Cumartesi, 06 Şubat 2021 15:50

FISK / FÂSIK

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

FISK / FÂSIK


- 189 -
Kavram no 50
Haramlar 5
Bk. Fesâd-İfsâd; Nifak-Münâfık; Küfür-Kâfir
FISK - FÂSIK
• Fıskın Tanımı ve Mâhiyeti
• Fâsık Kime Denir?
A- İnançla İlgili Fısk
B- Dinî Emir ve Yasaklarda Gevşeklik ve İhmal
• Fıskın Sosyal Niteliği
• Fısk Davranışlarının Sonucu:
A- Allah, Fâsıkları Hidâyete Eriştirmez, Onlardan Râzı Olmaz
B- Dünyevî Azap ve Helâk
C- Uhrevî Azap ve Cehennem
• Fıskın Sembol Tipleri
• Büyük Günahlar
• Büyük Günah İşlemenin Neticesi
• Küçük Günahlar
• Muhataba Göre Günahlar:
A- Allah’a Karşı Günah
B- İnsanlara Karşı Günah
C- İnsanın Kendisine Karşı Günahı
“Şüphesiz Allah, sivrisinek ve ondan daha büyüğü ile (hakkı açıklamak için) misal getirmekten çekinmez. İman edenler, böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince, ‘Allah böyle misal vermekle ne murad eder?’ derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır).”599
Fıskın Tanımı ve Mâhiyeti
Fısk: Kur’an öncesi metinlerde, meyvenin filizlenmesi, kabuğundan çıkması, hayvanların, özellikle de farenin yuvasından çıkması anlamına gelir. Kur’an, bu kelimenin anlam çerçevesini genişleterek, insanların ve başka varlıkların emirden ve yoldan çıkması anlamında kullanmıştır. Fısk: Yoldan çıkma, doğru yoldan sapma, iyilik ve güzellikten çıkma, günaha batma, kötülüğe iyice dalma anlamlarına gelir. Büyük günahları işlemek veya küçük günahlarda devam etmek suretiyle Allah’a itaat etmekten çıkmaya fısk denir. Fısk işleyene, bu tür davranışları gerçekleştirene de fâsık denir.600 En yaygın olarak kabul edilen görüşe göre fısk, itaatten çıkma, dinin koyduğu sınırlardan dışarı çıkma anlamındadır. Bu kullanımıyla fısk, küfür teriminden daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Buna göre, her kâfir fâsıktır; ama her fâsık, kâfir değildir. Kur’an’daki kullanımından yola çıkarak fısk, vahiy tarafından temizliği ve iyiliği belirlenmiş şeylerden uzak
599] 2/Bakara, 26
600] Ragıp el-İsfehani, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, s. 572
- 190 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kalmak veya dince çizilen güzel sınırlardan dışarı çıkmak şeklinde tanımlanabilir. Fısk, fıtratın dejenere olması ve yaratılıştan sapma olarak anlaşılabilir.
Fısk ve fâsık kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de toplam 54 yerde geçer. Kur’an, bazı yerlerde fıskı iman; fâsığı da mü’min karşıtı bir anlamda kullanmaktadır.601 Bazı yerlerde ise dinin emirlerine itaatin karşıtı olarak geçer.602 Fısk ve çoğulu füsuk kelimesinin geçtiği 7 âyette müslümaların muhatap alındığı görülür. Bu âyetlerde büyük günahların işlenmesinin, dinin emir ve yasaklarına aykırı davranılmasının kastedildiği görülür. Hadislerde ve sahabe sözlerinde de sıkça geçen fısk ve fâsık kelimeleri genelde bu son anlamda kullanılmıştır. Yani genel kanı, fâsığın iman dairesi içinde olduğu merkezindedir. Yalnız, unutulmamalıdır ki fâsık olan mü’min, eksik imanlı, kâmil olmayan bir mü’mindir; böyle bir mü’mine dindar, müttakî, muhlis (ihlâslı) gibi sıfatlar verilemez. Fısk ile küfür arasında bir yakınlık vardır.
Fâsık Kime Denir?
Fâsığın tanımı hakkında çeşitli tarifler bulunmakla birlikte, terim olarak “haktan sapan, Allah’ın emirlerine itaatten ayrılan âsi mü’min veya kâfir” diye tanımlanabilir. Bazı âyetlerde yahudiler, hıristiyanlar, müşrikler ve münafıklardan söz edilirken çoğunun fâsık olduğu bildirilir.603 Diğer bazı âyetlerde ise fısk ve füsuk mü’minlere nispet edilir.604 Fısk ve fâsık kelimeleri hadislerde de geçmektedir. Hz. Peygamberimiz, mü’mine sövmenin günah (füsuk) olduğunu ve fıskla itham edilen kişinin fâsık olmaması halinde bu sıfatın itham edene döndüğünü söylemiş,605 nimetlere şükretmeyen ve belalara tahammül göstermeyen kadınların fâsık ve dolayısıyla cehennemlik olduklarını haber vermiştir.606
Hz. Peygamberimiz, fâsık âlimden uzak durulmasını,607 karga eti yiyenin fâsık olduğunu,608 fâsıkların cehennem ehli olduklarını609 ve bir müslümanın diğerini fâsıklıkla itham etmemesini, eğer bu ithamı yapar da o kimse fıskın veya küfrün sahibi değilse, bu sıfatları isnat eden kimseye dönüp onun fâsık veya kâfir olacağını610 bildirmiştir. Ayrıca beş hayvan için fâsık terimi kullanılmıştır. Hz. Âişe’den gelen rivâyet şöyledir: “Beş fâsık hayvan vardır ki, bunlar haremde de harem dışında da öldürülebilir. Yılan, akrep, fare, kuduz köpek ve karga.”611 Burada fâsık terimi, zararlı haşerat anlamındadır.
İbn Hazm fıskı mü’minin farzları terkedip kötü ameller işlemesi diye açıklamıştır. Küfrün zıddına da fıskın zıddına da iman denir demektedir. Ona göre, büyük günah işleyen kimse, amel mânâsındaki imanın zıddı olan fıska düşmüş sayılır. Küçük günahlar fısk kapsamına dâhil değildir. Fısk ile küfür farklı muhtevalara
601] bk. 3/Âl-i İmran, 110; 32/Secde, 18
602] bk. 2/Bakara, 197; 24/Nur, 4; 49/Hucurât, 7, 11
603] Meselâ, bk. 2/Bakara, 99; 3/Âl-i İmran, 110; 5/Mâide, 47, 59
604] Bk. 2/Bakara, 197, 282; 24/Nur, 4
605] Buhâri, Edeb 44; Müsned-i Ahmed, V/181
606] Müsned-i Ahmed, 3/428
607] Dârimî, Mukaddime 9
608] İbn Mâce, Sayd 19
609] Ahmed bin Hanbel, III/428, 444
610] S. Buhâri, Tecrid 12/137 hds no: 1988
611] Müslim, Hacc 67, 68, 69; Nesai, Menâsik 113, 114, 118, 119
FISK / FÂSIK
- 191 -
sahiptir. Fâsık, büyük günah işleyen mü’mine verilen addır. Ebu Ya’lâ’ya göre mü’min olan fâsık, iman esaslarını benimseyip dil ile ifade ettiği halde, namaz dışındaki farzları terk eden, haramları işleyen kimsedir ve böyle kimsenin imanı olsa da eksiktir. M. Reşid Rıza ise fıskı, yasaklanmış fiillerden birini yapmak suretiyle şeriatın koyduğu sınırların dışına çıkma şeklinde tarif etmiştir. Ona göre Kur’an’da üzerinde durulan fısk, Allah’ın yaratıkları hakkında koyduğu fıtrat ve hidâyet çizgisinden ayrılmaktır. Şer’î bir kavram olarak küfrün dışındaki günahlardan birini işleyen kimseye fâsık denir.
Bâkıllânî’ye göre fısk, ilahî emirlere isyan edip hak yoldan çıkmaktır. Fâsık ise, sürekli fısk içinde kalan ve büyük cezaya müstahak olan kişiyi ifade eder. Abdülkahir Bağdadi fıskı, büyük günah işlemek veya mazereti bulunmaksızın farzları terk etmek diye tanımlamıştır. Fahreddin Râzi’ye göre fısk, dinin koyduğu sınırların dışına çıkmaktır. Bütün günahlar fıskın kapsamına dâhildir. Fâsık, Allah’a itaat etmekten büyük ölçüde çıkıp dinin sınırlarını aşan kimsedir. Râgıb el-İsfahani’ye göre az veya çok olsun her günah fısktır. Fâsık ise şeriatın hükümlerini benimseyip ikrar ettikten sonra bunların tamamını veya bir kısmını ihlal eden kimsedir. Taftazani ise, fıskı, herhangi bir ilmî te’vile dayanmadan büyük günah işlemek veya küçük günahları çokça yapmak diye tanımlamıştır.
