بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله
ENDÂD EDİNMEK
• Endâd ve Nidd Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
• Kur’ân-ı Kerim’de Endâd Kavramı
• Endâd Edinmenin İki Yansıması
• Endâdı (Bir Şeyi) Allah’ı Sever Gibi Sevmek
• Endâda Tâbi Olup Allah’a İtaat Eder Gibi İtaat Etmek
• Endâdın Doğal İki Sonucu Şirk ve Putçuluk
• Şirk
• Put ve Putçuluk
“O Rab ki, arzı/yeri sizin için bir döşek, semâyı/göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah’a endâd/ortaklar koşmayın.” 1843
Endâd ve Nidd Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
“Endâd” kelimesi, “nidd”in çoğuludur. Nidd: Misil, denk, eş, benzer demektir. Açıkça tapınılsın veya tapınılmasın ilâh yerine konan, tanrı olarak benimsenen Allah’ın dışındaki şeylere denir. Birbiriyle çekişen, tartışan ortaklar için de bu kelime kullanılır.
Kur’ân-ı Kerim’de Endâd Kavramı
Kur’ân-ı Kerim’de hepsi çoğul olarak “endâd” şeklinde ve 6 âyette geçer. 1844
“O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size rızık/besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık, bunu bile bile Allah’a endâd/ortaklar koşmayın.” 1845
“İnsanlardan bazıları, Allah’tan başkasını Allah’a endâd/denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zâlimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.” 1846
“(İnsanları) Allah yolundan saptırmak için O’na endâd/ortaklar koştular. De ki: (İstediğiniz gibi) yaşayın! Çünkü dönüşünüz ateşedir.” 1847
1843] 2/Bakara, 22
1844] Endâd Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 6 Yerde): 2/Bakara, 22, 165; 14/İbrâhim, 30; 34/Sebe’, 33; 39/Zümer, 8; 41/Fussılet, 9.
1845] 2/Bakara, 22
1846] 2/Bakara, 165
1847] 14/İbrahim, 30
- 414 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Müstaz’aflar/zayıf bırakılıp sömürülenler de müstekbirlere/büyüklük taslayanlara: Hayır! Gece gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah’ı inkâr etmemizi, O’na endâd/ ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz, derler. Artık azâbı gördüklerinde, için için yanarlar...” 1848
“İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah’ın yolundan saptırmak için O’na endâd/eşler koşar. De ki: Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!” 1849
“De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O’na endâd/ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” 1850
Endâd kelimesinin âyette neler veya kimler hakkında kullanıldığı konusunda Fahreddin Razi, şu bilgileri verir: Âlimler, “endâd” (ortaklar, eşler) kelimesi ile ne murad edildiği hususunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşler üç başlıkta incelenebilir:
1- Endâd, müşriklerin kendilerini Allah’a yaklaştırsınlar diye ilâh edindikleri, fayda ve zararını umup bekledikleri, başları dara düştüğünde kendilerine yöneldikleri, adaklarda bulunup kurban kestikleri putlardır. Bu, çoğu müfessirin görüşüdür. Bu görüşe göre, putlar birbirlerinin endâdı, yani eşi ve ortağıdır; Allah’ın ortakları değil. Veya bunun mânâsı, “o müşriklerin bozuk zanlarınca bu putlar, Allah’ın birer eşi ve ortağı/endâdıdırlar.
2- Onlar, müşriklerin kendilerine itaat edip, onlara itaat ettikleri zaman Allah’ın haramlarını helâl, helâllerini da haram saydıkları başkanlarıdır. Müşrikler, mü’minlerin Allah’a boyun eğmeyi kendilerine gerekli görüşü gibi, reislerine boyun eğip onlara son derece saygı duymayı kendilerine gerekli görüp onları Allah’ın endâdı edinirler. Bu görüş, Süddî’den rivâyet edilmiştir.
3- Sûfilerin ve âriflerin görüşüdür: Allah’tan başka kalbini meşgul eden her şeyi, sen, kalbinde Allah’ın birer niddi (eşi, ortağı) kabul etmişsin demektir. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın: “Hevâ ve hevesini, ilâhı edinen kimseyi gördün mü?”1851 âyetinde murad ettiği mânâdır.1852
2/Bakara sûresi 22. âyette geçen “ca’l” (uydurma) tâbiri, gösteriyor ki, Allah’a hangi şeyden olursa olsun, misil (denk) tasavvur olunursa uydurma olur; bâtıl olur. Bunu bile bile yaparsanız, korunanlardan olamazsınız, inatçı kâfirlerden olursunuz. Allah’ın sizi ve sizden önceki insanları yaratan tek yaratıcı olduğunu, Dünya döşeğini, Gök tavanını sizin için meydana getirdiğini, yukarıdan yani bulutlardan su indirip de bu sebeple size türlü türlü meyvelerden, ürünlerden rızık çıkardığını bilmektesiniz. Bakınız Rabbiniz nasıl merhametli ve kudretlidir. Siz bu saydıklarımızı hep bilirsiniz. O halde siz, bunları ve Yaratıcı’dan başka ilâh olamayacağını bilip dururken, Allah’a, bir olan o hak ma’bûda nidd/denk aramaya, benzerler uydurmaya, ortaklar koşmaya ve Firavun’un yaptığı gibi yerde-gökte kulelerden dürbünlerle Allah aramaya kalkmayın da, bu emri veren
1848] 34/Sebe’, 33
1849] 39/Zümer, 8
1850] 41/Fussılet, 9
1851] 45/Câsiye, 23
1852] Fahreddin Râzi, Tefsir-i Kebir, Akçağ Y., c. 4, s. 180-181
ENDÂD EDİNMEK
- 415 -
ve bütün bunları yapan, ihsan eden ve ortağı, benzeri bulunmayan yaratıcınız, Rabbiniz, Rahman ve Rahim bir Allah’a tevhid ile ibâdet ve kulluk edin. 1853
“Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibâdet/kulluk edin. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah’ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size rızık/besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık, bunu bile bile Allah’a endâd/şirk koşmayın.”1854 Bu âyetin muhtevâsı şudur: Allah, yeryüzünün sahibi, mâliki ve rızık verici yaratıcısıdır. Bunun için yalnız O’na ibâdet edilmesi ve hiçbir şeyin kendisine ortak koşulmaması gerekir. Bu sebeple Allah Teâlâ, “bile bile Allah’a endâd/şirk koşmayın.” buyurmaktadır. Buhari ve Müslim’de İbn Mes’ud’un naklettiği hadiste denilir ki: “Ben, ‘Ey Allah’ın Rasûlü, günahların en büyüğü hangisidir?’ diye sorduğumda, buyurdu ki: “En tec’ale lillâhi nidden ve hüve halekake (Allah, seni yaratmış olduğu halde kendisine nidd/şirk koşmandır).” Muaz’ın rivâyet ettiği hadis de buna benzer. Onun naklettiği hadiste Rasûlüllah (s.a.s.) buyurur ki: “Bilir misin, Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir? Ona ibâdet edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamalarıdır.” İbn Mâce’nin rivâyet ettiği bir başka hadiste ise şöyle buyrulur: “Sizden hiç biriniz Allah isterse ve falan da isterse demesin. ‘İnşâallah’, yani ‘ Allah isterse’ desin.” Bütün bunlar, Allah Teâlâ’nın zâtındaki tevhidi korumak ve muhâfaza etmek içindir. 1855
Aslında âlemde varlığı, kudreti, yaratıcılığı, ilmi ve hikmeti bakımından Allah’a nidd/ denk olabilecek bir şeriki/ortağı Allah’a ispata çalışan hiç kimse yoktur. Fakat, Allah’tan başka ma’bûd edinmeye gelince, bunu yapan pek çok grup vardır.1856 İşte bu kulluk da bile bile Allah’a endâd / denk olabilecek ortaklar koşmak demektir.
“Allah, hiçbir şey benzemez. O işitici ve görücüdür.”1857 âyeti, mutlak tenzihi ifade etmektedir. Nidd, nazir, şebih, küfüv, misl kelimeleri hemen hemen aynı anlama gelir. Nidd: eş anlamına gelir. “Allah’a meseller vermeğe (birtakım benzerler ortaya çıkararak Allah’ı onlara benzetmeğe ve O’nu koştuğunuz ortaklarla kıyaslamaya) kalkmayın! Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz.” 1858 Yani mutlak bilgisi olmayan ilâh olamaz. O halde Allah’ın zatında, fiillerinde ve sıfatlarında misli yoktur.
“İnsanlardan kimi, Allah’tan başka eşler tutar; Allah’ı sever gibi onları severler.”1859 Allah’tan başka şeylere de Allah’ın sıfatları gibi sıfatlar verirler. Veya Allah’ı sever gibi başka şeyleri severler. Allah’ın verdiği nimetleri de sebeplerden bilirler. Oysa insanı yaratan, yağmuru gönderen ve rızkı veren yalnız Allah’tır. Fiillerinde yaratılana benzemeyen, zatında ve sıfatlarında da benzemez. 1860
Mevdûdi, endâd (eş ve ortak tutma) konusunda şunları söyler: “O’na endâd/ortak koşarlar...” Onlar, Allah’ın belirli nitelik ve güçlerini başkalarına atfetmişlerdir
1853] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.1, s. 234
1854] 2/Bakara, 21-22
1855] İbn Kesir, Tefsir, c. 2, s. 209
1856] Fahreddin Râzi, Tefsir-i Kebir c. 2 s. 133
1857] 42/Şûrâ, 11
1858] 16/Nahl, 74
1859] 2/Bakara, 165
1860] Mehmet Soysaldı, Kur’an Semantiği Açısından İnançla İlgili Temel Kavramlar, Çağlayan Y., s. 80-81
- 416 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ve bu yüzden O’nun haklarını başka ilâhlara verirler. Örneğin, tüm tabiat güçleri üzerinde kontrolün sadece Allah’ın elinde olmasına, yaratıklarının ihtiyaçlarını karşılama, onların dua ve isteklerini duyma gücüne sadece Allah’ın sahip olmasına, gizli ve açığı sadece O’nun bilmesine rağmen, yine de başkalarını yardıma çağırırlar; Allah’ın sıfat ve güçlerini başkalarına atfederler ve böylece O’na ortak koşmuş olurlar.
