24. HUTBE: KADİR GECESİ

24. HUTBE: KADİR GECESİ (1)

Perşembe, 25 Şubat 2021 08:50

24.HUTBE: KADİR GECESİ

Yazan

                                       Kadir Gecesi

 

“Doğrusu Biz, onu Kadir gecesinde indirdik.

Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bilirsin?

Kadir gecesi; bin aydan daha hayırlıdır.

Melekler ve Rûh, o gece Rablerinin izniyle her iş için iner de iner.

O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir.” [1] 

 

Yani Kur'ân inmeye başladığı gece, Kur'ân’sız, kitapsız, peygambersiz, kısaca Allah’ın hükümlerinin ve adının duyulmadığı bin aydan (aynı zamanda 30 bin geceden) daha hayırlı, daha değerlidir, daha şereflidir. O gece Abdullah oğlu Muhammed, Allah’ın elçiliği gibi bir misyonla görevlendirilmiş, Rasûlullah olmuş, böyle bir makama yükseltilmiştir. O makam kolay ve basit bir makam değildir. İnananların nazarında en değerli mercidir. Üstelik oldukça zor ve ağır bir iştir. Bu görev, Allah Teâlâ’nın “Doğrusu biz sana (taşıması) ağır biz söz vahyedeceğiz”[2] buyurduğu görevdi.

İşte böylesi şerefli, şanlı, değil sadece o günkü Mekke’de, tüm tarihin en mühim günü olarak kaydedilecek bir gecede Allah vahyini peygamberine sunuyordu. O peygamber ki o güne kadar kitap nedir, iman nedir bilmiyordu…[3] İşte, bu gecenin fazileti bundan dolayı idi. Çünkü dağlara inmiş olsa dağdaki kayaları, taşları Allah korkusundan paramparça edecek Kur’an inmişti o gece. Konuyla ilgili Kur’an şöyle diyor: “Eğer biz bu Kur'ân’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün…”[4] Kaya, taş Kur’an inmiş olsa, o emanetin altında paramparça olacak, ama Kur’an bize inmiş, kılımız kıpırdamıyor.

Kur’an’ın yeni yeni indiği bir ortamda Mekke’de mü’minler arasında şimdiki zavallı müslümanların kuruntuladıkları gibi sırf sevap kazanmak için ibadet etme güdüsü yoktu. Onların yaptıkları sadece kendilerine verilen görevi yerine getirmektir. Bu görev de şirkin yerine tevhidin hâkim kılınması idi. Dolayısıyla Kadir gecesinin bin aydan hayırlı oluşunu, o gecede yapılan ibadetin bin aydaki ibadetten daha hayırlı olduğunu düşünmek ve sanmak sadece bir şaşırma ve kuruntudan ibarettir. Kur’an’ın ruhuna terstir.

Kadir gecesi kabul edilen gecenin akşam namazını kılmayanlar, hiç Kur’an okumayanlar bile Ramazan’ın 27. gecesini Kadir gecesi olarak değerlendirecek. Oysa bu Kadir Gecesinin, Kadir Gecesi olarak kabul edilen gece olduğu sadece, bazı rivayetlere istinad eden bir ‘yorum’dur. Kadir gecesinin Ramazanın 27. gecesi olduğu kesin değildir.

Peki, kadir gecesinin, Ramazan’ın 27. gecesi olduğu kesin olarak tespit edilse neyi ifade eder? Temel ölçüler ışığında değerlendirecek olursak, çok şey ifade etmez.

Her sene olduğu gibi bu sene de ülkede kadir gecesi büyük bir coşku ile kutlanacak. Birtakım ‘din adamları’ kadir gecesinin bir ‘fırsat’ olduğundan dem vuracaklar. Sanki ‘kaçırmayın bu fırsatı’ dediklerini duyar gibi oluyoruz.

