Hıristiyanlık ve Yahûdilik

Hıristiyanlık ve Yahûdilik (1)

Çarşamba, 20 Ocak 2021 19:20

Hıristiyanlık ve Yahûdilik

Yazan

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

Kitabın Adı:
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ
İTİKADİ KAVRAMLAR -16-
HIRİSTİYANLIK VE YAHÛDİLİK
Yazarı:
Ahmed Kalkan
Tashih:
Ahmed Kalkan
Mizanpaj:
Ehl-i Dizayn
Kapak Tasarım:
Ehl-i Dizayn
İstanbul 2012
Baskı:
İSTANBUL MATBAACILIK
Gümüşsuyu Cad. Işık Sanayi Sitesi B Blok No:21
Topkapı-Zeytinburnu/İSTANBUL
Tel: 0 212 482 52 66
HIRİSTİYANLIK VE YAHÛDİLİK
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ
İTİKADİ KAVRAMLAR
-16-
Ahmed KALKAN
İnsanlara karşı ticarî amaç güdülmeyen bu eserin hiçbir hakkı mahfuz değildir. Kâr gayesi güdülmemek şartıyla dileyen dilediği şekilde, tümünü veya bir kısmını çoğaltabilir, korsan baskı yapabilir, dağıtabilir, iktibas edebilir, kitabın ve yazarın ismini vererek veya vermeyerek kopye edebilir, mesaj amaçlı kullanabilir. Yazarın hiçbir telif hakkı sözkonusu değildir, şimdi ve sonra bir hak talep etmeyecektir. İlim, insanlığın ortak malıdır. Ve ilim Allah için kullanılınca insana fayda sağlar.
İTHAF
Canlı KUR’AN olmaya çalışıp toplumu KUR’AN’la canlandırmaya gayret eden ve tâğutlara karşı KUR’AN’la mücadeleyi bayraklaştıran her yaştan muvahhid gençlere…
Doğru okuyup doğru anlayan, dosdoğru yaşayıp insanları doğrultmaya çalışan
KUR’AN dostlarına…
Ümmetin ihyâsının vahdet içinde yeniden KUR’AN’a dönüşle mümkün olduğunu kavrayıp nebevî usûlle KUR’AN ve tevhid eksenli dersler ve cemaat çalışması yapan tâvizsiz dâvetçilere, her yaştan genç dâvâ erlerine…
Önsöz
Bismillâh, elhamdu lillâh, ve’ssalâtu ve’sselâmu alâ rasûlillâh.
Her dönemdeki müslümanlar, çağlarındaki bâtılları, tahrif edilmiş dinleri tanıyarak onlar hakkındaki İslâm’ın hükmünü de bilmek mükellefiyetindedir. Böyle bir mecburiyetin kaynağı müslümanın, müslüman olan kimseler ile öyle olmayan kimselere, inançlarına uygun davranmak zorunda oluşudur. Yani onlara uygulanacak olan hukuk ile onlara karşı yapılacak olan muâmelenin, inançlarına göre belirlenmek durumunda olmasıdır. İslâm’ın bu inanç ve hayat sistemleri, yani bu dinler hakkındaki hükümleri bilinmediği takdirde tavır belirlemek sözkonusu olamayacağından, bunların iman açısından değer hükümlerinin tesbiti de kaçınılmaz bir haldir.
Ayrıca bâtıl ve muharref dinleri tanımayan câhil müslümanların, tanımadıkları bâtıldan kaçınmaları da özellikle günümüzde imkânsız derecede zordur. Zamanımızda nice müslüman, kavram kargaşasının kurbanı olmakta, bâtıl dinlerle karışık bir inanç ve davranış sergilemektedir. Yani biraz müslüman, biraz laik, biraz Hıristiyan, biraz materyalist... karma dinler içinde olabilmektedir. “Onların çoğu, ancak Allah’a şirk (ortak) koşarak iman ederler.”1
Müslüman, Allah’ın ve Rasûlü’nün kat’i hükümlerine aykırı hükümleri kabul edemeyeceğinden, bu tür fikir, sistem, ideoloji ve muharref dinleri reddetmek zorundadır. Dolayısıyla müslümanların, çağlarında ortaya çıkan fikir ve sistemlerle, dünyada en çok bağlıları olan hıristiyanlarla bu açıdan ilgilenmeleri ve bunlara dair değerlendirme yapmaları gerekmektedir. Hele bu muharref dinler, İslâm’ın önünde engel olarak duruyor; fikir, ideoloji ve sistemler, özellikle müslümanların yaşadığı topraklar üzerinde uygulama alanı buluyor ve yayılma istidadı gösteriyor, hatta bunların varlığı İslâm akîdesi açısından büyük bir fitne ve tehlike teşkil ediyorsa, müslüman olarak görevimiz daha da büyük olacaktır.
İnsanlar tarafından oluşturulan dinlerin hepsinin ortak özelliği; Allah’ın vahiyle bildirdiği din olan İslâm’a karşı olmalarıdır. “Allah’tan bir yol gösterici olmadan, yalnız kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir?”2
İnsanların hak olsun bâtıl olsun, dünya hayatlarında
1 12/Yûsuf, 106
2 28/Kasas, 50
benimsemiş oldukları inanç ve hayat düzenlerinin, ideoloji, politika, ahlâk ve yaşayış şekil ve üsluplarının ifâdesi olarak “din”in, Allah tarafından kabul edileninin adı “İslâm”dır. Allah, kendi katında geçerli olan dinin İslâm olduğunu bildirmiş, İslâm’dan başka bir din arayanın, İslâm’dan başka bir inanç ve hayat düzenini benimseyenin bu arayış ve benimseyişinin âhirette ebedî hüsran ile sonuçlanacağını, bu dininin Allah tarafından kabul edilmeyeceğini açıklamıştır.3 Allah’ın dininden başka bir din, O’nun insanlar için teklif etmiş olduğu hayat düzeninden başka bir hayat düzeni, O’nun istediğinden başka inanç sistemi ve ideolojileri seçip benimsemek, kısacası Allah’ın dini İslâm’dan başka bir din arayışına girmek, fıtrata ve Allah’ın kâinata egemen olan kanunlarına ters düşmektir. “Göklerde ve yerde ne varsa ister istemez Allah’a teslim olup boyun eğmişken, onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hem onlar O’na döndürüleceklerdir.”4
Allah, dinini kemale erdirdiğinden, bu dinin eksiksiz olarak ve bütünüyle alınıp kabul edilmesi, tüm hükümlerine inanılarak, bütünüyle uygulanmaya konulması gerekmektedir.
“Ey iman edenler! Bütünüyle ve hepiniz İslâm’a girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Gerçekten şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır. Size bunca deliller geldikten sonra kayarsanız, bilin ki Allah, hiç şüphesiz mutlak Gâlib ve Hâkim olandır.”5
“Yoksa siz, Kitab’ın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların cezâsı, dünya hayatında rezil ve rüsvay edilip aşağılanmaktan, âhirette de azâbın en şiddetlisine uğratılmaktan başkası değildir. Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir.”6
Muharref dinler, tahrif edilmiş, bozulmuş dinler demektir. Allah’ın gönderdiği İslâm Dini’nin atmalar ve katmalarla değiştirilmiş şeklidir. Yahûdilik ve Hıristiyanlık muharref dinlerdir.
Dinleri bozmanın amacı: İnsanlar zamanla Allah’ın yolundan sapmış, tatmin olmak bilmeyen arzu ve isteklerini gerçekleştirmek isteyince de, Allah’ın insanlar arasında dengeyi ve huzuru sağlamak için gönderdiği din, kendilerine mâni olmuştur. Bu engeli ortadan kaldırmak için de iki seçenek vardır:
a) Allah düşüncesini ve inancını reddederek, Allah’a dayalı bir dini de ortadan kaldırmak.
3 Bak. 3/Âl-i İmran, 19 ve 85
4 3/Âl-i İmran, 83
5 2/Bakara, 208-209
6 2/Bakara, 85
b) Allah’ın gönderdiği dinin, kendi arzu ve istekleriyle çelişen, kendi çıkarlarına müsaade etmeyen kurallarını değiştirmek.
Din düşüncesinin reddedilmesi işlerine gelmeyen veya toptan reddetmenin mümkün olmadığını görenler, dinin işlerine gelmeyen yönlerini kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmişlerdir. Böylece hem câhil ve gafil dindarların tepkisinden kurtulmuşlar, hem de değiştirdikleri bu dinleri kendi sömürü düzenlerine koltuk değneği yapmışlardır. Bu tip insanlar, zaman zaman dinî merasim ve törenlere katılıp kendilerinin de dindar olduklarını, dine karşı olmadıklarını söyleyerek dindar ama câhil kesimin desteğini almaya çalışmışlardır. Kısaca, Allah’ın gönderdiği Hak Din’in bazıları tarafından kendi çıkarları doğrultusunda değiştirilip Allah’ın dini imiş gibi sunulduğu dinlere muharref dinler denir. Bunlar da Hıristiyanlık ve Yahudiliktir.
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez. O, âhirette de kayba uğrayanlardandır.”7
Avrupa Birliği denilen, halkının çoğunluğunun kendilerini Hıristiyanlığa nispet etikleri ülkelerle tek devlet olmaya, bu ülkeyi onların bir vilayeti konumuna indirgemeye hedefini ayarlamış, Hıristiyan Batıyı dost ve müttefik kabul eden zihniyeti de Kur’an açısından değerlendirmek ve bu konuda kendimize nasıl bir görev düştüğünü hesap etmek zorundayız. Velî edinmenin Kur’an’la yasaklandığı Hıristiyan ve Yahûdileri velî (dost veya yönetici) kabul edenler hakkında Kur’an ne diyor, insanımız merak bile etmiyor.
Teorisyenlerinin Yahudi oldukları bilinen Komünizm, söyleyeceğini söyledi, yapacağını yaptı ve tarih sahnesinden çekildi. Sıra, alternatifi olmadığı varsayıldığından bitkisel hayatta uzatmaları oynayan, Hıristiyan dünyada en etkin olan Kapitalizme geldi. Hakk’ı temsil etmesi gereken Müslümanlar, Dünya İslâm Devleti gibi bir “dev”i canlandırabilseler, yani hak gelmiş olsa, tüm bâtıllar hemen yok olup gidecek. Işığın geldiğinde karanlığın yok olması gibi. Kim derdi ki, Mekke’de bin bir güçlük ve mahrûmiyetle garip olarak doğan İslâm güneşi, yarım asır geçmeden iki süper gücü de eritip yenerek tarih çöplüğüne atacak; kendisi dünyanın tek umudu olacak. Mekke’de taşın altında ezilmeye çalışılan Bilal o gün bunu söylese kim inanırdı ona? Ama Allah’ın vaadini unutuyor insanlık: “Şüphesiz yeryüzüne ancak sâlih kullarım vâris olacaktır.”8 Yeter ki, sâlih mü’minler, mirasçılarından kalan mirasın peşine düştükleri gibi Allah’ın kendilerine yaptığı bu vaadin peşine düşsünler.
7 3/Âl-i İmran, 85
8 21/Enbiyâ, 105
“Biz de yeryüzünde ezilenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları arza vâris kılmak istiyoruz.”9 Bunun için gerekli şartlar da sayılıyor: “Allah, içinizden (kendisinin istediği gibi) iman edip sâlih amel işleyenlere; kendilerinden öncekileri güç ve iktidar sahibi kıldığı gibi, kendilerini de kesinlikle yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacağını, kendileri için seçtiği dinlerini kuvvetle icrâ etme gücü vereceğini ve onların korkularını güvene çevireceğini vaad etmiştir. Onlar, yalnız Bana ibâdet ederler ve Bana hiçbir şeyi şirk/ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim de küfre saparsa, işte onlar, hak yoldan çıkanların tâ kendileridir.” 10
İnkârcı, sömürücü Batının, siyonistlerin ve özellikle İsrail adlı vampirler çetesinin sömürgesi Amerika’nın bugünü ve yarını hakkındaki Sünnetullah’ı Kur’an’dan öğrenelim: “Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp), üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik.”11; “Kim dünya hayatını ve süsünü isterse, onlara oradaki amellerinin karşılığını tamamen öderiz (tam veririz). Ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.” 12; “İnsan için, ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır.” 13
Ama bu durum çok uzun sürmez. Sonra, yine Allah’ın kanunlarından biri devreye girer: Kâfirlerin bu hâkimiyeti Allah’ın takdir ettiği mahdut bir zaman süreci içindir. Sonra bu zâlim kâfirleri helâk kanunu işler: “…Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler. Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” 14
20. yüzyıl istisnâî bir yüzyıldır. Tarih çizgisi içinde bir parantez içidir. Tarihin akışı içinde görülmeyen çok farklı şeyler sahnelenmiştir bu asırda. Bu yüzyıla kadar tüm savaşlarda ölenlerin toplamından fazla insan, bu yüzyıldaki hiç yüzünden çıkan iki Dünya Savaşında hayatlarını kaybetmiştir. Sonra birbiriyle savaşanların önemli bir kesimi kendi istekleriyle tek devlet olma çabasına girebilmelidir. Ulus-devlet modası çıkmış, ülkeleri ideolojiler yönetmeye başlamış; materyalizm makasının iki acımasız kolundan biri olan komünizm, tarihin çöplüğüne atılmış, diğer kolu kapitalizm de son zulümlerini alelacele icrâya koyup sahneden çekilme sinyalleri vermektedir. Batının, özellikle ABD’nin dünya insanına sunacağı hiçbir değer kalmamıştır. Yeni Dünya düzen(sizliğ)i, Büyük
9 28/Kasas, 5
10 24/Nûr, 55
11 6/En’âm, 44
12 11/Hûd, 15
13 53/Necm, 39
14 6/En’âm, 44-45
Ortadoğu planı, ılımlı İslâm gibi projelerle dünyaya çeki düzen vermeye kalkan bu süper cüce, kendi düzenini sağlayamayacak acziyeti derinden hissetmeye başlamıştır.
ABD’yi ve temsil ettiği değersizliği putlaştıranlar bilsin ki, artık bu sanal süpergüç, üvey kardeşi Sovyet Sosyalizmi gibi tarihin çöplüğüne atılmanın eşiğine gelmiştir. Hasta can çekiştirmektedir. 21. Yüzyıl yeni bir dünyaya gebedir. Gönül istiyor ki bu boşluğu İslâm doldursun. Her şeye rağmen inşaAllah istikbâl İslâm’ın olacaktır.
Ahmed Kalkan
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Kasım 2012, Ümraniye
İÇİNDEKİLER
HIRİSTİYANLIK / 13
Nasârâ ve Hıristiyan; Anlam ve Mâhiyeti / 13
Kur’ân-ı Kerim’de Hıristiyanlık / 16
Kur’ân’a Göre Hıristiyanların İslâm’a Zıt Olan Bazı Temel İnançları / 18
Hıristiyan Âmentüsü / 22
Hıristiyanlıkta İbâdet / 26
Körlerin Kör Kılavuzu Pavlus / 28
Hz. İsa / 31
Hıristiyanlara Göre Hz. İsa / 33
Hıristiyanlıkta Aslî Günah ve Bunun Keffâreti İçin Oğul’un Çarmıha Gerilmesi Anlayışı / 34
Kitab-ı Mukaddes’e Göre Barış ve Savaş Anlayışı / 38
Hıristiyanlıkla İlgili Temel Kavramlar ve Anlamları / 40
YAHÛDİLİK / 63
Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti / 63
İsrâiloğullarının Özelliklerinden Bahseden Bazı Âyetler / 65
Benî İsrâille İlgili Bazı Hadis-i Şerifler / 66
İsrâiloğullarının Tarihi / 67
Firavun ve İsrâiloğulları / 68
Firavun’dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları / 71
Hz. İsa ve Benî İsrâil / 74
Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları / 75
İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri / 77
Onlar ve Biz / 82
Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü / 82
İmanda Pazarlık / 84
Dini, Kutsal Kitabı Tahrif / 86