Mâturidi’ye göre fâsık kelimesi, tıpkı fâcir gibi mutlak olarak kullanıldığı zaman, kâfir anlamına gelir. Bununla birlikte fısk, verilen emrin dışına çıkmak demektir ve mü’minin de bazen İlâhî emirlerin dışına çıkması mümkün olduğundan fâsık her zaman kâfirle eş anlamlı kabul edilmemelidir; zira büyük günah işleyen mü’min karşılığında da kullanılır. Nesefi’ye göre mutlak fâsık, ilahî emirlere hiçbir noktada itaat etmeyen ve her bakımdan âsi olan kimsedir ki buna kâfir denir. Mü’min fâsık ise, iman esaslarını tasdik ettiği halde tembellik, gaflet ve şehvet sebebiyle ilahî buyruklardan birine itaat etmeyen kişi olup sadece bir veya birkaç noktada fısk içinde bulunur.
Fısk ve fâsık terimlerinin tarifleriyle kapsamları konusunda bazı farklı görüşler benimsemelerine rağmen hemen bütün ehl-i sünnet âlimleri, ehl-i kıbleden olan fâsığın mü’min olduğu noktasında ittifak etmişlerdir. Sünnî âlimlere göre fâsık mü’min, işlediği günaha göre kısas, had, ta’zir vb. cezalara çarptırılır. Tevbe etmeden öldüğü takdirde, durumu Allah’ın iradesine bağlı olup, O dilerse doğrudan doğruya veya şefaatçilerin şefaatiyle onu affeder, dilerse cehennemde azaba uğrattıktan sonra cennete koyar. İlahî emirler, iman ve amel olmak üzere ikiye ayrıldığına göre ikisine de uyan kâmil mü’mindir; ameli eksik olan ise fâsık mü’mindir. Zira fısk, daha çok amelle ilgili bir kavramdır. 612
Fâsık, dinin emir ve yasaklarını hafife alacak derecede günaha dalar, te’vil edilemeyecek şekilde fıskını izhar ederse küfre düşmesinden korkulur; böyle bir kimse bazı âlimlere göre kâfir olur. Fısk, imandan küfre geçişin bazen kuvvetli bir tehlike halini alabildiği hassas bir nokta oluşturabilmektedir. Bütün bunlarla birlikte İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu fıskı, kebâir (büyük günahlar) işleyerek Allah’a itaatten uzaklaşmak diye tanımlar ve fâsığı inkâra sapmadığı sürece mü’min sayarlar. Dinî ıstılahta fısk, genellikle ‘imandan çıkarmayan’ yasaklanmış eylemler anlamında kullanılmıştır.
612] İslâm Ansiklopedisi, T. D. V. Y. 12/203-204
- 192 -
KUR’AN KAVRAMLARI
İnsanın nefsini hesaba çekmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Çevre kültürünün baskısı altında kalan akıl ve daima kötülüğü emreden nefis, meşrû (İslâmî) olmayan amelleri gündeme getirir. Bir İslâm mütefekkiri, “her günah tıpkı şarap gibi sarhoş etseydi, yeryüzünde ayık gezen hiç kimseyi göremezdin” diyerek, önemli bir noktaya işaret etmiştir. Sırat-ı müstakime riâyet eden bir mü’min, değişik sebeplerin etkisi altında gayr-ı meşrû amellerde bulunabilir. İşte bu noktada fısk kavramı karşımıza çıkar. 613
Fıskla ilgili âyetlerden anlaşılacağı gibi, fısk, doğru yoldan sapmayı ve Allah’ın yasakladığı fiillerde bulunmayı ifade etmektedir. Fıskın sonu helak ve cehennem ateşidir. Kâfirler, münafıklar ve müşrikler mutlak anlamda fâsıktırlar; aynı şekilde zâlimler de fâsıktır. Fıskın Kur’an’da “füsuk” olarak ifade edilen ve mü’minin işlediği “mü’minlerle alay etmek ve onları hoş olmayan lâkaplarla çağırmak” gibi ve benzeri amellerden tevbe edilmezse, yine azabı hak edici olmakta ve fâsıklar, cehennem azabından kurtulamamaktadır. Her kâfir, münafık ve müşrik, en azından küfrü, yalanlaması, nifakı ve şirki yüzünden fâsıktır. Küfür, nifak ve şirkin dışında daha başka fısk olan ameller de vardır. Mü’min, aslında temel vasıf olarak kâfir, münafık veya müşriğin sıfatı olduğu halde, bu amelleri işleyebilir; böylece fâsık olan mü’min, tevbe etmezse azabı hak eder. Mü’minin işlediği fısk onu fâsık yapar. Fısk, temelde bir küfür eylemidir; fakat fısk, küfrün itikadî amelini değil; fiilî amelini ifade eder. Yani, el, ayak, göz, dil gibi organların işlediği yasaklanmış ameller fısktır ve bunları işleyen mü’min, itikadî yönden imanda ise de, işlediği fiil yönüyle amelî küfür içindedir. Demek oluyor ki fısk, küfrün fiilî/amelî yönünü ifade eden bir kavramdır. 614
Alimler, fıskı daha çok “büyük günahları irtikâp etmek” olarak tarif etmişlerdir. Bazı âlimler ise, günahları küçük görmek ve onlarda ısrar etmek de fısktır derler. Genel olarak fıskın üç mertebesi vardır. Birincisi, günahı çirkin kabul etmekle beraber, yine de zaman zaman şeytanın vesvesesine veya nefsine uyup günah işlemektir. İradesi zayıf olan insanlarda bu hal tekerrür eder. İkincisi: Günah olduğunu kabul ve ikrar ettiği halde, sık sık aynı haramları işlemektir. İçki tiryakilerinde veya kumar düşkünlerinde bu hal görülür. Üçüncüsü: Haram olduğunu inkâr edip, ısrarla fısk olan davranışı yapmaktır. Fıskın birinci ve ikinci mertebelerinde bulunan müslümanın tevbe etmesi gerekir. Üçüncü mertebede bulunan insanın ise, müslüman olduğunu iddia ediyorsa, bu yaptığı fısk onu küfre düşürdüğünden tecdid-i iman etmesi ve İslâm’a teslim olması şarttır.
Fıskı iki ana bölümde incelemek mümkündür. Birincisi, inançla ilgili fısk; ikincisi, dinî emir ve yasaklarda gevşeklik ve ihmal anlamında fısk.
A- İnançla İlgili Fısk
Kur’an’da genişçe ele alınan fısk davranışlarının inançla, Allah ve peygamberlik kurumuyla ilgili olanı, Allah’a inançsızlık, Allah’ın âyetlerini yalanlama, Allah’ı unutma, nifak, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeme ve şeytanın Allah’ın emrinden çıkışı olarak sıralanabilir.
a- Allah’a İnançsızlık: Hz. Peygamberimiz’e, münafıkların önderi Abdullah bin Ubey konusunda şu emir verilmiştir: “Onlardan (münafıklardan) ölen kimsenin
613] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar II/38
614] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, s. 332
FISK / FÂSIK
- 193 -
namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar, Allah’ı ve peygamberini inkâr (küfr) ettiler, fâsık olarak öldüler.”615 Müşriklerin puta tapmalarının anlamsızlığı ve Allah’ın yaratıcılığı ve yöneticiliği anlatıldıktan sonra, şu belirtilir: “İşte gerçek rabbiniz Allah budur. Gerçeğin dışında sadece sapıklık (dalalet) vardır. Öyleyse nasıl olup da döndürülüyorsunuz? Böylece, fâsık olanların inanmayacaklarına dair rabbinin sözü gerçekleşmiş oldu.”616 Allah’ın indirdiği apaçık âyetleri, yalnızca fâsıklar/yoldan çıkmışlar inkâr eder: “Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikâil’e düşman olan kimse, bilsin ki Allah kâfirlerin düşmanıdır. Andolsun ki sana, apaçık âyetler indirdik. Onları sadece fâsıklar/yoldan çıkmışlar inkâr eder.”617
Mü’min ve fâsık aynı değerde olamaz: “İman eden kimse, fâsık (yoldan çıkmış) kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar. İman edip salih amel işleyenlere, bu yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. Ama fâsıkların (yoldan çıkanların) varacağı yer ise ateştir.’’ 618 Bu âyetteki fâsık, müşrik anlamında kullanılmıştır.
