Bu sayfayı yazdır
Cumartesi, 06 Şubat 2021 22:03

TEVRÂT

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

TEVRÂT


- 81 -
Kavram no 181
Kitap 10
Bk. Kur’an; İncil; Yahûdiler; Ehl-i Kitap; Hz. Mûsa
TEVRÂT


• Tevrât; Anlam ve Mâhiyeti
• Kur'ân-ı Kerim'de Tevrât Kavramı
• Tevrat’ta Tanrı’nın Özellikleri
• Yahûdilerin İslâm’a Aykırı İnançları
• İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
• Muharref Ahd-i Atik’teki (Tevrat’taki) Çelişkiler
• Muharref Tevrat'taki Müstehcenlik ve Yüz Kızartıcı İfadeler
• Muharref Tevratta Kadın
• Ahd-i Atik'de Savaş, Sömürü ve Irkçılık
• Talmud
• Tahrif
• Tevrât’ın Tahrifi
• Bugünkü Tevrat ve İncil’e Uymanın Hükmü
• Dini, Kutsal Kitabı Tahrif Sadece Eski Toplumlarla mı Sınırlıdır?
• Tefsirlerden İktibaslar
“(Rasûlüm!) O, sana Kitab’ı hak ile ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedrîcen indirmiş; daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrât ile İncil’i ve hakkı bâtıldan ayırt eden hükümleri göndermiştir. Bilinmeli ki, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, cezâları vermede mutlak güç sahibidir.” 351
Tevrât; Anlam ve Mâhiyeti
Tevrat; Allah’tan gelen dört büyük kitaptan ilkidir. İbranîce Tora(h) kelimesinin Arapçalaşmış biçimi olan Tevrat kanun, ittifak, birlik, anlaşma, sözleşme, adlaşma gibi anlamları dile getirir. İslâm geleneğinde Hz. Mûsâ’ya nâzil olan kitabı belirtir. Yahûdi geleneğinde ise, bugün Ahd-i Atik (Eski Ahit) denilen kitaplar toplamının adıdır.
Dinler tarihçileri 39 kitaptan meydana gelen Tevrat’ı genellikle üç bölüme ayırırlar: 1- Tevrat (Kanun Kitabı), 2- Nebiim (Nebiler Kitabı), 3-Ketubim (Yazılar Kitabı). 1. Bölüm, Hz. Mûsâ’nın ilk beş kitabını (Mûsâ’ya (a.s.) indirilen kitabı) ihtivâ eder. İslâm âlimlerine göre de Cenâb-ı Hak tarafından Hz. Mûsâ’ya verilen asıl Tevrat budur. Bu ilk beş kitap (Fr. Pentateuque) Tekvin, Çıkış, Levlililer, Sayılar ve Tesniye’den meydana gelmektedir. 2. Bölüm, Nebiim 6. Kitap (Yeşu)’dan başlar, 22. Kitap (Neşidelerin Neşidesi)’ne kadar devam eder. 3. Bölüm, Ketubim 23. Kitap İşaya’dan başlar, 39. Kitap olan Malaki ile sona eder.
Yahûdiliğe göre Tevrat’ın ilk beş kitabı kelimesi kelimesine Yahve (Yehova)
351] 3/Âl-i İmrân, 3-4
- 82 -
KUR’AN KAVRAMLARI
tarafından Hz. Mûsâ (Moşe)’ya bildirilmiş Tanrı kelâmıdır. Beşinci kitaptan sonra gelen Yeşu da aynı kitaptan sayılmış ve böylece altı kitaplık bir deste meydana getirilmiştir. 18. yy. Fransız bilginlerinden Jean Astruc’a göre ilk beş kitaptan meydana gelen Tevrat’ın 1. Bölümü, birbirine karıştırılmayan iki ayrı anlatım tarzı ihtiva etmektedir. Bu iki ayrı anlatımdan birinde Tanrı’nın adı Elohim (Ruhlar), diğerinde ise Yehova (Var olan) diye geçmektedir. Diğer bir ifade ile bu iki metne Elohist ve Yahvist metin denilmektedir. Bu iki ayrı metinde birçok çelişkiler tesbit edilmiştir.
Tevrat’ın bütünü Tevkin’le başlar ve Malaki ile son bulur. Tekvin, “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı” cümlesi ile başlamakta, Malaki de, “O da babaların yüreğini oğullara ve oğulların yüreğini babalarına döndürecektir, ta ki, gelip dünyayı lânetle vurmayayım” cümlesiyle sona ermektedir.352 Halen de mevcut Kitab-ı Mukaddes külliyatının baş kısmında yer alan Tevrat’ın 39 kitabı şu sırayı takibetmektedir: 1- Tekvin, 2- Çıkış, 3- Levililer, 4- Sayılar, 5- Tesniye, 6- Yeşu, 7- Hâkimler, 8- Rut, 9- Samuel, 10- II. Samuel, 11- I. Krallar, 12- II. Krallar, 13- I. Tarihler, 14- II. Tarihler, 15- Ezra, 16- Nehemya, 17- Ester, 18- Eyub, 19- Mezmurlar, 20- Süleyman’ın Meselleri, 21- Vaiz, 22- Neşideler Neşidesi, 23- İşaya, 24- Yeremya, 25- Yeremyanın Mersiyeleri, 26- Hezekiel, 27- Daniel, 28- Hoşea, 29- Yoel, 30- Amos, 31- Obadya, 32- Yunus, 33- Mika, 34- Nahum, 35- Habakkuk, 36- Tsefenya, 37- Haggay, 38- Zekarya, 39- Malaki.
Klasik İslâm literatüründe genellikle İbranice, Yunanca ve Samirice olan üç meşhur nüshası bulunduğu kabul edilir. Yahudiler ve Protestanlar İbranice, Roma ve Doğu kiliseleri Yunanca, Samiriler de Samirice nüshayı diğerlerine tercih ederler.
Tevrat, Türkiye’de bu orijinal adıyla bilindiği gibi, Ahd-i Atik adıyla da tanınır. Bütün dünyada yaygın olan Kitab-ı Mukaddes Şirketi’nce, Kitab-ı Mukaddes başlığı ile yayınlanan külliyat, Yahudilik ve Hıristiyanlığın bütün kitaplarını bir arada sunmaktadır. Hz. Mûsâ'ya Allah tarafından “Kitap“ vahyedilmiş; ancak, zamanla tahrife uğramıştır. Hâlen elde mevcut olan Tevrat'ta birçok tenâkuzun tesbit edilmiş olması da bunun delilidir. Bu husus dinler tarihi açısından ayrıca önem arzetmektedir.
Her ne kadar Yahudilik tâlimlerinin bütününe Tevrat deniliyor ve bu terim Hz. Mûsâ'ya atfedilen ilk beş kitabı ifade ediyorsa da; Tora, Yahudiliğin diğer kitap ve öğretilerini de içine almaktadır. Yahudiliğe göre Tevrat, 1. Yazılı, 2. Sözlü olmak üzere iki kısımda incelenebilir. 1- Yazılı olan kısım Tûr-i Sina'da (Har Sinay) Tanrı Yahve tarafından Hz. Mûsâ (Moşe)'ya indirilen beş kitap ve eklerini ihtiva eder. 2- Sözlü olan kısım ise, yine Hz. Mûsâ'ya atfedilen ve O'ndan nakledilenlerle, Tevrat'ı tamamlayan açıklamaları ihtiva eder. Günümüz Yahudileri Tevrat karşılığında “Tanah“ terimini kullanmayı tercih etmektedirler. Takriben M. Ö. 1200-1100 yılları arasında da tamamlanan ve İbranice yazılmış olan Tanah'ın içerisinde birkaç Aramca parça da bulunmaktadır.
Tevrat'ın eski İbranca yazması M.S. VII ve X. yy'da kaleme alınmış bir kaynaktır. Bu kaynağın M.Ö. I. yy'daki İbranca metinlere dayandığı dinler tarihçilerince ileri sürülmektedir. 1947'de Kumran Vadi'sinde, Lut Gölü'nün kuzey-batısında ve
352] Kitab-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit, İst., 1976
TEVRÂT
- 83 -
Yehu'nun 12 km. güneyinde bedevinin birinin mağarada bulduğu eski İbranca yazmalar, gerek umumi tarih, gerek dinler tarihi açısından oldukça önem taşımaktadır. Aynı çalışmaların devamı olan 1951-1958 yılları kazıları da yeni keşiflere ufuk açmıştır.
Yahudiler nazarında Tevrat Allah kelâmıdır ve ibâdetlerde önemli bir yer tutar. Yahudilerin havra ve sinagoglarında, mihrap denilen bir yerde, dolap içinde, sırmalı ve ipekli örtülere sarılmış yazma nüshalar muhâfaza edilir. Tahrife uğramadan önce Süleyman Mâbedi (Beyt Ha-Mikdaş)'ndeki Mukaddes Sandık (Arona Kodeş)'da, Hz. Mûsâ'nın getirdiği Tevrat levhalarının muhâfaza edildiğine inanılmakta idi. İbâdet için havra veya sinagoga giden her yahûdi, öncelikle Tevrat tomarının korunduğu sandık veya dolabı temâşâ eder, mümkünse ona elini sürer ve öper. Bu hareketler sembolik bir anlam taşır ve belli belirsiz bir şekilde yapılır. Havra veya sinagogta Tevrat yere düşerse haham (rav) hemen onu alır. Bundan dolayı haham ve oradaki cemaat 30 gün oruç tutmak zorundadır; buna cumhur (cemaat) orucu denir.
Yahudi inancına göre nerede olursa olsun Tevrat okunurken başın mutlaka örtülmesi şarttır. Açık başla mâbede girilmez, Tevrat da okunmaz. Ayrıca usûlüne göre abdest almak ve temiz bulunmak lâzımdır. Tevrat askerî geçitlerde (Ha Tsaada) askerlerin koruması altında geçirilir. Tevrat'ın tamamı okunduktan sonra, tomar halindeki Tevrat bir tahta konularak sokağa çıkarılır, törenle dolaştırılır. Buna Tevrat Bayramı denir. Bu merasim bütün dünyada aynı şekilde yapılır. Omuzlarda ve kucakta Tevrat taşımak sevap sayılır. Gerek sivil, gerek askerlikte yemin Tevrat üzerine yapılır. Din bilgisi, tarih ve okuma kitaplarına Tevrat'tan seçilmiş metinler konulur. Tevrat hakkında tartışma ve eleştiriye kesinlikle izin verilmez. Okul çağındaki her öğrencinin bir Tevrat'ı vardır ve sınıflarda da ancak başörtülü olmak şartıyla Tevrat okunabilir. 353
Tora (Tevrat) olarak kabul edilen Eski Ahid’in ilk beş kitabı hakkında kısa bilgi verelim:
1- Tekvin: 50 babdır (bölüm). Tekvin, temel olarak iki kısma ayrılır: 1-11 bablarında, Dünyanın yaratılışı, insan neslinin ilk tarihi, Hz. Âdem ve Havva’nın suç işlemeleri, Habil ve Kabil, Nuh ve tûfan, Babil kulesi konu edilir. 12-50 bablarında, İsrailoğullarının eski ataları, Hz. İbrahim’den başlayıp oğlu İshak, torunu Yakup (diğer adıyla İsrail) ve Hz. Yakub’un on iki oğlu konu edilir.
2- Çıkış: 40 babtır. İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışlarından bahseder. Çıkış kitabı dört temel konuyu işler: 1- Yahûdilerin kölelikten kurtulmaları, 2- Sina dağına seyahatleri, 3- Allah’ın İsrailoğullarıyla Tur-i Sina’da ahit (anlaşma) yapması ve onlara ahlâkî, medenî ve dinî kuralları bildirmesi, 4- İsrailoğulları için ibâdet yerlerinin inşâ edilmesi, hahamlar ve ibâdetler ile ilgili hükümler. Çıkış’ın en ünlü ve önemli bölümü 20. babında yer alan on emirdir (evâmir-i aşera).
3- Levililer: 27 babtır. İbâdetler ve dinî âyinler ile ilgili hükümleri ihtivâ eder. Kitabın anafikrini, Allah’ın kudsiyeti ve O’na ibâdet etmenin yolları teşkil eder.
4- Sayılar: 36 babtır. Sina dağını terkeden yahûdilerin Kenan diyarına -Filistin’e- girmelerine kadar geçen yaklaşık 40 yıl sürede meydan agelen
353] Osman Cilacı, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 215-216
- 84 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olaylardan bahseder.
5- Tesniye: 34 babtır. Haham Hilkiya tarafından bulunduğu iddia edilen Tevrat tomarına verilen ad olup, Hz. Mûsâ’ya isnad edilmiştir. Ancak Hz. Mûsâ’nın ölümünden ve onun zamanında olmayan âdetlerden söz etmesi nedeniyle Hz. Mûsâ tarafından yazılmadığı rahatlıkla anlaşılmaktadır. Kitabın anafikri; İsrailoğullarının kendilerini kölelikten ve zilletten kurtaran Allah’ın nimetlerini hatırlamaları ve Allah’ı sevip ona itaat etmeleri gerektiğidir. Kitabın anahtar sözü şudur: “Allahımız Rab bir olan Rabdir ve Allah’ın Rabbi bütün yüreğinle ve bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin.” 354
Tevrat’ın Nüshaları: Tevratın belli başlı üç eski nüshası mevcuttur: 1- İbrânîce nüsha: Yahûdiler ve Protestanlarca makbuldür. 2- Yunanca nüsha: Roma ve Doğu kiliselerince makbuldür. 3- Sâmirîce nüsha: Süryânîlerce makbuldür. Bu nüshalar arasında birçok çelişki ve yanlışlıklar mevcuttur.
Tevrat Kaynakları: 1- Yahvist kaynak: En eski kaynak olup Allah’ı “Yahova” diye adlandırır. Yahvist kaynağa göre Yehova, sadece İsrail halkının tanrısıdır ve onları üstün kılmıştır. M.Ö. 1000 yıllarında yazılmıştır. 2- Elohist kaynak: Allah’ı “Elohim” diye adlandırır. Bu kaynağa göre Elohim, bütün insanların Rabbidir. M.Ö. 800 yıllarında yazılmıştır. 3- Deoteronomist kaynak: Tesniye’yi oluşturan kaynaktır. M.Ö. 700 yıllarında yazılmıştır. 4- Hahamların metni: Talmud tefsiri üzerindeki çalışmalar olup M.Ö. 600 yıllarında yazılmıştır.
Kur’ân-ı Kerim’de Tevrât Kavramı
Kur’an-ı Kerîm’in yedi ayrı sûresinin 16 âyetinde355 Tevrat kelimesi geçmektedir. Cenâb-ı Hak, Tevrat ve İncil’in Kur’an-ı Kerim’den önce indirildiğini,356 Hz. İsa’ya yazı, hikmet, Tevrat ve İncil’in öğretileceğini,357 O’nu, Tevrat’ı tasdik edici olarak gönderdiğini,358 Tevrat ve İncil’in Hz. İbrahim’den sonra indirildiğini,359 Tevrat’ta bir hidâyet ve nur bulunduğunu,360 Tevrat’ın bir tasdikçisi olarak İncil’in indirildiğini,361 Tevrat, İncil ve Kur’an’ın dosdoğru tutulması gerektiğini362 beyan buyurmuştur.
Yukarıda anılan Tevrat’la ilgili âyetlerin açıklanmasında müfessirler, Ehl-i Kitabın, Tevrat sözü ile Hz. Mûsâ’nın yazdığı söylenen Tevrat’ın ilk beş kitabını kasdettiklerini, Hıristiyanların ise Tevrat kelimesini Ahd-i Atik adı verilen kitapların hepsi için kullandıklarını, Hz. Mûsâ kavminin Tevrat’ı muhâfaza edemediklerini özellikle vurgulamışlardır. 363
“Yanınızda olan (Tevrat)ı doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin; onu inkâr
354] Tesniye, 6/4-5, s. 183
355] 3/Âl-i İmrân, 48, 50, 65, 93; 5/Mâide, 43, 44, 46, 66, 68, 110; 7/A’râf, 157; 9/Tevbe, 111; 48/Fetih, 29; 61/Saff, 6; 62/Cum’a, 5
356] 3/Âl-i İmrân, 3
357] 3/Âl-i İmrân, 48
358] 3/Âl-i İmrân, 50; 5/Mâide, 110; 61/Saff, 6
359] 3/Âl-i İmrân, 65
360] 5/Mâide, 44
361] 5/Mâide, 46
362] 5/Mâide, 66, 68
363] İbn Kesir, Tefsir, Beyrut, 1966, II, 3 vd.
TEVRÂT
- 85 -
edenlerin ilki siz olmayın ve âyetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca Benden korkun.” 364
“Allah katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman -ki bundan önce inkâr edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince onu inkâr ettiler. Artık Allah’ın laneti kâfirlerin üzerinedir.” 365
“O sana Kitabı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O Tevrat’ı ve İncil’i de indirmişti.” 366
“Ona kitabı hikmeti Tevratı ve İncili öğretecek.” 367
“Benden önceki Tevrat’ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak üzere size Rabbinizden bir âyetle geldim. Artık Allah’tan korkup bana itaat edin.” 368
“Ey Kitap ehli İbrâhim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?” 369
“Tevrat indirilmeden evvel İsrail’in kendine haram kıldıklarından başka İsrailoğullarına bütün yiyecekler helâl idi. De ki: “Şu halde eğer doğruysanız Tevrat’ı getirin de onu okuyun.” 370
“Ey kendilerine kitap verilenler birtakım yüzleri silip de arkalarına çevirmeden ya da cumartesi adamlarını (o gün yasağı çiğneyenleri) lânetlediğimiz gibi onları da lânetlemeden evvel yanınızdakini (Tevrat ve İncil’i) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın emri yapılagelmiştir.” 371
“Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde seni nasıl hakem kılıyorlar ve sonra bunun peşinden yüz çeviriyorlar? İşte onlar inanmış değildir.” 372
“Gerçek şu ki Biz Tevratı içinde bir hidâyet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (rabbâniyun) ve yüksek bilginler de (ahbâr) Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şâhitler olduklarından (onunla hükmederlerdi). Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun ve âyetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir.” 373
“Biz onda onların üzerine yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffârettir. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.” 374
“Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidâyet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan
364] 2/Bakara, 41
365] 2/Bakara, 89
366] 3/Âl-i İmrân, 3
367] 3/Âl-i İmrân, 48
368] 3/Âl-i İmrân, 50
369] 3/Âl-i İmrân, 65
370] 3/Âl-i İmrân, 93
371] 4/Nisâ, 47
372] 5/Mâide, 43
373] 5/Mâide, 44
374] 5/Mâide, 45
- 86 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ve muttakîler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.” 375
“Ve eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur’an’ı) ayakta tutsalardı (hakkıyla uygulasalardı) elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mûtedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!” 376
“De ki: ‘Ey Kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça (hakkıyla uygulamadıkça) hiçbir şey üzerinde değilsiniz.’ Andolsun Rabbinden sana indirilen onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.” 377
“Allah şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Rûhu’l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun. (Yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkâra sapanlar ‘Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir’ demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri püskürtmüştüm.” 378
“Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmî haber getirici (Nebî) olan elçiye (Rasûle) uyarlar; o onlara ma’rûfu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor; temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nûru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” 379
“Hiç şüphesiz Allah mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu) Tevrat’ta İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefâ gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.” 380
“De ki: “Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Mûsâ’ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru olan bir kitap getirin de ona uymuş olayım.” 381
“Muhammed Allah’ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirip kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek) Onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah içlerinden iman edip sâlih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir vaad etmiştir.” 382
375] 5/Mâide, 46
376] 5/Mâide, 66
377] 5/Mâide, 68
378] 5/Mâide, 110
379] 7A’râf, 157
380] 9/Tevbe, 111
381] 28/Kasas, 49
382] 48/Fetih, 29
TEVRÂT
- 87 -
“Hani Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları, gerçekten ben sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi Ahmed olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim’ demişti. Fakat o onlara apaçık belgelerle gelince; ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ dediler.” 383
“Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zâlim bir kavmi hidâyete erdirmez.” 384
Tevrat’ta Tanrı’nın Özellikleri
Tevrat, Tanrı’nın özel kutsal adı olarak Yahve’den bahseder. Torah’ın Yahvist metinleri olarak bilinen ve tarihsel açıdan diğer metinlerden daha önceki zamanlara ait olan kısımda Tanrının adı olarak Yahve kullanılır. Eski Ahid’in ilk beş kitabında Yahve, âlemlerin tek tanrısı olmaktan ziyâde, bir klan ya da kabile tanrısı görünümdedir; o İsrailoğullarının tanrısıdır. Yahova da denilen Yahve, yahûdilikte İsrailoğullarının koruyucusu, yöneticisi ve yönlendiricisi olan özel bir tanrı görünümündedir. “Ve onların Allah’ı olacağım.”385 Onun gerçek ve kutsal ismi olan Yahve, kutsalların en kutsalı olan bir zamanda sadece yılda bir kez başrâhip tarafından anılabilir. Bunun dışında Yahve ismi, kesinlikle kullanılmaz ve yazılmaz; Yüce Tanrıyı ifade etmek için Elohim ve Adunai gibi terimler kullanılır.