Mevlidhanlar ve duahanlar alabildiğine şişiriyorlar avurtlarını. Kaside ve mevlit okuyacağız diye kıpkırmızı oluyor yüzleri. Duâhanlar, sanki Allah'ın -hâşâ- duyma sorunu varmış gibi avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Emir-komuta formatında âdeta Allah'a, yapmasını istedikleri işlerin listesi sunuluyor. Rahmetli Mehmet Akif’in enfes benzetmesiyle, Allah neredeyse ırgat yerine konuluyor; “Hudâ’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ.”

Bugün ‘kadir gecesi’ adına, azıcık geç kalanlar camilerde yer bulamayacak. Memleketin semâları dua, zikir, Kur'an tilaveti, kaside, mevlid ve mersiyelerle inim inim inleyecek.

Halka anlatılanlara göre; bugün insanlar her umduklarına nâil olacaklar. Günahları bağışlanacak. Gökyüzüne doğru açılan elleri boş döndürülmeyecek…

İşe öncelikle, kadir gecesinin ne olduğu, neyi ifade ettiği, değerini nereden aldığından başlamak gerekir.

Kadir gecesini Kur'an tanımlamaktadır: Kur'an’ın indirildiği gecedir. Doğrusunu Allah bilir ama bunu, Kur'an’ın indirilmeye başladığı gece olarak anlamak gerekir. Bakara suresinin 185. ayeti, Kur'an’ın Ramazan ayında indirildiğini bildirmektedir. Kadir suresi ise Kur'an’ın kadir gecesinde indirildiğini ifade etmektedir. Bu sûre kadir gecesinin ne olduğuna biraz daha açıklık getirmekte ve o gecenin bin aydan daha hayırlı olduğunu; melekler ve er-Rûh’un o gecede her iş için çokça indiklerini, bu gecenin fecrin doğuşuna kadar esenlik ve selamet olduğunu bildirmektedir. Duhan sûresinin 3. ayeti ise ‘kadir gecesi’ni ‘mübarek bir gece’ olarak tanımlamaktadır.

Bu âyetlerden anlaşılan mana şudur ki, Kur'an kadir gecesinde/mübarek bir gecede indirilmiştir. Kur'an bir tek gecede inmediğine göre, sanırım bu ayetleri, Kur'an kadir gecesinde inmeye başladı olarak anlamak isabetlidir. Bu meseleyi daha da sadeleştirerek söylemek icap ederse: Kur'an, fazileti önceden belirlenmiş bir gecede indirilmiş değil de, -doğrusunu sadece Allah bilir ya- Kur'an’ın indirilmeye başladığı geceye Kur'an’ın kendisi ‘kadir gecesi’ adını vermiştir. Kur'an, Allah'ın gecelerinden bir gecede indirilmiş, Kur'an inmeye başladığı için o gece bir önem kazanmıştır.

Bu ifadeden acaba, o gecenin çok özellikli ve önemli bir gece olduğunu mu anlamak gerekir, yoksa o gecede yapılan işin, yani Kur'an’ın inmeye başlamasının çok önemli olduğunu mu anlamak gerekir? Bir nevi ‘zarf-mazruf’ ilişkisi…

Kadir gecesini kadir gecesi ve mübarek bir gece yapan, orada Kur'an’ın inmeye başlamasıdır. Yeryüzüne Kur'an’ın inmeye başlaması her türlü takdirin ötesinde bir kıymet ve ehemmiyete sahiptir. Çünkü aziz İslam dini son olarak Kur'an’la vaz edilmiştir. Yeryüzü yani insanlık Kur'an’la muhatap kılınmıştır. Bizim zikrimiz Kur'an’dadır. Dinimizin kaynağı bu mübarek kitaptır. Kadir gecesine işaret, Kur'an’a işaret olsa gerektir. Bütün insanlığa, Kur'an’a dikkat edin, Kur'an’a iman edin, ona sımsıkı tutunun ve onun getirdiği Din’i din edinin, beşerin icat ettiği yollara sapmayın denmiş olmalıdır.