Kullarının O’nu tek Hâkim, tek otorite olarak kabul etmeleri, O’nun önünde secde etmeleri, gizli ve açıkça yalnız O’ndan korkmaları, Allah’ın kayıtsız-şartsız hakkıdır. Fakat kullar bu hakların bir kısmını veya hepsini başkalarına verirlerse o zaman O’na ortak koşmuş olurlar. Neyin haram, neyin helal, neyin pis, neyin temiz olduğunu belirleme hakkı da Allah’a mahsustur. Kullarının hak ve görevlerini belirleme, onlara belli yasaklar koyma otoritesi de O’nundur. Bu nedenle, bu haklardan bir kısmını kendisine ait kabul eden kimseler, şirk koşmuşlardır. Hâkim olarak tanınmak, sadece O’na lâyıktır. Kulları olarak insanlar, O’nun emirlerini nihâî otorite olarak kabul etmeli ve doğru yola ulaşmak için O’na yönelmelidirler. O halde bu hakları Allah’tan başkasına veren kişi, şirk/ortak koşmuş demektir. Aynı şekilde bu nitelik ve haklardan herhangi birine sahip olduğunu iddia eden ve başkalarının, bu özelliklerin kendilerinde bulunduğuna inanmalarını isteyen kişi ve kurumlar, resmen ilâhlık iddiasında bulunsalar da, bulunmasalar da kendilerini Allah’a ortak koşmuş olurlar. 1861
Tevhid akidesinin berraklığını ve sadeliğini korumak için Kur’ân-ı Kerim’in şiddetle yasakladığı Allah’a endâd/eş koşma keyfiyeti, her zaman müşriklerin yapa geldiği gibi birtakım şeyleri ilâh ittihaz edip Allah’la birlikte onlara da ibâdet şeklinde olmaz. Bunun, çeşitli şekilleriyle bir de gizli olanı vardır. Mesela, ümitlerini herhangi bir şekilde Allah’tan başkasına bağlamak; Allah’tan başkasından korkmak; her ne suretle olursa olsun vâki olan zarar ve faydanın Allah’tan başkasından geldiğine inanmak şirkin bir çeşididir. Yani gizlice Allah’a şirk koşmak demektir. İbn Abbas (r.a.) bir rivâyetinde şöyle demektedir: Âyette geçen “endâd” öyle bir gizli şirk çeşididir ki bu gizlilik, gecenin karanlığında kaypak-siyah taş üzerinde yürüyen karıncanın ayak seslerinden daha gizlidir. Bir kimsenin “Ey falan, Allah hakkı için, hayatımı sana borçluyum” gibi tâbirler kullanması; “eğer şu köpek olmasaydı dün bize hırsız gelmişti” , “Ördek (veya kaz) evde olmasaydı hırsızlar gelirdi.” şeklinde konuşması; arkadaşına: “Allah ve sen isterseniz bu iş olur”, “Allah’la falan adam olmasaydı işimiz olmayacaktı” gibi sözler söylemesi hep bu endâdın yani gizli şirkin bir çeşididir. Diğer bir hadis-i şerifte, bir adamın Peygamberimiz (s.a.s.)’e “Allah ve sen isterseniz” dediği ve bu söze karşılık Rasûl-i Ekrem’in: “E cealtenî lillâhi niddâ (Beni Allah’a nidd/eş mi koşuyorsun?” buyurduğu rivâyet edilir. 1862
Kur’ân-ı Kerim’e ilk muhâtap olanların gününde Allah’a endâd ve emsal edilen şeyler; ağaçlar, taşlar, yıldızlar, melekler veya şeytanlardan ibaretti. Allah’a eş koşulan bu varlıklar, câhiliyyenin her devresinde eşya, şahıs, işaret ve değerler halinde ifade edilmiştir. Bunlar, Allah’ın adıyla yan yana zikredildiği ve kalplerdeki Allah sevgisine ortak edildiği takdirde bu hal, gizli veya açık bir şirktir. Ya kalplerden Allah sevgisini silip de, yerine O’na endâd ve emsâl edinilenlerin
1861] Mevdûdi, Tefhimu’l-Kur’an, c. 1, s. 135
1862] Seyyid Kutub, Fi Zılali’l-Kur’an, c. 1, s. 96. Karşılaştırın: İbn Kesir, c. 2, s. 210
ENDÂD EDİNMEK
- 417 -
sevgileri yerleştirilirse?!
Endâd Edinmenin İki Yansıması
a- Endâdı (Bir Şeyi) Allah’ı Sever Gibi Sevmek
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah’tan başkasını O’na endâd edinir; Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenlerde ise, Allah sevgisi daha fazladır.”1863 Şüphesiz ki mü’minler, Allah’ı sevdikleri kadar hiçbir şeyi sevmezler. Ne kendilerini, ne de başkalarını. Ne şahısları, ne değerleri, ne alametleri, ne de insanları peşine takan şu dünya kıymetlerinden birisini. Allah sevgisi, en büyük sevgidir. Her türlü kayıt ve ölçülerin üstünde, mutlak bir sevgi. Başkalarına karşı besledikleri bütün sevgilerin üstünde Allah sevgisi. Âyetteki sevgi tâbiri; doğru ve yerinde bir ifade olduğu kadar da güzel bir tâbirdir. Hakiki mü’minle Allah arasındaki bağlılık, sevgi bağlılığıdır. Kalpten bağlanmak. Bu bağ; ruhta meydana gelen bir cezbeyle, dostluk ve yakınlık bağıdır. Sevimli ve parlak muhabbet duygusuyla sıkıca bağlanmış vicdan bağı... 1864
Âyette geçen “Endâd edindiklerini Allah’ı sever gibi severler” ifadesinin anlamı, “onlara itaat ve saygı duyma hususunda” demektir. Mü’minin Allah’ı sevmesi konusunda başka âyetlerde de açıklık vardır. “Allah onları, onlar da Allah’ı severler.”1865 âyetinde olduğu gibi. Yine bir bedevî, Hz. Peygamber’e gelerek, “Ey Allah’ın Rasûlü, kıyamet ne zaman?” diye sordu. Bunun üzerine Rasûlüllah, “Onun için ne hazırladın?” dedi. Bedevî de: “Çok namazım ve orucum yok; ne var ki ben, Allah’ı ve Rasûlünü seviyorum” dedi. Bunun üzerine de Peygamberimiz (s.a.s.): “El-mer’ü mea men ehabbe (Kişi sevdiği ile beraberdir.)”1866 buyurdular. Bunu müteakiben Enes (r.a.) şöyle dedi: “İslâm’dan sonra, müslümanların bu hadisle sevindikleri kadar, başka herhangi bir şeyle sevindiklerini görmedim.” 1867
Yaratılana değil, yaratana kulluk ve ibâdet etmek zorundayız. O’nun emir ve yasaklarına uygun hareket etmeli; O’nun emir ve yasaklarına ters düşen bütün emir ve yasakları reddetmeliyiz. Hürriyetimizi korumalı, özgür olmalıyız. Bizim gibi yaratılanların emir ve yasaklarını Allah’ın emir ve yasaklarına tercih ederek insandan ilâh türetemeyiz. Biliyoruz ki, bu üretilen ilâhlar yok olacak, ölecektir. Ölenden ilâh olmaz.
Hâlbuki müşrikler, ilâhlarını severler. Allah’tan başka filan adamı ilâh ediniyorlar. Onu seviyorlar. Ne gibi? Allah’ı sevdiği gibi. Yani bu kimseler Allah’a da iman ediyorlar. Allah’a inandıkları gibi Allah’ı seviyorlar da. Ama filanı da sevsek olmaz mı diyorlar. Allah ile Allah’ın kanunlarına zıt kanun koyan kişiyi ilâhlaştırıyor, ikisini beraber seviyorlar. Mü’minlere gelince, mü’minlerin ise Allah’a olan sevgileri daha şiddetlidir. Onların putlarını sevdiklerinden daha fazla severler müslümanlar Allah’ı.
Bu âyetin yaptığı kıyas/karşılaştırma ile düşündüğümüzde, günümüzde iman konusunda ne kadar geçerli not alabileceğimizin muhasebesini yapmalıyız. “Şu
1863] 2/Bakara, 165
1864] Seyyid Kutub, Fi Zılali’l-Kur’an, c. 1, s. 319-320
1865] 5/Mâide, 54
1866] Buhâri, Edeb 96, Ahkâm 10; Müslim, Birr 165
1867] Fahreddin Râzi, Tefsir-i Kebir, c. 4, s. 183
- 418 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kâfir grubun veya şu bâtıl dâvâ adamının gayret ve mücadelesini müslümanlar da yapsa...” diyoruz. Adam, kendisi gibi bir insanın koymuş olduğu kuralların insanlar üzerinde hâkim olması için malını veriyor, canını veriyor. Müslüman da diyor ki: “Bizim de imanımız ve gayretimiz, şu imansızınki kadar olsaydı.” Bu âyette Rabbimiz öyle demiyor. Sizin Allah’a olan sevginiz, onların putlarına olan sevgisinden daha şiddetlidir diyor. Eğer şiddetli değilse, imanımızdan şüphe etmemiz veya zayıf olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Allah sevgisinden sonra Peygamber Efendimiz’i sevmemiz gerekiyor. Bir hadis-i şerifte öyle buyruluyor: “Bir kişi, beni anne ve babasından daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmaz.” 1868 Rasûlüllah’ı Rabbimiz’den sonra sevmek zorundayız. Kul olduğunu hiç unutmadan sevmeliyiz. Sevmek adına -hâşâ- Hıristiyanların Hz. İsa’yı sevdiği gibi de olmayacaktır sevgimiz.
Kâfirlerin kendi liderleri, kendi yöneticileri, kendi kanun koyucuları yolunda verdikleri mücadeleye denk mücadele vermeyeceğiz. Bu âyete göre1869 onların verdiği mücadeleden daha üstün bir mücadele verirsek, ancak müslüman olduğumuzu ispatlayabiliriz. 1870
Allah’ın itaat edilmesini yasakladığı kimselere veya Allah’ın hükümlerine düşman olan kimselerin veya düzenlerin emir, yasak ve arzularına itaat etmek, Allah’a isyan olduğu gibi; aynı zamanda Allah’a karşı endâd tutmaktır. Şüphe yok ki, böyle yapmak, gerek Allah’ı inkâr ederek olsun ve gerekse olmasın, ilâhlık manasında onları Allah’a endâd/ortak yapmaktır. Bunların bir kısmı, bu şirki açıktan yaparlar. Firavunlara, Nemrutlara yapıldığı gibi onlara açıktan açığa ilâh, ma’bud adını vermekten çekinmezler. Onlara “rabbimiz, tanrımız” derler. Diğer bir kısmı da, açığa vurmadan aynı muameleyi yaparlar. Onları, Allah’ı sever gibi severler, onları nimet sahibi olarak tanırlar. Onların sevgisini, hareketlerinin başı kabul ederler. Allah’a yapılacak şeyleri onlara yaparlar. Allah rızasını düşünmeden onların rızalarını elde etmeye çalışırlar. Allah’a isyan olan şeylerde bile onlara itaat ederler.