Yahûdilikte ısrarla üzerinde durulan inanç konusu Tanrının birliğidir. Tevrat’ta iki yerde nakledilen On Emir’in ilk maddesi, “Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah’ın Yahova benim. Karşımda başka ilahların olmayacaktır” emridir.386 Bu kesin emre rağmen, yahûdiler tarihleri boyunca sık sık başka ilahlara da tapmışlardır; ancak Tanrının birliği inancı hep yahûdiliğin esasını teşkil etmiştir.
Tevrat’a göre Tanrı yüce, aşkın bir varlıktır, Onu kimse göremez.387 Ama aynı zamanda Yahova, kendisini çağıranlara (duâ edenlere) yakındır.388 Yahova Bir’dir, Ondan başka tanrı yoktur.389 Ezelî ve ebedîdir.390 Kadir bir Tanrıdır.391 Merhametlidir.392 Yaratıcıdır: “Başlangıçta Tanrı, gökleri ve yeri yarattı”393 Melik’tir, hükümdardır, yüce bir taht üzerindedir.394 Kâinatı idare eder. “Rabb, gökten bakar, bütün Âdemoğullarını görür; oturduğu yerden bütün yeryüzünde oturanlara bakar, her birinin kalbini yaratan, bütün işlerini temyiz eden Odur.”395 Gökte
383] 61/Saff, 6
384] 62/Cum’a, 5
385] Tekvin, 17/8, s. 14
386] Kitab-ı Mukaddes, Çıkış 20; Tesniye 5
387] Kitab-ı Mukaddes, Çıkış 33/20
388] Kitab-ı Mukaddes, Mezmur 145/18
389] Kitab-ı Mukaddes, Tesniye 4/35
390] Kitab-ı Mukaddes, İşaya 41/4; 48/12; Tekvin 21/23
391] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 17-1-2
392] Kitab-ı Mukaddes, Mezmur 136
393] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 1-1
394] Kitab-ı Mukaddes, İşaya 6/1
395] Kitab-ı Mukaddes, Mezmur 33/13-15
- 88 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ve yerde olup biteni, insanların hareketlerini, hatta düşüncelerini bilir.396 Âdil Hâkimdir: “Sadakat Tanrısıdır ve haksızlık etmez.”397 Kuddûs’tür, Münezzehtir: “Kimse Rabb gibi mukaddes değildir.”398 “Orduların Rabbı Kuddûstür, Kuddûstür; bütün dünya O’nun izzetiyle dolu.”399 Tanrıdan korkmak lâzımdır: “Yahovadan korkmak, hayatın pınarıdır.” İntikam alabilir: “Rabb, kıskanç ve öç alan Tanrıdır; Rabb öç alır ve gazapla doludur.”400 Tanrı gazabını boşaltır.401 Onun gazabı bazen sebepsiz olarak alevlenir. Merhametten ziyâde, gazap Tanrısıdır.
Tanrı her şeyin gerçek fâilidir.402 Firavunun kalbini katılaştırdığı gibi403 “Kendi milletinin” de kalbini katılaştırır.404 Her şeyi takdir eden Odur: “İnsanın kalbi kendi yolunu tasarlar; hâlbuki Yahova onun adımlarını yöneltir.”405 Hayat şartlarındaki eşitsizlikler, zenginlik, fakirlik Yahova’nın işidir. Dolayısıyla Tanrı’ya tam bir tevekkül gerekir: “Bütün kalbinle Rabb’e güven ve kendi anlayışına dayanma.”406 Bundan ötürü Onun vasıflarından biri “Kaya” veya “İsrail’in Kayası”dır.407 Bu vasıf, bazen özel isim durumunda gelir.408 Her şeye O vâris olur.409 Tanrı’nın “Seçkin millet”ine karşı münasebeti “babalık” kavramıyla belirtilir: “Ben İsrail için bir Babayım.”410 “Yahova, Sen Babamızsın, biz balçığız ve Sen çömlekçimizsin; ve hepimiz Senin elinin işiyiz.”411 Babalık, Yeni Ahid’de (İncilde) sevgi, Eski Ahid’de ise hâkimiyet ifâde eder. Bu münasebet, bazen bir zevciyet ilgisi şeklinde tasvir olunur.412 İsrail, Yahova’yı aldatan bir zevcedir, başka oynaşlara (yani tanrılara) koşar, zina eder. Fakat Yahova, yine de ondan vazgeçmez.
Tanrılığı tanıtmada, görünüş itibarıyla mahlûka benzetme belirten (antropomorfizm) ifâdeler, değişik şekilleriyle oldukça fazladır. Tanrı’nın iki gözü vardır ve her şeyi görür.413 Kulakları vardır, işitir.414 Koklama duyusu vardır.415 Dokunma duyusu vardır.416 Ağzı bize söyler.417 Düşmanlarını, dudaklarının bir üfleyişiyle öldürür.418 Dudakları kızgınlık dolu ve Dili yiyip bitiren bir ateştir.419 Kendisini
396] Kitab-ı Mukaddes, Mezmur 139/1-12
397] Kitab-ı Mukaddes, Tesniye 32/4
398] Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel 2/2
399] Kitab-ı Mukaddes, İşaya, 6/3
400] Kitab-ı Mukaddes, Nahum, 1/2
401] Kitab-ı Mukaddes, Hezekiel, 20/33
402] Amos, 3/6, 4/7, 9, 10; Çıkış 4/11
403] Çıkış 4/21
404] İşaya, 6/10; 29/10
405] Süleymanın Meselleri, 16/9
406] Süleymanın Meselleri 3/5
407] Tekvin, 49/24); Mezmur, 18/3
408] Tesniye, 32/4; Habakkuk,1/12
409] Mezmur, 82
410] Yeremya, 31/9
411] İşaya, 64/8
412] Hoşea, 8. bab, çeşitli cümleler
413] I. Reg., 15/19
414] Sayılar, 11/1
415] Tekvin, 8/21
416] Eyub, 19/21
417] İşaya, 1/20
418] İşaya, 11/4
419] İşaya, 30/27
TEVRÂT
- 89 -
terkeden kötülere sırtını döner.420 Kurtarmak istediklerine Yüzünü gösterir.421 Eli, Sağ eli, Bazusu vardır, her şeye gücü yeter.422 Şaşkın koyunları Omuzlarında ve Kollarında taşır.423 Gökte veya Mâbedinde oturur424 yahut yalnız Kenan diyarında bulunur.425 O, kalkar,426 savaşmak için ilerler,427 İner,428 dağları dolaşır,429 hafif bir bulutta gelir430 yayını uzatır ve okunu çeker.431
Bundan başka Tanrı’ya mahlûkların hislerini veren ifâdeler de (antropopatizm) bolca mevcuttur. Onun işleri bir akılla olur, Tanrı hatırlar,432 tahmin eder (önceden bilir)433 ve insanı yarattığına pişman olur.434 Yer Onun ayaklarının basamağıdır.435 Kalbi vardır, acı duyar,436 Düşünür,437 Tefekkür eder.438 Sevgi ve kini,439 arzu ve sevinci,440 acısı,441 bekleyişi,442 sabırsızlığı443 vazgeçmesi444 vardır. Fakat “Ben Tanrıyım ve insan değilim; senin ortanda olan Kuddûs’um”445 gibi tenzih ifâdelerinden dolayı Tanrı’nın yüce ve aşkın varlık olduğu kabul edilir.
Verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi, teşbih ifadeleri çok fazladır. Bu durum şöyle sebeplendiriliyor: a) İlkel ırklara tasvirî bir anlatım kullanmak gereği, b) Bazı peygamberlerin (İşaya gibi) mükâşefelerini tasvir etmeleri, c) Mezmurlar gibi bazı kitapların şiir özelliklerini taşıması ki, bu mecâzî bir üslûbu gerektiriyordu. Tanrı’ya: Çoban, Tabib, Kılıç, Sûr, Ateş, Kaynak gibi vasıflar da verilmektedir.
Ahd-i Cedit’teki tanrı üçlemesine ve insanoğlu İsa’nın tanrılaşması ile kesinlikle bağdaşmayacak bu tanrı anlayışı şu şekilde belirtilir: “Ben Tanrıyım ve insan değilim, senin ortanda olan kuddûsüm.” 446
Ulûhiyet bakımından güçlükler çıkaracak ifadeler de vardır. Tanrı Hz. Yakub
420] Yeremya, 18/27
421] Mezmur, 69/4, 8
422] İşaya, 65/2
423] İşaya, 40/11
424] Zekerya, 8/3
425] I. Samuel, 26/19 vd.
426] Amos 7/9
427] Zekerya, 14/3
428] Tekvin, 11/7
429] Amos, 4/13
430] İşaya, 19/1
431] İşaya, 27/1
432] Mezmur, 19/4
433] II. Reg., 19/27; Mezmur, 138
434] Tekvin, 6/8
435] İşaya, 66/1
436] Tesniye, 4
437] Sagesse, 4/17
438] Yunus, 1/6
439] İşaya, 1/14
440] İşaya, 42/1
441] Tekvin, 6/6
442] Hoşea, 3/3
443] Zekarya, 11/8
444] Yeremya, 4/28
445] Hoşea, 11/9
446] Hoşea, 11/9
- 90 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ile güreşir, Yakub Onu yener.447 Tanrı ile insanlarla uğraşıp yendiği için ona, “Tanrı ile uğraşan” (İsrail) lakabı verilir. Yahova ile görüşmek istediğinde Hz. Mûsâ bir çadır kurar, O bir bulut sütunu içinde iner, görüşürler.448 Kâinatı altı günde yaratıp yedinci gün dinlenir.449 Yahova kâinatı yaratırken, rakip tanrılarla bir savaş yapmıştır. “Ey Rabbin Bazusu, uyan uyan kudret giy; geçmiş günlerde, en eski nesillerde olduğu gibi uyan. Rahab’ı parçalayan, Canavarı yaralayan Sen değil misin?450 Kâinattaki karanlıkların ve denizlerin Yahova tarafından yaratılmadığına delâlet eden pasajlar da vardır. Buna karşılık, yine eski metinlerde, kâinatın idaresini sırf Yahova’ya veren kısımlar da bulunur.451 Yoktan yaratma fikri, ilkin Maccabees, 7/28’de görülür. Bu kitap, 100 yıllarında yazılmıştır. 82. Mezmur, öteki tanrılara varlık tanır gibidir. Deniz canavarı Rahab efsanesi kabilinden unsurların Babil, Kenan gibi komşu kavimlerden geçtiği söyleniyor. “Yahova, Hz. Mûsâ’ya tek Tanrı olarak değil, Kıskanç Tanrı olarak kendini izhar eder ki, bu durum başka tanrıların varlığına açık kapı bırakır (...) Çok uzun bir devir boyunca Yahova’nın İsrail’in hususi Tanrı’sı olduğuna şehâdet eden nasları inkâr etmek güçtür. İsrailliler Yahova’ya bağlıdır. Hâlbuki Moablılar kendi tanrıları Kemoş’un hâkimiyetindedirler.452 Hz. Davud’un zamanında bile Yahova’nın iktidarının, İsrail ülkesinin sınırlarında durduğuna inanılırdı.453 Ve Kral Ahaz, Şam tanrılarına kurban keser.” Ve kendisini vurmuş olan Şam ilahlarına kurbanlar kesti ve dedi: Mademki Suriye krallarının ilahları onlara yardım ettiler, bana yardım etsinler diye ben de onlara kurban keseceğim.”454 Yahova’nın gazabı, bazen sebepsiz yere alevlenir. Tanrı âdil olmakla birlikte,455 nesiller sonra bile suçu arar.456 Dolayısıyla, suçsuz olanları da cezalandırabilir. Yahova’nın “Herem”i vardır. Savaşta ele geçirilen şehirdeki bütün insanlar, hayvanlar, nefes alan her varlık, orayı İsraile teslim eden Yahova’nın hakkı olarak yok edilmelidir. 457
Tevrat Doğrultusunda Yahûdilerin İnancı: Şimdi milattan sonra ilk asırlardaki şekliyle, yahudi dininin inançlarına bir göz atalım. Tek, Kadir, Yaratıcı, münezzeh, kâinatın hükümrânı, Âdil ve Merhametli Tanrı’ya inanmak, yahudi dininin temelini teşkil eder. Yahudilik Tanrı’yı bir tanıma konusunda titizdir. Bu dini tatbik edenler, günde üç defa yaptıkları ibâdette “Dinle ey İsrail, Tanrımız Rab tek Rabdir” şehâdetini tekrar ederler. Milattan üç asır öncesinden beri yahûdiler Tanrı’nın has adı olan Yahova’yı anmaz olmuşlardır. Bu isme duydukları saygıdan dolayı, onun yerine Rabb, Adonay (Rabbimiz), Gök, Yer, İsim, Azamet, Merhametli gibi mücerret vasıflar kullanırlardı. Yahudiler Tanrı tarafından kendilerinin bir “ahid” ile seçildiklerine inanırlar. Tevhid inancının kendilerine mahsus olduğunu ve ancak kendilerinin yeryüzüne hâkim olmalarıyla Yahova’nın hükümranlığının gerçekleşeceğini kabul ederler.
447] Tekvin, 32/22-32), özellikle 32/28
448] Çıkış, 33/7-11
449] Tekvin, 2/2-3
450] Mezmur, 74/2 vd.; İşaya, 51/9
451] İşaya, 7/18; Amos, 1/3
452] Hâkimler, 11/23-24
453] I. Samuel, 26/19
454] II. Tarihler, 28/23
455] İşaya, 45/21
456] Sayılar, 14/18
457] Tesniye, 7/16; 2/33-34; Yeşu, 6/21 vb.
TEVRÂT
- 91 -
Meleklere, şeytanlara ve bunların faâliyetlerine inanırlar. Fakat bu varlıkların Tanrı’ya bağlı olarak çalıştıklarını düşündüklerinden, bağımsız varlıklar olarak onlara bir tâzim ve ibâdet yöneltmezler. Melekler Tanrı’nın semâvî kullarıdır, onlara mecâzen “Tanrı’nın oğulları (bene ha’ elohim)” adı verilir.458 Onlar Allah’ın icraatının vâsıtalarıdır. Elçi, koruyucu, yardımcı vb. sınıfları vardır. Şeytanlar ise, hataları yüzünden sükut etmiş meleklerdir. Melekler gibi sayısız derecede fazladırlar. İnsanları günaha düşürmek, maddî veya bedenî zarara sokmak sûretiyle kötülük etmek isterler. İblis, bunların başıdır. Onlardan sakınmak, zararlarına karşı melekleri yardıma çağırmak gerekir. Şeytanlardan korunmak için, hurâfeci tedbirlere başvurmak yaygın idi. Hayır-şer kuvvetleri hakkında düalist bir telakkiye sahip değildirler. Hayır ve şer, ahlâkî planda vardır, metafizik bir asla dayanmaz.
Milada yakın zamanlara kadar yahudi, ölümden sonra yer altında ölüler diyarında (sheol), gölgeler (rephaim) halinde, hayatiyet belirtilerinden yoksun bir şekilde kalacağına inanırdı. Din bilginleri bile ölümden sonra bir hesabın, mükâfat veya mücâzâtın olacağını düşünmüyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki, âhirete delâlet eden Tevrat nasları zâyi olmuştu. Fakat Milattan önceki ikinci asırdan itibaren Filistin’de Daniel kitabı ile459 âhiret günü ve ölülerin dirileceğine dair inanç başlar ve hızla yayılır, fakat Sadûkiyye fırkası, âhireti kabul etmemekte devam eder. 460
Tevrat (Torah), Yahova ile İsrail arasında müşahhas bir bağdır. Bizzat Tanrı’nın sözüdür. Onun, ilâhî kaynaktan geldiğine inanma, yahûdiliğin esasıdır. Yahûdinin ona olan sevgisi, Tevrat’ın 613 farzının koyduğu yükü hafif gösterir. Yahûdiler, milattan önceki bir zamandan beri, İsrail milletini yeniden canlandıracak, “Seçkin millet”in düşmanlarına galebesini sağlayarak kendilerini yeryüzünün hâkimi kılacak Mesih’i beklemektedirler. Mesih: Tanrı’nın elçisi, temsilcisi, irâdesinin gerçekleştiricisidir. Yahûdilerdeki dünyevî zevk ve refah açlığı, Tanrı melekûtu’nun (hâkimiyetinin) rûhânî tarafına baskın çıkar.
İsrail tevhidi, sûreti olmayan Tanrılık inancıyla, antikitenin çok tanrıcı sistemlerine, belli bir üstünlüğe sahip oldu. Eski Ahid’de Tanrı fikri, peş peşe yaptığı gelişmelere rağmen, her zaman -az çok örtülü olarak- şu iki kısır fikir içinde kaldı: Hukuken evrensel Tek Tanrı’yı, İsrailin özel Tanrısı haline getiren milliyetçilik ile; muhteris, dünyanın refahını arayıp duran bir kavmin, sırf bu gaye ile Kendisine bağlanmaları sebebiyle Yahovanın, dünyevî nimet beklenen bir Tanrı sayılması.
Kur’an’ın yahûdilere hücumları da, bu ve benzeri sebeplerden ileri gelmiştir. Kur’an onların muvahhid olduklarını kabul eder, Tanrılık hakkındaki inançlarını, esasta tenkit etmez. “Kitap ehlinden zulmedenler bir yana, onlarla en güzel şekilde mücâdele edin, şöyle deyin: ‘Bize indirilene de, size indirilene de inandık; bizim İlâhımız da sizin Tanrınız da birdir. Biz O’na teslim olmuşuzdur.”461 Allah’ı kendilerine mahsus sayıp, sırf bir ırka mensup olmakla, kuru bir iddia halinde “Biz Onun evlatları ve
458] Eyub, 38/7
459] 12/2 vd.