Şurası kesindir ki, Kur'an kadir gecesini, onda yapılacak bütün duaların kabul olduğu, âdeta bir ‘fırsatlar gecesi’ olarak anlatmamaktadır. Anma-kutlama kültürüyle her şeyi kutlanacak bir nesneye dönüştüren küresel kapitalist din, İslam'ın pek çok değerini kendine uyarlayarak bir tüketim nesnesine dönüştürmüş bulunmaktadır. Rasulullah’ın doğum gününün ‘kut’lanmasıyla, kadir gecesinin ‘kut’lanması arasında büyük bir benzerlik vardır. Biri, İslam'ın son Nebîsinin doğduğu gün, diğeri de o Nebî’ye vahyedilmiş olan Kur'an’ın doğduğu gece olmaktadır. Nebî’nin değeri nasıl ki herhangi bir günde doğmuş olmasında değil de, nebilik ve rasullük misyonunda ise, kadir gecesinin değeri de, onda doğmuş olan Kur'an’da olsa gerektir. Kutlu doğum etkinlikleriyle Nebî’nin (s.a.s.) misyonu örtülmekte, kadir gecesi kutlamalarıyla da Kur'an’ın otoritesi örtülmektedir.

Şayet ‘kadir gecesi’ doğru şekilde kavransaydı, büyük bir gizlilik içerisinden keşfedilip çıkartılmış(!) olan bir geceye bu kadar ‘gizem’ atfedilmek yerine, bu ismin Kur'an’a işaret ettiği üzerinde durulur ve şayet bir ‘iş’ yapmak isteyen birileri varsa, bunun önce Kur’an’ı doğru şekilde okuyup anlamak, sonra yaşamak ve daha sonra da insanlığı Kur'an’a davet etmek olduğunu kavrar ve ona koyulurdu.

Miladi 7. yüzyıl Arap yarımadası gibi, bugünün toplumları da İslam davetine muhtaçtır. Bugünkü modern câhiliye, eski Arap câhiliyyesini aratmaktadır. En başta da, Müslüman ismini taşıma iddiasındaki toplumların İslam tebliğine ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu beldelerdeki ‘anma’cı ve ‘kutlama’cı ruhban sınıfı, ‘mübarek gün ve geceler’ klişesiyle şova dönüştürdükleri mübarek kavram ve değerlerimizi, âdeta cahiliyenin fark edilmemesi için bir paravan olarak kullanmaktadırlar. Bu anma-kutlama kültürü, toplumu rahatlatmakta, aslında Nebîlerin insanları rahatsız edici, aileleri bölücü (tevhid-şirk ayrımı) misyonuna operasyon çekilmekte, din tamamen putlarla uzlaştırılmakta; kapitalist, demokratik laik bâtıl inançlarla uyumlu hale getirilmektedir. Din cihad gibi lâ bilinci gibi esaslarından uzaklaştırılmakta, terbiye edilmekte, bugünkü kâfir ideolojilerin yedeğine verilmektedir. Kur’an, kendisinden başak bütün hayat tarzlarını ‘öteki’ olarak etiketler ve sadece İslam'a haklılık pâyesi verir, İslam'dan başka her düşünce sistemi ve yaşam biçimini, yok olmaya mahkûm bâtıl olarak takdim eder. Kadir gecesi ya da kutlu doğum kutlamak üzere camiye giden cemaate ise İslam'ın bir hoşgörü dini olduğu anlatılmakta, inanç ve düşünce özgürlüğü adı altında İslam’ın bütün şirk sistemlerine saygı duyduğu, bütün fahşa ve münker çeşitleriyle bir arada yaşanabileceği iddia edilmektedir. Selatîn camilerden dönen cemaatin benliğinde hâsıl olan etki şudur: Namazımızı kıldık, duamızı ettik, kadir gecemizi idrak ettik; akraba ve dostlarımıza kadir gecesi kutlama mesajı da çektik; tüm görevlerimizi yaptık, daha ne yapalım?

