Cumartesi, 06 Şubat 2021 18:27

İSLÂM

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

İSLÂM


- 463 -
Kavram no 100
İman 16
Bk. İman; Tevhid; Küfür; Câhiliyye
İSLÂM
• İslâm; Anlam ve Mâhiyeti
• İslâm Dini'nin Gayesi
• İslâm Dini'nin Hükümleri
• İslâm’ın Genel Özellikleri
• İslâm’ın Eski Şeriatlerle İlişkisi
• Kur’ân-ı Kerim’de İslâm Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde İslâm Kavramı
• İslâm’ın Rükûnları (Temelleri)
• Din Olarak İslâm
• İslâm'a İnanıp Teslim Olan Kimse; Müslim/Müsliman
• İslâm’a Teslim Olmanın Boyutları
• İslâm’ın Tebliği
• İslâm’ı Hayata Hâkim Kılmak
İslâm; Anlam ve Mâhiyeti
İslâm kelimesi sözlükte; teslim olmak, boyun eğmek, itaat etmek anlamlarına gelir. Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denilmiştir.
İslâm’ın terim anlamı: Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara bildirilen dünyada ve âhirette insanları mutluluğa ulaştıracak hayat şekli, itikadî ve amelî bir nizamdır. İslâm, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren İlâhî bir sistemdir, kanundur.
İslâm’ın mânâsı, teslim olmaktır; Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmak. Allah’ın hükümlerine teslim olmaksızın İslâm olmaz.1843 İnsan, Allah’ın yarattığı kuldur. Allah, ilmiyle her şeyi kuşattığından ve hikmet sahibi olduğundan kulluğun gereği, O’na teslim olmaktır. Hayatın kanunları insanın Allah’a teslim olmasını gerektirir. Çünkü bu kanunları da, insanı da en iyi bilen, Allah’tır.
Bütün kâinat ve içindeki her şey o yaratıcının kanunlarına itaat etmektedir. O yüzden bütün kâinatın dini İslâm’dır. Güneş, ay, yıldızlar hep müslümandır. Dünya, hava, su, ışık, ağaçlar, taşlar ve hayvanlar da müslümandır. İslâm, Allah’a itaat edip teslim olmak demek olduğu için, bütün bu varlıkların isyan etmeden Allah’a itaat ettiklerini görmekteyiz. Yani teslim oluşlarına, müslüman oluşlarına şâhidiz. “Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.”1844 Bu âyette gökte ve yerde olanların teslimiyeti insana örnek olarak gösteriliyor
1843] Bk. 6/En’âm, 162 ve 4/Nisâ, 65
1844] 3/Âl-i İmran, 83
- 464 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ve deniliyor ki “Ey insan, İşte sen de böyle teslim olmalısın!” Hz. Ali’nin de dediği gibi “İslâm teslimdir, teslimiyettir.” Allah’a teslim olmayan kimse, müslüman sayılmaz. İnsan neye teslim olmuşsa ona kul olmuş demektir. İslâm, imanın bir tezâhürü, dışa yansımasıdır. İman etmeden teslimiyet, yani imansız İslâm olur mu? Olsa bile makbul değildir. Münâfıklar inanmadan teslimiyet gösteren insanlardır. Günümüzde de gerektiği şekilde iman etmediği, Allah’ın hükümlerini içine sindiremediği, başka ideolojileri (dinleri) benimsediği halde kendilerini “müslüman” olarak tanıtan insanlar bu sınıfa girerler. İslâmîyetin (teslimiyetin) geçerli olabilmesi için gönül rızâsıyla, kayıtsız ve şartsız tam bir teslimiyetle Allah’ın şeriatına teslim olmak gerekir.
İnsan da kendi hür irâdesi ve tercihiyle Allah’a teslim olursa, İslâm’ı seçip müslümanca yaşarsa, kâinatın boyun eğdiğine teslim olduğundan artık o, kâinatla barışıp uyum sağlar. Böylece bu insan, dünyada halife olur.
İslâm dinini, kapsamlı olarak kısaca tanımlamak mümkün değildir. Onun kapsamlı tarifi ancak Kur’an ve sünnetin tamamıyla yapılabilir. Çünkü İslâm’ın muhtevâsı ve sınırları Kur’an ve sünnetle çizilmiştir. İslâm, Kur’an’dan ve sünnetten öğrenilebilir. Yüce Allah bu dini her yönden mükemmel ve kapsamlı kılmıştır. Öyle ki, İslâm’da hükmü açıklanmamış hiçbir mesele yoktur. Bir mesele mubah mıdır, haram mıdır, mekruh veya sünnet midir, vâcip veya farz mıdır; yapılan herhangi bir eylem veya inancın hükmü belirtilmiştir. İnanç, ibâdet, siyaset, ekonomi, savaş, barış, hukuk veya insanı ilgilendiren başka herhangi bir mesele olsun; onunla ilgili dinde mutlaka bir hüküm vardır veya müctehidler, hükmünü Kur’an ve sünnetten yola çıkarak tesbit ederler. Allah, Kur’ân-ı Kerim’in özelliğini şöyle açıklar: “Sana bu kitabı (Kur’an’ı) her şeyi beyan etmek, açıklamak için gönderdik.”1845 Kur’an ve sünnette hükmü açıkça belirtilmeyen meseleler hakkındaki hükmü, İslâm ümmetinin müctehid âlimleri, kitap ve sünnete dayanarak çıkarırlar.
Peygamberimiz İslâm’ı değişik şekillerde tanımlamışlardır. Bu tanımlardan biri şu şekildedir: “İslâm, beş esas üzerine bina edilmiştir (kurulmuştur). Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s.) O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Beyt’i (Kâbe’yi) haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” 1846
Yukarıdaki hadis, İslâm binasının bu beş temel üzerinde kurulu olduğunu açıklamaktadır. Dikkat edilmesi gereken husus, bu beş esas, İslâm’ın temelleridir, ama İslâm’ın tamamı değildir. Bir evin sadece temellerden ibâret olduğu nasıl söylenemezse, İslâm’ın bu beş temelden ibâret olduğunu iddia etmek de aynı şekilde yanlıştır. Kur’ân-ı Kerim’i açıp okuyan görecektir ki, bu beş hususun dışında ahlâktan, iktisattan, sosyal meselelerden, siyasetten, barıştan, savaştan, hayırdan, şerden... söz edilmiştir. İslâm, temel ve binadan meydana gelmiştir. Temel, bu beş rükundur. Bina ise, insan hayatıyla ilgili İslâm’ın diğer hükümleridir. Müslümanın görevi, İslâm’ı tümüyle tanımak ve tüm olarak ikame etmek, ayakta tutmaktır.
Bu meşhur hadis-i şerifin ışığı altında İslâm’ın temellerini ikiye ayırabiliriz: Şehâdet kelimeleriyle özetlenen iman ve önemine binâen dört
1845] 16/Nahl, 89 ve yine Bk. Yusuf, 111
1846] Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22; Nesâî, İman 13; Tirmizî, İman 3
İSLÂM
- 465 -
amelin zikredilmesinden anlaşılan amel-i sâlih. İslâm, şehâdet kelimesi ve imanın rükûnlarıyla ortaya çıkan inançtır. İslâm; namaz, zekât, oruç ve hac ile ortaya çıkan ibâdetlerdir. Bunlara İslâm’ın rükûnları, temelleri denilir. İslâm’ın geri kalanı ise, bu temeller üzerine kurulan binadır. Bu binayı meydana getiren unsurlar İslâm’ın hayat sistemleri, nizamlarıdır: Siyasî nizam, ekonomik nizam, ahlâkî nizam, askerî nizam, sosyal nizam, öğretim nizamı vs. İslâm’ın hâkimiyetini sağlaması için ayrıca müeyyideleri vardır (Müeyyide: Kanun ve ahlâkî emirlerin yerine getirilmesini temin eden kuvvet, yaptırımla ilgili kural demektir.) Bu müeyyideler; cihad, marufu emredip münkerden sakındırmak; fıtrî cezâlar, Allah’ın dünya ve âhirette verdiği Rabbânî cezâlardır. O halde İslâm; inanç, ibâdet, hayat sistemleri ve müeyyidelerdir.
İslâm, insanın içi ve dışı, kalbi ve kalıbı, aklı ve vicdanı, arzusu ve nefreti, duygusu ve hassâsiyetiyle Allah’a teslim olup boyun eğmesidir. Kalbini ve aklını, elini ve eteğini, içini ve dışını Allah’ın hükmü dışındaki her türlü etkiden kurtarmaktır. İslâm, genel nizam, hayatın her cephesiyle ilgili kanun ve vahiyle emredilip, peygamberle tebliğ edilen, insan davranışlarının programıdır. Bu programa uyana sevap; uymayana cezâ vardır. İslâm, Allah Teâlâ’nın indirdiği ahkâm (hükümler), akîde, ibâdet, ahlâk, muâmelât, Kur’an ve sünnetteki haberlerin bütünüdür.
İslâm’ın zıddı, câhiliyyedir. Câhiliyye küfür demektir; bir inanç ve yaşama biçimi olarak İslâm’ın dışındaki her türlü küfrün ortak adıdır. İslâm’ın her parçasının karşısında mutlaka câhiliyye vardır. Hz. Ömer’in dediği gibi, “İslâm’la câhiliyyeyi bilmeyenler türeyince, İslâm’ın düğümleri teker teker çözülür.” İslâm tüm ayrıntılarıyla câhiliyyenin karşıtıdır. Çünkü İslâm’dan her bir cüz, Allah’ın her şeyi içine alan ilminin eseridir. Ona karşı olan her düşünce ve hareket de, mutlaka câhiliyyedir. Çünkü o, sınırlı insan ilminin eseridir. Üstelik insanın hevâ ve arzuları kendisine gâlip gelebilir; güzeli çirkin, çirkini de güzel görebilir. “Yoksa onlar câhiliyye idaresini mi istiyorlar? İyi anlayışlı bir toplum için, hüküm koyma yönünden Allah’tan daha güzel kim vardır?” 1847
Bazı insanlar, câhiliyye yolunda gidenlerin bir kısmının hareket, yaşayış veya bazı sistemlerinde ortaya çıkan güzellik ve olgunluğu görünce, şüpheye düşerler. Bunun sebebi, İslâmîyetten olan bir şey, bazen câhiliyye ile karışır. İslâm’dan olan o şey, orada da güzel görünür. Câhil kişi, İslâm’ın hakikatini bilmediği için bu düzene bağlanır. Şâyet bu insan hakkı bilseydi, o câhiliyye düzeninde gördüğü kısmî iyiliklerin İslâm’a ait olduğunu anlayacak, kaynağa ve asla yönelecekti.