460] Resullerin İşleri, 4/1-2; Matta, 22/23-33
461] 29/Ankebût, 46; krş. 2/Bakara, 139
- 92 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sevgilileriyiz.”462 demelerini kınar.463 Tanrı’dan şikâyet etmelerini, sabırsızlıklarını vefâsızlıklarını yüzlerine vurur ki464 kendi kitapları bunun sayısız derecede ve şiddetli örnekleriyle doludur.465 “Yahûdiler, boş yere Yahova’dan şikâyet ediyorlar, Kendisine boşuna ibâdet ve hizmet ettiklerini, şeriatını gözetmekten hiçbir fayda görmediklerini söylüyorlar.”466 Tevrat’ın sadece Çıkış, 16. ve 17. bablarını okumakla, o zamanki yahûdilerin Hz. Mûsâ ve Hz. Hârun’a, Mısır’da refah içinde yaşadıklarını, onların ise kendilerini Mısır’dan çıkararak çöle perişan etmek için getirdiklerini ileri sürdüklerini, Tanrı’dan şikâyet ettiklerini, Rabbı imtihan ettiklerini, Hz. Mûsâ’yı neredeyse taşlayacaklarını vs. görmek mümkün olur. Kur’an, yahûdilerin bazı peygamberlerini yalanladıklarını, bazılarını öldürdüklerini bildirir. Kur’an’ın yahûdilere olan hücumu, özellikle nübüvvet meselesinden dolayıdır. Onlar daha önce, geleceğini bildikleri Peygamberi beklerken, gönderilen Hz. Muhammed’i (s.a.s.) reddetmekle, kin ve garazla, hatta “kâfirlerin mü’minlerden daha doğru bir yolda olduklarını” söyleyecek467 ve mü’minlerle ittifak imzaladıkları halde, hıyânet ederek içten içe, Ahzab savaşında ise açıkça kâfirlerle birlik olacak kadar çığırından çıkmalarını tenkit eder. Onların atalarının, daha Hz. Mûsâ aralarında iken, altın buzağıyı tanrı edinmelerini hatırlatır, buzağı sevgisinin içlerinde yer ettiğini bildirir.468 (Bu da, kendi Kitaplarında yer alan bir konudur. Meselâ Çıkış, 32/20; onların tarihte birçok kere buzağıya tapmaya döndüklerini bildirir). Kur’an’a göre yahûdiler, Hz. Mûsâ’ya gönderilen Kitabı tahrif etmişlerdir. On dört asır önce, hiçbir insan, hele ümmî Araplar, bunu akıllarından bile geçirmezlerdi. Son birkaç asırdan beri Eski Ahid’in metin tenkidi çalışmaları başlayınca, bir müddet sonra metnin değiştirildiğini, karıştırıldığını, kaybolan kısımlarının olduğunu aralarında yahûdi ırkından olan bilginlerin de bulunduğu garplıların kritikleri ortaya koymuştur. En az yüz seneden beridir, Tevrat’ın Hz. Mûsâ tarafından bırakıldığı gibi kaldığını ileri sürecek kimse kalmamıştır. Bizce bu, Kur’an’ın gaybî ihtarlarından birinin, müslüman olmayanların eliyle gerçekleştirilmesi anlamını taşır.
Kur’an, yahûdilerin din adamlarına karşı, onların her dediğini yapacak kadar tâzimde bulunmalarını ve bu anlamda onları “efendi, rabb” tanıdıklarını bildirir ve bu aşırılıklarını kınar. Bu durum, yahûdiler arasında Filistin’de bile görülüyordu. İncillerden şu cümleleri nakledelim: “Din adamları, Mûsâ’nın kürsüsüne sahiptirler; onlar ne derlerse onu yapınız”469 Yahûdiler, din adamlarını, Tanrı’nın temsilcileri sayarlardı, onların Tanrı ile doğrudan doğruya bağları vardı. Din, kendilerine mahsus özel bir saha idi ve anahtarları yalnız kendilerinin ellerinde idi. İnciller Hz. İsa’ya atfen, yahûdi din adamlarına bu tekelciliklerinden dolayı yönetilen şiddetli tenkitler ile doludur.
Ve nihâyet Kur’an, yahûdilerin Uzeyr hakkında Allah’ın oğlu dediklerini bildirir. Yahûdilere, Tanrılık inançları bakımından yöneltilen en şiddetli tenkit ve
462] 5/Mâide, 18
463] krş. Tesniye, 32/6; 14/1; 7/6; Çıkış, 4/22
464] 2/Bakara, 61, 55, 58-59, 64; 5/Mâide, 24, 64
465] Meselâ bk. Çıkış, 16. bab, Sayılar 11, 16
466] Abdias, 3/13-15
467] 4/Nisâ, 51
468] 2/Bakara, 92-93
469] Matta, 23/2-3
TEVRÂT
- 93 -
onların da en çok rahatsız oldukları taraf budur. “Yahûdiler, ‘Uzeyir Allah’ın oğludur’ dediler! Hıristiyanlar da, ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) Önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!”470 Yahûdiler, ilkelleştirdikleri bir tevhid inancına sahip olmakla birlikte, bütün bunlardan dolayı, Allah’ın varlığını ve birliğini yeryüzünde isbat etme misyonundan, tamamen uzak bir durumda bulunuyorlardı. Safiyeti, bozulmuş bir Kitabı, Tanrı’yı insanlığın yüzde birini bile bulmayan cüz’î bir ırkın tekeline almak isteyen inançları ve sırf dünya nimetlerine yönelmiş mensuplarıyla yahûdiliğin “Allah’ın şâhitleri” olmaya ehliyeti kalmamıştı. Zira Hz. İbrâhime’e verilen “İlâhî ahid, zâlimlere erişmez.” 471
Elimizdeki Tevrat’ta Tanrı konusunda, yer yer acziyet atfedilen ve tuhaf kabul edilecek ifâdelere rastlanır. Meselâ, bir avuç insana gücü yetmeyen bir tanrı anlayışı: “Ve Rab Yahuda ile beraberdi ve dağlık ahalisini kovdu; çünkü derede oturanları kovamadı, çünkü demir cenk arabaları vardı.”472 İnsanları yaratmasına pişman olmuştur: “Ve Rab yeryüzünde adamı yaptığına nâdim oldu ve yüreğinde acı duydu.”473 “Sen, kötülükten nâdim olan Allah’sın.”474 Âcizdir, inmeden şehri ve kuleyi göremiyor: “Ve Âdemoğullarının yapmakta oldukları şehri ve kuleyi görmek için Rab indi.“475 Tanrı ağlıyor.476 Aslan gibi, kaplan gibidir.477 Hz. İbrâhim’e 3 adam şeklinde Rab görünüyor. Allah ayaklarını yıkıyor, dinleniyor, ekmek ve yemek yiyor: 478
“Ve Yakub yalnız başına kaldı ve seher sökünceye kadar, bir adam onunla güreşti. Ve onu yenmediğini görünce... Bırak gideyim, çünkü seher vakti oluyor. Ve dedi: Beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam... Artık sana Yakub değil, ancak İsrail (Allah’la uğraşan yahut Allah uğraşır) denilecek. Çünkü Allah ile ve insanlarla uğraşıp yendin.”479 “Rabbin Yahuda ile de dâvâsı var ve Yakub’u kendi yollarına göre cezalandıracak, ona işlerine göre ödeyecek. Rahim de kardeşini topuğundan tuttu ve erkeklik çağında Allah ile güreşti; ve melekle güreşip yendi.” 480
Rab, insanların kocası, nişanlısı gibi gösterilir: “Ve o gün vâki olacak ki, Rab diyor, bana işi (kocam) diyeceksin.” “Ve seni ebediyen kendime nişanlıyacağım; evet, seni doğrulukla ve hakla ve inayetle ve rahmetlerle kendime nişanlayacağım. Ve seni sadakatla kendime nişanlayacağım. Ve Rabbi tanıyacaksın.”481 “Çünkü kocan seni Yaratandır; onun ismi orduların Rabbidir.”482 Bu ifadeler mecâzî bile olsa, Allah hakkında yakışık olmaz. Putperestler bile taptıkları basit putları bu kadar ayağa düşürmezler ve pervasız iddialarda bulunmazlar. Kocanın Rab,
470] 9/Tevbe, 30
471] Bk. 2/Bakara, 124; Suad Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyet, Kayıhan Y. s. 10-17
472] Hâkimler 1/19, s. 242
473] Tekvin, 6/6-7, s. 5
474] Yunus 4/1-2, s. 875
475] Tekvin, 11/5, s. 9
476] İşaya, 22/4-5, s. 688
477] Hoşea, 13/7, s. 862
478] Tekvin, 18/1, 2, 3, 4, 5, 6, 8
479] Tekvin, 32/24, 25, 26, 28, s. 33
480] Hoşea, 12/2, 3, 4, s. 862
481] Hoşea, 2/16, 19, 20, s. 857
482] İşaya, 54/5, s. 714
- 94 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Rabbın koca olması, gerçekten Kur'an'ın öğrettiği Rabbin özellikleriyle hiç bağdaşmaz.
Tanrı hatırlamasaydı, tufan devam edecekti. 150 gün devam devam eden tufan, biraz da Tanrının unutmasından dolayı uzun sürmüş: “Ve Allah Nuh'u ve onunla beraber gemide olan bütün hayvanları ve bütün sığırları hatırladı.“483 “Ve vâki olacaktır ki, yerin üzerine bulut getirdiğim zaman, yay da bulutta görünecektir. (...) ahdimi hatırlayacağım. Bütün beden sahiplerini yok etmek için sular artık tufan olmayacaktır. Ve bulutta yay olacaktır. (...) ebedî ahdi hatırlamak için onu göreceğim.”484 Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, Tanrı, (hâşâ) hatırlamak için gökkuşağına ihtiyaç duyuyor, yoksa unutup mahlûkatı helâk edecek.
Yasak meyveyi yiyen Âdem, Rab'dan gizlendi, Rab onu aradı, yediğini sonradan anladı, Rab bahçede geziyordu:485 Tanrı (hâşâ) yalan söylüyor, dediği çıkmıyor, yılan (şeytan) doğru söylüyor, onun dediği çıkıyor:486 Âdem, Tanrı gibi oldu, iyiyi kötüyü bilmekte, Tanrı onu kovdu ki kendi gibi ebedî olmasın: 487
Tanrılık inancı bakımından yahûdilere yöneltilen en şiddetli tenkit, Uzeyr’i Allah’ın oğlu kabul etmeleridir. Bu inancın temelleri konusunda bazı muhtemel iddialar ileri sürülmüştür. Bu iddialardan birine göre, şifahî yolla gelen Tevrat’ı unutulmaya yüz tuttuğu bir sırada derlediği için yahûdiler Uzeyr’e insanüstü bir varlık gözüyle bakarak, onun Allah’ın oğlu olduğunu kabul etmişlerdi. Bir diğer iddiaya göre de, öteden beri hak yoldan sapanlar, kutsal tanıdıkları kimseleri, peygamberlerini veya liderlerini Allah’ın oğlu sanırlardı. Dünyanın birçok yerinde bu inancın izlerini görmek mümkündü. Meselâ müşrikler de melekleri Allah’ın kızları olarak kabul ediyorlardı. İşte muhtemelen bu inanç, putperestlikten yahûdiliğe ve oradan da hıristiyanlığa geçmişti. Bu hususta ileri sürülen bir başka iddia da, sözkonusu inancın Hz. Peygamber zamanında bazı Tevrat metinlerine dayandığı şeklindedir.
İnançları Tanrı’nın birliğine dayanan yahûdiliğe yönelik Kur’an’ın ikinci tenkit noktası da, yahûdilerin din adamlarını tanrılaştırmalarıdır. Bu husus Kur’an’da “Yahûdiler Allah'ı bırakıp din adamlarını rab edinmişlerdir.“488 sözüyle ifade edilmiştir. Yahûdilerin ahbâr’ı (din bilginlerini) rab konumuna sokmalarının ne anlama geldiğini Hz. Peygamber’in şu sözünden anlamaktayız: “Onların haram saydığını haram, helâl saydıklarını da helâl saymak, onlara tapmaktan başka bir şey değildir.“489 İnsanların din adamlarının, liderlerinin her dediklerini yapmaları, çoğunlukla onlarda ilâhî bir güç olduğuna inanmalarından kaynaklanmaktadır. Hâlbuki insanı tanrılaştırmak, Allah’ın dinine aykırıdır. Şu kâinatın sayısız yaratıkları içinde bir zerre dahi sayılmayacak kadar küçük ve âciz insanı tanrılaştırmak, elbette yaratılış yasalarına taban tabana zıttır. Bundan dolayıdır ki, Kur’an bu tür bir putlaştırmayı reddetmekte, yalnız Allah’a tapmanın gereği üzerinde durmaktadır.
483] Tekvin, 8/1, s. 7
484] Tekvin, 9/14, 15, 16, s. 8
485] Tekvin, 3/8, 9, 11, s. 3
486] Tekvin, 3/3, 4, 5, 7 ve 22, 23, s. 3
487] Tekvin, 3/22, 23, 24, s. 3
488] 9/Tevbe, 31
489] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an 10, hadis no: 3292
TEVRÂT
- 95 -
Yahûdilerin İslâm’a Aykırı İnançları
Yahûdilerin İslâm’a ters inanç ve iddialarını Kur’an, değişik âyetlerde gündeme getirir. Bunları, maddeler halinde sayarsak, şöyle bir liste oluşur:
a- Buzağıyı, altını, putperestlerin taptıkları cinsten heykelleri put edindiler. 490
b- ‘Uzeyr Allah’ın oğludur’ dediler. 491
c- Cibt ve tâğuta da inandılar, ‘müşrikler daha doğru yoldadır’ dediler. 492
d- ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgileriyiz’ demişlerdir. 493
e- ‘Hz İsa’yı öldürdük’ derler. 494
f- Peygamberleri yalanladılar. 495
g- Hz. Muhammed (s.a.s.)’i bile bile inkâr ederler. 496
h- Kur’an’ı ve Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ettiler. 497
i- Cebrâil ve Mîkâil’e düşmanlık ederler. 498
k- ‘İşittik, isyan ettik’ dediler. 499
l- ‘Allah’ın eli bağlı’ (O cimri) dediler. 500
m- Yahûdiler ‘İbrâhim (a.s.) yahûdi’, hıristiyanlar da ‘hıristiyandır’ derler. 501
Hıristiyan ve yahûdilerin ortak bâtıl inançları: Yahûdiler ‘İbrâhim (a.s.) yahûdi’, hıristiyanlar da ‘hıristiyandır’ derler.502 Allah’a karşı yalan uydurup iftira ederler.503 Allah yolundan bile bile saptırmak isterler.504 Ehl-i kitap, ‘ancak yahûdi ve hıristiyan olanlar cennete girecek’ derler.505 Ehl-i kitap, kendilerine beyyineler geldikten sonra ihtilâfa düşmüşlerdir.506 Aslında Ehl-i kitap da müşriktir. 507
Ehl-i Kitab’ın Küfür ve Şirki: Müşrik, Tevhid dinini tanımayıp, İslâm’ı kabul etmeyen bütün gayri müslimlere denilir. Çünkü bütün gayr-i müslimler, bilinçli veya bilinçsiz mutlaka şirk içindedirler. Hıristıyanlar, Hz. İsa’ya; yahûdiler, Hz.
490] 2/Bakara, 92; 7/A’râf, 138, 148, 150-153; 20/Tâhâ, 85-97
491] 9/Tevbe, 30
492] 2/Bakara, 109; 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 80-81.
493] 5/Mâide, 18; 2/Bakara, 111; 3/Âl-i İmrân, 24; 2/Bakara, 94-95.
494] 4/Nisâ, 157-158
495] 5/Mâide, 70
496] 2/Bakara, 146; 6/En’âm, 20
497] 2/Bakara, 89-91; 3/Âl-i İmrân, 70-73, 98-99; 4/Nisâ, 155; 6/En’âm, 91
498] 2/Bakara, 97-98
499] 2/Bakara, 93; 4/Nisâ, 46
500] 5/Mâide, 64; 3/Âl-i İmrân, 181; 36/Yâsin, 47
501] 3/Âl-i İmrân, 65-68 ve yine bk. 2/Bakara, 140
502] 3/Âl-i İmrân, 65-68 Ve yine bk. 2/Bakara, 140
503] 3/Âl- İmrân, 93-94
504] 2/Bakara, 109; 3/Âl-i İmrân, 69, 99-100; 2/Bakara, 109
505] 2/Bakara, 111, 135, 137
506] 3/Âl-i İmrân, 19-20; 98/Beyyine, 4-6
507] 9/Tevbe, 30; 5/Mâide, 17, 73; 98/Beyyine, 6
- 96 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Uzeyr’e Allah’ın oğlu demektedirler.508 Onlar böyle inanmakla beraber bir Allah fikrini de kabul ederler. Onlar, dışarıdan bakınca tek Allah inancını benimsedikleri zannedilse bile müşriktirler. İslâm’ın iman esaslarını kabul etmedikleri için mutlak anlamda müşrik kabul edilirler. Kur’ân-ı Kerim, kitap ehline bazen açıkça ‘kâfir’ (inkârcı) de demektedir. “Ne kitap ehlinin kâfirleri ve ne de müşrikler Rabbinizden size bir iyilik inmesini isterler.”509; “Şüphesiz ‘Allah, Meryem oğlu Mesîh’tir’ diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır...”510; “Andolsun ‘Allah, üçün üçüncüsüdür’ diyenler de kâfir olmuşlardır. Hâlbuki bir tek Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur.”511; “Ehl-i Kitapdan ve müşriklerden İslâm’ı kabul etmeyen kâfirler, ebedî olarak cehennem ateşine girerler. İşte onlar, halkın en şerlileridir.” 512
Müşrik, kâfir ve ehl-i kitap arasında esasta bir fark yoktur; hakikî müslümanların dışında bütün din mensupları kâfirdir, müşriktir; ebedî cehennemliktir. Kitap ehli ile diğer gayr-i müslimler ve müşrik denilen gruplar arasındaki fark, teferruatla ilgilidir ve daha çok müslümanların bu kâfir gruplarla ilişkileri açısından fıkhî konularla, muâmelâtla ilgilidir. Allah katında geçerli din, ancak İslâm’dır.513 Allah’ın râzı olduğu tek din İslâm dinidir.514 Kim İslâm’dan başka bir din arar seçerse, böyle bir din, kendisinden asla kabul edilmeyecektir.515 “De ki: ‘Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size gönderilen Kur’an’ı uygulamadıkça hiçbir temeliniz olmaz.’ Rabbinizden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme.” 516
Uzeyir Allah’ın oğludur diyen yahûdiler, buzağıya tapan İsrâiloğulları ve Hz. İsa’ya Allah’ın oğludur diyen ve teslisi kabul eden hıristiyanlar da şirke düşmektedirler. “Yahûdi ve hıristiyanlar, müslümanlara şöyle dediler: ‘Bizim dinimize girip yahûdi ve hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız.’ Sen de ki: ‘Hayır, biz hak yol üzere bulunan İbrâhim’in dinindeyiz. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı.”517 Bu âyet-i kerimenin son kısmındaki “O hiçbir zaman müşriklerden olmadı” cümlesi, ehl-i kitabın şirke bulaştıklarının ve müşriklere benzediklerinin târiz yollu bir ifadesidir. 518
“Kendilerine kitaptan nasip/pay verilenleri görmedin mi; cibt ve tâğuta, putlara ve bâtıl (tanrılar)a iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: ‘bunlar, Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır’ diyorlar. Bunlar, Allah’ın lânetlediği kimselerdir; Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı da bulamazsın.” 519
Ehl-i Kitabın İslâm’a Ters Tutum ve Davranışları
Ehl-i kitap, dinlerinde aşırı giderler. Ehl-i kitap, dinlerinde Allah’ın koyduğu ölçüleri genellikle koruyamamışlar, aşırılığa kaçmışlardır. “Ey ehl-i kitap!