Bu âyet1871 gösteriyor ki, ilâhlık mânâsında son derece sevgi, bir esastır. Ve ma’bud, en yüksek seviyede sevilen şeydir. Böyle son derece sevilen şeyler, ne olursa olsun, ma’bud ve endâd edinilmiş olur. Sevginin sonucu ise itaattir. Bunun için, ma’buda son derece itaat edilir. Her insanın tuttuğu yolda hareket başlangıcı, onun ma’bududur. İnsanlar tarafından böyle sevgiyle ma’bud mertebesi verilerek Allah’a endâd/denk tutulan şeyler, o kadar çeşitlidir ki, bir taştan, bir maden parçasından, bir ottan, bir ağaçtan tutun da gök cisimlerine, ruhlara, meleklere kadar çıkar. Bununla beraber “onları severler” ifadesindeki akıl sahiplerine ait olan “hüm (onlar)” zamiri, bunların özellikle akıllılar kısmını açıkça ifade etmektedir.
Bunun içindir ki, tefsirciler, “denk, benzer” mânâlarına gelen “endâd”ı “Allah’a isyanda itaat ettikleri liderleri, başkanları ve büyükleri” diye açıklamışlardır. Bu zamir, tağlib yoluyla putları da kapsamına alması takdirinde bile bu anlam açıktır.
1868] Buhâri, İman 8; Müslim, İman 69
1869] 2/Bakara, 165
1870] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Y., c. 1, s. 324 vd.
1871] 2/Bakara, 165
ENDÂD EDİNMEK
- 419 -
Gerçekten servet, büyüklük, kuvvet, makam, itibar, güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar, liderler gibi insanları, Allah’ı sever gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu, endâd ve şirk konusunun putperestlik esasını, insanlığın en büyük yarasını teşkil eder. Edebiyatta, romanda, şiir ve şarkılarda bu tür şirk o kadar ileri gitmiştir ki sevgililer ilâh seviyesine çıkartılmıştır. En ufak bir işi övmek için, yaratma kudreti yakıştırılmış, sanatçılar, futbolcular açıkça veya üstü kapalı şekilde tanrılaştırılmıştır. Yeryüzündeki insanlık kavgaları, bütün bu çeşitli ve birbirine zıt olan endâdın mücadelesi yüzündendir. Bilimlerin, fenlerin, sanatların gelişmesi buna çare bulamaz; bilakis hepsi, bu şirk ocağını yakmak için gaz ve benzin yerine bu kavramları/endâdı kullanır. İslâm dışı düzenler de şirk ve endâd için çok rahat ortam oluştururlar ve beslerler. Bunlar, biz de müslümanız deseler bile, gerçekte ne Allah tanır, ne peygamber. Her birinin gönlünde zaman zaman bir veya birkaç mahlûk yer tutmuştur. Onları Allah’ı sever gibi severler, onlara ma’bud muâmelesi yaparlar. Onlara itaat etmek için Allah’a isyan ederler. “Onları, Allah’ı sever gibi severler.” ifadesi, bütün bunları tasvir etmektedir. Buna velileri ve peygamberleri ma’bud derecesine çıkaranlar da dâhildir.
Bunun için Allah’ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgilerini, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Çünkü Allah için sevmekle, Allah’ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek gerekir. Allah’ı sevenler, Allah yolundaki O’nun sevgili kullarını da severler. Fakat Allah’ı sever gibi değil, Allah için severler ve bu sevgi ile Allah yolunda onlara uyarlar. “(Ey Muhammed!) De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin.”1872 Buna göre, Allah’ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve şirk değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi, hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır. Velileri, peygamberleri veya onların ruhlarını ya da melekleri, bir ilâhlık payı vererek sevmek, onları severken Allah’ı ve Allah’ın emirlerini unutmak, onlar adına kurban kesmek, âyin yapmak, onlardan direkt duâ şeklinde bir şeyler istemek, onlardan medet ve imdat beklemek... “Onları, Allah’ı sever gibi severler.” ifadesinin tam anlamıyla şirk ve küfürdür. Ayrıca böyle yapmak onlardan uzaklaşmaktır. Çünkü onlar, ancak Allah’ı sevmişlerdir. Ölü veya diri, cansız veya canlı putlara bağlanıp, hurafelere boğulan, uydurma masalları ve efsaneleri din edinen, mezarlara ve ölülere tapınan insanların sayısı gittikçe artmaktadır; câhiliyye sistemi yürürlükte olduğu müddetçe de artacaktır. Bir de vahdet-i vücud adı altında gizlenen bir ateist felsefe vardır ki, din ve ahlak adına ilmî ve hikemî şekilde en büyük zarar, bundan gelmiştir.
Kısaca, başkanlarını ve büyüklerini, Allah’ı sever gibi sevenler ve onların, Allah’ın emrine uymayan emirlerine itaat ederek Allah’a isyan edenler, bunları Allah’a eş ve ortak edinmiş olurlar ki, bütün putperestliğin esası ve endâd konusu, bu tarz muhabbet beslemektedir. Bunlar, itaat ettikleri kimseleri Allah için değil; Allah gibi severler. “İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise çok daha fazladır.” Mü’min olanların Allah’a sevgisi, Allah için sevmesi, her şeyden çok ve o müşriklerin tapındıkları endâda, eş ve benzerlere, hatta varsa Allah’a sevgilerinden daha çok ve daha kuvvetlidir. Çünkü mü’minler, ancak Allah’a yalvarırlar. Müşrikler ise pek sıkıştıkları ve muhtaç oldukları zaman Allah’ı hatırlarlar, ihtiyaçları
1872] 3/Âl-i İmran, 31
- 420 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kalmayınca da edindikleri eşlere uyarlar. Bundan dolayı, mü’minin gerek rahatlık zamanında ve gerekse sıkıntı anında, gerek darlıkta ve gerekse genişlikte Allah’a olan sevgisi devamlıdır.
Kâfir ve müşrik ise bazen rabbinden yüz çevirir, tutar bir puta tapar, sonra ondan daha güzel bir şey gördüğü zaman onu bırakır, buna tapar. Sonra ondan daha güzel bir şey gördükleri zaman onu da bırakır, başkasına tapar. Hatta Bahile kabilesinin yaptığı gibi acıktıkları zaman ma’budlarını yedikleri olur. (Sözgelimi, özgürlüğe, demokrasiye taparcasına sarılanların menfaatleri veya İslâm düşmanlıkları gereği bu putlarını yedikleri çok görülmüştür.) Bu şekilde sevgi besledikleri şeyi ve ma’budlarını değiştirir giderler. Bunun için onların, mü’minler gibi devamlı bir sevgileri olmaz. Mü’minler, tek Allah’a inandıkları için bütün sevgileri, bizzat Allah’ta toplanır. Allah’ın yarattıklarına olan sevgileri de bu başlangıç noktasından dağılır. Yani sevdiklerini ancak Allah için, Allah rızâsı için severler. Müşrikler ve kâfirler ise bir ma’budun veya bir putun karşılığında diğer ma’budları ve putları da doğrudan doğruya sevdikleri ve bütün sevgilerini Allah sevgisiyle, Allah rızasıyla ölçmedikleri için sevgileri dağınık ve parçalanmıştır. Şüphe yok ki dağınık ve değişen sevgiler, toplu ve sabit sevgiye göre bir hiç demektir.
Bunun için mü’min bir halk topluluğuna sahip olan ve sırf Allah için sevilen başkanlar, kendilerine uyulan insanlar, ne kadar mutludurlar. Şüphe yok ki bu bahtiyarlığa kavuşmak da hakkıyla tek Allah’a inanan bir mü’min olmaya, her şeyden, hatta kendinden önce Allah’ı sevip, Allah’ın kullarına da Allah için muamele etmeye ve Allah için sevgi dağıtmaya bağlıdır. Başka türlü aşırı gidenler veya ihmal edenler, zulümden kurtulamazlar. Allah’a karşı başkalarını endâd, yani eş ve ortak tutmak, onları Allah’ı sever gibi sevmek ve Allah’a karşılık onları bizzat kendilerine uyulacak varlıklar edinerek emirlerine itaat etmek, özellikle Allah’ın hakkı olan ilâhlık sıfatına ve ma’budluğuna başkalarını da ortak etmek, en büyük zulümdür. “Şüphe yok ki şirk, büyük bir zulümdür.”1873 Bunu yapanlar son derece zâlimdirler. Çünkü göklerin ve yerin yaratıcısı, kâinat saltanatının mutlak hâkimi olan Allah Teâlâ’nın hakkına tecavüz etmek cür’etinde bulunanlar, hangi zulümden sakınırlar? Allah’ın kullarına, âciz yaratıklarına ne yapmak istemezler? 1874
Bu âyet,1875 açıkça gösteriyor ki, ulûhiyetin en önemli özelliklerinden biri, muhabbettir, sevilmektir. Bundan dolayıdır ki, Kur’an ve İslâm ıstılahında/terminolojisinde insan, daha çok “kul” vasfıyla anılır. Kulluk, kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen, en ileri sevgi derecesini ifade eder. “Abd” kelimesinin bu anlamı, câhiliyye devri Araplarında da mevcut idi. Dünyevî mertebeler içinde risâlet en üstün mertebe olduğu halde, Rasûl, kulluğu ile övünürdü. Şehâdet kelimesinde de biz O’nun önce kul olduğunu, sonra Rasûl vasfını zikrederiz. Mezkûr âyet gösteriyor ki, Allah’tan başka herhangi bir şeyi veya kimseyi, Allah’ı severcesine seven, Allah’ın emir ve nehiylerine uyar gibi bu sevginin gereklerini yerine getiren kimse, Allah’tan başka endâd, yani nidler, nazirler edinmiş demektir. Bu, muhabbette niddir. Bâtıl tanrılara, tapanlarının gerçek bir sevgi
1873] 31/Lokman, 13
1874] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 1, s. 472 vd.
