bağışıklık) sistemini kuvvetlendirdiği için “ölümden başka her derde devâdır” diye zikredilmiştir. Yani bal ve çörek otu hem dertlere devâ olup hem de vücudun direncini, bağışıklık sistemini arttırdığı için vücut kolay kolay hasta olmaz.
Hadis-i Şeriflerde Meyve ve Benzeri Yiyecekler
Ebû Râfî'in karısı Selma (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "İçerisinde kuru hurma olmayan bir ev, içerisinde yiyecek maddesi olmayan (aç insanların bulunduğu) bir ev gibidir." 4366
Talha (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.).'ın yanına girmiştim. Elinde ayva vardı. Bana: "Ey Talha! Şunu al, (ye)! Çünkü bu, kalbe rahatlık verir" buyurdular." 4367
İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "Size şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira onda, ölümden başka her derde şifâ vardır." 4368
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "Her ay üç sabah bal yiyen kimseye büyük bir belâ (hastalık) gelmez."
Aişe (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.), kendisine süt sunulduğu vakit: "(Süt) bir berekettir" veya "(Süt) iki berekettir" derdi."
Abdullah (İbnu Mes'ud) (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "Size şu iki şifayı tavsiye ederim. Şifa verici olarak size bu iki şey kâfîdir: Bal ve Kur’an.” 4369
Ebû Sa'îd ve Câbir (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "Mantar kudret helvası (nevi)ndendir. Suyu göze şifâdır. Acve hurması cennettendir ve cinnete karşı şifâdır." 4370
Râfi' İbnu Amr el-Müzeni (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "Acve (ismindeki Medine hurması) ve Sahra (adındaki Mescid-i Aksa'da yer alan taş) cennettendir."
Ağaçlar içinde öyle bir ağaç vardır ki; yaprağı (kışın) dökülmez; mü’min kimseye benzer. O hangi ağaçtır, söyler misiniz? Ashâb-ı kiram bazı ağaç isimlerini sayarlar. Sonra sorarlar: “Yâ Rasûlallah, siz söyleyin, hangi ağaçtır?” “O, hurma ağacıdır” 4371
4366] Müslim, Eşribe 153; Ebû Dâvud, Et’ıme 41
4367] Kütüb-i Sitte, 17/430
4368] Kütüb-i Sitte, 17/441
4369] İbn Mâce, Sünen, Tıb 1
4370] Buhârî, Et’ıme 43, Tıb 52, 56; Müslim, Eşribe 155
4371] Buhârî, İlim 4, Büyû’ 94, Et’ıme 42, Edeb 89; Müslim, Münâfıkîn 63, 64
- 984 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Ebû Übey İbn Ümmi Haram (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.). buyurdular ki: "Sinameki ve sennût (yani tereyağı tulumuna konulan bal veya dereotu) yemenizi tavsiye ederim. Çünkü bu iki şeyde sâm'dan başka her hastalığa karşı şifa vardır." "Ey Allah'ın Resûlü sâm nedir?" diye sorulmuştu. "Ölüm!" buyurdular."
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: "Meyve sebebiyle de keser (denen hurma göbeği) hırsızlığı sebebiyle de el kesilmez.”
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.), Cenâb-ı Hakk'ın: "Arzda birbirine komşu kıt'alar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. (Böyle iken) Biz onlardan bazısını yemişlerinde (ve tadlarında), bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbette âyetler vardır" 4372. Kelâm-ı İlâhîsinde geçen "üstünlük"ü şöyle açıkladılar: "Bu onların, kalitesiz, fârisî çeşitten tatlı ve ekşi oluşlarıdır." 4373
Açıklama: Âyet-i kerime yeryüzündeki bütün meyvelerin aynı su ve topraktan beslendikleri halde aralarında farklılıklar meydana gelmesinde Allah'ın varlığını idrâke götüren bir delil olduğunu beyan ederek bu hususta düşünmeye, araştırmaya teşvik ediyor. Rasûlullah (s.a.s.), farklılıklar hususunda araştırıcı ipucu veriyor:
1- Kaliteli-kalitesiz oluş: Bu aynı cinste ve hattâ aynı ağacın meyvelerinde olabilen bir durumdur.
2- Cins yönüyle farklılık: Hadiste fârisî denen bir hurma çeşidi zikredilmek suretiyle bu hususa parmak basılıyor. Meselâ elmadan misâl versek Niğde elması, Amasya elması gibi.
3- Tad yönüyle farklılık: Ekşi, tatlı, mayhoş, buruk, kokulu vs.
Cenâb-ı Hak hazretleri, irâdesiyle kudretiyle su-toprak-güneş tezgâhından bu çeşitlilikleri çıkarıyor. 4374
Hz. Ömer ve Ebû Üseyd (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: "Zeytinyağını yeyin ve onunla yağlanın (bedeninize ve saçınıza sürün). Zira, o mübârek bir ağaçtandır." 4375
Açıklama:
1- Rasûlullah (s.a.s.) bu hadislerinde, katık olarak, ekmekle birlikte zeytinyağının yenmesini tavsiye buyurmaktadır. Ayrıca zeytinyağının başa sürülmesini de tavsiye buyurmaktadır. Hadis, emir sigasıyla gelmiş olmakla birlikte, tavsiye olarak ifâde ediyoruz. Zira ulemâ bunu, gücü yetenlere ve mizacına uyanlara "ibâhe" ve nedb" olarak tevil eder, aksi takdirde vecîbe olması gerekirdi. Zeynu'l-Irâkî der ki: "Yağlanmaktan murad, onunla saçı yağlamaktır." Bir rivâyette "saçı yağlamak" diye kayıtlanmıştır. Arapların âdeti, saçlarını yağlamaktı. Bunu, saçlar dağılmasın diye yaparlardı. Bunun emredilmesini, saçın çoğalması veya azalmasına hamletmemeli, sadece dağılmaması ile yorumlamalıdır."