508] 9/Tevbe, 30
509] 2/Bakara, 105
510] 5/Mâide, 17
511] 5/Mâide, 73
512] 98/Beyyine, 6
513] 3/Âl-i İmrân, 19
514] 5/Mâide, 3
515] 3/Âl-i İmrân, 85
516] 5/Mâide, 68
517] 2/Bakara, 135
518] Bk. Celâleyn, 1/84; Zemahşerî, 1/194; Nesefî, 1/77; Âlûsî, 1/394; Elmalılı, 1/514
519] 4/Nisâ, 51-52
TEVRÂT
- 97 -
Dininizde aşırı gitmeyin, taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin...”520 Teslisi kabul etmeleri, Hz. İsa, Rûhu’l-Kudüs ve Hz. Meryem’e ülûhiyet vermeleri hep bu aşırılıklarındandır. “De ki: ‘Ey ehl-i kitap, dininizde haksız yere aşırılığa dalmayın ve önceden sapmış, birçoklarını da saptırmış, düz yoldan şaşmış bir milletin keyiflerine uymayın.”521 Ehl-i kitabın aşırılıkları, yahûdilikte neredeyse âhireti yok sayan bir dünyevîleşme ve altına tapma şeklinde ortaya çıkarken, hıristiyanlıkta, dünyadan el etek çekme, fıtrattan olan evlilik gibi helâlları kendilerine haram sayan ruhbanlık şeklinde beliriyordu; her ikisi de aşırılık ve taşkınlıktı. “...Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu Biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızâsını kazanmak için yaptılar; ama buna da gereği gibi uymadılar...” 522
Ehl-i kitabın ölçüsüz istekleri vardır. Ehl-i kitap, daha peygamberleri döneminden başlamak üzere, çok çirkin ve ölçüsüz isteklerde bulunan tiplerdir. Kendilerine put isteyecek, 523 Allah’ı açıktan görmedikçe inanmayız524 diyecek kadar aşırı isteklerde bulunurlar. Gerek yahûdiler ve gerekse hıristiyanlar insan fıtratına uygun mûtedil bir ilâhî ölçüyü benimseyip orta bir yol tutturamamışlardır. İşte onlarda bulunmayan ifrat ve tefritten uzak, dengeli, adâletli, mûtedil ve orta yol, hükmü kıyâmete kadar sürecek olan Hz. Muhammed (s.a.s.) ve O’nun vasat ümmeti gerçekleştirmiştir. 525
Ehl-i kitap kâfirleri, bir hayır indirilmesini istemez.526 Ehl-i kitap, yeni gelecek Peygamber’i tasdik edeceklerine dair Allah’a verdikleri sözü tutmamışlar ve gizlemişlerdir. 527
Ehl-i kitap, kendi kitaplarını tatbik etmemiş, tahrif etmişlerdir.
Ehl-i kitap, işlerine geldiği zaman kitaplarına uymuşlar, basit çıkarlarına ters düşünce kitaplarını kendilerine uydurmuş, onu tahrif etmişler, ya da bir kenara atıp tatbik etmemişlerdir.528 “Eğer onlar Tevrat’ı ve İncil’i ve kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, muhakkak ki hem üstlerinden hem ayaklarının altlarından (nimetler) yiyeceklerdi...”529 Bu âyetten, ehl-i kitabın önceleri hem kendilerine indirilen Tevrat ve İncil’i tatbikle görevli olduklarını, hem de Kur’an indirildikten itibaren kendilerine indirilen Kur’an’ı tatbik etmekle görevli olduklarını anlıyoruz. Bu âyette “kendilerine indirilen” ifadesiyle ehl-i kitaba da indirildiği ve Kur’an’la mükellef oldukları anlaşılmaktadır.530 Yani ehl-i kitabın müslüman olmaları istenmektedir. Kitap ehli, İslâm devrinde aralarında Allah’ın kitabıyla hüküm verilmesine râzı olmamışlardır.531 Yani iman edip müslüman olurlarsa
520] 4/Nisâ, 171
521] 5/Mâide, 77
522] 57/Hadîd, 27
523] 7/A’râf, 138
524] 2/Bakara, 55; 4/Nisâ, 153
525] 2/Bakara, 103; 22/Hacc, 78
526] 2/Bakara, 105; 5/Mâide, 64; 6/En’am, 91; 11/Hûd, 110
527] 5/Mâide, 15; 3/Âl-i İmrân, 81-82; 5/Mâide, 14-15; 7/A’râf, 157; 3/Âl-i İmrân, 70-71; 5/Mâide, 14; 2/Bakara, 159, 174
528] 5/Mâide, 47, 68
529] 5/Mâide, 66
530] 5/Mâide, 8
531] 3/Âl- İmrân, 23
- 98 -
KUR’AN KAVRAMLARI
aralarında Kur’an’la; iman etmezlerse İslâm idaresinde bir zimmî olarak kendi kitaplarıyla aralarında hüküm verilecektir. Kitap ehli, aynı zamanda Kitapta olmayan şeye “kitaptandır” demişlerdir.532 Onlar âyet uydururlar, Allah’a yalan isnad ederler.533 Kitabın kelimelerini yerlerinden değiştirir534 ve kitaplarını tahrif ederler.535 Haramı helâl; helâlı haram yapmışlardır.536 Ehl-i kitap, İslâm’ın kıblesine tâbi olmazlar.537 Hahamlar ve râhiplerden çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve halkı Allah’ın yolundan çevirirler.538 Hahamlar ve râhipler, insanları münkerden men etmemişler, ehl-i kitap zulüm ve günahta yardımlaşmışlardır.539 Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker yapmazlardı,540 Fâizle uğraşırlar, haram ve haksız yere insanların mallarını yerler, yalan dinlerler,541 Yeryüzünde devamlı savaş ve fesat çıkarmaya çalışırlar. 542
Ehl-i Kitabın Müslümanlara Karşı Davranış ve Tavırları:
‘Ümmîlere karşı sorumluluğumuz yoktur’ derler. Ehl-i kitap, daha önce kendilerine kitap verilmemiş olan ilk devir Arap müslümanlarına “ümmîlere karşı sorumluluğumuz yoktur” diyerek emânetlerini yerine getirmez, müslümanlara borçlarını ödemek istemezlerdi.543 Yani onlar, bu zihniyetleriyle Arapların malını kendilerine mubah görüyorlardı. Ehl-i kitap, İslâm dini ile alay eder, müslümanlara ezâ verirler.544 Müslümanlara hâinlik ederler. 545
İsrâiloğullarının Karakteri / Yahudileşme Alâmet ve Özellikleri
1. Allah’a vermiş oldukları ahdi/sözü bozmak, 546
2. Maymunlaşmak, 547
3. Kör ve sağır kesilmek, 548
4. Başka tanrılara da inanmak ve onları da güçlü görmek, 549
5. Yalnız Allah’a güvenip sadece O’ndan korkmamak, 550
6. Altın buzağıya (altına, elleriyle yaptıkları heykele ve buzağıya) tapmak, 551
532] 3/Âl-i İmrân, 78
533] 2/Bakara, 75, 79
534] 5/Mâide, 13
535] 4Nisâ, 46
536] 9/Tevbe, 29; 6/En’âm, 140; 3/Âl-i İmrân, 93-94
537] 2/Bakara, 142-145
538] 9/Tevbe, 34
539] 5/Mâide, 62-63; 2/Bakara, 84-85
540] 5/Mâide, 79
541] 4/Nisâ, 160-161
542] 5/Mâide, 64; 2/Bakara, 251
543] 3/Âl-i İmrân, 75
544] 5/Mâide, 57-58; 3/Âl-i İmrân, 111, 186
545] 3/Âl-i İmrân, 120; 5/Mâide, 13
546] 2/Bakara, 55, 61, 65, 84, 86, 90, 93, 100; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 154-155; 5/Mâide, 3, 60
547] 2/Bakara, 65; 7/A’râf, 166
548] 5/Mâide, 70-71
549] 2/Bakara, 93
550] 10/Yûnus, 84; 26/Şuarâ, 61-62
551] 2/Bakara, 51-54; 7/A’râf, 148-152; 20/Tâhâ, 86-98; 29/Ankebut, 92
TEVRÂT
- 99 -
7. Güzel nimetlere nankörlük, 552
8. Cihad ve savaş görevinden kaçmak, ölümden korkmak, 553
9. Fesat/bozgunculuk, 554
10. Allah’ın hükümleriyle hükmetmemek, 555
11. Peygamberleri yalanlamak ve öldürmek, 556
12. “Gözümüzle görmeden inanmayız” demek, 557
13. İkrar ettikten hemen sonra inkâr etmek, 558
14. Kitab’ı değiştirmek, 559
15. Tahrif etmek; Kelimeleri konuldukları yerden değiştirip anlamlarını çarpıtmak, 560
16. Hakka bâtılı karıştırmak, 561
17. Ketmetmek; Açıklamaları gereken bilgileri gizlemek, 562
18. Alçak dünyanın metâını, âhirete tercih etmek, 563
19. Hayırlıyı hayırsızla değiştirmek, 564
20. Ahireti dünyayla değiştirmek, 565
21. İsyankârlık ve aşırı gitmek, 566
22. “İşitttik ve isyan ettik” diyecek kadar küstahlaşmak, 567
23. Gerekli gördükleri her yalanı söyleyebilmek, 568
24. Devamlı harp ve fitne çıkarmaya çalışmak, 569
25. Firavun’un işbirlikçisi kapitalist Karun’a özenmek, 570
26. Rüşvet alıp vermek, 571
27. Fâiz yemek, 572
552] 2/Bakara, 61
553] 5/Mâide, 21-26; 2/Bakara, 46, 95, 246, 249; 59/Haşr, 14
554] 5/Mâide, 64, 81; 7/A’râf, 163; 17/İsrâ, 4-7
555] 5/Mâide, 44, 45, 47; 62/Cum’a, 5
556] 2/Bakara, 87
557] 2/Bakara, 55
558] 2/Bakara, 63-64; 4/Mâide, 12
559] 2/Bakara, 211, 41-42, 59, 75, 79
560] 2/Bakara, 75; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41; 7/A’râf, 162
561] 2/Bakara, 42
562] 2/Bakara, 159, 174; 3/Âl-i İmran, 187; 5/Mâide, 15; 6/En’am, 91
563] 7/A’râf, 169
564] 2/Bakara, 61
565] 2/Bakara, 86
566] 2/Bakara, 61, 65; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 160-161; 5/Mâide, 78; 6/En’am, 146
567] 4/Nisâ, 46
568] 5/Mâide, 40-42
569] 5/Mâide, 64
570] 28/Kasas, 79
571] 5/Mâide, 42, 62
572] 3/Âl-i İmran, 161; 4/Nisâ, 161
- 100 -
KUR’AN KAVRAMLARI
28. Başkalarının malını haksız yere yemek, 573
29. Bâtıl yollarla insanların mallarını yemek, 574
30. Cimrilik (Kendi malında), 575
31. Müsrif olmak/savurganlık (Doğa ve diğer insanlar konusunda), 576
32. Nankörlük, 577
33. Dünyaya çok hırslı/düşkün olmak ve dünyayı aşırı sevmek, 578
34. Zâlimlik, 579
35. Kasvet/Kalp katılığı, kalbin taşlaşması, 580
36. Kalbin perdelenmesi, kılıflanması, 581
37. Kalbin mühürlenmesi, 582
38. Kalbindeki sapma dolayısıyla kör ve sağır duruma gelmek, 583
39. Sûret-i haktan gözükerek başkalarına iyiliği emredip kendi nefsini dışta bırakmak, 584
40. İyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini yapmamak, 585
41. Aşırılık, haddi aşmak ve küfre koşmak, 586
42. Şeytana tâbi olmak, 587
43. Putlara ve şeytana inanıp tâğuta tapınmak, 588
44. Mü’minleri de saptırmaya çalışmak, 589
45. Mü’minlere inanmamak, 590
46. Kendi yanlış dinlerine davet etmek, 591
47. Mü’minleri imanlarından sonra küfre döndürmeyi istemek, 592
48. Allah’ın nurunu söndürmek istemek, 593
573] 3/Âl-i İmran, 161
574] 3/Âl-i İmran, 75; 4/Nisâ, 161; 9/Tevbe, 34
575] 4/Nisâ, 53
576] 5/Mâide, 32
577] 2/Bakara, 40, 47, 122; 5/Mâide, 20; 10/Yûnus, 93
578] 2/Bakara, 96; 4/Nisâ, 53; 7/A’râf, 169
579] 2/Bakara, 92
580] 2/Bakara, 74
581] 2/Bakara, 88
582] 3/Âl-i İmran, 155
583] 5/Mâide, 78
584] 2/Bakara, 44
585] 5/Mâide, 79
586] 5/Mâide, 41
587] 2/Bakara, 102
588] 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 60
589] 4/Nisâ, 44
590] 2/Bakara, 75; 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 43
591] 2/Bakara, 135, 136; 3/Âl-i İmran, 72, 73
592] 2/Bakara, 109
593] 9/Tevbe, 32-33
TEVRÂT
- 101 -
49. Mü’minlerin aleyhine müşriklerle dostluk kurmak ,594
50. Hâinlik yapmak ,595
51. Antlaşmalara uymamak, 596
52. Bir insanın (Hz. İsa’nın) tanrılığını iddia etmek, 597
53. Kur’an’ı hasetliğinden ve mevki hırsından dolayı inkâr etmek, 598
54. Münâfıklık ederek insanlara rastlayınca “inandık” demek, 599
55. Kendi yorumlarını (elleriyle yazdıklarını) Allah’tan gelen vahiy gibi sunarak gerçek vahye engeller çıkarmaya çalışmak, 600
56. Kendilerinden olmayanlara karşı sorumlulukları olmadığı iddiasıyla insanları aldatmaktan geri durmamak, 601
57. Âhireti de kimseye bırakmamak; Sayılı birkaç gün azaplarını/cezalarını çektikten sonra doğru cennete gönderileceklerine inanmak, 602
58. Rasûl’e uymayan bir topluluğa ve yalana kulak vermek. “Peygamber, hoşunuza giden bir şey söylerse kabul edin; yoksa reddedin” demek, 603
59. Göre göre, bile bile Allah’ın âyetlerini inkâr etmek, 604
60. Bilginlerini tanrı edinmek, 605
61. Tekrar tekrar dinden dönmek, 606
62. Allah’ın rahmetinden kovulmak, 607
63. Lânetlenmek ve Allah’ın gazabına uğramak; 608
64. Dostlukları olmaz. 609
Bu özelliklerinin içinde günümüzde nice “müslümanım” diyenlerce aynen uygulanan şu yahudi karakterlerine dikkat çekmek gerekmektedir:
Irkçılık ve taassup, üstün ırk oldukları iddiası, 610
Materyalizm ve dünyevîleşme, maddeyi putlaştırma, altına ve heykele tapma, 611
594] 5/Mâide, 80-81
595] 5/Mâide, 13, 32
596] 8/Enfâl, 56, 57
597] 5/Mâide, 72, 75, 116, 117
598] 2/Bakara, 89-91, 101; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 54; 6/En’am, 91
599] 2/Bakara, 76
600] 2/Bakara, 79
601] 3/Âl-i İmran, 75
602] 2/Bakara, 80
603] 5/Mâide, 41
604] Âl-i İmran, 70
605] 9/Tevbe, 31, 34
606] 4/Nisâ, 157
607] 2/Bakara, 88; 4/Nisâ, 46, 156, 157
608] 5/Mâide, 3, 60
609] 2/Bakara, 105, 120, 145; 5/Mâide, 51, 80, 82; 60/Mümtehine, 13
610] 5/Mâide, 18; 2/Bakara, 80
611] 2/Bakara, 51-54; 7/A’râf, 148-152; 20/Tâhâ, 86-98; 29/Ankebut, 92
- 102 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Eşlerini kıskanmama, domuz gibi yaşadıklarından domuza çevrilmeleri, 612
Maymunca taklitçilik ve şahsiyetsizlik özelliklerinden maymuna çevrilmeleri, 613
Dâvâları için her yolu meşrû görmeleri, yalan söylemeleri, 614
Sözlerinde durmamaları, 615
Sihirle uğraşma, 616
Ahlâkî dejenerasyon, 617
Toplumda fesâdı, fuhşu yaygınlaştırma, 618
Bilginlerini tanrı edinmek, 619
Dini tahrif, 620
İmanda pazarlık, Allah'ı açıkça görmediçe inanmayacağız“ demek, 621
Dinlerini paramparça etmek, hizipçilik ve tefrika, 622
Gerçeği bile bile inat, 623
Allah’ın hükümleriyle hükmetmemek. 624
Onlar ve Biz: Bugün İslâm toplumu dediğimiz toplum, İsrâiloğullarının olumsuzluklarla dolu tarihinin ve geleneklerinin mirasçısı görünümünü arzetmektedir. Meselâ, Kur’an-ı Kerim onlara yönettiği “Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?”625 sorusunun muhatabı olan sayılamayacak kadar insanımız vardır. Yine Tevrat, kendilerine yükletildiği halde onun emirlerini yerine getirmeyenlerin durumunu kitap yüklü merkeplere benzeten Kur’an’ı626 okurken, ister istemez Kur’an’a inandığını söyleyen ve onu kabul ettiğini, hatta öğrendiğini sandığı halde ümmîler gibi hareket eden nice insanımızın varlığını görerek Allah Teâlâ’nın çevremizdeki insanlardan binlercesine Kur’an’ı yüklenen merkepler olarak baktığını düşünmeden edemiyoruz. İsrâiloğulları ile bizim aramızdaki en büyük fark, bize vahiy olarak gelen Allah’ın kitabına olan samimi bağlılığımız ve ona uymamak için bahaneler aramayışımız olacaktır. Bunu yapmayınca Kur’an’ın onlar için anlattığı tüm olumsuzlukları kendimiz için düşünmemiz gerekecektir. Çünkü isrâiloğullarını Kur’an’ın kötülemesinin sebebi, onların Kitab’a ve Rasûllerine karşı olan lâkayt tavırlarıdır, keyfî hareketleri ve
612] 5/Mâide, 60
613] 2/Bakara, 65; 5/Mâide, 60; 7/A’râf, 166
614] 5/Mâide, 13, 32, 41
615] 2/Bakara, 55, 61, 65, 84, 86, 90, 93, 100; 3/Âl-i İmran, 112; 4/Nisâ, 154-155; 5/Mâide, 3, 60
616] 2/Bakara, 102
617] 3/Âl-i İmran, 188
618] 5/Mâide, 64
619] 9/Tevbe, 31, 34
620] 2/Bakara, 59, 75, 79; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41; 7/A’râf, 162
621] 2/Bakara, 55
622] 6/En’am, 159
623] 3/Âl-i İmran, 70
624] 5/Mâide, 44, 45, 47; 62/Cum’a, 5
625] 2/Bakara, 85
626] 62/Cum’a, 5
TEVRÂT
- 103 -
her şeyi dünyalık ucuz menfaatlerine göre hesaplayan bir mantığın temsilcisi olmalarıdır.