İnançlarda İslâm ve câhiliyye vardır. İbâdetlerde İslâm ve câhiliyye vardır. Ahlâkta, siyasette, öğretimde, savaş, barış ve sosyal meselelerde İslâm ve câhiliyye vardır. İnsanla ilgili bütün meselelerde, bütün kanun ve kurallarda İslâm ve câhiliyye vardır. İnanç ve ibâdetlerdeki câhiliyye, câhiliyyelerin en tehlikelisidir. Onun için Allah Teâlâ, sağlam itikatla beraber bazı câhiliyye hareketlerinde bulunanları affeder, ama inanç ve ibâdetleri câhiliyye inanç ve ibâdetleri olan kimseyi, İslâm’ın tüm ahlâkıyla ahlâklansa dahi kesinlikle affetmez. “Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ama bunun dışında dilediğini affeder.” 1848
Allah Teâlâ İslâm’ı bir bütün olarak göndermiştir. Kim tümünü alırsa, İşte o
1847] 5/Mâide, 50
1848] 4/Nisâ, 48
- 466 -
KUR’AN KAVRAMLARI
müslümandır. Kim onun bir kısmını alır ve bir kısmını almazsa, İslâm’la câhiliyyeyi birbirine karıştırmış olur. “Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezâsı dünyada rezil ve rüsvay olmaktan başka bir şey değildir. Kıyâmet gününde ise azâbın en şiddetlisine atılacaklardır. Allah sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir.”1849 Her müslümanın, câhiliyyenin bütün âdet ve kurallarından arınmış olması ve İslâm’ın bütününü alması gerekir. İslâm ümmeti de, İslâm devleti için mükemmel bir örnek olmalı ve yeryüzünden câhiliyye düzenini silmeye çalışmalıdır.
İslâm devlet düzeninden sapma ve giderek İslâm’ın hukuka, muamelâta dair ahkâmının kaldırılması, müslümanlar arasında câhiliyye düzeninin yayılmasına vesile oldu. “İslâm’ın halkaları teker teker çözülecek. İlk olarak yönetim halkası çözülecek ve en sonunda da namaz halkası sökülecektir.” Câhiliyye düzenini tüm yeryüzünden söküp atmak, fitneyi kaldırmak için hücum edenin İslâm olması gerekirken, hücuma uğrayan kendisi oldu. Câhiliyye düzeni onu tamamen söküp atma çabasındadır. Bu gün İslâm topraklarında ne kadar çok câhiliyye idareleri vardır ve bu câhiliyyelere uyan ne kadar çok müslüman vardır. Câhiliyye düzenlerinin (bâtıl dinlerin) ortak özellikleri, İslâm’a, tevhide düşman olmalarıdır. 1850
İslâm Dini’nin Gâyesi
İslâm’ın getirdiği hükümler, insanların mutluluğunu amaçlamaktadır. Bu hükümlere uygun hareket edenler, hem dünya hem de âhiret saâdetini kazanacaktır. İslâm, kişinin kalbini, aklî düşüncelerini ve amellerini ıslah ederek, onları yükselterek bu saâdetlere ulaştırır. Toplumun saâdeti de ferdin saâdetine bağlı olduğundan, kişinin mutluluğu aynı zamanda cemiyetin de mutluluğudur. İslâm, bu hedefi gerçekleştirmek için birtakım hükümler koymuştur. Bunlara şer’î hükümler denir.
İslâm Dini’nin Hükümleri
İslâm Dininin hükümleri dört kısımdır:
a-) İman (İtikadî hükümler): İnsanın dinde kabul etmesi ve reddetmesi gereken hususlarla ilgili hükümlerdir. İnsana neleri kabul etmesi, neleri reddetmesi gerektiğini bu hükümler öğretir. İnsan, iman esaslarına inanmakla mânevî gıdasını almış, kalbini yanlış inançlardan temizleyerek gerçek değerini kazanmış olur.
b-) Amel: Amel, insanların yaptığı işlerdir. Yapılması veya yapılmaması gereken fiillerdir. Hangi amellerin, hangi şartlarla nasıl yapılacağını ve nasıl sahih olacağını açıklayan hükümlere amelî hükümler denir. Duâ etmek, zekât vermek, cihad etmek, ilim tahsil etmek gibi.
c-) Ahlâk: Hal ve hareketleri, davranışları, İslâmî ve insanî ilişkileri açıklayan hükümlere denir. Ahlâkın güzelleşmesine ve vicdanın terbiyesine ait bulunan hükümlerdir. Kötü söz ve yalan söylememe, kendisi için istediğini başkası için de isteme... gibi.
d-) Hukuk (Muamelât, Ukubat): İman, ahlâk ve şahsî amel gibi konuların dışında kalan, özellikle devlet yönetimini, toplum idaresini ve ekonomik durumları
1849] 2/Bakara, 85
1850] Bk. Din ünitesi
İSLÂM
- 467 -
içeren konuları, evlenme, boşanma, miras dağıtımı, ticarî ve siyasî işleri, kısaca İslâm devletinin kanun ve kurallarını belirleyen bütün hükümlerdir. Bu dört hüküm (iman, amel, ahlâk, hukuk) İslâm dininin bir bütün ve homojen bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Böyle olmasına rağmen, özellikle yirminci yüzyıl müslümanları hukukla (muâmelâtla) ilgili hükümleri terkettikleri veya terkettirildikleri için İslâm’ın bütünlüğü hayata yansıyamamıştır. İslâm bütün olarak yaşanamamaktadır. Bunun sonucu olarak, imanî konular saptırılmış, ameller (ibâdetler) yozlaştırılarak, ruhsuz ve anlamsız bir şekilde ifa edilen bir gelenek halini almıştır. Yine aynı şekilde müslüman topluluklar İslâm ahlâk ve edebini yitirmişlerdir.
Bu dört hüküm parçalanmaz bir bütündür. Yani birisi olmadığı zaman İslâm’ın bütünlüğü bozulduğu gibi; başka herhangi bir şeyle (düşünceyle, hukukla, dinle) sentezi (karışımı) halinde de bütünlüğü ve safiyeti bozulur; Ortaya apayrı başka bir din çıkar. İslâm sosyalizmi, Türk-İslâm sentezi... gibi. Zaten sentez de ayrı iki şeyin bir araya getirilmesiyle yepyeni bambaşka bir şeyin oluşması demektir.
İslâm, insan hayatının vazgeçilmez de olsa bir parçası değil; her yönüyle insan hayatının bütünüdür. İslâm, insanın günlük yirmi dört saatini ve doğumdan ölümüne her alandaki her yönünü kapsar ve belirler. Tuvalet âdâbından devlet yönetimine varıncaya kadar insanın tüm hayatını kuşatır. İslâm, insan hayatının bütünüdür. İnancı, ibâdeti, ahlâkı ve hukukuyla bir bütündür. Parçalanmaz veya herhangi bir şeyle sentez yapılamaz. Atma ve katmaları, hurâfe ve bid’atleri kabul etmez. Allah tarafından tamamlanmış eksiksiz bir nizamdır.
İslâm’ın Genel Özellikleri
1- Rabbânîlik: (Rabbe ait olmak, İlâhî olmak) İslâm, hak ve İlâhî dindir. Vahye dayanır. Hedef ve gayede Rabbânîdir. Allah’ın rızâsı bir müslüman için her şeyde vazgeçilmez amaçtır. İslâm’ın kaynağı ve metodu da Rabbânîdir.
2- İnsanîlik: (İnsan fıtratına uygunluk) Kur’an insanlara indirilmiş, peygamberler insanlar arasından seçilmiştir. İslâm insana, insanın aklına büyük önem vermiş, fıtratına uygun hükümler koymuştur. İslâm’a göre insan, yeryüzünde en güzel biçimde ve halife olarak yaratılmış, rûhî unsur ile seçkin kılınarak evren kendi hizmetine verilmiştir. İslâm, insanın hiçbir güç ve enerji odağını ihmal etmez. Onların hepsini ıslâha, çalışmaya ve gelişmeye doğru yönlendirir. İnsan, taşıyabileceği ölçülerde yüklenen bu yükümlülükleri omuzlayarak barış, güven ve huzur içinde yoluna devam eder. Bu yükümlülükler insanın kendi fıtratıyla uyumludur. Gönlünün ve vicdanının sesiyle bütünleşir. Fıtratını ıslâh etmeyi hedef alır. İslâm’ın tüm hükümleri insanın dünya ve âhiret saâdetine yöneliktir.
3- Kapsamlılık ve evrensellik: İslâm, ebediyeti kapsayacak uzunlukta, bütün insanları kuşatacak genişlikte, dünya ve âhiret işlerini içerecek derinliktedir. Mesajı ve hükümleri bütün zamana, bütün dünyaya, bütün insanlığa yöneliktir. İnsan hayatının beşikten mezara tüm aşamalarını ve hayatın tüm alanlarını tanzim eder. İslâm’ın öğretileri de kapsamlıdır. Bu kapsam, inançta, ibâdette, tasavvurda, ahlâk ve fazilette, düzenleme ve yasalarda kendini gösterir.
4- Vasatlık ve denge: İslâm; denge, orta yol, adâlet, ölçü gibi temel dinamikleri olan bir dindir. İfrat ve tefritten uzaktır. Aşırılıklar yoktur. İnsanı azdırmaz ve
- 468 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ezdirmez. İnsanın gücü böyle dengeli bir nizam kurmaya yeterli değerlidir. İnanç, ibâdet, ahlâk ve teşrîde vasat (adâlet ve denge) unsurlarını kolaylıkla görebiliriz. Dünya-âhiret, madde-mânâ, zengin-fakir arasında denge vardır. İnsanın içi ve dışını, rûhu ve bedenini, birey ve toplumu, fert ve devleti, kadın ve erkeği, aile ve milleti dengeler. Her birinin birbirine karşı hak ve görevlerini düzenli, dengeli ve uyumlu bir biçimde belirler.
5- Açıklık ve netlik: İslâm’ın inanç esasları, dinî kavramlar sade ve açık seçiktir. Anlaşılması, anlatılması ve kabulü kolaydır. Aklı, mantığı zorlamaz.
6- Hâlis din: Analiz ve sentez, atma ve katma kabul etmeyen, kaynağı sağlam ve değiştirilemez olduğundan tahrif edilemeyecek bir dindir. Bid’at ve hurâfelere kapılarını kapamıştır. Allah tarafından tamamlanmış ve râzı olunmuş tek hak dindir.
7- Tevhid: İslâm, her şeyden önce tevhid dinidir. En mükemmel Allah inancını yerleştirir. İslâm’da Allah’ın sıfatları insanlara ve diğer varlıklara verilmez. Allah’ın hiçbir şeye benzemediği vurgulanır. İnsan ve başka yaratıklar tanrılaştırılamaz. Allah’tan başkasına tapınılmaz, duâ edilmez.
8- Tüm peygamberleri tasdik: Allah tarafından gönderilen bütün peygamberlere inanılır. Peygamberler arasında ayrım yapılmaz. Tanrılaştırma ve yakışık almayan isnatlar gibi aşırılıklardan uzak olarak, Allah’ın elçisi ve kulu oldukları kabul edilir.
