42. HUTBE: CİHADA BAKIŞ

42. HUTBE: CİHADA BAKIŞ (1)

Pazartesi, 01 Mart 2021 08:44

42.HUTBE: CİHADA BAKIŞ

Yazan

CİHADA BAKIŞ

ÂYET:

ۜ فَضَّلَ للّٰهُ لْمُجَاهِد۪ينَ بِامَْوَلِهِمْ وَنَْفُسِهِمْ عَلَى لْقَاعِد۪ينَ دَرَجَةًۜ َ

“Allah, mallarıyla, canlarıyla mücâhede edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.” [1]

آيَا يَُّهَا لذ۪ينَ مَٰنُو هَلْ دَُلكُِمْ عَلىٰ تِجَارةٍَ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَبٍ لَ۪يمٍ تُـؤْمِنُونَ باللهِ وَرسَُولِه۪ وَتُجَاهِدُونََّ ف۪ي سَب۪يلِ للهِ بُّامَْوَلِكُمْ وَنَْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ نِْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَِۙ يَغّْٰفِرْ لَكُِمْ ذُنوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍّٰ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا لْانَْهَارُ وَمَسَا كِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلكَ

لْفَُوْزُ لْعَظ۪يمُۙ وَخُْرىٰ تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ للّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ لْمُؤْمِن۪ينَ

“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlüne iman iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz ki bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemîninden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım/zafer ve yakın bir fetih. Mü’minleri bunlarla müjdele.” [2]

HADİS:

“Siz cihadı terk ederseniz; Allah üzerinize bir zillet/aşağılık verir ki, (tam bir iman ve cihad arzusuyla) dininize dönünceye kadar o zilleti üzerinizden kaldırmaz.” [3]

Mü’min için hayat iman ve cihaddır. İman; İslâm Dininin itikadî, sosyal, ekonomik, hukukî ve ahlâkî düsturlarının bütününe gönülden inanmak ve bunu açıkça ikrar etmektir. Cihad; Yüceliğine inanılan bu İlâhî nizamı ferdî, âilevî ve sosyal hayatta ve bütün insanlığa hâkim kılma gayretidir. Cihad, insanın tüm hayatını kuşattığı gibi, günün hemen her ânına da yayılabilecek geniş kapsamlı bir kavramdır. Kâfir, müşrik ve münâfıklara, fâsık ve zâlimlere karşı cihad olduğu gibi, şeytana ve onun içimizdeki temsilcisi olan kötü arzulara, hevâya karşı da cihad olur. Kötü âdet ve çirkin alışkanlıklara karşı cihad olduğu gibi, cehâlete karşı da, hak ve hakikate çağrı, iyilikleri tavsiye olarak da cihad sözkonusudur. Hangi sebeple olursa olsun, cihad ibâdeti mü’minler için günlük ibâdetler kadar sık sık tekrarlanabilen, sebepleri ortadan hemen hemen hiç kalkmayan bir ibâdettir.

İslâm’ın gayesi toprak ele geçirmek değildir. O yalnız bir bölge ve kıta ile yetinmez. İslâm bütün dünyanın saâdet ve refahını düşünür. Bütün insanlığa, kendisinin beşerî sistemlerden ve diğer dinlerden daha üstün âlemşumul/ evrensel bir din olduğunu göstermek ister. Bu yüce maksadı gerçekleştirmek için müslümanların bütün güçlerini seferber eder. İşte bu bitmeyen cehd ve uğraşmaya, büyük bir enerji ile çalışma işine ve meşrû bütün yollara başvurma gayretine cihad denir. Yeryüzünde zorbalar, bâtılın ve fitnenin devamını isteyenler, şirk ve müşrikler ile küfür sistemleri var oldukça, onların yeryüzünde yayacakları kötülüklerine karşı bir emniyet olan cihad da devam edecektir. Bu bakımdan cihadın İslâm’da önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber, kendisine hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda, “İman ve Allah yolunda cihad” buyurarak cihadın imandan hemen sonra geldiğine, imanın cihadla varlığını sürdüreceğine işaret etmişlerdir. Ayrıca Allah yolunda savaşanları, gâzîlik ve şehidlik rütbesine erenleri öven ve onlar için büyük nimetler ve dereceler bulunduğunu haber veren birçok âyet ve hadis vardır.