- 13 -
HIRİSTİYANLIK

Nasârâ ve Hıristiyan; Anlam ve Mâhiyeti

Kur’ân-ı Kerim’de Hıristiyanlık

Hıristiyanların İslâm’a Zıt Olan Bazı Temel İnançları

Hıristiyan Âmentüsü

Hıristiyanlıkta İbâdet

Körlerin Kör Kılavuzu Pavlus

Hz. İsa

Hıristiyanlara Göre Hz.İsa

Aslî Günah ve Keffâret İnancı

Kitab-ı Mukaddes’e Göre Barış ve Savaş Anlayışı

Hıristiyanlıkla İlgili Temel Kavramlar ve Anlamları
“Şüphesiz senden evvel peygamberlere iman edenler, yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah’a ve âhiret gününe hakkıyla iman edip sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi, onlar üzülmeyeceklerdir.” 1
Nasârâ ve Hıristiyan; Anlam ve Mâhiyeti
Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinin, daha sonra tahrif edilmiş, bozulmuş şekline hıristiyanlık diyoruz. Hıristiyanlık, vahy ve kutsal kitaba dayanan, esas itibariyle İslâm dininin o günkü şekli olan ilâhî kaynaklı bir dindir. Hıristiyan kelimesi Kur’an’da geçmez. Bu anlamda “nasrânî”2kelimesinin çoğulu olan “nasârâ” kelimesi kullanılır. Nasrânî, hıristiyan; nasârâ hıristiyanlar demektir. Hıristiyanlık için de “nasrâniyye” kelimesi kullanılır. Nasrâni ve Nasârâ kelimesinin anlamı ve hıristiyanlar için kullanılması konusunda iki değerlendirme yapılır:
1- Kelime, Nâsıra veya Nasran adlı köyden olanlar anlamındadır ki, Hz. İsa ve havârileri bu köye nispet edilirler. 2- Yardım ve destek anlamındaki nusret veya nasr kökünden yardım edenler, yardımcılar anlamındaki ensâr kelimesine nispet edilmiştir. Âl-i İmrân sûresi 52. âyetinde Hz. İsa’nın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle havâriler için ensâr kelimesi kullanılır. Bu deyimden yola çıkılarak havârilere ve tüm hıristiyanlara “yardım edenler” anlamında nasârâ denmiştir.
Bu dinin mensupları, batı dillerinde “christian” , Türkçede
1 2/Bakara, 62
2 3/Âl-i İmrân, 67
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 14 -
“hristiyan” (hıristiyan) şeklinde adlandırılır. Bugünkü İncillerde bu
kelime, Grekçe “Christos yanlısı” anlamında “christianos” şeklinde
geçer. Christos, İbrânicede “kutsal yağ sürülmüş, yağlanmış” anlamına
gelen “Maşiah” (Mesîh) kelimesi, “gelecek olan Yahve’nin
kutsanmışı”nı veya “kralı”nı ifade ederken, bunun Grekçe’deki
karşılığı “Christos” İncillerde Hz. İsa’ya isim-lakap olarak verilmiştir.
Grekçe “Christos” ve Latince “ianos” ekinden oluşan “christianos
(Latince, “christianus”) kelimesi, daha sonra halk dilinde
“chrestianus” şeklini almıştır. Türkçe söylenişi ile hıristiyan kelimesi,
buradan kaynaklanmaktadır.
Hıristiyanlık, başlangıçta hak dinin tüm vasıflarını içeren, çok
sade bir tevhid dini idi. Yani İslâm’ın o günkü şekliydi. Bu hakikat
Kur’an’da nice âyette vurgulanır. “İsa açık delillerle gelince, şöyle
dedi: ‘Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir
kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibâdet edin.
İşte bu, doğru yoldur.’ Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle ihtilâfa
düştüler. Acı bir günün azâbı karşısında vay o zulmedenlerin haline!”3
Âyette vurgulandığı gibi, Hz. İsa, bir peygamber olarak gönderilmesindeki
amacı, açık bir şekilde ifade etmesine rağmen, onun bu
dünyadan ayrılmasından kısa bir zaman sonra bu tevhid dini olan
İslâm’ın o günkü şekli, köklü tahriflere/değişikliklere uğratılmış
ve hıristiyanlık ortaya çıkmıştır. Bu temel bozulmanın en büyüğü,
tevhidin teslisle yer değiştirmesidir.
“İsa, onlardaki küfrü/inkârcılığı sezince, ‘Allah yolunda bana yardımcı
olacaklar kimlerdir?’ dedi. Havârîler, ‘Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız;
Allah’a iman ettik. Bil ki biz müslümanlarız’ cevabını verdiler.”4 Âyette
havârîlerin dilinden kendileri hakkında “müslimûn = müslümanlar”
denilmesi, tüm semâvî/hak dinlerin, aslında Allah katında tek hak
din olan İslâm5 olduğunu, bağlılarına da “müslüman” dendiğini,
bu “müslüman” isminin bize Allah tarafından verildiğini6 biliyoruz.
Âyette geçen “havârî” kelimesi, Arapçaya Habeşçeden geçmiş
olup aslı “havâryâ”dır; “yardımcı” anlamına gelmektedir. Nitekim,
meali verilen son âyette Hz. İsa’ya ve onun dinine yardımcı olmayı
taahhüd edenlere bu adın verildiğini görmekteyiz. Hz. Muhammed
(s.a.s.)’e ilk inanan insanlar olan “sahâbe”nin benzerleridir.
Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı peygamber konumundan çıkararak,
onu ilâhlıkta Yüce Allah’a şirk/ortak koşmuşlardır. Hıristiyanların
3 43/Zuhruf, 63-65
4 3/Âl-i İmrân, 52
5 3/Âl-i İmrân, 19
6 22/Hac, 78
HIRİSTİYANLIK
- 15 -
dindeki bu çirkin tahrifatı, Kur’ân-ı Kerim’de sert bir şekilde kınanır.
7 Hz. İsa’dan çok kısa bir zaman sonra, hıristiyanlık, Hz. İsa’nın
getirdiği tevhid dini olmaktan çıkmış, Pavlus’un yorumları ile hak
din vasfını kaybedip teslis dinine dönüşmüştür. Günümüzün hıristiyanlığı,
Hz. İsa’nın getirdiği nizamdan, hak tevhid dini vasfından
çok, Pavlus’un ve bu çizgideki kilisenin yorumlarıdır. Aslında bu
dinde, peygamber, melek, âhiret ve kader inancı gibi İslâm’la ortak
inanç esasları ve müşterek kavramlar bulunmakla beraber, bu
inanç konularının ve kavramların açıklanışı İslâm’ın bozulmamış
tevhid inancından tamamıyla farklıdır.
Hâlbuki Hz. İsa, yepyeni bir din getirmemiştir; tam tersine o,
kendinden önce gönderilen Hz. Mûsâ’nın getirdiği şeriatı ıslah etmek
için gönderilmiş bir peygamberdir: “Ben, benden önce gelen
Tevrat’ı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere
gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allah’tan korkun
ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir.
Öyle ise O’na ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.”8 Bu âyetle
kesin olarak belirtildiği gibi, Hz. İsa, diğer peygamberlerin tebliğ
ettiği dinin dışında farklı bir din getirmemişti. Bu hakikati, tahrif
edilmesine rağmen bugünkü İncillerde bile görmek mümkündür:
“Sanmayın ki ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmağa geldim;
ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeye geldim.” 9
Hz. İsa, 30 yaşında peygamber olmuş ve peygamberlik müddeti
yaklaşık olarak üç yıl sürmüştür. Dolayısıyla üç sene gibi çok kısa
sayılabilecek bir süreçte, onun görevi, bazı şeylere ve özellikle
Hz. Muhammed’in (s.a.s.) geleceğini müjdelemeye hasredilmiştir.
Muharref İnciller bile Hz. İsa’nın kendi yapacağı işlerin bitmediğini
onun ağzından şöyle ifade eder: “Size söyleyecek daha çok
şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat O hakikat Ruhu
gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir;
fakat her ne işitirse söyleyecek; ve gelecek şeyleri
size bildirecektir.”10İncil tahrif edilmiş olmakla birlikte, vahy ürünü
bazı ibarelerin bulunabileceğini kabul ediyoruz.
Hıristiyanlar, kendi kitaplarında geçen ve Hz. Muhammed
(s.a.s.)’in geleceğini müjdeleyen ifadeleri bu İncil ifadesinde olduğu
gibi, “Hakikat Ruhu” şeklinde değiştirmişlerdir. Aynı şekilde Hz.
Muhammed (s.a.s.)’in isminin karşılığı olan “Paraklit” ismini de
Türkçe İncillerde “Tesellici” olarak tercüme edip değiştirmişlerdir.
7 5/Mâide, 17, 72, 116; 9/Tevbe, 31
8 3/Âl-i İmrân, 50-51
9 Matta, 5/17
10 Yuhanna, 16/12-13
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 16 -
(Bu konuyla ilgili olarak ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) müjdelenmesiyle
ilgili bkz. Yuhanna, 14/16, 26, 30; 15/26; 16/7-8, 12-13).
Allah’ın kelâmı olduğu konusunda en küçük bir şüphe olmayan,
bir kelimesi dahi tahrif olmamış ve olmayacak korunmuş kitap
Kur’ân-ı Kerim’de bu konu şöyle belirtilir: “Hani Meryem oğlu
İsâ, ‘Ey İsrâil oğulları! Ben size Allah’ın peygamberiyim, benden önce
gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir
peygamber’i de müjdeleyici olarak geldim’ demişti.” 11
Kur’ân-ı Kerim’de Hıristiyanlık
“Nasrânî” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de bir yerde12 geçer. Bu kelimenin
çoğulu olan “nasârâ” kelimesi, 14 yerde kullanılır. Hıristiyanların
çoğunluğunu teşkil ettiği “ehl-i kitab” 32 yerde, yine
aynı anlamda, “ûtü’l-kitab” (kendilerine Kitap verilenler) 21 yerde
geçer. “İncîl” 12; “İsâ” 25 yerde, Hz. İsa’nın lakabı olan “Mesîh”
de 11yerde kullanılır. Hz. İsa’nın annesi “Meryem” 34 yerde geçer.
“Ben, benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmek, size haram kılınan
bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/
mûcize getirdim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim
de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na ibâdet/kulluk edin. İşte
bu, dosdoğru yoldur.” 13
“De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müsâvi/anlamı eşit (ve
âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek): ‘Allah’tan başkasına tapmayalım;
O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler
edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman
deyin ki: ‘Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız.” 14
“Hiçbir beşerin, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden
sonra (kalkıp) insanlara: ‘Allah’ı bırakıp da (gelin) bana kul olun’
demesi mümkün değildir. Bil’akis (şöyle der:) ‘Okumakta ve öğrenmekte
olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olun.’ Ve size ‘melekleri ve
peygamberleri ilâhlar/tanrılar edinin’ diye de emretmez. Siz müslüman
olduktan sonra, hiç size kâfirliği emreder mi?” 15
“Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, hak/gerçek
olandan başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryem’in oğlu İsa’dır, (o)
Allah’ın rasûlüdür; Meryem’e ulaştırdığı (‘kün=ol’) kelimesi (nin eseri)dir.
Allah tarafından (gelen) bir ruhtur. Artık Allah’a ve peygamberlerine iman
11 61/Saf, 6
12 3/Âl-i İmrân, 67
13 3/Âl-i İmrân, 50-51
14 3/Âl-i İmrân, 64
15 3/Âl-i İmrân, 79-80
HIRİSTİYANLIK
- 17 -
edin de ‘(İlâh) üçtür’ demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere bundan
vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne
Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan çekinirler.
O’na kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna
toplayacaktır.” 16
“Gerçekten ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir’ diyenler, andolsun
ki kâfir olmuşlardır. De ki: ‘O halde, Allah, Meryem oğlu Mesih’i,
anası (Meryem’i) ve yeryüzünde bulunanların hepsini öldürmek isterse,
Allah’a karşı kimin elinden bir şey gelir?” 17
“Meryem oğlu Mesih (İsa) gerçekten Allah’tır’ diyenler, andolsun kâfir
olmuşlardır. Hâlbuki Mesih (şöyle) demişti: ‘Ey İsrâiloğulları, benim de
Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Bilin ki kim Allah’a
şirk/ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun
yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar da yoktur.” 18
“Andolsun ‘Allah üçün üçüncüsüdür (üç tanrının biridir)’ diyenler kâfir
olmuştur. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh/tanrı yoktur. Eğer diyegeldikleri
(bu sözden) vazgeçmezlerse içlerinden o kâfir olanlara çok
acıklı bir azap vardır.” 19
“Meryem oğlu Mesih (İsa), ancak bir rasûldür/peygamberdir (başka bir
şey değildir). Ondan önce de (birçok) peygamberler gelip geçmiştir. Anası
da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri
nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.” 20
“De ki: ‘Ey ehl-i Kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Bundan
evvel gerçekten hem kendileri sapmış, hem de birçoğunu saptırmış ve
(hâlâ da) dümdüz yoldan sapagelmiş bir kavmin hevâsına (ve hevesine)
uymayın.” 21
“Allah: ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘beni ve anamı, Allah’tan başka
iki ilâh/tanrı edinin’ diye sen mi dedin?’ diye buyurduğu zaman o, şöyle
dedi: ‘Hâşâ! Seni tenzih ederim, Sen yücesin; Hakkım olmayan, benim
için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam,
şüphesiz Sen bunu bilirsin. Benim içimdekini Sen bilirsin; ben Senin
zâtında olanı bilmem. Gaybları/gizlilikleri eksiksiz bilen yalnız Sensin, Sen!
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a ibâdet/kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum
16 4/Nisâ, 171-172
17 5/Mâide, 17
18 5/Mâide, 72
19 5/Mâide, 73
20 5/Mâide, 75
21 5/Mâide, 77
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 18 -
müddetçe onlar üzerine şâhid/kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık
onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin,
şâhidsin.” 22
“Yahudiler, ‘Uzeyir Allah’ın oğludur’ dediler! Hıristiyanlar da, ‘Mesih
(İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir.
(Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah
onları kahretsin. Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” 23
“Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını), râhiplerini ve Meryem
oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki hepsine de tek ilâh’a ibâdet/
kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. Ondan başka hiçbir tanrı
yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları şeylerden uzaktır.” 24
“İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: ‘Ben size hikmet getirdim ve
ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim.
Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin
de Rabbinizdir. O’na ibâdet edin. İşte bu, doğru yoldur.’ Ama aralarından
çıkan gruplar, birbirleriyle ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbı karşısında
vay o zulmedenlerin haline!” 25
“Hani Meryem oğlu İsâ, ‘Ey İsrâil oğulları! Ben size Allah’ın peygamberiyim,
benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek
Ahmed adında bir peygamber’i de müjdeleyici olarak geldim’ demişti.” 26
“De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.
Hiçbir şey O’na eş ya da denk değildir.”(Samed: Hiçbir şeye muhtaç
olmayan, aksine her şey kendine muhtaç olan demektir.)” 27
“Allah katında hak din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim
geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler.
Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok
çabuktur.” 28
Ve bir hadis-i Şerif: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri
gibi beni övmeyin. Yalnız, ‘Allah’ın kulu ve rasûlüdür’ deyin.” 29
Kur’ân’a Göre Hıristiyanların İslâm’a
Zıt Olan Bazı Temel İnançları
Hıristiyanlar, Dinlerinde Aşırı Giderler: Kur’ân-ı Kerim, ehl-i
Kitabın ve özellikle hıristiyanların dinde aşırılıklarla hak dini bozduklarını
ifade ederek, bundan vazgeçmelerini emreder: “Ey Kitap
22 5/Mâide, 116-117
23 9/Tevbe, 30
24 9/Tevbe, 31
25 43/Zuhruf, 63-65
26 61/Saf, 6
27 112/İhlâs, 1-4
28 3/Âl-i İmrân, 19
29 Buhârî, Enbiyâ 48; Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/23, 24, 47, 55
HIRİSTİYANLIK
- 19 -
ehli, dininiz hususunda haddi aşmayın. Allah’a karşı hak olandan başkasını
söylemeyin.”30; “De ki: ‘Ey ehl-i Kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın.
Bundan evvel gerçekten hem kendileri sapmış, hem de birçoğunu
saptırmış ve (hâlâ da) dümdüz yoldan sapagelmiş bir kavmin hevâsına (ve
hevesine) uymayın.” 31
Hıristiyanlar ‘Allah İsa’dır’ Dediler: Kur’an’da, hıristiyanların
dindeki aşırılıklarının bir sonucu olarak, Allah’a inanç konusunda
tevhidden ayrılarak şirke düşmeleri vurgulanır ve gereken cevaplar
verilir: “Gerçekten ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir’ diyenler,
and olsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: ‘O halde, Allah, Meryem oğlu
Mesih’i, anası (Meryem’i) ve yeryüzünde bulunanların hepsini öldürmek
isterse, Allah’a karşı kimin elinden bir şey gelir?”32 Doğumlu ve ölümlü
olanların ilâh olamayacakları, bu âyette hatırlatılmaktadır. “Meryem
oğlu Mesih (İsa) gerçekten Allah’tır’ diyenler, andolsun kâfir olmuşlardır.
Hâlbuki Mesih (şöyle) demişti: ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Bilin ki kim Allah’a şirk/ortak
koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir
ve zâlimler için yardımcılar da yoktur.” 33; “Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini
(hahamlarını), râhiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler.
Hâlbuki hepsine de tek ilâh’a ibâdet/kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı.
Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları
şeylerden uzaktır.” 34
‘İsa Allah’ın Oğludur’ Dediler: “Yahudiler, ‘Uzeyir Allah’ın oğludur’
dediler! Hıristiyanlar da, ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların
ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin
sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da (haktan bâtıla)
döndürülüyorlar!”35 Beydavî’nin de belirttiği gibi, hıristiyanlar bunu,
Hz. İsa’nın babasız dünyaya gelmesini imkânsız gördükleri için
veya Hz. İsa’nın anadan doğma körü, alacalıyı iyileştirmesini, ölüleri
diriltmesini insan olarak imkân dışı gördükleri için söylediler.
Hâlbuki her peygamber, Allah’ın yaratması ve izniyle mûcizeler
göstermiştir. Hz. İsa’nın durumu da, peygamberliğini isbat eden
mûcizeden başka bir şey değildir.
Hz. İsa’nın, kendinden sonra Allah’a şirk koşulması konusunda,
hiçbir suçu yoktur. O, tevhid dinini insanlara tebliğ etmiş, kendisinin
de Allah’ın kulu ve peygamberi olduğundan başka bir iddiada
30 4/Nisâ, 171
31 5/Mâide, 77
32 5/Mâide, 17
33 5/Mâide, 72
34 9/Tevbe, 31
35 9/Tevbe, 30
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 20 -
bulunmamıştır. Kur’an, Hz. İsa’yı ve onun tebliğ ettiği dini temize
çıkarır ve onun adına yalan ve iftira atıp dinde çirkin aşırılıklara
gidenlerin maskesini düşürür: “Hiçbir beşerin, Allah’ın kendisine Kitap,
hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: ‘Allah’ı bırakıp
da (gelin) bana kul olun’ demesi mümkün değildir. Bil’akis (şöyle
der:) ‘Okumakta ve öğrenmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis
kullar olun.’ Ve size ‘melekleri ve peygamberleri ilâhlar/tanrılar edinin’
diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, hiç size kâfirliği emreder
mi?”36 Âyet-i kerimeden net olarak anlaşılmaktadır ki Hz. İsâ,
insanları İslâm’a davet etmiş, onları müslüman olmaya çağırmış;
teslise, yani şirk ve küfre kesinlikle müsaade etmemiştir.
Hıristiyanlar Teslisi (Üçlü İlâh Anlayışını) Kabul Etmekle Kâfir
Oldular: Bilindiği gibi, muharref hıristiyanlık inancında Baba, Oğul,
Rûhu’l-Kudüs’ten oluşan teslis inancı başlıca akide esasıdır. Şimdiki
tüm hıristiyanlara göre, teslisi kabul etmeyenler hıristiyan sayılmazlar.
Hâlbuki teslis, açık bir küfürdür; buna inanan kimse kâfir
ve müşrik olur: “Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında,
hak/gerçek olandan başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryem’in
oğlu İsa’dır, (o) Allah’ın rasûlüdür; Meryem’e ulaştırdığı (‘kün=ol’) kelimesi
(nin eseri)dir. Allah tarafından (gelen) bir ruhtur. Artık Allah’a ve
peygamberlerine iman edin de ‘(İlâh) üçtür’ demeyin. Kendiniz için hayırlı
olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan
münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil
olarak Allah yeter. Ne Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın
kulu olmaktan çekinirler. O’na kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin
hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.” 37
Hıristiyanlar, bir türlü Allah’ın birliği (tevhid) inancına gelememiş,
Allah ile peygamberin birbirinden farkını anlayamamışlardır.
Hz. Mûsâ ve Hz. İsa, ehl-i kitaba tevhid inancını (İslâm’ı) getirdiği
halde, sonradan sapan bu toplumlar Hâtemü’l-enbiyâ’nın
sağlam ve aydınlatıcı açıklamalarına rağmen, çoğu tevhidi kabul
etmemişlerdir. Hıristiyanlar: ‘baba, oğul ve rûhu’l-kudüs’ten ibaret
olmak üzere Allah üçtür yahut ‘Allah üç unsurdan meydana
gelmiştir, bunların üçü de birbirinin aynıdır, her biri tam ilâhtır ve
üçü birden bir tek tanrıdır’ diyerek saçmalamışlardır. Yukarıdaki
âyetler, onları, gerçek Allah inancı üzerinde aydınlatmak üzere
gelmiştir. Âyette Hz. İsa için “Allah’tan bir ruh” ve “Allah’ın kelimesi”
denilmiştir. Âl-i İmrân sûresinin 45-47. âyetlerinde ikinci vasıf
açıklanmış, bundan maksadın Allah’ın “kün=ol” demesinden ibaret
bulunduğu, Hz. İsa’nın mûcizevî bir şekilde yaratıldığı beyan
36 3/Âl-i İmrân, 79-80
37 4/Nisâ, 171-172
HIRİSTİYANLIK
- 21 -
edilmiştir. Meryem sûresinin 17. âyetinden itibaren de birinci vasıf
açıklanmış, “Rûh”un, Cebrâil olduğuna işaret edilmiştir.
“Andolsun ‘Allah üçün üçüncüsüdür (üç tanrının biridir)’ diyenler kâfir
olmuştur. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldikleri
(bu sözden) vazgeçmezlerse içlerinden o kâfir olanlara çok acıklı
bir azap vardır.”38 Yüce Allah, bu âyetlerde teslise inananların kâfir
olduklarını açıkça beyan etmiştir. Kâfirler ve müşrikler de cennete
kesinlikle giremezler. Teslisi kabul etmeyenleri hıristiyan saymayan
bugünkü hıristiyanların cennete gideceğini ileri süren bazı
profesörler ve onların tilmizleri büyük bir yanılgının içindedirler;
Allah’ın cenneti haram kıldığı müşrik ve kâfirlere cenneti ikram
etmek, kimsenin cür’et edebileceği bir şey olmamalıdır.
Hz. İsa’yı ve Annesi Meryem’i İlâh Edindiler: Hıristiyan mezhepleri
ve grupları arasında, Hz. Meryem’i tanrı olarak kabul
edenler de vardır. Hz. İsa’yı tanrı kabul edenler, Hz. Meryem’i de
tanrının annesi kabul etmekle onu da tanrı derecesine yükseltmiş
oldular. “Allah: ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘beni ve anamı, Allah’tan
başka iki ilâh/tanrı edinin’ diye sen mi dedin?’ diye buyurduğu zaman o,
şöyle dedi: ‘Hâşâ! Seni tenzih ederim, Sen yücesin; Hakkım olmayan, benim
için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam,
şüphesiz Sen bunu bilirsin. Benim içimdekini Sen bilirsin; ben Senin
zâtında olanı bilmem. Gaybları/gizlilikleri eksiksiz bilen yalnız Sensin, Sen!
Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah’a ibâdet/kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum
müddetçe onlar üzerine şâhid/kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık
onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin,
şâhidsin.”39 Âyetten açıkça anlaşılıyor ki, Hz. İsa, kendisini ve annesini
ilâh olarak kesinlikle iddia etmemiş, insanları tek Allah’a kulluk
yapmaya çağırmıştır. Dolayısıyla, hıristiyanların böyle büyük
bir cinâyet olan şirk ve küfür itikatları, Hz. İsa’dan sonra ortaya
çıkmıştır.
Hz. İsa ve annesinin tanrı olamayacakları, akıl ve mantık açısından
da sebepleriyle birlikte Kur’an’da belirtilir: “Meryem oğlu
Mesih (İsa), ancak bir rasûldür/peygamberdir (başka bir şey değildir). Ondan
önce de (birçok) peygamberler gelip geçmiştir. Anası da çok doğru
bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz,
sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.”40 Yahudiler Hz. İsa’nın,
namuslu ve bâkire bir hanımdan doğduğuna inanmayıp, onun
38 5/Mâide, 73
39 5/Mâide, 116-117
40 5/Mâide, 75
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 22 -
anasına iftira eder, gayr-ı meşrû bir ilişkiden doğduğunu ileri sürerler.
Kur’ân-ı Kerim, daha önce Hz. İsa’nın mûcizevî bir şekilde
nasıl yaratıldığını anlatıp burada da anasının doğru, dürüst ve
namuslu olduğunu zikretmek suretiyle bu iftirayı reddetmektedir.
Bunun yanında, konumuzla ilgili olarak, hıristiyanların ona ve
anasına tanrılık vasfı vermelerini de elle tutulur, gözle görülür bir
delil ile reddedip çürütmektedir. Zira her ikisi de yemek yerlerdi,
tanrı olsalardı yemeye, içmeye ihtiyaç duyarlar mıydı? İhtiyaç sahipleri
ilah olamazlar.
Din Adamlarını Tanrı Edindiler: “De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim
aramızda müsâvi/anlamı eşit (ve âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek):
‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve
Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar
yine yüz çevirirlerse işte o zaman deyin ki: ‘Şâhid olun, biz muhakkak
müslümanlarız.” 41
Hıristiyan din adamları, bir şeyi helâl ve haram kılar, hıristiyanların
günahlarını günah çıkararak affederler, insanları cennete
koyacaklarını söylerler. Bu ve benzeri durumlar, din adamlarının
kendilerini tanrı yerine koymaları, bunları kabul edenlerin de onları
tanrı kabul etmeleridir: “Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini/hahamlarını,
râhiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki
hepsine de tek ilâh’a ibâdet/kulluk etmekten başka hiçbir şey emrolunmadı.
O’ndan başka hiçbir ilâh/tanrı yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları
şeylerden uzaktır, yücedir.” 42
Hıristiyan Âmentüsü
Ben, yeri ve göğü yaratan, her şeye kaadir Baba Tanrı’ya,
Ve Efendimiz olan, O’nun biricik oğlu İsa’ya;
Rûhu’l-Kudüs’ten gebe kalınana;
Ve bâkire Meryem’den doğana;
O’nun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne,
Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne,
Cehennemlere indiğine,
Üçüncü gün, tekrar canlandığına,
Göklere çıkıp, kaadir olan Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna,
41 3/Âl-i İmrân, 64
42 9/Tevbe, 31
HIRİSTİYANLIK
- 23 -
Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine;
Rûhu’l-Kudüs’e,
Mukaddes katolik kilisesine;
Azizlerin cemaatine;
Günahların affedileceğine,
Vücudun tekrar canlanacağına;
Ebedî hayata, inanırım.
İslâm Âmentüsü: “Ben Allah’a ve meleklerine ve kitaplarına
ve peygamberlerine ve âhiret gününe ve hayır ve şerrin hepsinin
Allah’tan geldiğine iman ettim.” Kur’ân-ı Kerim’in değişik
âyetlerine dayanan43 İslâm âmentüsünün Hz. Peygamber tarafından
öğretildiğine (başta Buhârî olmak üzere hemen her hadis
kitabında Cibril veya Ömer hadisi diye rivâyet edilen meşhur
hadise)44 işaret etmekte fayda vardır.
Hıristiyan âmentüsü, Hz. İsa tarafından değil; çok daha sonra
gelen din adamları tarafından meydana getirilmiştir. Hıristiyan
âmentüsünde açıklanması gereken maddeleri teker teker ele almakta
fayda vardır:
1. Tanrı için kullanılan “baba” tâbiri, çok alçaltıcıdır; zira insan
toplumunda, kötü hâtıralar bırakan aile babaları vardır; aynı zamanda
baba terimi, cinsel ilişkileri hatırlatır; ölümü ve kendisinden
sonra bir vârisi düşündürür.
2. Mecâzî ve temsilî manada bile olsa, hem Eski Ahid ve hem
Yeni Ahid’de İsa’dan başka insanlar için “Tanrı’nın oğlu” tâbiri kullanılmıştır.
Bu ise “biricik oğul” tâbiri ile tezat halindedir. Luka’ya
göre,45 Âdem (a.s.) Tanrı’nın oğludur. “Seigneur” kelimesinden,
İsa’nın Tanrı oğlu olduğu, yani ulûhiyete iştirak ettiği anlaşılıyor
ki, bu da Allah’ın birliğine zıt düşmektedir.
3. “Rûhu’l-Kudüs”ün fonksiyonu (O’nun Tanrı için bir âlet olduğu
görünümü veriyor. Âmil ile âlet aynı şey olamaz. Bu ruhu
ulûhiyete ortak koşmak, ilâhî birliğe ters düşer. Kur’ân-ı Kerim,
“ruh” kelimesinin emir manasına geldiğini beyan eder.46 Allah,
kendi emriyle, İsa’yı babasız yarattı. Bu durum, fevkalâdedir ve
ilâhî bir mûcizedir. Diğer taraftan Hz. Âdem’in yaratılışında bir
43 2/Bakara, 285; 4/Nisâ, 78, 136
44 Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1, 5, 7; Ebû Dâvud, Sünne 15
45 Luka 3/38
46 17/İsrâ, 85
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 24 -
anne de söz konusu değildir. O’nun, ulûhiyete ortak olmaksızın,
fevkalâde yaratılışı daha da üstün bir mûcize idi.
4. Şâyet Tanrı, bir bâkireden bir çocuk dünyaya getirtirse; bu,
çocuğa değil; bizzat Tanrı’ya tapma gereğini ortaya koyar.
5. ve 6. Doğum, işkence, ölüm ve defnedilmek, insanla ilgili
özelliklerdir; Tanrı’nın özellikleri değildir. Şâyet Hz. İsa’nın, aynı
anda ilâhî ve insanî olmak üzere iki hüviyetiyle öldüğü söylenirse,
bu da yine anlaşmazlıklara sebep olur. 47
7. Cehennemler günahkârların yeridir. Acaba o, oraya niçin
gitti ve bize oradaki acaip olaylar hakkında niçin bilgi verdi? Bir
cezadan kurtarmak için mi? Allah, suçluları affetmesi için, bir
mâsumu cezalandırmaz. Günahkârları çıkarmak için, Hz. İsa niçin
üç gün cehennemde kaldı? Hapishanenin kapısını açmak yeterli
idi. Kaldı ki, İsa’nın oradan ayrılışından sonra cehenneme girecek
günahkârların durumu ne olacaktı?
8. Herhangi bir şeyi yapmaya muktedir olmadan cehennemlere
ölü olarak inişi, hiçbir işe yaramayacaktı.
9. Bu maddeye göre İsa, Tanrı’nın sağına oturduğu için O,
Tanrı’dan farklıdır; zira birisinin, kendi kendisinin sağına oturması
mümkün değildir. Şâyet İsa, yeryüzünde insan olup48 gökte de insan
kalırsa, o halde ne zaman tanrı oluyor?
10. Şüphesiz ölüler, tekrar dirildikten sonra muhâkeme edilirler;
fakat yaşayanları hesaba çekmek, acelecilik olmuyor mu? Zira
onların hayatı henüz bitmediğinden, çok sayıda iyi veya kötü hareketlerde
bulunma imkânına sahiptirler.
11. Bu madde, biraz 3. maddenin tekrarıdır.
12. Tarih, kilisenin temel noktalarda bile görüş değiştirdiğini
göstermiştir; bu nedenle kilise, kesin ve mükemmel değildir.
13. Azizler, günahkârları kurtaramaz. Allah, istediğini cezalandırma
veya affetmede kesinlikle hürdür. Şâyet ‘communion’da,
ulûhiyete ortaklık düşüncesiyle, biraz şarap içmek ve biraz ekmek
yemek ameliyesine ihtiyaç duyuluyorsa, bu ilâhî birliğin hiçbir şekilde
müsâmaha etmeyeceği bir şirk koşma çeşididir.
14. Günahların affı, tevbe ve ilâhî rahmet neticesinde olur; bir
mâsumun cezalandırılması ile değil; velev ki ‘Tanrı’nın oğlu’ olsun.
47 bk. aşağıdaki 9. madde
48 bk. 5. ve 6. maddeler
HIRİSTİYANLIK
- 25 -
“Tanrı’nın oğlu” tâbirinin kitabî manasından (mecaz olarak kullanılışından)
söz etmiştik. Bunu açıklayalım: Tek Tanrı’ya inananlar
diye yahudilerden bahseden Beşinci Sifir49 onları şöyle tavsif eder:
“Siz Tanrı’nız Ebedî’nin çocuklarısınız.” Hıristiyanlığa gelince, bizzat
İsa, birkaç kez Tanrı’ya inananların Tanrı’nın oğlu olduğunu
bugünkü İncillerde söyler, bunu açıklar, hatta tarif eder. Şöyle ki:
“Barışı elde edenlere ne mutlu! Zira onlar Tanrı’nın çocukları diye
çağrılacaklar.”50 Bu arada çok ilginç olan şu hususu hatırlatalım:
İncil’in bu cümlesinde yer alan “pacificateur” yani, “uzlaştırıcı”
veya “barışı elde edenler” tâbirleri, “müslüman” teriminin karşılığını
ifade etmektedir. Bilindiği gibi müslüman kelimesinin bir
anlamı, “barış içinde ve selâmette olan”dır. Meşhur bir hadis-i şerifte
şöyle denmektedir: “Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden
emin oldukları kimsedir.” 51
Yine Luka şöyle demektedir: “Fakat düşmanlarınızı sevin, iyilik
yapın ve bir şey ümid etmeden ödünç verin. Ve sizin mükâfatınız
büyük olacak ve siz Çok Ulu’nun oğulları olacaksınız, çünkü O,
nankör ve kötüler için de iyidir.” 52Şâyet “Tanrı’nın oğlu” tâbirinin
manası bu ise, bundan çıkan her türlü karışıklık ve tutarsızlıklara
mâni olmak için, her şeyi açıkça söylemek lâzımdır.
Çok mânidardır ki, bu hıristiyan âmentüsü metninin dışında
-ki, bu metnin İncil veya Hz. İsa’nın sözü olmadığını biliyoruz- Hz.