Muharref Ahd-i Atik’teki (Tevrat’taki) Çelişkiler
Mûsâ’ya inen (veya Mûsâ’nın yazdığı) Tevrat627 Mûsâ’nın ölüm sonrasından bahsediliyor. 628
“Allah’ı gördüler.”629; “Allah’ı kimse görmemiştir.”630
“Allah’ı gören yaşamaz.”631; Allah’ı gördü, sağ kaldı.632
“Bilmedin mi? İşitmedin mi? Ebedî Allah, Rab, Dünyanın uçlarını yaratan, zayıflamaz ve yorulmaz; onun anlayışının derinliğine erilmez.”633; “Ve Allah yedinci günü mübarek kıldı ve onu takdis etti; çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işte o günde istirahat etti (yani yoruldu)”634; “Çünkü Rab gökleri ve yeri altı günde yarattı ve yedinci günde rahat etti ve dinlendi.”635; “Yedinci günde istirahat etti.” 636
Allah bir şeyi yaptığına nâdim (pişman) olur mu, olmaz mı? “Allah insan değil ki, yalan söylesin. Ve insanoğlu değil ki, nâdim olsun.”637; “Allah nâdim oldu.”638; “Ve Rab yeryüzünde adamı yaptığına nâdim oldu ve yüreğinde acı duydu.”639; “Sen, kötülükten nâdim olan Allah’sın.” 640
“O göklerde değildir ki, diyesin: Kim bizim için göklere çıkacak ve bizim için onu alıp getirecek ve bize işittirecek ki, onu yapalım?”641 “Fakat imandan olan salâh böyle diyor: Kendi yüreğinde: Göke kim çıkacak?”642 (Yani Mesih’i indirmek için) deme.” 643
“Çünkü kocan seni Yaratandır; onun ismi orduların Rabbidir; ve seni fidye ile Kurtaran İsrail’in Kuddûsüdür; ona bütün dünyanın Allah’ı denecektir.” 644
“Ve Süleyman’ın cenk arabaları için kırk bin ahır bölüğünde atları vardı. Ve on iki bin atlısı vardı.”645; “Ve atlarla cenk arabaları için Süleyman’ın dört bin ahırı vardı ve on iki bin atlısı vardı. Ve Süleyman’ın yük taşıyan yetmiş bin ve dağlarda taş kesen seksen bin adamı, bunlardan başka Süleyman’ın işte çalışan kavmin
627] Tesniye, 31/24, s. 210
628] Tesniye, 34/5-12, s. 215
629] Çıkış, 24/9, 10, 11, s. 78
630] Yuhanna, 1/18, s. 92 -Ahd-i Cedid-
631] Çıkış, 33/20, s. 89
632] Tekvin, 32/30, s. 33
633] İşaya, 40/28, s. 703
634] Tekvin, 2/3, s. 2; Çıkış, 31/17, s. 87
635] Çıkış, 31/17, s. 87
636] Çıkış, 20/11, s. 74
637] Sayılar 23/19, s. 160
638] Tekvin, 6/7, s. 5; Çıkış, 32/14, s. 87; Yunus, 3/10, s. 875
639] Tekvin, 6/6-7, s. 5
640] Yunus 4/-2, s. 875
641] Tesniye, 30/12, s. 208
642] Tesniye, 30/12, 13
643] Romalılara 10/6, s. 162 -Ahd-i Cedid-
644] İşaya, 54/5, s. 714
645] I. Krallar, 4/26, s. 341
- 104 -
KUR’AN KAVRAMLARI
üzerine hükmeden işin başında bulunan üç bin üç yüz baş kâhyaları vardı.”646; “Ve Süleyman yük taşıyan yetmiş bin adam ve dağlarda taş kesen seksen bin adam ve onların üzerinde iş başı olan üç bin altı yüz adam saydı.” 647
(Mâbedin dökme denizi) “iki bin bat su alırdı.”648 ; “Ve içi üç bin bat su alırdı.” 649
“Yahuda kralı Asa’nın yirmi altıncı yılında Baaşanın oğlu Ela Tirtsada İsrail üzerine kral oldu ve iki yıl krallık etti.”650; “Asa’nın krallığının otuz altıncı yılında İsrail kralı Baaşa Yahuda’ya karşı çıktı ve Yahuda kralı Aşa’nın yanına giren ve çıkan adam bırakmasın diye Rama şehrini yaptı.”651; “Yahuda kralı Asa’nın otuz birinci yılında Omri İsrail üzerine kral oldu, on iki yıl krallık etti; Tirtsada altı yıl krallık etti.” 652
“Ahazya kral olduğu zaman yirmi iki yaşında idi ve Yeruşalim’de bir yıl krallık etti. Ve anasının adı İsrail kralı Omrinin kızı Atalya idi.”653; “Ahazya kral olduğu zaman kırk iki yaşında idi ve Yeruşalim’de bir yıl krallık etti. Ve anasının adı Omrinin kızı Atalya idi.”654
“Yehoyakin kral olduğu zaman on sekiz yaşında idi ve Yeruşalim’de üç ay krallık etti.”655; “Yehoyakin kral olduğu zaman sekiz yaşında idi ve Yeruşalim’de üç ay on gün krallık etti.” 656
“Ve Gibeonun babası, Yeiel Gibeonda otururdu, karısının adı Maaka idi ve ilk oğlu Abdon ve Tsur ve Kiş ve Baal ve Nadab ve Gedor ve Ahyo ve Zeker ve Miklot.”657 (Hemen bir sayfa sonra:) “Ve Gibeonda Gibeonun babası Yeiel otururdu, onun karısının adı Maaka idi; ve ilk oğlu Abdo ve Tsur ve Kiş ve Baal ve Ner ve Nadab ve Gedor ve Ahyo ve Zekarya ve Miklot.” 658
“Ve Ahaz Yehoaddanın babası oldu; ve Yehoadda Alemetin ve Azmevetin ve Zimrinin babası oldu.”659 (Hemen bir sayfa sonra:) “Ve Ahaz Yaranın babası oldu ve Yara Alemetin ve Azmevetin ve Zimrinin babası oldu.” 660
Harun put yaptı ve buzağı heykeline taptı.661; “Ve Rabbin mukaddesi Harun’u kıskandılar.” 662
“Fahişelik ettikleri zaman kızlarınızı ve zina ettikleri zaman gelinlerinizi
646] I. Krallar, 5/15-16, s. 341
647] II. Tarihler, 2/2, s. 429
648] I. Krallar, 7/26, s. 344
649] II. Tarihler, 4/5, s. 431
650] I. Krallar, 16/8, s. 357
651] II. Tarihler, 15/1, s. 442
652] I. Krallar, 16/23; s. 358
653] II. Krallar, 8/26, s. 377
654] II. Tarihler, 22/2, s. 448
655] II. Krallar, 24/8, s. 396
656] II. Tarihler, 36/9, s. 464
657] I. Tarihler, 8/29, s. 408
658] I. Tarihler, 9/35-37, s. 409
659] I. Tarihler, 8/36, s. 408
660] I. Tarihler, 9/42, s. 409
661] Çıkış, 32/1-6, s. 87
662] Mezmurlar, 106/16, s. 604
TEVRÂT
- 105 -
cezalandırmayacağım.”663 “Ve başka birinin karısı ile zina eden, komşusunun karısı ile zina eden adam, hem o, hem kadın mutlaka öldürülecektir.” 664
Kötülüklere ceza ve mükâfât: “Yahuda’nın ilk oğlu Er Rabbin gözünde kötü idi ve Rab onu öldürdü.” “Onan kardeşine zürriyet vermesin diye yere dökerdi. Ve yaptığı şey Rabbin gözünde kötü oldu ve onu da öldürdü.”665 ve devamında anlatılıyor ki, bu oğulların babaları Yahuda, gelini Tamar’la zina ediyor, her ikisi de ne öldürülüyor, ne de kendilerine başka ceza veriliyor. Tam tersine, bu zina ürünleri Davud’un ve İsa’nın ataları oluyor, yani şerefli kılınıyor. 666
“Saul’un kralı Mikal’ın ölüm gününe kadar çocuğu olmadı”667; “Beş çocuğu oldu.” 668
“Davud Hadadezer’den 1700 atlı aldı.”669; Davud Tıbhat’tan ve Kun’dan tunç aldı.”670
“Toi, Yoram, Seraya”671; “Tou, Hadoram, Şavşa” 672
Davud Suriyelilerden yedi yüz araba, cenkçiler ile kırk bin atlı telef etti.673 Davud Suriyelilerden yedi bin araba, cenkçiler ile kırk bin yaya asker öldürdü. 674
“Davud’un yiğitlerinin adları şunlardır: Üçlerin başı, Tahkemonlu Yoşebbaşşebet, bir kerede vurulmuş sekiz yüz kişiye karşı olan Etsnî Adino o idi”675 “Davud’un yiğitlerinin sayısı şudur: Hakmonî’nin oğlu, otuzların başı, Yaşobeam; üç yüze karşı mızrağını kaldırdı.” 676
“Ve İsrail’e karşı Rabbin öfkesi yine alevlendi ve: Git, İsrail’i ve Yahuda’yı say diye Davud’u onlara karşı tahrik etti.”677; “Ve şeytan İsrail’e karşı kalktı ve İsrail’i saymak için Davud’u tahrik etti.” 678
“Ve Yoab yazılanların sayısını krala verdi ve İsrail’de kılıç çeken sekiz yüz bin yiğit vardı ve Yahuda adamları beş yüz bin kişi idi.”679; “Ve Yoab yazılan kavmin sayısını Davud’a verdi. Ve bütün İsrail, kılıç çeken bin binler ve yüz bin kişi idi” (bin binler = bir milyon ve yüz -bir milyon yüz bin-) “Ve Yahuda kılıç çeken dört yüz yetmiş bin kişi idi.”680
663] Hoşea, 4/14, s. 858
664] Levililer, 20/10, s. 120
665] Tekvin, 38/7 ve 9, 10
666] İsa’nın ve Davud’un ataları için bk. Matta, 1/3, s. 1 -Ahd-i Cedid
667] II. Samuel, 6/23, s. 312
668] II. Samuel, 21/8, s. 329
669] II. Samuel, 18/8, s. 313
670] I. Tarihler, 18, s. 418
671] II. Samuel, 8/9, 10, 17, s. 314
672] I. Tarihler, 18/9, 10, 16, s. 418
673] II. Samuel, 10/18, s. 315
674] I. Tarihler, 19/18, s. 419
675] II. Samuel, 23/8, s. 332
676] I. Tarihler, 11/11, s. 410
677] II. Samuel, 24/1, s. 333
678] I. Tarihler, 21/1, s. 419
679] II. Sauel, 24/9, s. 333
680] I. Tarihler, 21/5
- 106 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Ve Gad Davud’a gelip ona bildirdi ve kendisine dedi: Sana memleketinde yedi kıtlık yılı mı gelsin?”681 “Ve Gad Davud’a gelip ona dedi: Rab şöyle diyor: İstediğini al: Ya üç yıl kıtlık...”682
“İnsanın ömrü en çok 120 yıl olacaktır.”683; “Nuh 950 yıl yaşadı.”684
“Gemiye her yaşayandan ikişer gelecek.”685; “Gemiye her yaşayandan yedişer gelecek.”686
“Ve Abram dedi: Ya Rab Yahova”687; “Ben Rabbım ve İbrahim’e... Yehova ismimle mâlum olmadım.”688
Kurban İshak idi689 Biricik oğlu idi (İsmail)690 “Ve Abramın karısı Saray ona çocuk doğurmadı; ve Sarayın bir cariyesi, bir Mısırlı vardı ve onun adı Hacardı... Ve Hacarın yanına girdi ve o gebe kaldı; ve gebe kaldığını görünce, kendi hanımı gözünde küçüldü... Ve Hacar Abrama bir oğul doğurdu ve Abram Hacarın doğurduğu oğlun adını İsmail koydu. Ve Hacar Abrama İsmaili doğurduğunda Abram seksen altı yaşında idi.”691 “Ve İbrahim, oğlu İshak kendisine doğduğu zaman, yüz yaşında idi.”692 Demek ki, İsmail’in doğduğundan tam on dört sene sonra İshak doğmuştu. İsmail ilk ve on dört sene tek çocuk idi. “Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu... kurban olarak takdim et... kendi biricik oğlunu benden esirgemedin... ve biricik oğlunu esirgemedin.”693 “ “Ama, bu biricik oğulun ismi İshak olarak açıklanır: “Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu, İshakı al ve Moriya diyarına git... kurban olarak takdim et.”694 “Ve İbrahim Allaha dedi: Keşke İsmail senin önünde yaşıyabilse!”695
“Bütün canlar otuz üçtü.”696 (Saydığımızda otuz dört çıkıyor.)
“Yakub’un evinin Mısır’a gelen bütün canları yetmiş idi.”697 “Yakub’u ve bütün akrabası yetmiş beş canı çağırdı.”698
“Mısırlıların bütün hayvanları öldüler.”699 “Hayvanlarını evlere kaçırdı... Hayvanlarını tarlada bıraktı.”700
681] II. Samuel, 24/13, s. 334
682] I. Tarihler, 21/11, s. 419-420
683] Tekvin, 6/3, s. 5
684] Tekvin, 9/29, s. 8
685] Tekvin, 6/19-20,s. 6
686] Tekvin, 7/2-3, s. 6
687] Tekvin, 15/2, s. 12
688] Çıkış, 6/2-3, s. 58
689] Tekvin, 22. bap, s. 19
690] Tekvin, 22/2, 12, 16, s. 19
691] Tekvin, 16/1, 4, 15
692] Tekvin, 21/5, s. 18
693] Tekvin, 22/2, 12, 16
694] Tekvin, 22/2, s. 19
695] Tekvin, 17/18, s. 14; Demek ki, o kurban olacaktı
696] Tekvin, 46/15, s. 48
697] Tekvin, 46/27, s. 48
698] Rasullerin İşleri, 7/14, s. 126 -Ahd-i Cedid
699] Çıkış, 9/6, s. 62
700] Çıkış, 9/20-21, s. 62
TEVRÂT
- 107 -
“Harun Hor dağının tepesinde öldü.”701 “Harun Mosera’da öldü ve orada gömüldü.”702
“Zina eden İsrailoğullarından vebada ölenler 24 bin kişi idi.”703 “23 bin kişi idi.”704
“Husyesi ezilmiş, yahut uzvu kesilmiş olan adam Rabbın cemaatına girmeyecektir.”705 “Göklerin melekûtu uğrunda kendilerini hadım edenler de vardır. Bunu kabul edebilen etsin.”706
Davud, Yesse’nin 8. oğlu707 Davud, Yesse’nin 7. oğlu708
Davud, Rabbın sandığını Filistî’ler Savaşından sonra taşıdı (giydi)709 Savaştan önce aldı710
Abşaloma 3 oğulla bir kız doğurdu ve kızın adı Tamar’dı.711 Talmay’ın kızı Maaka’nın oğlu Abşalom712 Abşalomun kızı Maaka’yı aldı, Abiya’yı doğurdu. 713
Babil esaretinden sonra Yeruşalim’e ve Yahuda’ya dönmüş bulunanların sayılarını veren Ezra bab 2714 ile Nehemya bab 7715 arasında en az yirmi çelişki mevcuttur. Ayrıca Ezra 30. cümlede, Mağbiş oğullarının 156 kişi olduklarını zikrederken Nahemya bunu unutmuştur. Burada çok ilginç bir hâdise çıkıyor. Şöyle ki: Nahemya’nın adetlerini verdiği 41 cemaatın nüfus miktarını tek tek toplarsanız 31089 kişi tuttuğunu göreceksiniz. Ezra’nın saydığı 42 cemaatın nüfus miktarı ise toplam 29818 tutmaktadır. Ne var ki bu farklı sonuçlarına rağmen her ikisi de toplam nüfusu 42360 kişi olarak vermektedir. Sonuçları birbirinden farklı olmasına rağmen nasıl oluyor da her ikisi kendi hesaplarıyla çelişen bir sayıda (42360) ittifak edebiliyorlar? Nahemya 31089’a 1127 sayısını, Ezra da 29818’e 12542 sayısını ekleyerek 42360’da karar kılmışlardır. İşte bu çelişkileri yakından görelim:
“Arah oğulları, yedi yüz yetmiş beş (775)”716 “Arah oğulları, altı yüz elli iki (652)”717
“Yeşua ve Yoab oğullarından Pahat-moab oğulları, iki bin sekiz yüz on iki (2812).”718 “Yeşua ve Yoab oğullarından Pahat-moab oğulları, iki bin sekiz yüz
701] Sayılar, 20/27-28, s. 156 ve Sayılar 33/39, s. 172
702] Tesniye, 10/6, s. 187
703] Sayılar, 25/9, s. 162
704] I. Korintoslulara, 10/8, s. 176 -Ahd-i Cedid-
705] Tesniye, 23/1, s. 200
706] Matta, 19/12, s. 21 -Ahd-i Cedid
707] I. Samuel, 16/10-11, s. 288
708] I. Tarihler, 2/14-15, s. 400
709] II. Samuil, 6/10-13, s. 312
710] I. Tarihler, 13-14, s. 413
711] II. Samuel, 14/27, s. 320
712] I. Tarihler, 3/2, s. 401
713] II. Tarihler, 11/20, s. 439
714] s. 466-467
715] s. 482-483
716] Ezra, Bab 2, s. 466
717] Nehemya, Bab 7, s. 482
718] Ezra, Bab 2, s. 466
- 108 -
KUR’AN KAVRAMLARI
on sekiz (2818)” 719
“Zattu oğulları, 945”720 “Zattu oğulları, 845” 721
“Bani oğulları 642”722 “Binnuy oğulları, 648” 723
“Bebay oğulları 623”724 “Bebay oğulları, 628” 725
“Azgad oğulları, 1222” 726 “Azgad oğulları, 2322” 727
“Adonikam oğulları, 666”728 “Adonikam oğulları, 667” 729
“Bigvay oğulları, 2056”730 “Bigvay oğulları, 2067” 731
“Adin oğulları, 454”732 “Adin oğulları, 655” 733
“Betsay oğulları, 323”734 “Betsay oğulları, 324” 735
“Haşum oğulları, 223”; 736 “Haşum oğulları, 328” 737
“Beyt-lehem oğulları 123, Netofa adamları, 56 (toplam 179)”738; “Beyt-lehem ve Netofa adamları, 188’’ 739
“Beyt-el ve Ay adamları, 223”740; “Beyt-el ve Ay adamları, 123” 741
“Lod, Hadid ve Ono oğulları, 725”742; “Lod, Hadid ve Ono oğulları, 721” 743
“Senaa oğulları, 3630”744; “Senaa oğulları, 3930” 745
719] Nehemya, Bab 7, s. 482
720] Ezra, Bab 2, s. 466
721] Nehemya, Bab 7, s. 483
722] Ezra, Bab 2, s. 466
723] Nehemya, Bab 7, s. 483
724] Ezra, Bab 2, s. 466
725] Nehemya, Bab 7, s. 483
726] Ezra, Bab 2, s. 466
727] Nehemya, Bab 7, s. 483
728] Ezra, Bab 2, s. 466
729] Nehemya, Bab 7, s. 483
730] Ezra, Bab 2, s. 466
731] Nehemya, Bab 7, s. 483
732] Ezra, Bab 2, s. 466
733] Nehemya, Bab 7, s. 483
734] Ezra, Bab 2, s. 466
735] Nehemya, Bab 7, s. 483
736] Ezra, Bab 2, s. 466
737] Nehemya, Bab 7, s. 483
738] Ezra, Bab 2, s. 466
739] Nehemya, Bab 7, s. 483
740] Ezra, Bab 2, s. 467
741] Nehemya, Bab 7, s. 483
742] Ezra, Bab 2, s. 467
743] Nehemya, Bab 7, s. 483
744] Ezra, Bab 2, s. 467
745] Nehemya, Bab 7, s. 483
TEVRÂT
- 109 -
“İlâhiciler: Asaf oğulları, 128”746; “İlâhiciler: Asaf oğulları, 148” 747
“Kapıcılar oğulları ve diğerleri 139” 748; “Kapıcılar ve diğerleri 138” 749
“Delaya oğulları, Tobiya oğulları, Nekoda oğulları 652”;750 “Delaya oğullları, Tobiya oğulları, Nekoda oğulları, 642” 751
“Bütün cemaat, toptan, 42360 kişi idi; ve onların erkek ve kadın iki yüz ilâhicisi vardı.”752 “Bütün cemaat, toptan, 42360 kişi idi; ve onların erkek ve kadın iki yüz kırk beş ilâhicisi vardı.” 753
Nuh (a.s.) sarhoş,754 Lût (a.s.) sarhoş755 Şarap aklı alır756 Ahd-i Cedid’de Hz. Yahya için şöyle denir: “Çünkü Rabbın gözünde büyük olacak, şarap ve içki içmeyecek.” 757
Günah şahsîdir758 Günah, 3. ve 4. nesle ceza759 veya 10. nesle ceza760 (Dolayısıyla suç işlemeyen tüm insanlık suçlu: İnciller)
“İyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin. Çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün.”761 Yedi, ölmedi ve 932 sene yaşadı, sonra öldü. 762
“Karının sözünü dinlediğin için... toprak senin yüzünden lânetli oldu.”763 “Sara’nın sana söylediği her şeyde onun sözünü dinle (Allah İbrahim’e dedi).” 764
Bilime terslik: “Yerin ucu” vardır: “Onların âhengi bütün dünya ya ve sözlerin yerin ucuna varmıştır.”765 “Onların âhengi bütün dünya ya ve sözleri yerin uçlarına varmıştır.”766 (Dünyanın yuvarlak olmadığına bu sözlerle delil getirildi, Galile’ye ve onun gibi bilim adamlarına zulmedildi.)