Cihad için devrin gerektirdiği ve kullanılması meşrû/câiz olan her çeşit ve en üstün (düşmanları korkutacak) silâhlara sahip olmak Kur’an’ın emridir.[4] Günümüzdeki savaşların sadece harp cephelerinde olmadığını bilmek, evlere kadar yayılan savaş araçlarını iyi değerlendirmek gerekmektedir. Mü’min, hangi imkân ve nimetlere sahipse, onları Allah yolunda kullanarak cihad yapabilir. İlim sahibi ilmiyle, zengin parasıyla, bileği kuvvetli olan gücüyle, alın teriyle, lisanı veya kalemi güçlü olanlar, bu araçlarla cihad yapabilir/yapmalıdır. Savaş meydanlarında cihad yapıldığı gibi, evlerde, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda ve hemen her yerde de cihad yapılabilir. Allah, verdiği nimetleri nereye kullandığımızı soracağına göre, bu bilinçle her imkânın Allah’ın emâneti olduğunu unutmayıp, onları esas sahibinin istediği alanda kullanmak, hâin damgası yemekten kurtulup; mücâhid ismi almak için gereklidir. Cihad, kendini ve imkânlarını Allah’a adamak, O’nun yolunda kullanmaktır. Allah yolunda bitmeyen mücâdele ve çabanın, meşrû her yola başvurularak yapılan çalışmanın adıdır cihad. Hakkı tebliğin, Hakkı hâkim kılma gayretinin ve bâtılla mücâdele çabalarının ortak kavramıdır cihad.

İslâm, bir değişim ve dönüşüm esası, bir inkılâp mefkûresi ve hareketidir. O yüzden, yeryüzündeki bütün bâtıl sistemleri kaldırıp yerine Allah’ın hükmüne göre düzenlenmiş sistemi koymak ister. Müslüman bu evrensel inkılâbı gerçekleştirme mücâdelesi içinde yorulmak bilmeyen sonsuz çalışma adamıdır. Her canlı, hayatını devam ettirmek için çırpınıp çabalar dururken müslüman da, kendine hayat veren dini uğrunda çaba sarfedecek, kendisi dâhil her şeyin sahibi yolunda canı dâhil her şeyini fedâ edebilecek, her çeşit güçlük ve meşakkatleri göze alıp gayret edecektir. İşte bu cehdin, adamanın, mücâdelenin, çalışmanın adı cihaddır. Mukaddes bir amaç uğruna ortaya konulan fiilî, fikrî ve kalbî her tür çabanın ortak ismidir cihad. Bir insanın başkalarına huzuru, mutluluğu, kurtuluşu taşıma gayretidir cihad. Dünyada dâru’l-İslâma, âhirette dâru’s-Selâma ermenin yolu, sürekli cihad üzere bulunmaktan geçer.

Kur’an; birtakım mal, evlât, kazanç ve dünya hayatı endişeleriyle cihadı terk ettiklerinde mü’minlerin başına büyük felâketlerin geleceğini haber verir. Cihad, mü’mini sürekli tetikte tutan ve onu yere çakılıp kalmaktan alıkoyan terkedilemez bir aksiyondur. Cihaddan kaçma veya cihad etmeme düşüncesi münâfıklık alâmetidir. Mü’minlerin toptan cihadı terk etmeleri, yavaş yavaş kendilerinden imanın da gitmesi sonucunu doğurur. Bunun neticesinde yeryüzünde büyük bir fitne baş gösterir ve bu da insanlığın sonu demektir.

Küfrün, şirkin ve dolayısıyla fitne ve fesâdın hâkim olduğu bir toplumda bir mü’min tek başına da olsa cihadla yükümlüdür; çünkü mü’minin hayatı iman ve cihaddan ibârettir. Bu cihad, önce delille, güzel sözle, hikmetle ve öğütle anlatmayı içine alır. Bu, toplumsal planda cihadın ilk merhalesi olduğu gibi, bir kişiyi İslâm’a dâvet için yapılacak cihadın da ilk aşamasıdır. Bunu bir basamak olarak almaktan çok, her zaman gerekli bir yöntem olarak düşünmek daha doğru olacaktır.

Mücâhid, her şeyden önce bir dâvâ adamıdır. O, sadece işiyle gücüyle meşgul olan sıradan, herhangi bir kişi değildir; onun idealleri, beklentileri, ümitleri, hayalleri, rüyaları... içinde yaşadığı kalabalıklarınkinden farklı olduğu gibi, yaşayışı, çaba ve gayreti de kâfirlere değil, Peygamber ve ashâbına benzeyecektir. Gâyesi için çalışmayan, dâvâsı için yaşamayı ve gerektiğinde ölmeyi bilmeyen kimse bırakın mücâhid olmayı, dâvâ adamı bile sayılmaz. “(Gerçek) Mü’minler, ancak Allah’a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler/savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” [5]