“Onların (münafıkların) ister bağışlanmasını dile, ister dileme; birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen bile, Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, Allah’ı ve peygamberini inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah, fâsık (kötülüğe batmış) topluluğu doğru yola (hidâyete) eriştirmez.”619 Kitap ehlinin pek çoğu fâsıktır/yoldan çıkmıştır.620 Yine, fısk Allah’ın sevmediği ve mü’min kullarına sevdirmediği durumlardandır. “Bilin ki, içinizde Allah’ın peygamberi bulunmaktadır. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı, şüphesiz kötü duruma düşerdiniz. Ama Allah, size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.”621
b- Allah’ın Âyetlerini Yalanlama: Kur’anda, Allah’ın âyetlerini yalanlama, fısk olarak nitelenir: “Âyetlerimizi yalanlayanlar (inkâr edenler), fısklarından/yoldan çıkmalarından ötürü azap çekeceklerdir.”622
c- Allah’ı Unutma: Özellikle münafıkların Allah’ı unutması, Kur’an’da fısk olarak görülür: “Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unuttuğu kimseler gibi olmayın. Onlar fâsık (yoldan çıkmış) kimselerdir.”623
d- Allah’ı, Peygamber’i ve Allah Yolunda Cihadı İkinci Dereceye Koyma: Yakınlarını koruma ve dünyevî nimetleri, Allah’a, Peygamberine ve cihada üstün tutma, fısk olarak değerlendirilir: “De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan, peygamberinden ve Allah yolunda savaştan daha sevgili ise, Allah’ın emri gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola (hidâyete) eriştirmez.”624
e- Nifak (İnançta İkiyüzlülük): “İstekli ya da isteksiz olarak verin, nasıl olsa kabul
615] 9/Tevbe, 84
616] 10/Yûnus, 33
617] 2/Bakara, 98-99
618] 32/Secde, 18-20
619] 9/Tevbe, 80
620] Bk. 3/Âl-i İmran, 110
621] 49/Hucurât, 7
622] 6/En'âm, 49
623] 59/Haşr, 19 ve yine bk. 9/Tevbe, 67
624] 9/Tevbe, 24
- 194 -
KUR’AN KAVRAMLARI
edilmeyecektir. Siz, şüphesiz fâsık bir topluluksunuz. Verdiklerinin kabul edilmesine engel olan, Allah’ı ve peygamberi inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri, istemeye istemeye vermeleridir.”625 “Münafıklar birbirlerindendir, kötülüğü emreder, iyiliği engeller, Allah’ı unuturlar, onlar fâsıktırlar.”626 “Onlardan (münafıklardan) râzı olasınız diye size yemin edecekler. Fakat siz onlardan râzı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan asla râzı olmaz.”627
f- Allah’ın İndirdiğiyle Hükmetmemek: Ehl-i kitap, Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemekle fısk olan davranış içine girmiş demektir: “İncil sahipleri, Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsin. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar fâsık olanlardır.”628 “O halde, Allah’ın indirdiğiyle aralarında hükmet. Allah’ın sana indirdiği Kur’an’ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, onların hevesine uyma. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların pek çoğu, gerçekten fâsıktırlar.”629
g- Şeytanın Allah’ın Emrinden Çıkışı: “... İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden fısk etti/dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne fena bir değişmedir.”630
B- Dinî Emir ve Yasaklarda Gevşeklik ve İhmal
Fıskın ikinci anlam alanı, yanlış tutum ve davranışlarda bulunmaktır. Fısk, ister az, isterse çok olsun, günah işlemek demektir. Ama genellikle, çok günah işlemek olarak bilinir. Fâsık kavramı, çoğunlukla dinî hükme bağlanan ve onu kabul eden ama bütün veya bir kısım hükümlerini ihlal eden kişi için kullanılır. Aslî kâfire fâsık denilmesi, aklın ve fıtratın ortaya koyduğu hükmü ihlal edişi dolayısıyladır. Bu anlam alanından yola çıkarak fâsık kelimesi, “günahkâr mü’min” için kullanılır olmuştur. Yaptığı yanlış işler, “dinden çıkma” anlamına gelmez.
a- Yalan Haber Yaymak ve Yalancı Şahitlik: Fâsık, Kur’an’da iki yerde yalancı anlamında kullanılmıştır. Yalancının haberi, doğruluğu araştırılmadan kabul edilirse, olumsuz bazı sonuçlar doğurur: “Ey iman edenler! Eğer fâsıklardan (yoldan çıkmışlardan) biri, size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın. Yoksa bilmeden (farkına varmadan) bir topluluğa fenalık edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”631 Bu âyet, o sırada müslüman olan Velîd bin Ukbe hakkında inmişti. “Mustalıkoğulları bana zekât ödemedi. Beni öldürmek istedi.” diye haber getirmişti. Ancak, Mustalıkoğulları gelip gerçeği söylediler.632 Özellikle yazılı veya görüntülü medyanın haberleri bu âyetin gösterdiği doğrultuda değerlendirilmelidir. Özellikle İslâm ve müslümanlar hakkındaki medyadaki haber ve ithamlara itibar edilmemeli, bu konularda fâsık medyanın ancak yanıldığı zaman yanlışlıkla doğru haber yaydıkları unutulmamalıdır. Müslümanların ellerinde olduğu medyanın çoğu haberlerinin de, fâsıkların ulusal ve uluslar arası ajans kaynaklarından alındığı gerçeği göz ardı edilmemelidir.
625] 9/Tevbe, 53-54
626] 9/Tevbe, 67
627] 9/Tevbe, 96
628] 5/Mâide, 47
629] 5/Mâide, 49
630] 18/Kehf, 50
631] 49/Hucurât, 6
632] Ahmed bin Hanbel, Müsned 4/279
FISK / FÂSIK
- 195 -
İmam Kurtubi: Fâsık olduğu kesin olarak tespit olunan kimsenin haberleri geçersizdir, kabul edilemez. Çünkü haber emanettir. Fısk ise, haberin iptalinin (geçersiz olmasının) delilidir.633 Bu konuda İmam Cessas’ın tespiti şudur: “Âyette geçen “tahkik edin” emri, fâsığın şahitliğinin kabul edilmemesinin delilidir. Çünkü şahitlik, bildiğini haber vermekten ibarettir. Fâsık olan kimsenin şahitliği kabul edilmediği gibi, diğer hususlardaki haberleri de kabul edilmez.634 İffetli kadınlara zina iftirasında bulunanlara Kur’an’da fâsık denmiştir.635 Çünkü böyleleri, toplumun âile yapısında derin yaralar açabilir. Yine, Kur’an’da ahde vefasızlığın bazı örnekleri, fısk olarak değerlendirilir.636
b- Allah Adı Anılmadan Kesilen Hayvanların Etini Yemek: Kur’an’da Allah adı anılmadan kesilen hayvanların etini yemek, fısk (günahkârca davranış) olarak nitelenir: “Üzerine Allah’ın adı anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak, fısktır (Allah’ın yolundan çıkmaktır).”637 “Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız, size haram kılındı. Bunlar, fısktır.”638 Mü’minin, yiyeceği nesnelerde de Allah bilincini, helal ve haramı gözetmesi şarttır. Fâsık, “üzümünü ye, bağını sorma!” der; mü’min ise, bağını sormadığı, helal mı haram mı olduğunu bilmediği üzümü kesinlikle ağzına koymaz. “Kâfirler (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.”639
c- Zulüm: İsrailoğulları, kendilerine bildirilen ilahî mesajı, başkasıyla değiştirdikleri için zulmetmişler ve böylece fısk işlemişler, yoldan çıkmışlardı: “... Biz de zâlimlere, fıskları / yoldan çıkmaları sebebiyle gökten azap indirdik.”640 Yine, Cumartesi yasağına uymayan İsrailoğulları, Kur’an’da zâlim ve fâsık olarak adlandırılır.641
d- Servetiyle Şımarma: Servet sahipleri (mütrefûn), ellerindeki güce güvenerek Allah’ın emrine karşı çıkabilir, sırt çevirerek günahkârca yaşamaya devam edebilir: “Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.”642
e- Livâta (Homoseksüellik): Lut kavminin çirkin davranışı, Kur’an’da fısk (günaha gömülüp gitme) olarak belirtilir: “Lut’a da hüküm ve ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar fâsık (yoldan çıkmış, günaha gömülüp gitmiş) kötü bir topluluktu.”643
f- Çirkin Söz (Sebb): İki âyette füsuk kelimesi, müslümanların birbirleriyle konuşmasıyla ilgili görgü kurallarını belirtir. Bunlardan biri, hac yolculuğu sırasında
633] İmam Kurtubi, el-Cami' liAhkâmi'l-Kur'an, 16/316
634] Cessas, el-Ahkâmu'l-Kur'an, 3/398
635] 24/Nur, 4-5
636] 5/Mâide, 106-108; 7/A'râf, 101-102; 9/Tevbe, 8-11
637] 6/En'âm, 121
638] 5/Mâide, 3
639] 47/Muhammed, 12
640] 2/Bakara, 59
641] bk. 7/A'râf, 165
642] 17/İsrâ, 16
643] 21/Enbiyâ, 74 ve bk. 29/Ankebut, 33-34
- 196 -
KUR’AN KAVRAMLARI
uyulması gerekli yasaklar arasında, füsuk’tan/çirkin söz ve yakışıksız davranışlardan sakınmaları gerektiği âyetidir.644 Diğeri, müslümanlar birbirleriyle konuşurken, birbirlerini ayıplamayacak ve kötü lakaplarla çağırmayacak; birbirleriyle iyi hitap çerçevesinde geçineceklerdir: “Ey iman edenler! Bir topluluk, ötekini alaya almasın, belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İman ettikten sonra yoldan çıkmış olmak/füsuk (çirkin söz ve davranış) ne kötü bir isimdir. Tevbe etmeyenler, işte onlar zâlimlerdir.”645 Görüldüğü gibi, her iki âyet de, füsuk kelimesiyle anlatılan fıskın bu türünde, mü’minlere seslenmektedir. 646
Fıskın Sosyal Niteliği
Fısk kavramıyla ilgili âyetlerin bir bölüğü, fısk’ın insanların pek çoğunun bulaştığı bir illet olduğunu belirtir. “Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın. Onların heveslerine uyma. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah, bir kısım günahları yüzünden onları cezalandıracaktır. İnsanların pek çoğu gerçekten fâsıktırlar. “647
İnsanlığın büyük çoğunluğu fıska bulaşacaktır. Çünkü insanlığın, her devirde, çoğunluğunun kaos ve karanlığa yenik düştüğü yolundaki anlayış, Kur’an’ın temel kabulleri arasındadır. 648
Fısk Davranışlarının Sonucu
Kur’an, toplumların çözüntüye ve çöküşe uğramasında, fısk davranışlarının etkisini açıkça belirtir. Allah, fıskı çirkin göstermiştir. Özellikle bir yasağı çiğnemek ya da bir emri yerine getirmemekle olsun, Allah’ın iradesine zıt davranışlarda bulunmak, Kur’an’da sık sık en çetin cezayı gerektiren fısk olarak lanetle anılmaktadır.