9- Egemenlik Allah’ın: Yasa, hukuk ve prensip belirleme, kanun koyma işi sadece Allah’a aittir. İslâm; hüküm, hâkimiyet, egemenlik ve otoritenin Allah’a verildiği, ezen ve ezilenin, kula kulluk yapanın olmadığı bir toplum oluşturur.
10- Sağlam kaynak: İslâm’ın temel kaynağı Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’an, kıyâmete kadar tahrif edilemeyecek bir kitaptır. Dünyanın her tarafındaki Kur’an nüshaları aynıdır.
11- Evrenle uyum: Evren ve içindeki varlıkların tümü Allah’a teslim olup itaat ettiklerinden müslüman sayılırlar. İslâm’ı seçip teslim olan insan da kâinatla uyum içinde, aynı yasalara itaat etmiş olur. Böylece insanın emeği ve enerjisi evrenin imkânlarıyla bütünleşir. İslâm, insanı evrendeki doğal güçlerle çatışmaya ve boğuşmaya sokmaz.
12- Tek toplum (ümmet) oluşturur: İslâm, uyumlu, tutkun ve dayanışma içinde hareket eden bir toplum (ümmet) oluşturur. Akîde bağıyla bir araya gelen, ırk, renk, vatan, ülke ve sınıf ayrımı yapmayan bu toplumun temel dinamikleri (harekete geçiren özellikleri) kardeşlik, yardımlaşma, eşitlik, adâlet, hakkı ve sabrı tavsiye etme, iyiliği yayma, kötülüğe karşı mücâdele etmedir. Zina, fuhuş, hırsızlık, haksızlık, fâiz... gibi kötü ahlâk ve çirkin geleneklerin ortadan kaldırıldığı, insanların yeme içme, barınma ve cinsel oburluklarının engellendiği erdemli, iffetli bir toplum oluşturur. Küfrün tek millet olduğu gibi; bütün müslümanlar da, birbirlerini ancak kardeş kabul eden tek bir millettir.
13- Kolaylık ve müjde: İslâm; dili, ırkı, mazisi ne olursa olsun kelime-i şehâdet getirip buna uygun yaşayan herkesi müslüman sayar. Eşitlik ve adâlet esasına dayanır. Kimsenin zorla müslüman yapılmasını kabul etmez. Kalpleri fethederek yayılmayı esas alır. Hükümleri yaşanılacak kolaylıktadır. İbâdetlerin yapılmasında
İSLÂM
- 469 -
gücümüz dikkate alınarak birçok kolaylıklar gösterilmiştir. Gücün yetirilemeyeceği zorluklar emredilmez. İslâm’ın rahmet, af ve müjde tarafı ağır basar. İslâm, insanın rûhî ve bedenî tüm ihtiyaçlarını hoşgörüyle karşılayıp, kolaylıkla ve basit biçimde çözüm getirir. Ama bütün bu kolaylıklara rağmen, tembellik ve dünyaya aşırı meyilden dolayı kulluğunu ihmal edenler Allah’ın azâbıyla ikaz edilirler.
14- Akla ve ilme önem verir: İslâm vahiy dini olmasıyla birlikte, akla büyük önem verir. Akla hitap eder, akıllıyı sorumlu tutar. Bilime de üstün değer vermiş, ilim öğrenmenin her müslümana farz olduğunu bildirmiş, çalışma, öğrenme ve düşünce gibi konulara gereken yeri vermiştir. Yalnız unutmamak lâzım ki, İslâm akılcı değildir, akıllıların dinidir.1851
15- İnsan hakları: Hiçbir düzende (dinde) görülemeyecek kadar insan haklarını gözeten İslâm, insanın şu haklarını korumaya alır:
a- Din emniyeti: İslâm, din hakkını ve dini yaşama hürriyetini güvence altına alır.
b- Nefis (can) emniyeti: İslâm, yaşama hakkını temin eder.
c- Akıl emniyeti: İlim ve tefekkürü emreden İslâm, içki ve uyuşturucu gibi akla zarar verecek şeyleri yasaklar ve aklı her türlü arızâlardan koruyucu tedbirler alır.
d- Nesil emniyeti: Irzın, şeref ve namusun korunmasını ve sağlıklı nesiller yetiştirilmesini temin için İslâm gerekli her türlü ortamı hazırlar.
e- Mal emniyeti: İslâm malı korumak için, hırsızlık vb. suçlara giden yolları tıkadığı gibi, insanlara yeterli geçim kaynaklarına sahip olma hakkını ve imkânını tanır.
Özetle İslâm, her insanın onurunu, namusunu, özgürlüğünü, dinini, malını, canını, geçimini ve işini garanti altına alır.
İslâm, insan hakları konusunda hâlâ ulaşılamaz durumdadır. İnsanî kardeşlik prensibine yer verir. Irkçılığı ve takvânın dışında üstünlük anlayışlarını reddeder. İslâm’ın emir ve yasakları, hükümleri, ibâdetleri, cezâ anlayışı... eşitliği isbat etmektedir. Diğer düzenlerde bu denli eşitlik teoride bile yoktur. Eşitlik adına adâletsizliğe de göz yummaz. Kadın-erkek eşitliği diyerek cinsel farklılıkların gözardı edilip istismar edilmesine, insanların sömürülerek zulmedilmesine yol açacak aşırılıklara da geçit vermez.
İslâm’ın, Önceki Peygamberlerin Şeriatleriyle İlişkisi
a) İslâm bütün peygamberlere gelen dinin adıdır.1852 İnsanlık dünyaya peygamberle (Hz. Âdem’le) gelmiştir. Zamanın şartlarına ve insanlığın ihtiyaçlarına göre Allah Teâlâ peygamberleri değişik şeriatlerle (hukuklarla) göndermesine rağmen; itikat (inanç) her peygamberde aynı olmuştur.
b) Önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri din bir kavme gönderilmişti. Hz. Muhammed’e (s.a.s.) gelen İslâm, evrensel bir dindir. Yani tüm evrene ve bütün insanlığa Allah (c.c.) tarafından sunulmuş, kıyâmete kadar geçerli olacak bir
1851] Bk. İslâm Nizamı, Yusuf el Kardavi, Esra Y.
1852] Bk. 2/Bakara, 130 - 133
- 470 -
KUR’AN KAVRAMLARI
hayat şeklidir.
c) Hz. Muhammed’in (s.a.s.) tebliğ ettiği İslâm Dini, önceki peygamberlerin tebliğ ettiği dinin hükümlerini (şeriatlerini) nesh edip ortadan kaldırmıştır. Yani şu anda geçerli olan şeriat Hz. Muhammed’in (s.a.s.) şeriatidir.
d) İslâm dini, Hz. Muhammed’den (s.a.s.) önce Allah (c.c.) tarafından gönderilen tüm kitapları ve peygamberleri tasdik eder.
Kur’ân-ı Kerim’de İslâm Kavramı
“el-İslâm” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 6 âyette geçer.1853 “İslâm” ve “müslim” kelimeleri, çekimleriyle birlikte Kur’an’da toplam 50 yerde kullanılır. İslâm ve müslim kavramlarının kökü olan “silm” kelimesi ve türevleri ise, toplam 157 yerde kullanılır.
“Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olanlardan/müslümanlardan kıl, neslimizden de Sana teslim olan müslüman bir ümmet çıkar, bize ibâdet yerlerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin.” 1854
“Bunu İbrâhim de kendi oğullarına vasiyet etti, Ya'kub da: 'Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslüman olarak ölün' dedi.” 1855
“Biz, Allah’a ve O’nun yanından bize indirilene; İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya’kup ve esbât’a (torunlarına) indirilene, Mûsâ ile İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin iman ettik ve biz sadece Allah’a teslim olduk, O’nun için müslümanız’ deyin.” 1856
“Allah katında gerçek din İslâm’dır.” 1857
“İbrâhim, ne Yahûdi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan (hanîf) dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.” 1858
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan (bu din) asla kabul olunmaz ve o, âhirette de en büyük zarara uğrayanlardandır.” 1859
“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı verip ondan râzı oldum...” 1860
“Allah kimi doğru yola hidâyet etmek/iletmek isterse, onun göğsünü (kalbini) İslâm’a açar, gönlüne genişlik verir; kimi de dalâlete bırakmak/saptırmak isterse, onun göğsünü/kalbini daraltır ve göğe çıkıyormuş gibi meşakkatlendirir. Allah iman etmeyenlerin üstüne işte böyle murdarlık verir. Bu (İslâm), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.” 1861
1853] 3/Âl-i İmrân, 19, 85; 5/Mâide, 3; 6/En’âm, 125; 39/Zümer, 22; 61/Saff, 7
1854] 2/Bakara, 128
1855] 2/Bakara, 132
1856] 2/Bakara, 136
1857] 3/Âl-i İmran, 19
1858] 3/Âl-i İmrân, 67
1859] 3/Âl-i İmran, 85
1860] 5/Mâide, 3
1861] 6/En’âm, 125-126
İSLÂM
- 471 -
“(Yusuf şöyle duâ etti:) ‘…Beni Müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat.” 1862
“Kim nefsini (tümüyle) Allah’a, O’nu görür gibi teslim ederse (gerçek müslüman olursa) muhakkak ki o, en sağlam kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu ancak Allah’a dayanır.” 1863
“Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde olmaz mı? Kalpleri Allah’ı zikretmek husûsunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir dalâlet/sapıklık içindedirler.” 1864
“İslâm’a çağrılırken, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah, zâlimler topluluğunu hidâyete/doğru yola erdirmez.” 1865
Hadis-i Şeriflerde İslâm Kavramı
“İslâm, beş esas üzerine binâ edilmiştir (kurulmuştur). Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in (s.a.s.) O’nun kulu ve rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Beyt’i (Kâbe’yi) haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” 1866
Cibril hadisi: Abdullah bin Ömer (r.anhüma), babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: “Bana babam Ömer ibnü’l-Hattâb rivâyet ederek şöyle dedi: “Bir gün Rasûlullah’ın (s.a.s.) yanında bulunduğumuz bir sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor; bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğruca Peygamber’in (s.a.s.) yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:
-Yâ Muhammed! Bana İslâm’ın ne olduğunu haber ver! dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol (külfetleri) cihetine gücün yeterse Beyt’i haccetmendir.” buyurdu. O zât:
-Doğru söyledin!’ dedi. Babam dedi ki: Biz buna hayret ettik. (Zira) hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.