1875] 2/Bakara, 165
ENDÂD EDİNMEK
- 421 -
taşıdıklarını Kur’an âyetleri1876 bildirir. Mü’min, Allah’ı; hâlis, katışıksız, sâbit ve en ileri derecede sevmelidir.
“Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”1877 Demek ki, Allah’a inanan nezdinde onu sevmek, asıl fıtratı teşkil eder. Fıtratta olan bu sevgiye hitap olunarak, Allah’ın da kendilerini sevmesi için uymaları gereken yola, böylece irşad olunuyorlar. Öte yandan bu âyette “sevmek ve bağışlamak” kavramlarının münasebete konulmasından anlaşılıyor ki, Allah’ın mağfireti de, kula olan muhabbetinden ileri gelir. Normal olarak sevmeyen bağışlamaz.
Kur’an, kimi özellikleri imanın gereği sayar ki, bunlar ister istemez sevgiyi tazammun eder. Bunlardan biri “rızâ”dır. Rızâ, şunları gerektirir: Kul için en sevdiği varlık, Allah olacaktır. Çünkü bütün öbür şeyleri sevip sevmemesini belirleyen kıstas, Allah’ın onları sevip sevmemesidir. Ayrıca kul, Allah’ından bütün fiilleri, isimleri ve sıfatlarıyla râzı olacaktır: Rab, müdebbir, emredici, yasaklayıcı vekîl velî vb. olarak. Bunlar da, kendiliğinden O’nu sevmesini gerektirecektir.
Allah ve Rasûlü’ne karşı çıkanlara, babaları ve evlâtları bile olsa, mü’minler sevgi beslemezler.1878 Buralarda insanın doğal olarak en çok seveceği varlıklar (baba, çocuk, zevce, mal, yakın akrabalar, yer-yurt), Allah sevgisi ile karşı karşıya konulmakta, eğer Allah’ın rızası başka yerde bulunuyorsa, Allah’a sadâkatin baskın gelmesi istenmektedir. Bunlara olan sevgiyi belirleyen, Allah’a olan sevgidir, O’nun rızasıdır. Bu âyetler kulun, Allah’a sevgi besleyebileceğini göstermekle kalmaz, o sevginin ne derece ileri olduğunu da gösterir. 1879
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir topluluğun, Allah’a ve Rasûlüne karşı çıkanlara sevgi beslediklerini göremezsin.”1880 Sevgi, kullanırken çok dikkat edilmesi ve ancak Allah’a, Peygamberi’ne ve İslâm Düzeninin bağlılarına tahsis edilmesi gereken pek yüce bir hayat sermayesidir. İnançsızlara, müşrik ve mûnâfıklara, bizi Allah’ın yolundan alıkoyan nesnelere israf edilmemesi gereken kıymetli varlığımızdır sevgi. Kur’an ve sünnet, Allah ve Rasûlü’nün mutlak olarak, öncelikli şekilde ve en büyük tarzda sevilmesini emretmiştir. Bunun dışındakileri severken, ancak ve ancak Allah’ın ve Peygamberi’nin sevilmesini istediklerinin sevilebileceğini açıklar. “Rahmeti bütün canlıları kuşatan (Allah) iman eden ve güzel ameller yapanlar için (kalplerde) sevgi yaratacaktır.”1881; “Amellerin en faziletlisi/değerlisi, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek/nefret duymaktır.”1882 İmansız sevgiye ulaşılamaz ve sevgisiz de iman olgunlaşamaz. Hz. Peygamberimiz, “imanın tadını bulmayı (birinci derecede) Allah ve Rasûlü’nü her şeyden çok sevmeye” bağlamıştır.1883 “(Ancak) Allah için seven, Allah için buğz eden/nefret duyan, Allah için veren ve Allah için sıkılık yapıp vermezlik yapan kişi imanını kemâle erdirmiş, olgunlaştırmıştır.” 1884
1876] 2/Bakara, 95 ve 29/Ankebut, 25
1877] 3/Âl-i İmran, 31
1878] Bak. 58/Mücadele, 22; 9/Tevbe, 24
1879] Suat Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, Kayıhan Y., s. 159 vd.
1880] 58/Mücadele, 22
1881] 19/Meryem, 96
1882] Ebû Dâvud, Sünnet 3
1883] Buhâri, İman 9; Müslim, İman 67; Tirmizî, İman 10
1884] Et-Tâc, c. 5, s. 78
- 422 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Ey iman edenler! Yahudilerle, hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır.”1885; “Ey iman edenler! Sizden önce kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yerine tutanları da, diğer kâfirleri de dost edinmeyin. Eğer gerçek mü’minlerden iseniz Allah’tan korkunuz.”1886; “De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, sizce Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah’ın hükmü gelinceye kadar bekleyin. Allah, fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez.” 1887
b- Endâda Tâbi Olup Allah’a İtaat Eder Gibi İtaat Etmek
Kur’an, herhangi bir kimseye, Allah’a teslim olur gibi emrine girmeye, ona kul köle olmaya, onun arzularına, emir ve yasaklarına kayıtsız şartsız itaat etmeye endâd edinme olarak, Allah’a şirk koşma olarak değerlendirmiş; herhangi bir şeye veya kimseye karşı beslenen aşırı sevgiyi ve kayıtsız şartsız itaati de, onu putlaştırmak olarak nitelemiştir. Allah’a inanmak, kişinin O’nun isteğini kendi dileğine veya başkalarının isteklerine tercih etmesini ve diğer arzuları O’nun yolunda fedâ edecek kadar O’nu sevmesini ve O’na mutlak itaat edilmesi gereken otorite olarak kabulünü gerektirir. Allah’ı sevmenin kanıtı, O’nu yegâne mutlak otorite olarak kabul edip O’nun belirli nitelik ve güçlerini başkalarına atfetmemek ve O’nun hakkını sahte ilâh ve rablere vermemektir. Allah’ın sıfat ve güçlerini başkalarına atfedenler, O’nu sevdiklerini, O’na teslim olduklarını, sadece O’na itaat ettiklerini iddia edemezler; bilakis bu şekilde O’na ortak koşmuş, Allah’a endâd/denk tutmuş olurlar.
Tarihteki putları ve puta tapanları incelediğimiz zaman, şirk temeline dayalı putçuluğun, günümüzde geçerli olan şirkten ve putçuluktan pek de farklı olmadığını görürüz. Mekkeli müşrikler de bir Allah inancına sahipti.1888 Fakat Allah’ın hükmü yerine Mekke site devletinin parlamentosu Dâru’n-Nedve’nin kanun yapmasını ve Ebû Cehil gibi tâğutların kendilerini yönetmelerini istiyorlardı. Yer yer dindar kesilmelerine rağmen, tevhid’in karşısında durarak şirke sarılıyorlardı.
Günümüzdede kelime-i şehâdet getirip namaz kılan, oruç tutan, hacca giden kimselerin tâğutun hükmüne rıza gösterdikleri, tâğuta itaat ettikleri, sadece Allah’a mahsus olan sıfatları başkalarına verdikleri bilinen bir gerçektir. Yine bu kimselerin Allah’ı bırakıp birtakım armaları, şiarları/sloganları, işaretleri, bayrakları, heykelleri, gelenek ve görenekleri, bazı kavram ve ideolojileri, sanatı, sanatçıları, futbolu, sporcuları, gruplarını, parti veya kurumlarını, devlet adamlarını, liderlerini... yücelttikleri ve bu sayılan değerler uğruna mallarını, mülklerini, namuslarını, ahlaklarını pâyimal ettikleri, böylece de bu değerlere kulluk ettikleri ortadadır. Sözü edilen bu şahısların, tâğutun ortaya koyduğu nefsanî, şeytanî ve indî değer yargılarıyla Allah’ın kanunları ve şeriatı çatışacak olsa, hep Allah’ın şeriatını onların istekleri doğrultusunda yontarak şekil verdikleri, kısacası putların veya putların arkasına sığınmış olanların emir ve yasaklarını harfiyyen yerine getirdikleri ve Allah’ın şeriatına tamı tamına zıt olan sistemleri kabul
1885] 5/Mâide, 51
1886] 5/Mâide, 57
1887] 9/Tevbe, 24
1888] Bk. 29/Ankebut, 61, 63; 39/Zümer, 3
ENDÂD EDİNMEK
- 423 -
ederek onların hükümlerini tatbik ettikleri de inkâr edilemez.
İşte bunlar, Allah’ın dışında endâd edinenlerdir. Bundan daha açık putçuluk düşünülemez. Putların emir ve direktifleri doğrultusunda hareket ederek onların yolundan santim bile ayrılmayanlar, Allah’ın kitabına ve Rasûlü’nün sünnetine kulaklarını tıkayarak putların ve onların işbirlikçilerinin çağrısına kulak verenler, Allah’a endâd uyduranların ta kendileridir. 1889
Hz. Âdem’den günümüze kadar câhiliyye hayatını yaşayan bütün toplumlarda, büyük çoğunluğu teşkil eden Allah’a endâd uyduran insanlar, Allah’ın varlığına inanmış kimselerdir. Fakat yaratıcımızı O’nun bildirdiği ölçüler içerisinde, hükümleri, kanunları, itaat edilmesi gereken emirleri ile tasdik etmemişler, bu konularda nidler edinmişlerdir. Evet, “Onlara gökleri ve yeri yaratan kimdir, diye sorsan, elbette ki, Allah’tır diyecekler”1890 anlamındaki âyette açıklandığı üzere, Allah’a yaratıcı olarak inanmışlar, ancak varlığına inandıkları Allah’ın Peygamberleri aracılığıyla bildirdiği ve yaşanmasını istediği emir ve yasaklarını kabul etmemişlerdir. Kişisel, ailevî ve sosyal hayatlarını bu mukaddes emirler ve yasaklara göre düzenlememişlerdir. “(İnsanlar için uyulacak) emirler ve yasaklar koyma hakkı yalnız Allah’a aittir.”1891 yasasını tanımayarak çiğnemişlerdir.
Cenâb-ı Hak, bu kişileri yermekte ve uyarmaktadır: “Onlar, hâlâ câhiliyye hayatının hükmünü (bâtıl inançları, ilkeleri ve yaşayış tarzlarını) mı arıyorlar? Kanaate sahip olabilecek bir topluluk katında hükmü (kanunları), Allah’tan daha güzel olan kimdir?”1892 Allah’ın indirdiği emirler ve yasaklar dizisine uymayan insanlar, ya kendi arzu ve heveslerine veya zâlim rejimlere ve uygulayıcılarına uyarak Allah’a endâd uydurmuşlardır.