Kısacası kadir gecesi, kadir gecesi adına itina ile kadirsizleştirilmektedir. Bu gün ve gece kutlamalarıyla, bu gece indirildi diye adına törenler yapılan Kur’an hâkim, yani hükmeden konumuna gelmiş değil; her geçen gün daha da mahkûm/hükmedilen konumuna itekleniyor, kimse önemsemiyor. Kur’an bu topluma, bu devlete inmiş mi ki, Kur’an hem de bu gece indi diye kadir gecesi kutluyorsunuz? Gerçekten Kur’an, okullara, deniz kenarlarına, mahkemelere, büyük denilen meclislere, aile hayatına, iş hayatına indi de onun bayramı ve kutlaması mı yapılıyor?

Kadir gecesi, Kur’an’la yeniden tanışma, ölünceye kadar çıkmayacak şekilde hayatımızı yönlendirme açısından gönlümüze ve zihnimize inmeye başladıysa, onun indiği zamanı kadir gecemiz olarak kutlayabiliriz.  

Kitabımız Kur’an, Kadir Gecesine değil, insanlara inmiştir. Bize inen Kur’an bu gecede indiği için bu zamanı 30 bin geceden hayırlı kılıyorsa, bizim hayatımıza yön verecek şekilde bize inen Kur’an, bizim kadrimizi kıymetimizi nasıl arttıracaktır. Kur’an’ın indirildiği gece bin aydan hayırlı olduğuna göre,[5] Kur'an'ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya ayrılan bir gün veya bir gece de, bin aydan, yani otuz bin gün ve geceden daha hayırlı olacağı değerlendirilmelidir. Her gün ve gece Kur'an'a uygun olarak ihyâ edilmelidir. Kur’an’ı indiriliş gayesine uygun olarak okuyup hükümlerini itikadî, ibâdî, ahlâkî ve iktisadî bütün yönleriyle yaşarsak, sosyal ve siyasal hayata hâkim kılıp tatbik ettirme çabasında bulunursak, yani vahyi gönlümüze ve yaşayışımıza indirirsek, o zaman biz de otuz bin insandan hayırlı oluruz, böyle yaşadığımız gün ve geceler de bin aydan, yani otuz bin geceden daha üstün olur.

Kadir Gecesinin tam olarak ne zaman olduğunun belli olmadığı bellidir. Çünkü bu konuda standart yoktur, her insana göre Kadir gecesi değişir. Kur’an’ın gönlümüze, zihnimize, yaşayışımıza indiği gece hangi gün ve gece ise, bizim Kadir Gecemiz odur. Her gece iniyorsa bizim için her gece Kadir Gecesidir; hiçbir gece inmiyorsa bizim için Kadir gecesi yoktur. Kur’an’ın indiriliş amacına uygun yaşadığımız gün ve gece bizim için Kadir gecesidir. Kur’an hangi gece inmiş, bizim için esas önemli olan o değildir; bize ne zaman iniyor, o bizim kadir insanı olmamız için olmazsa olmaz öneme sahip olan odur. Bu gecenin kadir gecesi olup olmasından öte, bizim kadir insanı, kadir mü’mini olmamız önemlidir. 

Kadrinizin, kıymetinizin artması ve 30 bin kişiden daha faziletli olmanız için Kur’an’ın gönlünüze, beyninize devamlı inmesi; evinize, işyerinize, sokağınıza, devletinize Kur’an’ın hâkim olması (amacıyla her türlü gayret göstermeniz) için Kadir Gecesini sürekli yaşamanız duasıyla, bu gecenin hayatınızda bu güzel değişimi gerçekleştirmesini diliyorum.

 

Kadir Gecesi Nedir?

Bu sorunun cevabı, kişinin Kur'an algısına göre değişmektedir. ‘Kur'an’ı, onu inzal eden şânı yüce Allah’ın murâdına uygun şekilde algılayanlar Kadir Gecesini de doğru algılayacaklardır. Kur'an’ı nesneleştirenler ise Kadir gecesini de bir nesne, bir anma ve kutlama gününe irca edeceklerdir.