İslâm, bize anlatılamaz çileler karşılığında ulaşan mukaddes bir emânettir. Asr-ı Saâdetten beri çok büyük meşakkatlerle korunmuş, her türlü fedâkârlıklarla bu sancak bize ulaşmıştır. Peygamberimiz dâvete ilk başladığı andan âhirete göç edinceye kadar hep cihad halindeydi. O’nun izinden gidenler de aynı yola baş koymuşlardı. “Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Onlar miras olarak ancak ilim bırakırlar.” [6][7]

Peygamber’in mirasına sahip çıkmayan kimsenin kuru bilgisi, onu “âlim” kabul etmeye yetmeyecektir. Seven, sevdiği uğruna çile ve fedâkârlığa seve seve katlanan kişidir. Allah’ı seven, O’nun için her şeyden geçebilir, O’nun uğruna fedâ edilemeyecek hiçbir şeyin olmadığını, var kabul edilirse, o şeyin daha yüce sayıldığı için putlaştırılacağını düşünür. Her türlü putla mücâdele ettiği gibi, Allah’ın önünde engel olan ne varsa onunla da cihad eder. Bugün dünyanın karşılaştığı hemen tüm bireysel, sosyal, siyasal, ekonomik problemler; gerçekte dünya barışı için çalıştıklarını iddia eden ABD ve Avrupa ülkelerinin, yani kâfirlerin eseridir. Ama ne yazık ki müslümanlar bunu yeterince anlamış değiller. O yüzden de cihadı tek çözüm olarak görmemekte, müstaz’af kimliklerinden sıyrılıp onurlarını kurtarmak için doğru çabalar sarf etmemekteler. Dünya müslümanları el ele verseler, insanlık aleyhine işlenen bütün cinâyetlere elbirliği ile karşı dursalar, yani cihad etseler, fesadlar salâha, ifsadlar ıslâha, şerler hayra dönüşür. Kâfirler ve zâlimler kadar cesur olmazsak, onların bâtıl dâvâlar için çektiği zahmetler kadar Hak dâvâ için bedel ödemekten kaçınırsak, bırakın “mücâhid” sıfatını, “mü’min” sıfatını bile zor alırız: “İnsanlardan bazısı Allah’tan başkasını Allah’a endâd/eşler ve benzerler edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. Mü’minler ise Allah’ı her şeyden çok severler...” [8]

Cihad kelimesi Kur’an’da farklı şekillerde kırk bir yerde geçmektedir. Bunlardan 33’ü kavram anlamındaki cihadla ilgilidir. Mü’minler Allah yolunda, kâfirler ise tâğut yolunda savaşırlar.[9] Allah, kendi yolunda cihad etmeyi emretmektedir.[10] Bu yolda canlarıyla ve mallarıyla çalışanları övmektedir.[11] Allah yolunda mücâdele eden mücâhidlerin dereceleri, evlerinde oturanlardan daha yücedir.[12] Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin dereceleri çok yüksektir, mükâfâtları boldur.[13] Allah, peygamberlerle beraber Allah yolunda yılmadan, gevşemeden cihad eden sabırlı Rabbânîleri sever.[14] Mü’minler, ünyayı, içindekileri, meskenleri cihaddan çok severlerse, Allah onlara cezâ verir.[15] Allah (c.c.) cihad emri ile mü’minleri imtihan etmektedir.[16] Allah yolunda cihad edenler ‘şehid’ olabilirler ama onlar ölmezler, Allah katında diridirler.[17] Silâhlı/canla cihad, bize harp açanlara,[18] verdikleri sözü tutmayıp tekrar dinimize saldıranlara,[19] Allah’a ve âhiret gününe inanmayarak, Allah ve Peygamberin haram kıldığı şeyleri haram kabul etmeyenlere karşı,[20] yeryüzünde fitneyi söküp atmak ve Allah’ın dinini hâkim kılmak[21] gâyesi ile meşrû kılınmıştır.