“Onlara: Allah’ın indirdiğine uyun denilince, Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız derler. Ya ataları bir şey akledemeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler? 1893 Allah’tan başkasına mutlak olarak emretme, yasaklama, helal ve haram kılma, kanun koyma ve hâkimiyet hakkını verme gibi haller, onu endâd kabul etmektir. Allah’ın koyduğu hükümleri, ölçüleri bir tarafa bırakarak hâkimiyeti herhangi bir şeye vermek bir mü’minin yapamayacağı şeydir. Bu konuda Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Hüküm / egemenlik yalnız Allah’a mahsustur. O sadece kendisine ibâdeti/kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur.”1894; “Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini, râhiplerini, Meryem’in oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Hâlbuki onlar da bir olan Allah’tan başkasına ibâdet etmekle emr olunmamışlardı. O, bunların eş tutageldikleri her şeyden münezzehtir.” 1895
“De ki şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm yalnız âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”1896; “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” 1897
1889] Karş. Mehmet Kubat, Kur’an’da Tevhid, Şafak Y., s. 132 vd.
1890] 31/Lokman, 25
1891] 7/A’râf, 54
1892] 5/Mâide, 50
1893] 2/Bakara, 170
1894] 12/Yusuf, 40
1895] 9/Tevbe, 31
1896] 6/En’âm, 162
1897] 5/Mâide, 44
- 424 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Endâdın Doğal İki Sonucu; Şirk ve Putçuluk
a- Şirk
Lügat olarak şirk; mülk ve saltanatta ortaklık anlamına gelir. Istılahta şirk; Allah’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde ortak ve denk tanımaktır. Şirk koşan kişiye müşrik denir. İki veya daha çok ilâh tanımak, herhangi bir varlığı ma’bud (ibâdet edilen) olarak bilmek, Allah’ın yaratıcı, kadim, bâki gibi sıfatlarını başka varlıklara vermek şirktir. Kısacası, Allah’ın ilâhlık vasıflarını Allah’tan başkasına vermek şirktir. Şirk küfürdür, müşrik aynı zamanda kâfirdir.
Şirkin olduğu yerde sâlih amel olmaz. Çünkü amelin kabul olması için ihlâs yani, yalnız Allah için yapılmış olması gereklidir. Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbine kavuşmayı uman kimse, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir kimseyi ve hiçbir şeyi ortak tutmasın.” 1898
Şirk, Allah’ın asla affetmediği bir günahtır. Allah, şirk inancı ile âhirete gelenleri asla affetmeyecektir. “Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.” 1899
Tevhid ve şirk insanlık tarihi boyunca insanların bağlana geldiği iki dinin adıdır. İnsanlık tarihi şirkle tevhid arasındaki mücadeleden ibarettir. Bütün Peygamberlerin tebliğlerinde vurguladıkları temel esas tevhiddir. Kur’ân-ı Kerim’in üzerinde en çok durduğu konu tevhidin önemi ve şirkten uzak durulması konusudur.
Kur’ân-ı Kerim, müşrik insan tipinin yeryüzünde birliği, huzuru bozan, çirkin ve insanlar için zararlı bir tip olarak görür ve neces (pislik) olarak nitelendirir.1900 Şirk sadece putlara tapmak değildir. Nefsin istekleri peşinde koşmak, Allah’ın sevgisi yerine dünya sevgisini tercih etmek, bunların sonucunda Allah’ın hükümlerinden birini dahi reddetmek şirktir.
Aslında insanların Allah’tan başka bir puta tapmasının asıl nedeni; kendi nefsini ilâh edinmesidir. Bugünkü müşriklerle, Peygamberimiz zamanındaki müşrikler arasında fark yoktur. Müşriğin mantığı her devirde aynıdır. Bu mantık, Allah’ı yeryüzüne karıştırmama, yeryüzünde ilâh olarak kendini tanımadır. İşte şirkin aslı budur. Zamanımızda da insanlar her ne kadar kâinatı yaratanın, yağmuru yağdıranın, öldüren ve diriltenin Allah olduğunu kabul etseler de, O’nun tasarruflarında ortak tanıyorlar, dünya ile ilgili işlerde Allah’ın belittiğinin aksine hükümler koyuyorlar. İşte günümüzde şirkin aldığı görünüm budur.
Kur’an’da şirk kelimesi 167 yerde geçer. Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette Allah Teâlâ, insanları şirke düşmemeleri hususunda uyarır. “O ancak tek bir ilâhtır. Doğrusu ben O’na ortak koşmanızdan mâsumum, de.” 1901
Şirk düzeni; insanları köleleştiren, ilâhlık taslayan çağdaş Firavunlar ile, onlarla işbirliği yapan sahte din adamları yani Bel’amlar ve sömürüye ortak olan, bizzat şirk düzeninden beslenen, haramzade, zengin elit tabaka ve bu üç kesime bağlanan, onlara itaat eden, onların koyduğu kanunlarla -Allah’ın
1898] 18/Kehf, 110
1899] 4/Nisâ, 48
1900] Bak. 9/Tevbe, 28
1901] 6/En’âm, 19
ENDÂD EDİNMEK
- 425 -
hükümlerine aykırı olmasına rağmen- yaşayan halk yığınlarından meydana gelir.
Kendi nefsini ilâhlaştıran ve Allah’a değil de kendisine tapan ve tapılmasını isteyenler; başkalarının haklarına el uzatmanın, yalnız Allah’a ibâdet edildiği ve uyulduğu sürece mümkün olmadığını bilirler. Çünkü Allah’ın dini adaleti emreder ve bütün insanları eşit olarak görür. Şirk ise nefsini ilâh edinenlerin, insanları kendilerine kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi nefislerini ilâhlaştırmak için, ilkelerini kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasb üzere kurulu şirk düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları ilâhlara insanları taptırarak, aslında kendilerine taptırır, kulluk ettirirler. Şirk, insanların insanlara kulluk ettiği düzenin adıdır.
Allah’ın halîli (dostu) İbrahim (a.s.) ne güzel dua etmiş: “Allah’ım, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Ya Rabbi, şüphesiz ki bu putlar, birçok insanı saptırdı.”1902 Âyette belirtildiği üzere, İbrahim (a.s.) bile, kendinin ve neslinin putlardan uzak kalması için Allah’a dua etme ihtiyacı hissetmiştir.
“Onların çoğu, şirk koşmadan Allah’a inanmazlar.”1903 İslâm’ın hâkim olmadığı günümüz câhiliyye ortamlarında şirk çeşitleri çoğalmıştır. Kur’an’ın bir çok âyetinde, küçük olsun, büyük olsun şirkin her türlüsünden arınan müttakî kullardan bahsedilmektedir. Allah’ın birliğine iman eden, Allah’a şirk koşanlara düşman olan, tâğutlara ve müşriklere buğz ederek Allah’a yaklaşan, sadece Allah’ı dost, ilâh ve ma’bud edinen, yalnız O’nu seven, O’ndan korkan, O’ndan uman, O’ndan yardım isteyen, O’na boyun eğen, O’na tevekkül eden, O’nun emrine tâbi olup rızasını gözeten, bir iş yaptığı zaman Allah adıyla yapan ve hayatının her bölümünde O’na ait olan kimseler kurtuluşa ermişlerdir. “De ki, namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin rabbi Allah içindir. O’nun hiçbir şeriki/ortağı yoktur.”1904; “De ki, Allah her şeyin rabbi iken, O’ndan başka bir rab mi arayayım?” 1905
b- Put ve Putçuluk
Put, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddi-manevi her şeydir ve putları bu yönleriyle hayatın amacı kılmak da şirktir. Put sadece tapılan bir takım nesneler değildir. Eğer hayatın amacı haline gelir ve insanı Allah’a isyana sevkederse, yerine göre makam, para, kadın veya insanlar için değerli herhangi bir şey insanlar için put olabilir.
Kur’ân-ı Kerim’in açıkladığı şirk çeşitlerinden birisi de putlara ibâdet şeklinde ortaya çıkan tapınmadır. Putlar çeşit olarak çok fazla olmakla beraber, genel olarak iki kısımda mütalaa edilebilir:
1- İnsan, hayvan, kuş veya bunların karışımı bir şeklin; ağaç, taş ve madenden yapılarak tapınılması biçiminde ortaya çıkan ilkel putçuluk. Bu tür putlara sanem veya vesen adı verilir.
2- Herhangi bir şekil düşünmeksizin kafalara, gönüllere, kalplere dikilen veya tâbi olunan putçuluk. Bu tür putperestliğin görüntüsü daha moderndir.
1902] 14/İbrâhim, 35-36
1903] 10/Yûnus, 106
1904] 6/En’âm, 163-164
1905] 6/En’âm, 164
- 426 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Sanem veya vesen dediğimiz ilk maddedeki putlar, tapanların nazarında tabiatüstü yüce bir gücü ve kuvveti temsil ettikleri için putperestler, bu güç ve kuvvetin tapındıkları putlarda gizli olduğuna inanırlar. Bu bağlamda her putun veya putçuluğun ilgili bulunduğu bir efsanesi, tahrif edilmiş tarihsel bir mitleştirmesi vardır. Bu putların bir kısmı iyiliği, bir kısmı şerri, bir kısmı ucuzluğu, düşmandan kurtuluşu, bereketi vs. yi temsil eder.
İslâm tarihçilerinin kaydettiklerine göre putperestlik, İslâm’dan önce Arap yarımadasında oldukça yaygındı. Denilebilir ki, Arabistan’da putçuluğun bütün çeşitleri olmakla beraber, daha çok birinci maddede belirtilen putperestlik yaygındı. Kâbe’nin, putperestliğin sergilendiği bir yer olarak gerçek amacından saptırıldığını görüyoruz. Peygamberimiz (s.a.s.) Mekke’yi fethettiği zaman Kâbe’ye girmiş ve orada Peygamberlerin resimlerinin bulunduğunu görünce, bunların ortadan kaldırılmasını emretmişti. Ayrıca Kâbe’de her biri farklı kabile ve şahıslara ait olan ve değişik şeyleri temsil eden 360 putu görünce, onların da kırılmasını emretmişti.