-Bana imandan haber ver!’ dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-İman; Allah'a ve Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmen, bir de kadere; hayrına şerrine inanmandır.” buyurdu. O zât (yine):
-Doğru söyledin!’ dedi. (Bu sefer:)
-Bana ihsândan haber ver!’ dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
-Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da O seni muhakkak görür.” Sonunda Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “O Cibril’di; size dininizi öğretmeye gelmişti.” 1867
1862] 12/Yûsuf, 101
1863] 31/Lokman, 22
1864] 39/Zümer, 22
1865] 61/Saff, 7
1866] Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22; Nesâî, İman 13; Tirmizî, İman 3
1867] Buhâri, İman 37; Müslim, İman 1, Hadis no: 8; Tirmizî, İman 14, h. no: 2738; Ebû Dâvud, Sünnet 16, h. no: 4695; İbn Mâce, Mukaddime 9, h. no: 63, 64; Nesâi, İman 6
- 472 -
KUR’AN KAVRAMLARI
"Her çocuk, İslâm fıtratı (Allah'ı tanıma ve O'na teslim olma) yaratılışı üzere doğar." 1868
"Bir kul İslâm'a girer ve bunda samimi olursa, daha önce yaptığı bütün hayırları Allah, onun lehine yazar, işlemiş olduğu bütün şerleri de affeder. Müslüman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde muâmele görür: Yaptığı her hayır için en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer için de, -Allah affetmediği takdirde- bir günah yazılır." 1869
"Sizden biri içiyle dışıyla müslüman olursa, yaptığı her bir hayır, en az on mislinden yedi yüz misline kadar sevabıyla yazılır. İşlediği her bir günah da sadece misliyle yazılır. Bu hal, Allah'a kavuşuncaya kadar böyle devam eder." 1870
Ebû Zerr (r.a.) anlatıyor: "Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurdular ki: "Bana Cebrâil a.s. gelerek: 'Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi şirk/ortak koşmadan ölürse cennete girer' müjdesini verdi" dedi. Ben (hayretle) 'zina ve hırsızlık yapsa da mı?' diye sordum. "Hırsızlık da etse, zina da yapsa!" cevabını verdi. Ben tekrar: 'Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!' dedim. "Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!" Hz. Peygamber (s.a.s.) dördüncü keresinde ilâve etti: "Ebû Zerr çatlasa da cennete girecektir." 1871
"Muhammed'in nefsini eliyle tutan zâta (Allah’a) yemin ederim ki, bu ümmetten her kim, yahûdi olsun, hıristiyan olsun, beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır." 1872
"İmanın tadını; Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, peygamber olarak Muhammed'i seçip râzı olanlar duyar." 1873
Yeni müslüman olan bir sahâbe, Allah Rasûlünden şunu sordu: 'Allah, seninle bizlere ne gönderdi?' Hz. Peygamber (s.a.s.) şu cevabı verdi: "İslâm'ı." Adam, 'Pekâlâ, İslâm'ın alâmetleri nedir?' diye sordu. Rasûlullah, şöyle buyurdu: "Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terkettim' demen, namaz kılman, zekât vermendir. Her müslüman bir başka müslümana haramdır. İki müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse müslüman olduktan sonra müşrikleri terkedip müslümanlara karışmadıkça hiçbir ameli (Allah yanında) makbul değildir." 1874
"Kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yönelir, bizim kestiğimizi yerse işte o, müslümandır." 1875
"İslâm garip olarak başladı, tekrar başladığı gibi garip hale dönecektir. Gariplere ne mutlu! O garipler ki, benden sonra insanların sünnetimden bozdukları şeyi ıslah edecekler." 1876
"İnsanlar arasında Allah'ın en çok buğzettiği üç kişi vardır: Harem'de sapıtıp haktan ayrılan, İslâm'a girdiği halde câhiliyye sünnetini (yol, âdet ve tatbikatlarını) arayan, haksız
1868] Müslim, Kader 25; Ahmed bin Hanbel, 4/24
1869] Buhârî, İman 31; Nesâî, İman 10 -8, 105-
1870] Buhârî, İman 31; Müslim, İman 205, hadis no: 129
1871] Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, hadis no: 94; Tirmizî, İman 18, hadis no: 2646
1872] Müslim, İman 240, hadis no: 153
1873] Müslim, İman 56, hadis no: 34; Tirmizî, İman 10, hadis no: 2625
1874] Nesâî, Zekât 72, hadis no: 5, 82
1875] Nesâî, İman 9, hadis no: 8, 105; Buhârî, Salât 28
1876] Müslim, İman 232, hadis no: 145; Tirmizî, İman 13, hadis no: 2631, 2632
İSLÂM
- 473 -
yere kanını dökmek için bir adamdan kan talep eden." 1877
Adiyy bin Hâtem (r.a.) anlatıyor: "Ben Rasûlullah’ın (s.a.s.) yanına vardığım zaman bana: "Ey Hâtem'in oğlu Adiyy, müslüman ol ki selâmete eresin!" buyurdu. Ben de: 'İslâm nedir?' diye sordum. Şöyle buyurdular: "Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim de O'nun rasûlü olduğuma şehâdet etmen ve hayır, şer; tatlı ve acı her şeyiyle kadere iman etmendir." 1878
"Kim İslâm'dan başka bir din adına yalan yere yemin ederse o kimse, dediği gibidir." 1879
"...İslâm, kendinden önceki günahları yok eder. Hicret de ondan önceki günahları yok eder. Hac da ondan önceki günahları yok eder." 1880
Bazı kimseler Hz. Peygamber'e: "Yâ Rasûlallah, biz câhiliyet devrindeki yaptıklarımızdan mes'ul olacak mıyız?" diye sordular. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle cevap verdi: "İslâm'da sizden kim iyi ameller işlerse câhiliyet devrindeki yaptıklarından dolayı muâhaze olunmaz; ama kim kötülük ederse, hem câhiliyet devrindeki hem de İslâm'da yaptıklarından dolayı muâhaze olunur." 1881
"Din nasihatten ibarettir!" Yanındakiler sordu: 'Kimin için ey Allah'ın Rasûlü?' "Allah için, kitabı için, Rasûlü için, müslümanların imamları ve hepsi için! Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona yardımını kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Her biriniz, kardeşinin aynasıdır; onda bir ezâ/rahatsızlık görürse, bunu ondan gidersin."1882
Bir adamın, “hangi müslüman hayırlıdır?” sorusuna karşılık; Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Diğer müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu (zarar görmediği) kimsedir” 1883
“Müslümana sövmek fısk’tır (büyük günahtır), onu öldürmek ise küfür (kâfir olmak) gibidir.” 1884
“Müslüman sevdiğini Allah için seven, Allah ve Rasûlünü her şeyden çok seven, kendisine imanı nasip ettikten sonra küfre dönmeyi, cehenneme yüzüstü atılmaktan daha kötü gören kimsedir.” 1885
İslâm’ın Rükûnları
İslâm’ın rükûnları (temelleri) beştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı ikame etmek, zekât vermek, Beyti haccetmek, Ramazan orucu tutmak.
Peygamberimiz’in İslâm’ı tarif ettiği Cibril hadisi diye bilinen hadis-i şerifte ve konunun başında zikrettiğimiz İslâm’ın beş temel üzere bina edildiğini bildiren hadiste (câhil halkın yanlış olarak İslâm’ın beş şartı dediği) bu beş temelin
1877] Buhârî, Diyât 9
1878] Kütüb-i Sitte Muht. Terc. Akçağ Y., c. 16, s. 498
1879] Müslim, İman 176, hadis no: 110
1880] Müslim, İman 192, hadis no: 121
1881] Müslim, İman, 189, hadis no: 120
1882] Tirmizî, Birr 17, 18, hadis no: 1927, 1928, 1930; Müslim, İman 95, hadis no: 55
1883] Müslim, İman 14, hadis no: 40; Ebû Dâvud, Cihad, hadis no: 2481; İbn Mâce, Fiten 2, hadis no: 3934
1884] Buhârî, İman 36; Müslim, İman 27, hadis no: 116; İbn Mâce, Fiten 4, hadis no: 3939-3941
1885] Nesâî, İman 3-4
- 474 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sayıldığını biliyoruz. Şehâdet veya tevhid kelimeleri dediğimiz imanın rükûnlarını (temel ilkelerini) daha önce “Tevhid” ünitesinde işledik. Burada, bu ibâdetlerin önemine binaen prototip örnekler olarak belirtilen ve diğerleriyle birlikte amel-i sâlih olarak etrafını câmi sûrette tanımlayabileceğimiz rükûnlardan kısaca ve akaidi ilgilendirdiği yönleriyle bahsedeceğiz. Bu amellerin nasıl yapılması gerektiği Fıkıh, İlmihal kitaplarında ve Fıkıh derslerinde konu edinilmektedir.
Amel-i sâlih nedir? Sâlih amel, Allah katında râzı olunan amellerdir. Bu amel (davranış) iki özellik taşır: Biri, İslâm şeriatına uygun olması, ikincisi; niyetin Allah rızâsı için ve O’na ibâdet kasdıyla, bu bilinçle olmasıdır. Bir amel, bu iki özelliği veya bunlardan birini taşımazsa Allah katında râzı olunan amellerden, yani amel-i sâlihten olmaz. Böyle bir amelin ecri ve sevâbı da yoktur. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: “Kim Rabbine kavuşmayı ümid ederse, sâlih amel işlesin, Rabbine ibâdette hiçbir kimseyi şirk/ortak koşmasın...” 1886
Amel-i sâlihin İslâm’daki yeri cidden pek büyüktür. Çünkü bu ameller Allah’a, âhiret gününe iman etmenin meyvesidir. Kelime-i şehâdetin (tevhidin) mânâsı, amel-i sâlih işlemek ve bu yola girmekle meydana çıkar. İslâm kelimesinin teslimiyet anlamına geldiğini ve bu teslimiyetin de Allah’ın emirlerine itaat edip teslim olma demek olduğunu hatırladığımızda amelsiz, itaatsız, ibâdetsiz İslâm’ın olamayacağı ortaya çıkar. Amel-i sâlihin İslâm’daki öneminden dolayı birçok âyet onu övmektedir. Bu âyetlerin bazısı onu imana yaklaştırır, bazısı güzel mükâfatını açıklar, bazısı da özellikle âhiret hayatında vereceği faydadan bahseder. “Andolsun Asra ki, Muhakkak insan ziyandadır (zarar görecektir). Ancak iman edip amel-i sâlih işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hâriç.” 1887
Amelin kabulü için İslâm’ı benimsemek şarttır. Bundan dolayı Allah, iman ile amel-i sâlihi beraber zikretmiştir. Bir kimse, Allah rızâsı niyyetiyle ve İslâm şeriatına uygun bir amel de işlese, eğer o kişi Kur’an’da belirtilen gerçek İslâm’ı tümüyle kabullenip benimsemedikçe o ameli Allah onun yüzüne çarpacaktır. Böyle bir amel için ne bir sevap, ne de bir mükâfat vardır. 1888
Amel-i sâlih çok çeşitlidir. İbâdet olsun, muâmelât olsun, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği şeylerin hepsidir. Müslüman, Rabbine itaatı, Şeriata boyun eğmeyi ve Allah’ın rızâsını taleb etmeyi düşünerek hayırlı bir amel işlediği zaman, amel-i sâlih ehlinden olur.