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah ğafûr ve rahîmdir.” 1108

“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” [22]

“Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin/korkun. O’na vesile/yaklaşmaya yol arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” [23]

“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler; (muhâcirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” [24]

“De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.’ Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” [25]

“Allah uğrunda, O’na yaraşacak şekilde hakkıyla cihad edin. Sizi O seçti; din husûsunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi...” [26]

“Kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük cihad ile cihad et.” [27]

Dünya bir imtihan alanıdır ve bu sınavın esası cihad edenlerin ortaya çıkmasıdır: “Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.” [28]

Mü’minlik iddiasında samimi olanlar, sâdık/doğru olanlar, cihad edenlerdir: “(Gerçek) Mü’minler, ancak Allah’a ve Rasûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler/ savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” [29]

Cihad edenler, yollarını şaşırmayacak, İlâhî yolda istikamet üzere yol alıp çıkış yolları bulacaklardır: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, muhsinlerlerle/iyi ve güzel davrananlarla beraberdir.” [30]

Cihad zirvedir, İslâmî basamakların en üstüdür:“İşin başı İslâm, direği namaz, zirvesi cihaddır.” [31]

Cihadı terk zillet sebebidir: “Siz cihadı terk ederseniz; Allah üzerinize bir zillet/aşağılık verir ki, (tam bir iman ve cihad arzusuyla) dininize dönünceye kadar o zilleti üzerinizden kaldırmaz.”[32] Biz cihadı terk ettiğimiz için zillete mahkûm olduk, bitmeyen kriz, sıkıntı ve bunalımların muhâtabı olduk. Cihaddan uzak ve müslümana yakışmayan bir yaşayışı tercih ettiğimiz için, bugünkü tâğutî yönetim tarzına ve Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yöneticilere müstahak olduk.

CİHADIN EN KIYMETLİSİ, ZÂLİM YÖNETİCİLERE KARŞI YAPILANIDIR

“Cihadın en faziletlisi, zâlim yöneticiye karşı adâlet kelimesini (İslâm’ın adâlet ilkeleri olan Kur’an hükümlerini) söylemektir.” [33]

“Allah benden evvel hiç bir ümmete bir nebi göndermemiştir ki, ümmet içinde kendisine yardımcı olan havârîlere, yerleştirdiği geleneklere göre hareket eden arkadaşlara ve emirlerine itaat eden dostlara sahip olmamış olsun. Sonra bunları bir nesil takip eder. Onlar yapmadıklarını söyler, emredilmeyen işleri yaparlar. Bunlarla eli ile fiilen mücâdele eden mü’mindir, dili ile mücâdele eden mü’mindir, kalbi ile mücâhede eden mü’mindir. Bunun dışında kalanların hardal tanesi kadar da olsa imanları yoktur.” [34]

“Küfrün önderleriyle savaşın. Çünkü onlara güvenilip de anlaşma yapılmaz. Umulur ki vazgeçerler”[35] emri, o önderlerin sıradan insanlarla İslâm arasında engel oluşturduğu içindir. Eğer onlar, İslâm’la insan arasına gerilmekten vazgeçerlerse İslâm’ın onlarla bir alıp veremeyeceği yoktur. İslâm onlarla küfürlerinden dolayı değil; insanın mutluluğuna engel oldukları için savaşılmasını emretmektedir.

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca dalâlette olup sapan kimse size zarar veremez...” [36]

“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Rasûlüne iman iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz ki bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemîninden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah’tan yardım/zafer ve yakın bir fetih. Mü’minleri bunlarla müjdele.” 1124

Demek ki cihadda birinci gâye, âhiretimiz için bir ticaret yapmak. Cihadın bazı külfet ve meşakkatleri olsa da bunlar insanın o acıklı azaptan kurtulması yanında hafif kalırlar. Yolumuzu aydınlatmak için malımızı yakmak, Cehennemde yanmamak için canımızı incitmek, birtakım zorluklara, sıkıntılara katlanmak gerek. Demek ki cihad, başkalarını öldürüp Cehenneme göndermek için değil; nefsimizi ve diğer nefisleri Cehennemden kurtarmak için yapılır.

Yanmaktan kurtulan hamiyetli insanların yapacağı ilk iş, başkalarının imdâdına koşmak değil midir? Cihad, bu yönüyle, insan kurtarma savaşının adıdır. Eğer birtakım insanların hak ve hakikate ermesine bir başka grup engel oluyorsa, bunlarla savaş yapmak da cihaddır. Cihadla ilgili yukarıdaki âyet ve benzerleri, savaş zamanında olduğu gibi barış zamanında da geçerlidir. Zaten muhtaç gönüllere iman ve İslâm’ı ulaştırmak savaşa değil; barışa bağlıdır.