İsa, Yeni Ahid (İnciller)’in hiçbir yerinde “ben Tanrı’yım” demiyor;
bilakis tam zıddını söylüyor: “İşte benim seçtiğim kulum...”53
Tanrı’nın kendisi için bu sözünü söyleyerek, bunu kendisine tatbik
eden Hz. İsa, Tanrı’nın kulu ve kölesi olmaktan gurur duymaktadır.
Yine Matta, 24/36 ve Markos, 13/32’ye göre, “dünyanın sonu ne
zaman gelecek?” sorusuna, İsa şöyle cevap verir: “Fakat o gün ve
saat hakkında, ne göklerin melekleri, ne de Oğul; yalnız Baba’dan
başka kimse bir şey bilmez.” Aynı şekilde Yuhanna, 5/19’da şöyle
demektedir: “Doğrusu ve doğrusu size derim: Baba’nın yapmakta
olduğunu gördüğü şeyden başka Oğul kendiliğinden bir şey yapamaz.”
Görüldüğü gibi bugünkü İncillerde bile İsa, Tanrı olmadığını
açıkça söylemektedir.
49 14/1
50 Matta, 5/9
51 Buhâri, İman 4; Müslim, İman 64, 65, 66; Tirmizî, Kıyâme 52; Nesâi, İman
8
52 Luka, 6/35
53 Matta, 12/18
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 26 -
Hıristiyanlıkta İbâdet
İncillere göre İsa Mesih dedi: “Bu şeytan, ibâdet ve oruçtan
başka bir şeyle çıkmaz.”54 Fakat her şeyden evvel şunu söyleyelim
ki, hıristiyanlıkta hac’dan hiç söz edilmiyor; sâniyen ibâdet ve
orucun zorunluluğuna dair en ufak bir açıklama yoktur. Vergilere
gelince, bu konuda şu çarpıklık ve ilgisizlik vardır: “Sezar’ın hakkını
Sezar’a; Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya ödeyin.”55 Bu ifade, laikliğe
yol açmış ve böylece kilise ve devletin bu şekilde birbirinden ayrılışında,
iktidarın dinsizleşmesi ve hatta dine karşı müsâmahasız bir
tavır takınması gibi büyük bir tehlike doğmuştur.
Hıristiyanlarda ibâdet, Tanrı’nın şânı için meydana getirilmiş
ilâhilerden müteşekkildir. Katoliklerde ise “communion” denilen
ve ekmek, şarap gibi maddî vasıtalarla ulûhiyete ortaklık vardır.
Hıristiyanların “dominikal” duası:
“Ey göklerde olan Baba’mız,
İsmin mukaddes olsun,
Melekûtun gelsin,
Gökte olduğu gibi yerde de Senin irâden olsun.
Gündelik ekmeğimizi bize bugün ver,
Ve bize, borçlu olanlara bağışladığımız gibi, sen de bizim borçlarımızı
bize bağışla.
Ve bizi iğvâya götürme, fakat bizi şerirden kurtar.
Çünkü melekût ve kudret ve izzet, ebedlere kadar Senindir.” 56
Hz. Mûsâ ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) aksine; Hz. İsa’nın kendi
risâletiyle ilgili yazılı bir metin bırakmamış olması üzücüdür. Bu sebeple
tercüme mahiyetinde olan eldeki mevcut İnciller ile asıl İncil
arasında mukayese yapma imkânı yoktur. Ayrıca Matta’nın yazmış
olduğu Hz. İsa’nın Aramice olan hayat hikâyesinin aslına da sahip
olmadığımızdan, Yunanca olan tercümesinin dahi asıl metne
sâdık kalıp kalmadığını bilme imkânına da sahip değiliz. Şu halde,
hıristiyanların dominikal duâlarındaki hatalar, İsa Mesih’değil; Yunanlı
mütercime veya İncil’i tahrif edenlere aittir.
1. Yukarıda temas edildiği için “baba” kelimesi üzerinde tekrar
durmaya gerek yoktur.
54 Matta, 17/21; Markos, 9/29
55 Matta, 22/21; Markos, 12/17; Luka, 20/25
56 Matta, 6/9-13; Luka, 11/2-4
HIRİSTİYANLIK
- 27 -
2. Allah’ın adı zaten mukaddestir; bu manadaki bir dilek gereksiz
ve eksik kalır.
3 ve 4. Hal-i hazırda Tanrı’nın irâdesi ve hükmü olmadığını
söylemek, kabul edilmez bir şeydir; bütün kâinat, ancak Allah’ın
ebedî irâdesi ile hareket eder ve ayakta durur.
5. Allah’tan istenen günlük ekmek, Allah’ın sınırsız zenginliği
ve cömertliği yanında çok az bir şeydir. Kur’ân-ı Kerim bize şöyle
duâ etmemizi tavsiye eder: “Rabbimiz, bize dünyada da âhirette de
hasene (güzellik ve iyilik) ver ve bizi cehennem azabından koru.” 57
6. Bu maddede de yakışıksız bir yer değişikliği olmuş. Sanki
hakaret edercesine, yaptığımız bir iyiliği Tanrı’ya hatırlatıyor ve
sanki O’nu bizi affetmeye mecbur ediyoruz.
Kur’an duâları ise, Allah’a hamdle ve en uygun tâbirlerle başlar.
Büyük bir teslimiyetle, Allah’ın rahmetine niyazda bulunulur.
Hem dünya hem de esas olarak âhiret ihtiyacı için yapılan açık
ve anlaşılır duâlar edilir. Müslümanların temel ibâdetleri olan namazda
devamlı okudukları Fâtiha sûresi:
1-“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
2- Hamd (övme ve övülme) âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
3- O, Rahmân ve Rahîmdir.
4- Din (ceza) gününün sahibidir.
5- (Allah’ım!) Ancak Sana ibâdet/kulluk eder ve yalnız Senden yardım
dileriz.
6- Bizi doğru yola ulaştır.
7- Kendilerini nimete ulaştırdığın kimselerin yoluna; gazaba uğramış
ve sapmışların yoluna değil!” 58
Hıristiyanlarda oruç, hiçbir surette mecburi olmayıp, çok
nâdir olarak oruç tutan papazlara da, hafif bir kahvaltı, tam bir
öğle yemeği ve hafif bir akşam yemeği izni verilmiştir. Karem
(careme) adı verilen oruç tutma süresince Pazar günleri hâriç, 40
gün boyunca, yani 34 gün, oruç tutmak isteyenler bu tatbikatı
yürütürler. 59
57 2/Bakara, 201
58 1/Fâtiha, 1-7
59 İhsan Süreyya Sırma, İslâmiyet ve Hıristiyanlık (Bir Mukayese), Beyan Y. s.
13-23
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 28 -
Körlerin Kör Kılavuzu Pavlus
Pavlus, milâdî 5-67 yıllarında yaşayan yahudi asıllı, hıristiyanlığı
aslî ve tehvid çizgisinden çıkarıp, teslis gibi temel dogmaları
oluşturmuş, kiliseler kurmuş ve hıristiyanlığı teşkilâtlandırmış kişidir.
Bugünkü muharref hıristiyanlık onun ürünüdür. Pavlus, Hz.
Musa’nın yasa ve yasaklarını yürürlükten kaldırmış ve yeni bir anlayış
geliştirmiştir. Mektupları, Kitab-ı Mukaddes’den sayılmış, İnciller
seviyesinde görülmüştür.
Pavlus Bir Ferisîdir: Bu, herhangi bir başka din mensubunun,
meselâ müslümanların bir iddiası ve ithamı değil; bütün hıristiyanların
kabul ettiği bir gerçektir. Çünkü Pavlus’un Ferisî olduğu
Kitab-ı Mukaddes’te, hem de kaç yerde, hem de Pavlus tarafından
belirtilir. Bir iki tanesine göz atalım: Pavlus; “Ben Ferisi oğlu
Ferisîyim.”60 “Eğer şehâdet etmek isterlerse, öteden beri beni bilirler
ki, dinimizin en sıkı fırkasına göre Ferisî olarak yaşadım.” 61
Vay Ferisîler! Peki, kimdir bu Ferisîler? Kitab-ı Mukaddes, hem
de Hz. İsa’ya atfederek Ferisîler hakkında bakın neler diyor? “O
zaman şâkirtler gelip ona dediler: Biliyor musun ki Ferisîler bu
sözü işitince gücendiler? Fakat İsa cevap verip dedi: Semâvî Babamın
dikmediği her fidan kökünden sökülecektir. Onları bırakın;
onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör körü yederse, her ikisi
de çukura düşer.”62; “Ve İsa onlara dedi: Sakının da Ferisîler ile
Sadukîler hamurundan kaçının.”63; “Lâkin vay başınıza yazıcılar
ve Ferisîler, iki yüzlüler!” (Matta, 23. bap’ta baştan sona Ferisîlerin
Hz. İsa diliyle kötülükleri anlatılmaktadır; özellikle 13-15; 23-36.
cümleler) Yine bu konuyla ilgili olarak Luka, 11/39-44, 12/1-2;
Matta, 3/7-10, 5/20, 7/15-23’e bakılabilir. Bu son bölümde Hz. İsa,
yalancı peygamberleri bir örnekle açıklar ve “benim ismimle peygamberlik
yapanı ben tanımayacağım!” der. Pavlus, tüm hıristiyanlara
göre, Hz. İsa’nın ismiyle, onun gönderdiği ve kendisine
vahiyler verdiği peygamberi olarak kabul edilir.
“Ferisî oğlu Ferisî” olan Pavlus’a rağmen bugünkü İncillerde
bile muhâfaza edilen ifadelere göre Hz. İsa, nice sert eleştirilerle
uyardığı Türkçe Kitab-ı Mukaddesteki ifadeyle “ikiyüzlü”, yani
“münâfık” ve dine kötülük bulaştıran “müfsid” diye damgaladığı
Ferisîlerin tehlikesi konusunda şu değerlendirmeyi yapar: “Vay
başınıza yazıcılar ve Ferisîler, ikiyüzlüler! Zira bir mühtedî yapmak
60 Rasüllerin İşleri, 23/6
61 Rasüllerin İşleri, 26/5
62 Matta, 15/12-14
63 Matta, 16/6; 11-12
HIRİSTİYANLIK
- 29 -
için denizi ve karayı dolaşırsınız ve olunca siz onu kendinizden iki
kat cehennem oğlu edersiniz!”64 Nasıl, tam Pavlus’u ve ona inanan
mühtedî hıristiyanları bekleyen âkıbeti anlatmış olmuyor mu
Hz. İsa; hem de elimizdeki İncillerde.
Peki, “Pavlus’un kimliği ile hıristiyanlığın ne ilgisi var?” diye,
herhalde hıristiyanlığı kısmen de olsa bilen veya en zayıf bir hıristiyan
olan birisi soramaz. Çünkü hıristiyanlık, hem itikad ve hem
de şeriat olarak, yani hükümler, haram ve helâller konusunda, yorum
ve dogmalar konusunda baştan sona Pavlus öğretilerinden
ibarettir. Pavlus’u yıktığınızda hıristiyanlığı ayakta tutacak hiçbir
şey kalmaz. Kitab-ı Mukaddes’teki tam 15 kitap, Pavlus’a aittir;
onun mektupları ve konuşmalarından oluşan bu kitapların tümünün
yazarı odur. Kitab-ı Mukaddes’teki Hz. İsa’nın kesin emir ve
yasaklarını bile resmen değiştiren, ona ters hükümler koyan, hükümlerini
geçersiz ilân eden kimsedir Pavlus. Bir örnek verelim:
“Sanmayın ki ben, şeriati yahut peygamberleri yıkmağa geldim;
ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeğe geldim. Çünkü
doğrusu size derim: Gök ve yer geçip gitmeden, her şey vâki oluncaya
kadar, şeriatten en küçük bir harf veya bir nokta bile yok
olmayacaktır. Bundan dolayı bu en küçük emirlerden birini kim
bozar ve insanlara öylece öğretirse, göklerin melekûtunda kendisine
en küçük denilecektir. Ve onları kim yapar ve öğretirse, göklerin
melekûtunda kendisine büyük denilecektir. Zira size derim
ki salâhınız yazıcılar ve ferisîlerinkinden ziyade olmazsa göklerin
melekûtuna hiç girmeyeceksiniz.”65 Hz. İsa, Kitab-ı Mukaddes’in
ilk bölümü olarak tüm hıristiyanlarca kutsal kabul edilen Tevrat’ta
belirtili Mûsâ şeriatının korunması ve ona uyulması konusunda
böyle kesin ifadelerle uyulup itaat edilmesini emrettiği şeriatı bakın
Ferisî Pavlus ne hale getirdi?
“Çünkü Ruhu’l-Kudüse ve bize iyi göründü ki, icap eden şu
şeylerden fazla üzerinize yük koymayalım: Putlara kurban edilen
şeylerden, kandan ve boğulmuş olanlardan ve zinadan çekinin.
Bunlardan sakınırsanız, iyi edersiniz. Selâmette olun.”66 Pavlus’a
ait bu ifadelerden anlaşıldığı gibi Pavlus, 4 yasağın dışında Kitab-ı
Mukaddes’te belirtilmiş tüm yasakları ve eski şeriatın tüm hükümlerini
kaldırmıştır. Tabii, bundan daha büyük cinâyeti, İsa’yı tanrılaştırmak
ve tevhidi teslisle değiştirmekle işlemiş, hıristiyanlar da
kilisenin ve papazların etkisiyle Hz. İsa’ya ve Kitab-ı Mukaddes’teki
64 Matta, 23/15
65 Matta, 5/17-20
66 (Rasüllerin İşleri, 15/28-29)
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 30 -
hükümlere itaati değil; ona uymayı tercih etmişlerdir. Bu Pavlus
dogmalarının hiçbiri yahudilikte, Hz. Mûsâ şeriatında yoktur (Tabii
ki, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinde de bulunmamaktadır). Bu
açıdan, Pavlus’un öğretileri, hıristiyan dogmalarıyla birlikte yahudi
şeriatının da yürürlükte bulunduğunu savunan Petrusculuk’a
karşı, yepyeni bir hıristiyanlık anlayışıdır. Bugünkü hıristiyanlık,
hemen tümüyle Pavlus’un temel itikad ve hükümlerini belirlediği,
Pavlus’un merkezde olduğu bir dindir.
Pavlus Tarafından Hıristiyanlığa Geçen Hususlar
Aslî günah inancı: Bu inanca göre, insanlar doğuştan günahkâr
olarak dünyaya gelirler. Çünkü babaları Âdem suç işlemiş, onun
günahı, tüm insanlara tevârüs edip geçmiştir. Eski ahidde de 4
İncil’de de aslî günah inancı bulunmadığı halde, Pavlus tarafından
bu bâtıl anlayış, hıristiyan itikadına geçirilmiştir.
İsa’nın, beşer/insan ve peygamber değil; tanrı olduğu,
Tanrı’nın İsa şeklinde tecessüdü, insan bedenine girip insan yapısında
olması,
İnsanların günahlarını kurtarmak için Tanrı’nın oğlunu göndermesi,
insan şeklinde bedenlenen oğul tanrının insanlığı kurtarmak
için kendini çarmıhta asılarak fedâ etmesi,
Teslis inancı,
İsa’nın ölüler arasından dirilerek kalkması ve insanları idare
etmek için göğe çekilip babasının (Baba Tanrının) sağına oturması,
Günahların papazlar önünde itiraf edilerek onlar tarafından
günah çıkarılıp, günahkârın bu şekilde affı,
Kitab-ı Mukaddes’te ve şeriatte ısrarla yasaklanan domuz etinin
helâl kabul edilmesi,
Hz. Mûsâ şeriatında önemli şekilde emredilen Hz. İsa’nın da
devam ettirdiği “sünnet olma”nın gereksiz olduğu anlayışı,
Suyun, abdest ve guslün gereksizliği; hatta kötü olduğu,
Haftalık ibâdet gününün Cumartesi yerine güneş gününe (Pazar)
gününe değiştirilmesi,
Dinî törenlerde ve âyinlerde Mitra dininden etkilenerek çokça
mum vb. yakılarak mâbedin fazlaca aydınlatılması, bütün bunlar
Pavlus tarafından hıristiyanlığa geçirilmiştir.
Kilise tâlimleri ve hıristiyan kaynaklarının hemen hepsi
HIRİSTİYANLIK
- 31 -
Pavlus’a, onun görüşlerine veya onun yakınlarına dayanmaktadır.
Hz. İsa’dan çok kısa bir zaman sonra, hıristiyanlık, Hz. İsa’nın getirdiği
tevhid dini olmaktan çıkmış, Pavlus’un yorumları ile hak
din vasfını kaybedip teslis dinine dönüşmüştür. Günümüzün hıristiyanlığı,
Hz. İsa’nın getirdiği nizamdan, hak tevhid dini vasfından
çok, Pavlus’un ve bu çizgideki kilisenin yorumlarıdır.
Hz. İsa
Ülü’l azm, yani kendilerine kitap verilmiş büyük peygamberlerden
biri olan Hz. İsa, batılı tarihçilere göre, yanlış olarak kendi
doğum yılı kabul edilen “milât”tan dört veya beş sene kadar
önce dünyaya gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre ise milâttan 3 yıl
sonra doğduğu kabul edilir. Kudüs yakınlarındaki Nâsıra’da dünyaya
gelmiştir. Kur’an’a göre Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’dir.
İmran’ın kızı Hz. Meryem, Beytü’l Makdis’te (Kudüs’te bulunan
Mescid-i Aksâ) zikir ve ibâdetle hayatını geçiriyordu. Allah, ona
Cebrail’i bir beşer suretiyle gönderdi. Cebrâil, ona bir oğlan çocuk
bağışlaması için Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu
söyledi. Hz. Meryem’in, kendisine bir insan eli değmediği ve
iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini hayretle sorduğunda
melek, bunun Allah için kolay olduğunu ve insanlara bir
delil, bir mûcize olsun diye Allah’ın böyle hükmettiğini bildirdi.
Çocuk doğunca kavmindeki bazı insanlar onu ayıplayacak oldu.
Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Çocuk İsa kundakta şöyle dedi:
“Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitab’ı verdi ve beni peygamber
yaptı...” 67
Hz. İsa’nın, babasız olarak mûcizevî bir şekilde doğuşu,
Allah’ın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle
Âdem (a.s.) ile İsa (a.s.) arasında fark yoktu: “Gerçekten İsa’nın babasız
dünyaya geliş hali de Allah katında Âdem’in hali gibidir. Allah, Âdem’i
topraktan yarattı, sonra da ona ‘ol’ dedi; o da hemen (insan) oluverdi.” 68
Hz. İsa, otuz yaşında, Romalıların elinde bulunan Yahudiye’de
Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde peygamberlik görevi
aldığında bunu İsrâiloğullarına bildirdi. Önce Celile (Galile)’de,
sonra Kudüs’te insanları hak dine dâvet etti. Kendisine İncil verildi.
69 İnsanları, tek ilâh olan Allah’a ibâdet ve kulluğa çağırmış,
O’ndan başka tanrı olmadığını ilân ve tebliğ etmiştir: “Ben, benden
önce gelen Tevrat’ı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl
kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim.
67 Bk. 19/Meryem, 16-37
68 3/Âl-i İmrân, 59
69 3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 32 -
Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin
de Rabbinizdir. Öyle ise O’na ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru
yoldur.”70 Havârilerine ve tüm insanlığa Hz. Muhammed’in geleceğini
müjdelemiştir. 71
Yahudiler Hz. İsa’yı, dönemin Romalı Kudüs valisi Pontus
Pilatus’a şikâyet ettiler. Havârilerden sayılan Yahuda Hz. İsa’ya
ihanet etti ve hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek
öldürüldü. Kur’an ise şöyle der: “Hâlbuki onlar İsa’yı öldürmediler
ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında
ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta
zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak
onu öldürmediler.”72 Allah, Nûh’u tûfandan, İbrâhim’i Nemrut’tan
ve ateşten, Mûsâ’yı Firavun’dan ve boğulmaktan, Muhammed
Mustafa’yı müşriklerin tuzaklarından koruyup kurtardığı gibi
İsa’yı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış,
Hz. İsa’ya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi
İsa’ya benzeterek onu öldürtmüştür.
Onu kendi katına kaldırmıştır. Ancak bunun şekli ve zamanı
üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır. Âlimlerin çoğunluğuna
göre, Allah onu kudretiyle manevî semâlardaki hususi mevkiine
kaldırmıştır, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir.
73 Bu değerlendirmeye göre, cisim ve rûhuyla göğe yükseltilen
Hz. İsa, Kıyâmet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu
öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir. 74
Bir başka anlayışa göre Allah onu yahudilerden korumuş, eceli
gelince onu vefat ettirmiş ve rûhunu semadaki yerine kaldırmıştır.
Kıyametten önce gelecek olan da onun rûhudur. “Allah buyurmuştu
ki: ‘Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr
edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden
üstün kılacağım...”75; “Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim
de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet/kulluk edin’ dedim.
İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat
ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla
görensin.”76; “İsa şöyle dedi: ‘Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitab
verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek
70 3/Âl-i İmrân, 50-51
71 61/Saf, 6
72 4/Nisâ, 157
73 Bk. 43/Zuhruf, 61
74 Bk. Buhâri, Büyû 102
75 3/Âl-i İmrân, 55
76 5/Mâide, 117
HIRİSTİYANLIK
- 33 -
kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.”77 Hz. İsa’yı ve
annesini tanrılaştırıp teslis akidesini oluşturan hıristiyanlarla Hz.
İsa, Kıyâmet gününde yüzleştirilecek ve böylece hıristiyanların uydurdukları
yalan ve iftiralar tümüyle ortaya çıkacaktır. 78
Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bütün dinlerden, sadece
İslâmiyet, hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsa’nın
babasız olarak, iffetli ve dindar bir bâkireden doğduğunu kabul
etmiştir. Yalnız müslümanlar, Hz. İsa’nın peygamber, hem de
vahy ürünü olan, içinde hikmet ve nur olan İncil’i getiren büyük
peygamber olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların, kendilerine
müslümanlardan çok yakın kabul ettikleri yahudiler, bütün bu
konularda inançsızdırlar ve de Hz. İsa’yı kendilerinin öldürdüklerini
ileri sürerek bununla iftihar bile ederler. Yahûdiler, Hz. İsa’nın
peygamberliğine de, İncil’in vahy ürünü kutsal bir kitap olduğuna
da inanmazlar.
Hz. İsa, ancak üç yıl tebliğini sürdürme fırsatı bulmuş, 33 yaşında,
gençlik döneminde tevhidi hâkim kılmaya çalıştığı toplumunun
arasından ayrılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Hz. İsa’nın
tebliğ ettiği tevhid dini, Hz. İsa’dan çok kısa bir zaman sonra tanınmayacak
kadar şirk ve küfür unsurları katılarak hak din vasfını
kaybetmiştir. Dinin bu tebdil ve tahrifinde en büyük pay ve en
büyük vebal, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, İsa’nın yoluna ihanet
eden Pavlus’un ve ona körü körüne uyan papazlarındır.
Hıristiyanlara Göre Hz. İsa
Hemen tüm hıristiyanlara göre İsa, Tanrı’dır, Tanrı’nın oğludur.
Bunun yanında İsa, İncillere göre aynı zamanda peygamberdir de.
“Ve kalabalıklar: Galile’nin Nâsıra şehrinden İsa peygamber budur,
dediler.”79 Hz. İsa’nın bir mûcizesi anlatılırken Luka İncili’nde şunları
görüyoruz: “Herkesi korku aldı ve aramızda büyük bir peygamber
çıktı ve Allah kendi kavmini ziyaret etti, diyerek Allah’a
hamd ediyorlardı.”80 “Bir kimse, aynı zamanda hem tanrı, hem de
peygamber nasıl olur?” demeyin. “Akıl ve mantığı bırakmadan
hıristiyanlık anlaşılmaz” der papazlar. Hem yaratılmış, ölümlü âciz
ve muhtaç bir insan; hem de her şeye kudreti yeten bir tanrı nasıl
olunuyorsa o da öyle oluyor.
77 19/Meryem, 30-31
78 Bk. 5/Mâide, 117
79 Matta, 21/11
80 Luka, 7/16
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 34 -
Aslında İncillere göre de İsa bir kuldur; Allah’ın kulu: “İşte,
benim seçtiğim kulum; Canımın kendisinden râzı olduğu sevgilim;
Rûhumu onun üzerine koyacağım, Ve milletlere hükmü ilân
edecektir.”81. “Ve dokuzuncu saate doğru, İsa: ‘Eli, Eli lama sabaktani?’,
yani ‘Allah’ım, Allah’ım, beni niçin bıraktın?’ diye yüksek
sesle bağırdı.”82 Bu ifadeye göre, İsa Allah’a kendisine niçin yardım
etmediğini sorarken “Allah’ım, Allah’ım!” demektedir. Hiç
kendisi tanrı olan biri böyle söyler mi?
İsa, devamlı olarak, hatta bütün gece boyunca Allah’a ibâdet
ederdi: “Ve İsa, şâkirtleri kayığa binmeğe ve halkı salıverinceye
kadar kendisinden önce karşı yakaya geçmeğe zorladı. Ve halkı
salıverdikten sonra, duâ etmek için dağa ayrıca çıktı; akşam olunca,
orada yalnız başına idi.”83; “Onları uğurladıktan sonra, duâ etmek
için dağa gitti.”84; “Ve vâki oldu ki, o günlerde İsa dua etmek
için dağa çıktı; bütün geceyi Allah’a duâ ile geçirdi.” 85
“Ve vâki oldu ki, İsa yalnız başına duâ ederken, şâkirtleri yanında
idi; onlara sorup dedi: Halkın dediğine göre ben kimim?
Onlar da cevap verip dediler: Vaftizci Yahya’dır; başkaları: İlya’dır;
ve başkaları da; Eski peygamberlerden biri kıyam etti, diyorlar.
Onlara dedi: Ya siz ben kimim dersiniz? Petrus cevap verip dedi:
Allah’ın Mesihisin. İsa da bunu kimseye söylemesinler diye onlara
tenbih ederek emretti.” 86
“O zaman İsa onlarla beraber Getsemani denilen bir yere gelerek,
şakirtlerine dedi: Ben şuraya gidip dua edinceye kadar siz
burada oturun.”87 Duâ bir ibâdettir. Zaten özel yere çıkıp duâ etmesi,
namaz kıldığını gösterir. Kur’an’a göre bütün peygamberler
gibi Hz. İsa da tabii ki namaz kılıyordu.88 İbâdet etmek, kulluk
alâmetidir; ilâhlık özelliği değildir. Ama gel bunu hıristiyanlara
anlat!
Hıristiyanlıkta Aslî Günah ve Bunun Keffâreti
İçin Oğul’un Çarmıha Gerilmesi Anlayışı
Aslî günah inanç ve anlayışının, Hz. İsa’nın tebliği ettiği tevhid
akidesinde olmadığı kesindir. Buna rağmen, Pavlus tarafından
81 Matta, 12/18
82 Matta, 27/46 ve Markos, 15/34
83 Matta, 14/22-23
84 Markos, 6/46
85 Luka, 6/12
86 Luka, 9/18-21
87 Matta, 26/36 Ve yine Bk. Luka, 11/1
88 19/Meryem, 31
HIRİSTİYANLIK
- 35 -
hıristiyanlığa sokulmuş, insanın temiz fıtratını, Hz. Âdem’in
Kur’an’da affedildiği belirtilen şahsî ve küçük hatasını tüm insanlara
bulaştıran ve Hz. İsa’nın ülûhiyetine ve vaftiz törenine mesnet
yapılan bâtıl anlayıştır aslî günah inancı.89
İlk günah da denen aslî günah anlayışına göre, ilk günah, Hz.
Âdem’in suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Her doğan
insan, babası Âdem’in günahının mirasından dolayı günahkâr
olarak doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu İsa’yı insanları
bu suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir.
Kıyamet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa
kavuşturmak için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden
ölümsüzdür. Yine insanın aslî günahından arınması için insanın
kutsal kabul edilen suyla yıkanma zorunluğu vardır ki buna vaftiz
denilir.
Hıristiyanlığın esaslarından biri de, Tanrı’nın bütün insanların
günahlarına keffâret olmak üzere, onların affı için insan şekline
girip yaşadıktan sonra ıstırap çekerek ölmesi, yani tekfir/keffâret,
fidye inancıdır. Bu inancın, üç temel uzantısı vardır: Hz. İsa’nın
tanrılığı, bütün insanlığın günahkâr olduğu ve insanlığın affı için
fidye (kurban) anlayışı.
Kur’an’a göre, “Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü
taşımaz.”90 Kaldı ki, Hz. Âdem, bütün insanlara taksim edildiği halde
tükenmeyecek büyük bir suç işlemiş değildir. Hz. Âdem, beşer
olarak küçük bir hata yaptı ve sonunda da affedildi ve peygamber
seçildi. “Âdem, Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı. Sonra Rabbi
onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.”91 İslâm,
Hz. Âdem’in bu fiiline terim manasıyla ma’sıyet/günah demez, bu
konudaki Kur’an tâbiri olan “zelle”92 diye değerlendirir ve insan
türünün imtihanla yücelmesi, düşmanını tanıması ve yeryüzünün
halifesi olması gibi nice hikmetlere dayanan ilâhî irâde olarak değerlendirir.
Hz. Âdem’e de, Hz. Havvâ’ya da suçlu gözüyle bakılıp,
onlara kızılmaz.
Günahın şahsîliği Kur’an’da olduğu gibi, Kitab-ı Mukaddes’te
Eski Ahid’de de vardır. Hezekiel peygamber: “Suç işleyen can, ölecek
olan odur; babanın fesadını oğul taşımaz ve oğlun fesadını
baba taşımaz; sâlihin salâhı kendi üzerinde olur, kötünün kötülüğü
de kendi üzerinde olur. Ve kötü adam, işlemiş olduğu suçların
89 Bk. Korintoslular’a 2. Mektup, 5/21; Romalılar’a Mektup, 5/12
90 35/Fâtır, 18
91 20/Tâhâ, 121-122
92 2/Bakara, 36
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 36 -
hepsinden döner ve bütün kanunlarını tutar ve hak olanı, doğru
olanı yaparsa, elbette yaşayacak, ölmeyecektir. Yapmış olduğu
günahlardan hiçbiri ona karşı anılmayacaktır. İşlediği salâhda yaşayacaktır.”
93
Kitab-ı Mukaddes’teki şu ifadeyi, İsa’nın insanın aslî günahına
fidye olarak çarmıha gerilmesi anlayışıyla birlikte bir değerlendirin:
“Kötü adam, sâlihin fidyesidir. Hâin adam da doğruların.”94
Hz. Âdem ve tüm insanlık sâlih ve doğru olmamış sayılmalı veya
sâlih ve doğrularsa Hz. İsa kötü ve hâin olmalı. Yine, fidye olan,
tüm insanlık için faziletli bir fedâkârlık için ölen kimse, asılırken
‘Allah’ım, niçin beni bıraktın?’ der mi? “Ve dokuzuncu saate doğru,
İsa: ‘Eli, Eli lama sabaktani?’, yani ‘Allah’ım, Allah’ım, beni niçin
bıraktın?’ diye yüksek sesle bağırdı.” 95
Bu anlayışa göre, İsa’dan önce ölen insanlar, hıristiyanların da
nübüvvetlerini kabul ettikleri peygamberler, hep günahkâr olarak
öldüler ve cehennemi hak ettiler. İsa’nın keffaretinden, fidyesinden
önce ve vaftiz yapılmadan öldüler, hepsi affedilmeyen ve
affedilmeyecek günahla öbür dünyaya gittiler. Farzedelim ki insanlık,
güzel fıtratla değil de doğuştan günah yükü ile hayata geliyor.
Onların sonsuz merhametli ve dilediği her şeyi yapan Rabbi,
kendilerini direkt olarak affedemez mi? Tanrı, insanı kurtarmak
için, insan kılığına girmekten başka çare bulamadı mı?
Çarmıha gerilip birkaç insan tarafından öldürülen biri, hiç
tanrı mı olur? İnsanların günahlarını affetmek için başka çare mi
bulamadı? Hıristiyanların en büyük âyinlerinden biri, Communion
âyinidir. Bu âyin, ekmek ve şarapla yapılır. Ekmek ve şarap,
hıristiyanlara göre Hz. İsa’nın etini ve kanını simgeler. Kitab-ı
Mukaddes’e göre, Hz. İsa, havârilerine dağıttığı ekmeğe, “bu
benim vücudumdur” ve dağıttığı şaraba, “bu benim kanımdır”
demiştir. Günahı affetmek için, onları daha beter günahkâr haline
getirmek, Tanrı katili yapmak hangi akla sığar? İnsanlar, ellerini
mâbudlarının kanına bulayarak mı affa nâil olacaklar? Hz.
Âdem’e atfedilen Allah’ın bir emrini yerine getirmemek mi, yoksa
Tanrı’yı/İsa’yı öldürmek mi daha büyüktür? Hangisi insanı daha
suçlu yapar? Bir tek kişinin (insan veya Tanrı) ıstırap çekmesi ile
bütün insanların kurtuluşunu temin etme tuhaf olmaz mı?
Bilindiği gibi, Hz. İsa, âhir zaman denilen, insanlık tarihinin
sona yaklaştığı zamanlarda dünyaya gelmiştir. Yüce Allah, bunu
93 Hezekiel, 18/20-22
94 Süleyman’ın Meselleri, 21/18
95 Matta, 27/46 ve Markos, 15/34
HIRİSTİYANLIK
- 37 -
insanları kurtarmak için yapsaydı, başlangıçta yapması gerekmez
miydi? İnsanlığın büyük çoğunluğunu aftan mahrum etmesi, az
bir kısmını (İsa’dan sonra gelenleri) bağışlamasının izahı başka nasıl
yapılabilir? Yaratılıştan gelen mevhum ve uydurma bir günah.
Sonra, her şeye kaadir ğafûr olarak inanılan Allah’ın onu affetmesinin
binlerce yolu varken, bunları bırakarak ana karnına girip en
âciz bir şekilde çocukluğunu geçirmesi, sonra perişanlık ve tazyik
görmesi, sonunda da onları katil yaparak affetmesi...
Bunların masalda, efsane ve mitolojide yeri olabilir, ama dinde,
hakikatte ve akılda yeri olmaz. Sonra olaya ahlâkî yönden
bakalım: Günahtan kurtulduğuna inanan hıristiyana ne kalıyor?
Kötü arzularına karşı nasıl mücadele ve mücahede edebilecektir?
Çalışanla çalışmayanın, ibâdet yapıp günahtan sakınanla bunları
önemsemeyenin arasında fark kalmaz, hepsi İsa’nın çarmıha gerilmesiyle,
komünyonla, vaftizle bağışlanıp eşit hale getirilmiyor
mu?
Hz. İsa, hiçbir şekilde kendisinin insanların günahlarına
keffâret için, onların aslî günahlarına karşılık öldürüleceğini
söylemedi. Bugünkü İncillerde de Hz. İsa’ya atfen böyle bir söz
geçmez. Dinin temeli olacak esasları, en yakınlarına, Petrus gibi
halifelerine söylemedi. Hâlbuki o, emaneti tebliğ etmiş, görevini
yapmıştı. Bu olay bile, bu inançların sonradan uydurulduğunu isbat
etmeye kâfidir.
Bu anlayış, ucuzculuktur, başkası seni kurtarsın, sen bir şey
yapmadan bedavadan kurtul. İnsanlığa işlemediği günahı yüklemek
kadar bedavadan affolma anlayışı da saçmadır. Aynen kiliselerde
günah çıkarma ve cennet satın alma gibi. Hıristiyanların
büyük çapta etkilendiği Yunan mitoloji kahramanı Promete’nin
insana ateş/ışık getirmek için ezalara katlanarak fedai olması gibi
efsaneler Hz. İsa’ya monte edildi. Kahramanların sadece ismi değişerek
putperestlik, hıristiyanlık maskesi taktı. Ve bu fedâkârlığın
bedeli de en az Promete’ninki kadar trajik: “Mesih, bizim uğrumuza
lânet olmuş olarak, bizi şeriatın lânetinden kurtardı, çünkü
yazılmıştır: ‘Ağaç üzerine her asılan lânetlidir.”96 Bir peygambere
bu kadar büyük iftiraya pes doğrusu; hem tanrı, hem de lânetli!
Hâlâ affedilmeyen günah kaldıysa veya bir hıristiyan çeşitli
haramlara dalıyorsa ne gam? Papazlar ne güne duruyor? Absolüsyon
imdada yetişecektir. Absolüsyon: Günah bağışlama demektir.
Hıristiyanlıkta günahlarını papazlara açıklayıp itiraf edenlerin
papaz tarafından günahlarının bağışlanabileceğine inanılır.
96 Pavlus’un Galatyalılara Mektubu, 3/14
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 38 -
Günahları papazlar tarafından affedilenler, böylelikle günahlardan
arınmış olurlar. Bu affetme, papazlar tarafından tanrı adına
yapılmaktadır. Katolik mezhebinde, eski ve imtiyazlı olan günah
çıkarma kurumu, ibtidâî şeklinden uzaklaşsa da hâlâ varlığını sürdürmektedir.
İslâm’da ise, bilindiği gibi, doğrudan doğruya, aracısız
ve formalitesiz olarak Allah’tan istenen aftan başka tevbe ve
af dileme, günah çıkarma şekli yoktur.
Kitab-ı Mukaddes’e Göre
Barış ve Savaş Anlayışı
Başta müsteşrikler/oryantalistler olmak üzere hemen hemen
tüm hıristiyan batılıların ve batı mukallitlerinin İslâm’a saldırmak
için ileri sürdükleri iddia ve ithamlardan biri, İslâm’ın kılıç zoruyla
yayılan, kutsal savaş taraftarı, savaşçı bir din olduğudur. O yüzden
de müslümanlara barbar demekten çekinmeyen, İslâm hâkim
olduğunda gayri müslimleri kıtır kıtır keseceklerini vehmeden
veya insanlara böyle gösteren tipler çıkagelmiştir. İslâm’ın kelime
anlamının bile selâmet ve barış demek olduğunu, savaşın sebep
ve şeklini, cihadın kendi haçlı savaşı kültürlerinin benzeri kutsal
savaş anlamında olmadığı, İslâm’ın öldürme ve hücuma dayalı bir