Bu amel-i sâlihin başında (dar anlamıyla) ibâdetler gelir. İbâdetlerin de başında namaz, oruç, hac ve zekât gelir. Bunlar İslâm’ın temelleridir. Bu ibâdetlerde ihmal veya önemini küçümseme kesinlikle câiz değildir. Bunun için İslâm’ı tanımlayan meşhur hadiste bu ibâdetler açıkça bildirilmiştir.
İslâm’da ibâdetlerin önemi büyüktür. İbâdetler, kişinin Rabbiyle olan ilişkisini düzenler ve belli bir şekilde Allah’a karşı kulluğunu ortaya koyar. İbâdetler, Allah’ın kulları üzerindeki özel hakkıdır. Bu ibâdetlere özen göstermek ve başkalarını önce imanî esaslara, sonra ibâdetlere dâvet etmek gerekir. İbâdetler eksik olduğu halde, insanın imanının kuvvetlenmesi ve kalbinde kök salması mümkün
1886] 18/Kehf, 110
1887] 103/Asr, 1-3. Diğer örnek âyetler için meselâ Bk. 5/Mâide, 9; 13/Ra’d, 29; 16/Nahl, 97; 18/Kehf, 30; 19/Meryem, 76; 29/Ankebût, 7, 9.
1888] Bk. 3/Âl-i İmran, 85
İSLÂM
- 475 -
değildir. Hatta küfrün egemenliğinin çevre şartlarının tümüne uzandığı günümüzde namaz başta olmak üzere ibâdetlere gevşeklik gösteren insanların imanları çok büyük tehlikelere girer. Yani kişinin namaz ve diğer ibâdetleri hakkıyla yerine getirmeden mü’min kalması çok zordur. Bunlar, balık için su, insan için hava mesabesindedir.
Bu ibâdetler içinde namazın akaid açısından daha büyük önemi vardır. İslâm; namazı, müslüman ve kâfir arasını ayırt edici bir alâmet olarak açıklamıştır. Ne yolculuk, ne savaş, ne hastalık halinde namazda ihmal câizdir. Onu terketmek ve bu konuda tembellik göstermek münâfıkların âdetidir. Kul, Rabbine döndüğü zaman kendisine ilk sorulacak şey namazdır. Namaz, Allah’a olan kulluğunu ve kelime-i tevhidin mânâsını kişiye devamlı hatırlatan bir ibâdettir. Namaz, sahibini her türlü çirkinliklerden, fuhşiyattan ve kötülüklerden meneder. Namazın önemi konusunda Kur’an’da birçok âyet vardır. 1889
Müslüman, namaza “Allahu Ekber” ile çağrılır; onunla namaza başlar, namaz süresince sık sık onu tekrarlar. Çünkü Allah, her büyükten daha büyük, her kuvvet ve kudret sahibinden daha yücedir. Kul, her şeyden daha büyük ve aziz olan Allah’a bağlandıkça, O’ndan başka hiçbir kimseden korkmaz. Başkasına kulluk etmekten sakınır.
Oruç, hac, zekât ve diğer bütün ibâdetler, imanı takviye eder, nefsi kötülüklerden arındırır, kulu Rabbine bağlar. Oruçta, Allah sevgisini bedenin isteklerine tercih etme hali vardır. Müslümanı, ihlâs, irâde ve sabır hallerine alıştırma özelliklerini taşır. Zekât, müslüman için cimrilik ve hasislik hastalığından temizlenmeyi sağlayan mâlî bir ibâdettir. Malın esas sahibinin Allah olduğu, kendisinin ise bir emânetçiden başka biri olmadığını insan zekâtla daha iyi kavrar. Zekât, mal sevgisine, Allah rızâsını ve sevgisini tercih etmektir. Toplumun muhtaç kesimine hisse ayırmak, böylece sosyal adâletin sağlanmasına hizmet etmektir. Hac ise, müslümanın amelî eğitimidir. Hac ibâdetiyle müslümanın fiilen açık ve muayyen bir şekilde kulluğunu ortaya koyduğunu görüyoruz. İlim, cihad, iyiliği emir, kötülükleri yasaklamak, sabır, tevekkül, takvâ, Allah sevgisi ve O’nun azâbından korkmak... gibi emirler, Kur’an’ın üzerinde ısrarla durduğu sâlih amellerin başında gelir.
Din Olarak İslâm
‘İslâm’, bütün peygamberlere gönderilen semâvî (İlâhî) dinin adıdır. Çünkü İlâhî vahyin kaynağı birdir ve O da Allah’tır. Allah’ın ‘İslâm’ adını verdiği bu İlâhî din, Hz. Muhammed (s.a.s.) ile olgunluğa ulaşmış, bütün hükümler açısından tamamlanmış, bütün ilkeleri Peygamber tarafından açıklanmış bir hidâyet yoludur. Allah katında geçerli din, yalnızca İslâm'dır.1890 Bu dine inananlara ‘müslüman’ adını Allah vermiştir.1891 Geçmiş peygamberler de müslümandı, onlara inanan insanlar da. O peygamberler de insanları yalnızca İslâm'a dâvet ettiler. 1892
Mü’min kelimesinin türediği ‘emn’ kelimesi, her tür korkudan ve şüpheden
1889] Bu âyetlerden bazıları şunlardır: 30/Rûm, 31; 2/Bakara, 1-3, 153, 238; 4/Nisâ, 103, 142; 29/Ankebût, 45...
1890] 3/Âl-i İmrân, 19
1891] 22/Hacc, 78
1892] 2/Bakara, 128, 131-133, 135-136; 3/Âl-i İmrân, 20, 67 vd.
- 476 -
KUR’AN KAVRAMLARI
emin olmak mânâsına gelmektedir. İslâm kelimesi ise, barışı ve güvenliği ve bir anlamda emin olmayı ifade etmektedir. Mü’min, kendisine ‘emânet’ edilen inanma işini yerine getirir, emânetin sahibine teslim olur (müslüman olur) ve böylece gerçek emniyete ve kurtuluşa erer. Bütün organlarıyla Allah’a teslim olmuş birisi; hem imanın emniyetine, hem de İslâm'ın getirdiği ‘silm’e (barışa) girmiş demektir. Müslüman olan kimse, bir taraftan Allah’a teslim olmakta, bu teslimiyetiyle yalnızca O’na boyun eğmekte; bir taraftan da gerçek ‘selâm’a (barışa) ve güvenliğe kavuşmaktadır. Demek ki İslâm, yalnızca inanç ilkeleri değil, aynı zamanda dünya hayatının barışı ve güvenliği için bir yoldur.
İslâm, evrendeki bütün varlıkların uyduğu, teslim olduğu ve insanın da isteyerek uyması istenen hayattır, yaşama biçimidir. Evrendeki bütün varlıkların hayatı ‘İslâm’dır. Yani bütün varlıklar, evrenin Sahibine teslim olmuşlardır, barış ve güvenlik içerisinde hayatlarını devam ettirmektedirler. İnsanlar da İslâm'ı kendilerine hayat tarzı, yaşama biçimi yaparlarsa, aynı sonucu elde ederler. Böylesine Allah’a teslim olmuş insanlardan kurulu toplum da ‘selâm’ toplumudur, barış ve güvenliğe kavuşmuş toplumdur. Onların yaşadıkları yerler o zaman "Dârü’s-Selâm" ve "Dâru'l-İslâm" olur.
Bu açıklamalar ışığında diyebiliriz ki, İslâm kavramı içiçe birkaç anlamı içeriyor:
İslâm’a teslim olan, inanan kimseye ‘müslim’ veya ‘müslüman’ denilir. Müslim kavramı, Mü’min kavramından daha dar kapsamlıdır, ama bu iki önemli kavram arasında sıkı bir bağlantı vardır. Müslim, aynı zamanda, iman eden mü’min’dir; mü’min de İslâm'a teslim olmuş müslim’dir. Mü’min, İslâm’a şüphesiz bir şekilde inanan kimsedir. O imanın içerisinde emniyet de vardır, teslim olma da. Bazı insanlar İslâm'ın büyüklüğü ve gücü karşısında (kelimenin sözlük anlamıyla) teslim (müslim) olmuş, müslümanların otoritesine itaat etmiş olabilirler. Ancak kalbe inmeyen bir imanın, iman ilkeleri karşısında gönülden teslim olmayan bir itaat anlayışının fazla bir değeri yoktur. 1893
Bir kimse diliyle şehâdet kelimesini söylese veya ben ‘müslümanım’ dese, o kimse hükmen müslümandır. Ancak iman kalbinde kökleşmemişse onun müslümanlığı ancak dilinde kalır. İslâm, hem inanmayı hem de inanılan ilkeleri yaşamayı kapsar. İman kalpte kökleşirse, kişi; imanının gereğini yapmaya gayret eder. Müslümanlar arasında yaşayarak ‘ben de müslümanım’ deyip, sonra da her türlü aşırılığı yapan kimseler zayıf imanlı veya imansız kimselerdir. Kuvvetli bir iman, insanı kötülüklerden korur ve sahibini sâlih amellere götürür.
İslâm, tarih boyunca Allah’ın insanlara gönderdiği dinin genel adıdır. Bu ilâhî din, Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Kur’an’la tamamlanmıştır.1894 İslâm, Allah’ın insana teklifidir (önerisidir). Bu teklifi candan kabul eden, müslüman olur ve İslâm'ın getirdiği barış ve güvenliğe, huzur ve mutluluğa kavuşur. Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Kur’an’la tamamlanan ve olgunluğa ulaşan bu din, aslî kaynakları yönüyle kıyâmete kadar bozulmadan devam edecektir. Bu dinin Kitabı olan Kur’ân-ı Kerim, Allah’ın koruması altındadır ve asla değişmeyecek, tahrif olmayacaktır. İnsanların din hakkındaki görüşleri ve değerlendirmeleri değişse bile, İslâm,
1893] 49/Hucurât, 14
1894] 5/Mâide, 3
İSLÂM
- 477 -
Allah’ın dini olarak devam edecektir. İslâm iki ana kaynağa dayanır: Kur’an ve Peygamberimizin Sünneti; yani Allah'ın kitabı ve Rasûlünün hayatı, yani İslâm'ı uygulaması.
İslâm'ın iki ana bölümü vardır: Bunlar; 1- Akaid, 2- Şeriat'tır. Akaid bölümünde İslâm'ın inanç ilkeleri yer alır. Bir insanın nelere ve nasıl inanması gerektiği, neleri ve nasıl reddetmesi icap ettiği akaidin konusunu belirler. İslâm'ın şeriat bölümü ise ibâdetleri, muamelât dediğimiz aile, toplum, alış veriş, karşılıklı ilişkiler konularındaki ilkeleri, suçları ve bunlara verilecek cezaları, bir de müslümanın ahlakî hayatını içine alır.