Putçuluğun her çeşidine karşı çıkan ve putlara tapınmanın kötülüğünü en beliğ biçimde ortaya koyan Kur’ân-ı Kerim âyetleri, insanoğluna, yaratıcının sadece Allah olduğu fikrini ve putların, heykellerin de yaratıcı değil; yaratık olduğu düşüncesini aşılama sadedinde deliller sunar. “Siz, elinizle yonttuklarınıza (putlara) mı tapıyorsunuz? Oysa sizin de, bütün taptıklarınızın da yaratıcısı Allah’tır.” 1906
Put, sadece Arapların câhiliyye döneminde taptıkları basit ve alelâde şekillerden veya özellikle Hz. İbrahim döneminde olduğu gibi muhtelif câhiliyye sistemlerinde tapınılan tahtadan, taştan, tunçtan heykellerden ve ağaç, kuş, hayvan, yıldız, gök cismi, ateş, ruh veya hayallerden ibaret değildir. Bu basit puta tapınma şekilleri Allah’a şirk koşmanın bütün boyutlarını kapsamaz. Yalnızca bu ilkel putçuluklar üzerinde duracak olursak ve Kur’an’daki şirkten maksadın sadece bunlar olduğunu kabul edecek olursak, oldukça boyutlu olan şirk kavramından bir şey anlamış olmayız. Oysa Kur’an’a göre put, o kadar geniş anlamlıdır ki, kişinin Allah’ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî-manevî her şeydir. Bu putları, hayatın amacı kılmak da Allah’a şirk koşmak olarak nitelendirilmiştir. 1907
“İlâhî! Sevdir bize hep, sevdiklerini. Yerdir bize hep, yerdiklerini. Yâr et bize erdirdiklerini.”
Kim Allah’a sahip, o neden mahrum?
Kim Allah’tan mahrum, o neye sahip?
1906] 37/Sâffât, 95-96
1907] Mehmet Kubat, Kur’an’da Tevhid, Şafak Y., s. 132-133
ENDÂD EDİNMEK
- 427 -
Endâd ve Şirk Konusundaki Âyetler
A- Endâd Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 6 Yerde): 2/Bakara, 22, 165; 14/İbrâhim, 30; 34/Sebe’, 33; 39/Zümer, 8; 41/Fussılet, 9.
B- Şirk Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 167 Yerde): 2/Bakara, 96, 105, 135, 221, 221, 221, 221; 3/Âl-i İmrân, 64, 67, 95, 151, 186; 4/Nisâ, 12, 36, 48, 48, 116, 116; 5/Mâide, 72, 82; 6/En’âm, 14, 19, 22, 22, 23, 41, 64, 78, 79, 80, 81, 81, 88, 94, 100, 106, 107, 121, 136, 136, 136, 137, 137, 139, 148, 148, 151, 161, 163; 7/A’râf, 33, 173, 190, 190, 191, 195; 9/Tevbe, 1, 3, 4, 5, 6, 7, 17, 28, 31, 33, 36, 113; 10/Yûnus, 18, 28, 28, 28, 34, 35, 66, 71, 105; 11/Hûd, 54; 12/Yûsuf, 38, 106, 108; 13/Ra’d, 16, 33, 36; 14/İbrâhim, 22; 15/Hıcr, 94; 16/Nahl, 1, 3, 27, 35, 54, 86, 86, 86, 100, 120, 123; 17/İsrâ, 64, 111; 18/Kehf, 26, 38, 42, 52, 110; 20/Tâhâ, 32; 22/Hacc, 17, 26, 31, 31; 23/Mü’minûn, 59, 92; 24/Nûr, 3, 3, 55; 25/Furkan, 2; 27/Neml, 59, 63; 28/Kasas, 62, 64, 68, 74, 87; 29/Ankebût, 8, 65; 30/Rûm, 13, 13, 28, 31, 33, 35, 40, 40, 42; 31/Lokman, 13, 13, 15; 33/Ahzâb, 73, 73; 34/Sebe’, 22, 27; 35/Fâtır, 14, 40, 40; 37/Sâffât, 33; 39/Zümer, 29, 65, 67; 40/Mü’min, 12, 42, 73, 84; 41/Fussılet, 6, 47; 42/Şûrâ, 13, 21; 43/Zuhruf, 39; 46/Ahkaf, 4; 48/Fetih, 6, 6; 52/Tûr, 43; 59/Haşr, 23; 60/Mümtehıne, 12; 61/Saff, 9; 68/Kalem, 41, 41; 72/Cinn, 2, 20; 98/Beyyine, 1, 6.
C- Endâd ve Şirk Konusundaki Âyetler
Başkasını Allah’a Endâd/Denk Tutmak: Bakara, 22, 165; İbrahim, 30; Sebe’, 33; Zümer, 8; Fussılet, 9.
Putlara Tapmak: Maide, 76; Mü’minun, 117; Ahkaf, 5.
Allah’a Eş Koşmak: Nisa, 36, 48, 116; En’am, 151; İsra, 23, 39; Ankebut, 68; Ahzab, 57.
Şirkin Misali: Rum, 28.
Şirk Zulümdür: Lokman, 13.
Heva ve Hevesi Putlaştırmak: Casiye, 23; Muhammed, 12.
Allah’a Çocuk İsnad Edenler: Kehf, 5, 102; Meryem, 88-92.
Allah Kendisine Şirk Koşulmasını Affetmez: Nisa, 48, 116.
Şirkten Sakınmak: Şuara, 213; Kasas, 88; Rum, 31; Zümer, 65-66; Mü’min, 66; Fussılet, 37; Zariyat, 51.
j- Mekke’li Müşriklerin Şirki: En’am, 100; Rum, 28-29, 31-32; Sebe’41; Zuhruf, 20-21, 57-59.
D- Şirk Konusundaki Âyetler
Allah’a Eş/Şirk Koşmak: 4/Nisâ, 36, 48, 116; 6/En’âm, 151; 17/İsrâ, 23, 39; 29/Ankebût, 68; 33/Ahzâb, 57.
Şirkin Misali: 30/Rûm, 28.
Şirk Büyük Bir Zulümdür: 31/Lokman, 13.
Hevâ ve Hevesi Putlaştırmak: 45/Câsiye, 23, 47/Muhammed, 12.
Allah’a Çocuk İsnâd Edenler: 18/Kehf, 5, 102; 19/Meryem, 88-92.
Allah’a Eş Koşmak Haramdır: 7/A’râf, 33; 16/Nahl, 74; 22/Hacc, 31.
Putlara Tapmak: 5/Mâide, 76; 23/Mü’minûn, 117; 46/Ahkaf, 5.
Allah, Kendisine Şirk Koşmayı Affetmez: 4/Nisâ, 48, 116.
Şirkten Sakınmak: 26/Şuarâ, 213; 28/Kasas, 88; 30/Rûm, 31; 39/Zümer, 65-66; 40/Mü’min, 66; 41/Fussılet, 37; 51/Zâriyât, 51.
Şirkten Sakınanların Mükâfatı: 47/Muhammed, 15, 36.
Mekke’li Müşriklerin Şirki: 6/En’âm, 100; 30/Rûm, 28-29, 31-32; 34/Sebe’, 41; 43/Zuhruf, 20-21, 57-59.
E- Müşrikler Konusundaki Âyetler
Müşrikler, Allah’a Çocuk İsnâd Ettiler:6/En’âm, 100-101; 10/Yûnus, 68-70; 16/Nahl, 57, 62; 17/İsrâ, 40; 19/Meryem, 88-92; 21/Enbiyâ, 26; 22/Hacc, 3-4; 34/Sebe’, 40-42; 37/Saffât, 149-159, 180; 43/Zuhruf, 15-16, 18, 79-82; 52/Tûr, 39; 53/Necm, 21-22.
Müşrikler, Allah’tan Başkasını Tanrı Edindiler: 2/Bakara, 165; 3/Âl-i İmrân,151; 4/Nisâ, 117; 5/Mâide, 76; 6/En’âm, 1, 107, 136, 150; 7/A’râf, 191; 10/Yûnus, 18, 66; 11/Hûd, 109; 14/İbrâhim, 30; 15/Hıcr, 95-96; 16/Nahl, 73; 19/Meryem, 81; 22/Hacc, 11-13, 71, 74; 25/Furkan, 3, 55; 36/Yâsin, 74-75; 37/Saffât, 11; 38/Sâd, 5-7; 39/Zümer, 15 45, 67; 40/Mü’min, 10-12; 42/Şûrâ, 9; 52/Tûr, 43.
Müşrikler, Kötülükleri “Atalarımızdan Devraldık” Diye Savunurlar: 2/Bakara, 170-171; 5/Mâide, 103-104; 7/A’râf, 28; 11/Hûd, 109; 31/Lokman, 21; 37/Saffât, 68-71; 43/Zuhruf, 22-25.
Müşrikler, Allah’ın Âyetlerini İnkâr Ederler: 6/En’âm, 4-5, 66-67, 105, 110, 124; 8/Enfâl, 31-33, 52;
- 428 -
KUR’AN KAVRAMLARI
9/Tevbe, 9; 10/Yûnus, 15; 37/Saffât, 68-71; 38/Sâd, 8.
Müşrikler, Put Diye Şeytana Taparlar: 4/Nisâ, 117.
Müşrikler, Hem Kendileri Peygamber’den Uzaklaşırlar, Hem de İnsanları Uzaklaştırmak İsterler: 6/En’âm, 26, 116-117; 21/Enbiyâ,. 2-5; 25/Furkan, 7-9; 31/Lokman, 6-7; 34/Sebe’, 43-44; 38/Sâd, 8, 50/Kaf, 1-2, 5; 54/Kamer, 3; 68/Kalem, 46-48, 51.
Müşrikler, Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Ederler: 6/En’âm, 29-30, 134; 11/Hûd, 19, 25/Furkan, 11, 32/Secde, 10-11, 36/Yâsin, 78-79; 37/Saffât, 16-21; 41/Fussılet, 7; 44/Duhân, 9-10 34-36; 45/Câsiye, 24-26; 50/Kaf, 2-4; 51/Zâriyât, 12-14; 64/Teğâbün, 7.
Müşrikler, Peygamberlerden İnanmayacakları Mûcizeler İsterler: 6/En’âm, 37, 57-58, 109-111, 158; 10/Yûnus, 20, 46; 11/Hûd, 12; 13/Ra’d, 6-7, 27, 40; 15/Hıcr, 6-8; 17/İsrâ, 59, 90-93; 20/Tâhâ, 133-135; 21/Enbiyâ, 5, 37-39; 25/Furkan, 7-8; 29/Ankebût, 50-51, 53-54; 32/Secde, 28-29; 37/Saffât, 176-177; 45/Câsiye, 25; 70/Meâric, 1-3, 5-7; 74/Müddessir, 52-53.