Oruç tutulan coğrafyada kadir gecesi kutlamaları, bir anlamda kadir gecesinin karartılmasıdır. Doğrusu bu karartma, Kur'an’ın tamamına yöneliktir. Halkın vicdanını bastırması, dine ve Kur’an’a karşı görevini yaptığı anlayışı içinde tatmin bulup daha güzel alternatiflere engel olacak şekilde fıtratı susturma çabasıdır.

Eğer kadir gecesi, bugün sanıldığı gibi, bütün günahları affettirecek özel sevap gecesi gibi bir anlama sahip olsaydı, Rabbimiz hem gününü/saatini belirtip, hem de ne gibi eylemlerle bu geceyi ‘ihyâ etmemiz’ gerektiğini bildirmez miydi?

Kur'an’a hürmet adına yapılanlar, kendi başına saygısızlıktır. Allah'ın Kur'an’la neyi murad ettiğini anlama çabası yerine, belirli bir zümrenin Kur'an’ı nasıl ve ne olarak algılatmak istedikleri öne geçmektedir.

Kur'an, Kadir suresi ile Kur'an’ın yeryüzüne indirilişine, dolayısıyla Kur'an’ın önemine dikkat çekmektedir. Kur'an’ın ilk indirilmeye başlandığı bu mübarek geceye, Cebrail’in Muhammed (sav)’e seslendiği o ilk karşılaşma zamanına bu ismi vermektedir. Tabii ki bu ilk gecenin bir anlam ve önemi vardır. Zaten Allah böyle buyurduğu için bu gecenin anlam ve önemine iman etmek tartışılmaz bir şeydir. Fakat problem, bu ‘önem’in hangi şeyden kaynaklandığı, nasıl bir önem olduğu ve niçin böyle bir öneme sahip olduğuyla alâkalıdır. Acaba kadir gecesinin önemi, bu gece yapılacak hiçbir duanın geri çevrilmemesiyle(!) mi alâkalıdır, yoksa yeryüzüne Kur'an vahyinin inmeye başlamasıyla mı alâkalıdır? Kadir suresine dikkat edildiğinde, gecenin önemi, Kur'an’ın indirilişinden kaynaklanmaktadır; dolayısıyla kadir gecesi, Kur'an’ın kadr ü kıymetini bilme, anlama, idrak etme ve iman etme gecesidir. Yani ‘kadir gecesi’nde çakılıp kalmanın bir anlamı olmasa gerektir. Çünkü Kur'an, kadir gecesinde kalın, onu kutsayın; o gecede bütün günahlarınız affedilecektir dememektedir.

Mesele, Kur'an’ın insan hayatındaki yerini idrak etme meselesidir. Yeryüzünde her geçen gün insan hayatına yönelik olarak büyük büyük(!) ideolojiler, doktrinler üretilmekte, insanın kurtuluşu(!) için şaşalı anlatılar icat edilmektedir. Kur'an ise, içinden birtakım cümlelerin alakalı-alakasız spotlaştırılarak evlere/dükkânlara asıldığı ‘kutsal’ ama aynı zamanda sıradan bir kitaba dönüştürülmektedir. Kabul etmek lazım ki, son yıllarda Kur'an algısı biraz daha mesafe(!) alarak, Ramazan ayında mabedlerde çokça okunan bir kitap durumuna gelmiştir. Televizyonlarda sık sık Kur’an okuma yarışmaları, tören havasıyla icrâ olunmaktadır. Fakat dikkat edilirse, bütün bu okumalar(!) hâlâ, Kur'an’ın emir ve yasaklarının anlaşılıp yaşanmasına hizmet etmemekte; hayata hükmetmesi uğrunda bir büyük inkılaba dönüşmemektedir. Tam tersine, Kur'an bireyin hayatına bir kutsal nesne olarak daha fazla girerken, bir hayat nizamı olarak da o oranda çıkmaktadır. İnsanoğlu her senenin aynı gecesinde, aynı saatlerde Kur'an’ı bir çeşit günah çıkartma aracı yapmaktadır. Kadir gecesi âdeta, önümüzdeki bir sene boyunca, gelecek yıl kadir gecesine kadar rahatça günah işleyebilmeyi temin eden bir vakumlamaya dönüştürülmektedir.