Bu iki bölümü birbirinden ayırmak mümkün değildir. İslâm yalnızca inançlar bütünü olmadığı gibi; yalnızca ahlâk da değildir. İslâm, insanla ilgili bütün alanları kapsar. İslâm, bir hayvanın nasıl kesileceğini, bir çocuğun nasıl yetiştirileceğini gösterdiği gibi, ticaretin nasıl yapılacağını da, bir devletin nasıl olması gerektiğini, bir toplumun nasıl yönetileceğini de anlatmaktadır. Çünkü o, İlâhî bir sistem olarak insanları barışa (sulha), emniyete (güvenliğe), Allah’a teslimiyete, O'ndan başka tanrı kabul etmeyip sahte ilâhlar karşısında eğilmeyerek özgürlüğe, en yüce ahlâka ve nihayet önce dünya sonra âhiret mutluluğuna kavuşturmak için gönderilmiştir. Kısaca ‘İslâm’ Allah’ın insanlara, onların faydasını gözeterek gönderdiği Din’in, bir anlamda iki dünyadaki saâdetin ve kurtuluşun öteki adıdır. 1895
İslâm'a İnanıp Teslim Olan Kimse; Müslim/Müsliman
Müslim Kelimesi ve Türevleri: ‘Müslim’, İslâm'a inanmış, Allah’a teslim olmuş, din olarak İslâm'ı seçmiş kimse demektir. ‘Müslim’ kelimesi, "teslim olmak, müslüman olmak, kurtulmak" anlamına gelen İslâm kelimesinin fâil (özne) ismidir. Kökü, ‘silm’dir. Müslim; teslim olan, kurtulan, müslüman olan demektir.
Kur’an’da İslâm'ı kabul eden, Allah'a teslim olarak kurtulan anlamında "müslim" kavramı kullanılır. Türkçede kullanılan "müslüman" kelimesi ise Farsçadaki ‘müselman’ söyleyişinin bozulmuş şeklidir. Bilindiği gibi İslâm, kelime anlamı olarak, teslim olmak, müslüman olmak demektir.
Müslüman Kime Denir? İslâm'a teslim olmuş mü’minlerin kalbi selîm’dir. Allah katında malların ve çocukların çokluğunun bir faydası olmayacak, ancak selîm bir kalbe sahip olmak bir işe yarayacaktır.1896 Müslim, Allah’a itaat eden, boyun eğen, bağlanan, kendini Allah’a veren, ihlâslı bir şekilde Allah’a yönelen ve hakkıyla müslüman olan kişidir. Kelimenin sözlük anlamları da bunu çağrıştırır. Evren, kendisinde bulunan ‘fıtrat’ gereği, âlemlerin Rabbine teslim olmuştur.1897 O, Allah’a boyun eğmiştir, itaat etmektedir, O’nun emrine teslim olmuştur. Bu öyle bir teslimiyettir ki, evren ve onun içinde ne varsa tümü, O Allah’ın kendileri için çizdiği çizginin dışına asla çıkmazlar, kayıtsız şartsız O’na itaat ederler, kendileri için konulan kanuna uymaktan başka bir şey yapmazlar. İslâm bu şekilde teslim oluşun kurallarını ve yollarını gösteren dinin adıdır. Müslim de bu ölçüye, bu ilâhî nizama uyan insandır.
1895] Hüseyin K. Ece, İslâm’ın Temel Kavramları, s. 307-310
1896] 26/Şuarâ, 88-89
1897] 2/Âl-i İmrân, 83
- 478 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Mü’min, şüpheden uzak olarak bir şeyden emin olmak, güvende olmak ve güven vermek işini yapan insandır. Mü’min, Allah’tan emin olan, O’na ve O’ndan gelen her şeye inanıp kendini sağlama alan, böylece emniyete kavuşan; huzur ve güvenin sağlanmasının aracı olan ‘emânet’i (Allah’ın tekliflerini) kabul eden kimsedir. O, aklıyla ve kalbiyle bu ‘emânet’i yüklenir, bununla mü’minliğini olgunluğa ulaştırır. Müslim de aynı anlamdadır. O da bu emânet yüküne itaat eden kimsedir. Bu ‘emânet’i taşımayan mü’min de olamaz, müslim de.
Bütün organlarıyla, kalbiyle ve bedeniyle emâneti yerine getiren kişi, bütünüyle Allah’a teslim olmuş, böylece ‘müslim’ sayılmış ve ‘silm’e (barışa ve huzura) girmiş olur. Emâneti yerine getirmenin kural ve yollarını gösteren ‘İslâm’a teslim olan ‘müslimler’, gerçek huzur ve barış olan ‘selâm’a ulaşırlar.
İslâm, gerçek mü’min olmanın kuralları ve yoludur. İyi bir mü’min, İslâm’ın gereklerine uydukça iyi bir müslim olur. Zaten insanın görevi de budur.
Allah (c.c.) bütün insanlara: “Ancak müslümanlar olarak can verin”1898 diye dâvette bulunmaktadır. Müslümanlar duâ ederken Allah’a şöyle yalvarırlar: “(Yâ Rabbi) canımı müslim olarak al ve beni sâlih (doğru yolda olan) insanlar arasına kat.” 1899
Selâm - Müslim Bağlantısı: İslâm, bir anlamda, evrendeki bütün varlıkların ister istemez, insanlardan bir kısmının ise kendi istekleriyle (özgür irâdeleriyle) uydukları hayatın ve nizamın adıdır. Bütün varlıkların hayatı ‘İslâm’dır; bütün yaratıklar Allah’a teslimiyet ve itaat içindedirler. İnsan da hayatını İslâm'laştırarak ‘selâm’a, selâmete (kurtuluş) ve huzura kavuşabilir. Bu anlamdaki müslimler, yaşadıkları yerde Allah'ın hükmünü uygulayarak o toprakları "Dâru'l-İslâm" yapmalıdır. Yine, müslümanların yaşadığı toplum, bir ‘selâm’ toplumu, "Dâru’s-Selâm" olmalıdır. İnsanların yaşadığı toplumlar veya üzerinde yaşadıkları bölgeler, bütünüyle selâm yurdu olamaz. Bu açıdan Allah (c.c.) mü’minlerin gideceği Cennet’e "Dâru’s-Selâm/Selâm Yurdu" demektedir. 1900
Müslimler, birbirlerine ‘selâm’ verirler. Böylece hem onlara; ‘selâmette, huzur içinde olun, benden güven içinde bulunun’ derler, hem de bu selâmla, onlara ‘selâm yurduna kavuşun’ diye duâ ederler. Gerçek anlamıyla iman edip İslâm’a teslim olan kişilerin kalpleri ‘selîm’ kalptir. Gerçek kurtuluşa ermek için de ‘selîm kalp’ sahibi olmak gerekir. 1901
Allah (c.c.) insanları müslüman olmaya dâvet ediyor. Çünkü yaratılışın amacı Allah’a kulluktur, yalnızca O’na ibâdet etmektir. Bu kulluğun gerçekleşmesinin yolu, Allah’ın din olarak uygun gördüğü; yani boyun eğilmesi, itaat edilmesi, inanç ve yaşayış haline getirilmesi için seçtiği yaşama biçimi olan İslâm’dır. İnsanlar, İslâm’ın ilkelerine itaat edip teslim olurlarsa müslim/müslüman olabilirler.
Allah’a iman eden bir mü’min, emânetin gereğini yapabilmek için; bunu yerine getirebilmenin yolunu ve kurallarını bildiren İslâm’a itaat eder. İşte bu itaate ibâdet denir. Bütün peygamberler insanları Allah’a ibâdet etmeye, dolaysıyla müslüman olmaya dâvet etmişlerdir. İbâdet; imanın yaşanmış, pratize edilmiş halidir, İslâm'ın en önemli rüknüdür; bir anlamda, İslâm'ın kendisidir.
1898] 2/Bakara, 132
1899] 12/Yûsuf, 101
1900] 10/Yûnus, 25
1901] 26/Şuarâ, 89
İSLÂM
- 479 -
Mü’min ve Müslim: Mümin ile müslim arasında fark olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Kur’an’da şöyle buyruluyor: “Bedeviler dediler ki: ‘İman ettik’. De ki: ‘Siz iman etmediniz; ancak, İslâm (müslim veya teslim) olduk’ deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değil. Eğer Allah’a ve Rasûlüne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”1902 İslâm’ın yükselen gücü karşısında teslim olup, ‘biz de müslümanız’ demekten başka çareleri kalmayan bedevîlere Allah (c.c.), gerçek imanın kalpte kökleşmesi gerektiğini hatırlatıyor. Dışarıdan İslâm’ın gücüne teslim olmak yetmiyor. İman, çaresiz kalıp da teslim olmaktan biraz farklı bir olaydır. İman edip İslâm’ın gereklerine uyanlara Allah (c.c.) hak ettikleri karşılığı verecektir. Ancak, pratikte mü’min ile müslim kavramları arasında pek fark bulunmamaktadır. İkisi de birbirlerinin yerine kullanılmaktadır.
İslâm’a Teslim Olmanın Boyutları
İslâm’a teslim olmak üç şekilde ortaya çıkar:
a) Kalp ile olur ki; bu, kesin bir imandır.
b) Dil ile olur; bu, ikrardır yani inandığını dil ile söylemektir.
c) Organlarla olur ki; bu da yapılan ibâdetlerdir; Allah'ın hükmüne uygun davranışlardır.
Müslim/müslüman bu üç bağlılığı, itaati ihlâslı bir şekilde yapan insandır. O, İslâm’ın bütün hükümlerine hem iman eder, hem de onlar karşısında teslimiyetini ortaya koyar, yani onları yapma, onlara uyma noktasında bir itirazı olmaz. Bütün emir ve yasaklara boyun eğer, İslâmî ilkelere itaat eder.
Bütün peygamberler müslimdi. Öyleyse İslâm’a itaat eden bütün mü’minler onların izinden yürürler. Onların getirdiği Tevhid dinine gönül verirler. Müslimler tıpkı İbrâhim (a.s.) gibi, Allah’tan “teslim ol; yani hakkıyla müslüman ol!” şeklinde bir dâvet gelince, onlar hemen “âlemlerin Rabbine hakkıyla teslim oldum, gereği gibi müslüman oldum” derler. 1903
Müslüman, kalbiyle, diliyle davranışlarıyla İslâm’a teslim olduğunu, Allah’a itaat ettiğini gösterir. Bu teslimiyet, düşman silâhı karşısındaki teslimiyet gibi değildir. Bir güvenin, kurtuluşun, huzuru aramanın, en doğru yola ulaşmanın, içinde ve dışında selâmeti istemenin bir teslimiyetidir. Bu teslimiyet, hem Allah’ın kudretinin yüceliğini idrâk etmek, hem de O’ndan gelen kurtuluşu ve barışı seçmektir. İslâm, bir anlamda kurtuluş ve gerçek barış olduğuna göre, müslim de; o barışı ve kurtuluşu isteyen, onu sağlayan İslâm’a itaat eden kimsedir.