İbnu'l-Kayyim, yağın sıcak memleketlerde bedene faydalı olduğu halde,
4372] 13/Ra'd, 4
4373] Tirmizî, Tefsir Ra'd, h. no: 3117
4374] 4/Nisâ, 33-34
4375] Tirmizî, Et'ıme 43, h. no: 1852, 1853
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 985 -
soğuk memleketlerde zararlı olduğunu, buralarda başa fazla yağ sürmenin göz için muhâtaralı (riskli) olduğunu söyler.
2- Zeytinyağının mübarek olması, faydalarının çokluğundandır. Fevkalâde bir beslenme kaynağı olmaktan öte, insanlığı aydınlatma işinde tarihin en eski devirlerinden beri hizmet etmiş, kandillerin yakıtı olmuş, Allah'ın müstesna bir nimetidir. Elde edilmesindeki kolaylık ve ucuzluk onu geçmiş devirlerde bu sahalarda rakipsiz kılmıştır. Ancak, yetiştiği beldenin mübarek kılınmış mukaddes bir yer olması sebebiyle de "mübarek" diye tavsif edildiği söylenmiştir. Ağacın mübarek olması, ondan elde edilen yağın da mübarek olmasını gerektirir.
Zeytinyağı üzerine el-Câmi'us-Sağîr'de iki hadis daha kaydedilir: "Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın, çünkü hoştur, mübarektir."; "Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın, zira onda yetmiş derde şifa var. Bunlardan biri de cüzzâmdır."
Yusuf İbn Adillah İbni Selâm (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.), bir miktar arpa (ekmeği) aldı. Üzerine bir hurma koydu ve: "Bu şuna katıktır!" buyurdu." 4376
Âişe (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) kavunu taze hurma ile yer ve: "Bunun hararetini şunun serinliğiyle, şunun serinliğini de bunun hararetiyle kırıyoruz!" buyurdu." 4377
Açıklama:
1- Bu hadis, yiyeceklerin dengelenmesine bir örnektir. Müteakip bazı rivâyetlerde de görüleceği üzere, (s.a.s.)., yiyecekler arasında dengeleme işine ehemmiyet vermiştir. Hurma tatlıdır, hararet vericidir, onu harareti kırıcı mahiyette kavun (veya karpuzla) dengelemektedir.
2- Bıttîh, kavun ve karpuz için kullanılır. Umumiyetle kavun kastedilir. Karpuz kastedilince yeşil karpuz mânâsında bıttîh-ı ahdar denmektedir. Keza kavun içinde bıttîh-ı asfar (sarı karpuz) denmektedir. Burada mevzûbahis olan karpuz mu, kavun mu ihtilaf edilmiştir.
Hattâbî der ki: "Hadiste tıb ve ilacın meşruiyyeti, zararlı bir şeye tabiat icabı onun zıddı ile mukabele etme prensibi mevcuttur. Nitekim tıb ve tedavide esas da böyledir." Hattâbî, hadisten "yiyecekler hususunda geniş davranmanın ve mubah lezzetlere yer vermenin meşru olduğu" hükmünü de çıkarır. Nevevî, "bu hususta ülemâ ihtilaf etmemiştir" der. Ve ilave eder: "Seleften bunun hilafına yapılan rivâyet dînî bir maslahat olmadan bol yemeye ve tereffühe alışmaktan men etmek düşüncesine dayanan kerâhete hamledilir."
Sahîheyn ve Ebû Dâvud'da, Abdullah İbnu Cafer (r.a.)'nın şöyle dediği gelmiştir: "Rasûlullah (s.a.s.)'ı salatalıkla birlikte taze hurma yerken gördüm." 4378
Açıklama: Burada da iki ayrı şeyin birlikte yenmesine örnek var. Bunun keyfiyetini açıklayan bir rivâyet Taberânî'nin Mu'cemü'l-Evsat'ında gelmiştir: Yine Abdullah İbnu Cafer anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)' ın sağ elinde salatalık, sol elinde de taze hurma gördüm. (s.a.s.). bir keresinde birinden, bir keresinde öbüründen
4376] Ebû Dâvud Et'ıme 42, h. no: 3830
4377] Tirmizî, Et'ıme 36, h. no: 1844); Ebû Dâvud, Et'ıme 45, h. no: 3836
4378] Buhârî, Et'ıme 39, 45, 47; Müslim, Eşribe 147, h. no: 2043; Ebû Dâvud, Et'ıme 45, h. no: 3835; Tirmizî, Et'ıme 37, h. no: 1845
- 986 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yiyordu."
Ebû Nuaym'ın et-Tıbb'ında Enes (r.a.) da, Rasûlullah' ın sağ eline taze hurma, sol eline kavun alıp hurmayı kavunla birlikte yediğini belirtir ve Rasûlullah'ın en çok sevdiği meyve taze hurmaydı" der. Nesâî'de de Peygamberimizin hırbız (kavun) ile taze hurmayı birlikte yediği rivâyet edilmiştir. İbn Mâce, Nesâî ve Ebû Nuaym'ın Et-Tıbb'ında gelen bazı rivâyetler, Hz. Âişe'nin Rasûlullah'la evlenmezden önce biraz şişmanlaması için -Rasûlullah'ın tavsiyesi ile- hususi bir beslenme rejimi uyguladığını göstermektedir: "Bana salatalık ve hurma yedirdiler. Bunun üzerine ben en iyi şekilde şişmanladım."