Müşrikler İman Etmezler: 7/A’râf, 192-193; 10/Yûnus, 42-43; 25/Furkan, 9; 36/Yâsin, 7-10; 41/Fussılet, 4, 14; 43/Zuhruf, 40, 88; 68/Kalem, 42-43; 109/Kâfirûn, 1-6.
Müşrikler, Putları Şefaatçi Kabul Ederler: 10/Yûnus, 18; 13/Ra’d, 14; 16/Nahl, 55; 19/Meryem, 81-82; 39/Zümer, 3, 43-44.
Müşriklerin Şirki: 6/En’âm, 100; 30/Rûm, 28-29, 31-32; 34/Sebe’, 41; 43/Zuhruf, 20-21, 57-59.
Müşriklerin Peygamberimiz’e İftiraları: 21/Enbiyâ, 5-6; 25/Furkan, 4-5; 34/Sebe’, 43, 46; 38/Sa’d, 4; 44/Duhân, 14; 46/Ahkaf, 8-9; 51/Zâriyât, 8-11;52/Tûr, 29-30, 32-33; 68/Kalem, 1-2, 5-6, 51.
Müşrikler, Peygamberimiz’le ve Mûcizelerle Alay Ederler: 21/Enbiyâ, 36; 25/Furkan, 7-9, 41-43; 37/Saffât, 11-12, 14-15, 35-36; 40/Mü’min, 83; 43/Zuhruf, 31-32, 57-58; 54/Kamer, 2; 70/Meâric, 1-2, 36-39.
Müşrikler, Kur’an’ı Dinlerler ve “Eskilerin Masallarından İbaret” Derler; Kur’an’la Alay Ederler ve O’nu Yalanlarlar: 6/En’âm, 25; 10/Yûnus, 42-43; 17/İsrâ, 47-48; 21/Enbiyâ, 5; 25/Furkan, 4-6; 34/Sebe’, 43; 37/Saffât, 167-170; 38/Sa’d, 7; 43/Zuhruf, 30-31; 46/Ahkaf, 7, 11; 50/Kaf, 5; 52/Tûr, 33; 53, Necm, 59-61; 68/Kalem, 15; 74/Müddessir, 11-26; 83/Mutaffifîn, 13.
Müşrikler, Meleklere Cinsiyet Yakıştırırlar: 43/Zuhruf, 19; 53/Necm, 27-28.
Müşriklerin Akıllarına Hitap Ederek İman Etmelerini İsteyen Âyet-i Kerimeler: 30/Rûm, 8-9; 36/Yâsin, 66-73; 40/Mü’min, 13; 50/Kaf, 6-7; 52/Tûr, 35-43; 53/Necm, 62; 67/Mülk, 19-24, 28, 30; 80/Abese, 17-32; 82/İnfitâr, 6-9; 88/Ğâşiye, 17-21; 106/Kureyş, 1-4.
Mekke Müşriklerinin İslâm’a ve Peygamberimiz’e Karşı Yürüttükleri Haksız Mücadele: 2/Bakara, 118, 139; 170; 3/Âl-i İmrân, 7, 10, 135, 165; 8/Enfâl,30, 47; 9/Tevbe, 13, 32; 10/Yûnus, 2, 15-16; 38-39, 49, 51, 53, 57, 59, 104, 108; 11/Hûd, 7-8, 12, 14; 13/Ra’d, 5-7, 16, 27, 30-31, 43; 14/İbrâhim, 28, 46; 15/Hıcr, 3, 85, 90-91; 16/Nahl, 1, 44-45, 83, 101-102, 125; 17/İsrâ, 46, 50-51; 56-57, 73, 76, 90, 93; 18/Kehf, 55, 58; 19/Meryem, 77, 80-82; 20/Tâhâ, 133-135; 21/Enbiyâ, 34, 36, 41, 46, 109, 111; 22/Hacc, 15, 19, 25, 47, 49, 68-69; 23/Mü’minûn, 56, 63-96, 109-110; 25/Furkan, 3-9, 21-22, 27, 29, 32, 40, 44, 52; 26/Şuarâ, 4-8 192 197, 208, 212, 214; 28/Kasas, 46-51, 57; 29/Ankebût, 12-13, 50-51, 53-54, 61, 63, 67; 30/Rûm, 6, 10, 28, 33, 43-46, 50-54; 35/Fâtır, 4, 5, 37, 42-43; 36/Yâsin, 6, 11, 69-70, 74-76; 37/Saffât, 11, 13, 34, 36, 38, 40, 50, 61, 149, 158, 167, 170, 176, 179; 38/Sa’d, 8-11, 15-16; 39/Zümer, 36, 38-40, 64; 40/Mü’min, 6, 10, 12, 56, 69, 77; 41/Fussılet, 5, 13-f4, 26, 29, 33, 38, 40, 53, 54; 42/Şûrâ, 13, 15, 24, 47, 54; 43/Zuhruf, 24-25, 29-31, 79-80; 44/Duhân, 10, 16, 34, 37; 46/Ahkaf, 9; 47/Muhammed, 1-3, 8, 10, 14, 32; 48/Fetih, 25-26, 50/Kaf, 12, 14, 22, 36-37, 45; 51/Zâriyât, 14, 53-54, 59-60; 52/Tûr, 15-16, 30, 47; 53/Necm, 19, 26, 33, 37, 59,61; 62/Cum’a, 2; 67/Mülk, 9, 11, 13, 18, 25, 30; 68/Kalem, 42-43, 46-47, 51; 69/Hakka, 43-44, 49-50; 73/Müzzemmil, 15; 74/Müddessir, 11, 49; 75/Kıyâme, 31; 76/İnsan, 27; 77/Mürselât, 7, 16; 78/Nebe’, 1; 83/Mutaffifîn, 13, 16; 86/Târık, 17; 96/Alak, 19; 102/Tekâsür, 1-8; 106/Kureyş, 1-4; 107/Mâûn, 1-3; 108/Kevser, 1-3; 109/Kâfirûr, 1-6; 111/Leheb, 1-5.
F- Müşriklerin Bazı Özellikleri
Müşrikler Nankördür: 6/En’âm, 63-64; 10/Yûnus, 12, 21-23; 16/Nahl, 53-55, 83; 21/Enbiyâ, 46; 29/Ankebût, 65-67; 30/Rûm, 33-35; 31/Lokman, 32; 37/Saffât, 11; 39/Zümer, 8; 43/Zuhruf, 9, 15, 87; 80/Abese, 17-23; 100/Âdiyât, 1-11; 106/Kureyş, 1-4.
Müşrikler, Kız Çocuklarını Öldürüyorlardı: 6/En’âm, 137, 140; 16/Nahl, 57-59; 42/Şûrâ, 17; 81/Tekvîr, 8-9.
Müşrikler, Helâlı Haram; Haramı Helâl Yaparlar: 6/En’âm, 136-140, 143-145, 148-151; 10/Yûnus, 15, 59-60; 16/Nahl, 35.
Müşrikler, Kadınlara Değer Vermezler: 6/En’âm, 139; 16/Nahl, 58-59; 42/Şûrâ, 17; 43/Zuhruf, 17; 52/Tûr, 39; 53/Necm, 21-22.
ENDÂD EDİNMEK
- 429 -
Müşrikler, Allah’a İftira Ederler: 6/En’âm, 138-139, 143-144,
Müşrikler, Çocuklarına Putlarının Adını Verirler: 7/A’râf, 190-191.
Müşrikler, Antlaşmalarını Bozarlar: 9/Tevbe, 1-4, 7-10, 12-13.
Müşrikler Necistir: 9/Tevbe, 28.
Müşriklerin Misali: 13/Ra’d, 14; 22/Hacc, 31; 25/Furkan, 44; 29/Ankebût, 41-43.
Müşrikler, Mü’minlerle Alay Ederler: 23/Mü’minûn, 109-111; 38/Sâd, 62-63; 67/Mülk, 25-29; 83/Mutaffifîn, 29-36.
Müşrikler, Dünya Nimetleriyle Övünürler: 13/Ra’d, 26; 23/Mü’minûn, 54-56, 101; 43/Zuhruf, 32; 53/Necm, 29-30; 68/Kalem, 14, 16-41.
Müşrikler, Fakirlere Vermekten Kaçarlar: 41/Fussılet, 7; 68/Kalem, 17-33, 36-40; 107/Mâûn, 1-3.
Müşrikler, Yetimlere Zulm Ederler: 107/Mâûn, 1-2.
Mekke Müşrikleri, Kâbe’yi Çıplak Tavaf Ederlerdi: 8/Enfâl, 35.
Mekke Müşrikleri, Kâbe’yi Tavaftan Men Ederlerdi: 8/Enfâl, 34-35.
G- Müşriklerin Cezaları
Müşrikler, Putlardan Fayda Görmeyecekler: 2/Bakara, 166; 6/En’âm, 22-24, 94; 7/A’râf, 37, 53, 194-198; 10/Yûnus, 28; 25/Furkan, 17-19; 26/Şuarâ, 96-103; 38/Sâd, 59-60; 45/Câsiye, 10.
Müşrikler, Azabı Görünce Tekrar Dünyaya Dönmek İsteyecekler: 2/Bakara, 167; 6/En’âm, 27-28; 7/A’râf, 53; 23/Mü’minûn, 99-100, 107-108; 26/Şuarâ, 94-102; 32/Secde, 12; 35/Fâtır, 37; 39/Zümer, 56-59.
Kıyâmet Günü Müşriklerin Durumu: 3/Âl-i İmrân, 151; 4/Nisâ, 120-121; 6/En’âm, 22-24, 30; 9/Tevbe, 17; 10/Yûnus, 28-30; 11/Hûd, 20, 22; 12/Yûsuf, 107; 13/Ra’d, 34; 15/Hıcr, 95-96; 16/Nahl, 86-87; 18/Kehf, 52-53; 23/Mü’minûn, 99-108, 112-115; 25/Furkan, 11-14; 26/Şuarâ, 91-103; 28/Kasas, 62-67, 74; 29/Ankebût, 54-55; 30/Rûm, 12-13; 34/Sebe’, 31-33; 37/Saffât, 19-34, 38-39; 38/Sâd, 55-64; 39/Zümer, 15-16, 60; 40/Mü’min, 71-76, 84-85; 41/Fussılet, 6, 47; 43/Zuhruf, 36-39; 50/Kaf, 22-30; 68/Kalem, 42-43; 70/Meâric, 42-44; 73/Müzzemmil, 11-13; 98/Beyyine, 6.