Eğer kadir gecesinde bütün günahların affedilmesi gibi bir durum olsaydı, -hâşâ- bu, öncelikle Kur'an’ın kendisiyle çelişirdi. Çünkü o zaman, Kadir sûresinin dışında kalan Kur'an’ın tamamının insana yönelttiği teklifler anlamsızlaşırdı. Kur’an, insana bir hayat tarzı teklif etmekte, bir sorumluluk yüklemektedir. Bu, tarih boyunca rasullerin öncülüğünde dünyada fırtınalar estirmiş, toplumlarda büyük çalkalanmalar meydana getirmiş, toplumları bölmüş, savaşlara sebebiyet vermiş çok büyük bir olaydır. Din mefhumu, insanoğlunun ‘kadir gecesi’ olarak tayin ettiği bir gecede âdeta Allah'a din öğreten, bağırıp çağırarak duâlar(!) yapan resmî din adamlarının icraatlarına bırakılamaz.

‘Kadir gecesi’ olduğu kesinmiş gibi kabul edilen bu gecede camilerin dolup taşmasını riyakâr bir basının şâşaalı manşetlerle haber yapması, ‘kadir gecesi’ bağlamında yapılıp edilenleri haklılaştırır mı? Bu manşetler tam da işaret etmeye çalıştığımız, Kur'an’ın nesneleştirilmesi, İslam'ın ötelenmesi niyetlerinin dışavurumu, ikiyüzlü tutumlardır. Kadir gecesinde camilerin dolup taşması, acaba Kur'an’ın kadr ü kıymetinin anlaşıldığı, Mekke’deki o ilk imanı oluşturacak bir bilinç uyanışının bir sonucu mudur, yoksa Müslümanım diyenlerin hiçbir küfür ve şirkine ses çıkartmayan, kimsenin günahına müdâhale etmeyen bir Kur'an algısının imali midir?

Bizler de her mü’min gibi bu gece ve her gece Rabbimize, kendi indirdiği Kur'an’a göre bir hayat inşa edebilmemiz için gerçek bir imanı nasip etmesi, Rasulullahın algısı gibi bir Kur'an algısı ve O’nun yoluna adanmış gerçek bir mü’min hayatı bahşetmesi; bu uğurda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir yürek ve imanıyla çelişmeyen örnek bir Müslüman hayatını nasip etmesi için dua edeceğiz. Kur'an’ın bir geceliğine ve sadece söylem (retorik) düzeyinde değil, her şeyiyle hayatımıza girmesi için Allah’a yalvarıp yakaracağız.

Kur’an’ın indirildiği gece bin aydan hayırlı olduğuna göre,[6] Kur'an'ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya ayrılan bir gün de, bin aydan, yani 30 bin günden daha hayırlı olacağı değerlendirilmelidir. Her gün ve gece Kur'an'a uygun olarak ihyâ edilmelidir. Kur’an’ı indiriliş gayesine uygun olarak okuyup hükümlerini ferdî olarak itikadî, ibâdî, ahlâkî ve ekonomik bütün yönleriyle yaşarsak, sosyal ve siyasal hayata hâkim kılıp tatbik ettirme çabasında bulunursak, yani vahyi gönlümüze ve yaşayışımıza indirirsek, o zaman biz de 30 bin insandan hayırlı oluruz, böyle yaşadığımız gün ve geceler de 30 bin günden üstün olur.