Yahûdiler seçilmiş millettir, mukaddestir, diğer kavimlerden üstündür.767 “Yahudiler peygamber katilleridir ve bütün peygamberlerin dökülen kanı bu
746] Ezra, Bab 2, s. 467
747] Nehemya, Bab 7, s. 483
748] Ezra, Bab 2, s. 467
749] Nehemya, Bab 7, s. 483
750] Ezra, Bab 2, s. 467
751] Nehemya, Bab 7, s. 483
752] Ezra, Bab 2, s. 467
753] Nehemya, Bab 7, s. 483
754] Tekvin, 9/20-22, s. 8
755] Tekvin, 19/30-36, s. 17
756] Hoşea, 4/11, s. 858
757] Luka, 1/15, s. 56
758] Hezekiel, 18/20-22
759] Çıkış, 20/5, s. 73
760] Tesniye, 23/2-3, s. 200
761] Tekvin, 2/17, s. 2
762] Tekvin, 5/5, s. 4
763] Tekvin, 3/17
764] Tekvin, 21/12, s. 18
765] Mezmur, 19/4, s. 549
766] Romalılara 10/18, s. 163 -Ahd-i Cedid
767] Tesniye, 14/2, s. 191; Çıkış, 19/5-6, s. 73; Levililer, 26/12, s. 127
- 110 -
KUR’AN KAVRAMLARI
nesilden sorulacak.”768 Yahudiler helâka müstahaktırlar. 769
Bir taraftan zina büyük suç sayılır, hatta ona yol açan harama bakmak sert ifadelerle kınanırken, öbür taraftan, peygamberler bile zina eder, hatta kızıyla zina edenler sözkonusu edilir. “Ve başka birinin karısı ile zina eden, komşusunun karısı ile zina eden adam, hem o, hem kadın mutlaka öldürülecektir.”770 Homoseksüelliğin ve hayvanla yatmanın cezası da ölümdür.771 “Fakat ben size derim ki, zinadan başka bir sebeple karısını boşayan adam onu zaniye eder; ve kim boşanmış kadınla evlenirse, zina eder.”772; “Zina etmeyeceksin”773 “Zina etmeyeceksin’ denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: Bir kadına şehvetle bakan her adam zaten yüreğinde onunla zina etmiştir. Ve eğer sağ gözün sürçmene sebep oluyorsa onu çıkar ve kendinden at; çünkü senin için azandan birinin yok olması, bütün bedeninin cehenneme atılmasından iyidir.”774 Bunlara rağmen, Yahuda, kim olduğunu bilmeden, kötü kadın zannederek geliniyle yatıyor. Gelini hâmile kalıp ikiz doğuruyor.775 Bu olay Kitab-ı Mukaddeste kınanmıyor, zina ürünü bu çocuklar, şerefli kılınarak Hz. İsa’nın soyunu teşkil ediyor.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama bu kadarı yeterli diye düşünüyorum. Konuyu Kur’ân-ı Kerim’den iki âyetle bağlayalım: “Vay haline o kimselerin ki Kitab'ı (Tevrat'ı) elleriyle yazarlar, sonra o yazdıkları şeyi az bir para karşılığında satmak için ‹Bu Allah katındandır' derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Yine kazandıklarından ötürü vay haline onların!“776; “Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok ihtilâf (tutarsızlık, çelişki) bulurlardı.” 777
Ahd-i Atik’deki bu ve benzeri çelişkiler yanında, birbirinden tümüyle kopya, daha doğrusu % 100 plagiarizm, yani çalmalar da vardır. Meselâ, II. Krallar, 19. Bölüm 778 ile İşaya, 37. bölüm779 kelimesi kelimesine aynıdır. Hâlbuki bu iki bölüm, değişik çağlarda yaşayan iki ayrı yazara atfedilir. Biri, diğerinden çalmıştır. Bu hırsızlığı Allah'a, Allah'ın değiştirilmemiş vahyine yakıştırabilir miyiz?
Not: Sayfa numaraları, Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil) adıyla Kitabı Mukaddes Şirketi tarafından 1976 yılında yayınlanan baskı esas alınarak verilmiştir).
Muharref Tevrat’taki Müstehcenlik ve Yüz Kızartıcı İfadeler
Sadece Tekvin’in ufak hacminde 47 defa “tohum” kelimesi geçer (Bunun bitki tohumu olmadığını belirtelim). Tabii, bu kelime diğer yerlerde de sıkça zikredilir. Muharref Tevrat’a göre Hz. Lût iki kızıyla zina eder. Hz. Lût’un kızları,
768] Luka, 11/47-51, s. 73 -Ahd-i Cedid-
769] Luka 20/16, s. 84 ve Matta, 21/41, s. 24 -Ahd-i Cedid
770] Levililer, 21/10, s. 120
771] Levililer, 21/13-16, s. 120
772] Matta, 5/32, s. 5
773] Çıkış, 20/14, s. 74 -On Emir’den biri-
774] Matta, 5/27, 28, 29
775] Tekvin, 38/15, 16, 18, 24, s. 39
776] 2/Bakara, 79
777] 4/Nisâ, 82
778] s. 390-391
779] s. 699-701
TEVRÂT
- 111 -
sarhoş babalarını ayartırlar. Çünkü babalarının tohumunu korumalarını istemektedirler. “Ve Lût Tsoar’dan çıkıp dağda oturdu, iki kızı onunla beraberdi; çünkü Tsoarda oturmaktan korktu; ve o ve iki kızı bir mağarada oturdular. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: Babamız kocamıştır, bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur, gel babamıza şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için onunla yatalım. O gece babalarına şarap içirdiler, büyük kızı girip babası ile yattı ve onun yatmasını ve kalkmasını bilmedi. Ve vaki oldu ki, ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi: İşte dün gece babamla yattım, bu gece de ona şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için gir, onunla yat. Ve o gece de babalarına şarap içirdiler, küçük kız kalkıp onunla yattı; ve onun yatmasını ve kalkmasını bilmedi. Lût’un iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar. Ve büyük kız bir oğul doğurdu ve onun adını Moab çağırdı; o bugüne kadar Moablıların atasıdır. Ve küçük kız, o da bir oğul doğurdu ve onun adını Ben-ammi çağırdı; o bugüne kadar Ammon oğullarının atasıdır.”780 Hz. Lût’un, gayr-ı meşrû nesilleri mübarek kılınır, kutsallaştırılır. 781
Geliniyle zina edip ondan çocuğu olan Yahuda782 ve tarihi, şerefli kılınıyor.783 Bu olay kınanıp eleştirilmeden anlatılır. Yahuda’nın gelininden doğan çocukları İsa’nın atalarıdır.784 Kardeşinin karısıyla beraber olup kendi kardeşine yengesinden zürriyet vermek, kayınbiraderlik görevidir. 785
İbrâhim a.s.’a da nâmussuzluk atfedilir, karısı Sara’yı, korktuğu için Firavun’a veriyor. Firavun karı olarak alıyor. İbrahim develer, eşekler vb. karşılığında karısını satıyor.786
Kızkardeşin yavuklu olması ve devamında çok müstehcen ifadeler: “Kaptın gönlümü kızkardeşim, yavuklum! Gözlerinin bir bakışı ile Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın. Okşamaların ne güzel kızkardeşim, yavuklum! Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların. Itrının güzel kosusu da her çeşit baharattan! Ey yavuklum bal damlatır dudakların; Balla süt senin dilinin altındadır. Esvabının kokusu da sanki Libnan kokusu. Kızkardeşim, yavuklum, kapalı bir bahçedir. Kapalı bir kaynaktır, mühürlenmiş pınardır.“787
“Keşke sen bana, Anamın memelerini emmiş kardeş gibi olaydın. Dışarıda seni bulunca, ben seni öperdim. Beni de kınamazlardı (...) Küçük bir kızkardeşimiz var. Ve onun daha memeleri yok. Onun için söz söyleneceği gün kızkardeşimiz için ne yapacağız (...) Ben duvarım, memelerin de kuleler gibi.” 788
“Çarıklar içinde ayakların ne güzel, ey emir kızı! Toplu kalçaların sanki mücevherler, üstat ellerinin işi. Göbeğin yuvarlak bir tas. Onda karışık şarap eksik değil. Karnın buğday yığını, zambaklarla kuşanmış. İki memen sanki bir çift geyik yavrusu, ikiz ceylan yavrusu (...) Bu senin boyun hurma ağacına, memelerin
780] Tekvin, 19/30-38, s. 17
781] Tesniye, 2/9 ve 19, s. 178
782] Tekvin, 38/15-18 ve 24, s. 39
783] Bk. Tekvin, 19/30 vd
784] Bk. Matta, 1/3, s. 39
785] Tekvin, 38/8, s. 38
786] Tekvin, 12/11-20, s. 11
787] Neşideler Neşidesi, 4/9-12, s. 669
788] Neşideler Neşidesi, 8/1, 8, 9, 10, s. 672
- 112 -
KUR’AN KAVRAMLARI
de salkımlara benziyor. Hurma ağacına çıkayım, dallarını tutayım dedim. Memelerin üzüm salkımları gibi olsun. Soluğunun kokusu da elma gibi. Ve ağzın en iyi şarap gibi.” 789
Sanki zina serbest gibi ifadeler: “Fahişelik ettikleri zaman kızlarınızı ve zina ettikleri zaman gelinlerinizi cezalandırmayacağım. (...) Ey İsrail, sen zina etsen de, bari Yahuda suçlu olmasın.” 790
“Adamlar birbiriyle kavga ederken, birinin karısı yaklaşıp kocasını dövenin elinden onu kurtarmak için elini uzatır ve onu utanılacak yerlerinden tutarsa; o zaman kadının elini keseceksin, gözün ona acımayacaktır.” 791
Davud’un oğlu Amnon, kızkardeşi Tamar’a zorla sahip oluyor. Uzun uzun bu olay anlatılır. 792
Kudüs (Yaruşelim) ve Samiriye iki fâhişedir. Bu yahûdi kentleri, fâhişeye benzetilirken, öyle ifâdeler kullanılır ki, hâşâ bu fâhişeler, Rabbin olur, Rable beraber olur. Allah’ın şânına kesinlikle yakışmayacak bu çirkin ifadeler, Allah’ın sözü olarak aktarılır: “Ve bana Rabbin şu sözü geldi: Âdemoğlu, bir ananın kızları, iki kadın vardı; ve Mısırda fahişelik ettiler; gençliklerinde fahişelik ettiler; onların memeleri orada sıkıştırıldı ve onların kızlık sinesine orada el sürüldü. Ve adları, büyüğünün Ohola ve kızkardeşinin Oholiba idi; ve onlar benim oldular ve oğullarla kızlar doğurdular. Ve adlarına gelince, Ohola Samiriyedir ve Oholiba Yeruşalimdir. Ve Ohola benimken fahişelik etti; ve oynaşlarına, komşu Aşurlulara gönül verdi.“ 793
“Bir adam karısını boşar ve yanından gidip başka birisinin karısı olursa, adam o kadına bir daha döner mi? O diyar çok murdar olmaz mı? derler; fakat sen çok oynaşlarla fahişelik ettin, yine de bana dön, Rab diyor. Çıplak tepelere gözlerini kaldır da bak; seninle nerede yatmadılar? Sen onlar için çöldeki bedevi gibi yolların kenarında oturdun; ve zinalarınla ve kötülüğünle diyarı murdar ettin.” 794
“Sen güzelliğine güvendin ve şöhretin yüzünden fahişelik ettin ve yoldan geçen her adamın üzerine fahişeliklerini döktün; onun oldu. Ve kendi esvabından aldın ve kendine renk renk yüksek yerler yaptın ve onların üzerinde fahişelik ettin... ve böyle oldu, Rab Yehovanın sözü. Ve bana doğurduğun oğullarını ve kızlarını aldın ve yiyecek olsun diye onlara kurban ettin. Fahişeliklerin az mı ki, evlâtlarımı da boğazladın ve onları ateşten geçirerek onlara verdin? Ve bütün mekruh şeylerinde ve fahişeliklerinde gençliğin günlerini anmadın, o zaman ki, sen çıplak ve açıktın ve kanında yuvarlanmakta idin... Yoldan geçen her adama ayaklarını açtın ve fahişeliğini artırdın. Ve bol etli komşuların Mısır oğulları ile fahişelik ettin; ve beni öfkelendirmek için fahişeliğini artırdın... Aşur oğulları ile de fahişelik ettin, çünkü doymuyordun; onlarla da fahişelik ettin, çünkü doymuyordun; onlarla da fahişelik ettin ve yine doymadın. Ve ticaret diyarına, Kildanîler diyarına kadar fahişeliğini artırdın; yine bununla da doymadın... Bütün
789] Neşideler Neşidesi, 7/1-9, s. 671
790] Hoşea, 4/14-15, s. 858
791] Tesniye, 25/11-12, s. 202
792] II. Samuel, 13/1-14, s. 318
793] Hezekiel, 23/1-5, s. 809-810
794] Yeremya, 3/1-2, s. 726
TEVRÂT
- 113 -
bu şeyleri, utanmaz fahişe işlerini yapıyorsun ve ücreti hor görmekle bir fahişe gibi de değilsin. Zina eden, kocasının yerine yabancılar alan bir karısın! Bütün fahişelere hediye verirler; fakat bütün oynaşlarına sen hediyeler veriyorsun ve fahişeliklerin için her yandan sana gelsinler diye onlara rüşvet veriyorsun. Ve fahişeliklerinde başka kadınlara benzemezsin, çünkü fahişelik etmek için kimse senin ardına düşmiyor.“ 795
Ve bu tür ifadelerden dolayı meşhur bir batılı George Bernard Shaw şöyle diyor: “Yeryüzündeki en tehlikeli kitabı (İncil ve Tevrat’ı) kilit ve anahtar altında muhâfaza et.” Kitab-ı Mukaddes’i çocuğunun ulaşamayacağı yerlerde sakla. Batıda yayınlanan bir dergi şunu yazar: “Çocuklara Kitab-ı Mukaddes hikâyeleri okumak, onlarla seks ahlâkını tartışmak için her çeşit fırsatı da doğurabilir. Temizlenmemiş bir Kitab-ı Mukaddes bazı sansürlerden olumsuz bir rapor alabilir.”796 Başka bir yazar da şöyle der: “Kitab-ı Mukaddes, eğeer bir Hindu din kitabı yahut bir müslüman din kitabı olmuş olsaydı elbette ona da yasak damgasını vuracaklardı. Fakat onlar kendilerine ait ‘Kutsal Kitab’a karşı son derece âcizdirler. Çünkü onların kurtuluşu ona bağlıdır.”