A- Allah, Fâsıkları Hidâyete Eriştirmez, Onlardan Râzı Olmaz
Fısk davranışlarından söz eden pek çok âyet, “Allah, fâsıkları hidâyete (doğruya) eriştirmez” yargısıyla biter. “Allah’tan sakının, dinleyin. Allah fâsık kimseleri hidâyete / doğruya eriştirmez.”649 “De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Allah’tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fâsık kimseleri hidâyete/doğru yola eriştirmez.”650
Selef âlimleri: “İyiliğin sevabı, ondan sonra işlenen iyiliktir; kötülüğün cezası ise daha sonra işlenen kötülüktür” derler. İşleyene nisbetle günahlar, hastaya oranla hastalık gibidir. Direncini zayıflatır, bedeninde hastalık yapar ve mikropların girebileceği gedikleri açar veya zaten var olan hastalık ve mikrobu daha da güçlendirir. Taviz tavizi, günah da günahı doğurur. Şeytan, haramlara
644] 2/Bakara, 197
645] 49/Hucurât, 11
646] Vecdi Akyüz, Kur'an'da Siyasi Kavramlar, s. 367 ve devamı
647] 5/Mâide, 49
648] Vecdi Akyüz, a. g. e., s. 389
649] 5/Mâide, 108
650] 9/Tevbe, 24
FISK / FÂSIK
- 197 -
kapı açan birini buldumu, o kapıdan kolay kolay ayrılmaz. Midenin doyması söz konusu olduğu halde, nefsin doyması söz konusu değildir; nefsin midesi yoktur. Nice kötü alışkanlık ve günahın başlangıçta küçük bir düşünce veya önemsiz bir eylemle başladığı durumlar hiç de az değildir.
B- Dünyevî Azap ve Helâk
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allah, işlediklerinizin) birçoğunu da affeder.”651 Yani, ey insanlar! Başınıza gelen bütün hastalık, felaket, deprem gibi musibetler, acılar, dertler, stres, bunalım ve benzeri hoş olmayan durumlar, kazandığınız günahlar sebebiyledir. Fakat, buna rağmen Allah, günahlarınızın çoğunun cezasını peşinen vermez.
Kötülükleri işlemek, işleyenine bakılmaksızın, cezanın kendisine gelmesini gerekli kılar. Kötülüklerin işlenmesinde ve ona terettüp eden cezada sünnetullah, genel ve kesin olup, bütün mahlûkat için geçerlidir. Ne bir fertten, ne cemaatten, ne de ümmetten geri kalmaz. Tolerans söz konusu değildir. Allah, âlemlerin rabbıdır. Herkes bu genel kanunun önünde eşittir. Kötülük işleyen her kimse, sünnetullah (Allah’ın evrendeki değişmez yasaları) gereği cezasını görür. Bu rabbânî düsturu, “kimi hakkında vazgeçer, kimisi için de uygulama yapmaz” tarzında algılayan yanılmış ve hata etmiştir. Allah, bu genel kuralı açıklarken “Kötülük yapan, cezasını çeker.”652 buyurmaktadır.
Hz. Musa, şu duâyı yaptı: “Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bizimle bu fâsık kavmin (yoldan çıkmış toplumun) arasını ayır.”653
Fıska bulaşmış olanlara, gökten azap inecektir: “Zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de zâlimlere, fıskları (yoldan çıkmaları) sebebiyle gökten azap indirdik.”654 Yine Lut kavminin fıskı, âyetleri yalanlayanların fıskı, İsrailoğullarının fıskı, onların azabına sebeptir.655
Helâk edilen kavimlerin ortak özelliği, kötülüklerinin fısk kavramında belirişidir. “Peygamberlerden azim sahibi olanlar gibi sen de sabret. İnkârcılar için acele etme. Onlar kendilerine söz verileni gördükleri gün, dünyada sadece gündüzün bir müddeti eğlendiklerini sanırlar. Bu bir bildiridir. Fâsıklardan (yoldan çıkanlardan) başkası helak edilir mi hiç!”656 “Bir şehri (toplumu) yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına (mütreflere) yola gelmelerini emrederiz. Ama onlar fısk işlerler/yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.”657
Fısk ve fâsıktan söz eden âyetlere siyak - sibaklarıyla (önceki ve sonraki ifadeler) birlikte bakıldığında, fâsık toplumun nasıl çöküş sürecine girdiği ve neden çöküşü hak ettiği aydınlığa kavuşur. Bu âyetlerde fâsık toplumda, tüm sosyal değer ve dinamiklerin ayaklar altına alındığı özellikle belirtilmektedir. Toplum bireylerinin Allah’a ve birbirlerine karşı sorumluluk ahlakına sahip olmamaları, ilişkilerinde çıkarı esas almaları, yalancı ve iftiracı olmaları, hak-hukuk
651] 42/Şûrâ, 30
652] 4/Nisâ, 123
653] 5/Mâide, 25
654] 2/Bakara, 59
655] Bk. 29/Ankebut, 33-35; 6/En'âm, 49; 7/A'râf, 165; 59/Haşr, 5
656] 46/Ahkaf, 35
657] 17/İsrâ, 16
- 198 -
KUR’AN KAVRAMLARI
gözetmemeleri, dünya hayatına, para, mal ve mülke düşkün olmaları, toplumda karışıklık çıkarmaları, bozgunculuk yapmaları vb. bütün olumsuzlukların iyice yaygınlaşması ve baştan ayağa bütün bir toplumu kuşatması, fâsıklık adını almaktadır. Bütün bu sayılan olumsuzlukları ve dolayısıyla fâsık toplumu Kur’an, şöyle özetlemektedir:
“Fâsıklar, Allah’la yapılan ahdi (sözleşmeyi) kabulden sonra bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırırlar. Yeryüzünde fesâd (bozgunculuk) çıkarırlar. Hüsrâna/ zarara uğrayanlar, işte onlardır.”658 Bu âyette, fâsığın tam tanımı görülebilir. Fâsık, Allah’la olan ilişkilerini kesip ayıran, insanların arasını bozan ve toplumda karışıklık çıkaran kimsedir. Böyle insanların çoğalması ise, toplumda çözüntü ve çöküşü hızlandırır.
“Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.”659 Bu âyetten açıkça anlaşılmaktadır ki, helak olanları, Allah işledikleri günahları sebebiyle helak etmiştir. Bu haberde, sabit bir gerçeğin ve sürekli bir kuralın ifadesi vardır. Günahlar, sahibini helake sürükler, Allah günahkârları günahları sebebiyle helak etmektedir. Bu, günahlar yayıldıkça, toplumların boyun eğmek zorunda kaldıkları değişmez bir kanundur. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, toplumlar ya Allah tarafından gelen bir musibetle helak olurlar, ya da günahın uçsuz bucaksız çöllerine dalarken helak olmayacağını zanneden toplumun büyük bir bölümünde geçerli olan yavaş ve doğal bir değişim ve çözülmeyle yok olup giderler. 660
Demek ki fısk, sadece ölüm sonrası sıkıntılar getiren bir sapma değil; dünya hayatında da felaketlere yol açan bir yozlaşmadır.
C-Uhrevî Azap ve Cehennem
Fısk davranışlarına bulaşanların varacağı yer cehennemdir. “İman eden kimse, fâsık (yoldan çıkmış) kimseye benzer mi? Bunlar bir olmazlar. İman edip sâlih amel işleyenlere, yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. Ama fâsık olanların (yoldan çıkmışların) varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara ‘yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın’ denir.”661
İnkârcılar, büyüklenme ve fıskın cezasını görecektir: “İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, onlara ‘dünyadaki hayatınızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve fıskın (yoldan çıkmanızın) karşılığında, alçaltıcı bir azap göreceksiniz.”662
Fıskın Sembol Tipleri
Fısk davranışları belirten âyetler, bu illete yakalanan sembol tipleri de gösterir.
658] 2/Bakara, 27
659] 6/En’âm, 6
660] Seyyid Kutub, Fi Zılali’l-Kur’an 7/ 129-130
661] 32/Secde, 18-20
662] 46/Ahkaf, 20
FISK / FÂSIK
- 199 -
a- İblis / Şeytan: Yüce Allah’ın, “Adem’e secde edin” emrini, büyüklenerek ve ateşten yaratıldığını öne sürerek dinlemeyen İblis, fıskın (yoldan çıkmanın) da ilk sembol tipi olmuştur.663
b- Nuh Kavmi: Bugünkü Irak topraklarında yaşamış olan Nuh kavmi, peygamberi dinlemeyerek fıskın/yoldan çıkmanın sembolü olmuş, bu yüzden de cezalandırılmıştır.664
c- Lût Kavmi: Çirkin işler yapan Lût (Sodom) kavmi de, fâsık / yoldan çıkmış kötü bir kavimdi, bunun cezasını da gördüler.665
d- Firavun ve Yandaşları: Firavun, mele’si (yandaşları) ve kendilerini küçümsemesine rağmen Firavun’a itaat eden kavmi, Hz. Musa’ya inanmayan, fâsık (yoldan çıkmış) bir topluluktu. Bu yüzden Allah’ın öfkesini çektiler ve hepsi suda boğuldular.666
e- Yahudiler ve Hıristiyanlar: Yahudilerin fısk davranışları on kadar âyette ele alınmıştır. Kendilerine söylenmiş sözü başkasıyla değiştiren zâlim yahudiler, fıskları sebebiyle gökten azaba uğradı.667 Onların pek çoğu fâsık olduğu gibi, yine pek çoğunda ahde bağlılık da yoktur.668 Cumartesi yasağını çiğneyerek, bu günlerde balık avlıyorlardı.669
Hıristiyanların da pek çoğu fısk illetine bulaşmıştır. “Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman eden olmakla beraber, pek çoğu fâsıktır (yoldan çıkmıştır).”670 Mü’minlerin kendilerine benzememeleri gereken kalpleri katılaşan ehl-i kitabın çoğu fâsıktır.671
İslâm hukukçuları fıskı ahlakî ve dinî boyutundan çok, hukukî yönüyle ele almış ve kişilere fısk isnadının yapılabilmesi için mümkün olduğunca dışa akseden davranışları ölçü alan objektif kriterler belirlemeye çalışmışlardır. Fısk, adâlet kavramının karşıtı olarak “kişinin büyük günahları işlemesi, küçük günahları işlemekte ısrar etmesi veya farzları terk etmesi, haramları işlemesi, kötü davranışlarının iyi davranışlarından çok olması” şeklinde zahirî bir vasıf olarak tanımlanmaya çalışılmıştır.
Fıskın devlet başkanlığı görevini üstlenmeye veya devam ettirmeye engel olup olmadığı hususu, fâsığın namazda imameti, ordu kumandanlığı veya kadılık/hâkimlik görevleriyle bağlantılı olarak İslâm âlimleri arasında geniş tartışmalara yol açmıştır. Kelamcıların ve fakihlerin genel görüşü, devlet başkanında adâlet vasfının bulunmasının şart olduğu, fâsığın kamu velâyet hakkı bulunmaması sebebiyle bu görevi üstlenemeyeceği şeklindedir. Devlet başkanının göreve geldikten sonra fısk sayılan söz ve davranışlarda bulunması halinde âlimlerin önemli bir kesimine göre görevinden düşmüş (mün’azil) sayılır ve
663] 18/Kehf, 50
664] 51/Zâriyât, 46
665] 21/Enbiyâ, 74-75; 29/Ankebut, 54-55
666] 27/Neml, 12; 28/Kasas, 32; 43/Zuhruf, 54-55
667] 2/Bakara, 59
668] 7/A'râf, 102
669] 7/A'râf, 163; ve yine yahudilerin diğer fısklarıyla ilgili bk. 5/Mâide, 24-26, 49, 59, 80-81
670] 3/Âl-i İmran, 110
671] 57/Hadîd, 16; 27; Vecdi Akyüz, a.g.e., s. 395
- 200 -
KUR’AN KAVRAMLARI
değiştirilmesi gerekir. Mâverdi, devlet başkanının haramları işlemesi veya farzları terk etmesi şeklindeki fiilî ve açık fıskını hem devlet başkanı olmaya, hem de göreve devama engel sayar. 672
Yakın dönemin İslâm âlimlerinden Said Nursi de, meclisi ziyaretinde birinci cumhurbaşkanının yüzüne karşı, “sen namaz kılmıyorsun; Namaz kılmayan da fâsıktır. Fâsığın yöneticiliği de bâtıldır, geçersizdir!” diye haykırmıştır. “Cihadın en faziletlisi zâlim yöneticilere Hakk’ı haykır(arak onları Hakk’a yönelt)mektir.”673 Zamanımızda fâsıklar ve küfrünü açıkça izhar etmekten çekinmeyen tâğutlara karşı Hakk’ı haykırarak cihadın en faziletlisini icrâ eden yiğitler yeterli şekilde gözükmediğinden fâsıklar her türlü fıskı tüm topluma rahatlıkla yaymaktadır. Günümüzde üstâdın izini takip ettiğini iddia edenler ise, hor görmeleri gereken fâsık ve tâğutları hoşgörme ticaretindeler...
İslâm hukukçuları, evlilikte kadının lehine olmak üzere gözetilmesi gereken küfüv/denkliğin dindarlık açısından da aranacağı, bu yüzden fâsık erkeğin dindar kadına denk olamayacağı görüşündedir.
Şahitliğin kabulü için ileri sürülen şartlardan biri de şahidin adâletli olması, yani fâsık olmamasıdır. Fısk, şahitlerde adâleti düşüren unsur olarak görülmüştür. Herhangi bir haram fiili işleyen veya bir farzı terk eden kişinin yalan da söyleyebileceği, bundan dolayı sözüne itimat edilemeyeceği düşüncesiyle, İslâm hukukunda fâsığın şahitliği kabul edilmez. Şahitlerin âdil olmasından murad, büyük günahları işlememesi ve küçük günahları işlemekte ısrar etmemesi olarak görülmektedir. “Eğer fâsık bir kimse, size bir haber getirirse onu araştırın...”674 “... ve sizden adâlet sahibi iki kişiyi şahit tutun.”675 mealindeki âyetlerde şahitlerin âdil olması, fâsıkların sözüne itibar edilmemesi istenmektedir.