Müslümanın Özellikleri: Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde müslimlerin özellikleri farklı açılardan anlatılmaktadır. Kur’an’daki emir ve yasaklar, ideal müslümanın nasıl olması gerektiğinin teorisini çizer. Pratik olarak da Allah (c.c.) nasıl bir kul istediğini, başta Peygamber olmak üzere örnek müslimleri ve onların güzel hallerini anlatarak bize göstermektedir. Kâmil bir mü’min, güzel bir müslüman, Allah’a ve Rasûlüne kayıtsız şartsız itaat eden, severek gönülden bağlanarak İslâm’ı hayatına geçiren insandır. Müslümanın tüm özelliklerini saymak için
1902] 49/Hucurât, 14
1903] 2/Bakara, 131
- 480 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Kur’an’daki tüm emir ve tavsiyeleri, kıssalarda anlatılan örnek anlayış ve yaşayışı tek tek belirtmek gerekir. Müslümanın özelliği, Kur’an ve Sünnette açıklandığı, Rasûlullah tarafından pratize edildiği için bu ölçülere teslim olmaktır. Peygamberimiz (s.a.s.) de müslümanlarda bulunması gereken bazı sıfatları anlatmıştır. Bunlardan bir iki örnek verelim:
Bir adamın, “hangi müslüman hayırlıdır?” sorusuna karşılık; Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Diğer müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu (zarar görmediği) kimsedir.”1904; “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve başkalarının da zulmetmesine râzı olmaz.” 1905
“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmını almak, hasta ise ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, (meşru) davetine uymak, hapşırdığı zaman ‘yerhamükellah-Allah sana rahmet etsin’ demek.”1906; “Müslüman, sevdiğini Allah için seven, Allah ve Rasûlünü her şeyden çok seven, kendisine imanı nasip ettikten sonra küfr’e dönmeyi, cehenneme yüzüstü atılmaktan daha kötü gören kimsedir.” 1907
Müslim/müslüman; hayırlı insandır, kendisi için hep hayırlı işler yaptığı gibi, başkasına hayrı dokunur. O çevresinde bulunan hiç bir şeye ve hiç bir kimseye zarar vermemeye çalışır. Herkese iyilik eder, insanlara ikramda bulunmaktan zevk alır. O, insanı küçülten bütün iş ve davranışlardan uzak durur. Hayatı Allah için yaşar, bir gün öleceğinin ve hayatının hesabını vereceğinin bilincindedir. İmanı onu hep doğruya ve hayırlara/faydalalara götürür. “Müslim, yürüyen İslâm’dır” dersek herhalde yanlış olmaz. 1908
İslâm’ın Tebliği
İnsanlık tarihi devam ettiği müddetçe, İslâm, herkese tebliğ edilmelidir. Bu dâvet ve tebliğin asıl gayesi, insanları kula kulluktan kurtarıp sadece tek olan Allah’a bağlamaktır. Bu görevi yapacak insanlar mutlaka olmalıdır. “İçinizden insanları hayra çağıracak, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir cemaat bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”1909 âyet-i kerimesi bu durumu te’yid etmektedir. İslâm, herkese, ama özellikle “Müslümanım” diyenlere götürülmelidir. Çünkü onların İslâm bildikleri şeyler İslâm olmayabilir. Bu durum mutlaka düzeltilip onlara hakikat gösterilmelidir.
İslâmî dâvetin gayelerinden biri de, İslâm’ı tekeline alıp onu kimseye ulaştırmayanların elinden İslâm’ı alıp herkesin ona ulaşmasını sağlamaktır. İslâm, hiçbir gücün tekelinde olamaz. Hiçbir güç İslâm’ın bazı ibâdetlerini elinin altına alıp zorlaştıramaz. Bunu yapanlar, ister İslâm adına yapsınlar, isterse câhiliyye adına yapsınlar; her iki durum da Allah’a karşı büyük bir edepsizliktir. Çünkü Allah Teâlâ, kendisine ulaşma yolunda ne kadar engeller varsa kaldırılmasını ister. Hatta o engellere karşı cihadı her müslümana farz kılmıştır. Ta ki, insanlar
1904] Müslim, İman 14, hadis no: 40; Ebû Dâvud, Cihad hadis no: 2481; İbn Mâce, Fiten 2, hadis no: 3934
1905] Buhârî, Mezâlim 3
1906] Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 3, hadis no: 2162; Ebû Dâvud, Edeb hadis no: 5030; Nesâî, Cenâiz 52; Tirmizî, Edeb 1, hadis no: 2736
1907] Nesâî, İman 3-4
1908] Hüseyin K. Ece, a.g.e., s. 461-464
1909] 3/Âl-i İmran, 104
İSLÂM
- 481 -
saf ve berrak olan İslâm’ı kendi istekleriyle tanısınlar, öğrensinler ve onu kabullensinler. İnsanları, insanların hâkimiyet ve sultasından, değer verdikleri ağalardan, ağabeylerden, atalardan, babalardan, efendilerden ve bağlanıp kaldıkları âdetlerden kurtarıp, hayatın her safhasında Allah’ın nizam ve hâkimiyeti olan İslâm’a ulaştırmak... İşte, İslâm budur ve bütün peygamberler de bunun için gönderilmişlerdir.
İslâm’ı Hayata Hâkim Kılmak
İnsanlık tarihi boyunca, İslâm’ın esas dayanağı olan temel ilke “Lâ ilâhe illâllah” kuralıdır. Yani ulûhiyeti, rubûbiyeti, saltanat ve hâkimiyeti sadece Allah’a tahsis etmek kuralı. Bu kaide gönülde ve kalpte inanç; duygu ve hareketlerde ibâdet; hayat sahasında da kanun ve nizam olarak tezâhür etmelidir. Allah’tan başka ilâh olmadığına şehâdet etmek, böyle kâmil bir şekilde olmadıkça Allah’a ve İslâm’a saygısızlık yapılmış olur.
Bu kaidenin tatbiki insan hayatının bütünüyle Allah’a yönelmesidir. Böylece insanoğlu bütün işlerinde ve hayatın her safhasında Allah’ın hükmüne müracaat ederek buna tâbi olur ve Allah’ın hükmünü kendi düşünce ve görüşüne tercih eder.
Allah’ın hükümlerini insanlara ulaştırıp tebliğ eden Rasûlullah’dır (s.a.s.). Bu kaide ise İslâm’ın ilk şartı olan şehâdet kelimesinin ikinci rüknünü temsil eder. “Şüphesiz Muhammed (s.a.s.) Allah’ın Rasûlüdür.”1910 İşte İslâm’ın dayandığı ve temsil ettiği temel ilkenin ikincisi. Bu kaide bütün yönleriyle hayata tatbik edildiği zaman, en mütekâmil bir nizam ortaya çıkar. İşte Allah’ın râzı olduğu nizam budur.
İslâm, hiçbir zaman nazarî inanç ve birtakım ibâdetlerden ibâret değildir. Bir yandan birtakım ibâdetler yapmak, diğer taraftan da fiilen mevcut olan câhiliyye toplumunun faal bir üyesi şeklinde çalışmak bir arada bağdaşamaz.
İslâm’ın hedefi, câhiliyeyi ortadan kaldırmaktır. Bunun için de yeni ve faal bir kadronun oluşturulması lâzımdır. Bu kadro, yaşama tarzıyla, düşünce yapısıyla, sosyal düzeniyle, değer yargısı ve kaynağıyla, kısaca her şeyiyle İslâm metoduna uygun hareket eden bir cemaattir. İşte, böyle bir kadro ancak yeniden İslâm ümmetini oluşturur ve Allah’ın şu beyânâtına mazhar olur: “Siz, insanlar içinden seçilip çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Çünkü iyiliği emreder, kötülüğe karşı çıkar ve Allah’a inanırsınız.”1911 “İşte böylece sizleri orta (mûtedil, dengeli) bir ümmet kıldık. İnsanlara şâhid (örnek) olasınız ve Peygamber de size örnek olsun diye...” 1912
1910] 48/Fetih, 29
1911] 3/Âl-i İmran, 110
1912] 2/Bakara, 143
- 482 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Kur’ân-ı Kerim’de İslâm Kavramıyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- “İslâm” ve “Müslim” Kelimeleri, Çekimleriyle Birlikte (50 yerde): 2/Bakara, 128; 3/Âl-i İmrân, 19, 85; 5/Mâide, 3; 6/En’âm, 125; 9/Tevbe, 74; 39/Zümer, 22; 61/Saff, 7; 49/Hucurât, 17. Müslim ve çoğulu: 2/Bakara, 128, 132, 133, 136; 3/Âl-i İmrân, 52, 64, 67, 80, 84, 102; 5/Mâide, 111; 6/En’âm, 163; 7/A’râf, 126; 10/Yûnus, 72, 84, 90; 11/Hûd, 14; 12/Yûsuf, 101; 15/Hıcr, 2; 16/Nahl, 89, 102; 21/Enbiyâ, 108; 22/Hacc, 78; 27/Neml, 31, 38, 42, 81, 91; 28/Kasas, 53; 29/Ankebût, 46; 30/Rûm, 53; 33/Ahzâb, 35, 35; 39/Zümer, 12; 41/Fussılet, 33; 43/Zuhruf, 69; 46/Ahkaf, 15; 51/Zâriyât, 36; 66/Tahrîm, 5; 68/Kalem, 35; 72/Cinn, 14.
B- “İslâm” Kelimesinin Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (22 yerde): 2/Bakara, 112, 131, 131; 3/Âl-i İmrân, 20, 20, 20, 83; 4/Nisâ, 125; 5/Mâide, 44; 6/En’âm, 14, 71; 16/Nahl, 81; 22/Hacc, 34; 27/Neml, 44; 31/Lokman, 22; 37/Sâffât, 103; 39/Zümer, 54; 48/Fetih, 16; 49/Hucurât, 14, 17; 40/Mü’min, 66; 72/Cinn, 14.
İslâm Kavramıyla İlgili Bazı Hadis-i Şerif Kaynakları
Buhârî, İman 1, 31, 36, 37; Tevhid 33; Mezâlim 3; Salât 28; Diyât 9; Cenâiz 2.
Müslim, İman 1, hadis no: 8; İman 14, hadis no: 40; İman 22; İman 27, hadis no: 116, İman 56, hadis no: 34; İman 95, hadis no: 55; İman 176, hadis no: 110; İman 205, hadis no: 129, İman 192, hadis no: 121; İman 232, hadis no: 145; İman 240, hadis no: 153; İman 153, hadis no: 94; İman 13, hadis no: 2632; İman, 189, hadis no: 120; Selâm 3; Kader 25.
Tirmizî, İman 3; İman 10, hadis no: 2625; İman 13, hadis no: 2631; İman 14, hadis no: 2738; İman 18, hadis no: 2646; Edeb 1, hadis no: 2736; Birr 17, 18, hadis no: 1927, 1928, 1930.
Nesâî, İman 3, 4, 10, 13, 16; İman 9, hadis no: 8, 105; Zekât 72, hadis no: 5, 82; Cenâiz 52.
Ebû Dâvud, Cihad hadis no: 2481; Edeb hadis no: 5030; Sünnet 16, hadis no: 4695.