Kurtubî, bu rivâyetlere dayanarak der ki: "Hadiste, yiyeceklerin sıfatlarını ve tabiatlarını gözönüne alarak hareket etmek, tıbbî kaideye uygun olarak onları tabiatlarına uygun şekilde kullanmanın cevâzı vardır. Zira, taze hurmada hararet, salatalıkta ise serinlik var. İkisi birlikte yenilirse her ikisi de mûtedil olur. Bu ise mürekkep ilaçlarda mühim bir esastır."
Büsr es-Sülemî'nin iki oğlu (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) yanımıza girdi. Biz kendilerine tereyağı ve hurma ikram ettik. Peygamber yağla hurmayı severdi." 4379
Âişe (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) helva ve balı severdi." 4380
Açıklama: Hadiste Rasûlullah’ın (s.a.s.) tatlıları ve balı sevdiği ifade edilmektedir. Hadiste geçen helvayı "tatlı" diye çevirmemiz daha uygundur. Çünkü dilimizde helva dedik mi muayyen hammaddelerden yapılmış belli bir tatlıyı anlarız. Arapçada ise, insan emeğinin, san'atın girdiği her çeşit tatlıya denir. Nevevî der ki: "Helva'dan burada murad tatlı olan her şeydir." Nevevî devamla der ki: "Arkadan balın zikri, onun şeref ve meziyyetine dikkat çekmek içindir, âmmdan sonra hass'ın zikri babındandır." İbn Battal der ki: "Helva ve bal, şu âyette mezkûr olan tayyibâta dâhildir: "Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin..." 4381
Âlimler, helva ve bala benzeyen bütün leziz yiyeceklerin, hadisin mânâsına dâhil olduğunu belirtirler. Hattâbî der ki: "Rasûlullah’ın (s.a.s.) tatlılara olan sevgisi onlara fazla iştiha göstermesi, nefsinin onları şiddetle çekmesi mânâsında değildir. Sofrasında bulunduğu takdirde tatlıdan normal şekilde alırdı. Böylece onun bunu sevdiği anlaşılırdı.
“Yiyin, için, sadaka verin ve giyinin. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah (c.c.) nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister.” 4382
Tefekkür; Meyve ve Benzeri Yiyecek Yerken…
“Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; size şekil vererek sizi sûretlendirdi, şeklinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir.”4383 Allah insanlara dünyada çeşit çeşit, güzel, temiz, tadanların lezzet aldığı yiyecek
4379] Ebû Dâvud, Et’ıme 45, h. no: 3837; İbn Mâce, Et’ıme 43, h. no: 3334
4380] Tirmizî, Et'ıme 29, h. no: 1832
4381] 20/Tâhâ, 21
4382] Buhârî, Libas 1, 7/182; İbn Mâce, Libas 23, Hadis no: 3605, 2/1192; Nesâi, Zekât 66; K. Sitte, 16/361
4383] 40/Mü’min, 64
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 987 -
ve içecekler vermiştir. Elbette bunların tümü Allah’ın sonsuz lütfunun ve insanlar üzerindeki rahmetinin birer tecellisidir. İnsanlar tek bir çeşit yiyecek ve içecekle de yaşamlarını belki sürdürebilirler ama Allah insanlara sayısız nimet vermiştir; meyveler, sebzeler, çeşit çeşit etler…
Bu nimetlerin tümünün Allah’tan olduğunu bilen mü’min de her sofraya oturuşunda bunlar üzerinde düşünür ve Rabbine şükreder.
Yemek Yerken Masaya Gelen Meyveleri Görünce Neler Düşünülür? Kuran'ın pek çok âyetinde Allah'ın insanları türlü yiyecekler vererek nimetlendirdiğinden bahsedilir. Yemek sofrasına oturan bir kişinin önüne bu nimetler dizilmiştir. Topraktan çıkan çeşit çeşit bitkiler, ağaçlardan derlenmiş güzel meyveler, hayvanların ürünleri sofraları süsler. İnsan bunlardan zevk alacak şeklide yaratılmıştır. Herbiri birbirinden lezzetli olan bu yiyecekler aynı zamanda insanın yaşaması için de gereklidir. Bir düşünelim; yaşamamız için gerekli olan gıdaların hiç lezzetleri olmasa ya da tatları çok kötü olsa ne yapardık? Veya çok lezzetli olmalarına rağmen bunlar bize zararlı olsaydı... Veya birkaç çeşit yiyecek olsaydı ve insan bunlardan sadece ayakta kalmak için faydalanıyor olsaydı? Hiç tadı olmayan yiyecekler ve içeceklerde değil de, sofrada gördüğümüz şekilde bir tablo ile karşılaşmamızın tek sebebi Allah'ın biz insanlara olan lütfu ve rahmetidir. İnsan sadece meyveler hakkında bile düşünse üzerindeki nimetin büyüklüğünü fark edecektir.
Oturduğu yemek sofrasında çeşit çeşit meyveleri gören şuurlu bir insan şunları düşünmelidir:
Kapkara bir çamurun içinden, rengârenk, farklı farklı kokularda, içleri mis gibi tertemiz olan meyvelerin çıkması, herbirinin tadının çok hoş ve lezzetli olması, Allah'ın insanlara sunduğu büyük bir nimettir.