Mecelle’de de şahidin âdil olmasının şart olduğu ifade edildikten sonra, âdil, hasenâtı seyyiâtına galip olan kimsedir. Binaenaleyh rakkas/köçek, maskara/palyaço gibi namus ve mürüvveti ihlal eden hal ve hareketleri itiyad eden şahısların ve yalancılık ile maruf olan kimselerin şahitlikleri kabul edilmez676 denilerek hem bu konuda Hanefî mezhebinde yerleşik hüküm açıklanmış, hem de bazı örneklerden hareketle fıska objektif bir tanım getirilmeye çalışılmıştır. 677
Büyük Günahlar
Günahları büyük ve küçük günahlar diye ikiye ayırmak Kur’an’ın bir tasnifidir: “Eğer yasakladığımız büyük günahlardan (kebâirden) kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı (seyyiâtınızı) örteriz ve sizi şerefli bir makama koyarız.”678; “Küçük kusurları (lemem) dışında, büyük günahlardan (kebâira’l-ism) ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır.”679 Âyetlerde geçen kebâir, kebâira’l-ism, zünûb kelimeleri büyük günahları gösterirken; seyyie (çoğulu seyyiât) ve lemem kelimeleri
672] İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Y. 12/204-205
673] Keşfü'l-Hafâ, hadis no 457
674] 49/Hucurât, 6
675] 65/Talak, 2
676] Madde 1705
677] İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Y. 13/38
678] 4/Nisâ, 31
679] 53/Necm, 32
FISK / FÂSIK
- 201 -
de küçük günahları gösterir.
Hangi günahın kebîre (büyük günah) olduğu hususu, kebîrenin tarifini zorunlu kılmaktadır. Kendisine karşı günah işlenilen Allah’ın azameti itibarıyla, bütün günahların büyük olduğu, binaenaleyh büyük-küçük diye bir ayırıma gitmenin gereksiz olduğu yolunda görüşlere rağmen, meşhur ve makbul olan, böyle bir tasnifin varlığını kabuldür. Nitekim, bu konuya temas eden Gazzali, “küçük günahlarla büyük günahların arasında fark olduğunu kabul etmemek uygun değildir. Çünkü dinden öğrendiğimize göre, bir günaha bazen büyük denmekte, bazen de küçük. Zira günahlar, şahıslara ve durumlara göre farklılık arzetmektedir.”680 derken, böyle bir tefrikin yerinde olduğunu belirtmektedir.
Büyük günahın bazı belirtileri şöyle sıralanır:
a- Kendisine bir hadd cezasının terettüp etmesi,
b- Kur’an veya sünnette azab veya ateşle tehdidin varlığı,
c- Günahı işleyenin fâsık olarak isimlendirilmesi,
d- Fâilinin lânetlenmesi gibi. Başka bir tarif de şöyledir: Kebîre, üzerinde ısrar edilen; sağîre (küçük günah) ise kendisinden istiğfar edilen günahtır. İbn Mes’ud’a göre kebâir, Allah’a şirk koşmak, Allah’tan ümidi kesmek ve Allah’ın cezasından emin olmaktır.
İbn Abbas ise kebîrenin tarifinde, üç çeşit belirtisi olan günahın büyük günah olduğu anlayışına sahiptir:
a- Allah’ın yasak ettiği şey, büyük günahtır,
b- Allah’a isyan demek olan şey, büyük günahtır,
c- Allah’ın, hakkında, azabla, lânetle veya gazabla hükmünü bildirdiği her fiil büyük günahtır.
Verilen bu tariflerden ortak bir senteze varırsak diyebiliriz ki, büyük günah, yerine getirilmesi vacib/gerekli olarak Allah tarafından bildirilen direktifleri ihlal etmek, bunlara itaat etmemektir. Kebâirin biri inanca taalluk edip insanı küfre götüren, diğeri de sadece fiile taalluk edip inanca taalluk etmeyen olmak üzere iki kısımda mütalaa edildiğini, müttefekun aleyh olan bir hadise binaen en büyüklerinin Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, yalan şehadette bulunmak ve kasden cana kıymak681 olduğunu belirtebiliriz. Günahların tasnifinde Ebu Talib el-Mekkî’ni tasnifi meşhurdur. Buna göre büyük günahlar 17 tane olup, gruplandırılması şöyledir: Dört tanesi kalbin amellerine (Allah’a şirk koşmak, günahta ısrar, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve Allah’ın mekrinden/azabından kendini emin saymak); dört tanesi dilin amellerine (yalan şahitlik, evli kadına iftira, yemin-i gamus ve sihir); üç tanesi mideye (içki ve sarhoş edici içecek içmek, yetim malı yemek ve bile bile faiz yemek); iki tanesi ırza/namusa (zina yapmak, livata yapmak); iki tanesi elin amellerine (haksız cana kıymak ve hırsızlık); iki tanesi ayaklara (cihad için seferberlikten kaçmak veya Allah için yapılan savaştan kaçmak) ve nihâyet bir tanesi de bütün bedenle
680] Gazali, İhya, V/21
681] Buhâri, İstiâbe 1; Müslim, İman 143, 144
- 202 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ilgilidir (ana-babaya âsi olmak).
Kebâirin/büyük günahın en büyüğünün şirk olması, mü’minin statüsünü değiştirmesi sebebiyledir. Bu listelerin ortak özelliği şudur: Kebâirin en büyüğü olarak sunulan şirkin dışındakilerin çoğu, doğrudan doğruya fertlere yönelik suçlardır. Bununla beraber dinî yaşantıyı bozan, safvetini yok eden kusurlar da söz konusudur. Meselâ namazı terk, zekâtı men, özürsüz olarak Ramazan orucunu yemek, hali vakti yerinde olduğu halde hacca gitmeme, Allah ve Rasûlü hesabına yalan söylemek/iftira atmak, kadının erkeğe; erkeğin kadına benzeme özentisi, kaderi inkâr, tasvir (put yapımı ve putçuluk), Allah’tan başkası adına hayvan boğazlamak, bile bile başkasının oğlu olduğu yolunda iddiada bulunmak, Allah’ın mekrinden emin olmak, özürsüz cemaati (İslâm toplumunu) terk etmek.
Büyük Günah İşlemenin Neticesi
İslâm akaid ve kelam tarihinde çok mühim bir yere sahip olan büyük günah sahibinin ahiretteki durumu hakkında ehl-i sünnetin görüşü şudur: Şirk hariç682 büyük günahlardan birisini işleyen kimse, ölürse üç ihtimal söz konusudur: Ya Allah, rahmetiyle onu bağışlar, ya Hz. Peygamber ona şefaatçi olur683 ya da günahı kadar yanar, iman sahibi olduğu için ebediyyen cehennemde kalmayıp, cezası kadar yandıktan sonra, Allah’ın rahmeti vesilesiyle sonra cennete girer. 684
Küçük Günahlar
Kur’an-ı Kerim’de lemem685 ve seyyie kelimeleriyle ifade edilen küçük günahlar, tarifini şu ifadede bulur: Kebîrenin alanı veya tarifi dışında kalan, yani hakkında bir ceza (hadd) bulunmayan, cehennem ateşi ile de tehdit edilmeyen günahlardır. Tevbe ile veya iyi amellerle silinebilen küçük günahlar, çeşitli nedenlerle büyük günaha dönüşür. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.)’den: “Üzerinde ısrar edildikçe, küçük günah yoktur.” anlamında bir rivâyet686 vardır. “Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük (önemsiz) görüldüğü halde büyümesin; Hiçbir büyük günah yoktur ki, tevbe/istiğfar edilerek küçülmesin.” Başka bir hadis-i şerifte ise, göze önemsiz görünen günahlardan açıkça sakındırılmaktadır: “Ey Âişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için, Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır.”687 Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde688 ise, mezkür hadisin devamı şöyle biter: “... Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helak eder. Tıpkı çöl bir arâzîde bulunup da, yanına kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üstüste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok ederler.”
682] 4/Nisâ, 48, 116
683] Ebû Dâvud, Sünne 21; Tirmizî, Kıyâme 11
684] Sadık Kılıç, Kur'an'da Günah Kavramı, s.321 ve devamı
685] 53/Necm, 32
686] İbn Ebi Şeybe, Musannef; Deylemi
687] İbn Mâce, Zühd 29
688] Müsned-i Ahmed, I/402, V/331, VI/70
FISK / FÂSIK
- 203 -
Küçük günahları önemsememek, bunlarda ısrar etmek, insanı büyüklerini yapmaya hazır hale getiren psikolojik ve ruhî bir değişikliğe uğratır.689 Küçük günahlarla ilgili aşağıdaki tavırlar, bizi böyle bir ruh haline yaklaştırırlar:
1- Küçük günahlarda ısrar ve bunlara devam;
2- Günahı önemsememe, zira günahı gözümüzde büyütmek, kalbin nefret ve hoşnutsuzluğundan kaynaklanırken, aldırmamak da ona alışkanlık kesbetmeden ileri gelir;
3- Küçük günahtan haz duyup onunla şımarmak ve bunu bir nimet elde etmek sanıp, bedbahtlık sebebi olduğundan gafil bulunmak;
4- Allah’ın, kendisini cezalandırmamasına ve hilm göstererek mühlet tanımasına (istidrac) aldanmak;
5- Günahı işleyip, ondan sonra da bunu başkalarının yanında söylemek; Allah’ın bu suçu örtmesine karşı aşırı bir duyarsızlık ve gaflet olduğu gibi, aynı zamanda duyan kimseleri de suça teşvik olacaktır. 690
Küçük günah hakkında sakındırıcı kesin bir tehdit, lânet, cehennem ateşi gibi unsurların olmamasına bakarak aldanılmamalıdır. Çünkü, sayılan sebeplerden ötürü, büyük günaha dönüşmesi daima mümkündür. Bu bakımdan günahın küçüklüğüne değil, ama kendisine karşı gelinen Allah’ın azamet ve kibriyasına bakarak, günahlardan sakınmamız lazımdır. 691
Muhâtaba Göre Günahlar
Günahlar, muhataba göre üçe ayrılır.