savaş anlayışını ne derece değiştirdiğini... anlatmak, konu/kavram
dışına çıkmak olacak ve sözü uzatacaktır. Biz batının temel kültürlerinden
biri/birincisi olan Kitab-ı Mukaddes’teki savaş ve barış
anlayışına kısa bir değinme yapacağız.
Hz. İsa, İncillerde insan sevgisinden, fedâkârlık ve aftan, her
peygamber gibi elbette çokça bahsetmiştir. Ama İslâm’ın savaş
anlayışına yanlış ithamlarla saldırırken, İncillerdeki Hz. İsa’ya veya
vahye atfedilen savaş, öldürme ve hatta katliâm teşviklerini niye
görmek istemiyor ve her iki dindeki ve Kitap’taki hükümleri mukayese
etme gereği duymuyorlar diye sorma hakkımız vardır diye
düşünüyoruz. Bu konu da göstermektedir ki, bazılarının derdi
üzüm yemek değil, bağcı dövmektir: Yani, hakkı arayıp bâtıla tavır
almak değil; hakkı bâtıl, bâtılı da hak göstermektir. Luka İncili,
Hz. İsa’dan şu sözü nakleder: “Lâkin üzerlerine kral olmamı istemeyen
o düşmanlarımı buraya getirin ve önümde öldürün!”97 Hz.
İsa’ya isnat edilen bu ifade, onun kan dökme pahasına olsa bile,
kral olmak istediğini gösteriyor.
İncillerde tanıtılan İsa, maddî imkânlara sahip bulunsa veya
Hz. Dâvud veya Hz. Süleyman’ın oğlu ve vârisi olsaydı ne yapardı,
bilmiyoruz. Aynı anlamdaki ifadeyi Pavlus da belirtiyor: “Çünkü
97 Luka, 19/27
HIRİSTİYANLIK
- 39 -
bütün düşmanları kendi ayakları altına koyuncaya kadar, onun
saltanat sürmesi lâzımdır.”98 İsa’nın diğer bir sözü, daha dikkat
çekicidir: “Yeryüzüne selâmet getirmeğe geldim sanmayın; ben
selâmet değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben adamla babasının,
kızla anasının ve gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymaya
geldim. Adamın düşmanları kendi ev halkı olacaktır.” 99
Kur’ân-ı Kerim’de şu hükmü görüyoruz: “Dinde zorlama
yoktur.”100; “De ki: ‘Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”101 Peygamber,
dini tebliğle mükelleftir; birini dini kabule zorlamaya değil.
Savaşa gelince, Kur’an şöyle emrediyor: “Sizinle savaşanlarla Allah
yolunda savaşın, aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.”102
Savaşla Hz. Muhammed (s.a.s.) hiçbir zaman devlet kurma, kral
olma veya bir başka dünyevî çıkar sağlama gayesi gütmemiştir.
İslâm’da savaş sadece Allah için yapılır, bu da hakkı/dini müdâfa
halidir. Bu âyeti takip eden âyet ve dinsizleri öldürmeye cevaz veren
âyetler, sadece kendilerine karşı harp ilân edilmiş ve savaş açılmış
düşmanlara, yani savaşçılara karşıdır ki, savaşa katılmayanlar
bunun dışında tutulmuştur. Haksız yere bir cana kıyanın bütün
insanları öldürmüş gibi olacağını Kur’an belirtir. 103
İslâm, kesinlikle ve hiçbir şekilde katliâma ve mecbur olunmadığı
(müdâfa özelliği olmayan) hallerde öldürmeye cevaz
vermez. Bir de Kitab-ı Mukaddes’teki şu ifadelere bakalım: “Ancak
Tanrı’nın Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin
şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın;
fakat onları, Hittîleri ve Amorîleri, ve Kenanlıları ve Perizzîleri
ve Hivîleri ve Yebusîleri Tanrın Rabbin sana emrettiği gibi tamamen
yok edeceksin.”104; “Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek’in
İsrail’e yaptığını, Mısır’dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl
durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amalek’i vur ve onların her
şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına,
çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe
kadar hepsini öldür.”105 Görüldüğü gibi, katliâm için gösterilen
tek sebep, intikam duygusunu tatmindir. Bunun gibi daha birçok
örnek verilebilir.
98 Pavlus’un Korintoslulara 1. Mektubu, 15/25
99 Matta, 10/34-36
100 2/Bakara, 256
101 109/Kâfirûn, 6
102 2/Bakara, 190
103 5/Mâide, 32
104 Tesniye, 20/16-17
105 1. Samuel, 15/2-3
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 40 -
Hıristiyanlıkla İlgili Temel
Kavramlar ve Anlamları
Absolüsyon: Günah bağışlama demektir. Hıristiyanlıkta günahlarını
papazlara açıklayıp itiraf edenlerin papaz tarafından
günahlarının bağışlanabileceğine inanılır. Günahları papazlar tarafından
affedilenler, böylelikle günahlardan arınmış olurlar. Bu
affetme, papazlar tarafından tanrı adına yapılmaktadır.
Aforoz: Kilisenin cemaatten ve hıristiyanlıktan kovma cezası.
Lânetleme anlamını da kapsayan aforoz, hem yahudilikte ve hem
de hıristiyanlıkta uygulanan dinsel bir cezalandırmadır. Aforoz
uygulamalarının çeşitleri hayli çoktur. Kilise, yaşayan insanlara
uyguladığı bu cezalandırmayı, kendilerine göre ölümden sonra
gerçekleşecek olan ilâhî af ve bağış kurumuyla çelişkisini düşünmeksizin
Tanrı adına uygular.
Ahd-i Atik: Ahd sözleşme; Ahd-i Atîk, eski sözleşme demektir.
Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümü olan, hem yahudilerce ve hem de
Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen kitaplara bu ad verilir. Toplam
39 kitaptan meydana gelir. Üç bölümdür. Birinci bölüm, beş kitaptır.
Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye adlı bu beş kitap Tevrat
adını alır, Yahudilerin asıl kutsal kitabı olan bu bölüme Musa’nın
beş kitabı da denir. İkinci bölüm, peygamberler adını taşır ve Hz.
Musa’dan sonra gelen yahudi peygamberlerinin kitaplarını kapsar.
Üçüncü bölüm, Ketubim adıyla anılır ve Dâvud’un mezmurları/
şiirleri, Süleyman’ın meselleri/özdeyişleri, Eyyub’un öyküsü gibi
metinlerden meydana gelmiştir.
Ahd-i Cedid: Hıristiyanların kutsal kitaplarına denilir. Yahudilerce
sapıklık sayılan ve hıristiyanlarca benimsenen bu inanca
göre yahudiler eski ahidle Tanrı’ya verdikleri sözü tutmamışlar ve
vatanlarından sürülmekle cezalandırılmışlardır. Sonra Tanrı onlara
acımış ve Ahd-i Cedîd’le yeni bir anlaşma önermiştir. Bu yeni
sözleşmeye uyarlarsa arz-ı mev’ut (Filistin) onlara tekrar verilecektir.
Yeni sözleşme anlamındaki Ahd-i Cedîd, Matta, Markos, Luka
ve Yuhanna İncilleriyle, Rasüllerin İşleri adlarını taşıyan ve değişik
yerlere yazılan mektuplardan meydana gelmiştir. Toplam 27 kitaptır.
Anglikan: İngiliz kilisesine mensup olan Hıristiyan demektir.
İngiliz protestanlığına Anglikanlık denilir. Katoliklikle protestanlık
arasında İngilizlere özgü bir orta mezhep sayılmasına rağmen,
Kalvinciliğin İngiliz koşullarına uydurulmuş bir biçimidir. Kral VII.
Henry’nin Papa ile arasının açılmasından doğmuştur. Papa, yeniden
evlenmek isteyen kralın boşanmasına izin vermediği için
HIRİSTİYANLIK
- 41 -
İngiltere’ye has bir papalık oluşturulmuştur. Anglikanların papası
Vatikan’a bağlı değildir.
Apokryphos İnciller: Varlığı kabul edilen gizli ve kilise tarafından
sahte kabul edilen İncillere apokrif İncil denilir. Matta, Markos,
Luka ve Yuhanna İncillerinin dışındaki tüm İnciller apokrif
sayılır. Hıristiyanlar, özellikle III. y.y.da gizli bazı İncillerin varlığına
inanırlar. Meselâ, 1886 yılında eski bir Mısır mezarında bu gizli
İncillerden biri sayılan Petrus İncili’nin bir parçası bulunmuştur.
Apokrif İncil sayılan en önemli İncil Barnaba(s) İncilidir.
Ariusçuluk-Arianizm: Teslisi kabul etmeyip tevhide inanan
eski hıristiyan gruplardan biri. Muvahhid papaz Arius’un izinden
giden tevhide inanan hıristiyanlık. IV. Yüzyıl ve sonrası hıristiyanlığında
büyük tartışmalara yol açan ve katolik kilisesince sapıklık
sayılan İskenderiye’li papaz Arius’un, Hz. İsa’dan beri, papalığın
ve sonraları devletin tüm baskılarına rağmen devam edegelen
tevhidî çizgideki hıristiyanlık Ariusçuluk veya Arianizm diye isimlendirilir.
Bu inanca göre, Hz. İsa, kesinlikle bir tanrı değil; peygamberdir.
İzmit’li Eusebios da bu çizginin şiddetli savunucusudur.
Aslî günah: Pavlus tarafından hıristiyanlığa sokulmuş, insanın
temiz fıtratını, Hz. Âdem’in Kur’an’da affedildiği belirtilen
şahsî ve küçük hatasını tüm insanlara bulaştıran ve Hz. İsa’nın
ülûhiyetine ve vaftiz törenine mesnet yapılan bâtıl anlayış. İlk günah
da denilen aslî günah anlayışına göre, ilk günah, Hz. Âdem’in
suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Her doğan insan,
babası Âdem’in günahının mirasından dolayı günahkâr olarak
doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu İsa’yı insanları bu
suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir.
Kıyamet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa kavuşturmak
için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden ölümsüzdür.
Yine insanın aslî günahından arınması için insanın kutsal
kabul edilen suyla yıkanma zorunluğu vardır ki buna vaftiz denilir.
Ateş Gecesi Yortusu: Zerdüştlük (Mazdeizm), Aztek, Eski Mısır,
İran, Yunan ve Roma’da ve eski Yunan mitolojisinde ateşin kutsal
sayılması söz konusudur. Ateşe tapan toplulukların kalıntı ve etkisiyle
hıristiyanlığa geçmiş olan, ermiş Yahya için her yıl kutlanan
yortu. Bu hıristiyan yortusunda, büyük meydanlarda ateşler yakılır
ve üstünden atlanarak ilâhiler okunur. Bilindiği gibi yortu, hıristiyan
bayramı demektir.
Ayasofya: Yapılışı ve kullanılışı birçok hurâfelere sebep olan
İstanbul’da Sultan Ahmet meydanındaki meşhur bina. Şimdi müze
olarak kullanılan, Fâtih zamanından Atatürk zamanına kadar câmi
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 42 -
olarak hizmet veren ve yapılışından İstanbul’un fethine kadar kilise
olan yapı. İlk olarak Doğu Roma imparatoru Constantinus II
tarafından 360 yılında yapılan, 415 yılında yenilenen, iki kez halk
ayaklanmasında yıkılınca, 537’de bu güne ulaşan yapı inşa edildi.
921 yıl kilise, 482 yıl da câmi olarak kullanılan bu yapı, Atatürk’ün
isteği ile 1935’te müzeye çevrildi. Hıristiyanlara göre, yapımında
ruhî güçlerin ve meleklerin rolü olduğuna inanılır. Örneğin, kilisenin
plânı imparatora bir melek tarafından verilmiş, diğer bir
rivâyette kutsal ekmeği kapıp kaçıran bir arının peteğinde plân
görülmüş ve bu bir ilâhî işaret sayılarak kilise yaptırılmış. Ortadaki
büyük kapısıyla kıble yönündeki kapısının Nuh’un gemisinin
tahtalarından yapıldığına hıristiyanlarca inanılır. Kilisenin içinde,
hastalıkları iyi eden ya da gelecekten haber veren birçok yerlerin
bulunduğuna inanılır. Meselâ, altın topun altında dua edenin
bütün istekleri yerine gelirmiş, kuyusundan su içen kalp hastalıklarından
kurtulurmuş, dolaplarından birinin kapağındaki delikten
para atılınca içeriden ses gelirse parayı atan her türlü mutluluğa
kavuşurmuş. Ayasofya’yla ilgili bunlara benzer daha pek çok hıristiyan
inancı vardır.
Âyin: Dinî merâsim, ibâdet. Âyin, Farsça bir kelime olup, aslında
âdet, gelenek, usûl ve kanun demektir. Dilimizde hıristiyanların
dinî tören ve ibâdetlerine denilir. Âyini-i rûhânî: Hıristiyanlarda
dinî tören demektir.
Aziz (sint, saint): Kutsallığına inanılan kişi, ermiş insan. Hıristiyanlık
tarihinde azizlik kurumu çok büyük bir önem taşır. Aziz,
önce halkın inancıyla azizleşir, sonra kilise tarafından resmen
aziz olarak tanınır ve açıklanır. Hıristiyanlıkta otuz beş bin aziz
bulunduğu tespit edilmiştir. Meşhur hıristiyan araştırmacılarından
Camille Jullian şöyle der: “Ancak azizlerin mezarlarına sahip
olduktan sonradır ki, hıristiyanlık halk yığınlarınca kabul edilmiş
ve tutulan bir inanç haline gelmiştir.” Hatta ilk hıristiyanlar, Kelt
kasabalarında kendi inançlarını yayabilmek için onların kutsal
saydıkları mezarların üstüne birer haç dikip benimsemek zorunda
kalmışlardır.
Barnaba: Asıl adı Yusuf olan Barnaba, Hz. İsa’nın havârilerinden
yani öğrencilerindendir. Bütün hayatını hıristiyanlığı yayma uğrunda
geçirmiştir. Kilise tarafından apokrif/sahte sayılan İnciller
içinde en önemli olanlardan biri Barnaba(s) İncilidir. Tarkçe’ye
de çevrilen bu İncil, Hz. İsa’nın tanrılığını reddeder, çarmıha gerildiğini
kabul etmez, Hz. İsa’nın bir peygamber olduğunu açıkça
zikreder. Bu İncil’in teslisi reddedip ısrarla tevhidi vurgulaması,
hıristiyanlarca yasak İncil sayılmasının temel sebebidir. Barnaba,
HIRİSTİYANLIK
- 43 -
Markos’un hocası, Pavlus’un önderi bir kişi olduğu halde, kilise,
ona nisbet edilen İncil’i reddetmektedir.
Bible: (Baybıl okunur) Yunanca kitaplar anlamındaki biblia kelimesinden
gelir. Tevrat, İnciller ve diğer kutsal kitaplardan meydana
gelen Kitab-ı Mukaddese denilir.
Cizvitlik: Tutucu ve sofu hıristiyan tarikatı. 16. y.y.da Fransa’da
kurulmuştur. İsa derneği adıyla da anılır. Hz. İsa’nın saf düşüncesine
dönüş anlayışı içinde yoksulluk, bekâret ve itaat ilkelerinden
yola çıkmıştır. Özellikle dinden saptıklarını iddia ettikleriyle savaşları
ve siyasal etkileriyle öne çıkar. Avrupanın hemen bütün soylularının,
kralların ve prenslerin din ve törelerinin öğretmenleri
cizvitlerdi. Cizvitler, aşırı disiplin ve bir üste körü körüne itaat ve
bağlılıklarıyla meşhurdur. Fransa’da 1789’dan sonra yeniden ve
gizlice örgütlenmeye çalışmışlardır. İtikat konusunda farklı bir teslis
anlayışı savunurlar. Hıristiyanlığın çoğu mezheplerindeki teslis
anlayışı; baba, oğul ve ruhu’l kudüsten meydana gelen üçlü tanrı
anlayışıdır. Cizvit teslisinde ise; İsa, Meryem ve İsa’nın babası(!)
Yusuf’tan oluşan üçlü tanrı inancı vardır.
Communion âyini: (Komünyo vermek-almak) Hz. İsa’nın eti ve
kanı. Ekmek ve şarapla yapılan âyin. Ekmek ve şarap, hıristiyanlara
göre Hz. İsa’nın etini ve kanını simgeler. Her katoliğin yedi yaşına
kadar communio alması zorunludur. Uygulama olarak, yapılan
bir âyinde ‘hestia’ adı verilen bir parça mayasız ekmek, kutsal kabul
edilen şaraba batırılarak verilir; buna communio vermek; bu
törene de communio âyini denilir. Komünyo alan, tanrının bağışını
kazanmış sayılır. Hz. İsa, kendisinin öleceğini haber verdiğine
inanılan, son akşam yemeğine, Latince akşam yemeği anlamına
gelen ‘cena’ denilir. Gerçekte bu yemek, bir yahudi geleneğiydi
ve her yıl Mısır’dan ayrıldıklarında yenen son yemeğin hâtırasını
anmak için kutlanıyordu. Hz. İsa’nın da bu geleneğe uyarak, son
gece, havârileriyle birlikte bu kutlama yemeğini yediğine ve bu
yemekte, kendisinin öleceğini haber vererek ‘eukharistia’ adı verilen
dinî âyin emrettiğine inanılır. İncillerdeki ifadeye göre, Hz.
İsa, havârilerine dağıttığı ekmeğe, “bu benim vücudumdur” ve
dağıttığı şaraba, “bu benim kanımdır” demiştir. Hıristiyanlar, her
yıl, ‘kutsal perşembe’ adını verdikleri ‘cena’yı kutlarlar.
Ehl-i kitap: İslâm’a göre Kitap ehli, inandıkları peygamberlerin
Allah’tan Kitap getirdiğini kabul edenler. Hıristiyan ve yahûdilerin
ehl-i kitap(tan) olduklarında ihtilâf yoktur.
Ekanim-i selâse: Arapça olan bu deyim, üç uknum, üç esas anlamına
gelir. Teslis de denilen bu Üç Esas, Tanrıyı hem üç, hem
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 44 -
bir sayan üçleme anlayışıdır. Tahrif edilmiş Pavlus hıristiyanlığının
temel ilkesi olan bu inanç, tanrı kavramını baba, oğul ve kutsal
ruh olarak bir üçlükte teklik anlayışı olarak kabul ederler. Bu anlayışa
Fransızca trinite, Arapça teslis adı verilir. Üçleme anlamına
gelen bu deyim, hıristiyanlığın temel inancı olan baba, oğul ve
ruhu’l kudüsten meydana gelir. Bu anlayışa göre, İslâm’a ve Hz.
İsa’nın tebliğ ettiğine ve hatta bugünkü Kitab-ı Mukaddes’in nice
ifadesine göre tek olan Allah’la birlikte, tahrif edilen hıristiyanlıkta
kutsal ruh ve oğul diye anılan Hz. İsa’nın da tanrı olduğu ileri
sürülür.
Emmanuel: Hıristiyanların kabullerine göre Hz. İsa’nın adlarından
biri. Peygamber İşaya, Eski Ahid’de “Tanrı bizimledir” anlamına
gelen bu kelimeyi, geleceğin Mesih’i için kullanmış. Matta
İncilinde bunun İsa olduğu yazılıdır.
Engizisyon: Eskiden hıristiyan dünyasında farklı inanç taşıyanları
cezalandırmak maksadıyla kurulan mahkeme. Ateşte yananın
suçlu olduğu inancına dayanan yargılama tarzına engizisyon denilir.
Ortaçağda din konusunda sapık kabul edilenlerin cezalandırılması
amacı ve bahanesiyle, kurulu düzeni korumak için kurulan
bu yargılama yöntemi, aklın kabul edemeyeceği inancın gereği
olarak ortaya çıkmıştır. Bu inanca göre, suçsuz olan, ateşte yanmayacaktır.
Bir sanığın suçlu olup olmadığını anlamak için böyle
bir uygulama yöntemi kullanılmıştır. Özellikle İspanyol engizisyonunun
gerçekleştirdiği bu akıl ve insanlık dışı yöntemler, 18. y.y.a
kadar olanca vahşetiyle sürmüştür.
Evlilik: Romalıların Diana adını verdikleri Yunan tanrıçası
Artemis, evlilik düşmanıydı. Peşinde gezdirdiği perilerden biri
evlenecek olursa, yasalara karşı geldiğinden ötürü onu şiddetle
cezalandırırdı. Katolik hıristiyanlarda görülen din adamlarının
evlenmemeleri gerektiği inancı, Artemis tapımından kalma bir
gelenek sayılmaktadır. Hıristiyan Alman düşünürü Schopenhauer,
bir kadınla bir erkeğin birleşmesinin çok iğrenç bir şey olduğunu,
İsa’nın böylesine iğrenç bir ilişkinin ürünü olmamak için babasız
doğmuş bulunduğunu ileri sürer.
Gregoryen: Papa Gregorius VII’nin kilise reformuna uyanlar.
11. y.y.da gerçekleştirilmeye çalışılan bu reform, teokratik bir düzen
kurma amacına dayanır. Bu düzen, imparatorların papalarca
tahtlarından indirilebilmesini, dinde ticaretin ve özellikle kutsal
eşya alım satımının yasaklanmasını, din adamlarının evlenmemelerini,
kiliseyi her türlü laik bağlardan kurtarmayı, imparator ve
soyluların kilise işlerine karışmamalarını öneriyordu.
HIRİSTİYANLIK
- 45 -
Günah çıkarma: Günah çıkarmaya “absolüsyon” denilir. Absolüsyan,
günah çıkarma ve affetme demektir. Hıristiyanlıkta günahlarını
papazlara açıklayıp itiraf edenlerin papaz tarafından
günahlarının bağışlanabileceğine inanılır. Günahları papazlar tarafından
affedilenler, böylelikle günahlardan arınmış olurlar. Bu
affetme, papazlar tarafından tanrı adına yapılmaktadır.
Haç: Hıristiyanların Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş halini temsil
ettiğine inandıkları, birbirini dik olarak kesen iki doğrudan meydana
gelen t harfi görünümündeki şekil; salîb ve istavroz da denilir.
Haç, hıristiyanlığın simgesi kabul edilir. Haç çıkarmak: Elleriyle
haç işareti yapmak, istavroz çıkarmak. Hıristiyanlıktan önce çoktanrıcı
bazı dinlerde de mutluluk simgesi kabul edilen haç, hıristiyanlıkta
ilkin din uğruna ölenlerin mezarlarına konulurdu. Daha
sonra bütün hıristiyanların mezarlarına konulmaya başlandı. Boyunlarda
kolye olarak da takılır. Duâ sırasında da belli yerlerde
haç işareti yapılır: Sağ elin parmaklarıyla göğse haç biçimi çizilerek
bir çeşit kutsama yapılır. El önce alna, sonra göğse, sonra
sol omza ve en sonunda da sağ omza dokundurulur. Bu işaret,
aynı zamanda baba-oğul-kutsal ruh teslisini/üçlemesini de simgeler.
Yunan kilisesinde el önce sağ omza, sonra sol omza götürülür.
Protestanlıktaysa haç çıkarılmaz. Ortodokslar her yıl 6 Ocak günü
haçı suya atma töreni yaparlar. Bu tören, onlara göre İsa’nın Yahya
peygamber tarafından Ürdün nehrindeki vaftizini simgeler. Bu
dinî törende, üstünde İsa’nın resmi bulunan bir haç deniz, nehir,
göl gibi herhangi bir suya atılır; hıristiyanlar suya atlayarak haçı
bulup çıkarırlar. Haçı bulup çıkaran hıristiyan kutsanır.
Haçlı seferleri: Haçlı, haçı olan demektir. Bu anlamdan çıkarılarak
müslümanlara karşı savaşa katılan hıristiyanlara “ehl-i salîb”,
yani “haçlı” denilmiştir. Haçlılar: Haçlı seferlerine katılanlar anlamında
kullanılır. Haçlı seferleri: Haçlıların (hıristiyanların) mukaddes
kabul ettikleri yerleri (Kudüs ve civarını) müslümanlardan
almak için yaptıkları savaşlara denilir. Toplam sekiz askerî-dinî
sefer düzenlenmiştir. Hıristiyanlarca kutsal savaş kabul edilen bu
seferler, papaların teşvik edip cenneti garanti etmesi ve doğunun
zenginliklerinden pay alma tutkusunun birleşmesi ile ortaya çıktı.
Giysilerinin üstüne, yeminlerinin bir simgesi olarak kumaştan bir
haç dikip “haçı alanlar”, Kudüs’e hac yolculuğu yapmaya söz vermiş
sayılıyorlardı. İlk haçlı seferi 1097’de, sekizinci haçlı seferi de
1270 yılında yine başarısızlıkla sonuçlanmış ve haçlı seferlerinin
silâhlı kısmı sona ermiştir. Günümüzde, haçlı seferleri daha çok
siyasi, iktisadi alanda ve en çok da kültürel yollarla yapılmakta,
önemi Kudüs’den daha az olmayan müslüman beyin ve kalplere
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 46 -
saldırılmaktadır. Televizyon, kitap, gazete vb. araçlarla evlerin işgal
edilmesi için yapılan günümüzün haçlı seferleri, çoluk çocuk
demeden hedeflere saldırıp ele geçirmektedir. Çağdaş Selâhaddin
Eyyûbîler çıkıncaya kadar da bu seferlerin sonunun gelmeyeceği
gözükmektedir.
Haham: Yahûdi din adamı. İbrânice bilgin, bilge anlamındadır.
Bu yahûdi din adamlarının başlarına da hahambaşı denir.
Haramlar: Hıristiyanlıkta haram/yasak olan şeyler, Pavlus’un
tenzilâtlarıyla 4 tanedir. Bunlar, putlara kurban edilen şeyler, boğulmuş
hayvan, kan ve zinadan ibarettir. 106
Havârî: Havâri kelimesi Kur’an’da geçer. İncillerde, bunun yerine
daha çok şâkirt (öğrenci) kelimesi kullanılır. Havârî, yardımcı
demektir. Arapçaya Habeşçeden geçmiş olup aslı “havâryâ”dır;
“yardımcı” anlamına gelmektedir. Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dine ve
onun peygamberliğine iman eden, müslümanlardan olan107 ve Hz.
İsa’nın tebliğ ettiği fikirleri yaymayı üstüne alan on iki kişiden her
birine havâri denir. Âl-i İmrân sûresi, 52. âyetinde Hz. İsa’ya ve
onun dinine yardımcı olmayı taahhüd edenlere bu adın verildiğini
görmekteyiz. Hz. Muhammed’e (s.a.s.) ilk inanan insanlar olan
“sahâbe”nin benzerleridir.
Havâriler, toplam 12 kişidirler. Bunlardan biri ihânet ederek
kâfirlere Hz. İsa’yı ihbar etmiştir. İsimleri şunlardır: Simun (Petrus),
Andreas, Yâkub (Zebedi’nin oğlu -büyük-), Yuhanna (Boanerces),
Filipus, Bartolomaeus, Matta, Tomas, Yâkup (Alfeus’un oğlu -küçük-),
Gayyur Simun, Yahuda (Taddeus), Yahuda İskaryot.108 Bunlardan
Petrus, havârilerin en büyükleri ve lideri, Yahuda İskaryot
da Hz. İsa’ya ihanet eden ve onu ihbar edip yakalatmaya çalışan
kişidir. Hıristiyan rivâyetlerine göre otuz gümüş dinar karşılığında
İsa’yı yakalattıran İskaryot, sonradan vicdan acısı çektiği ve kendisini
astığı söylenir. İslâm âlimlerine göre, Hz. İsa’yı ihbar eden Yahuda,
Hz. İsa görünümüne dönüşmüş ve Hz. İsa yerine o çarmıha
gerilmiş, Hz. İsa da göğe yükseltilmiştir.
İkon: Kiliselerde bulunan dinî tasvir, yani resim ve heykeller.
Özellikle ortodoks kiliselerinde bulunur. Hıristiyanlar, ikon(a)lara
tapmadıklarını, sadece onlara saygı duyduklarını söylerler.
İncil(ler): Kur’ân-ı Kerim, Hz. İsa’ya vahyedilen İncil’den bahseder.
Bu İncil, bir tek İncil’dir. Bugünkü İnciller de, Hz. İsa’ya
106 (Bk. Rasüllerin İşleri, 15/28-29)
107 (3/Âl-i İmrân, 52)
108 (Matta, 10/2-4)
HIRİSTİYANLIK
- 47 -
vahyedilen/vaz’edilen İncil’den birçok yerde bahseder. Buna rağmen
elde mevcut hiçbir İncil için, hıristiyanlar tarafından bile “bu
İsa’nın İncilidir” denilemez ve ona atfedilmez; “Matta’ya Göre
İncil, Markos’a göre İncil...” denilir. Kilise tarafından birbirinden
hayli farklı ve birbiriyle nice çelişkileri olan dört farklı İncil yasal
İncil sayılmıştır. Arapça “Enâcil-i erbaa” denen bu dört İncil, Matta,
Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. Asıl yazıldıkları nüshaları
elde bulunmayan bu dört İncil’in tümü, Hz. İsa’dan çok sonra yazılmıştır.
En eski nüsha olarak yazıldıkları İbrânice ve Latinceden
Yunancaya ve çok zaman sonraki tercümeleri vardır. Bu dört İncil,
kendisi de o zamanlar hıristiyanlığı kabul etmemiş olan putperest
imparator Konstantin tarafından 325 yılında topladığı İznik konsilinde
yüzlerce İncil yazması arasından 2048 kişilik üyenin sadece
318’inin kararı ve imparatorun tercih ve yönlendirmesiyle seçilmiş,
özellikle tevhid içerikli İnciller başta olmak üzere diğer tüm İnciller
sahte kabul edilerek yakılmış ve yaktırılmıştır.
Kardinal: Yüksek rütbeli katolik râhibi.
Karnaval: Kötü ruhları kaçırmak için korkunç maskeler takma
töreni. Hıristiyanların büyük perhizinden önce yapıldığı için, İtalyanca
et kaldırmak anlamına gelen carnelevare kelimesinden türetilmiştir.
Kaynağı hıristiyanlıktan çok öncedir. Güneş ışınlarının
bir süre gökte hapsedildikten sonra yeniden özgür bırakıldıkları
inancıyla ilgilidir. Karnavalda kullanılan hayvan maskeleri, aynı
zamanda, hayvanlara tapanlardan hıristiyanlığa geçmiş bir putperest
geleneğidir.
Katedral: Bir şehrin büyük kilisesi, piskoposluk kilisesi.
Katolik: Roma kilisesi, katolik mezhebinden olan hıristiyan
demektir. Katoliklik, Roma kilisesine bağlı hıristiyan mezhebine
denilir.
Keşiş: Dünyayla ilişkisini kesip manastırda yaşayan hıristiyan
din adamı. Keşişler evlenmezler, dünyadan el etek çekip bir inziva
hayatı sürdürdüklerinden ötürü münzevîdirler. İlk keşişler,
Mısır’da azizliğe/ermişliğe ulaşmak için çöle çekilir, bir çeşit çileci
hayatı sürerlerdi. Manastırlar, bu bireysel çile çekmeyi bir disipline
sokmak amacıyla kurulmuştur. Hıristiyanlıkta çilecilik, Hz.
Âdem’in suçundan ötürü soyaçekim yoluyla aşağılanmış insanın
kendini cezalandırmasını dile getirir.
Kilise: Yunanca topluluk anlamına gelen ekklesia deyiminden
türetilmiştir. Hıristiyan mâbedi/ibâdethanesine, hıristiyanların
ibâdet ettiği binaya kilise denilir. Ayrıca, hıristiyan mezhebi için
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 48 -
kullanılır: Katolik kilisesi, ortodoks kilisesi şeklinde. Kilise, ilkin hıristiyan
toplulukları anlamında kullanılmıştı. İlk hıristiyanların bugünkü
anlamda kilise binaları yoktu. İlk dönem hıristiyanlığında
kilise yapısı olmadığı gibi, din adamları statüsü ve ruhban sınıfı da
yoktu. İkinci y.y.’dan sonra kiliseler görülmeye başlamıştır. İlk kiliselerin
din adamları, kilisenin bakımı ve temizliğiyle görevli kilise
hizmetçileriydi. sonradan büyük statü kazanan din adamlarına,
piskopos denilmeye başlandı ve bunlar kilisenin başına geçtiler.
Birçok kilisenin piskoposları birleşince evrensel kilise kurulmuş
oldu ve bunun başına geçen piskopos papa adını aldı. Katolik kavramı
da evrensel kilise anlamındadır.
Kitab-ı Mukaddes: Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd’den meydana
gelen kitapların bütününe denir. Kitab-ı Mukaddes, tahrif edilmiş
şekilleriyle Tevrat, Zebur ve İnciller yanında, bazı peygamberlere
atfedilen kitaplar, Pavlus’un 15 ayrı mektup ve kitabından oluşmuş
kitaplar kolleksiyonudur.
Konsil: Hıristiyan ruhanîler ve râhipler meclisi. Özellikle katolik
kilisesi dogmaları ve kilise disiplinini düzenleyen kurallar 2.
y.y.’dan itibaren toplanmaya başlanan bu konsillerce tespit edilmiştir.
1869 yılına kadar değişik aralıklarla toplanan konsillerin sayısı
yirmidir. Hıristiyanların temel inançları bu konsillerde kararlaştırılmıştır.
325 yılında toplanan İznik konsili, Pavlus’un görüşünün
temeli olan İsa’nın tanrılığını kabul etti. Bu görüşe muhâlif olan
İncilleri ve başka kitapları nerede olursa olsun toplatıp yakmayı
kararlaştırdı. Bu kararın alınmasında henüz hıristiyanlığı kabul
etmemiş olan putperest kral Konstantin’in büyük etkisi oldu; bu
kararla hıristiyanlığı putperestliğe yaklaştırmış oldu. Yine, bu konsilde
alınan kararların aksini savunanları konsil, lânetlemekte ve
aforoz etmektedir. 2048 Din adamının katıldığı bu konsilde bu
kararı alan din adamlarının sayısı sadece 318 idi. 1720 farklı görüşün
iddiaları geçersiz kabul edildi. Daha sonra İnciller de konsil
tarafından değerlendirildi; Önemli bir kısmı teslisi değil de tevhidi
savunan yüzlerce İncil’in içinden 4 İncil (Matta, Markos, Luka ve
Yuhanna İncilleri) resmen kabul edilen İnciller oldu. Bunun dışındaki
kitaplar için, nerede olursa olsun toplattırılıp yatırıldı.
Kral salonu: Yahova şahitlerinin kilise yerine oluşturdukları
toplantı ve ibâdet salonu.
Kutsal Perşembe: Hıristiyanlar, 13 nisan Perşembe gününü
kutsal Perşembe olarak nitelerler. Çünkü Hz. İsa, son akşam yemeğini
o gün yemiştir. Ayrıca, her yıl nisan ayının 14. günü akşamı
toplanıp topluca yemek yemek, eski bir İbrânî geleneğidir.
HIRİSTİYANLIK
- 49 -
Kutsal kabir: Kudüs’te bulunan Hz. İsa’ya ait olduğuna inanılan
mezar. Hıristiyanlarca, Yusuf tarafından gömülen ve sonradan
ermiş Helena tarafından bulunan bu mezar kutsaldır. Kur’an’a
göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği ve öldürülmediği109 için bu
mezar kesinlikle Hz. İsa’ya ait olamaz.
Kutsal Cumartesi: Katolik hıristiyanlar, paskalya arefesinde
kutsal haftanın son günü olan Cumartesiyi kutsal Cumartesi sayarlar.
Luka: Hıristiyanlarca kabul edilen 4 İncil’den biri ve bu İncil’i yazan
kişi. Hıristiyan kaynaklarına göre de havâri olmayan Luka’nın
asıl mesleği hekimlikti. Yunan asıllı veya Pavlus’a yardımcı olan
yahudi asıllı Antakya’lı bir doktor olduğu rivâyetleri vardır. Aynı
zamanda Yeni Ahid’deki kitaplardan biri olan Rasüllerin İşleri kitabının
yazarı olarak da bilinmektedir. Luka İncili’nin aslı, büyük
bir ihtimalle İbrânice veya bazılarına göre Latincedir. Eldeki en
eski nüsha ise Yunanca tercümesidir. Bazı hıristiyanlar aslının da
Yunanca yazıldığını söylemektedir. Luka’nın bu İncili Yunanlılar
için yazdığı anlaşılmaktadır. Luka İncilinde tarih yanlışlıkları ve
maddî hatalar oldukça fazladır.
Manastır: Râhip veya râhibelerin, dünyadan el etek çekip ruhban
hayatı içinde birlikte yaşadıkları, ekseriya yerleşme merkezlerinden
uzak bina.
Markos: Yasal dört İncil’den biri ve bu İncil’in yazarı. Hıristiyan
kaynaklarına göre de Markos havâri değildir. Yeni Ahid’de ikinci
sırada yer alan bu İncil’in yazarının asıl adı Yuhanna’dır; Markos
onun lakabıdır.
Matta: Yasal dört İncil’den biri ve bu İncil’in yazarı. Hıristiyan
kaynaklara göre Filistin’li bir yahudi ailenin oğlu olan Matta’nın
ikinci adı Levi’dir. Kendisi gümrük memuru olarak görev yaparken
Hz. İsa ile tanışarak ona tâbi olmuştur. Yani hıristiyan kaynaklarına
göre Havâri sayılır. Fakat bazı araştırmacılar, halen elde mevcut
olan Matta İncilinin yazarının Havâri Matta olmadığını, bu İncili
aslında ismi meçhul Filistinli bir yahudinin yazdığını ileri sürmekte
ve deliller ileri sürmektedirler. Gerçekten bu İncil, yahudi hukukuna
çok saygılıdır. Ayrıca, bu İncilin yazarı, İncilini yazarken Havâri
olmayan Markos’tan geniş çapta istifade etmiştir. Havâri birinin
havâri olmayandan büyük çapta istifade etmesi pek gerçekçi değildir.
Matta İncili’nin İbrânice asıl nüshası ortadan kaybolmuş,
elde en eski nüsha olarak Yunanca tercümesi vardır, ancak bunu
109 4/Nisâ, 157
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 50 -
kimin tercüme ettiği belli değildir. Bu tercümenin doğruluğunu
anlayabilmek için asıl nüsha ile karşılaştırılması gerekir ama ne
ortada asıl nüsha vardır, ne de tercümeyi yapanın ismi.
Mesih: Üzerine kutsal sayılan yağ sürülmüş demek olan Mesih,
Hz. İsa’nın lakabıdır. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. İsa için, onun ismi yerine
de kullanılmıştır.
Misyoner: Misyon, bir şahıs veya heyete verilen özel görev demektir.