Muz, mandalina, portakal, kavun, karpuz kısacası tüm meyveler hep ambalajları ile yaratılmışlardır. Hepsinin kabuğu meyveyi çürümekten, bozulmaktan korur. Kokuları da ambalajlarının içinde saklıdır. Ambalajları açıldığında ise bir süre sonra kararmaya ve bozulmaya başlarlar.
Meyvelerin herbiri tek tek incelendiğinde birçok inceliklerinin bulunduğu görülür. Örneğin portakal ve mandalina özel olarak dilimlenmiştir. Bir bütün halinde olsalardı o kadar sulu bir meyveyi yemek insan için zor olabilirdi. Ama Allah bunları küçük dilimler haline getirerek insanlara kolaylık sağlamış ve bir güzellik sunmuştur. Şüphesiz meyvenin içindeki bu kusursuz, ihtiyaca yönelik ve son derece estetik tasarım, üstün bir ilim sahibi olan Allah’ın yaratışının delillerindendir.
Meselâ çilek, görüntüsü ve tadı ile çok özel bir meyvedir. Üzerindeki motifler sanki milim milim ölçülerek işlenmiş gibidir. Kırmızı ve estetik biçiminin üzerinde yeşil yaprakları ile Allah'ın eşsiz sanatının eserlerinden biridir. Tadındaki ve kokusundaki güzellik, çekirdeksiz ve kabuksuz olduğu için yenmesinde hiçbir güçlük olmaması insana cennet meyvelerini hatırlatır. Toprağın neredeyse içinde yetişen bir meyvenin bu kadar güzel ve çarpıcı bir renge, bu kadar güzel bir kokuya sahip olması, onu örneksiz yaratan, sanatını, aklını ve ilmini yarattığı varlıklarda gösteren Rabbimizi bizlere tanıtır.
- 988 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Her mevsimde ayrı meyvelerin bulunması da üzerinde düşünmeye değer bir konudur. Örneğin kışın insanların en fazla vitamine ihtiyaçları oldukları dönemde, mandalina, portakal ve greyfurt gibi C vitamini yönünden zengin meyvelerin olması, yazın da insanların susuzluğunu gidererek ferahlamalarını sağlayan kiraz, kavun, karpuz, şeftali gibi meyvelerin çıkması Allah'ın insanlara büyük lütfu ve nimetidir.
Meyvelerin dallarındaki veya ekili haldeki görüntüleri de Allah’ın sunduğu birer güzelliktir. Kupkuru bir odunun üstünde içi sulu, birçoğunun dışı özellikle cilâlanmış gibi, dalına sımsıkı bağlanmış yüzlerce meyve görüntüsü, herbirinin Allah tarafından yaratıldıklarının bir delilidir. Örneğin salkım salkım üzümler, sanki tek tek asma dallarına yerleştirilmiş gibidir. Allah herbirini örneksiz ve eşsiz yaratmıştır. Dallarındaki görüntüleri ise insanların hoşuna gidecek şekle sokulmuştur. Bu nedenle Allah Kuran'da cenneti tasvir ederken, "(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış" 4384 âyetiyle cennet meyvelerinin devşirilmeye, yani dallarından koparılmaya hazır olduklarını bildirmektedir.
Tabii ki, saydığımız bu birkaç meyve, yalnızca sınırlı birkaç örnektir. Allah’ın yarattığı nimetler sayılarak bitirilemeyecek kadar çeşitlidir. Yemek sofrasında bunun farkına varan kişinin aklına Allah’ın şu âyet gelebilir: “Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz? Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, merhamet edendir.” 4385
Tatların ve Kokuların Düşündürdükleri: İnsan bu şekilde düşünmeye devam ettikçe, Allah'ın yarattığı güzellikleri ve incelikleri daha çok fark etmeye başlar. Vicdanlı bir insan tüm bunları düşünürken aynı zamanda Allah’ın sunduğu bu nimetlerden zevk alabilmenin de yine Rabbinin büyük bir lütfu olduğunu aklından geçirir. Özellikle Allah’ın insanlara verdiği tat ve koku alma duyularının dünyadaki birçok güzelliği algılamamıza yaradığını hatırlar. Ve şöyle düşünür: Eğer koku alma duyumuz olmasaydı gülden, yediğimiz meyvelerden, ızgaradan şimdi aldığımız zevki alamazdık. Eğer tat alma duyumuz olmasaydı çikolatanın, şekerlerin, etin, çileğin ve diğer nimetlerin eşsiz tatlarının hiçbir ini fark edemeyecektik.
Unutmamak gerekir ki, renksiz, tatsız ve kokusuz bir dünyada da yaşıyor olabilirdik. Ve Allah bunları bize nimet olarak vermemiş olsaydı, bu güzellikleri biz hiçbir şekilde elde edemezdik. Ancak Allah, hem kokuları ve tatları hem de bunları algılayabilecek duyu sistemlerimizi yaratarak biz insanlara sonsuz rahmetinden bağışlamıştır.
Allah’a iman eden insan doğada gördüğü güzellikler karşısında Rabbini tesbih eder. Var olan tüm güzellikleri Allah’ın yarattığının farkındadır. Tüm güzelliklerin Allah’a ait olduğunu, O’nun Cemal sıfatının tecellileri olduğunu bilir. İnsan doğada gezerken karşısına her zamankinden fazla güzellik çıkar. Tek bir ottan, sarı bir papatyaya, kuşlardan, karıncalara kadar her şey, üzerinde düşünmeyi gerektiren ayrıntılarla doludur. İnsan bunlar üzerinde düşündükçe, Allah'ın güç
4384] 76/İnsan, 14
4385] 16/Nahl, 17-18
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 989 -
ve kudretini anlar.