“... Sulh/barış daha hayırlıdır...”[37] buyuran Cenâb-ı Hak, insanları hidâyete dâvet etmiştir. Bu çağrıyı insanlara durmadan ulaştıran Rasûlullah, karşı çıkanların zulüm ve işkencelerine uzun süre sabırla karşı koymuş ve daha sonra İlâhî fermanla kendisine savaş izni verilmiştir. Savaş yapan mü’minlere mâlî destek sağlamak cihad olduğu gibi; sulh zamanında bir kısım malını insanlık âleminin ebedî saâdeti için harcamak da büyük bir cihaddır. Savaşa iştirak etmek cihad olduğu gibi, insanların iman şerefine kavuşmaları ve mü’minlerin günah ve isyandan kurtulmaları için bir şeyler yapmak, bu hususta kafa yormak, mesâi harcamak da cihaddır. Ömürlerinden bir pay ayırıp bu kudsî gâye uğrunda harcayanlar da canlarıyla cihad etmiş olurlar. “Allah, mallarıyla, canlarıyla mücâhede edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.”[38]

“Dinde zorlama yoktur.”[39] Ancak, Cennet yolunu zorla kapamak isteyenlerle de savaşmak gerekir. Bunda başarı sağlandıktan sonra kişi, inancında serbest bırakılır. Dilerse İslâm’ı kabul eder, dilerse kendi dininde yaşamaya devam eder. Cihadda hedef, öldürmek değil; diriltmek olmalı. Ölü kalpleri diriltmek, sönük fikirleri aydınlatmak, donuk hissiyatlara can vermek. İnsanları yurtlarından etmek değil; onlara ebediyet yurdunu kazandırmak olmalı. Bu diriliş hareketinin önüne çıkanlar ölümü hak etmiş olurlar. Çokların hayat bulması için, belli bir azınlığın ölmesi gerekiyorsa buna da “evet” dememiz gerek. Aksi halde çoğunluğa zulmetmiş oluruz.

Cihâdın gâyesi, yeryüzünden fitneyi kaldırmak ve hakkı yüceltmektir. İslâm’da savaş, intikam, öldürme yağma, baskı ve zulüm yapmak için değil: bunları ortadan kaldırmak için yapılır. Müslüman olmayanları zorla İslâm’a sokmak yoktur. Cihad’dan maksat, insanları baskılardan kurtarmak, İslâm’ın yüce gerçeklerini onlara duyurmak ve kendi rızâlarıyla müslüman olabilecekleri ortamları hazırlamaktır.

Ne mutlu Allah’la ticaret yapıp, aslında O’na ait olan imkân ve nimetleri, malı ve canı Cennet karşılığı O’na satan, her şeyini O’nun yolunda kullanan mücâhidlere!

 

[1] ] 4/Nisâ, 95

[2] ] 5/Mâide, 105

[3] ] Ebû Dâvud, Büyû’ 54

[4] ] Bkz. 8/Enfâl, 60

[5] ] 49/Hucurât, 15

[6] ] İbn Mace, Mukaddime, B.17, Hds. 223; Tirmizî, Kitabu’l-İlm, B.19, Hds. 2822; Ebu Davud, Kitabu’l-İlm, B.1, Hds.

[7]

[8] ] 2/Bakara, 165 ve yine bkz. 49/Hucurât, 15

[9] ] 4/Nisâ, 76

[10] ] 5/Mâide, 35; 9/Tevbe, 41; 22/Hacc, 78; 2/Bakara, 190; 4/Nisâ, 76 vd.

[11] ] 8/Enfâl, 72; 9/Tevbe, 41

[12] ] 4/Nisâ, 95

[13] ] 61/Saff 61, 10-12; 5/Mâide, 5

[14] ] 3/Âl-i İmrân, 146

[15] ] 9/Tevbe, 24

[16] ] 3/Âl-i İmrân, 142; 9/Tevbe, 16

[17] ] 2/Bakara, 154; 3/Âl-i İmrân, 169

[18] ] 2/Bakara, 190

[19] ] 9/Tevbe, 12-13

[20] ] 9/Tevbe, 29

[21] ] 2/Bakara, 193 1108] 2/Bakara, 218

[22] ] 3/Âl-i İmrân, 142

[23] ] 5/Mâide, 35

[24] ] 8/Enfâl, 74

[25] ] 9/Tevbe, 24

[26] ] 22/Hacc, 78

[27] ] 25/Furkan, 52

[28] ] 47/Muhammed, 31

[29] ] 49/Hucurât, 15

[30] ] 29/Ankebût, 69

[31] ] Tirmizî, İman 8; İbn Mâce, Fiten 12

[32] ] Ebû Dâvud, Büyû’ 54

[33] ] İbn Mâce, Fiten, hadis no: 4011; Tirmizî, hadis no: 2265

[34] ] Müslim, İman 20

[35] ] 9/Tevbe, 12

[36] ] 5/Mâide, 105 1124] 5/Mâide, 105

[37] ] 4/Nisâ, 128

[38] ] 4/Nisâ, 95

[39] ] 2/Bakara, 256