Misyoner: Kendini bir fikrin yayılmasına adayan kimse demektir.
Misyoner kelimesi daha çok hıristiyanlar için, hıristiyanlığı
yaymayı görev edinmiş kimse demektir. Misyonerlik, hıristiyanlığı
yayma yönündeki sistemli bir faaliyet ve teşkilattır. Misyonerlerin
yaptığı işe de misyonerlik denilir.
Nasârâ: Nasrânî kelimesinin çoğuludur. Nasrânî, hıristiyan;
nasârâ da, hıristiyanlar demektir. Hıristiyanlık için de “nasrâniyye”
kelimesi kullanılır.
Nasrânî: Nasrâni ve Nasârâ kelimesinin anlamı ve hıristiyanlar
için kullanılması konusunda iki değerlendirme yapılır: 1- Kelime,
Nâsıra veya Nasran adlı köyden olanlar anlamındadır ki, Hz. İsa
ve havârileri bu köye nispet edilirler. 2- Yardım ve destek anlamındaki
nusret veya nasr kökünden yardım edenler, yardımcılar
anlamındaki ensâr kelimesine nispet edilmiştir. Âl-i İmrân sûresi
52. âyetinde Hz. İsa’nın yardım talebine havârilerin olumlu cevap
vermeleri sebebiyle havâriler için ensâr kelimesi kullanılır. Bu
deyimden yola çıkılarak havârilere ve tüm hıristiyanlara “yardım
edenler” anlamında nasârâ denmiştir.
Noel, Noel Baba: Noel, hıristiyanların Hz. İsa’nın doğduğu geceyi
kutlamak için yaptıkları bayramdır. Noel ağacı: Hıristiyanların
noel için kesip süsledikleri çam. Noel Baba: Hıristiyanların noel
gecesi hediye getirdiğine inandıkları, inanmasalar da çocuklarını
kandırdıkları mitolojik ve hayâlî kişidir. Hıristiyanlarca Hz. İsa’nın,
Aralık ayının 25’inde doğduğu kabul edilir ve her yıl bu günde
noel kutlanır. Eskiden Ocak ayının 6. günü kutlanırdı. Hz. İsa’nın
hangi yıl doğduğu da hayli tartışmalıdır. Örneğin, Matta İncili’ne
göre, bugün İsa’nın doğum yılı olarak kabul edilen yıldan, yani
milattan en az dört yıl önce, Luka İncili’ne göre, milat diye kabul
edilen yıldan 6 yıl sonra doğmuştur.
Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor’dur. Paganlık/
putperestlik zamanlarında avlanan hayvanlar, Amanor’un
onuruna çam ağaçlarına asılırdı. Noel günü çam ağacına çeşitli şeyler
asılarak yapılan tören, hıristiyanlığa bu pagan geleneğinden
HIRİSTİYANLIK
- 51 -
geçmiştir. Ayrıca, ağaçlara tapmanın yaygın olduğu bölgelerde
çam ağacına da tapılmıştır. Antik çağın ünlü Yunan ve Roma mitolojileri,
ağaç tanrılarla doludur. Ağaçlar, Yunanlılarla Romalılarda
tanrıların barınakları sayılıyor ve ağaçların bir ruhu olduğuna
inanılıyordu.
Ortodoks: Hıristiyanlığın üç büyük mezhebinden biri. Öteki iki
mezhep katoliklik ve protestanlıktır. 1054 yılında Roma’dan ayrılan
ve onu tanımayan Bizans’la ona bağlı olan doğu kiliseleri ortodoksturlar.
Bu anlayış, 9. y.y.’dan sonra Slavlar arasında yayılmıştır.
Ruslar, Bulgarlar, Sırplar bu mezheptendirler. Ortodoksluk inancına
göre yeryüzünde bulunan her kilise bağımsızdır. Ortodoks
baş patriği sadece bu bağımsız kiliseler birliğinin başkanıdır. Bu
mezhebin kuramsal inançlarının başında baba’nın yaratılmadığı,
oğul’un yaratıldığı ve baba-oğul-ruhu’l-kudüs üçlemesindeki öz
birliği gelir. İsa’nın ilâhî/tanrısal ve insanî nitelikleri birbirinden
ayrılamaz. Ruhu’l Kudüs’ün, sadece Babadan doğduğuna inanan
Katoliklerin tersine; hem baba ve hem oğuldan doğduğunu kabul
eden mezheptir. Kiliselere ikonalar, yani kutsal resim ve heykeller
konulmasını savunurlar ve kiliselerini bunlarla doldururlar.
Papa: Katolik kilisesinin en büyük ruhanî reisi, Roma piskoposu.
Papalık: Papa yönetimi, papanın başında bulunduğu devlet,
İtalya topraklarında bulunmasına rağmen, ayrı devlet kabul edilen
dünyanın en küçük devleti Vatikan, papa tarafından yönetilen
teokratik bir papalıktır.
Papaz: Hıristiyan ruhanî reisi, din adamı, râhip, keşiş.
Paskalya: Hıristiyanların Hz. İsa’nın dirildiğine inandıkları gün
yaptıkları bayram. Her yıl Mart ayının 14. gününü izleyen Pazar
günü, hıristiyanlara göre Hz. İsa’nın dirildiği gündür. Bugün,
İsa’nın yeniden yaşama geçtiğine inanılır ve büyük bayram yapılır.
İlkbahara doğru kutlanan bu bayram, her yıl sonbaharda ölüp
ilkbaharda dirilen Sümerlerin Temmuz, Eski Anadolunun Attis ve
Agdistis, Yunanlıların Adonis inançlarından gelmedir. Bu bayram
da hıristiyanlığın putperestlere verdiği tâvizlerden biridir. Yahûdi
geleneğiyle de irtibat kurulabilir. Şöyle ki, Yahûdiler de her yıl,
aynı adla, dinsel gök ayının -ki bu, dinî takvimlerinin birinci ayıdır-
14. gününde Mısır’dan çıkışlarını kutlamak için bayram yaparlar.
Hıristiyanlar, paskalyayı baş bayram saymışlar ve bir çeşit bayramlar
takviminin temeli olarak tespit etmişlerdir. Katolik takviminde
bayram günleri her yıl aynı güne düşmediğinden bütün katolik
bayramları paskalyaya göre hesaplanır. Paskalya çöreği: Paskalya
günü yapılan bir cins tatlı çörek. Paskalya yumurtası: Paskalya
günü hıristiyanların kırmızıya boyadıkları haşlanmış yumurta.
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 52 -
Patrik: Ortodoks kiliselerinin başkanlarına patrik denir. Bazı
doğu kiliselerinde ve ortodokslarda en büyük ruhanî reis demektir.
Patriğin kaldığı yere, makamına patrikhane denir.
Pavlus (Paulus, Paul, Saint Paul -Sen Pol-): Milâdî 5-67 yıllarında
yaşayan yahudi asıllı, hıristiyanlığı aslî ve tevhid çizgisinden
çıkarıp, teslis gibi temel dogmaları oluşturmuş, kiliseler kurmuş
ve hıristiyanlığı teşkilâtlandırmış kişidir. Bugünkü muharref hıristiyanlık
onun ürünüdür. Pavlus, Hz. Musa’nın yasa ve yasaklarını
yürürlükten kaldırmış ve yeni bir anlayış geliştirmiştir. Mektupları,
Kitab-ı Mukaddes’ten sayılmış, İnciller seviyesinde görülmüştür.
Tevhid yerine teslisi, Hz. İsa’nın peygamber değil; tanrının
oğlu ve tanrı olduğunu hıristiyanlara kabul ettirmiştir. İlk günah,
aslî günah anlayışını da o icat etmiştir. Buna göre, ilk günah, Hz.
Âdem’in suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Her doğan
insan, babası Âdem’in günahının mirasından dolayı günahkâr
olarak doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu İsa’yı insanları
bu suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir.
Kıyamet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa
kavuşturmak için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden
ölümsüzdür. Bu Pavlos dogmalarının hiçbiri yahudilikte de, Hz.
Musa şeriatında da yoktur (Tabii ki, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinde
de bulunmamaktadır). Bu açıdan, Pavlus’un öğretileri, hıristiyan
dogmalarıyla birlikte yahudi şeriatının da yürürlükte bulunduğunu
savunan Petrusculuk’a karşı, yepyeni bir hıristiyanlık anlayışıdır.
Bugünkü hıristiyanlık, hemen tümüyle Pavlus’un temel itikad ve
hükümlerini belirlediği, Pavlus’un merkezde olduğu bir dindir.
Paulcanien’ler: Paul de Samosate taraftarları, şimdi bağlıları
kalmayan muvahhid hıristiyan gruplarından biri.
Petrus: Hz. İsa’nın baş havârisidir. Matta İncilinde yazıldığına
göre Hz. İsa, ona, Petrus’ un kelime anlamı olan ‘taş’ anlamında:
“Sen Petrus’sun, ben kilisemi senin üstüne kuracağım”110 demiştir.
Bununla beraber Hz. İsa’nın tutuklanması sırasında peygamberini
terkettiği ve onu inkâr ettiği de bilinir. Ne var ki daha sonra hıristiyanlığı
yaymaya çalışmış, dine ilk katılan çoktanrıcılar onun
tarafından vaftiz edilmiştir. Pavlus’la karşılaşmış ve onunla anlaşamamıştır.
Bu anlaşmazlık, Pavlus’un Galatyalılara Mektubunda
açıklanır.
Piskopos: Yunanca bir kelime olup, kelime anlamı gözeten
demektir. Başpapaz, bir piskoposluk bölgesinde başpiskopostan
sonra gelen papaz, metropolit anlamında kullanılır. Dinsel bir
110 Matta, 16/18
HIRİSTİYANLIK
- 53 -
bölge olan piskoposluğu yöneten en üst rütbedeki papaza piskopos
denir. Katolik kilisesinin başkanı olan papa, bir piskoposlar
piskoposudur.
Protestanlık: Katoliklikten ayrılma reformcu hıristiyan mezheplerine
verilen ad. Protestan: Reformist hıristiyan mezhebinden
olan, reform taraftarı. 16. y.y. da Roma kilisesini protesto eden
Alman papaz Martin Luther’in reformuyla oluşan bir mezheptir.
Protestan kiliseleri bağımsız ve ulusaldır; katolik kiliseleri gibi bir
papa otoritesine bağlı ve uluslararası nitelikli değildir. Protestanlara
göre ilâhî bağış karşılıksızdır ve o yüzden günah çıkarmak
mecburi değildir. En üst hakem ve yetkili olarak Kitab-ı Mukaddes
kabul edilmeli ve bir hıristiyan, sorularının karşılığını papadan değil;
ondan öğrenmelidir. Papazlar evlenebilirler. Cehennem diye
bir yer yoktur; sadece Tanrı’nın bağışını elde eden hıristiyanlar
için ölüm ötesinde mutlu bir hayat vardır. Bununla birlikte çeşitli
protestan kiliseleri arasında görüş ayrılıkları da hayli fazladır. Almanya
ve İskandinav ülkelerinde Luther’ci, Fransa ve İsviçre’de
Calvin’ci, İngiltere’de Anglikan, İskoçya’da Presbiteryen kiliseler
protestandır.
Râhip: Hıristiyan din adamı. Kadın din adamlarına da râhibe
denir. Papaz deyimiyle eş anlamda kullanılan bu deyim, genel olarak
İslâm dışındaki diğer din adamları için de kullanılmıştır. Ama
daha çok manastırda oturan hıristiyan din adamlarına râhip, oralarda
yaşayan keşiş kadınlara da râhibe denilir.
Ruhbanlık: Râhiplik, papazlık, keşişlik. Râhiplerin hayat tarzı,
manastır yaşayışı. Ruhbanlıkla ilgili Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Sonra bunların izinden art arda peygamberlerimizi gönderdik Meryem
oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların
yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa
gelince, onu Biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızâsını kazanmak
için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman
edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.”111
Ruhbanlık, hıristiyanların ihdas ettiği bir yaşayış ve anlayış tarzıdır.
Rivâyetlere göre Hz. İsa’dan sonra muvahhid hıristiyanlar,
yani mü’minler inkârcı zorbalarca yok edilmeye çalışılmış, girişilen
üç savaşta mü’minler ağır kayıplar vermişler, sağ kalan iman
ehli, kendilerinin de ölümü halinde dine dâvet edecek kimsenin
kalmayacağı gerekçesiyle savaş yapmama kararı almış, sadece
ibâdetle meşgul olmaya başlamışlar. İşte bu suretle fitneden kaçarak,
dinlerinde ihlâs ve samimiyet gösteren bu insanlar dünyanın
111 57/Hadîd, 27
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 54 -
bütün zevklerinden, fazla yiyip içmekten ve evlenmekten vazgeçmişler,
dağlar, mağaralar, oyuklar ve hücrelerde ibâdetle meşgul
olmuşlardır. Ama birçoğu bu râhib hayatına riâyet etmeyerek, Hz.
İsa’nın tevhid dinini bırakıp teslis akidesini ortaya attılar veya hükümdarlarının
dinine girdiler. Hz. İsa’nın tevhid yolundan ayrılan
bu hıristiyanlar, Hz. Muhammed’i (s.a.s.) de kabul etmediler, sapıklıklarına
devam ettiler.
Reformasyon: Hıristiyanlıkta her çeşit yenileşmeler ve özellikle
protestan hareketi. Geniş anlamda her çeşit dinî yenileştirmeleri
içine alan reform, özellikle 16. y.y. da gerçekleşen protestan
reformu, bu deyimle dile getirilir.
Rûhu’l-Kudüs: Hz. İsa’ya üflenen ilâhî ruh. Hıristiyanların
inancına göre ruhu’l kudüs (kutsal ruh) insan yüzlü bir devdir,
bütün nesnelerin başlangıcından beri sular üstünde kımıldayan,
tûfandan sonra toprağı kurutan odur. Baba-oğul-rûhu’lkudüs,
İsa’nın vücudunda toplanmış üç ilâhî kişidir. Tümü ilksiz ve sonsuzdur
ve birbirlerine üstünlükleri yoktur. Bu, onların iddiasına
göre tevhidde teslis, ya da teslisde tevhiddir (üçlükte teklik veya
teklikte üçlük).
Sinoptik İnciller: Matta, Markos ve Luka İncilleri, birbirlerine
çok benzediğinden ve aynı terimlerle yazıldıklarından sinoptikler
denilir. Yuhanna İncili ise, hem konuları ve hem üslûbu/anlatım
biçimi yönüyle diğerlerinden ayrılır. Örneğin, sinoptik İncillerde
Hz. İsa’nın, dini bir yıl süreyle tebliğ ettiği anlatılırken; Yuhanna
İncilinde bu süre üç yıldır. İlk üç İncilde gösterilen dâvet ve tebliğ
yerleri ile Yuhanna’da gösterilen yerler de birbirinden çok farklıdır.
Bununla beraber sinoptik İncillerin arasında da çok önemli
oranda ve büyük sayıda farklılıklar ve çelişkiler vardır.
Süryâni: Suriye ve Türkiye’nin güney doğusunda yaşayan Sâmi
ırktan bir hıristiyan topluluğu.
Tahrif: Tahrif, aslında bir kelimedeki harflerin yerini değiştirerek
manayı bozma demektir. Terim olarak kullanılışı ise, bir metni,
ilâve ve çıkarmalarla farklı manaya gelecek şekle sokma demektir.
Kutsal kitabı olduğu gibi, dini bozmaya ve değiştirmeye de tahrif
denilir.
Tecessüd: Arapça bir kelimedir. Vücutlanma, bedene girme,
insan vücuduna dönüşme demektir. Hıristiyanlığa göre Tanrı, insanın
aslî günahını bağışlamak için İsa’da tecessüd ederek insan
şeklinde dünyaya gelmiştir.
Tekfir (Keffâret, Fidye –Redemption): Hıristiyanlığın esaslarından
biri de, Tanrı’nın bütün insanların günahlarına keffâret olmak
HIRİSTİYANLIK
- 55 -
üzere, onların affı için insan şekline girip yaşadıktan sonra ıstırap
çekerek ölmesi, yani tekfir/keffâret, fidye inancıdır. Bu inancın,
üç temel uzantısı vardır: Hz. İsa’nın tanrılığı, bütün insanlığın
günahkâr olduğu ve insanlığın affı için fidye (kurban) anlayışı.
Teslis: Arapça üç demek olan selâse kelimesinden türetilmiştir.
Üçleme, üçe çıkarma demektir. Hıristiyanlıkta Tanrı’nın üç unsurun
birleşimi olduğuna inanma haline denir. Üç tanrılık gücün
tek tanrıda birleşmesi demek olan teslis, baba (tanrı) - oğlu (İsa)
- rûhu’l kudüs’ü hıristiyanlar, tanrının üç ayrı görünümü sayarlar ve
üçlükte tekliğe inanırlar; yani Tanrı hem tektir, hem de üç. Bu yüzden
hıristiyanlara ehl-i teslis de denir. Kur’ân-ı Kerim, teslisin açık
bir küfür olduğunu ve teslisi kabul edenlerin kâfir olduğunu112
vurgulayarak, bundan vazgeçilip Allah’a yalan uydurulmamasını
ve Hz. İsa’ya iftira atılmamasını113 emreder.
Uknum-akanim: Uknum, Arapça unsur, esas, temel demektir.
Akanim de onun çoğuludur. Akanim-i selâse: üç uknum, yani teslisin
üç temel unsuru demektir ki, bunlar baba-oğul-ruhu’l kudüstür.
Vaftiz: Yunancadan geçmiştir. Hıristiyanların küçük çocuklara
ve dinlerine girenlere uyguladıkları suya sokma veya su serpme
töreni demektir. Hıristiyanlara göre, doğuştan, babası Âdem’in
suçuna ortak olarak dünyaya gelen insan, ancak kutsal kabul
edilen kilisedeki su ile yıkanarak günahlarından arınabilir. Yoksa
hıristiyan kabul edilemeyeceği gibi, günahlarından da arınmamış
olur ve cehennemi hak eder.
Yahuda: Hz. İsa’yı yakalatan havâri. İsa’nın on iki havârisinden
biridir. İskaryot da denilir. Otuz gümüş dinar karşılığında İsa’yı ihbar
ederek yakalattırmıştır. sonradan vicdan azabı çektiği ve kendini
astığı da rivâyet edilir.
Yahova: Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümü olan Ahd-i Atik’de
Tanrı için kullanılan bir lafızdır. Yahudilerin kendi Tanrılarına verdikleri
addır. Yehova veya Yahve biçiminde de yazılıp söylenir. Elohim
lafzı da yine benzer şekilde kullanılır. Yalnız Yahova, yahudi
ırkının özel tanrısı olup, başkalarının tanrısı değildir.
Yahova şâhitleri: Yahova/Yahve’nin (Tanrı’nın) şâhitleri anlamında
olan bu tâbir, hıristiyanlığı kendilerine göre yorumlayan,
merkezî, otoriter bir teşkilâta bağlı misyoner grubunun kendilerine
verdikleri addır. Yahova şâhitleri, yılbaşında Noel Baba adına
112 5/Mâide, 73
113 4/Nisâ, 171-172
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 56 -
yapılan âdetleri kabul etmezler. Yeryüzünü ebedî kabul ederler
ve bu anlamda bir kıyamete de inanmazlar. Gayelerini dünya
üzerinde gerçekleştirmek dâvâsıyla çok çeşitli dernekler, örgütler
kurmuşlar, bu maksatla dergiler, kitaplar, broşürler yayımlamışlar,
her çeşit araç ve propaganda yoluyla evden eve dolaşarak
faâliyetlerini sürdürmüşlerdir ve hâlâ da bu çalışmalarına devam
etmektedirler. Her ülkede, askerliğe karşı çıkarlar. Savaşlara, kan
vermeye ve kan nakline karşıdırlar, barışçı ve iyiliksever portre çizmeye
çalışırlar.
Yuhanna: Yeni Ahidi oluşturan dört İncil’den biri ve bu İncil’in
yazarının adıdır. Mesleği balıkçılık olan Yuhanna, havârilerden biridir.
Ancak, bazı hıristiyan araştırıcılar, İncil yazarı Yuhanna’nın,
havâri Yuhanna’dan farklı kişi olduğunu, eldeki Yuhanna İncilindeki
ifadelerden delillendirerek belirtirler. Gerçekten Yuhanna
İncili, Yunan felsefesini çok iyi bilen biri tarafından yazılmış olmalıdır.
Yuhanna İncili, diğer üç İncilden çok farklı kaleme alınmıştır.
Diğer üç İncile, ortak konuları ve benzer üslûpları sebebi ile sinoptik
İnciller denilir. Esas gayesi bakımından da diğer İncillerden
hayli farklı olan Yuhanna İncili’nin asıl amacı teolojiktir. Onda Hz.
İsa, Nâsıralı bir peygamber olarak karşımıza çıkmaz; insan şekline
girmiş bir ilâh olarak takdim edilir.
Yusuf: Hıristiyanlara göre, Hz. Meryem’in nişanlısı ve bazı
mezheplere göre kocasıdır. İsa’nın babası sayılır ve Kitab-ı Mukaddeslerin
soy kütüğüne göre, isa’nın atalarından biri ve ilkidir. Hem
“Bâkire Meryem” anlayışı, hem de Meryem’in nişanlısı, hatta kocası
ve Hz. İsa’ nın babası kabul edilmesi, tüm hıristiyanlar için olduğu
gibi, elimizdeki İncillerin de büyük çelişkilerinden biridir. Hıristiyanlara
göre ilk aziz (ermiş, evliya) sayılır. Peygamber Dâvud’un
soyundan olduğuna inanılır. Marangoz olduğundan ötürü marangozların,
dülgerlerin duayeni/piri ve koruyucusu kabul edilir.
Not: Allah’a “Tanrı” denilmesinin doğru olmadığı anlayışıyla
daha önceki konularda görüldüğü gibi “Allah” lafzı yerine “Tanrı”
kelimesi kullanılmamıştır. Bununla beraber, başkalarının yanlış
ilâh anlayışı ile tevhide ters düşen özellikler atfettikleri tanrılarına
“Allah” demek de büyük yanlış olur. Hıristiyanlıkla ilgili bu
bölümdeki ifadelerde fark edileceği gibi, bizim Allah inancı ve anlayışımızla
kesinlikle bağdaşmayan hıristiyanların farklı bir tanrı
anlayışını anlatırken, Allah lafzı yerine Tanrı kelimesini kullanmanın
daha doğru olduğu anlayışıyla bu kelimeyi kullandım. Allah,
İhlâs sûresinde özetlendiği ve Kur’an’ın nice âyetlerinde belirtildiği
gibi tekdir, birdir; doğmamış ve doğurmamış, evlat edinmemiştir.
Sözgelimi, Tanrı’nın İsa şeklinde tecessüdü, yani Tanrı’nın
HIRİSTİYANLIK
- 57 -
İsa bedenine girip insan şeklinde belirmesi ifadesini, hâşâ “Allah”
lafzıyla kullanmanın çirkin bir yanlış olacağını düşündüğümden,
İslâm’ın dışındaki tapınılan varlıklara veya Kur’an’daki Allah vasıflarına
ters mâbudlara Tanrı denilmesinin tenzih için zarûret
olduğunu düşünüyor ve bunu tavsiye ediyorum. “Tanrı”, Arapçadaki
“ilâh” karşılığıdır. Kendisine inanılıp tapınılan sahte/uydurma
mâbudlara ilâh/tanrı denir; ama müslümanlara göre Allah’tan
başka ilâh/tanrı yoktur. Hıristiyanların tanımladığı ve vasıflandırdığı
Tanrı ve Tanrıların, “Allah” diye isimlendirilmesi doğru olmaz.
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 58 -
Hıristiyanlık ve Hıristiyanlarla İlgili Âyet-i Kerime’ler
1. A- Nasârâ Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 14 Yerde:) 2/
Bakara, 62, 111, 113, 113, 120, 135, 140; 5/Mâide, 14, 18, 51, 69, 82; 9/
Tevbe, 30; 22/Hacc, 17.
2. B- Nasrânî Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerime (1 Yerde:) 3/Âl-i İmrân, 67.
3. C- Hıristiyanların İmandan Yüz Çevirmeleri
4. Hıristiyanlar, Allah’a Çocuk İsnat Ettiler: 2/Bakara, 116; 3/Nisâ, 171; 5/
Mâide, 18; 9/Tevbe, 30; 16/Nahl, 71; 19/Meryem, 88-92; 21/Enbiyâ, 16-17;
42/Zuhruf, 65.
5. Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın Tanrılığını İddia Ettiler: 3/Âl-i İmrân, 61-64, 79-80;
5/Mâide, 17, 75, 116-117; 9/Tevbe, 31; 19/Meryem, 37-39; 43/Zuhruf, 65.
6. Hıristiyanlıkta Teslis/Üçleme İnancı: 4/Nisâ, 171; 5/Mâide, 73-74, 116-117.
7. Hıristiyanlar, Rahiplerini Tanrı Edindiler: 9/Tevbe, 31, 34.
8. Hıristiyanların Şirki: 43/Zuhruf, 65-66.
9. Hıristiyanlar, Kendilerinin Allah’ın Oğulları Olduklarını Söylerler: 5/
Mâide, 18.
10. Hıristiyanlar, İncil’i Tahrif Ettiler: 3/Âl-i İmrân, 65, 78; 5/Mâide, 110.
11. Hıristiyanların Peygamberimiz’i Yalanlamaları: 2/Bakara, 139-140, 146;
6/En’âm, 20.
12. Hıristiyanların ve Yahudilerin İnkârlarına Karşı Mü’minlerin Cevabı: 2/
Bakara, 135-140.
13. Hıristiyanların Ruhbanlığa Sapmaları: 57/Hadîd, 27.
14. Hıristiyanların İçlerinden İman Edenler: 2/Bakara, 62; 5/Mâide, 69, 82-85.
15. Hıristiyanların Bazı Özellikleri ve İhânetleri
16. Hıristiyanların Dostlukları ve Düşmanlıkları: 2/Bakara, 105, 120, 145; 5/
Mâide, 51, 82.
17. Hıristiyanlar, Cennet Bizimdir Derler: 2/Bakara, 111-112.
18. Hıristiyanlar, Kendi Dinlerine Dâvet Ederler: 2/Bakara, 135-136.
19. Hıristiyanlar, Allah’a Verdikleri Sözde Durmadılar: 5/Mâide, 14.
20. Hıristiyanlar, Bâtıl Yollarla İnsanların Mallarını Yerler: 9/Tevbe, 34.
21. Hıristiyanlar Birbirlerine Düşmandırlar: 5/Mâide, 14.
22. Hıristiyan – Yahudi İlişkisi
23. Hıristiyanlarla Yahudiler Birbirlerine Düşmandır: 2/Bakara, 113, 140; 5/
Mâide, 18; 21/Enbiyâ, 93; 42/Şûrâ, 14.
24. Yahûdiler Hz. İsa’yı İnkâr ile Öldürdüklerini Söylerler: 4/Nisâ, 156, 157,
159.
25. Yahûdiler Hz. Meryem’e İftira Etmişlerdir: 4/Nisâ, 156, 157; 19/Meryem,
27-34.
26. Hıristiyanların Cezası: 22/Hacc, 17.
27. Ehl-i Kitab
28. Ehl-i Kitabdan Mü’min Olanlar Vardır: 2/Bakara, 121; 3/Âl-i İmrân, 110,
113-115, 199; 13/Ra’d, 36; 28/Kasas, 52-55.
29. Ehl-i Kitabdan Kâfir Olanlar: 2/Bakara, 121; 5/Mâide, 68; 98/Beyyine, 1-6.
30. Ehl-i Kitabdan Kâfir Olanların Dostluğu: 2/Bakara, 105, 109-120; 3/Âl-i
İmrân, 100; 4/Nisâ, 44
31. 45; 5/Mâide, 57-59.
32. Ehl-i Kitab, Kur’an’ı vePeygamberimiz’i Bile Bile İnkâr Ederler: 2/Bakara,
HIRİSTİYANLIK
- 59 -
101, 146; 3/Âl-i İmrân, 19, 70, 71, 81, 98-99, 187; 4/Nisâ, 44; 5/Mâide, 19;
6/En’âm, 20, 114; 7/A’râf, 157; 13/Ra’d, 30, 43; 26/Şuarâ, 196; 33/Ahzâb,
7; 48/Feth, 29; 98/Beyyine, 4.
33. Ehl-i Kitab Kendilerine Uyan Mü’minleri Kâfir Yaparlar: 3/Âl-i İmrân,
100-101; 4/Nisâ, 44-45.
34. Ehl-i Kitab Antlaşmalarını Bozar: 9/Tevbe, 1-3.
35. Ehl-i Kitab ile Savaş: 9/Tevbe, 29; 29/Ankebut, 46; 42/Şûrâ, 16.
36. Ehl-i Kitabın Kestiklerinin ve Yemeklerinin Yenmesi: 5/Mâide, 5.
37. Ehl-i Kitab Kadınların Nikâhlanması: 5/Mâide, 5.
38. Enl-i Kitabı İslâm’a Dâvet ve Dâvet Metodu: 4/Nisâ, 47; 5/Mâide, 15-16,
19, 65-66, 68, 77; 29/Ankebut, 46; 57/Hadîd, 28-29; 98/Beyyine, 1-5.
39. H- İncil
40. İncil Hz. İsa’ya Verilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27.
41. İncil, Kur’an’dan Önce İnsanlara Hidâyet ve Nurdur: 3/Âl-i İmrân, 3-4; 5/
Mâide, 46.
42. İncil, Tevrat’ı Tasdik Eder: 5/Mâide, 46.
43. İncil Şeriatı: 5/Mâide, 47; 9/Tevbe, 111.
44. İncil Hıristiyanların Tahribine Uğramıştır: 3/Âl-i İmrân, 65, 78; 5/Mâide,
110.
45. Tevrat, Hz. İsa’ya da Öğretilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48, 50; 5/Mâide, 110.
46. İ- Hz. İsa
47. Hz. İsa Babasız Doğmuştur: 3/Âl-i İmrân, 45, 47, 59; 19/Meryem, 17-23;
21/Enbiyâ, 91; 23/Mü’minûn, 50.
48. Hz. İsa Allah’ın Peygamberi ve Kelimesidir: 4/Nisâ, 163, 171; 5/Mâide, 75;
6/En’âm, 85; 57/Hadîd, 27
49. Hz. İsa, Allah Tarafından Bir Ruh ve Kuldur: 4/Nisâ, 171-172.
50. Hz. İsa’ya İncil Verilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27.
51. Hz. İsa, Tevrat’ın Tasdikçisidir: 5/Mâide, 46.
52. Allah’ın Selâmeti Hz. İsa’nın Üzerinedir: 19/Meryem, 33.
53. Hz. İsa, İsrâiloğullarına Gönderilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48-49.
54. Hz. İsa’nın Ümmetine Dâveti: 3/Âl-i İmrân, 50-52; 5/Mâide, 112-113, 116-
117; 19/Meryem, 36; 43/Zuhruf, 63-65; 61/Saf, 6, 14.
55. Hz. İsa’nın Mûcizeleri: 2/Bakara, 87, 253; 3/Âl-i İmrân, 46, 49; 5/Mâide,
109-115; 19/Meryem, 27-34, 36.
56. Hz. İsa’nın Havârileri: 3/Âl-i İmrân, 52-53; 5/Mâide, 111-112; 61/Saf, 14.
57. Hz. İsa’yı Yahûdilerin Öldürme Teşebbüsleri: 3/Âl-i İmrân, 54-55; 4/Nisâ,
157; 5/Mâide, 110.
58. Hz. İsa, Asılmamış, Öldürülmemiş; Yükseltilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 54-55; 4/
Nisâ, 157-158.
59. Hz. İsa’nın Kıyamet İçin Bir Bilgi (Alâmet) dir: 43/Zuhruf, 61.
60. Hz. İsa’yı Yahûdiler Öldürdüklerini Söyler: 4/Nisâ, 156-157, 159.
61. Kıyâmet Gününde Hz. İsa ve Ümmeti: 5/Mâide, 109-119.
62. Hz. İsa’nın Elçilerinin Onun Adına Antakya Halkını Hakka Dâveti: 36/
Yâsin, 13-27.
63. Hz. İsa’nın, Ümmetinin Affını İstemesi: 5/Mâide, 118.
64. Müşriklerin, Hz. İsa Hakkında Peygamberimiz’le Tartışıp Çekişmeleri: 43/
Zuhruf, 57-62.
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 60 -
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 314; c. 2, s.
358-376
2. Fî Zılâli’l Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 2, s. 279-300
3. Tefhîmu’l Kur’an, Mevdudi, c. 1, s. 251-265
4. Kur’an Mesajı, Muhammed Esed, İşaret Y. c. 1, s. 94-100
5. Hülâsatü’l Beyan, Mehmet Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 2, s. 585-627
6. Furkan Tefsiri, Hicazi, Vahdet Y. c. 1, s. 272- 286
7. Mefâtihu’l Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Râzi, Akçağ Y. c. 3, s. 54-55;
c. 6, s. 269-354
8. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 4, s. 1237-1287
9. İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 17, s. 328-372
10. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 3, s. 3-5
11. Sosyal Bilimler Ansiklopedisi (Ali Ünal), Risale Y. c. 2, s. 156-158
12. Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 153-187
13. Din Anlayışımızdaki Dehşet Yanılgılar, Naci Çelik, Nedret Y. s. 55-86
14. İslâm’a İtirazlar ve Kur’ân-ı Kerim’den Cevaplar, Süleyman Ateş, Kılıç Kit.
Y. s. 377-402
15. Kur’an ve Toplum, Muhammed el-Behiy, Bir Y. s. 364- 400
16. Kur’an’da Tartışma Metodları, Zahir b. Awad el-Elmaî, Pınar Y.
17. Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, Abdullah Draz, Mim Y.
18. Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar (K.K’de Ehl-i Kitab), M.
Fatih Kesler, T.D.V. Y.
19. Kur’an-ı Kerim, Hıristiyanlık ve Yahudilik Hakkında Ne Diyor? İbrahim
H. Kurt, T.D.V. Y.
20. Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Mesajına Çağrı, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar
Neşriyat
21. Kur’ân-ı Kerim ve Garp Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Ziya Kazıcı,
Bahar Y.
22. Kur’an’da Ehl-i Kitab, Veli Ulutürk, İnsan Y.
23. Ehl-i Kitap ve İslâm, Remzi Kaya, Altınkalem Y.
24. Tevrat ve İncildeki Tahrifler, el-Cüveyni, Seha Neşriyat
25. Tevrat, İnciller ve Kur’an, Maurice Bucaille, D.İ.B. Y.
26. Tevrat, İncil ve Kur’an, Jacques Jomier, terc. Sakıp Yıldız, Hareket Y./
Dergâh Y.
27. Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim, Maurice Bucaille, çev. Suat Yıldırım,
T.Ö.V. Y.
28. Günümüz Dünya Dinleri, Osman Cilacı, D. İ. B. Y.
29. Çağdaş Dünya Dinleri, Abdülkadir Şeybe, Beyan Y.
30. Çağdaş Dinler, Reşid Abdullah el Ferhan, Uluslar arası İslâma Çağrı C. Y.
31. Yaşayan Dünya Dinleri, A. Abdullah Masdusi, Kalem Y.
32. Genel Hatlarıyla Dinler Tarihi, Osman Cilacı, Mimoza Y.
33. Dinler ve İnsanlar, Osman Cilacı, Tekin Y.
34. Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, Ali Osman Ateş, Beyan Y.
35. Semavi Dinlerde İtikat ve Amel, Mazharuddin Sıddıki, Fikir Y.
36. İncîl ve Salîb, Abdül Ehad Dâvud, İnkılâb Y.
HIRİSTİYANLIK
- 61 -
37. İslâmiyet ve Hristiyanlık (Bir Mukayese), Türkçesi: İhsan Süreyya Sırma,
Beyan Y.
38. Dört İncil, Farklılıkları ve Çelişkileri, Şaban Kuzgun, Şahsî Y.
39. İslâm Avrupa’da, Montgomary Watt, M. Ü. İlâhiyat Fak. Y.
40. Günümüzde İslâm ve Hıristiyanlık, Mongomary Watt, İz Y.
41. Deccal, Hristiyanlığa Lânet, Friedrich Nietzche, Hil Y.
42. Hristiyanlığa Reddiye, Ebû Osman Câhız, Tekin Y.
43. Hristiyanlığa Reddiye, Abdullah Tercüman (Anselmo Turmeda), Bedir Y.
44. Hristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsilleri, Mehmet Aydın, Selçuk
Ün. Y.
45. Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, Mehmet Aydın, T. Diyanet
Vakfı Y.
46. Hıristiyan İken Niçin Müslüman Oldum, Safiyye Plath, Şahsi Y.
47. Hristiyanlık Üzerine Konferanslar, Muhammed Ebu Zehre, Fikir Y.
48. Kitab-ı Mukaddes Allah Sözü müdür? A. Deedat, İnkılâb Y.
49. Ehl-i Kitap ve İslâm, Remzi Kaya, Altın Kalem Y.
50. Gerçekler ve Hristiyanlık, Tâhâ F. Ünal, Işık Y.
51. Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Suat Yıldırım, Işık Y. / D. İ. B. Y.
52. 4 Dinden 4 Adam ve Bir Dinsizin Konuşmaları, Burhaneddin Mirzâ,
Sönmez Neşriyat
53. İzhâru’l Hak Fî İhtiyâri’l Ehak, Rahmetullah el-Hindî, Sönmez Neşriyat
54. Kutsal Kitaba İlâhî Çağrı (İzhâru’l Hak), Rahmetullah el-Hindî, Trc.
Abdülhâdi Sıddık, Faran Y.
55. Kitab-ı Mukaddes/Eski ve Yeni Ahit, Türkçe Çeviri, Kitab-ı Mukaddes
Şirketi Y.
56. İncil, Türkçe Çeviri, Müjde Y.
57. Onun İzinde; Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, G. Barker, Şahsi Y./Müjde Y.
58. Hıristiyan Dininin Esasları, Hıristiyan Aileler İçin Din Kitabı, P. Luigi
İannitto, S. Antuan Kilisesi Y.
59. Anadolu’daki Amerika: Misyoner Okulları, Uygur Kocabaşoğlu, Arba Y.
60. Hilâl ve Haç Kavgası, Halil Halid, Bedir Y.
61. Barnabas İncili, Kültür Basın Yayın Birliği
62. Barnaba İncili Araştırmalar, Muhammed Ali Kutub, Tekin Kitabevi Y.
63. Barnaba İncili, Abdurrahman Aygün, Tekin Y.
64. Müslümanların Hristiyanlaştırılması, Muhammed Umara, Denge Y.
65. Hristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri, Osman Cilacı, D. İ.B. Y.
66. Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, İ. Süreyya Sırma, Beyan Y.
67. Yehova Şahitleri, Hikmet Tanyu, D. İ. B. Y.
68. Yehova’nın Oğulları ve Masonlar, Heyet, Araştırma Y.
69. Yehova Şahitlerinin İçyüzü, Hüseyin Atay, Ali Arslan Aydın, D.İ.B. Y.
70. Batının Oluşumu, Christopher Dawson, Dergâh Y.
71. Mûsâ ve Tektanrıcılık, Sigmund Freud, Dergâh Y.
72. Çağımızda Dine Dönüş, Henry C. Link, Dergâh Y.
73. Batı ile Hesaplaşma, Ebul Hasen en Nedevî, Çığır Y.
74. Din ve Allah İnancı, Abdullah Draz, Bir Y.
75. Doğu ve Batı Arasında İslâm, Ali İzzet Begoviç, Nehir Y.
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 62 -
76. İslâm-Hristiyan Diyalogu ve İslâm’ın Zaferi, Ali Arslan Aydın, Kültür
Basın Y. Birliği Y.
77. İslâm ve Hıristiyan Kaynaklarına Göre İsa (a.s.), Mehmet Eminoğlu,
Hizmet Kitabevi Y.
78. Peygamberimiz’e Neden İnanmadılar? Ahmed Lütfi Kazancı, Nil A.Ş. Y.
79. Bir İslâm Peygamberi Hz. İsa, Muhammed Ataurrahim, İnsan Y.
80. Hz. İsa ve Hz. Meryem, Mustafa Necati Bursalı, Şelâle Y.
81. Hz. İsa Gelecek, Harun Yahya, Vural Y.
82. Kur’an’da Ulûhiyet, Suat Yıldırım, Kayıhan Y.
83. İslâm’ı Nasıl Yok Edelim? Hampher, Nehir Y.
84. Dinler Tarihi, Ahmet Kahraman, Marifet Y.
85. Üç İsa, Aytunç Altındal, Anahtar Y.
86. Neden Hristiyan Değilim? Bertrand Russell, Toplumsal Dönüşüm Y.
87. Asrımızda Hıristiyan ve Müslüman Münasebetleri, Heyet, İlmî Neşriyat
88. Anglikan Kilisesine Cevap, Abdülaziz Çavuş, D.İ.B. Y.
89. Cevap Veremedi, Harputlu İshak Efendi, Hakikat Y.
90. Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Mehmet Aydın, T. Diyanet
Vakfı Y.
91. İsevîlikten Hıristiyanlığa, Tacettin Şimşek, Ekin Y.
- 63 -
YAHÛDİLİK

Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti

İsrâiloğullarının Özelliklerinden Bahseden Bazı Âyet ve Hadisler

İsrâiloğullarının Tarihi

Firavun ve İsrâiloğulları

Firavun’dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları

Hz. İsa ve Benî İsrâil

Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları

İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri

Onlar ve Biz

Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü

İmanda Pazarlık

Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
“Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, Bana verdiğiniz sözü tutun ki, Ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece Benden korkun!” 114
Benî İsrâil, İsrâil, İbrânî, Yahûdî ve Mûsevî Kelimeleri ve Mâhiyeti
İsrâil, Hz. Yakub’un lakabıdır. Hz. Yakub’un on iki oğlunun soyundan gelenlere benî İsrâil/İsrâil oğulları denilir. “Benî İsrâil” ifadesi, Kur’an-ı Kerim’de 41 yerde geçer. Kur’an’da Benî İsrâil’in yahudileşme sürecini anlatan ayetlerin sayısı ise 712’dir. Benî İsrâil’den bahseden bu 712 ayet, Kur’an’ın tamamı göz önüne alındığında 10’da biri aşan bir oran tutmaktadır. İsrâil kelimesi, iki âyette115 şahıs ismi olarak Hz. Yakub için kullanılır. Benî İsrâil de Kur’an’da Yakub oğulları anlamında yahudiler için kullanılmaktadır.
“Benî İsrâil/İsrâiloğulları”, “İbrânî” ve “Yahûdi” kelimeleri, çoğu zaman, birbirlerinin yerine kullanılmakta ve hepsi de aynı çağrışımı yapmaktadırlar. İsrâil ismi, “gece yolculuk yapmak” ve “Allah’ın kulu” anlamına gelmektedir. Günümüzdeki Tevrât’tan yola çıkarak İsrâil kelimesine verilen bir başka anlam ise, savaşan
114 2/Bakara, 40
115 3/Âl-i İmran, 93; 19/Meryem, 58
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 64 -
Tanrı veyahut Tanrıya karşı kuvvetli demektir. Muharref Tevrat’ta,
Hz. Yakub’un Tanrı ile güreşip onu yendiği(!) için bu adı aldığı
anlatılmaktadır.116 Kendilerine Allah tarafından gönderilen hak
din İslâm’ı değiştirip yahudileşenlerin, mukaddes kitaplarına ve
Allah’a en ağır iftiralar atmasına bir örnek de ‘İsrâil’ kelimesine
verdikleri bu anlam olsa gerektir. “İsrâil” kelimesine yakıştırdıkları
bu anlamla, kendi soylarını yüceltmek için “tanrı”larını bile
küçülttükleri, onu sıradan bir insan gibi gördükleri ve bir peygamberine
(onu yenmeye) gücünün yetmediği âciz bir varlık gibi algıladıkları
olanca çirkinliğiyle sırıtmaktadır. Kudüs’ü işgal edip o
kutsal topraklarda devamlı müslüman kanı akıtan zâlim siyonist
rejimine ve o topraklara da, bilindiği gibi İsrâil adı uygun görülmüştür.
“İbrânî” adı, İsrâil’in mürâdifi/eş anlamlısıdır. Kelime anlamı
olarak, “öte tarafın adamları” anlamını ifade eder. Bu isim,
İsrâiloğullarına Fırat veya Ürdün nehrinin öbür tarafından geldikleri
için verilmiştir. Bu ismi yahudilere Kenan ülkesinin yerlileri
vermiştir. Yani Kenanlılar bu ismi göçmen olanlar için kullanmışlardır.
Bugün kendilerine yahudi dediğimiz kavmin ilk adı İbrânî
idi. İsrâiloğullarına İbrânî adının verilmesi, onların göçebe bir kavim
olduklarını ve üzerinde bulundukları toprakların gerçek sahipleri
olmadıklarını da ispatlar.
“Yahûdi”: (Hâde-yehûdü; tehevvede:) Bu kelime, tevbe
etti, hakka döndü anlamına gelmektedir. Yahûdi kelimesi,
Peygamberimiz’in risâIetinden önce de Arabistan’da biliniyor
ve kullanılıyordu. Yahûdiler (yehûd) ifadesi Kur’an’da 41 yerde
geçer. Bu kelimenin İsrâiloğullarına isim verilmesi konusunda şu
görüş ileri sürülmüştür: Hz. Mûsâ’nın Tur dağına gitmesinden
sonra onlar buzağıya tapmışlar, ancak Hz. Mûsâ onların yanına
dönünce kendilerine çok kızmış, onlar da bu çirkin işten dolayı
pişman olmuş ve tevbe etmişlerdir. İsrâiloğullarının tevbe edişleri
Kur’an’da şöyle geçmektedir: “İnnâ hüdnâ ileyk / Biz Sana yöneldik
(tevbe ettik)”117 İşte İsrâiloğullarının bu şekilde tevbe etmeleri dolayısıyla
kendilerine yahudi denilmiştir. Bir başka görüşe göre, onlar
Peygamberimiz’in İslâm’a dâvetinde O’nu inkâr ettikleri için bu
isimle (“dönek” anlamında) anılmışlardır. İsrâiloğullarına yahudi
denilmesinin bir başka sebebi şudur: Hz. Yakub’un dördüncü oğlunun
adı Yuda veya Yahuda idi. Dolayısıyla Yahuda’nın adına izafeten,
dedelerinin isminden ötürü İsrâiloğullarına yahudi denilmiştir.
Bu ırk, her ne kadar Hz. İbrâhim’e dayanıyorsa da, teşkilatçısı
116 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 32/28; 45/9-18; Hoşea 26/5-6
117 7/A’râf, 156
YAHÛDİLİK
- 65 -
ve en büyük peygamberi İsrâiloğullarının kurtarıcısı Hz. Mûsâ’dır.
“Hz. Mûsâ’ya inanan, bağlanan” anlamına (O’na ne kadar bağlı oldukları
tartışılacak konu olmakla birlikte) İsrâiloğullarına Mûsevî
de denilir.
İsrâiloğullarının Özelliklerinden
Bahseden Bazı Âyetler
“Onların milletine/dinine uyuncaya kadar yahudiler ve hıristiyanlar asla
senden râzı olacak değillerdir. De ki: ‹Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.’
Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki,
Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” 118
“Ey iman edenler, yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin
dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz ki
Allah, zâlimler topluluğuna yol göstermez.” 119
“(Yahudiler ve hıristiyanlar, müslümanlara:) Yahûdileşin ya da hıristiyanlaşın
ki doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: ‘Hayır! Biz, hanîf olan
İbrahim’in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.” 120
“Kendilerine tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların hali, kitaplar
taşıyan eşeğin hali gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne
berbattır. Allah zâlimler topluluğunu hidâyete ulaştırmaz.” 121
“Yahudiler, ‘Allah’ın eli bağlıdır/sıkıdır’ dediler. Kendi elleri bağlandı ve
söylediklerinden dolayı lânetlendiler. Bilâkis Allah’ın elleri açıktır, dilediği
gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını
ve küfrünü arttırır. Aralarına kıyâmete kadar sürecek düşmanlık
ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa)
Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa
koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.” 122
“Andolsun ki İsrâiloğullarından ahid/sağlam söz aldık ve onlara peygamberler
gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu
etmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını
da öldürdüler.” 123
“İsrâiloğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle
lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve haddi/sınırı
aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten birbirini vazgeçirmeye
118 2/Bakara, 120
119 5/Mâide, 51
120 2/Bakara, 135
121 62/Cum’a, 5
122 5/Mâide, 64
123 5/Mâide, 70
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 66 -
çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! Onlardan çoğunun,
kâfirlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için
(âhiret hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür. Allah
onlara gazab etmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar.” 124
“İnsanlar içerisinde, iman edenlere düşmanlık bakımından en
şiddetli olarak yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın.” 125
“Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh
(İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir.
Sözlerini daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah
onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” 126
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar da)
râhiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki onlara
ancak tek ilâha ibâdet/kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilâh
yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” 127
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan,
Allah ve Rasûlü’ nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini
kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye
kadar savaşın.” 128
Benî İsrâille İlgili Bazı Hadis-i Şerifler
“İsrâiloğulları hakkında konuşun. Bu konuda konuşmanızda (onları devamlı
gündemde tutmanızda) bir sakınca yoktur.” 129
“Sizden öncekilerin yolunu adım adım, karış karış izleyeceksiniz. Eğer
onlar bir kertenkele/sürüngen deliğine girse, siz de gireceksiniz.’ ‘Ey
Allah’ın Rasûlü, yahûdilerin ve hıristiyanların yolunu mu?’ diye
sorduk. ‹Başka kim olacak?’ dedi.” 130
“Ümmetim, önceki ümmetlerin yolunu adım adım, karış karış
izlemeden kıyamet kopmaz. ‹Ey Allah Rasûlü, Farslar ve Rumlar
gibi mi?’ denildi. ‹Başka kim olacak?” buyurdu. 131
“Ümmetimin başına İsrâiloğullarının başına gelenin aynısı gelecek.
Tıpkı bir ayakkabı kalıbıyla ayakkabının birbirine uyduğu gibi. Hatta,
124 5/Mâide, 78-80
125 5/Mâide, 82
126 9/Tevbe, 30
127 9/Tevbe, 31
128 9/Tevbe, 29
129 Buhâri, Enbiyâ 50; Ebû Dâvud, ilim 11; Tirmizi, İlim 13; Ahmed bin Hanbel,
II/159; Dârimî, Mukaddime 6
130 Buhâri, İ’tisâm 14; Müslim, İlim 6; İbn Mâce, Fiten 17; Ahmed bin Hanbel,
III/84
131 Buhâri, İ’tisam 14
YAHÛDİLİK
- 67 -
eğer onlardan biri annesine açıktan varsa, ümmetimden de aynısını yapan
çıkacak. Ve İsrâiloğulları 72 gruba bölünmüştü; ümmetim de 73 gruba
ayrılacak.” 132
“Benî İsrâil’in ilk terk ettiği şey şuydu: Bir kimse diğeriyle bir araya
gelir, biri diğerine derdi ki: ‘Ey falan, Allah’tan kork ve böyle yapmayı bırak,
kuşkusuz bu sana helâl değil.’ Ertesi gün karşılaştıklarında onu yine
aynı şeyi yaparken görür. Bu durum o adamla yemesine içmesine, onunla
oturup kalkmasına engel olmaz. Adamın günahta ısrar etmesine rağmen
dostluğunu sürdürürdü. Allah da onların bazısıyla bazısının kalbini mühürledi:
“De ki: ‘ey ehl-i kitab, dininizde haksız yere aşırılığa dalmayın
ve önceden sapmış, birçoklarını da saptırmış, doğru yoldan şaşmış bir
milletin keyiflerine uymayın.”133 âyetini okudu. Sonra ekledi: “Hayır,
vallahi ya iyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz, hakka aykırı davrananı
hakka çevirirsiniz ve haktan ayrılmasına engel olursunuz; ya da Allah
sizin kalplerinizi yahudilerin kalplerine benzetir, sonra onlara lânet ettiği
gibi size de lânet eder.” 134
Kur’an-ı Kerim’de İsrâiloğullarıyla ilgili çok sayıda âyet-i kerime
vardır. 712 âyet, direkt olarak bu konuyla ilgilidir. Kur’an-ı
Kerim, İsrailoğullarının Firavun baskısı altındaki yaşayışları, ondan
kurtulmaları ve daha sonra Hz. Mûsâ ile geçen ve daha çok olumsuzluklarla
dolu olan yaşayışları üzerinde durur.
İsrâiloğullarının Tarihi
İsrâil, Hz. Yâkub’un lâkabıdır. Bilindiği gibi Hz. Yâkub, Hz.
İbrâhim’in Hz. İshak’tan olma torunudur. İsrâiloğulları, Hz.
Yakub’un 12 oğlunun neslinden gelenlerin tümüne verilen ortak
addır. Hz. Yakub’un büyük atası Hz. İbrahim, Sümer’deki Ur şehrinden
gelmiş ve milattan yaklaşık 2200, Hz. Mûsâ’dan da 1000
yıl önce Filistin’e yerleşmiştir. İsrâiloğullarından Mısır’a ilk yerleşen
Hz. Yusuf’tur. Kardeşlerinin kıskançlık ve ihaneti sebebiyle Hz.
Yusuf’un esaretle başlayıp Mısır hükümetinde yetkili olana kadar
varan serüveni sonucunda, Filistin’de çıkan bir kıtlık nedeniyle 70
kişilik bir kafileyle Mısır’a gelip yerleştiler.
İsrâiloğulları, ataları Hz. İbrahim’den beri tevhid akidesine
inanan müslüman bir neslin torunuydular. Tümü de peygamber
çocuğu olan 12 kardeşten üreyen bu topluluğu Hz. Yusuf Mısır’a
yerleştirdiğinde tek Allah’a iman ediyorlar, ataları Hz. İbrahim,
İshak ve Yakub’un inancını sürdürüyorlardı. Kur’an’a göre, ölüm
132 Tirmizî, İman 18
133 5/Mâide, 77
134 Ebû Dâvud, Melâhim 17 (4336); Tirmizî, Tefsir 5/6 (3047
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 68 -
döşeğindeki babalarına, tevhidden ayrılmayacaklarına dair söz
vermişlerdi.
Yakup (İsrâil) peygamberin oğullarından Hz. Yusuf’un Mısır’da
söz sahibi olup, babası ve kardeşlerini Mısır’a yerleştirmesinden
sonra İsrailoğulları Mısır’da hâkim duruma gelmişlerdi. Ancak zamanla
adaleti ihlâl etmeleri, Firavunların yeniden işbaşına geçmeleriyle
sonuçlanmış ve İsrailoğulları Mısır’da efendi durumundan
köle durumuna düşmüşlerdi.
Allah, İsrailoğullarına tarih boyunca birçok peygamber göndererek
onları yalnız Allah’a kulluk etmeye, ataları İbrahim’in
“Hanif” yoluna döndürmeye çalışmıştır. Fakat İsrailoğullarının,
peygamberleriyle araları genellikle kötü gitmiş, peygamberlerini
yalanlamaktan, yalnız bırakmaktan ve hatta öldürmekten geri
durmamışlardır. Kur’an’ın anlatımıyla “onlara ne zaman bir peygamber,
hoşlarına gitmeyen bir şey getirse büyüklük taslamışlar, kimini yalanlamışlar,
kimini de öldürmüşlerdir.” 135
İsrâiloğulları, son peygamber Hz. Muhammed’in Rasûl olarak
gönderildiği günlerde de aynı minval üzere yaşamaya devam ediyorlardı.
Onlardan pek azı hariç adları devamlı fesad, isyan ve azgınlıkla
beraber anılmıştır.
Firavun ve İsrâiloğulları
Mısır’da hâkim sınıf kıptîler olmasına rağmen, İsrâiloğulları
ülkenin ticaret ve zenaatinde önemli rol oynuyorlardı. Bu durum,
Firavun’u etnik temizlik yapmaya itti. O kadar ki, kabilenin tüm
erkek çocuklarını daha doğar doğmaz boğazlayarak, bilinçli bir
etnik temizlik politikası uyguladı. Ağır işlere koşulmaları sebebiyle
ihtiyarlar arasında ölüm çoğaldı. Kıpti reisleri Firavun’a çıktılar
ve şöyle dediler: İsrailoğullarının yaşlıları arasında ölüm arttı. Sen
ise küçüklerini öldürüyorsun; sonra işler başımıza kalacak, hizmet
için bizden başkası kalmayacak. Bunun üzerine Firavun bütün
İsrailoğulları yok olmasın diye çocukların bir sene öldürülüp, bir
sene bırakılmasını emretti.
Allah Teâlâ, Firavun’un İsrâiloğullarına karşı zulmü ve çocuklarını
öldürüşüne şöyle işâret etmektedir: “Sana Mûsâ ile Firavun’un
haberlerinden bir kısmını, iman edecek bir zümrenin faydalanması için
gerçek olarak okuyacağız. Firavun Mısır’da baş kaldırmış, halkını fırkalara
bölüp kendisine bağlamıştı. Onlardan bir zümreyi ezmek istiyor,
bunların oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o,
135 2/Bakara, 87; 5/Mâide, 70
YAHÛDİLİK
- 69 -
fesatçılardandı. Biz ise istiyorduk ki; yeryüzünde o ezilmekte olan mustaz’aflara
lutfedelim, onları hayırda önderler yapalım ve kendilerini Firavun
mülkünün mirasçıları yapalım.” 136
Bu ortamda Allah bir çocuğu bu soykırımdan kurtardı137 ve
Firavun’un eliyle onu büyüterek kendisine peygamberlik verdi.
Allah, mustaz’af durumda olan bu kavme luftetmek, onları önderler
yapmak, Firavun mülküne mirasçı kılmak üzere içlerinden
biri olan Hz. Mûsâ’yı, yoldan çıkmış, azgın, zâlim Firavun ve adamlarına
elçi olarak gönderdi.138 Allah, Hz. Mûsâ’ya kardeşi Harun’u
da yardımcı olarak verdi ve Mısır’a, Firavun’a ve köleleştirilmiş
halkına tebliğini sunmak üzere gönderdi.139 Firavun’un bütün azgınlığına
rağmen yumuşak sözlerle hitabına başlayan Hz. Mûsâ,
Firavun’dan İsrâiloğullarını serbest bırakmasını istedi.140 Hz. Mûsâ
onlara apaçık âyetlerle geldiği halde Firavun yalanladı ve ilk atalarından
böyle bir şey işitmediğini, Mûsâ’nın kendilerinin örnek
dinlerini değiştirmek için gelmiş bir sihirbaz olduğunu ve yeryüzünde
fesad çıkarmaya çalıştığını söyledi.141 Yine Hz. Mûsâ ve Hz.
Hârun’un davetine karşılık Firavun, onları nankörlükle suçladı,
tehdit ve alaylarından sonra onları ülkesinin en iyi sihirbazlarıyla
yarıştırdı. 142
Hz. Mûsâ, bir taraftan Firavun ve ileri gelen adamlarıyla mücadele
ederken, diğer taraftan da İsrâiloğullarını eğitmeye, onları
Firavun ile olan mücadeleleri için hazırlamaya çalışıyor, yalnız
Allah’a dayanmalarını istiyordu.143 Hz. Mûsâ’nın sabır tavsiyelerine
karşı İsrâiloğulları yeterli mücadeleyi vermeden hemen kurtarılmaları
gerektiğini düşünüyorlar, “inandık” diyerek Mûsâ
peygamberin yanında olduklarını söylemelerinin kurtuluşları için
yeterli olduğunu sanıyorlardı. “Sen bize gelmeden önce de işkence
ediliyordu, sen geldikten sonra da.” diyorlardı. 144
Firavun’un zulmünden korkan İsrâiloğullarından ancak küçük
bir grup Hz. Mûsâ’ya inandı.145 Zaten Firavun da onları pek adam
yerine koymuyordu.146 Ama yine de onlar kendilerini doğru yola
136 28/Kasas, 3-5
137 28/Kasas, 3-13
138 28/Kasas, 5-32; 20/Tâhâ, 24-43
139 20/Tâhâ, 29-36, 47, 48
140 20/Tâhâ, 44, 47; 26/Şuarâ, 17
141 20/Tâhâ, 63; 28/Kasas, 36; 40/Mü’min, 26
142 26/Şuarâ, 19; 20/Tâhâ, 44-76; 28/Kasas, 36, 39
143 10/Yûnus, 84-87
144 7/A’râf, 128-129
145 10/Yûnus, 83
146 26/Şuarâ, 54-55
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 70 -
iletmeyen, kendilerini küçümseyen Firavun’un emrine uymuşlardı.
Firavun’un gözünde onlar bir hiçti, kendisi Mısır’ın tek hâkimi,147
yeryüzünde büyük bir yere sahip,148 insanları korkutacak, sindirecek
gücü olan,149 bundan dolayı da tuğyan etmekten geri durmayan
biriydi.150 Tüm bu özellikleriyle Firavun, onları doğru yola
götüremezdi ve de götürmedi, sapıklığa itti.151 Fakat Firavun
bunu yaparken, dünyadaki tüm sapık azgınların yaptığı gibi doğruluk(!)
adına yapıyordu. Bir konuşmasında şöyle diyordu: “Ben
size ancak doğru gördüğüm yolu gösteriyorum ve sizi ancak doğru yola
götürüyorum.” 152
Onun yaptığı zorbalık, zulüm, azgınlık ve tuğyan, halkının
yüce menfaatleri için gerekliydi, kendisi son derece iyi niyetli(!)
olduğu halde, Hz. Mûsâ ve yanındakiler bunu anlamıyordu. O, Hz.
Mûsâ’nın dâvetine anlam veremiyor ve “Ey Mûsâ, sanıyorum ki sen
büyülenmişsin” diyordu. Firavun’un bu sözüne Hz. Mûsâ’nın karşılığı
gayet açık ve çıldırtıcıydı: “Ey Firavun, ben de seni mahvolmuş
olarak görüyorum.”153 Firavun, Hz. Mûsâ’nın kendisine karşı bu rahat
konuşması karşısında bir gün sinir krizi içinde “bırakın beni, şu
Mûsâ’yı öldüreyim de o gitsin Rabbini çağırsın da kurtulsun”154 diye bağırmıştı.
Ama onu öldürmek hesaplarına gelmediği için öldürmediler.
Allah’ın hesabı ise herkesin hesabını kuşatacak kadar güçlü
ve kapsamlıydı. Onların hesapları ise çok zayıf ve basitti. 155
Hz. Mûsâ, yıllarca süren çalışmalarıyla İsrâiloğulları içinde
sabreden (direnen) bir topluluk oluşturmaya muvaffak oldu.156
Ve beklenen an geldi. Allah’ın “kullarımı geceleyin yürüt, Firavun’un
yetişmesinden korkma!”157 emriyle Hz. Mûsâ kavmini Mısır’dan çıkarttı.
İsrâiloğullarının Hz. Mûsâ ile çıkışlarını ve Kızıldeniz’i geçişlerini
Kur’an şöyle anlatıyor: “Mûsâ’ya: ‘Kullarımı yola çıkar, çünkü
takip edileceksiniz, diye vahyettik. Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi.
Onlara şöyle dedi: ‘Şüphesiz ki, bunlar (İsrâiloğulları) önemsiz bir
topluluktur. Böyle iken onlar bizi öfkelendiriyorlar. Biz ise uyanık bir toplumuz.’
Bu suretle Firavun ve kavmini bostanlardan, akarsulardan, hazinelerden
ve şerefli makamlardan çıkardık. İşte çıkarışımız böyle oldu. Ve
147 43/Zuhruf, 51
148 28/Kasas, 4; 29/Ankebut, 39
149 10/Yûnus, 83; 26/Şuarâ, 54-56
150 20/Tâhâ, 24-43
151 20/Tâhâ, 79
152 40/Mü’min, 29
153 17/İsrâ, 101, 102
154 40/Mü’min, 26
155 7/A’râf, 183; 40/Mü’min, 25; 4/Nisâ, 76
156 10/Yûnus, 85-86
157 20/Tâhâ, 77
YAHÛDİLİK
- 71 -
İsrâiloğullarını onlara mirasçı kıldık. Derken Firavun ve taraftarları güneş
doğarken onların arkalarına düştüler. Ne zaman ki iki ordu birbirine girdi,
Mûsâ’nın ashâbı dedi ki; ‘muhakkak erişilip yakalandık.’ Mûsâ ‘hayır’ dedi.
‘Şüphesiz ki Rabbim benimle beraberdir. O, beni selâmet yoluna iletecektir.’
Bunun üzerine Mûsâ’ya; ‘Asanı denize vur’ diye vahyettik. Vurunca
derhal deniz yarıldı. Her parçası kocaman dağ gibi oldu. Ötekileri de (Firavun
ve ordusunu) buraya yanaştırdık. Mûsâ ile beraberinde olan kimseleri
toptan kurtardık. Sonra diğerlerini suda boğduk. Bunda elbette bir ibret
vardır. Fakat onların çoğu iman etmiş değildi.” 158
Daha dün havasından yanına varılamayan, yeryüzünün büyük
tâğutu, kendisini halkının tek ilâhı gören, yeryüzünde büyüklük
taslayan, hiç ölmeyeceğini sanan Firavun, şimdi boğuluyor ve
daha önce hiç değer vermediği Mûsâ ve Harun’un Rabbine iman
ettiğini, O’ndan başka ilâh olmadığını ve artık O’na teslim olduğunu
söylüyordu. 159
Allah onu ve askerlerini ateşe çağıran önderler olarak yakaladı,
denizde boğdu ve kıyamete kadar da adlarının lânetle anılmasını
sağladı. Kıyamet günüyse onlar çirkinleştirilmiş ve kovulmuş
kimselerden olacaklardır. 160
Firavun’dan Kurtulduktan Sonra İsrâiloğulları
Allah, İsrâiloğullarını ihsânına mazhar ettiği, diğer toplumlara
karşı üstün kıldığı halde onlar, Allah’ı bırakıp, başka putlar istiyorlardı.
“İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Denizi geçince, orada
kendilerine ait birtakım putlara tapan bir kavme (buzağıya tapan
Amalika kavmine) rastladılar. Bunun üzerine: ‹Ey Mûsâ, onların nasıl tanrıları
(putları) varsa, sen de bizim için öyle bir tanrı yap!’ dediler. Mûsâ:
‹Gerçekten siz câhil bir toplumsunuz’ dedi. Şüphe yok ki, bunların içinde
bulundukları (din) helâke mahkûmdur, yıkılmıştır. İbadet diye yapmakta
oldukları da bâtıldır, boş şeydir. Allah sizi âlemlere üstün kılmışken ben
size ilâh olarak, Allah’tan başka bir tanrı mı arayacakmışım?” 161
İsrâiloğulları Kızıl Deniz’i geçtikten sonra susadılar, kavurucu
sıcaktan rahatsız oldular. Bu durumlarını Hz. Mûsâ’ya arzettiler.
“Biz İsrâiloğullarını oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden
su isteyince, Mûsâ’ya ‘asanı taşa vur!’ diye vahyetti. Derhal ondan
on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla
gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara
158 26/Şuarâ, 52-67
159 10/Yûnus, 90; 26/Şuarâ, 53-66; 7/A’râf, 134, 137
160 28/Kasas, 39-42
161 7/A’râf, 138-140
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 72 -
dedik ki) ‘Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin.’ Ama onlar (emirlerimizi
dinlememekle) bize değil; kendilerine zulmediyorlardı.” 162
Mısırlılarla beraber yaşamaları sebebiyle İsrâiloğullarının
kalplerinde putperestlik iyice kök salmıştı. Bunun en belirgin
görüntülerinden biri, altın buzağıya tapmalarıdır. İsrâiloğulları
Firavun’dan kurtulup Sina’ya geçtikten sonra Hz. Mûsâ, kavmini
Hz. Hârun’a bırakarak Tur dağına gitti. Çünkü daha önce Allah
Teâlâ ile kırk gece için sözleşmişti.163 Bu buluşmada Allah ona
Kitab’ı ve Furkan’ı verdi.164 Ancak İsrâiloğulları onun gelmesine
kadar sabredemediler ve Hz. Harun’un tüm uyarılarına rağmen
Sâmirî’nin önderliğinde bir buzağı heykeli yaparak ona tapmaya
başladılar. “Allah, Mûsâ’ya; ‘Biz senden sonra kavmini imtihan ettik ve
Sâmirî onları yoldan çıkardı.’ buyurdu. Bunun üzerine Mûsâ, öfkeli ve
üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel
bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi,
yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana
olan vâdinizden döndünüz? Dediler ki: ‘Biz sana olan vâdimizden, kendi
kudret ve irâdemizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısır’lıların) zînet
eşyasından birtakım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı
şekilde Sâmirî de atmıştı. (Sâmirî’nin telkini ile zînetleri eritmek ve buzağı
yapmak için ateşe attılar.)
Bu adam, onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli icat etti. Bunun
üzerine: ‘İşte, dediler, bu, sizin de, Mûsâ’nın da tanrısıdır. Fakat onu unuttu.
O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine
ne bir zarar ve ne de bir fayda vermek gücünde olmadığını görmezler
mi? Hakikaten Harun, onlara daha önce: ‘Ey kavmim! demişti, siz bunun
yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin Rabbiniz şüphesiz çok merhametli
olan Allah’tır. Şu halde bana uyun ve emrime itaat edin.’ Onlar: ‘Biz
dediler, Mûsâ aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!’
(Mûsâ, döndüğünde:) ‘Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da,
bunların dalâlete düştüklerini gördüğün vakit peşimden gelmedin? Emrime
âsi mi oldun?’ Harun: ‘Ey annemin oğlu! dedi, saçımı sakalımı yolma!
Ben, senin; ‘İsrâiloğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın!’
demenden korktum.’ Mûsâ: Ya senin zorun nedir, ey Sâmirî? dedi. O
da: ‘Ben onların görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç
(toprak) alıp onu (erimiş mücevherlerin içine) attım. Bunu böyle nefsim
bana hoş gösterdi’ dedi. Mûsâ: ‘Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen;
‘bana dokunmayın!’ diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir
ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz
162 7/A’râf, 160
163 2/Bakara, 51
164 2/Bakara, 53
YAHÛDİLİK
- 73 -
onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız! Sizin
ilâhınız, yalnızca, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır. O’nun ilmi her
şeyi kuşatmıştır.” 165
Hz. Mûsâ, içinde Rablerinden korkanlar için yol gösterme ve
rahmet olan levhaları aldı ve kavmine tebliğ etti. Onları temizlemeye,
Allah’a sâlih kullar olarak her türlü geçici, gerçek gücü olmayan,
Allah tarafından yaratılmış şeylere kulluktan kurtarmaya
çalıştı. Allah onları çeşitli rızıklarla besledi ve onlara tertemiz sular
vererek ikramda bulundu. Onları buluttan gölgelerle gölgelendirdi.
166 Fakat onlar bunu az bularak Hz. Mûsâ’dan kendilerine daha
başka sebze ve meyvelerden vermesi için Allah’a dua etmesini istediler.
Allah da onlara istediklerinin yerine gelmesi için yakınlarındaki
bir şehre karşı hareket etmeye çağırınca onlar hemen yan
çizdiler. Ve sonuçta zillet ve meskenet (yoksulluk) damgasını hak
ettiler, Allah’ın gazabına uğradılar.
Hz. Mûsâ, İsrâiloğullarını Firavun’dan kurtarmıştı, ama onları
başıboşluklarından, vurdumduymazlıklarından ve Allah’ın emirlerine
karşı hareketsizliklerinden kurtaramıyordu. Hz. Mûsâ onları
ne zaman bir emrin yerine getirilmesi için çağırsa yüz çeviriyorlar,
o işi yerine getirmemek için ellerinden gelen her çareye başvuruyorlardı.
Hz. Mûsâ bir keresinde bir buzağı kesmeleri konusundaki
Allah’ın emrini onlara bildirmişti. Onlar, hemen kesmemek
için onun nasıl bir buzağı olduğunu, rengini, yaşını vb. sormaya
başlamışlar, en sonunda soracak bir şey bulamayınca kesmişlerdi,
ama az kalsın kesmeyeceklerdi.167 Onlar peygamberlerinin kendilerine
olan emirlerine karşı küstahça “işittik/anladık, isyan ediyoruz”
diyerek meydan okuyorlardı.168 Bir defasında da Hz. Mûsâ onlara
Allah’ın kendilerine olan nimetlerini hatırlatıp Allah için kendilerine
va’d edilen toprakları ele geçirmeğe davet edince onlar her
zaman olduğu gibi yine yan çizmişler ve “sen ve Rabbin gidin, savaşın;
biz burada oturuyoruz” demişlerdi. 169
İşte İsrâiloğulları kendilerine her türlü zulmü yapan, onları
köleleştiren Firavun’dan kurtaran Hz. Mûsâ’ya karşı istikrarlı bir
şekilde lâkayt ve küstahça davranışlarını sürdürüyorlar, pek azı
hariç itaate yaklaşmıyorlardı. Hz. Mûsâ’nın sağlığında böyle olan
bu kavim, ondan sonra da aynı huylarını sürdürmüştür. Onların bu
165 20/Tâhâ, 85-98
166 7/A’râf, 160
167 2/Bakara, 67-71
168 2/Bakara, 93; 4/Nisâ, 46
169 5/Mâide, 20-26
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 74 -
halini Kur’an-ı Kerim, çeşitli ifadelerle anlatmaktadır. Meselâ şu
âyetler, onların genel karakterinin anlaşılması için yeterli bilgiyi
verir:
“İçlerinden pek azı hariç, onlar hâindir.” 170
“Onlar, sözlerinden dönerler, kelimeleri tahrif ederler/yerlerinden değiştirirler
ve uyarıldıkları şeyden pay (öğüt) almayı unuturlar.” 171
“Onlar fâsık bir topluluktur.” 172
“Onlar kibirlerinden dolayı kendilerine yasaklanan şeylerden vazgeçmezler.”
173
“Onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ederler, peygamberleri kendilerine
hoşlanmadıkları bir şey getirince büyüklük taslayarak reddederler, peygamberlerini
yalanlar veya öldürürler.” 174
“Yaptıkları kötülüklerden dönmezler, ısrarla devam ederler.” 175
İsrâiloğulları genel olarak bu olumsuz özelliklerine rağmen
içlerinden sabredip takvaya sarılanlar çıkabiliyor ve Allah da onlardan
yol gösterici imamlar/önderler çıkararak onları kurtarıyordu.