Meselâ kelebekler son derece estetik ve göze hoş gelen varlıklardır. İncecik tül gibi kanatlarının üzerindeki simetri, desenlerin elle çizilmiş gibi son derece muntazam olması, birbiriyle uyumlu, fosforlu renkleri ile Allah'ın benzersiz sanatının ve üstün yaratma gücünün delillerindendir. Aynı şekilde yeryüzündeki sayısız çeşitteki bitkiler ve ağaçlar da Allah’ın yarattığı güzelliklerdendir. Herbiri birbirinden tamamen farklı renklere sahip çiçekler, farklı görünümdeki ağaçlar insanlara zevk verecek görünümde yaratılmışlardır.
İman eden kişi, gül, menekşe, papatya, sümbül, orkide, karanfil ve diğer çiçeklerin nasıl olup da bu kadar pürüzsüz bir yüzeyleri olduğunu, tomurcuğun içinden hiçbir buruşukluk olmadan dümdüz ütülenmiş gibi nasıl çıkabildiklerini düşünür. Allah’ın yarattığı bir diğer güzellik de bu çiçeklerin olağanüstü kokularıdır. Örneğin bir gülün sürekli etrafına yaydığı, hiç değişmeyen yoğun bir kokusu vardır. En son teknoloji ile bile bu gül kokusunun bire bir benzeri yapılamamaktadır. Laboratuvarlarda bu kokunun taklidi yapılmaya çalışıldığında ortaya çıkan sonuç son derece yetersizdir. Bir gülün kokusuna benzetilmeye çalışılarak üretilen kokular genellikle insanda rahatsızlığa neden olan ağır kokulardır. Oysa gül kokusu insanda hiçbir rahatsızlığa neden olmaz.
İman eden kişi bunların herbirinin insanın Allah'ı tesbih etmesi, yarattığı güzelliklerde Allah'ın sanatını ve ilmini tanıyabilmesi için yaratılan varlıklar olduğunu bilir. Bu nedenle bahçesinde gezerken bu güzellikleri gördüğünde "MâşâAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur" 4386 diyerek Allah'ı yüceltir. Allah’ın, tüm bu güzellikleri insanların hizmetine sunduğunu ve âhirette bunlarla kıyas edilemeyecek üstünlükteki güzellikleri iman edenlere vereceğini hatırlar. Ve bundan dolayı Rabbi’ne karşı duyduğu sevgi kat kat artar.
Bir Sarmaşığın Düşündürdükleri: Bahçede dolaşmakta olan bir mü’min Allah’ın yarattığı güzelliklerden biri olan sarmaşıklarla karşılaştığında, onlar üzerinde de düşünür. Çünkü düşünen bir insan için çevresindeki her varlıkta ders alınacak deliller vardır. Meselâ sarmaşıkların kendilerini bir dala veya herhangi bir cisme dolamaları insanın üzerinde dikkatle düşünmesi gereken bir olaydır. Eğer bu büyüme bir yere kaydedilip, daha sonra hızlı çekimde izlense, sarmaşığın sanki şuurlu bir varlık gibi hareket ettiği görülür. Sanki biraz ilerisinde bir dal olduğunu görüyormuş gibi o dala doğru kendini uzatır ve âdeta kement atarak dala kendini bağlar. Hatta bazen birkaç kez dolanarak kendini sağlama alır. Bu şekilde hızla ilerler, yolu bittiğinde geri dönerek veya aşağı doğru inerek kendine yeni bir yol bulur. İşte bunlara şâhit olan mü’min Allah’ın yarattığı tüm canlıları kendilerine özgü, kusursuz sistemlerle yarattığını bir kez daha görür.
Ayrıca bir sarmaşığın hareketlerini izlemeye devam ettikçe onun önemli bir özelliğine daha şâhit olur. Sarmaşığın yanlara kollar çıkararak, kendini bulunduğu duvarın üzerine kuvvetlice yapıştırdığını görür. Şuursuz bir bitkinin ürettiği yapıştırıcı o kadar güçlüdür ki, yapıştığı duvardan çıkartırken duvarın boyasını dahi sökebilir. Böyle bir bitkinin varlığı, bunları görüp üzerinde düşünen mü’mine bu bitkinin Yaratıcısı olan Allah'ın kudretini bir kez daha gösterir.
Ağaçların Düşündürdükleri: Ağaçları her gün her yerde görürüz ama, çok
4386] 18/Kehf, 39
- 990 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yüksek bir ağacın en ucundaki dalın, en uç yaprağına kadar suyun nasıl ulaşabildiğini hiç düşündük mü? Bir benzetme yaparak bundaki olağanüstülüğü daha iyi anlayabiliriz. Apartmanınızın bodrum katındaki deponun içindeki suyun, hidrofor veya herhangi güçlü bir motor kullanmadan üst katlara çıkması imkânsızdır. Hatta ilk kata bile suyu gönderemezsiniz. Öyle ise ağaçlarda da hidrofor benzeri güçlü bir pompalama sistemi bulunmalıdır. Aksi takdirde ağacın gövdesine ve dallarına su ulaşamayacağı için ağaçlar kısa sürede ölebilirler. Ancak Allah her ağacı gerekli tüm teçhizatı ile birlikte yaratmıştır. Hatta birçok ağaçtaki pompalama sistemi insanın kendi oturduğu apartmanla kıyas dahi edemeyeceği kadar üstündür. İşte çevresindeki her şeye "gören bir göz"le bakan kişinin, bu varlıkları gördüğünde düşündüğü konulardan biri de budur.