Değeri Kur'an'dan kaynaklanan Kadir Gecesi, Kur'an'dan daha çok önemsenirken, Kur'an ihmal edilmiştir. Rasûlullah’ın ümmetinden şikâyetçi olacağı tek husus vardır: “(O gün) Peygamber şöyle der: ‘Ey Rabbim! Doğrusu benim toplumum, bu Kur’an’ı terk etmişti (uzak durmuş, onunla amel etmemişti).” [7]

Unutmayalım, Kur’an’ın indiriliş amacına uygun yaşadığımız gün ve gece bizim için Kadir gecesi, böyle yaşadığımız ay bizim için diğer aylardan çok üstün Ramazan’dır. Yoksa rahmet çeşmesinin büyüklüğü, ondan yararlanmasını bilmeyen, susuzluğunu gidermek için su kabını veya ağzını çeşmenin altına yerleştir(e)meyen kimseler için hiçbir şey ifade etmez. Çeşme, bin dört yüz yıldır akmaktadır. Bu güne kadar onun hayat veren lezzetli suyunu içenleri suladığı, nimetlendirip dirilttiği gibi, hâlâ canlandıran rahmet suyunu sunmaya devam etmektedir. Ama biz, kabımızı o çeşmenin altına tutmuyor, çeşmeden yararlanmayı bilmiyorsak suç elbette çeşmenin değil; bizimdir. Karanlıklarda yaşayan insan çeşmenin yolunu unutmuş olabilir, ama çeşmenin suyundan az da olsa tatmış olanların yapmaları gereken büyük görevleri olmalıdır. Hele o çeşmenin yanı başındaki yangınları fark eden itfaiyeci (dâvet ve tebliğci) görevini yapmıyorsa, karanlıktan yararlanarak yangını çıkaran ve değişik araçlarıyla yangını körükleyenler kadar, o da suçlu değil midir? Kendilerini ve toplumlarını değiştirmek isteyenlere Kur'an yardıma hazırdır; referansları, örnekleri ortadadır. Değişim ve dönüşüm projelerini, kendisine yöneleceklere sunmaya, yol göstermeye, yollarını aydınlatmaya hazır beklemektedir.  

Kadir Gecesi olduğunu tahmin ettiğimiz gece, Peygamberimizin tavsiye ettiği şu duâyı yapmalıyız: “Allahumme inneke afuvvun kerîmun tuhıbbu’l affe fa’fu annî” Yani; “Allahım, sen affeden kerim bir zatsın. Affetmeyi seversin. Beni de affet.” Bu duâ, görüldüğü gibi, tevbedir, gönülden günahlarımıza pişmanlık duyarak bu duâyı yaparsak, affedilmeyi bekleyebiliriz.   

Kur'an bu gece indirilmeye başlandığından, kadir gecesi kutlamak istiyorsak; Kur'an'la bağlarımızı sağlamlaştırmak için söz vermemiz, Kadir gecesinde ilk görevimizdir. Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın Kitabı olduğuna iman eden insanlar, Kur’an âyetlerini bu Kadir Gecesi olarak kabul ettiğimiz günde ilk nâzil oluyormuş gibi imanî bir heyecanla okumalı, dinlemeli ve üzerinde tefekkür etmelidir. Bireysel, sosyal, siyasal, ekonomik tüm problemlerin Kur'an'ı terk etmenin, onu tatbik etmemenin ürünü olduğunu, çözümün de Kur'an'ın tüm hükümleriyle hayata geçirilmesiyle mümkün olacağını unutmamalıyız.

Böyle olduğu halde, evlerimiz Kur'an kursuna, Kur’an okuluna dönüşmemekte, vaktimizi Kur'an ilimleri doldurmamaktadır. Halkın en dindarları, formalite icabı ve âdet olarak mukabele ile yetinmekte, düşünmeden, anlamadan, hayatına geçirme endişesi duymadan sadece lafzını hızlı bir şekilde okumakta ve Kur'an'a karşı görevin en fazla hatim etmekten ibâret olduğunu zannetmektedir.