176 Yine Hz. Mûsâ’dan sonra İsrâiloğullarına lider olarak seçilen
Tâlût’a takva ile sabrederek uyanlar çıkmış ve Allah o çok küçük
topluluğu düşmanlarına karşı galip getirmişti.177 Çünkü Allah sabredenlerle/
direnenlerle beraberdir. Sabreden topluluk az da olsa,
Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelecektir. 178
Hz. İsa ve Benî İsrâil
Hz. İsa, tüm kötü vasıfları içine iyice sindirmiş, İncil’in tâbiriyle
“İsrâil evinin kaybolmuş koyunları”na179 tebliğe başlayınca onlar
ona karşı tuzaklar kurmaya, iftira ve yalanlama kampanyasına
başlamışlardı. Onun sihirbaz olduğunu iddia ediyorlardı.180 Oysa
Hz. İsa onlara örnek alacakları bir lider olarak gönderilmiş, çeşitli
mucizelerle desteklenmiş, kendilerine daha önce haram kılınan
bazı şeyleri Allah’ın izniyle helâl kılarak onların yükünü
170 5/Mâide, 13
171 5/Mâide, 13
172 5/Mâide, 26
173 7/A’râf, 166
174 2/Bakara, 61, 87; 5/Mâide, 70
175 5/Mâide, 79
176 32/Secde, 24
177 2/Bakara, 246-251
178 2/Bakara, 249
179 Matta, 10/6
180 5/Mâide, 110
YAHÛDİLİK
- 75 -
hafifletmek için gelmiş olmasına rağmen İsrâiloğulları ona tuzak
kurmaktan geri durmamışlardı.181 Çünkü onların örneğe, lidere
ihtiyaçları yoktu ve kendi kendilerine yeteceklerine inanmaktaydılar
ve diledikleri gibi yaşayacaklardı. Sonuçta bu çabalarıyla Hz.
İsa’yı öldürdüklerine inanarak ondan kurtulmuş olmanın övüncüyle
yollarına devam etmişlerdi.182 Ve onların bu konudaki tavırları
Kur’an’da şöyle anlatılır:
“İsrâiloğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle
lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve haddi/sınırı
aşmalarıdır. Onlar, işledikleri kötülükten birbirini vazgeçirmeye
çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! Onlardan çoğunun,
kâfirlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için
(âhiret hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür. Allah
onlara gazab etmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar.” 183
Hz. Muhammed (s.a.s.) ve İsrâiloğulları
Hicretten önce Hz. Muhammed (s.a.s.), İsrâiloğullarıyla çok
fazla bir ilişkiye girmemiştir. Mekke’de daha çok yabancı unsur
olarak hıristiyanlar bulunmakta iken, yahudilerin asıl yoğun olarak
bulundukları yerler, Medine ve Hayber’di. Kur’an-ı Kerim’deki
bazı ifadelerden Mekke’lilerin İsrâiloğullarıyla ilişkileri olduğunu
anlamaktayız. Meselâ, Mekke’li müşriklerin inkârına karşılık Şuarâ
suresindeki bir âyet, İsrâiloğulları âlimlerinin Kur’an’ın doğruluğuna
şahitliklerini delil olarak gösterir.184 Yine benzer bir ifade de
Ahkaf suresinde yer alır. 185
Bu âyetlerin dışında genel olarak “ehli kitap” ifadesiyle yahudi
ve hıristiyanları birlikte ifade eden birçok Mekkî âyet vardır.
Bu âyetleri incelediğimizde Mekke’deki ehl-i kitab’ın Kur’an’a ve
Hz. Peygamber’e karşı olumlu bir tavır içinde olduklarını söyleyebiliriz.
186
Hicretten itibaren İsrâiloğullarının bu olumlu tavrı, yerini yavaş
yavaş yalanlamaya, ilgisizliğe, bazen de asılsız iddialarla iftiralara
varan bir seyir takip etmiştir. Hatta onlarla mücadelenin,
Hicret’ten önce Medine’de müslümanlar belli bir taban oluşturmaya
başladığı günlerde başladığını söyleyebiliriz. Mekkî dönemin
son suresi sayılabilecek Ankebut suresindeki şu âyet, bunu
181 3/Âl-i İmran, 49-54
182 4/Nisâ, 157
183 5/Mâide, 78-80
184 26/Şuarâ, 197
185 Bk. 46/Ahkaf, 10
186 Bk. 28/Kasas, 52-53; 13/Ra’d, 36; 17/İsrâ, 107; 7/A’râf, 157
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 76 -
çağrıştırmaktadır: “İçlerinden zulmedenler hariç Kitap ehliyle en
güzel tarzda mücadele edin ve deyin ki: ‘Bize indirilene de, size
indirilene de inandık. İlâhımız ve ilâhınız birdir ve biz O’na teslim
olanlardanız.” 187
Bu mücadele, özellikle Hicretin ilk yılında sıcak bir çatışmaya
dönüşmedi. Ancak müslümanların gittikçe güçlenmesi Medine’de
İslâm’dan önce önemli bir güç olan yahudileri rahatsız etmeye
başladı ve onlar da bu rahatsızlıklarını çeşitli şekillerde ifadeye
başladılar. İlk sıcak çatışma Medine’deki üç yahudi kabilesinden
biri olan Benî Kaynuka ile yaşandı. Hicrî birinci yılın sonlarına
doğru önce kendilerini İslâm’a davet eden Hz. Peygamber’i tehdit
eden Benî Kaynuka yahudileri, arkasından da kendilerine ait bir
kuyumcu dükkânında bir müslüman kadına saldırıda bulundular
ve kadına yardım etmeye gelen bir müslümanı da şehid ettiler.
Ve bu olaylardan sonra müslümanlar, Benî Kaynuka yahudileri ile
savaştılar ve sonuçta Medine’den topluca sürüldüler. Diğer bir yahudi
kabilesi olan Benî Nâdir ise Bedir savaşında müslümanların
galibiyetinden son derece rahatsız oldular. Onlardan biri olan şair
Kâ’b bin Eşref’in Mekke’li müşrikleri müslümanlar aleyhine kışkırttı
ve müslümanlar tarafından cezalandırıldı. Medine sözleşmesindeki
yükümlülüklerini yerine getirmeye yanaşmamaları ve kendileriyle
görüşmek üzere mahallelerine gelen Peygamberimiz’e
suikast girişimleri müslümanlarla Benî Nâdir yahudilerini savaş
noktasına getirdi. Sonuçta müslüman olanlar Medine’de kaldı, diğerleri
sürüldü.
Üçüncü yahudi kabilesi Benî Kureyza ise müslümanların en
hassas günlerini yaşadıkları Hendek savaşında sözleşmelerini
bozarak Mekke’li müşriklerle işbirliğine girdiler. Ve Hendek savaşından
hemen sonra da kuşatılarak teslim olmaya zorlandılar.
Ve Tevrat’ın hükümlerine göre yargılanarak öldürüldüler. Böylece
Hicret’in beşinci yılından itibaren Medine, yahudilerden tamamen
temizlenmiş oldu. Hicrî 7. yılda Hayber’in fethiyle Arabistan
yarımadası yahudilerden tümüyle temizlendi.
Müslümanların Medine’ye hicreti ve orayı merkez edinmelerinden
sonra müslümanlar ile İsrâiloğulları, aynı bölgede yaşamaya
başladılar. Yahudilerin İslâm’a karşı tavırlarına paralel olarak
Kur’an’ın onlar hakkındaki anlatımları da sertleşmiştir. Mekkî surelerde
daha çok onların Firavun ile olan ilişkileri ve ondan kurtulduktan
sonra Hz. Mûsâ ile birlikte geçirdikleri günler anlatılır. Bu
anlatımlar içinde de onların acelecilikleri, Hz. Mûsâ’ya karşı olan
187 29/Ankebut, 46
YAHÛDİLİK
- 77 -
olumsuz tavırları ve buzağıya tapmaları gibi olumsuzlukları A’râf,
Tâhâ, Şuarâ ve Kasas gibi Mekkî surelerde dile getirilmekle birlikte
o gün yaşamakta olan İsrâiloğullarıyla bağlantılar kurularak
yapılan anlatımlar, Medine’de inzal olan Bakara, Âl-i İmran, Nisâ
ve Mâide gibi surelerde de yer almıştır.
Peygamberimiz, Hicretten sonra onların müslüman olmaları
için sürekli çalışmış, mahallelerine giderek onlara tebliğde bulunmuştur.
İçlerinden bir kısmı müslüman olmakla birlikte, çoğu
İslâm’a girmeye yanaşmamıştır. Özellikle Medine döneminin ilk
suresi kabul edilen Bakara suresinde İsrâiloğullarının geçmişteki
olumsuz tavırlarına devam ettikleri vurgulanmıştır. Bu anlatımlarda
onlar, atalarının karakterinden ayrılarak İslâm’a samimiyetle
bağlanmaya çağrılmışlardır. Daha önceden bir peygamberin gelmesini
bekleyip durdukları hatırlatılarak, gönderilen peygambere
uymaları istenmiştir.188 Ancak onlardan çoğu “atalarının yolu”na
uymakta ısrar etmişlerdir. 189
İsrâiloğullarının Karakteri /
Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
1. Allah’a vermiş oldukları ahdi/sözü bozmak, 190
2. Maymunlaşmak, 191
3. Kör ve sağır kesilmek, 192
4. Başka tanrılara da inanmak ve onları da güçlü görmek, 193
5. Yalnız Allah’a güvenip sadece O’ndan korkmamak, 194
6. Altın buzağıya (altına, elleriyle yaptıkları heykele ve buzağıya)
tapmak, 195
7. Güzel nimetlere nankörlük, 196
8. Cihad ve savaş görevinden kaçmak, ölümden korkmak, 197
188 2/Bakara, 89
189 2/Bakara, 170; Adnan Adıgüzel, İsrailoğulları, Haksöz Dergisi, sayı 33,
Aralık 93, s. 32-35
190 2/Bakara, 55, 61, 65, 84, 86, 90, 93, 100; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 154-155;
5/Mâide, 3, 60
191 2/Bakara, 65; 7/A’râf, 166
192 5/Mâide, 70-71
193 2/Bakara, 93
194 10/Yûnus, 84; 26/Şuarâ, 61-62
195 2/Bakara, 51-54; 7/A’râf, 148-152; 20/Tâhâ, 86-98; 29/Ankebut, 92
196 2/Bakara, 61
197 5/Mâide, 21-26; 2/Bakara, 46, 95, 246, 249; 59/Haşr, 14
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 78 -
9. Fesat/bozgunculuk, 198
10. Allah’ın hükümleriyle hükmetmemek, 199
11. Peygamberleri yalanlamak ve öldürmek, 200
12. “Gözümüzle görmeden inanmayız” demek, 201
13. İkrar ettikten hemen sonra inkâr etmek, 202
14. Kitab’ı değiştirmek, 203
15. Tahrif etmek; Kelimeleri konuldukları yerden değiştirip
anlamlarını çarpıtmak, 204
16. Hakka bâtılı karıştırmak, 205
17. Ketmetmek; Açıklamaları gereken bilgileri gizlemek, 206
18. Alçak dünyanın metâını, âhirete tercih etmek, 207
19. Hayırlıyı hayırsızla değiştirmek, 208
20. Ahireti dünyayla değiştirmek, 209
21. İsyankârlık ve aşırı gitmek, 210
22. “İşitittik ve isyan ettik” diyecek kadar küstahlaşmak, 211
23. Gerekli gördükleri her yalanı söyleyebilmek, 212
24. Devamlı harp ve fitne çıkarmaya çalışmak, 213
25. Firavun’un işbirlikçisi kapitalist Karun’a özenmek, 214
26. Rüşvet alıp vermek, 215
198 5/Mâide, 64, 81; 7/A’râf, 163; 17/İsrâ, 4-7
199 5/Mâide, 44, 45, 47; 62/Cum’a, 5
200 2/Bakara, 87
201 2/Bakara, 55
202 2/Bakara, 63-64; 4/Mâide, 12
203 2/Bakara, 211, 41-42, 59, 75, 79
204 2/Bakara, 75; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41; 7/A’râf, 162
205 2/Bakara, 42
206 2/Bakara, 159, 174; 3/Âl-i İmran, 187; 5/Mâide, 15; 6/En’am, 91
207 7/A’râf, 169
208 2/Bakara, 61
209 2/Bakara, 86
210 2/Bakara, 61, 65; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 160-161; 5/Mâide, 78; 6/En’am, 146
211 4/Nisâ, 46
212 5/Mâide, 40-42
213 5/Mâide, 64
214 28/Kasas, 79
215 5/Mâide, 42, 62
YAHÛDİLİK
- 79 -
27. Fâiz yemek, 216
28. Başkalarının malını haksız yere yemek, 217
29. Bâtıl yollarla insanların mallarını yemek, 218
30. Cimrilik (Kendi malında), 219
31. Müsrif olmak/savurganlık, 220
32. Nankörlük, 221
33. Dünyaya çok hırslı/düşkün olmak ve dünyayı aşırı sevmek, 222
34. Zâlimlik, 223
35. Kasvet/Kalp katılığı, kalbin taşlaşması, 224
36. Kalbin perdelenmesi, kılıflanması, 225
37. Kalbin mühürlenmesi, 226
38. Kalbindeki sapma dolayısıyla kör ve sağır duruma gelmek, 227
39. Sûret-i haktan gözükerek başkalarına iyiliği emredip kendi
nefsini dışta bırakmak, 228
40. İyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini yapmamak,
229
41. Aşırılık, haddi aşmak ve küfre koşmak, 230
42. Şeytana tâbi olmak, 231
43. Putlara ve şeytana inanıp tâğuta tapınmak, 232
216 3/Âl-i İmran, 161; 4/Nisâ, 161
217 3/Âl-i İmran, 161
218 3/Âl-i İmran, 75; 4/Nisâ, 161; 9/Tevbe, 34
219 4/Nisâ, 53
220 Doğa ve diğer insanlar konusunda: 5/Mâide, 32
221 2/Bakara, 40, 47, 122; 5/Mâide, 20; 10/Yûnus, 93
222 2/Bakara, 96; 4/Nisâ, 53; 7/A’râf, 169
223 2/Bakara, 92
224 2/Bakara, 74
225 2/Bakara, 88
226 3/Âl-i İmran, 155
227 5/Mâide, 78
228 2/Bakara, 44
229 5/Mâide, 79
230 5/Mâide, 41
231 2/Bakara, 102
232 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 60
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 80 -
44. Mü’minleri de saptırmaya çalışmak, 233
45. Mü’minlere inanmamak, 234
46. Kendi yanlış dinlerine davet etmek, 235
47. Mü’minleri imanlarından sonra küfre döndürmeyi istemek,
236
48. Allah’ın nurunu söndürmek istemek, 237
49. Mü’minlerin aleyhine müşriklerle dostluk kurmak, 238
50. Hâinlik yapmak, 239
51. Antlaşmalara uymamak, 240
52. Bir insanın (Hz. İsa’nın) tanrılığını iddia etmek, 241
53. Kur’an’ı hasetliğinden ve mevki hırsından dolayı inkâr etmek,
242
54. Münâfıklık ederek insanlara rastlayınca “inandık” demek, 243
55. Kendi yorumlarını (elleriyle yazdıklarını) Allah’tan gelen
vahiy gibi sunarak gerçek vahye engeller çıkarmaya çalışmak, 244
56. Kendilerinden olmayanlara karşı sorumlulukları olmadığı
iddiasıyla insanları aldatmaktan geri durmamak, 245
57. Âhireti de kimseye bırakmamak; Sayılı birkaç gün azaplarını/
cezalarını çektikten sonra doğru cennete gönderileceklerine
inanmak, 246
58. Rasûl’e uymayan bir topluluğa ve yalana kulak vermek.
“Peygamber, hoşunuza giden bir şey söylerse kabul edin; yoksa
reddedin” demek, 247
233 4/Nisâ, 44
234 2/Bakara, 75; 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 43
235 2/Bakara, 135, 136; 3/Âl-i İmran, 72, 73
236 2/Bakara, 109
237 9/Tevbe, 32-33
238 5/Mâide, 80-81
239 5/Mâide, 13, 32
240 8/Enfâl, 56, 57
241 5/Mâide, 72, 75, 116, 117
242 2/Bakara, 89-91, 101; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 54; 6/En’am, 91
243 2/Bakara, 76
244 2/Bakara, 79
245 3/Âl-i İmran, 75
246 2/Bakara, 80
247 5/Mâide, 41
YAHÛDİLİK
- 81 -
59. Göre göre, bile bile Allah’ın âyetlerini inkâr etmek, 248
60. Bilginlerini tanrı edinmek, 249
61. Tekrar tekrar dinden dönmek, 250
62. Allah’ın rahmetinden kovulmak, 251
63. Lânetlenmek ve Allah’ın gazabına uğramak, 252
64. Dostlukları olmaz. 253
Bu özelliklerinin içinde günümüzde nice “müslümanım” diyenlerce
aynen uygulanan şu yahudi karakterlerine dikkat çekmek
gerekmektedir:
Irkçılık ve taassup, üstün ırk oldukları iddiası, 254
Materyalizm ve dünyevîleşme, maddeyi putlaştırma, altına
ve heykele tapma, 255
Eşlerini kıskanmama, domuz gibi yaşadıklarından domuza
çevrilmeleri, 256
Maymunca taklitçilik, şahsiyetsizlik özelliklerinden maymuna
çevrilmeleri, 257
Dâvâları için her yolu meşrû görmeleri, yalan söylemeleri, 258
Sözlerinde durmamaları, 259
Sihirle uğraşma, 260
Ahlâkî dejenerasyon, 261
Toplumda fesâdı, fuhşu yaygınlaştırma, 262
248 Âl-i İmran, 70
249 9/Tevbe, 31, 34
250 4/Nisâ, 157
251 2/Bakara, 88; 4/Nisâ, 46, 156, 157
252 5/Mâide, 3, 60
253 2/Bakara, 105, 120, 145; 5/Mâide, 51, 80, 82; 60/Mümtehine, 13
254 5/Mâide, 18; 2/Bakara, 80
255 2/Bakara, 51-54; 7/A’râf, 148-152; 20/Tâhâ, 86-98; 29/Ankebut, 92
256 5/Mâide, 60
257 2/Bakara, 65; 5/Mâide, 60; 7/A’râf, 166
258 5/Mâide, 13, 32, 41
259 2/Bakara, 55, 61, 65, 84, 86, 90, 93, 100; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 154-155;
5/Mâide, 3, 60)
260 2/Bakara, 102
261 3/Âl-i İmran, 188
262 5/Mâide, 64
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 82 -
Bilginlerini tanrı edinmek, 263
Dini tahrif, 264
İmanda pazarlık, Allah’ı açıkça görmedikçe inanmayacağız”
demek, 265
Dinlerini paramparça etmek, hizipçilik ve tefrika, 266
Gerçeği bile bile inat, 267
Allah’ın hükümleriyle hükmetmemek. 268
Onlar ve Biz
Bugün İslâm toplumu dediğimiz toplum, İsrâiloğullarının
olumsuzluklarla dolu tarihinin ve geleneklerinin mirasçısı görünümünü
arzetmektedir. Meselâ, Kur’an-ı Kerim onlara yönettiği
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?”
(2/Bakara, 85) sorusunun muhatabı olan sayılamayacak kadar insanımız
vardır. Yine Tevrat, kendilerine yükletildiği halde onun
emirlerini yerine getirmeyenlerin durumunu kitap yüklü merkeplere
benzeten Kur’an’ı (269) okurken, ister istemez Kur’an’a inandığını
söyleyen ve onu kabul ettiğini, hatta öğrendiğini sandığı
halde ümmîler gibi hareket eden nice insanımızın varlığını görerek
Allah Teâlâ’nın çevremizdeki insanlardan binlercesine Kur’an’ı
yüklenen merkepler olarak baktığını düşünmeden edemiyoruz.
İsrâiloğulları ile bizim aramızdaki en büyük fark, bize vahiy olarak
gelen Allah’ın kitabına olan samimi bağlılığımız ve ona uymamak
için bahaneler aramayışımız olacaktır. Bunu yapmayınca Kur’an’ın
onlar için anlattığı tüm olumsuzlukları kendimiz için düşünmemiz
gerekecektir. Çünkü isrâiloğullarını Kur’an’ın kötülemesinin
sebebi, onların Kitab’a ve Rasûllerine karşı olan lâkayt tavırlarıdır,
keyfî hareketleri ve her şeyi dünyalık ucuz menfaatlerine göre hesaplayan
bir mantığın temsilcisi olmalarıdır. 270
Yahudileşme ve Yahudileşme Temâyülü
Yahudiler, başlangıçta müslüman idiler. Daha sonra dejenere
olarak yahudileştiler. Yahudileşmek, sadece Benî İsrâil için ve
263 9/Tevbe, 31, 34
264 2/Bakara, 59, 75, 79; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41; 7/A’râf, 162
265 2/Bakara, 55
266 6/En’am, 159
267 3/Âl-i İmran, 70
268 5/Mâide, 44, 45, 47; 62/Cum’a, 5
269 62/Cum’a, 5
270 Adnan Adıgüzel, İsrailoğulları, Haksöz Dergisi, sayı 33, Aralık 93, s. 35
YAHÛDİLİK
- 83 -
tarihte kalmış bir problem değil; tüm insanlık için ve bütün zamanlarda
bir büyük problem ve risktir. Yahudileşmek, Hz. Muhammed
ümmetinin kıyametidir.
Yahudilik, etnik ve teolojik yönleri olan çift cinsiyetli bir kavramdır.
Tabiatı icabı, hem “İsrâiloğulları kavmine mensup olma”
anlamına etnik kimliği ifade eder; hem de İsrâiloğullarının dini
olan “Mûseviliğe/yahudiliğe mensup olma” anlamına dinî kimliği
ifade eder.
Yahudileşme ise, etnik ve dinî menşe itibariyle yahudiliğe mensup
olmadığı halde onlar gibi olma, onlara benzeme, onların tavır
ve davranışlarını gösterme mânâsına gelir. Yahudileşme temâyülü
ise, sosyolojik olmaktan daha çok bireysel bir eğilimdir ve tek tek
her insanda örtük bir biçimde bulunabilir. Bu temâyül, her bünyede
bulunup da, vücut, direncini kaybedince ortaya çıkan bulaşıcı
bir virüs gibi, ortamını bulduğunda bir tavır ve davranış biçimine
dönüşür ve bulaşıcılığı sayesinde toplumsal bir felâket halini alır.
Yahudileşmiş bir toplumu ya da sistemi ortaya çıkaran, tek tek
fertlerdeki yahudileşme temayülü olsa gerektir.
İsrâiloğulları konusu, eğer bu ümmeti doğrudan ilgilendirmiyorsa,
Kur’an’ın bu konuya yüzlerce âyet ayırmasının anlamı
ne olabilirdi? Kur’an’da hiçbir kavim ve din mensubundan
İsrâiloğullarından söz edildiği kadar geniş söz edilmez. Kısaca
Kur’an’da İsrâiloğullarının yahudileşme sürecini anlatan âyetlerin
bir sayım-dökümünü yaptığımızda, bu konu ile doğrudan ilgili
olan âyetlerin sayısının 712 adet olduğunu görürüz. Yahudileşme
süreciyle dolaylı ilişkisi olan diğer âyetleri de sayacak olursak, bu
rakam en az ikiye katlanacaktır. Kaldı ki, olayla doğrudan ilgili
âyetlerin toplamı olan 712 rakamı bile Kur’an’ın tamamı göz önüne
alındığında 10’da biri aşan bir oran tutmaktadır. Bunca âyeti,
sadece tarihte yaşamış bir kavmin hikâyesi olarak görmek, Mekke
müşriklerinin Kur’an’a yaklaşımı olan “eskilerin masalları” mantığını
benimsemekten başka bir manaya gelmez. İsrâiloğullarına
Kur’an’da bu kadar fazla yer verilmesinin sebebi, bu ümmeti gelecekte
bekleyen “yahudileşme tehlikesi”ne dikkat çekmek, Muhammed
ümmetini yahudileşme tehlikesinden korumaktır.
Her mü’minin her gün onlarca kez “gazaba uğrayanların ve sapıtanların
yoluna iletme!”271 duâsını tekrarlamak zorunda olması,
Kur’an’ın bunca yer vererek uyardığı tehlikenin büyüklüğünün
başka bir işaretidir. Fâtiha’nın sonundaki bu âyeti her okuyuş,
“Allah’ım, bizi yahudileştirme! Allah’ım, bizi hıristiyanlaştırma!”
271 1/Fâtiha,7
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 84 -
anlamına gelmektedir. Bu duanın namazın her rek’atında tekrarı,
yahudileşme tehlikesinin büyüklüğüne işarettir. Bunun anlamı, bir
bilincin sürekli diri tutulmasıdır. Yahudileşmeye karşı kendisine
iman edenleri sürekli uyanık halde tutan Kur’an, tarihin tekerrür
etmemesi için İsrâiloğullarının yahudileşme serüvenini bir ibret
vesikası olarak gündemde tutmaktadır.
Kur’an’da bunca yer tutan İsrâiloğullarının yahudileşme sürecinin
müslümanlar tarafından amacına uygun bir biçimde anlaşılıp
ibret alınmasının önündeki en büyük engel “lânetli kavim”
anlayışıdır. Allah’ın, meleklerin ve insanların lânetlediği herhangi
bir kavim, ya da belli bir kavme mensup olan kişiler değil; bir tavır,
eğilim, eylem ve onlara kaynak olan “mantık”tır. İsrâiloğulları,
Allah kendilerini âlemler içerisinden seçip vahyi üstlenme nimetini
verdiği halde bu lânetli tavra/mantığa saplanıp yahudileştiler.
Ümmet, ya da ümmetin içerisinden herhangi bir grup aynı tavıra/
mantığa saplanırsa o zaman o da “lânetli mantığa” yakalanmış,
yahudileşme temâyülüne girmiş demektir. Allah bu sürece
giren toplulukların elinden hilâfet emanetini, aynen yahudileşen
İsrâiloğullarından aldığı gibi alacaktır. “Ey iman edenler, kim Allah’ın
yolundan dönerse bilsin ki Allah yakında bir toplum getirecek, O onları
sever, onlar da O’nu.” 272
İmanda Pazarlık
“Bir zamanlar da şunu söylediniz: ‹Ey Mûsâ, biz Allah’ı açıkça görmedikçe
sana asla inanmayacağız.’ Bunun üzerine, bön bön bakıp dururken
sizi yıldırım çarpmıştı.”273 İmanda pazarlık etmek, bir yahudileşme
alâmetidir. İsrâiloğulları, Allah’ın birçok mucizesini gördüler.
Mısır’a gelen on belâ, sihirbazların sihirlerinin boşa çıkıp onların
iman etmesi, denizin yarılması, kayalık araziden suların fışkırması
ve hepsinden öte Hz. Mûsâ’nın Mısır kralının soykırımından kurtularak
onun kucağında yetişmesi bunlardan bazıları. Allah’ın varlığına
bunlardan büyük delil mi olurdu? Fakat onlar, “Allah’ı hakkıyla
takdir edememişlerdi.” İsrâiloğulları, Allah’a itimatsızlıkları
yüzünden peygamberleri ile imanda pazarlık yapıyorlardı: “Sen
Allah’ı bize göster, biz de inanalım.”
Allah, bu ümmetin de İsrâiloğullarının peygamberleriyle pazarlık
yapmak için onlardan kimi taleplerde bulunmasına benzer
isteklerine set çekiyordu: “Yoksa siz de daha önce Mûsâ’ya sorulup/
istekte bulunulduğu gibi, peygamberinize sormak/istekte bulunmak
272 5/Mâide, 54; M. İslâmoğlu, Yahudileşme Temâyülü, s. 24-47
273 2/Bakara, 55
YAHÛDİLİK
- 85 -
mı istiyorsunuz?”274 Pazarlıklı iman “yahudi imanı”dır. Pazarlıksız
iman İbrahim’in imanı, yani “İbrahimî iman”dır. İbrahimî imanda
Allah’a itimat, güven, emniyet ve teslimiyet vardır. İbrahimî imanda
şike, danışıklı dövüş, tereddüt, bahane, mazeret, taviz yoktur.
İbrahimî iman sahibi bilir ki, imanda taviz, yahudileşme alâmetidir.
İmanından taviz veren felâh bulmaz. İbrahimî imanda, ateşe atlanması
gerekiyorsa göz kırpmadan atlanır. Putları kırmak, bunu
göze almayı gerektirir. Tarih boyunca put kırıcı tüm İbrahimî iman
sahipleri, putçular nezdinde put kırmanın bedelinin çok ağır olduğunu
bilirler.
“Ey iman edenler, iman edin...” 275
Yani, ey pazarlıklı iman edenler, yüzdelikli iman edenler, yarım
yamalak iman edenler! Pazarlıksız, yüzde yüz, adam gibi iman
edin.
Ey, biraz müslüman, biraz lâik olmak için Allah’la pazarlık
edenler!
Ey, göklerin hâkimiyetini Allah’a, yeryüzünün hâkimiyetini
tâğutlara verenler!
Ey, Allah’ıma da inanırım, falcıma ve burcuma da diyenler!
Ey, Allah rızası için yaptığını söyleyip, karşılığının tümünü kullardan
bekleyenler!
Ey, Allah yolunda çektiği eziyet ve belâların faturasını Allah’a
çıkarıp Rabb’ına şantaj yapanlar!
Ey, ölünceye kadar isyan içinde yaşayıp sonunda vereceği “sus
payı” (iskat) ile kurtulacağını sananlar!
Ey, mücadelesinde başarıya ulaşamayınca işi tam yahudiler
gibi ticarete bozup Allah’a kahredemediği için dâvâsına kahredenler!
Bu tavırlarınız hep birer yahudileşme alâmetidir. Yahudileşmeyin;
imanda pazarlık olmaz. İman etmek, gök oluğunun altına
başı tutmaktır. O oluktan ne akarsa kabul etmektir. İman etmek,
Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmaktır, tıpkı Hz. İbrahim gibi: “Rabbi,
kendisine ‘teslim ol!’ dediğinde, dedi: ‘teslim oldum âlemlerin Rabbine!”
276
274 2/Bakara, 108
275 4/Nisâ, 136
276 2/Bakara, 131; A.g.e. s. 167-175
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 86 -
Dini, Kutsal Kitabı Tahrif
İsrâiloğullarının peygamberlerine Allah tarafından indirilen
Tevrat’ı Kur’an tasdik eder. Tevrat’ı bir nur ve öğüt,277 hidâyet
kaynağı,278 bir hidâyet ve rahmet279 olarak vasıflandırır. Buna karşılık
Kur’an, Tevrat’ın tahrif edildiğini de haber verir. Onlar Kitabı
elleriyle yazıp ‘bu Allah katındandır’ diye yalan söylemektedirler.
280 Allah’ın kelâmını değiştirmektedirler.281 Kelimeleri konuldukları
anlamlardan çıkarmaktadırlar.282 Vahyi gizlemektedirler.283
Vahyi ciddi muhafaza etmeyip unutulmaya terk etmektedirler. 284
İsrâiloğullarının kitaplarını tahrif ettiğini bizzat Tevrat’ın kendisi
itiraf ederek, Yeremya peygamberin dilinden şöyle söyler: “Allah’ımızın
sözlerini değiştirdiniz.” 285
Tevrat’ın tahrif edildiğini anlamak için derin bir araştırma yapmaya
ihtiyaç yoktur. Tevrat satırları arasında yapılacak kısa bir gezinti,
bu kitabın tahrifine dair birçok örneği gözler önüne serecektir.
Tevrat’ta Allah’a oğul isnâd edilir.286 Allah’ın, yiyip bitiren bir
ateş olduğu ifade edilir.287 Allah’a yorgunluk isnâd edilir.288 Allah’ın,
Hz. Yakub’la güreşip ona yenildiği gibi komik hikâyeler aktarılır. 289
İftira edilen sadece Allah değildir. Onun peygamberleri de türlü
iftiralara uğrar Tevrat’ta: Hz. Âdem, Allah’ın dilinden ilâhlaşmış
biri gibi tanıtılarak hem Allah’a hem Âdem’e iftira edilir: “İşte
Âdem iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden birisi gibi oldu.”290 Hz.
Nuh’a içki içiren kızlarının onunla zina ettikleri ve öz kızlarının
bu peygamberden hamile kaldığı söylenir.291 Yine aynı peygambere
yapılan bir başka çirkin isnat da torunu Ken’an tarafından
sarhoşken tecavüze uğradığıdır.292 Hz. İbrahim de Tevrat’taki iftiralardan
payını alır. Bu yüce peygamber, hanımı Sâra’yı kendi
elleriyle Firavun’a peşkeş çeken biri olarak gösterilir. 293
277 21/Enbiyâ, 48
278 17/İsrâ2
279 28/Kasas, 43
280 2/Bakara, 79
281 2/Bakara, 59, 75
282 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41; 7/A’râf, 162
283 2/Bakara, 159, 174; 5/Mâide, 15; 6/En’am, 91
284 5/Mâide, 13-14
285 Yeremya, 23/36
286 Tekvin, 6/2; Mezmurlar, 2/7
287 Tesniye, 4/24
288 Tekvin, 2/2
289 Tekvin, 32/28
290 Tekvin, 3/22-23
291 Tekvin, 19/30-36
292 Tekvin, 9/20-25
293 Tekvin, 12/14-19
YAHÛDİLİK
- 87 -
Hz. Yakub, Allah’a başkaldıran ve onu azarlayan biri olarak
gösterilir.294 Hz. Harun, Tevrat’a göre altın buzağı putunu yapıp
buna tapılmasını emreden biridir.295 Hz. Dâvud, Uriya adlı bir komutanının
hanımıyla zina eden, ondan gayrı meşru çocuk sahibi
olan ve onunla evlenmek için kocası Uriya’ya komplo kurarak öldürten
bir zorba olarak takdim edilir.296 Hz. Süleyman, hanımlarından
putperest olanların oyununa gelerek puta tapan biri olarak
gösterilir.297 Yine aynı peygamberin ağzından şuh ve müstehcen
şiirler verilir. 298
İsrâiloğullarının peygamberlerine önce çamur atıp sonra onu
kutsal kitaplarına geçirmele-rini Kur’an şiddetle yerer. Tevrat’ta
yer alan peygamberlerden birçoğu Kur’an’da da yer alır. Ne ki,
Kur’an, kendisinde adı geçen hiçbir peygamber hakkında onların
peygamberlik şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayacak hiçbir rivâyete
yer vermez. Üstelik, tevrat’ta iftiraya uğrayan kimi isimleri de
aklar. Bunlardan biri Tevrat’ta puta tapmakla itham edilen Hz.
Hârun’dur. Kur’an, olayın doğrusunu vererek, Hz. Hârun’un putçu
yahudilere engel olmaya kalktığını, lâkin buna güç yetiremediğini
aktarır.299 Tevrat’ta iftira edilip de Kur’an’ın akladığı İsrâiloğulları
peygamberlerinden biri de Süleyman peygamberdir. Tahrif edilmiş
Tevrat’ ta sırf boy asabiyeti uğruna Hz. Süleyman, küfre düşen
ve putperest olan biri olarak lanse edilir.300 Kur’an ise, yahudilerin
bu iftirasını “Onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular” diye
reddederek Hz. Süleyman’ı “Süleyman kâfir olmadı, lâkin (onu tekfir
eden) şeytanlar kâfir oldu” ifadesiyle aklar. 301
Ayrıca yaratılış kıssası, Âdem kıssası, Nuh kavmi ve kıssası, Lût
kavmi ve kıssası, Kur’an’da, Tevrat’ta geçtiği gibi yalan yanlış değil;
doğru ve nübüvvet makamına yakışmayacak isnat ve iftiralardan
uzak bir biçimde anlatılır. Burada esas olan, asıl Tevrat’ta
doğrusunun anlatıldığından kuşku duymadığımız peygamber kıssalarının
niçin tahrif edildiği ve yahudileşen İsrâiloğullarının hayatlarına
vâkıf oldukları kendi peygamberlerine böylesine iğrenç
isnat ve iftiraları hangi sebeple yaptıklarıdır. Bu sebeplerden biri
siyâsî idi: İsrâiloğulları âlimleri, uzun süren sürgün ve işgal yılları
sırasında her türlü tecavüz ve ahlâksızlığın revaç bulduğu yahudi
294 Sayılar, 11/10-15
295 Çıkış, 32/1-5; 24, 35
296 II. Samuel, 11/2-27
297 Krallar, 11/4
298 Neşideler Neşidesi, 1/1-4