Bir diğer konu ise, yapraklarla ilgilidir. Gördükleri üzerinde düşünen bir insan ağaca baktığında üzerindeki yaprakları, alışık olduğu sıradan yapılar olarak değerlendirmez. Onlarla ilgili birçok insanın aklına gelmeyen şeyler düşünür, tefekkür eder. Örneğin yapraklar çok nârin yapılı varlıklardır. Ancak buna rağmen kavurucu sıcağın altında bile kurumazlar. İnsan 40 derece sıcağın altında biraz kalsa derisinin rengi değişir, fazlasıyla su kaybeder. Ancak yapraklar incecik damarlarından çok az su alabilmelerine rağmen günlerce, hatta aylarca kavurucu sıcağın altında kavrulmadan yemyeşil kalabilirler. İşte bu, Allah'ın her şeyi benzersiz bir ilimle yarattığını gösteren bir yaratılış mûcizesidir. İman eden insan da bu yaratılış mûcizesi üzerinde düşünerek Rabbi’nin büyüklüğünü bir kez daha görüp tesbih edebilir.
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selîm sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken (her durumda ve her vakit) Allah’ın zikrederler (hatırlayıp anarlar). (Şöyle duâ ederler:) ‘Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azâbından koru!” 4387
“Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize âmâde kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücâdele edip durur.” 4388
“Gökten suyu indiren O’dur. O sudan size hem içecekler vardır, hem de ondan ağaç (ve bitki) meydana gelir ve orada hayvanlarınızı otlatırsınız. (Allah) Su sâyesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda tefekkür edip düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.” 4389
Atasözü şeklindeki tavsiyeyi duymayan yoktur: “Üzümünü ye, bağını sorma!” Hayır, bağını sormadığımız, nereden nasıl elde edildiğini bilmediğimiz bir üzümü yememeliyiz. Kur’an’da gıdaların helâl ve tayyib olanlarından, güzel ve temiz olanlarından yememiz emredilir.4390 Bu âyete göre gıdaları iki yönüyle araştırmak zorundayız: Haram-helâllık yönüyle ve tayyiblik/temizlik (sağlık şartlarına uygunluk) yönüyle. Üzümünü yerken bağını, bostanını araştırmak hem hakkımız ve hem de görevimiz. Çünkü üzümü biz yiyoruz, yediğimiz şeyi bilmek kadar
4387] 3/Âl-i İmrân, 190-191
4388] 31/Lokman, 20
4389] 16/Nahl, 10-11
4390] 2/Bakara, 168
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 991 -
doğal bir hakkımız olamaz. Ama bilgi çağı diye yutturulan şu çağda hangimiz ekmekte, meyvede, sebzede hangi katkı maddeleri olduğunu bilme hakkına sahibiz? Allah’a ve kendimize karşı sorumluluğumuz açısından da, dünyanın gidişatı açısından da olaya bakmak ve hal çareleri üretmek zorundayız.
Hamd olsun, bizlere temiz ve helâl rızıklar ihsân eden Allah'a. Şükürler olsun bizi doyuran, bizi müslüman kılan, temiz ve güzellikleri ayırabilecek özellikler bahşeden Rabbimiz’e. Ne mutlu meyveler ve bitkiler gibi Allah’ın nimetleri üzerinde tefekkür edip O’na şükredip kulluk yapanlara!
- 992 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Meyvelerle İlgili Âyet-i Kerîmeler
Meyve Anlamına Gelen Fâkihe ve Çoğulu Fevâkih Kelimelerinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 14 Yerde): 23/Mü’minûn, 19; 36/Yâsin, 57; 37/Sâffât, 42; 38/Sâd, 51; 43/Zuhruf, 73; 44/Duhân, 55; 52/Tûr, 22; 55/Rahmân, 11, 52, 68; 56/Vâkıa, 20, 32; 77/Mürselât, 42; 80/Abese, 31.
Meyve Anlamına Gelen Semer(a) ve Çoğulu Semerât Kelimelerinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 22 Yerde): 2/Bakara, 22, 25, 126, 155, 266; 6/En’âm, 99, 141; 7/A’râf, 57, 130; 13/Ra’d, 3; 14/İbrâhim, 32, 37; 16/Nahl, 11, 67, 69; 18/Kehf, 34, 42; 28/Kasas, 57; 35/Fâtır, 27; 36/Yâsin, 35; 41/Fussılet, 47; 47/Muhammed, 15.
Yine Meyve Anlamına Gelen Kutûf Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 2 Yerde): 69/Haakka, 23; 76/İnsân, 14.
Hurma ve Hurma Ağacı Anlamındaki Nahl, Nahîl ve Nahle Kelimelerinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 20 Yerde): 2/Bakara, 266; 6/Enâm, 99, 141; 13/Ra’d, 4; 16/Nahl, 11, 67; 17/İsrâ, 91; 18/Kehf, 32; 19/Meryem, 23, 25; 20/Tâhâ, 71; 23/Mü’minûn, 19; 26/Şuarâ, 148; 36/Yâsin, 34; 50/Kaf, 10; 54/Kamer, 20; 55/Rahmân, 11, 68; 69/Haakka, 7; 80/Abese, 29.