Bizi dünyada da âhirette de kurtaracak ve hidâyet/rehberlik için indirilmiş bulunan Kur'an’ı duvarlara, kitaplığa terk edenler, onu süslü kabının içinde mahpus tutup tutuklu hayatı yaşatanlar, Kadir Gecesi kabul edilen zamanda da istedikleri ödülü alamayacaklardır. 

Her durumda Kur’an’a müracaat etmemiz, Kur’an öğrenciliğini her türlü uğraşılarımızın önüne almamız gerekiyor. Kur’an okuyalım, bol bol okuyalım; ama güzel ses gösterisi için değil, anlamadan hatim için değil, ölülere okumak için değil, kendimiz için, ihyâ olmak için. Kur’an’sız hayat, Peygamber’siz hayat, hayat bile değildir; ölüdür Kitapsız, öndersiz insan: “Ey iman edenler! Hayat verip sizi diriltecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlüne uyun, onların emrine icâbet edin.” [8]  

Kur’an’ı sadece okuduğumuz için değil; esas olarak hayatımıza geçirip uyguladığımız, Onu yaşadığımız için ibâdet kabul etmeliyiz. Hızlı hatim yapmakla, Kur’an okuma yarışmaları, hâfızlık yarışmalarıyla Allah’ın rızâsına ulaşılmaz. Kur’an’ı yaşama yarışması, Kur’an’ı hayata ve çevreye en güzel ve en çok tatbik etme yarışı yapmalıyız.  

Arapça metnini yüzünden düzgün okuyabilmek, hatta sadece hâfız olmak çok önemli değildir, “hamele-i Kur’an” olmayı hedeflemeliyiz; O’nu yüklenmeli, O’nu taşımalı, O’nu yaşamalı, O’nu yaşatmalıyız. O’nun, üzerimize yüklediği görevleri yerine getirme gayretimiz, her işimizin her faaliyetimizin, her istirahatimizin önüne geçmeli. Kur’an’la yatıp Kur’an’la kalkmalı, Kur’an insanı olmalıyız. Ahlâkımız Kur’an olmalı, ayaklı Kur’an, canlı Kur’an olmayı hedeflemeliyiz.

Kur’an ve Kadir Gecesi aynasında kendimize çeki düzen vermek zorundayız. Ruhumuzun, iç dünyamızın röntgenini çekseler, iftiharla başkalarına gösterebilecek şekilde yaşamalıyız. Kur’an’ı kendimiz yaşamalı, Kur’an’ı topluma yaşatmaya çalışmalı, Kur’an’ı devlete hâkim kılmaya gayret etmeliyiz.

Kur’an’dan uzak yaşayanların Kadir gecesi yoktur, onların bayram yapmaya, sevinmeye de hakları yoktur. Kur’an’ı hayat kitabı kabul edip ona göre yaşamak isteyenlerin Ramazan’ı, Kadir Gecesi mübarek olsun. Kur’an’ın doğum günü olan Kadir gecesinde, Kur’an’la ihyâ olan kimselerin bayram yapmaya hakları vardır. Kur’an bayramı yapacaklardır. Müslümanın zaten iki bayramı vardır: Kur’an ve Kurban Bayramı. Kur’an’dan ve Allah’tan uzak yaşayanların ne Ramazan’ı vardır, ne Kadir gecesi, ne de bayram yapma hakları. Onlar için bayram yapıyorlarsa eğer, şeker bayramı vardır, et bayramı vardır.

Kur’an’ın önce gönüllerimizde, sonra tüm alanlarda hâkim olması için görev bilincine ulaşmamızı diliyorum. Kur’an’a dönüş için dönüm noktası olmasını ümit ettiğimiz Kadir Gecenizi ve yaklaşan Kur’an bayramınızı şimdiden tebrik ediyorum.

[1] 97/Kadr, 1-5

[2] 73/Müzzemmil, 5

[3] 42/Şûrâ, 52

[4] 59/Haşr, 21

[5] 97/Kadr, 3

[6] 97/Kadr, 3

[7] 25/Furkan, 30

[8] 8/Enfâl, 24