Müşriklerin Tevbesi: 9/Tevbe, 3, 11; 25/Furkan, 70; 28/Kasas, 67.
Müşriklerin Yaptıkları İyilikler Boşa Gider: 9/Tevbe, 17; 39/Zümer, 65.
Mekke Müşriklerinin Azapla Korkutulmaları: 16/Nahl, 45; 18/Kehf, 55, 58; 19/Meryem, 77-82; 20/Tâhâ, 134-135; 21/Enbiyâ, 41, 46, 109, 111; 22/Hacc, 19, 25, 49, 69; 40/Mü’min, 77; 41/Fussılet, 13; 43/Zuhruf, 41-42; 44/Duhân, 9-16, 36, 59; 50/Kaf, 12-14, 36; 51/Zâriyât, 59-60; 52/Tûr, 31 42, 44-47; 54/Kamer, 4-5, 43-48, 51; 67/Mülk, 16-18; 68/Kalem, 16-41. 44; 70/Meâric, 40-41; 72/Cin, 24; 73/Müzzemmil, 11, 15-17; 77/Mürselât, 16-18; 85/Bürûc, 17-20; 86/Târık, 17; 88/Ğâşiye, 23-24.
Müşriklerin Malları ve Evlâtları, Kendilerine Fayda Vermez: 3/Âl-i İmrân, 10, 91, 116; 5/Mâide, 36; 6/En’âm, 70; 7/A’râf, 48; 13/Ra’d, 18; 19/Meryem, 77-80; 45/Câsiye, 10; 58/Mücâdele, 17; 69/Hakka, 25-29; 92/Leyl, 8-11; 104/Hümeze, 2-6; 111/Leheb, 1-3.
Müşrikler, Azaptan Kurtulmak İçin Her Şeylerini Fedâ Etmek İsteyecekler: 70/Meâric, 11-18.
Müşriklere Verilen Mühlet (Süre): 18/Kehf, 58-59; 29/Ankebût, 53; 39/Zümer, 8; 68/Kalem, 44-45; 70/Meâric, 42-43; 73/Müzzemmil, 11.
Müşriklerin Kâbe’ye Hizmet Hakları Yoktur: 9/Tevbe, 17-19, 28.
H- Müşrik-Mü’min İlişkisi
Müşriklerin Dostluğu Yoktur: 2/Bakara, 105; 5/Mâide, 82; 6/En’âm, 106; 9/Tevbe, 7-8, 10, 12; 17/İsrâ, 73-75; 28/Kasas, 87; 60/Mümtehine, 1-2, 6-9.
Müşrikler, Mü’minleri Ateşe Çağırırlar: 2/Bakara, 221; 17/isrâ, 73-75; 29/Ankebût, 12-13.
Müşriklerden Yüz Çevirmek: 6/En’âm, 106, 150; 10/Yûnus, 41; 15/Hıcr, 94; 28/Kasas, 87; 32/Secde, 30; 37/Saffât, 173-174, 178-180; 43/Zuhruf, 83, 89; 45/Câsiye, 18; 51/Zâriyât, 54; 53/Necm, 29; 54/Kamer, 6; 68/Kalem, 8; 73/Müzzemmil, 10.
Müşriklerden Korkulmaz: 9/Tevbe, 13-14; 10/Yûnus, 65; 15/Hıcr, 94; 22/Hacc, 38; 37/Saffât, 171-175.
Müşrikler İçin İstiğfâr Edilmez: 9/Tevbe, 113-115.
Müşrikle Mü’min Karşılaştırması: 47/Muhammed, 15; 67/Mülk, 22.
Müşrikler, Mü’minlere Zarar Veremezler: 37/Saffât, 160-163; 52/Tûr, 42.
Müşriklere Savaşta Yapılacak İşlem: 9/Tevbe, 5-6, 11-12.
İ- Putlar ve Küfrün Öncüleri
Putlar, Kıyâmet Günü Kendilerine Uyanlardan Uzaklaşacaklardır: 2/Bakara, 166; 6/En’âm, 22-24,
- 430 -
KUR’AN KAVRAMLARI
94; 7/A’râf, 37, 53; 10/Yûnus, 28-30; 11/Hûd, 21; 18/Kehf, 52; 19/Meryem, 81-82; 28/Kasas, 64, 75; 35/Fâtır, 14; 38/Sâd, 59-61; 41/Fussılet, 48; 46/Ahkaf, 6.
Putlar, Hiç Kimseye Zarar ve Fayda Veremezler: 5/Mâide, 76; 6/En’âm, 40, 41, 46, 71; 7/A’râf, 192-198; 10/Yûnus, 18, 106; 13/Ra’d, 14, 16; 17/İsrâ, 56-57; 20/Tâhâ, 88-89; 22/Hacc, 11-13; 25/Furkan, 55; 34/Sebe’, 22; 36/Yâsin, 74-75; 39/Zümer, 38.
Putlar, Hiçbir Şey Yaramazlar: 7/A’râf, 191-192; 10/Yûnus, 34; 13/Ra’d, 33; 16/Nahl, 20; 21/Enbiyâ, 21; 25/Furkan, 3; 27/Neml, 60-64; 30/Rûm, 40; 31/Lokman, 11; 35/Fâtır, 40; 46/Ahkaf, 4.
Putlar Şefaat Edemezler: 10/Yûnus, 3, 18; 30/Rûm, 12-13; 34/Sebe’, 23; 39/Zümer, 43-44; 43/Zuhruf, 86; 53/Necm, 24.
Putlar Cehennem Odunudurlar: 21/Enbiyâ, 98-100.
Putlar Bâtıldır: 22/Hacc, 62; 28/Kasas, 74; 53/Necm, 23.
Putların Misali: 22/Hacc, 73.
Putlar Rızık Veremezler: 29/Ankebût, 17.
Putlar Kendilerine Tapanlardan Habersizdirler: 46/Ahkaf, 5.
Lât, Uzza, Menat Putları: 53/Necm, 19-20.
Kendisine Tapılan Putların Rabbi de Allah’tır: 53/Necm, 49.
Putların Kendilerine Bile Faydaları Dokunmaz: 7/A’râf, 197-198; 10/Yûnus, 35; 21/Enbiyâ, 43; 25/Furkan, 3.
Putlar, Yapılan Duâlara Cevap Veremezler: 13/Ra’d, 14; 27/Neml, 62; 34/Sebe’, 22; 35/Fâtır, 14.
Put İle Allah’ın Misali: 13/Ra’d, 16, 33; 16/Nahl, 17, 75-76; 22/Hacc, 62; 27/Neml, 59-64; 40/Mü’min, 20.
Putlar, Diri Değil Ölüdürler: 16/Nahl, 21.
Putlar, Hiçbir Şeye Sahip Değildirler: 16/Nahl, 73; 35/Fâtır, 13; 53/Necm, 19-20.
Putlara Tapmak
Putlara Tapmak Haramdır: 5/Mâide, 90; 17/İsrâ, 29, 39.
Putlara Sövmekten Sakınmak: 6/En’âm, 108.
Putlara Tapanlar Gerçekte Ona Tâbi Olmuyorlar: 10/Yûnus, 66; 28/Kasas, 62-63; 39/Zümer, 3.
Putlara Tapmaktan Sakınmak: 17/İsrâ, 22; 22/Hacc, 30; 25/Furkan, 68; 42/Şûrâ, 9.
Putların ve Küfür Öncülerinin Cezaları
Kıyâmet Günü Putların Durumu: 25/Furkan, 17-19; 28/Kasas, 62-64, 74; 37/Saffât, 22-34.
Putlar, Müşrikler Tarafından İnkâr Edilecektir: 30/Rûm, 13.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c1, s. 234, 471-478
2. Mefatihu’l Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 2, s.132-137, c. 4 s. 179-188
3. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2 s. 209-211, c.3, s. 668-675
4. Fi Zılali’l Kur’an, Seyyid Kutub, HikmetY. c. 1, s. 96, 319-321
5. Tefhimu’l Kur’an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1, s. 135
6. Kur’an-ı Kerim ŞifaTefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 197, 324-328
7. Kur’an Semantiği İnançla İlgili Temel Kavramlar, Mehmet Soysaldı, Çağlayan Y. 79-81, 64-8
8. Kur’an’da Tevhid, Mehmet Kubat, Şafak Y. s. 115-148
9. Kur’an’da Uluhiyet, Suad Yıldırım, Kayıhan Y. s. 158-168
10. 20. Yüzyılda Tevhid ve Şirk, Mehmet Alagaş, İnsan Dergisi Y.
11. Kelimeler, Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. 1/ 130
12. Kur’an’da Mü’minlerin Özellikleri, Beşir İslamoğlu, Pınar Y. s. 23-37
13. Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 105-152
14. Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Beyan Y. s.370
15. Mekke Rasüllerin Yolu, Ali Ünal, Pınar Y. s. 14-41
16. İslam, Said Havva, İkbal Y. 83-107
17. İlmin Işığında İslamiyet, Arif A. Tabbara, Kalem Y. s. 112-121
18. Tevhidin Hakikati, Yusuf el-Kardavi, Saff Y. s. 59-124
19. Sorularla Tevhid ve Akaid, Mehmed Alptekin, Saff Y. s. 159-190
ENDÂD EDİNMEK
- 431 -
20. Tevhid ve Şirk, Salih Gürdal, Beyan Y. s. 77-111
21. Şirk, Abdullah Hanifi, Hanif Y.
22. Kur’an’da Şirk Kavramı, M. H. İsmail Surti, Akabe Y.
23. Putların Alacakaranlığı, Friedrich Nietzsche, Akyüz Y.
24. La İlâhe İllallah, Muhammed Kutub, Ravza Y.
25. Kelime-i Tevhid Davası, Kul Sadi Yüksel, Yenda Y.
26. Tevhid, Muhammed Kutub, Risale Y.
27. Tevhid ve Mü’minin Seyir Çizgisi, Mustafa Şehri, Bir Y.
28. Tevhidi Görüş, Mutahhari, Beheşti, Zencani, Tavassuli, Sahra Y.
29. Tevhid ve Değişim, Celalettin Vatandaş, Pınar Y.
30. İslam Düşüncesinde Tevhid, Mevlid Özler, Nun Y.