Üzüm Anlamındaki Ineb ve Çoğulu A’nâb Kelimelerinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 11 Yerde): 2/Bakara, 266; 6/En’âm, 99; 13/Ra’d, 4; 16/Nahl, 11, 67; 17/İsrâ, 91; 18/Kehf, 32; 23/Mü’minûn, 19; 36/Yâsin, 34; 78/Nebe’, 32; 80/Abese, 28.
Zeytin Anlamındaki Zeytûn Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 6 Yerde): 6/En’âm, 99, 141; 16/Nahl, 11; 24/Nûr, 35; 80/Abese, 29; 95/Tîn, 1.
Nar Anlamındaki Rummân Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 3 Yerde): 6/En’âm, 99, 141; 55/Rahmân, 68.
Kiraz (Arabistan Kirazı) Anlamına Gelen Sidr Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 2 Yerde): 34/Sebe’, 16; 56/Vâkıa, 28.
Muz Anlamına Gelen Talh Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîme (Toplam 1 Yerde): 56/Vâkıa, 29.
İncir Anlamına Gelen Tîn Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîme (Toplam 1 Yerde): 95/Tîn, 1.
Cehennemdeki Acı Bir Meyve Adı Olan Zakkum Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîme (Toplam 3 Yerde):37/Sâffât, 62; 44/Duhân, 43; 56/Vâkıa, 52.
Diğer Bazı Yiyecek Maddeleri
a- Kudret Helvası: 2/Bakara, 57; 7/A'râf, 160; 20/Tâhâ, 80.
b- Soğan: 2/Bakara, 61.
c- Tuz: 25/Furkan, 53; 35/Fâtır, 12.
d- Mercimek: 2/Bakara, 61.
e- Kabak: 2/Bakara, 61.
f- Sarmısak: 2/Bakara, 61.
g- Sebze: 2/Bakara, 61.
h- Et: 2/Bakara, 173, 259; 5/Mâide, 3; 6/En'âm, 145; 16/Nahl, 14, 115; 22/Hacc, 5, 37; 23/Mü'minûn, 14; 35/Fâtır, 12; 49/Hucurât, 12; 52/Tûr, 22; 56/Vâkıa, 21.
k- Süt: 16/Nahl, 66; 47/Muhammed, 15.
l- Bal: 16/Nahl, 68-69; 47/Muhammed, 15.
m- Cehennemde Kötü Kokulu Bir Diken Anlamında Darî’ Kelimesi (Toplam 1 Yerde): 88/Ğâşiye, 6.
Bitki Anlamındaki Nebât Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 9 Yerde): 3/Âl-i İmrân, 37; 6/En’âm, 99; 7/A’râf, 58; 10/Yûnus, 24; 18/Kehf, 45; 20/Tâhâ, 53; 57/Hadîd, 20; 71/Nûh, 17; 78/Nebe’, 15.
Ekin Anlamına Gelen Zer’ ve Çoğulu Zurû’ Kelimelerinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 10 Yerde): 6/En’âm, 141; 13/Ra’d, 4; 14/İbrâhim, 37; 16/Nahl, 11; 18/Kehf, 32; 26/Şuarâ, 148; 32/Secde, 27; 39/Zümer, 21; 44/Duhân, 26; 48/Fetih, 29.
Ağaç Anlamına Gelen Şecer(a) Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerîmeler (Toplam 26 Yerde): 2/Bakara, 35; 7/A’râf, 19, 20, 22, 22; 14/İbrâhim, 24, 26; 16/Nahl, 10, 68; 17/İsrâ, 60; 20/Tâhâ, 120; 22/Hacc, 18; 23/Mü’minûn, 20; 24/Nûr, 35; 27/Neml, 60; 28/Kasas, 30; 31/Lokman, 27; 36/Yâsin, 80; 37/Sâffât, 62, 64, 146; 44/Duhân, 43; 48/Fetih, 18; 55/Rahmân, 6; 56/Vâkıa, 52, 72.
Yeme Anlamında “Ekl” Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 109 Yerde): 2/Bakara, 35, 57, 58, 60, 168, 172, 174, 187, 188, 188, 265, 275; 3/Âl-i İmrân, 49, 130, 183; 4/Nisâ, 2, 4, 6, 6, 10, 10, 29, 161; 5/Mâide, 3, 4, 42, 62, 63, 66, 75, 88, 113; 6/En’âm, 118, 119, 121, 141, 141,
MEYVELERDEKİ İBRETLER
- 993 -
142; 7/A’râf, 19, 31, 73, 160, 161; 8/Enfâl, 69; 9/Tevbe, 34; 10/Yûnus, 24; 11/Hûd, 64; 12/Yûsuf, 13, 14, 17, 36, 41, 43, 46, 47, 48; 13/Ra’d, 4, 35; 14/İbrâhim, 25; 15/Hıcr, 3; 16/Nahl, 5, 14, 69, 114; 18/Kehf, 33; 19/Meryem, 26; 20/Tâhâ, 54, 81, 121; 21/Enbiyâ, 8; 22/Hacc, 28, 36; 23/Mü’minûn, 19, 20, 21, 33, 33, 51; 24/Nûr, 61, 61; 25/Furkan, 7, 8, 20; 32/Secde, 27; 34/Sebe’, 14, 15, 16; 35/Fâtır, 12; 36/Yâsin, 33, 35, 72; 37/Sâffât, 66, 91; 40/Mü’min, 79; 43/Zuhruf, 73; 47/Muhammed, 12, 12; 49/Hucurât, 12; 51/Zâriyât, 27; 52/Tûr,19; 56/Vâkıa, 52; 67/Mülk, 15; 69/Haakka, 24, 27; 77/Mürselât, 43, 46; 89/Fecr, 19, 19; 105/Fîl, 5.