İbn Mâce, Fiten 2, hadis no: 3934, Fiten 2, hadis no: 2931; Fiten 4, hadis no: 3939-3941; Mukaddime 9, hadis no: 63,64
Ahmed bin Hanbel, 2/491; 4/24
Kütüb-i Sitte Muht. Terc. c. 16, s. 498; c. 17, s. 549
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Fi Zılâli'l-Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 243-251, c. 2, s. 242-246
2. Tefhimu'l Kur'an, Mevdûdi, İnsan Y. c. 1, s. 101-103, 215
3. Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 409-425, c. 2, s. 329-334
4. Kur'an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 254-263
5. Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 544-578, c. 3, s. 1197-1203
6. Hulâsatü'l-Beyan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 1, s. 227-237, 562-566
7. Mefatihu'l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 3, s. 454-506
8. El-Mîzan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1, s. 420-444
9. El-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'an, İmam Kurtubi, Buruc Y. c. 2, s. 341-359
10. Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 1, s. 238-248
11. Et-Tefsîru'l-Hadis, İzzet Derveze, Ekin Y. c. 5, s. 128-134
12. Kur'an Mesajı, Muhammed Esed, İşaret Y. c. 1, s. 31, 91-92, c. 3, s. 177
13. Safvetü't Tefâsir, Muhammed Ali es-Sâbûnî, Ensar Neşriyat, c. 1, s. 168-182
14. Min Vahyi'l Kur'an, Muhammed Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 3, s. 25-43
15. Dâvetçinin Tefsiri, Seyfuddin el-Muvahhid, Hak Y. c. 1, s. 265-277
16. Kur'an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 10, s.252-291
17. Şamil İslâm Ansiklopedisi, (Hamdi Döndüren,) c. 3, s. 179-191, (Ahmed Güç,) 380-383
18. Kur’an’da Siyasî Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s.475-480
19. İslâm’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 307-310, 461-464
20. Türkiye’de İslâmlaşma ve Önündeki Engeller, Hayreddin Karaman, Ensar Neşriyat, s. 95-122
21. Fikrî Tevhide Doğru, Halil Atalay, Ribat Neşriyat, s. 153-156
22. Nur’dan Kelimeler, Alâaddin Başar, Zafer Y. s. 1/58-61
23. Selefin İzinde, Kul Sadi Yüksel, Yenda Y. s. 281-290
24. Bu Böyledir, Kul Sadi Yüksel, Yenda Y. s. 265-276
İSLÂM
- 483 -
25. Yeryüzünün Vârisleri, Kul Sadi Yüksel, Madve Y. s. 160-176
26. Kur'an'da Allah ve İnsan, Toshihiko İzutsu, Kevser Y. s. 187-217
27. Kur'an'da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, Toshihiko İzutsu, Pınar Y. s. 251-256
28. İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, İzutsu, Pınar Y. s. 75-106
29. Allah Erinin Ahlak ve Kültürü, Said Havva, s. 63-74
30. Kur’an’da Tevhid, Hüseyin Beheşti, Objektif Y. s. 51-55
31. Tevhid ve Değişim, Celâlettin Vatandaş, Pınar Y. s.76
32. İman Risalesi, Mustafa İslâmoğlu, Denge Y. s. 302-309
33. İman Küfür Sınırı, A. Saim Kılavuz, Marifet Y. s. 41-46
34. Din Gerçeği ve İslâm, Mehmet Alagaş, İnsan Dergisi Y. s. 67-74
35. Kur’an’da Mü’minlerin Özellikleri, B. İslâmoğlu, Pınar Y. s. 53-78
36. Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Beyan Y. s. 536-537, Nil Y. s. 507-519
37. İslâm Davetinin Esasları, A. Zeydan, Risale Y. c. 1, s.13-20 ve 61-102
38. İslâm, Said Havva, Hilal Y. (s. 5-25), Tekin Y./ Petek Y.
39. İslâm, Mevdudi, Furkan Y. s. 19-37, 39-53
40. İslâm, Abdülkadir Udeh, çev. E. Sıddık Korkmaz-Cafer Tayyar, İslâmoğlu Y.
41. İslâm, Abdülkadir Udeh, çev. Ali Kuzudişli, Ögün Y.
42. İslâm, Fazlur Rahman, Selçuk Y.
43. İslâm, İsmail Farukî, çev. Osman Tunç, Risale Y.
44. İslâm, Fethi Yeken, Ravza Y.
45. İslâm: Fikir, Hareket, İnkılâb, Fethi Yeken, çev. Cuma Ağaç, İnkılâb Y.
46. İslâm: İdealler ve Gerçekler, Seyyid Hüseyin Nasr, çev. Ahmet Özel, Akabe Y./İz Y.
47. İslâm: Süreklilik ve Değişim I-II, J. Obert Voll, Yöneliş Y.
48. İslâm Meydan Okuyor, Vahidüddin Han, çev. Cihad H. Reşad, Sebil Y.
49. İslâm’ı Nasıl Anlamalı, Nasıl Anlatmalı, Heyet, Nesil Basım-Yayım
50. İslâm Ahmet Hulûsi, Kitsan Kitap Kırtasiye Y.
51. İslâm, Ahmet Hamdi Akseki, Nur Y.
52. İslâm Dini, Ahmet Hamdi Akseki, Nur Y.
53. İslâm Dini, Mehmet altunkaya, Şelâle Y.
54. İslâm Dini Esasları, Hidâyet Aydar, Hamdi Kocakaya, Marifet Y.
55. İslâm Dini Esasları, H. Hüseyin Dilaver, Abdulgaffar Gündeşli, Gün Y.
56. İslâm Dini ve İlmihali, İsmail Kaya, Madve Y.
57. İslâm Ne Der? Mehmet Dikmen, Cihan Y.
58. İslâm Nedir? Ali Şeriati, Birleşik Y.
59. İslâm Nedir? W. Montgomery Watt, çeav. Elif Rıza, Birleşik Dağıtım Ankara Y.
60. İslâm Farkı, Vehbi Vakkasoğlu, Cihan Y.
61. İslâm’ın Gerçeği, M. Said Çekmegil, Pınar Y.
62. İslâm Gerçeği, Heyet, Ortadoğu Y.
63. İslâm Gerçeği Kitabı Üzerine, Mehmet Bayraktar, Fecr Y.
64. İslâm Hakkında Ne Dediler, Tahir Yücel, İz Y.
65. İslâm Düşüncesi, Seyyid Kutub, I-III, Dünya Y./İşaret Y.
66. İslâm Düşüncesinin İlâhî Yönü, Muhammed el-Behiy, çev. Sabri Hizmetli, Fecr Y.
67. İslâm Düşüncesinin Kur’anî Temelleri, Seyyid Ali Hamaney, çev. Alican Bahadır, Endişe Y.
68. İslâm Nizamı, Yusuf El Kardavi, Esra Y.
69. İslâm Nizamı, Mevdudi, çev. Ali Genceli, Hilal Y.
70. İslâm Nizamı, Mahmud Şakir, Kahraman Y.
71. İslâm Nizamı I-III, Ali Rıza Demircam, Eymen Y.
72. İslâm Toplumu, Mücteba Uğur, Çağrı Y.
73. İslâm Toplumunun Oluşumu, Said Ramazan el-Bûtî, Şûrâ Y.
74. İslâm Toplumuna Doğru, Seyyid Kutub, İslâmoğlu Y.
- 484 -
KUR’AN KAVRAMLARI
75. İslâm Toplumuna Doğru, İsmail Lütfi Çakan, Şamil Y.
76. İslâmî Topluma Doğru, Reyhan Şerif, Akabe Y.
77. İslâmî Yöneliş, Raşid el-Gannuşi, Bir Y.
78. İslâm Üzerine Konuşmalar, Heyet, Seha Neşriyat
79. İslâm Şeriatı, Abdülkadir Udeh, Nur Y.
80. İslâm Üzerine Düşünceler, Derleme, T.D.Vakfı Y.
81. İslâm ve Beş Esası, Mahmut Toptaş, Cantaş Y.
82. İslâm’da Yaşayış Esasları, İsmail Hakkı Uca, Can Kitabevi Y.
83. İslâm’a Bağlılığım Neyi Gerektirir? Fethi Yeken, Özgün Y.
84. İslâm’ın Keşfi, Ekber S. Ahmed, İz Y.
85. İslâmî Kimlik, İlkeler ve Hareket, Komisyon, Ekin Y.
86. İslâm’ı Yaşama Sanatı, Ahmet Şahin, Nesil Y.
87. İslâm’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller, Abdurrahman Çobanoğlu, İhtar Y.
88. İslâm’ın Anlayışına Doğru, Mevdudi, Nizam Y.
89. İslâm’ın Etrafındaki Şüpheler, Muhammed Kutup, Hisar Y.
90. İslâm’ın Vadettikleri, Roger Garaudy, Pınar Y.
91. İslâm’ın Dünya Görüşü, Seyyid Kutub, Arslan Y.
92. İslâm’ın Çağrısı, Mevdudi, Bir Y.
93. İslâm’a İlk Adım, Mevdudi, İnkılâb Y.
94. İslâm’a Giriş, Muhammed Hamidullah, çev. Cemal Aydın, T. D. Vakfı Y.
95. İslâm’a İtirazlar ve Kur’ân-ı Kerim’den Cevaplar, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neşriyat
96. İslâm Ansiklopedisi, Heyet, T.D.Vakfı Y. 1-22 (yayınlanmaya devam ediyor)
97. Şamil İslâm Ansiklopedisi 1-6, Heyet, Şamil Y.
98. İslâmî Bilgiler Ansiklopedisi 1-3, Heyet, Hikmet Neşriyat
99. İslâm’da İnanç, İbâdet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi I-III, Heyet, Çağ-Kültür Y.
100. Müslüman Olmam Neyi Gerektirir? Fethi Yeken, İslâmoğlu Y./Ravza Y.
101. Müslümanca Yaşama Sanatı, Mehmet Emre, Çile Y.
102. Müslümanın 24 Saati, Mehmet Ali Karahasanoğlu, Cevher Y.
103. Müslümana Mesajlar, Abdullah Büyük, Suffe Y.
104. Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Rasim Özdenören, İz Y.
105. Müslümanca Yaşamak, Rasim Özdenören, İz Y.
106. Müslümanca Yaşamak, İsmail Lütfi Çakan, Büşra Y.
107. Müslümanın Müslümanlaşması, Ömer Vehbi Hatiboğlu, Mesaj Y.
108. Müslümana Muhtacız, Vehbi Karakaş, Timaş Y.
109. Müslüman Şahsiyeti, M. Ali Haşimi, Risale Y.
110. Müslümanı Anlamaya Çalışmak, Ziya Kesriklioğlu, Zafer Y.
111. Müslüman İmajı, Heyet, T. D. Vakfı Y.

Okunma 1187 kez
Bu kategorideki diğerleri: « İSA (a.s.) İSRÂF »