A- Allah’a Karşı Günah: Küfür, şirk ve endâd/eş ve benzer koşma gibi tevbe edilip vazgeçilmedikçe affedilmeyen günahlardır.
B- İnsanlara Karşı Günah: Kur’an-ı Kerim’de, insanlara yönelik günahlar, Allah’a yönelik olanlardan daha çeşitli olup, bunlar farklı alanlara dağılmaktadırlar. Netice itibarıyla bu tür günahların önemi şuradadır: Bunlar kul hakkını ihlâl olduğundan kendisine haksızlık yapılanın rızası olmadıkça bağışlanmaz.
İnsanlara karşı işlenen günahlardan katl692 kan dökme;693 kız çocuklarını diri diri toprağa gömme694 zikredilir. Cana kıyma, hataen olmanın dışında, kesinlikle mü’minlerden nehyedilirken,695 kasıtlı öldürmelerin cezası kısas olarak696 tayin edilmiştir. Faiz yeme697 ki faiz yemek bağışlanmayacak suçlardan sayılmış ve faiz yiyenlerin kabirlerinden mahşer günü şeytan çarpmış bir durumda dirilecekleri
689] F. Razi, Tefsir-i Kebir, Mutaffifin 14. ayetin tefsiri
690] Gazali, İhya, IV/40-41
691] Sadık Kılıç, a.g.e., s.329-331
692] 2/Bakara, 85; 4/Nisâ, 92
693] 2/Bakara, 84
694] 16/Nahl, 58-59; 43/Zuhruf, 17
695] 4/Nisâ, 92
696] 2/Bakara, 178, 179
697] 2/Bakara, 275, 278, 279; 3/Âl-i İmran, 130
- 204 -
KUR’AN KAVRAMLARI
âyette ifade edilmiştir.698 mala hıyanet etmek/ğull699 cimrilik,700 malı ve tartıyı noksanlaştırma;701 helâl-haram demeyip miras yemek,702 hırsızlık,703 rüşvet yemek.704 Kur’an’da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır. Yine, işkence yapma,705 yetim malı yemek,706 yetimi çirkin tarzda kovmak,707 yoksulu doyurmamak,708 yüzsüzlükle insanlardan bir şey istemek suretiyle onları incitmek,709 hıyanet,710 gözlerin haince bakışı,711 ahde riâyetsizlik,712 insanlara iftira, işlediği günahı masum birine yıkma,713 iffetli kadınlara zina isnadı714 ki dört şahit getirilmedikçe seksen değnek/celde vurulur, bühtan/iftira,715 genç kızları zinaya zorlamak,716 yalan şahitlik,717 insanlara karşı büyüklenme ve şımarma,718 haset ve kıskançlık719 bütün bunlar, Kur’an’da yasaklanan insanlara karşı işlenen günahlardandır. Büyücülük,720 kasılarak yürümek,721 insanlara iltifat etmeyip onlara burun kıvırma,722 ana babaya itaatsizlik,723 insanlarla alay etmek, onları küçümsemek, başkalarını güldürecek biçimde onların kusurlarına ve eksikliklerine dikkat çekmek,724 her ne şekilde olursa olsun başkasını ayıplamak, kınamak725 ki böyle bir davranış, imandan sonra fıska düşmek kadar tehlikeli sayılmıştır-; müslümanların kusurlarını araştırıp, gizli durumlarını açığa vurmak,726 tanıdığını yokluğunda hoşlanmayacağı şeylerle anmak, yani gıybet727 öylesine çirkin bir davranıştır ki, ölü kardeşinin etini yemeye/yamyamlığa denk tutulmuştur, başkası hakkında zanla hüküm vermek,728 kaş-gözle insanları çekiştirme729
698] 2/Bakara, 275
699] 3/Âl-i İmran, 161
700] 3/Âl-i İmran, 180; 4/Nisâ, 37
701] 2/Bakara, 282; 7/A'râf, 85
702] 89/Fecr, 19
703] 5/Mâide, 38; 12/Yûsuf, 70, 73
704] 5/Mâide, 62
705] 5/Mâide, 59
706] 17/İsrâ, 10, 34
707] 107/Mâun, 2
708] 107/Mâun, 3
709] 2/Bakara, 273
710] 4/Nisâ, 105, 107; 8/Enfâl, 27, 58, 71
711] 40/Mü'min, 19
712] 17/İsrâ, 34
713] 4/Nisâ, 112
714] 24/Nur, 4, 11, 23
715] 4/Nisâ, 20, 112, 156
716] 24/Nur, 33
717] 22/Hacc, 30
718] 17/İsrâ, 37
719] 2/Bakara, 109; 4/Nisâ, 54
720] 113/Felak, 4
721] 75/Kıyâme, 33
722] 31/Lokman, 18
723] 31/Lokman, 14-15
724] 24/Nur, 11
725] 9/Tevbe, 58, 79, 49/Hucurât, 11
726] 49/Hucurât, 12
727] 49/Hucurât, 12
728] 17/İsrâ, 36; 46/Ahkaf, 6, 12
729] 83/Mutaffifin, 30
FISK / FÂSIK
- 205 -
gibi günahlar insanlara yönelik günahlardır.
Kur’an’da insanlarla ilgili günahlara oldukça fazla yer ayrılması, Kur’anî öğreti ve dünya görüşünün, sosyal âhenk ve intizama ne kadar itina gösterdiğinin bir belgesi sayılsa gerektir. Çünkü, farklı yoğunluktaki manalarıyla, bu kadar çeşitli kelimenin kullanılması, toplumsal hayat ile her noktadan temasa geçip, onu etkileme hedefini gözetir.
C- İnsanın Kendisine Karşı Günahı: Günahlar, kötü akıbeti bizzat yapanları ve buna sebep olanları ilgilendirdiğinden, günahkârlar, neticede bizatihi günahları kendilerine karşı işlemiş olurlar. Bu durum, bazen nefs kelimesiyle beraber zikredilen tahtânûne730 kelimesiyle ifade edilirken bu, günah işlemek ve ma’siyet irtikâb etmek suretiyle nefse zulmü veya azaba maruz bırakmak ve sevabını da azaltmak suretiyle onun kemaline halel getirmeyi gösterir. Çoğu zaman ise, bu husus “nefsine zulmetmek” kavramı altında bize sunulur.731 Öyleyse günah, hangi kategoriye dâhil olursa olsun, onun yıpratıcı tesiri ve sonuçları, zaruri olarak yapanı alâkadar eder.
Kur’an-ı Kerim, insana çok önem verir. Meselâ, Allah’a karşı yapılacak görevler, insanın gücünün dışında mütalaa edilmemiştir. Allah’a ibadet ve itaat konusunda insandan istenen, gücü ölçüsündeki şeylerdir. Güçlerinin yetmeyeceği şeylerden insan sorumlu tutulmazken732 öte yandan da, en mükemmel hedefe ulaşması için gerekli gayretin sarfedilmesi istenmektedir.