Yemek Anlamında “Taâm” Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 48 Yerde): 2/Bakara, 61, 184, 249, 259; 3/Âl-i İmrân, 93; 5/Mâide, 5, 5, 75, 89, 89, 93, 95, 96; 6/En’âm, 14, 14, 138, 145, 145; 12/Yûsuf, 37; 18/Kehf, 19, 77; 21/Enbiyâ, 8; 22/Hacc, 28, 36; 25/Furkan, 7, 20; 26/Şuarâ, 79; 33/Ahzâb, 53, 53; 36/Yâsin, 47, 47; 44/Duhân, 44; 47/Muhammed, 15; 51/Zâriyât, 57; 58/Mücâdele, 4; 69/Haakka, 34, 36; 73/Müzzemmil, 13; 74/Müddessir, 44; 76/İnsan, 8, 8, 9; 80/Abese, 24; 88/Ğâşiye, 6; 89/Fecr, 18; 90/Beled, 14; 106/Kurayş, 4; 107/Mâûn, 3.
İçme Anlamında “Ş-r-b” Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 39 Yerde): 2/Bakara, 60, 60, 93, 187, 249, 249, 259; 6/En’âm, 70; 7/A’râf, 31, 160; 10/Yûnus, 4; 16/Nahl, 10, 66, 69; 18/Kehf, 29; 19/Meryem, 26; 23/Mü’minûn, 33, 33; 26/Şuarâ, 155, 155; 35/Fâtır, 12; 36/Yâsin, 73; 37/Sâffât, 46; 38/Sâd, 42, 51; 47/Muhammed, 15; 52/Tûr, 19; 54/Kamer, 28; 56/Vâkıa, 54, 55, 55, 68; 69/Hakka, 24; 76/İnsan, 5, 6, 21; 77/Mürselât, 43; 78/Nebe’, 24; 83/Mutaffifîn, 28.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/456-459; 18/391-393
2. Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 226; 421
3. Kur’an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y., c. 4, s. 62-116; c. 22, s. 416-421
4. Kur’an Coğrafyası, Ali Akpınar, Fecr Y., s. 45-50
5. Varlıkların Yaratılış Hikmetleri, İmam-ı Gazali, Dede Korkut Y., s. 125-134
6. Kur’an Hiç Tükenmeyen Mucize, Kur’an Araştırmaları Grubu, İstanbul Y., s. 156-157, 160, 329-330
7. Kur’an-ı Kerim’den Âyetler ve İlmî Gerçekler, Halûk Nurbaki, TDV Y., s. 116-121
8. Kur’an ve Hadislerde Günümüzde Ortaya Çıkan İlmî Gerçekler, Hasan Günaydın, Türdav Y., s. 98-100
9. Yemin Olsun ki Aksâmu’l-Kur’an, Sadık Kılıç, İhtar Y., s. 64-65
10. Müsbet İlimlerde Kur’an Mucizesi, Hikmet Özdemir, Gonca Y., s. 92-94, 108-109, 124-126
11. Kur’an ve Fen Bilimleri, Celal Kırca, Marifet Y., s. 210-211, 277- 292-296
12. Tıbb-ı Nebevî, Peygamberimizin Sağlık Öğütleri, İbn Kayyim el-Cevziyye, Hikmet Neşriyat/Vakit Gaz. Y.
13. Bitkilerdeki Yaratılış Mucizesi, H. Yahya, Vural Y.
14. Semboller ve Yorumları, Necmettin Ersoy, Özel Y.
15. Kur’an En Büyük Mucize, Said Alpsoy, Miraç Kitapları, s. 84
16. Kur’an Mucizeleri II, Harun Yahya, Araştırma Y., s. 16-30, 41-49, 69
17. İlimler ve Yorumlar, Hekimoğlu İsmail, H. Hüseyin Korkmaz, Türdav Y.
18. Kur’ân-ı Kerim’de Besinler ve Şifa, Davut Aydüz, Timaş Y.
19. Kur’an Işığında Faydalı Gıdalar ve Beslenme, Hasan Günaydın, Türdav Y.
20. Alternatif Tıp ve Şifa Sofrası, Mustafa Özer, Bürde Y.
21. Doğal Beslenme Sağlık Rehberi, Mustafa Özer, Bürde Y.
22. Tabiat Eczanesi Şifalı Bitkiler Ansiklopedisi I-II, Mustafa Özer, Bürde Y.
23. Şifalı Bitkiler ve Tıbb-ı Nebevî, Abdülkadir Eroğlu, 6 cilt, Demir Kitabevi Y.
24. Şifâlı Bitkiler, Âdil Âsımgil, Timaş Y.
25. Şifalı Bitkiler ve Reçeteleri, Vedat Sağlam, Kahraman Y.
26. Şifalı Bitkiler ve Doğal İlaçlarla Tedavi, Abdülmecid Yıldız, Risale Y.
27. Şifalı Bitkilerle Tedavi, Arif Pamuk, Pamuk Y.
28. Şifalı Bitkiler Ansiklopedisi, Pamuk Y.
29. Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Y., c. 4, s. 33-34; c. 5, s. 180; c. 11, s. 107-109, 151, 171, 182, 185; c. 16, s. 411; c. 17, s. 299, 321, 420, 421, 422, 429, 440, 442