Muharref Tevratta Kadın
Kadın hor, erkek çok üstündür: “Çünkü kocan, seni yaratandır.”797 “(Rab Allah) Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın. Ve arzun kocana olacak, o da sana hâkim olacaktır. Ve Âdem'e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve: Ondan yemeyeceksin, diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lânetli oldu.“798 “Kadının öğretmesine ve erkeğe hâkim olmasına izin vermem, ancak sükûtta olsun. Âdem aldanmadı. Fakat kadın aldanarak suça düştü.”799 Kadın (Havvâ) Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldı: 800
“Çünkü kocan seni Yaratandır; onun ismi orduların Rabbidir; ve seni fidye ile Kurtaran İsrail’in Kuddûsüdür; ona bütün dünyanın Allahı denecektir.”801
Âdet gören kadın murdardır: “Ve eğer bir kadının akıntısı olur ve bedeninde akıntısı kan olursa yedi gün murdarlığında kalacak ve ona her dokunan akşama kadar murdar olacaktır. Ve murdarlığında üzerinde yattığı her şey murdar olacak, üzerinde oturduğu her şey de murdar olacaktır. Onun yatağına dokunan her adam, kadının üzerinde oturmakta olduğu herhangi bir şeye dokunan her adam murdar. Kadının oturmuş olduğu yatak üzerinde bir şey varsa adam ona dokunursa akşama kadar murdar ve eğer âdet zamanında değilken çok günler kan akıntısı olursa murdardır. Yatağı, üzerine oturduğu her şey murdar. Bu şeylere dokunanların hepsi murdar olacak ve esvabını yıkayacak ve suda yıkanacak ve akşama kadar murdar olacaktır. Fakat akıntısından tâhir olursa, o zaman kendisine yedi gün sayacak ve ondan sonra tâhir olacaktır. Ve sekizinci günde iki kumru
795] Hezekiel, 16/15-34, s. 800-801
796] ‘The Plain Truth, Ekim 1977
797] İşaya, 54/5, s. 714
798] Tekvin, 3/16-17, s. 3; Ahd-i Cedid’deki kadını aşağılayan ifadeler için bk. Pavlos’un Efesoslulara Mektubu, 5/22-24, s. 201 ve Pavlos’un Korintoslulara I. Mektubu, 11/3-9, s. 177
799] Pavlos’un I. Timoteos’a Mektubu, 2/11-15, s. 218
800] Tekvin, 2/21-23, s. 2
801] İşaya, 54/5, s. 714
- 114 -
KUR’AN KAVRAMLARI
veya iki güvercin yavrusu alıp, kâhine getirecek. Kâhin takdime edecek onun için murdarlığının akıntısından dolayı Rabbin önünde keffâret edecektir.“802
Ahd-i Atik’de Savaş, Sömürü ve Irkçılık
“Ele geçen her adamın gövdesi, delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da karıları da kirletilecek. (...) Ve yayları gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine acımayacaklar; gözleri çocukları esirge meyecek.” 803
“Atalarının fesadından ötürü, onun oğullarını boğazlayacak yer hazırlayın da ayağa kalkmasınlar ve diyarı kendilerine mülk edinmesinler ve dünya yüzünü şehirlerle doldurmasınlar. Ve orduların Rabbi diyor: Onlara karşı kalkacağım ve adı bâki kalanı ve oğlu ve torunu Babil’den kesip atacağım, Rab diyor.” 804
“Milletlerin zenginliği sana gelecek. (...) Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler; çünkü seni öfkemde vurdum, fakat lütfumla sana merhamet ettim. Ve kapıların daima açık duracak; milletlerin servetini ve sürgün getirilen krallarını sana getirsinler diye gece gündüz kapanmayacaklar. Çünkü sana kulluk etmiyen millet ve ülke yok olacak ve o milletler tamamen harap olacak. (...) Ve seni sıkıştıranların oğulları sana eğilerek gelecekler; ve seni hor görenlerin hepsi senin ayaklarının tabanında yere kapanacaklar ve sana: Rabbin şehri, İsrail Kuddûsünün Sion'u diyecekler. (...) Ve milletlerin sütünü emeceksin ve kralların memelerini emeceksin. (...) Tunç yerine altın getireceğim ve demir yerine gümüş ve ağaç yerine tunç ve taş yerine demir getireceğim.“ 805
“Ve yabancılar durup sürülerinizi güdecekler ve ecnebiler çiftçileriniz ve bağcılarınız olacak. (...) milletlerin servetini yiyeceksiniz ve onların izzeti size geçecek.” 806
“Allah’ın Rab, mülk olarak almak için gitmekte olduğun diyara seni götüreceği ve senin önünden çok milletleri, Hittîleri ve Girgaşîleri ve Amorileri ve Kenanlıları ve Perizzîleri ve Hivîleri ve Yabusîleri, senden daha büyük ve daha kuvvetli yedi milleti kovacağı ve Allah’ın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman, onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın; ve onlarla hısımlık etmeyeceksin; kızını onun oğluna vermeyeceksin ve onun kızını oğluna almayacaksın.” 807
“Ve Allah’ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavmları bitireceksin; gözün onlara acımayacak. (...) Ve Allah’ın Rab, onları senin önünde ele verecek ve onları helâk edinceye kadar büyük kırgınla kıracak. Ve onların krallarını senin eline verecek, adlarını göklerin altından yok edeceksin; sen onları yok edinceye kadar kimse senin önünde duramayacak.” 808
802] Levililer, 15/19-32, s. 114-115
803] İşaya, 13/15, 16, 18, s. 682-683
804] İşaya, 14/21, 22, s. 683
805] İşaya, 60/5, 10, 11, 12, 14, 16, 17, s. 718-719
806] İşaya, 61/5, 6, s. 719
807] Tesniye, 7/1, 2, 3, s. 184
808] Tesniye, 7/16, 23, 24, s. 185
TEVRÂT
- 115 -
“(Rab dedi:) Sen benim topuzum ve cenk silâhlarımsın. Ve seninle milletleri kıracağım ve seninle ülkeler helâk edeceğim (...) ve seninle erkeği ve kadını kıracağım ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım ve seninle valileri ve kaymakamları kıracağım.”
“Mülklerini alacağınız milletlerin yüksek dağlar üzerinde ve tepeler üzerinde ve her yeşil ağaç altında ilâhlarına ibâdet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz.” 809 (Başka mâbedlere karşı bu acımasız tavrı, müslümanların Mescid-i Aksâ’sı için de düşünüyorlar)
Irkçılık:
“Sen Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavmsin ve Rab, yer üzerinde olan bütün kavmlardan üstün olarak, kendisine has bir kavm olmak üzere seni seçti.”810
“Ve aranızda yürüyeceğim ve sizin Allah’ınız olacağım ve siz benim kavmim olacaksınız.” 811
“İbranîlerin Allah’ı Rab.” 812
“İşte şimdi bildim ki bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail’de vardır.” 813
“Mukaddes millet, kâhinler melekûtu, bütün kavmlardan has.” 814
“Bütün İsrail zürriyeti RABDE suçsuz olup övünecekler.” 815
“Yabancıya faizle ödünç verebilirsin; fakat kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin; ta ki, mülk olarak almak üzere gitmekte olduğun diyarda elini atacağın her şeyde Allah’ın Rab seni mübarek kılsın.” 816
“Eğer İsrail oğullarından, kendi kardeşlerinden bir canı çalan adam bulunursa ve ona köle gibi davranır, yahut onu satarsa, o zaman o hırsız ölecektir ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın.” 817
“O Allah ki, bana öçler verir, kavmleri bana tâbi kılar.” 818
“İsrail onun mirasının sıptıdır; ismi orduların RABBİDİR. Sen benim topuzum ve cenk silâhlarımsın. Ve seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeler helâk edeceğim; ve seninle atı ve binicisini kıracağım ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım ve seninle valileri ve kaymakları kıracağım.” 819
809] Tesniye, 12/2, s. 189
810] Tesniye, 14/2, s. 191
811] Levililer, 26/12, s. 127
812] Çıkış, 10/3, s. 63
813] II. Krallar, 5/15, s. 373
814] Çıkış, 19/5, 6, s. 73
815] İşaya, 45/25, s. 708
816] Tesniye, 23/20, s. 200
817] Tesniye, 24/7, s. 201
818] II. Samuel, 22/48, s. 332
819] Yeremya, 51/19-23, s. 777
- 116 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Ey Habeşler, siz de benim kılıcımla öldürüleceksiniz.” 820
“Ve yahudiler bütün düşmanlarını kılıçtan geçirdiler ve öldürdüler ve yok ettiler ve kendilerinden nefret edenlere istedikleri gibi yaptılar. (...) ve kendilerinden nefret edenlerden yetmiş beş bin kişiyi öldürdüler.” 821
“Ve Mısırlıların gözlerinde bu kavma lütuf vereceğim; ve vâki olacak ki, gittiğiniz zaman eli boş gitmeyeceksiniz. Fakat her kadın komşusundan ve evinde olan misafirden gümüş şeyler ve altın şeyler ve esvaplar isteyecek; ve oğullarınızı ve kızlarınızı onlarla süsleyeceksiniz; ve Mısırlıları soyacaksınız.”822 (Görüldüğü gibi, bu cümlelerde başka kavimlerden hırsızlık emredilmektedir.)
“Para faizi olsun, zahire faizi olsun yahut ödünç verilen her şeyin faizi olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin.” 823
“Komşunun bağına girdiğin zaman canının istediği gibi doyuncaya kadar üzüm yiyebilirsin, fakat kabına koymayacaksın, komşunun ekinine girdiğin zaman elinle başakları koparabilirsin, fakat komşunun ekinine orak salmayacaksın.” 824
“Hiçbir leş yemeyeceksiniz; onu yesin diye şehirlerinde olan garibe verebilirsin; yahut yabancıya satabilirsin; çünkü sen Allah’ın Rabbe mukaddes bir kavmsın.” 825
İsrail-Filistin: “Ve o gün vâki olacak ki, Aşur'dan ve Mısır'dan ve Patros'tan ve Kuş'tan ve Elam'dan ve Şinar'dan ve Hamat'tan ve denizin adalarından arta kalacak olan kavmının bakiyesini kurtarmak için Rab yine ikinci kere elini uzatacak. Ve milletler için bir bayrak kaldıracak ve İsrail'in sürgünlerini toplayacak ve yerin dört köşesinden Yahuda'nın dağılmış adamlarını bir araya getirecek. Efraim'in kıskançlığı da kalmayacak ve Yahuda'yı sıkıştıranlar kesilip atılacak; Efraim Yahuda'yı kıskanmayacak ve Yahuda Efraim'i sıkıştırmayacak. Ve garp tarafında Filistîlerin sırtına uçup atılacaklar, şark oğullarını birlikte çapul edecekler. Edom ve Moab üzerine ellerini atacaklar ve Ammon oğulları onların sözünü dinleyecekler.“ 826
“Çünkü Rab Yakub’a acıyacak ve İsrail’i yine seçecek ve onları kendi toprakları üzerine koyacak ve yabancı onlarla birleşecek ve Yakub evine yapışacaklar. Ve kavmlar onlar alıp köle ve cariye olarak kendine mülk edinecek ve kendilerini sürgün etmiş olanları sürgün edecekler ve kendilerine gadretmiş olanlara hâkim olacaklar.” 827
“Baştanbaşa, Ey Filistin, seni vuran değnek kırıldı diye sevinme. (...) senin kökünü kıtlıkla öldüreceğim ve artakalanların öldürülecek. Ulu, ey kapı, feryat et ey şehir; baştanbaşa ey Filistin, eridin; çünkü şimalden duman geliyor
820] Tsefanya, 2/12, s. 887
821] Ester, 9/5-6, s. 498-499
822] Çıkış, 3/21-22, s. 56
823] Tesniye, 23/19-20, s. 200
824] Tesniye, 23/24-25, s. 200
825] Tesniye, 14/21, s. 192
826] İşaya, 11/11-14, s. 682
827] İşaya, 14/1, 2, s. 683
TEVRÂT
- 117 -
ve onun askerinde kaçak yoktur. Ve o milletin ulaklarına ne cevap verilecek? Denecek ki, Rab Sion’un temelini kurmuştur ve kendi kavminin düşkünleri ona sığınacaklardır.”828
“Deniz kıyısında oturanların, Keretîler milletinin vay başına! Ey Kenan, Filistîler diyarı, Rabbin sözü size karşıdır; seni yok edeceğim, öyle ki, artık sende oturan kimse olmayacak.”829 830
Ahd-i Cedi’de de bu bakış açısı vardır: Meselâ, yahudi olmayan başka ırklar köpektir.831
Recm Cezası ve Diğer Bazı Cezalar: “Ve başka birinin karısı ile zina eden, komşusunun karısı ile zina eden adam hem o hem kadın mutlaka öldürülecektir.”832; “Ve bir adam kadınla yatar gibi erkekle yatarsa, ikisi menfur şey yapmışlardır; mutlaka öldürüleceklerdir; kanları kendi üzerlerinde olacaktır.”833; “Ve bir hayvanla yatan adam mutlaka öldürülecektir; hayvanı da öldüreceksiniz. Ve bir kadın bir hayvana yaklaşmak üzre onun yanına giderse, kadını ve hayvanı öldüreceksin; mutlaka öldürülecekler; ve kanları kendi üzerinde olacaktır.” 834
Nice kadınlarda kanın ilk gece gelmediği meşhur bir olaydır. Tıp da bunun normal olduğunu söyler. Ama Kitab-ı Mukaddes’te böyle bir olay, normal kabul edilmez; kesin zina kabul edilip ceza emredilir: “Ve işte: Senin kızında kızlık nişanlarını bulmadım, diyerek ona ayıp şeyler isnat etti; ve lâkin kızımın kızlık nişanları bunlardır. Ve esvabı şehrin ihtiyarları önüne serecekler. Fakat bu şey, genç kadında kızlık nişanları bulunmadığı, hakikatsa, o zaman genç kadını babasının evinin kapısına çıkaracaklar ve şehrinin adamları onu taşla taşlıyacaklar ve ölecek, çünkü babasının evinde zina etmiş olmakla İsrailde alçaklık etmiştir; ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın.”835 Tecavüze uğrayan yahûdi veya hıristiyan bir kadın kendisine tecavüz eden erkekle evlenmek zorundadır: “Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış genç bir kadın bulursa ve onu tutup onunla yatarsa ve onlar bulunurlarsa; o zaman onunla yatmış olan adam genç kadının babasına elli şekel gümüş verecektir ve kadın onun karısı olacaktır, çünkü onu alçaltmıştır; bütün ömrünce onu boşıyamayacaktır.” 836
“Ve Rab Mûsâya söyliyip dedi: Lânet edeni ordugâhın dışarısına çıkar; ve kendisini işitenlerin hepsi ellerini onun başı üzerine koysunlar ve bütün cemaat onu taşlasınlar. Ve İsrail oğullarına söyleyip diyeceksin: Her kim Allah’ına lânet ederse suçunu yüklenecektir. Ve Rabbin ismine küfreden mutlaka öldürülecektir; bütün cemaat mutlaka onu taşlayacaklar; garip olsun yerli olsun, Rabbin ismine küfrettiği zaman öldürülecektir.” 837
828] İşaya, 14/29, 30, 31, s. 684
829] Tsefanya, 2/5, s. 887
830] Ayrıca bu konularda diğer örnekler için, bk. s. 212, 370, 697, 777; 772, 828, 286, 794, 223, 464, 221, 197, 540, 370, 715, 178, 201, 331, 724, 777
831] Matta, 15/21-27, s. 17
832] Levililer, 20/10, s. 120; Yine, bk. Tesniye, 22/22-27, s. 199
833] Levililer, 20/13, s. 120
834] Levililer, 20/15-16, s. 120
835] Tesniye, 22/17, 20-21), s. 199
836] Tesniye, 22/28-29, s. 199-200
837] Levililer, 24/13-16, s. 124-125
- 118 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Ve bir kimse bir adamı vurursa mutlaka öldürülecektir. Ve bir hayvanı vuran, can yerine can olarak onu ödeyecek. Ve bir kimse komşusunu sakatlarsa, kendisine de yaptığı gibi yapılacaktır; kırık yerine kırık, göz yerine göz, diş yerine diş olmak üzere, adamı nasıl sakat etti ise, kendisine de öylece edilecektir. Ve hayvanı vuran odu ödeyecek; ve adamı vuran öldürülecektir.” 838
“Adamlar birbiriyle kavga ederken birinin karısı yaklaşıp kocasını dövenin elinden onu kurtarmak için elini uzatır ve onu utanılacak yerlerinden tutarsa; o zaman kadının elini keseceksin, gözün ona acımayacaktır.” 839
“Eğer bir adamın, inatçı ve âsi, babasının sözünü ve anasının sözünü dinlemiyen ve kendisini tedip ettikleri halde onları dinlemeyen bir oğlu olursa; o zaman babası ve anası onu tutacaklar ve onu şehrinin ihtiyarlarına ve yerinin kapısına çıkaracaklar çıkaracaklar ve şehrinin ihtiyarlarına diyecekler: Bu bizim oğlumuz inatçı ve âsidir, sözümüzü dinlemez; obur ve ayyaştır. Ve şehrinin bütün adamları onu taşla taşlayacaklar ve ölecek; ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın; ve bütün İsrail işitip korkacaklar.”840 “Çünkü babasına yahut anasına lânet eden her adam mutlaka öldürülecektir; babasına yahut anasına lânet etmiştir; kanı kendi üzerinde olacaktır.” 841
Hz. Mûsâ’nın Ölümü ve Sonrasından Bahseden Mûsâ’ya Vahyedilen Kitap!
Tevrat olarak adlandırılıp Hz. Mûsâ’ya indirildiği kabul edilen Kitab-ı Mukaddes’in ilk beş kitabında (Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye) 700’den fazla ifade var ki, bu kitapların İlâhî olmadığını isbat etmekle kalmaz; aynı zamanda Hz. Mûsâ’nın da onlara karışmadığını gösterir. Bu kitapları rastgele açınca görürsünüz ki; “Ve Rab ona söyledi, çekil...”, “Ve Mûsâ Rabbe dedi, halk gelemez...”, “Ve Rab Mûsâ’ya dedi, halkın önünde devam et...”, “Ve Rab Mûsâ’yı çağırdı...”842 Açık ve âşikârdır ki bunlar ne Allah’ın, ne de Mûsâ'nın sözleridir. Bunlar, rivâyetleri yazan üçüncü bir şahsın ifadesini gösterir.
Hz. Mûsâ (a.s.) vefatından önce kendi ölüm ilânını vermiş olabilir mi? “Ve Rabbin sözüne göre, Rabbin kulu Mûsâ orada, Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarında Beyt-peor karşısındaki derede onu gömdü; fakat bugüne kadar kimse onun kabrini bilmez. Ve Mûsâ öldüğü zaman yüz yirmi yaşında idi; gözü zayıflamadı ve kuvveti eksilmedi. Ve İsrail oğulları, Moab ovasında, otuz gün Mûsâ'ya ağladılar; ve Mûsâ için yas ağlama günleri tamam oldu... Mûsâ gibi Rabbin yüz yüze bildiği bir peygamber daha İsrail'de çıkmadı.“ 843
Görüldüğü gibi bu cümlelerde Hz. Mûsâ’nın vefatından, gömülmesinden ve sonrasından bahsediliyor. Hz. Mûsâ’dan çok sonraları kaleme alındığı anlaşılan bu yazıları, Hz. Mûsâ’ya mal etmeye çalışan yahûdilere ve hıristiyanlara Allah akıl ve hidâyet versin!
838] Levililer, 24/17-21, s. 125
839] Tesniye, 25/11-12, s. 202
840] Tesniye, 21/18-21, s. 198
841] Levililer, 20/9, s. 120
842] Meselâ, bk. Teasniye, 34. Bölüm, s. 215
843] Tesniye, 34/5-8, 12, s. 215
TEVRÂT
- 119 -
Talmud
Yahudilerin dînî kanunlarını tefsir eden ve bu kanunlara göre ortaya çıkabilecek yeni problemlerine çözüm getiren en önemli derleme kitap, Talmud’dur.
İbranca “Lilmod” (Öğrenmek, öğretmek) kökünden alınmış bir kelimedir ve kaideler, esaslar toplamı anlamına gelir. Kelimenin İbranca-Aramca karışımı olduğunu söyleyen dilciler de vardır.
Yahudiler nazarında Kitab-ı Mukaddes'ten sonra en önemli yeri işgal eden Talmud iki kasımdır: 1. Mişna (Daha çok şifahî dînî gelenekleri ihtiva eder), 2. Gemara (bir nevi Mişna'nın tefsiridir). Genellikle dinler tarihçileri her iki yorumun M.S. II. yy.da yaşamış olan Yuda Hanasi adındaki bir haham tarafından yazıldığı görüşündedirler. Talmud'a inanmayan, gerçek anlamda bir Yahudi sayılmaz. Nitekim Karaim ve Habeşistan Yahudileri yalnız Tevrat'a inandıkları için hakiki Yahudilikten uzak tutulmuşlardır. Bir başka açıdan Talmud, 1. Filistin (Kudüs) Talmudu, 2. Bâbil Talmudu olmak üzere yine iki noktadan ele alınabilir.844 Kudüs Talmudu, Bâbil Talmudu’ndan daha önemli ve önceliklidir.