Gücümüzün ve kuvvetimizin, ödevlerimizin hepsine âdil bir şekilde dağılması esastır. Aktif potansiyelimiz, hayatın diğer alanları içinde bizi güçsüzlüğe uğratması nokta-i nazarından, dar bir idealin hizmetinde çökertilmemeli ve öldürülmemelidir. Peygamberimiz’in sünneti, bize şu mesajı iletmektedir: “Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, âilenin de. Buna göre sen, her hak sahibine hakkını ver!”733
Peygamberimiz, birçok vesileyle bu duruma değinerek, çok uzun süre uykusuz kalmak ve devamlı oruç tutmak gibi aşırı amelleri kınamış, vazgeçilmesini istemiş veya yasaklamıştır. Mesela, bir yolculuğu esnasında, bir cemaat ve cemaatin ortasında güneşten korunmaya çalışan bir adam görür. Bu adamın halini sorduğunda, O’na şöyle cevap verilir: “Oruç tutmakta!” Hz. Peygamber, hemen şöyle buyurur: “Seferde/yolculukta iken, oruç tutmak takvadan değildir.”734 Benzer bir olay da şöyledir: Hz. Peygamber bir gün, omuzlarına yaslanmış olduğu iki oğlu arasında sallana sallana giden bir ihtiyar görür. Allah Rasûlü, bu adamın halini sorduğunda, cevap verilir: “Yaya hacca gitmek şeklinde bir adakta bulunmuştu da!” Bunun üzerine şöyle buyururlar: “Bu adamın kendisine reva gördüğü işkenceyi, Allah ona reva görmez!”735
Bu tür uyarı ve yadırgamalara rağmen, Peygamberimiz, kendisini telef
730] 2/Bakara, 187; 4/Nisâ, 107
731] 2/Bakara, 54, 231; 4/Nisâ, 97; 7/A'râf, 24; 11/Hûd, 101 vb.
732] 2/Bakara, 233, 286; 4/Nisâ, 84; 6/En'âm,152 vb.
733] Buhâri, Edeb 84-86
734] Buhâri, Savm 35
735] Buhâri, Umre 58
- 206 -
KUR’AN KAVRAMLARI
edercesine, mesela ayakları şişinceye kadar gece namazları kılıyor736 ve bu durum ashap tarafından tam anlaşılmıyordu. Ashabına verdiği cevapta O, “Allah’a şükreden bir kul olmasının yadırganmaması gerektiğini ifade ediyordu.737
Bu yasaklar ve bunlara rağmen bu tür davranış özelliklerinden sonra şu tespiti yapabiliriz: Dinî yaşantısının yoğunluğunu farklılaştıran bu ruhî hususiyete, dinin sübjektif yönü diyebiliriz. Buna göre, sadece fizik güç değil; ama manevî kuvvet de insanlar arasında eşit şekilde dağıtılmamıştır. Bundan neşet eden bir keyfiyet olarak bazı insanlar için katı ve aşırı olan bir davranış, bazıları için hiç de böyle olmayabilir.
İnsan, kendi ruhî ve maddî varlığı üzerinde, sosyal çevrede de olduğu gibi, istediği biçimde davranamaz ve böyle bir tasarruf hakkına da sahip değildir. Hz. Peygamber’in hadisinde ifade edildiği gibi, nefsimizin meşru haklarını kabul etmemek, ona yöneltilmiş bir suçtur ve cezası uhrevî âlemde görülecektir. Meşru olmaksızın canımıza, ruhî ve bedenî varlığımıza yönelteceğimiz herhangi bir suç, ahirette misliyle cezalandırılacaktır. “Kim dünyada nefsini herhangi bir şeyle öldürürse, kıyamet gününde de o şeyle azab olunur.”738
Fısk ve fâsıklık, son derece kötü ve tehlikeli bir durum olunca, insanlara düşen bu durumdan mümkün olduğu ölçüde kaçınmak, gerek diliyle ve gerekse fiiliyle mümkün olduğu ölçüde fısktan uzak durmaktır. Günahın büyüğünden olduğu gibi, küçüğünden de kaçınmalı, “bu küçüktür zarar vermez” diyerek onu işlemekte ısrar edilmemelidir. Zira sözü geçtiği üzere, küçük günahta ısrar etmek de fıskın derecelerinden birisidir. Şurası unutulmamalıdır: Hiçbir küçük günah yoktur ki, küçük ve önemsiz görülüp devam edildiği müddetçe büyük günaha dönüşmesin. Damlaya damlaya göl olduğu gibi, küçük günahlar da tekrar edilerek veya değişik küçük günahlar bir arada toplanarak büyürler, büyük günah olurlar.
Aslında kâfirlere uygun davranışlar olan fısk, İslâmî hudutları kabul etmekle birlikte; farzları terk eden veya haramları işleyen müslümanın da bazen yanılarak içine düştüğü bir illet ve felakettir. Kur’an-ı Kerim’de fâsıkların zemmedildiği ve azapla uyarıldığı mâlumdur. Hesap gününü düşünen her mü’min, şer’î emirleri eda etmek ve haramlardan şiddetle kaçınmak suretiyle fısk hastalığından kurtulabilir. Fısk, bireysel bir eylemdir. Fâsıkların bir araya gelmesi ve şer’î hudutları kitle halinde tahrip etmesi, “fesâd”ı gündeme getirir. Dolayısıyla fısk ile fesâd arasında, böyle bir yakınlık ve ilişki vardır. Fâsıkların ve müfsidlerin çoğunluğu teşkil ettiği toplumlarda; tağutî güçlerin iktidar olması ve hizbu’ş-şeytanın hızla gelişmesi kaçınılmazdır.739 O yüzden İslâm’ın gönüllerde ve coğrafyalarda hâkim olması için her çeşit fısktan kaçınmak ve fâsıklara İslâmî tavır alıp salih amellerle iç içe ve salihlerle beraber olmak şartttır.
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.”740 Kendi nefsinden başlamak üzere gönüllerde, eylemlerde ve çevredeki her çeşit fısk ve fâsığa karşı mücadele edenlere selâm olsun!
736] Buhâri, İtikâf 1
737] Buhâri, Teheccüd 6
738] Müslim, İman 176; S. Kılıç, a.g.e., s. 332 ve devamı
739] Yusuf Kerimoğlu, a.g.e., II/41
740] 5/Mâide, 47
FISK / FÂSIK
- 207 -
Fısk ve Fâsık Konusuyla İlgili Âyetler
A- Fısk ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 17 Yerde): 2/Bakara, 59, 197, 282; 5/Mâide, 3; 6/En’âm, 49, 121, 145; 7/A’râf, 163, 165; 10/Yûnus, 33; 17/İsrâ, 16; 18/Kehf, 50; 29/Ankebût, 34; 32/Secde, 20; 46/Ahkaf, 20; 49/Hucurât, 7, 11.
B- Fâsık Kelimesi ve Çoğulunun Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 37 Yerde): 2/Bakara, 26, 99; 3/Âl-i İmrân, 82, 110; 5/Mâide, 25, 26, 47, 49, 59, 81, 108; 7/A’râf, 102, 145; 9/Tevbe, 8, 24, 53, 67, 80, 84, 96; 21/Enbiyâ, 74; 24/Nûr, 4, 55; 27/Neml, 12; 28/Kasas, 32; 32/Secde, 18; 43/Zuhruf, 54; 46/Ahkaf, 35; 49/Hucurât, 6; 51/Zâriyât, 46; 57/Hadîd, 16, 26, 27; 59/Haşr, 5, 19; 61/Saff, 5; 63/Münâfıkun, 6.
C- Fâsıklar Hakkındaki Âyet-i Kerimeler
a- Fâsıklar, Antlaşmalarını Bozarlar: Bakara, 27.
b- Fâsıklar, Birlik ve Beraberliği İstemezler: Bakara, 27.
c- Fâsıklar, Fesat (Bozgunculuk) Çıkarırlar: Bakara, 27.
d- Fâsıklar, Kur’an’ı İnkâr Ederler: Bakara, 99.
e- Allah’ın İndirdiği İle Hükmetmeyenler Fâsıktır: Maide, 47.
f- Fâsık Münafıklar: Tevbe, 67, 84; Münafıkun, 6.
g- Fâsıkların Getirdiği Haberi Araştırmak: Hucurat, 6.
h- Fâsıkların Cezası: Secde, 20-21; Hucurat, 11.
i- Fâsıklar Antlaşmalarını Bozarlar: Bakara, 27.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 236
2. Mefatihu’l-Ğayb (Tefsir-i Kebir), F. Razi, Akçağ Y. c. 2, s. 205-206
3. İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 13, s. 37-39; c. 12, 202-205;
4. İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 2, s.146, 186-188
5. Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. s. 146-150
6. Kur’an’da Günah Kavramı, Sadık Kılıç, Hibaş Y.
7. Kur’an’da Şer Problemi, Lutfullah Cebeci, Akçağ Y.
8. Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 328-333
9. İlâhî Kanunların Hikmetleri (Sünnetullah), Abdülkerim Zeydan, İhtar Y. s. 269-285
10. Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 367-397
11. İnançla İlgili Temel Kavramlar, Mehmet Soysaldı, Çağlayan Y. s. 58-63
12. Kur’an’da Dini ve Ahlaki Kavramlar, Toshihiko İzutsu, Pınar Y. s. 211-218
13. İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, Toshihiko İzutsu, Pınar Y. s. 49-74
14. İslâmi Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 136, 143

 
Okunma 1342 kez
Bu kategorideki diğerleri: « FETİH FITRAT »