299 7/A’râf, 150; 20/Tâhâ, 90-94
300 I. Krallar, 11/5, 9
301 2/Bakara, 102
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 88 -
toplumunu kendilerine bağlayabilmek için böyle yalanlar uyduruyorlardı.
Güya böylelikle zulme ve tecavüze uğramış toplumu
teskin ederek millî bir görev icrâ ediyorlar ve toplumu moralize
ediyorlardı. İkinci sebep ekonomik idi: İsrâiloğulları âlimleri aslî
görevleri olan dini tebliğ etme vazifesini bırakıp işi yatırımcılığa,
hatta halktan topladıkları parayla tefeciliğe dökmüşlerdi. Bu kötü
alışkanlıklarından millî felâketler sırasında dahi vazgeçmiyorlardı.
Bunun için halkın bozulan ahlâkını dine uydurmak yerine; dini
tahrif ederek halka uyduruyorlardı. Sonuçta, ahlâksızlık yapan
insanlara “bakın bunu yapan sadece siz değilsiniz, falan büyük,
filân ulu kişi de böyle yapmış” yollu teselli metotları geliştiriyorlardı.
Bu tür bir tahrif yönteminin farklı bir biçimde günümüz İslâm
toplumları arasında da revaçta olduğunu müşâhede ediyoruz. İlkesizliğin
pençesinde olan kimi sorumsuz âlimler, ucuz bir popülizmi
bayraklaştırıp halka ve yöneticilere şirin görünmek için dinin
değişmez değerlerini zorluyorlar. En azından iyiliği yayma ve
kötülüğe engel olma noktasında görevlerini tavsatıyorlar. Halkı
dine uydurmak yerine; dini halka uyduruyorlar. Câhil yığınların
önünde onlara kılavuzluk edecekleri yerde yığınların ardına takılıp
sürüden biri haline geliyorlar.
Belki peygamberlerine yahudileşen İsrâiloğulları gibi doğrudan
iftira etmiyorlar, lâkin ne hayatlarıyla, ne davranışlarıyla ve ne
de duygu ve düşünceleriyle peygamberi hatırlatan “örnek” olabiliyorlar.
Aksine “örneği” unutturuyorlar. Dinin özünü değiştirip
peygamberin hâtırasını tahrif ediyorlar. Böylece peygamberlerini
mânen “öldürmüş” oluyorlar. Tabii bu da peygamberlere yapılabilecek
dolaylı bir hakaret anlamına geliyor. Bir gün birileri çıkıp
peygamberlerine ve onun yakınlarına en olmadık iftiraları yapıştırıp,
ağıza alınmayacak küfür ve ithamlarda bulununca, aynen
İsrâiloğulları toplumu gibi “neme lazımcılıkla” sineye çekiyorlar.
Tevrat’ın tahriften korunamamasının temel sebebi, Allah’ın
onu korumayı Benî İsrâil âlimlerine vermiş olmasıdır: “Rabbânîler
ve ahbâr da Allah’ın kitabını korumakla görevlendirildikleri için, onu
koruyup kolluyorlardı. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun da
âyetlerimi basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
kâfirlerin ta kendileridir.”302 Ne ki, Allah’ın Tevrat’ı koruma
işini kendilerine emanet ettiği İsrâil oğulları âlimleri Allah’tan
korkmayıp emanete ihanet ettiler. Görevlerini yerine getirmediler.
Allah’ın hükmü ile hükmetmediler. Dolayısıyla Allah’ın hükümleri
302 5/Mâide, 44
YAHÛDİLİK
- 89 -
ve o hükümlerin içinde yer aldığı vahiy unutuldu.
Mûsâ ümmetinin Tevrat’a yaptığının benzerini Muhmmed
ümmeti de Kur’an’a yaptı. Onu taşıması ve iki ayaklı Kur’an olması
gerekenler Allah’tan değil de, yöneticilerden korktukları
için görevlerini ihmal ettiler. Toplum içerisinde hükmedilmek için
indirilen âyetler, para karşılığı ölülere okunmaya, muskalar yazılmaya,
anma günlerinde “müsekkin” olarak kullanılmaya başlandı.
Ümmet-i Muhammed, ümmet-i Mûsâ gibi yahudileşme temayülüne
kapılsa da, Kur’an’ın metni, Tevrat gibi tahrif edilemedi. Çünkü
bu iki kitap arasında bir fark vardı. Allah Tevrat’ın korunmasını
daha önce verdiğimiz âyette görüldüğü üzere İsrâiloğulları
âlimlerine tevdi etmişken, Kur’an’ın korunmasını bu ümmetin
âlimlerine bırakmayıp bizzat kendisi üstlenmişti: “Elbette Biz, Biz
indirdik Zikr’i (Kur’an’ı) ve elbette onu koruyacak olan da Biziz.” 303
Kur’an, Tevrat’ın tahrifini ifade ederken, tahrifin hangi şekillerde
yapıldığını farklı kavram ve terimlerle ifade eder:
a- Tahrif yoluyla: Tahrif, “geri dönmek, yolu değiştirmek, yoldan
çıkmak, bozmak, eğilmek, ayağı kaymak” anlamlarına gelir.
Kur’an’da hepsi de yahudileşenler için kullanılır: “Allah’ın kelâmını
kökünden bozup değiştiriyorlar.”304; “Kelimeleri konuldukları mânâdan
çıkarıyorlar.” 305
Tahrifin bu çeşidini yahudiler sık sık yapıyorlardı. Kur’an’dan
öğrendiğimize göre, Rasûlullah’a gelip “bizi dinle” diyorlar, hemen
arkasından da “dinlemez olasıca” gibi hakaret ifadesini ekliyebiliyorlardı.
306 “Bizi gözet, kolla” mânâsına gelen “râınâ” ifadesini, dillerini
ayın harfinde kırarak çobanımız anlamında “raînâ”ya çeviriyorlardı.
307 “Hıtta” yani, “Ya Rabbi bizi affet” demeleri gerekirken,
“buğday” anlamına gelen “hınta” dedikleri de bu örnekler arasındadır.
308 Peygamberimiz döneminde Medine yahudileri de bu
tahrifi gündelik hayatlarında bile yapıyorlardı. Hz. Âişe’nin şahid
olduğu bir olaydan öğreniyoruz ki, onlar Rasûlullah’a verdikleri
selâmda dahi tahrifat yaparak “es-selâmu aleyküm” yerine “essâmu
aleyküm” (kahrol) kelimesini geveliyorlardı. 309
Bazı müslüman âlimlerin kelimeleri ve harfleri değiştirerek
303 15/Hicr, 9
304 2/Bakara, 75
305 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41
306 4/Nisâ, 46
307 2/Bakara, 104
308 Buhâri, Tefsir 4; Müslim, Tefsir 54/1
309 Buhâri, Edeb 35; Müslim, Selâm 8, 10-12
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 90 -
yaptıkları tahrife ilginç bir örnek verelim: “De ki, ben de yalnızca
sizin gibi bir insanım.”310 âyetindeki “innemâ” daki “mâ”ya olumsuz
anlam vererek, âyeti “De ki, ben sizler gibi (sıradan) bir insan değilim”
gibi tam tersi bir manaya tahrif etmişlerdir.311 İlginç olan da şudur
ki, Kur’an’ın anlamında bu açık tahrifi yapanlar, Hz. Peygamber’i
yüceltme adına bu cinayeti işliyorlardı.
b- Tebdil yoluyla: Değiştirerek tahrif etmek mânâsına gelen
tebdil, Kur’an’da iki yerde geçer: “Onu kendilerine söylenenden başka
bir sözle değiştirdiler.”312; “Kelâmı, kendilerine söylenmeyen bir lâfla
değiştirdiler.” 313
Bu tip tahrif Kur’an’da görülmez. Ancak aynı tipte tahrif, aynı
gerekçelerle hadis külliyatında çok görülür. Açıklama ve şerhlerin
sonradan hadisin metnine dâhil edildiğinin sayısız örnekleri vardır.
Bu türden rivâyetlere hadis ilminde “müdrec” denir. Bazılarınca
tek lafzî mütevâtir olarak anılan “Kim benim adıma yalan söylerse
cehennemdeki yerine hazırlansın.” hadisine belki de öncekilerin tefsir
olarak düştüğü “müteammiden (kasıtlı olarak)” notunun, sonradan
metne eklenmesi bunun en çarpıcı örneğidir.
c- Gizleme yoluyla: İsrâiloğulları Hz. Mûsâ’ya indirilen kitabın
çoğunu gizliyorlardı.314 Kitaptaki delilleri ve hidayeti gizliyorlardı.
315 Kitap ehlinin gizlediği ilâhî bilgilerden birçok şeyi
Kur’an açıklıyordu.316 Bile bile gerçeği gizliyorlardı. 317
d- Unutma yoluyla: Kendilerine gönderilen vahiyle hükmetmeyip
onu unutulmaya terkediyorlardı. “Uyarıldıkları şeyden bir payı
unuttular.” 318
e- Uydurma yoluyla: Uydurdukları yalanları, ya da tefsirleri bir
müddet sonra Kitab’ın metnine ilâve ediyorlar, sonraki kuşaklar
onu da Kitab’ın metninden zannediyorlardı. Her tahrif, “tahlit”i
(karıştırma) beraberinde getiriyordu. Kur’an buna dikkat çeker:
“Ey ehl-i kitab, niçin hakka bâtılı karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?”
319
310 18/Kehf, 110
311 Mevdudi, Tefhim I/239
312 2/Bakara, 59
313 7/A’râf, 162
314 6/En’am, 91
315 2/Bakara, 159, 174
316 5/Mâide, 15
317 3/Âl-i İmran, 71
318 5/Mâide, 13
319 3/Al-i İmran, 71
YAHÛDİLİK
- 91 -
Aynı tip tahrifi müslümanlar da kendi şeriatlarında yaptılar.
Hadis uydurmacılığı bunun en tipik örneğiydi. Allah’ın koyduğu
haramlarla yetinmeyip uydurma hadislerle yeni haramlar ihdas
ettiler. Allah tarafından korunmuş kitaplarının tahrif olduğu sonucunu
doğuracak yalan rivâyetleri en güvenilir kitaplarına (tefsirlerine,
hadis kitaplarına) aldılar. Selman Rüşti ve Turan Dursun
gibi kendi inancına düşman edilmiş zavallıların elinde İslâm’a karşı
kullanacakları birer koza dönüşecek “Garanik” türü rivâyetlerle
doldurdular kitaplarını.
Nâsih-mensûh ile ilgili tuhaf ve Kur’an’dan şüphe uyandıracak
rivâyetlerle, tefsir ve te’vil adı altında nice tahrifat içinde Kur’an’a
yaklaşımlar söz konusudur.
Müslüman İsrâiloğullarının yahudileşme alâmetleri, ümmet-i
Muhammed içerisinde de tezahür etmiştir. Bunların başında din
âlimlerinin Kitab’ı birtakım gerekçelerle keyfî yoruma tâbi tutmaları
gelmektedir. Bu eğilimin günümüzdeki temsilcileri, Allah’ın
hükmüyle hükmetmemek, faiz, zina, içki, piyango, heykel ve tesettür
gibi konularda tam bir yahudileşme temayülü sergilemektedirler.
Özellikle Bel’am kılıklı âlim müsveddeleri âyetleri işine
geldiği gibi yorumlayarak tahrif etmeye çalışmaktadırlar.
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı
ediyorsunuz?”320 Ümmet-i Muhammed, özellikle nesh konusunda
İsrâiloğullarının düştüğü yanlışa düştü. Kur’an’ın iki kapağı arasında
yazılı olup da hükmü geçersiz olan hiçbir âyet yoktur. Şeriatların
maksatlarından biri olan “tedrîcilik” sünnetini göz önüne
almayan bir kısım ulemâ, bazı âyetler arasında çelişki olduğunu
zannedip bir kısmını bir kısmıyla mensuh addetmişlerdir. Lâkin,
Hz. Peygamber’den Kur’an’da metni bulunan hiçbir âyet için “bu
âyet mensuhtur” biçiminde sahih bir rivâyet gelmemiştir. Ayrıca,
mensuh olduğu üzerinde tüm ümmet âlimlerinin ittifak ettikleri
bir tek âyet yoktur.
Sünnetin tahrifi ve İsrâiliyât (hem yahudi ve hıristiyan kaynaklarından
ve hem de modern hurâfeler/çağdaş İsrâiliyat) tahrif
ve tahripleri insanımızın zihinlerini ve gönüllerini allak bullak etmeye
yetmiştir. Çağdaş tahrif akımlarından Bahâilik, Kadıyanilik,
Hurufîlik, Ebcedcilik, Cifircilik, Ondokuzculuk, İskender-i Ekber taraftarları,
devlet âlimi (kapıkulu ulemâsı) olan Bel’amlar, modernist
muharrifler (reformcular) ve daha niceleri sayılabilir. 321
320 2/Bakara, 85
321 A.g.e. s. 176-253
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 92 -
Yahudileşme temâyülü, yahudilerden daha tehlikelidir. Çünkü
bu ümmet, yahudileşmekten korunabilirse, yahudilerle baş edebilir.
Birkaç milyon nüfusla 250 milyonluk Amerika’yı, dolayısıyla
dünyayı yöneten yahudilerden daha korkunç olanı, bu ümmetin
yahudileşmesidir. Bu ümmet, öncelikle yahudilerle değil; yahudileşmeyle
mücadele etmelidir. Bugün, kendi nefislerimizde olan
“yahudileşme temâyülü” sonucunda ümmet olarak geldiğimiz
vahim nokta ortada. Ümmetin kıyameti, yahudileşme sonucunda
koptu. Ümmet coğrafyasının çeşitli bölgelerinden gelen feryatlar,
bunun acı habercisi. Her kıyamete bir yeniden diriliş gerek.
Eğer nefislerimizde olan “yahudileşme temâyülü”nü frenler, onu
“müslümanlaşma temâyülü”ne dönüştürebilirsek, o zaman çölde
âvâre kasnakçasına dönüp duran İsrâiloğulları gibi sıkıştığımız şu
zaman çölünden “çıkış”a kadir olup, “arz-ı mev’ûd”a değil ama
Kur’an’da va’dedilen “nasr-ı mev’ûd”a ulaşabiliriz. 322
Yahudilerden mü’min olanlara, artık nasıl yahudi denmezse,
müslümanlardan yahudileşenlere de artık müslüman denilmesi
yanlış olur, o artık “yahudi(leşmiş)” bir kimsedir. Kendisiyle
münâfık (itikadî anlamda) alâmeti bulunanlar, hadis-i şerifteki ifadeyle
nasıl hâlis/tam bir münâfık oluyorsa, kendisinde yahudilik
alâmetleri bulunanlar da tam bir yahudi olurlar. Yoksa yaratılış ve
ırk olarak yahudi olmak, ne başlı başına bir üstünlük, ne de alçaklıktır.
İnsanın, kendi elinde olmayan bir sebepten dolayı, şu veya
bu ırka mensup olmasından ötürü gazab edilmesi ve lânetlenmesi
Kur’an’ın bütünlüğüne uygun bir anlayış değildir. İnsan, irâdesini
iyiye veya kötüye kullanmasından, kendi yaptıklarından dolayı
ödül veya cezayı hak eder. Önemli olan Kur’an’da ifadesini bulan
yahudi karakterine sahip olup olmamaktır. Aynen, müslüman bir
anne-babadan doğmak, yani ırk olarak müslüman çocuğu olmak,
müslüman sayılmak için kâfi olmadığı gibi.
Batılı kâfirlere, hıristiyan ve özellikle de yahudilere ait
Kur’an’da beyan edilen nice olumsuz özellik, bugün “müslümanım”
diyenlerde hiç eksiksiz bulunmaktadır. Dolayısıyla hıristiyan
ve yahudilere verilecek dünyevî ve uhrevî cezalar, mü’minlerden
onları örnek alan taklitçilere de verilecektir. Bu, ilâhî adaletin
gereğidir. Lânete, gazaba uğrama ve dalâlet/sapıklık hükümleri/
damgaları da. Bu değerlendirmeler, fertler için olduğu kadar; toplum
için de geçerlidir. Toplumların, devlet ve rejimlerin lânetli ve
sapık yolu izledikleri zaman, helâkleri ve cezaları tarihtekinden
farklı olmayacaktır. Sünnetullah’ta (Allah’ın toplumsal kanunlarında)
bir değişiklik olmaz. Saâdeti asra taşımak ve sahâbeleşmek
322 A.g.e. s. 13-14
YAHÛDİLİK
- 93 -
mümkün olduğu gibi, İsrâil’leşmek de mümkündür. Bu tercih, mutluluk
veya felâketi, cennet veya kıyameti seçmektir. Dışımızdaki
yahudiden daha tehlikeli olan, içimizdeki yahudidir. Kalp ve kafamızdaki,
el ve dilimizdeki küfürdür dünyamızı perişan, âhiretimizi
zindan edecek olan. “Ey iman edenler! Siz (önce) kendinize bakın.
Siz hidâyet üzere/doğru yolda olunca dalâlette olan kimseler size zarar
veremez.”323 Gönüllerdeki yahudiliğe savaş ilân edip içimizdeki işgali
kaldırmadan, dıştakine tavır almak mümkün değildir.
“Ey iman edenler, iman edin!”324 Gâvurlaşmaya, yahudileşmeye,
maymunlaşmaya giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen
peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin yolunu takip
edenlere ne mutlu!
323 5/Mâide, 105
324 4/Nisâ, 136
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 94 -
İsrâiloğullarıyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A Benî İsrâîl Kavramının Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 41 Yerde): 2/Bakara,
40, 47, 83, 122, 211, 246; 3/Âl-i İmrân, 49, 93; 5/Mâide, 12, 32, 70, 72,
78, 110; 7/A’râf, 105, 134, 137, 138; 10/Yûnus, 90, 90, 93; 17/İsrâ, 2, 4, 101,
104; 20/Tâhâ, 47, 80, 94; 26/Şuarâ, 17, 22, 59, 197; 27/Neml, 76; 32/Secde,
23; 40/Mü’minş 53; 43/Zuhruf, 59; 44/Duhân, 30; 45/Câsiye, 16; 46/Ahkaf,
10, 61/Saff, 6, 14.
B Yahûdi Anlamında “Yehûd” Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam
9 Yerde): 2/Bakara, 113, 113, 120; 3/Âl-i İmrân, 67; 5/Mâide, 18, 51, 64, 82;
9/Tevbe, 30.
C Benî İsrâil Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
C1 İsrâiloğullarının Nankörlükleri ve İhânetleri
a İsrâiloğullarına Verilen Nimetler: 7/A’râf, 160-161, 163, 171; 10 /Yûnus, 93;
17/İsrâ, 6; 20/Tâhâ, 80-81; 44/Duhân, 32-33; 45/Câsiye, 16.
b İsrâiloğullarına Verilen Nimetlerin Hatırlatılması: 2/Bakara, 40, 48-60, 122,
211.
c İsrâiloğullarının Nankörlükleri: 2/Bakara, 61; 7/A’râf, 160-162.
d İsrâiloğulları Allah’a Verdikleri Sözde Durmadılar: 2/Bakara, 83, 93, 246;
5/Mâide, 12-13; 7/A’raf, 164, 169.
e İsrâiloğulları İyiliği Emredip Kötülükten Sakındırmazlar: 5/Mâide, 79.
f İsrâiloğulları, Mü’minler Aleyhine Müşriklerle Dostluk Kurarlar: 5/Mâide,
80-81.
g İsrâiloğulları Tevrat’ı Tahrif Ettiler (Bozdular): 2/Bakara, 75, 79, 95, 174; 3/
Âl-i İmran, 65, 78, 93; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41-43.
h İsrâiloğullarının Birçoğu Hâindir: 5/Mâide, 13, 32.
i İsrâiloğullarının İçinden Birçok Önderler Çıkmıştır: 32/Secde, 24.
j İsrâiloğullarının On İki Boya Ayrılmaları: 7/A’râf, 160.
k İsrâiloğullarının Firavun’un Elinden Kurtulması: 7/A’râf, 136-138, 141;
10/Yûnus, 90; 44/Duhân, 30-31.
C2 İsrâiloğullarının İmandan Yüz Çevirmeleri
a İsrâiloğullarının İmandan Yüz Çevirmeleri: 2/Bakara, 63-64, 74; 7/A’râf,
148; 45/Câsiye, 16-17.
b İsrâiloğullarının Hz. Musa’ya İsyanları: 5/Mâide, 20-26; 7/A’râf, 138-140.
c İsrâiloğullarının Buzağıya Tapmaları: 2/Bakara, 51-52, 92-93; 7/A’râf, 148-
152, 155-156; 20/Tâhâ, 83-97.
d İsrâiloğulları Peygamberleri Yalanladılar ve Öldürdüler: 5/Mâide, 70-71;
17/İsrâ, 4.
e İsrâiloğulları Hz. İsa’nın Tanrılığını İddia Ettiler: 5/Mâide, 72, 75, 116-117.
f İsrâiloğulları, Peygamberimiz’e Haset Ettikleri İçin İman Etmediler: 5/
Mâide, 13; 45/Câsiye, 17.
g İsrâiloğulları, Kesilmesi Emredilen İneği Zoraki Kestiler: 2/Bakara, 67-73.
h İsrâiloğullarından İman Edenler: 7/A’râf, 159.
i İsrâiloğullarının Bilginleri, Kur’an’ın Geleceğini Biliyordu: 26/Şuarâ, 196-
197.
j İsrâiloğullarının İhtilâf Ettikleri Konuları Kur’an Açıklar: 27/Neml, 76, 78.
k İsrâiloğullarını Kur’an’a İman Etmeye Dâvet: 2/Bakara, 41-42.
l İsrâiloğullarının Dünya Sevgileri: 7/A’râf, 169.
C3 İsrâiloğullarının Cezalandırılmaları
YAHÛDİLİK
- 95 -
a İsrâiloğulları, Hz. Dâvud ve Hz. İsa’nın Diliyle Lânetlenmişlerdir: 5/Mâide,
78.
b İsrâiloğullarının Üzerine Horluk ve Yoksulluk Vurulmuştur: 2/Bakara, 61;
7/A’râf, 167-168.
c İsrâiloğullarının Maymuna Çevrilmeleri: 2/Bakara, 65-66; 5/Mâide, 60;
7/A’râf, 166.
d İsrâiloğullarının Allah’ın Rahmetinden Koğulmaları: 5/Mâide, 12-13.
e İsrâiloğullarının Domuza Çevrilmeleri: 5/Mâide, 60.
f İsrâiloğullarının Azaba Uğraması: 2/Bakara, 55, 58-59, 61, 65-66; 4/Nisâ,
47, 153; 5/Mâide, 12-13, 20-26; 7/A’râf, 161-166: 17/İsrâ, 4-8.
g İsrâiloğullarına Tâlût’un Kral Olarak Gönderilmesi ve Câlût’un Hz. Davut
Tarafından Öldürül-mesi: 2/Bakara, 247-251.
C4 Yahudilerin Bazı Özellikleri
a Yahudiler Cimridir: 4/Nisâ, 47.
b Yahudiler, Allah’ı Cimrilikle İtham Ederler: 5/Mâide, 64.
c Yahudiler, Yeryüzünde Fesat Çıkarırlar: 5/Mâide, 64.
d Yahudilerin Misali: 59/Haşr, 15.
e Yahudiler “Cennet Bizimdir“ Derler: 2/Bakara, 94, 111-112; 4/Nisâ, 49.
f Yahudiler Hayata Düşkündürler: 2/Bakara, 102-103.
g Yahudiler, Sihir Yoluna Saptılar: 2/Bakara, 102-103.
h Yahudiler, Hıristiyanlara Düşmandırlar: 2/Bakara, 113, 140; 5/Mâide, 18;
21/Enbiyâ, 93; 42/ Şûrâ, 14.
i Yahudiler, Kendi Dinlerine Dâvet Ederler: 2/Bakara, 135-136; 3/Âl-i İmran,
72-73.
j Cumartesi/Sebt Günü: 2/Bakara, 65; 4/Nisâ, 47; 7/A’râf, 163; 16/Nahl, 124;
55/Rahmân, 29.
k Yahudiler, Mü’minlere Karşı Çok Zayıftır: Haşr, 14-15.
l Yahudiler Faiz Yer: 4/Nisâ, 161.
m Yahudiler, Allah’ı Fakir; Kendilerini Zengin Kabul Ederler: 3/Âl-i İmran,
181.
C5 Yahudilerin İmandan Yüz Çevirmeleri:
a Yahudiler, Allah’ın Âyetlerini İnkâr Ederler: 3/Âl-i İmran, 112; 6/En’am, 91.
b Yahudiler, Kendilerinin Allah’ın Oğulları, Dostları Olduklarını Söylerler: 4/
Nisâ, 49-50; 5/Mâide, 18; 62/Cum’a, 6-8.
c Yahudiler, Tekrar Tekrar Dinlerinden Dönerler: 4/Nisâ, 137.
d Yahudiler, Peygamberlerden İnanmayacakları Şeyler İsterler: 4/Nisâ, 153.
e Yahudiler, Allah’ı Cimrilikle İtham Ederler: 5/Mâide, 64.
f Yahudi Münafıklar: 2/Bakara, 76-78.
g Yahudilerin Peygamberimizi Yalanlamaları: 2/Bakara, 88, 90, 101, 139-140,
146; 4/Nisâ, 54-55; 6/En’am, 20; 7/A’râf, 175-177.
h Yahudilerin Az Bir Kısmı İman Eder: 2/Bakara, 88; 4/Nisâ, 46, 55, 155.
i Yahudilerin İçlerinden İman Edenler: 2/Bakara, 62; 4/Nisâ, 162; 5/Mâide,
69; 7/A’râf, 159.
j Yahudiler, Cebrâil’e Düşmandırlar: 2/Bakara, 97.
k Yahudiler, Allah’a Çocuk İsnadında bulundular: 2/Bakara, 116; 4/Nisâ,
50; 5/Mâide, 18; 9/Tevbe, 30; 19/Meryem, 88-92.
l Yahudi ve Hıristiyanların İnkârlarına Karşı Mü’minlerin Cevabı: 2/Bakara,
135-140; 3/Âl-i İmran, 73.
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 96 -
m Yahudiler, Hakikata Yüz Çevirmeyi İş Edinmişlerdir: 3/Âl-i İmran, 23-24.
n Yahudiler Tevrat’a Bile Uymazlar: 3/Âl-i İmran, 23-24, 93-94; 5/Mâide, 41-
43; 62/Cum’a, 5.
o Yahudiler, Yahudi Bilginlerini Tanrı Edindiler: 9/Tevbe, 31, 34.
p Yahudiler, Kur’an’ı Hasetlerinden ve Mevki Hırslarından Dolayı İnkâr
Ettiler: 2/Bakara, 89-91, 101, 4/Nisâ, 54.
C6 Yahudilerin Nankörlükleri ve İhanetleri
a Yahudiler, Mü’minlere Eziyetten Başka Zarar Veremezler: 3/Âl-i İmran,
112.
b Yahudiler, İsyan Etmiş ve Aşırı Gitmişlerdir: 3/Âl-i İmran, 112.
c Yahudiler, Mü’minlere İnanmazlar: 2/Bakara, 75; 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 43.
d Yahudiler, Tevrat’ı Tahrif Ettiler: 2/Bakara, 75, 79, 95, 174; 3/Âl-i İmran, 65,
78, 93; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41-43.
e Yahudilerin Peygamberimiz’e Selâm Verme Şekli: 58/Mücadele, 8.
f Yahudiler, Allah’a Verdikleri Sözde Durmadılar: 2/Bakara, 84-86, 93, 100;
4/Nisâ, 154-155.
g Yahudiler, Peygamberleri Öldürdüler veya Yalanladılar: 2/Bakara, 87; 3/
Âl-i İmran, 21-22, 54-55, 112, 181, 183; 4/Nisâ, 155, 157; 5/Mâide, 10.
h Yahudilerin Dostlukları Yoktur: 2/Bakara, 105, 120, 145; 5/Mâide, 51, 80-
82; 60/Mümtehine, 13.
i Yahudiler, Yahudi Olmayanın Düşmanıdırlar: 3/Âl-i İmran, 72-73; 4/Nisâ,
160,
j Yahudiler, Antlaşmalarına Uymazlar: 8/Enfâl, 56-57.
k Yahudiler, Allah’ın Nurunu Söndürmek İsterler: 9/Tevbe, 32-33.
l Yahudiler, Hz. İsa’yı İnkâr ile Öldürdüklerini Söylerler: 4/Nisâ, 156-157,
159.
m Yahudiler, Hz. Meryem’e İftira Etmişlerdir: 4/Nisâ, 156-157; 19/Meryem,
27-34.
C7 Yahudilerin Cezalandırılmaları
a Yahudilerin Peygamberimiz Tarafından Sürülmeleri: 59/Haşr, 1-6.
b Yahudiler, “Allah’ın Azabı Bize Dokunmayacak“ Derler: 2/Bakara, 80-82;
3/Âl-i İmran, 24-25.
c Yahudiler, Allah’ın Rahmetinden Koğulmuşlardır: 2/Bakara, 88; 4/Nisâ, 46,
156-157.
d Yahudilerin Zulümlerinden Dolayı Kendilerine Haram Edilen Şeyler: 6/
En’am, 146-147; 16/Nahl, 118.
e Yahudilerin Cezası: 3/Âl-i İmran, 12, 25, 181-182; 4/Nisâ, 55, 161; 5/Mâide,
41; 22/Hacc, 17; 59/Haşr, 15.
f Yahudilerin üstüne Zillet Damgası Vurulmuştur: 3/Âl-i İmran, 112.
g Yahudiler, Lânetlenmişlerdir: 4/Nisâ, 47, 52, 155.
h Yahudiler, Tutuşturdukları Savaşta Mağlup Olurlar: 5/Mâide, 64.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Fi Zılâli’l-Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 133-141
2. Tefhimu’l Kur’an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1, s. 69-70
3. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 256-283
4. Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 127-128
YAHÛDİLİK
- 97 -
5. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2, s. 318-321
6. Hulâsatü’l-Beyan Fî Tefsîri’l-Kur’an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 1, s.
108-110
7. Mefatihu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 2, s. 442-465
8. El-Mîzan Fî Tefsîri’l-Kur’an, Muhammed Hüseyin Tabatabai, Kevser Y. c. 1,
s. 212-213
9. Min Vahyi’l Kur’an, Muhammed Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 2, s.
9-18
10. Dâvetçinin Tefsiri, Seyfuddin el-Muvahhid, Hak Y. c. 1, s. 116-117
11. Bakara Suresi Yorumu, Halûk Nurbaki, Damla Y. s. 197-200
12. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 3, s. 208-210
13. İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 10, s. 516-518
14. Tefsirde İsrâiliyat, Abdullah Aydemir, D. İ. B. Y.
15. Yahudi Dâvâsı ve Filistin, Said Şamil, Kitabevi Y.
16. Yahudi, Zübeyir Yetik, Beyan Y.
17. Yahudiliğin Gerçek Yüzü, Fuad Abdurrahman er-Rıfai, Hak Y.
18. Yahudi Hâkimiyeti, Seyyid Abdurrahman eRıfai, çev. Tarık Akarsu, Ferşat Y.
19. Yahudi ile Savaşımız, Seyyid Kutub, Arslan Y.
20. Yahudileşme Temayülleri, Mustafa İslâmoğlu, Denge Y.
21. Yahudi Tarihi ve Siyonist Liderlerin Protokolleri, Vill Durant, İnkılab Y.
22. Yahudi Tarihi ve Siyon Önderlerinin Protokolleri, Roger Lambel, Ank.
23. Yahudiliği Anlamak, Samuel bin Yahya, İnsan Y.
24. Yahudiliğin Çöküşü, Otto Heller, İnter Y.
25. Yahudilik ve Masonluk, Harun Yahya, Sezgin Neşriyat
26. Yahudilerin Kanlı Böreği, Necip el-Kıylânî, çev. Ali Nar, Aksa Yayım Paz.
27. Yahudinin Tahta Kılıcı, Mustafa Akgün, Şahsi Y.
28. Yahudilik’de Talmud’un Mevkii ve Prensipleri, Zaferü’l İslâm Han, çev.
Mehmet Aydın, İhya Y.
29. Hz. Peygamber Döneminde Yahudi Meselesi, İhsan Süreyya Sırma, Beyan Y.
30. Hz. Peygamber’in Yahudilerle Münasebetleri, İsmail Hakkı Atçeken, Marifet
Y.
31. Tarih Aynasında Yahudiler, İsmail Mutlu, Mutlu Y.
32. Tarih Boyunca Yahûdiler ve Türkler I-II, Hikmet Tanyu, Vadi Y.
33. Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar, M. Fatih Kesler, T. Diyanet
Vakfı Y.
34. Kur’an-ı Kerim, Hıristiyanlık ve Yahudilik Hakkında Ne Diyor? İbrahim H.
Kurt, T. Diy. V. Y.
35. Kur’an ve Sünnete Göre Yahudilik ve Münafıklık, Mustafa Özçelik, Sabır Y.
36. Kur’an Açısından Yahudi, Afif Abdülfettah Tabbara, terc. M. Aydın
37. İslâm ve Yahudi Mezhepleri, Yaşar Kutluay, Ankara
38. Emeviler Döneminde Yahudiler, Nuh Arslantaş, Gökkubbe Y.
KUR’AN KAVRAMLARI SERİSİ İTİKADÎ KAVRAMLAR
- 98 -
39. Beynelmilel Yahudi, Henry Ford, Kamer Neşriyat
40. İbrânîler, Şemsettin Günaltay, İst.
41. Ehl-i Kitap ve İslâm, Remzi Kaya, Altınkalem Y.
42. Kitab-ı Mukaddes/Eski ve Yeni Ahit, Türkçe Çeviri, Kitab-ı Mukaddes
Şirketi Y.
43. Tevrat ve İncildeki Tahrifler, el-Cüveyni, Seha Neşriyat
44. Tevrat, İnciller ve Kur’an, Maurice Bucaille, D.İ.B. Y.
45. Tevrat, İncil ve Kur’an, Jacques Jomier, terc. Sakıp Yıldız
46. Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim, Maurice Bucaille, çev. Suat Yıldırım,
T.Ö.V. Y.
47. Kudüs Müftüsü, Philip Mattar, Akademi Y.
48. Filistin’de Cihad Sürüyor, M. Ahmed Varol, Madve Y.
49. İsrail, Amerika ve Bomba, Seymour M. Hersh, çev. Belma Aksun, Beyan Y.
50. İsrail, Mitler ve Terör, Roger Garaudy, çev. Cemal Aydın, Pınar Y.
51. İsrail’in Doğuşu, Alan Taylor, çev. Mesut Karaşahan, Pınar Y.
52. İsrail’in Gizli dosyası: Terörizm, Vincent Monteil, çev. Ergun Göze, Boğa
ziçi Y.
53. İsrail, Amerika ve Bomba, Seymour M. Hersh, çev. Belma Aksun, Beyan Y.
54. İsrail, Mitler ve Terör, Roger Garaudy, çev. Cemal Aydın, Pınar Y.
55. İsrail’in Doğuşu, Alan Taylor, çev. Mesut Karaşahan, Pınar Y.
56. İsrail’in Gizli dosyası: Terörizm, Vincent Monteil, çev. Ergun Göze, Boğaziçi Y.
57. Günümüz Dünya Dinleri, Osman Cilacı, D. İ. B. Y.
58. Çağdaş Dünya Dinleri, Abdülkadir Şeybe, Beyan Y.
59. Çağdaş Dinler, R. Abdullah el Ferhan, çev. F. Demirci, H. Kemal, Ulus.
İslâm’a Çağrı C. Y.
60. Yehova’nın Oğulları ve Masonlar, Heyet, Araştırma Y.
61. Masonluk ve Kapitalizm, Heyet, Araştırma Y.
62. Şeytanın Dini Masonluk, Heyet, Araştırma Y.
63. Tarih Boyunca Masonluk, Jose Maria Ceardenal Rogriguez, Kayıhan Y.
64. Yeni Masonik Düzen, Harun Yahya, Vural Y.
65. Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, Ali Osman Ateş, Beyan Y.
66. Semavi Dinlerde İtikat ve Amel, Mazharuddin Sıddıki, Fikir Y.
67. Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, İzzet Derveze, Yöneliş Y. c. 3, s.
85-140, c. 2, s. 287-297
68. Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 153-187
69. Din Anlayışımızdaki Temel Dehşet Yanılgılar, Naci Çelik, Nedret Y. s. 55-86
70. İslâm’a İtirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den Cevaplar, Süleyman Ateş, Kılıç
Kitabevi, s. 327-376
71. Kur’an’da Tartışma Metodları, Zahir b. Awad el-Elmaî, Pınar Y. s. 217-307
72. Kur’an’da Fitne Olgusu ve Modern Fitne Odakları, Salih Asğar, Hanif Y. s.
184-194
YAHÛDİLİK
- 99 -
73. Kur’an Kıssalarına Giriş, M. Sait Şimşek, Yöneliş Y. s. 129-154
74. Kur’an’da Sünnetullah ve Helak Edilen Kavimler, Nuri Tok, Etüt Y. s. 120-
128
75. Her Nemruda Bir İbrahim, Zübeyir Yetik, Beyan Y. s. 156-162
76. Fâtiha Tefsiri, Âzad, Bir Y. s. 241-306
77. Fâtiha Suresi ve Türkçe Namaz, Sait Şimşek, Beyan Y. s. 60-69
78. Sorularla Fâtiha Suresi, Sabit Durmuş, Ali İçipak, Ölçü/Yenda Y. s. 178-207
79. Fâtiha Üzerine Mülâhazalar, Hikmet Işık, Nil Y. s. 225-231
80. Fâtiha’nın Kırk Yorumu, Halûk Nurbaki, Damla Y.
81. İsrailoğulları, Adnan Adıgüzel, Haksöz Dergisi, sayı 33, Aralık 93, s. 32-35
Sonsöz
Eğer bu kitabı gerçekten okuyup mesajını anladıysanız, bunu ve buna benzer diğer kitapları bir kenara koymalısınız ve hemen elinize Allah’ın Kitabı’nı alıp meal ve tefsiriyle okumaya başlamalısınız. Daha önce okuduysanız, yine yeniden ve sürekli okumalısınız. Anlayarak, yaşayışınızla ve güncel hayatla bağlantı kurup O’nun gösterdiği istikamet doğrultusunda her şeyi gözden geçirerek Kur’an’a yönelmeniz, bu okuyup bitirdiğiniz kitabın yazılış amacına hizmet etmiş olacaktır.
Haydi Kur’an’a; Elimize, gönlümüze ve yaşantımıza almak ve bir daha bırakmamak için…