Yahudiliğin mukaddes kitabı Tevrat (Tora) birtakım değişikliklere uğramasına rağmen, yazılı bir metin halinde günümüze kadar gelebilmiştir. Bu yazılı Tevrat’ın anlaşılmasında zorluk çekilen veya çözülemeyen problemlerin hallinde Talmud’un kıyas ve yorumlarından yararlanılır. Yeniden bir Tevrat gelmeyeceğine göre, zamanın değişen şartlarında, Yahudi toplumunun ortaya çıkan problemlerine kim, hangi otorite çözüm getirecektir? Yahudi toplumu, Tevrat ve Hz. Mûsâ’nın uygulamalarında cevapsız kalan problemlerini Talmud’la çözmeye çalışmaktadır. Tesbit edilebildiğine göre Talmud M. Ö. 200’den M. S. 500’e kadar Yahudiliğin hikmet, gelenek ve problemleri üzerinde, din adamlarınca (haham) yapılan tartışmalar sonucu vücut bulmuştur. Ancak Talmud’un, Tevrat emirlerinin uygulanmasıyla ilgili bütün ayrıntıları ihtiva ettiğini söylemek mümkün değildir.845 Daha geniş anlamda Talmud, Mişna ve Gemara’ya yapılan yorum ve ilâvelerin genel adı olmuştur. Bu bakımdan dinler tarihçilerinden bazılarına göre Talmud’u, sırf Tevrat yorumu olarak değerlendirmek doğru değildir. 846
Romalı Titus ordularının (M.S 70) Beyt Na Miktaş (Mâbed, Mukaddes Ev)’i tahrip etmeleri ve Yahudilerin, dünyanın değişik birçok bölgelerine dağılmalarından sonra şifahî geleneğin kaybolarak unutulmasını önlemek için Mişna’nın derlemesi gerekiyordu. İşte bu önemli işi haham Rav Akiba üstlendi. Daha sonra onun öğrencisi Meir, Mişna’yı daha sabit ve anlaşılır hale getirerek sadeleştirdi. Yeni bir haham olan Yehuda Ha-Naşi ise, Mişna’ya kesin ve son şeklini verdi. (M.S 200). Ancak bu işlem, daha sonraki nesillerin Mişna’ya ilâveler ve açıklamalar yapmadığı anlamına gelmez. Mişna’nın matbu ilk nüshası Venedik (1492)’de yayımlandı. 847
Bazı dinler tarihçileri Gemara’yı dar anlamda Talmud olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir.
Yahudi toplumu, şifahî geleneklerinin kaybolmaması yolunda çok gayret
844] L. Ma’luf, el-Müncid, s. 113
845] O. Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü İstanbul. 1975, s. 609
846] Ş. Tan. Yahudileri Tanıyalım, İstanbul, 1968, s. 79
847] Zaferullah İslam Han, Yahudilikte Talmud’un Mevkii, çev. M. Aydın, İstanbul, 1981, s. 43
- 120 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sarfetmiştir. Nitekim M. 351 yılında Ursicinus’un ağır baskılarına rağmen Yahudiler M.S. 400-500 yılları arasında Talmud’un derlenmesi için büyük çaba harcamışlardır. Ancak bu Talmud, Kudüslü din bilginlerinden çok, çevre illerin din bilginlerince derlenmiştir. Kudüs Talmudu’nun matbu ilk nüshası Venedik (1523)’de yapılmıştır, takriben 750.000 kelimeyi ihtiva etmektedir.
Bâbil Talmudu’nun derlenerek yazılmaya başlanması 500-600 yıllarına rastlar. Bu Talmud’un esasını, Yehuda Ha-Naşi’nin hazırladığı Mişna ile Rav Abba Areka’nın yaptığı şerhler oluşturmuştur. Bâbil Talmudu’nun bazı metinleri 1484’de basıldıysa da, tam metin Venedik (1523)’de yayımlanmıştır ve takriben 2.500.000 kelimeden mürekkeptir. Kudüs Talmudu’nun % 15’ini, Bâbil Talmudu’nun da % 30’unu hikâye ve kıssalar teşkil eder. Haga adı verilen bu hikâyeler Yahudi okullarında ders gibi okutulur. Denebilir ki, Yahudi edebiyatının M.Ö. III. y.yıl ile M.S. V. y.yılları arasındaki döneminde Talmud’un büyük rolü olmuştur.
Yahudiler Tevrat kadar Talmud’a da hürmet ederler. Talmud’un ilkeleri değiştirilemez ve tartışılamaz. Ancak bazı uygulamalarda bölgesel farklar gözetilse de, Talmud’un ihtiva ettiği esas hükümler bütün Yahudileri şâmildir. Yahudi cemaati kuvvetini, millî ve dînî bayramlara saygı kadar, Talmud’a da aşırı bir şekilde bağlılığından almaktadır. 848
Mişna: İbrânîce öğreti anlamına gelir. Yahûdi geleneğindeki hukuka ilişkin görüş ve fetvâların Rabbi Akiba ve Rabbi Yudah tarafından toplanarak sistematik şekilde derlenmesinden oluşan kitaptır. Rabbi Yudah’ın derlediği Mişna, önceki yahûdi din bilginlerinin görüş ve değerlendirmelerini de verdikten sonra ilgili konudaki geçerli hukukî hükmü belirtir. Mişna, altı ana bölümden oluşur. Bunlar tarımla ilgili hukuk, şabat ve bayramlar, aile hukuku, sivil ve ceza hukuku, tapınakla ilgili hukuk, kurbanlar ve temizlik hukuku konularıyla ilgilidir. Sonraki dönemlerde gerek Filistin'de gerekse Babil bölgesinde Mişna'ya çeşitli yorum ve şerhler yazılmıştır. Bu yorum ve şerhlerden Filistin ve Babil Gemara'sı meydana gelmiştir.
Gemara: Yahûdilikte rabbilerin Mişna’ya yaptıkları yorumlar için kullanılan bir terimdir. Bunlar Filistin ve Babil’deki yahûdi din bilginlerince çok tartışıldı ve hem Mişna hem de Gemara, 5. yy’dan itibaren Filistin ve Babil Talmudlarına dönüştürüldü.
Gematria: Yahûdilikte rabaylar tarafından, sözcüklerden gizli anlamlar çıkarmak için kullanılan bir yorum metodudur. Buna göre İbrancadaki her harf bir sayısal değere sahiptir ve kelimelerdeki harflerin bu sayısal değerleri hesaplanarak bundan çeşitli yorumlar çıkarılabilir. Bu metot hıristiyan ve müslüman geleneğinde de (Ebced hesabı şeklinde) uygulanmaktadır.
Kabala (Kabbalah, kabbala): “Gelenek”. Yahûdi mistisizminin genel adıdır. Kitab-ı Mukaddes’in gizemli yorumlarına dayalı olan Kabala kültü, muhtemelen Filistin’de başladı; ancak 6. yy.’dan itibaren Babil bölgesinde gelişti. Bu çerçevede iki önemli çalışma meydana getirildi. Bunlardan birisi ulûhiyet boyutlarını veren şiur Komah ya da İlâhî Yüceliğin Ölçüleri, diğeri ise sayı ve harflerin yaratıcı gücünü tartışan Sefer Yesirah ya da Yaratılış Kitabı’dır. Sonraki dönemlerde
848] Osman Cilacı, a.g.e. c. 6, s. 109-110
TEVRÂT
- 121 -
Kabala kültü, batı Avrupa’da yahûdi diasporası arasında yayıldı. 13. yy.da Yudah (Dindar Yudah), Almanya’da Sefer Hasidim’i yazdı. Ayrıca İspanya’da Moses de Leon, daha sonraları yahûdi mistisizminin temel kitabı haline gelen Zohar’ı derledi. Kabala kültüne dayalı sistemi ifâde eden Kabalizmde Tanrıdan En Sof (sınırsız) olarak bahsedilir.
Kabala, yahûdilerin harfçilik ve sayıcılıkla karışık gizemsel evren öğretisidir. Vahdet-i vücut anlayışına benzer tanrısal bir doğalaşmanın içrekliğe önem verenlerce pek üstün sayılan sırlarını kapsar. Sefer Jezirah ve Sefer Hazzohar adlarını taşıyan iki kitaptan oluşan Kabala’nın yazılışı, Ortaçağ boyunca sürmüş ve Ortaçağın sonuna doğru tamamlanmıştır. Kabala’ya göre Tanrı kendisini dışlaştırmış ve evrendeki her şey bu dışlaşmayla oluşmuştur. Bu oluşma, Sefirot (Daireler) adı verilen otuz iki daire aşamasıyla gerçekleşmiştir. Bu dairelerden her biri, Tevrat’ın Tanrıya verdiği adlardan birini alır. İlk on daire, yaratıcı sözdür (kelâmdır). Bundan sonra gelen yirmi iki daire, bu yaratıcı sözü meydana getiren alfabenin yirmi iki harfini karşılar. Her harf aynı zamanda belli bir sayıdır. Tanrısal sır bu harf ve sayılarda gizlenmiştir ki, okumasını bilene açılır. İbrânîce Kabbalah deyimi Kibbel kökünden türetilmiştir ve gelenek (an’ane) anlamındadır.
Tahrif
Bir kelimede harflerin yerini veya bir harfi değiştirme, bozma. Bir ibarenin anlamını değiştirme. İlâhî kitaplar üzerinde herhangi bir kelimenin bile bile değiştirilmesi.
İslâm dinine göre birkaç çeşit tahrif vardır: 1. Bir kelimenin bazı harflerini yanlış telaffuz ederek ona başka mânâ vermek, 2. Bir hadis veya âyete tefsir yoluyla değişik mânâ vermek, 3. Metinler arasında bile bile değişiklik yaparak Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’lerde mevcut olmayan bir kelimeyi metinlere eklemek sûretiyle varmış gibi göstermek.
Dinî bir metnin aslını bozma ve değiştirme anlamına gelen tahrif, İslâm literatüründe genellikle Tevrat ve İncil'in geçirdiği değişiklikler ve aslının bozulmasını ifade için kullanılır. Yapılan araştırmalar Tevrat'ta, Allah'ın kelâmı olarak kabul edilebilecek az sayıda ibare ve bölümün bulunduğunu ortaya koymuştur. İlâhî metin olma niteliğindeki bu az sayıda ibare ve bölüme de haham, kâhin ve Yahudi müfessirleri tarafından söz, hikâye, vaaz ve telkinler ilâve edilmiştir. Bu bakımdan, ilâvelerin ayıklanarak aslî metnin ortaya çıkarılması oldukça zordur.
Hz. Mûsâ, İsrailoğullarından verdiği tâlimatlara uymalarını, Allah'ın emir ve yasaklarını gelecek nesillere öğretmelerini, evde olsun, yolda olsun, her oturuş kalkışta bunlardan söz etmelerini ve Tevrat'a iyi sahip olmalarını istemiş, onlardan söz almıştı. Fakat onlar Hz. Mûsâ'nın samimi nasihatini ciddiye almadıkları gibi, Tevrat'ı muhâfaza ve nesilden nesile intikal ettirmek görevini de yerine getirmemişlerdir. İsrailoğulları tâ başından beri Allah kelâmı olan Tevrat'a daima ilgisiz kalmışlardır. O kadar ki, Hz. Mûsâ'dan yedi yüz yıl sonra Kudüs'teki Süleyman Mâbedi'nin baş râhibi ile dönemin hükümdarı, kendilerine Allah tarafından Tevrat adında bir kitabın verildiğinden nerede ise haberleri bile yoktu.
Tevrat'ın nesilden nesile sağlam bir şekilde intikali konusunda Yahudi din adamlarının en büyük suçu, bu ilâhî kitabı okuma keyfiyetini kendi tekellerine almış olmalarıdır. Bundan dolayıdır ki Tevrat Yahudi halkının bildiği ve okuduğu
- 122 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bir kitap mâhiyetini alamamış, halk bu Allah Kelâmından kopuk yaşamıştır. Daha sonraları Yahudiler arasında bid'at ve cehalete dayanan uygulamalar ortaya çıkınca, din âlimleri bir yandan bid'at ve cehaletle mücadeleye girişmiş, bir yandan da bozuk inanç ve uygulamalara karşı Tevrat'tan kanıtlar bulmaya çalışmışlardı. Tevrat'tan kesin cevap bulamadıkları hususları da bizzat kendileri Tevrat'a eklemişlerdir.
Yahudi âlim ve hahamları, kesin cevap bulamadıkları noktalarda Tevrat'ı yalnız kendi anlayışları doğrultusunda yorumlamakla kalmamışlar, uygun gördükleri metinleri ekleyerek bazı yerleri de çıkarmışlardır. Sonuçta bu ilâve ve çıkarmalar gerçek Tevrat'ı tanınmaz hale getirmiştir.
Aynı tür bir tahrif hadisesine diğer ilâhi kitap olan İncil'de de rastlanmaktadır. Hıristiyan râhipleri kendi yorum ve hayal mahsulü düşüncelerini, kendi ictihadları doğrultusunda geliştirdikleri din anlayışlarını Allah'ın kelâmı olan İncil'e ekleyerek bu ilâhî kitabı âdetâ anlaşılamayacak hale getirmişlerdir. Kur'an-ı Kerim, Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının ilâhî kitaplar üzerindeki bu çirkin tasarruflarını şöyle açıklıyor: “Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolundan engellerler...”849 Bu âyetten anlaşıldığı üzere hahamlarla râhipler, mukaddes kitaplardaki âyetleri dünya menfaati karşılığında da değişmişler veya hükmünü kendilerine göre yorumlamışlardır. Bunlar özellikle Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğiyle ilgili âyetleri tahrif etmişler, Kitab-ı Mukaddes'in, Hz. İsa'dan sonra Hz. Muhammed'in geleceğini müjdeleyen âyetlerini yok etmeye çalışmışlardır.
Haham ve râhipler bununla da yetinmemiş, ilâhî kitaplara yaptıkları ilâvelerin aslî metin olduğunu iddia etmişlerdir. Böylece haham ve râhiplerin tarih felsefesi, kelâm, fıkıh, tefsir ve diğer ilim dallarındaki görüş ve yorumları Kitab-ı Mukaddes Külliyâtı içine girerek âdeta Allah kelâmının bir parçası halini almıştır.
Yapılan araştırmalar Ahd-i Atik (Eski Ahit)’in ilk beş kitabının asıl Tevrat olmadığını ortaya koymuştu. Orijinal Tevrat’ın bir nüshası veya bölümü hiç bir yerde yoktur. Bu iddiayı bizzat Tevrat’ın kendisi de doğrulamaktadır. Bugün elde mevcut Tevrat Hz. Mûsâ’nın, ölümüne yakın bir zamanda bu ilâhî kitabı bir sandığa koyarak Hz. Yeşu’ya teslim ettiğini, Bâbil imparatoru Buhtu’n-Nasr’ın Kudüs’ü yakıp yıktığı zaman sandıktaki Tevrat’ın da yanıp kül olduğunu bize bildirmektedir. Bu işgal ve yangından yaklaşık 250 yıl sonra Hz. Üzeyir’in, din bilgini ve hahamların gayreti ve semâvî ilhamla Tevrat’ı yeniden topladığını bizzat İncil rivâyetlerinden öğrenmekteyiz. Bu hâdiseler dışında da çeşitli olaylar, Kitab-ı Mukaddes’in büyük çapta tahrife uğrayarak kaybolmasına sebep olmuştur. Büyük İskender’in fütuhatı sonucunda Yunanlılar diğer kültür eserleriyle birlikte Tevrat’ı da Yunanca’ya çevirmişlerdir. Netice itibariyle Yunan kültürünün tesirinde kalan Yahudiler de Tevrat’ın İbrânice nüshası yerine Yunanca tercümesini kullanmaya başlamışlardır. Bu bakımdan Yunanca tercümelerden bize intikal eden günümüzdeki Tevrat’ın, Hz. Mûsâ’ya vahyedilen Tevrat olduğunu söylemek güçtür. Ancak bütün bunlardan, Tevrat bütünüyle tahrife uğramıştır sonucu çıkarılmamalıdır. Tevrat’ın tamamen tahrif edilmediğini, içinde, Kur’an-ı Kerim’le tezat teşkil etmeyen Hak kelâmı pasajlardan anlamak mümkündür. Nitekim
849] 9/Tevbe, 34
TEVRÂT
- 123 -
Muhammed Hamidullah da, Kitab-ı Mukaddes’in tamamen tahrife uğramadığını, içinde mevcut olan bazı Allah kelâmı cümlelerinden dolayı O’na Kur’an-ı Kerim gibi hürmet gösterilmesi gerektiğini belirtmiştir.850 Ayrıca bugünkü Kitab-ı Mukaddes’de Allah kelâmının yanısıra Yahudi din bilginlerinin tefsir ve tevilleri, İsrailoğullarının tarihi, İsrailli fıkıh bilginlerinin ictihadı vb. yanyana ve içiçedir. Bunlar birbirine öylesine karışmıştır ki, şu Allah kelâmıdır, şu bunun tefsir ve tevilidir diye bir ayrım yapmak çok zor bir iştir. 851
Tevrat’ın dinî hükümleri üzerinde de tahrifler yapılmıştır. Bilindiği üzere Hayberli Yahudiler, zina eden evli bir erkekle evli bir kadın hakkında hüküm vermesi için Hz. Peygamber’e gelmişler, o da suçluların recmedilmeleri gerektiğini, Tevrat852’ın da bunu emrettiğini söylemiştir. Yahudiler ise bunu bildikleri halde o hükmü fakir ve kimsesizlere uyguluyor, aynı suçu işleyen zengin ve mevki sahibi kişileri de kırbaç cezasıyla veya eşeğe ters bindirerek halk arasında dolaştırıyorlardı. Böylece Yahudiler Allah’ın kitabından yüz çevirerek işlerine geleni alıyor, dolayısıyla da şeriatı tahrif ediyorlardı. Hz. Peygamber de hadis-i şeriflerinde Yahudi ve Hıristiyanların “Tefsir etmek sûretiyle kitaplarını tahrif ettiklerini”853, “İsa’dan sonra meliklerin Tevrat’ı değiştirdiklerini”854 “Kitaplarını hem tahrif ettikleri, hem de ilâveler yaptıklarını”855 açıklamıştır.
Kitab-ı Mukaddes'deki tahrif hâdisesinin bir başka delili de, bizzat Tevrat ve İncil'de görülen çelişkilerdir. Tevrat'daki çelişkilerden birkaçını tesbit etmek için856cümlelerini birbirleriyle karşılaştırmak yeterlidir. Aynı şekilde İncil’deki çelişkilerden birkaçını tesbit edebilmek için de857cümleleri karşılaştırmak bir fikir vermek için yeterlidir.
Tevrat’ta Hz. Süleyman’a atfedilen Neşideler Neşidesi bölümü de baştan sona tahriflerle doludur. Bu bölümde bir peygamberin ağzından çıkması mümkün olmayacak sözler vardır. Aynı şekilde yine Hz. Süleyman’a atfedilen Tevrat’ın 1. Krallar ve 2. Krallar bölümünde O’nun, bütün gücünü büyülerden aldığı ifade edilerek, Allah’ın peygamberlerine verdiği mûcizeler gölgelenmek istenmiştir. 858
Tevrât’ın Tahrifi
Bugün elimizde bulunan Tevrat’ın tahrif edildiğine dair deliller pek çoktur. Hz. Mûsâ’nın levhalar şeklinde aldığı ve yahûdilere dikte ettirdiği Tevrat, bugün elimizde bulunan Tevrat’ın aynısı değildir.
Tevrat, Hz. Mûsâ’ya indiği halde, bugün elimizde bulunan Tevrat, Hz. Mûsâ’nın mezarından bahsetmekte, hatta Hz. Mûsa’nın mezarının kaybolduğundan söz etmektedir. Tevrat’ın bu konudaki ifadeleri aynen şöyledir: “Ve
850] Konferanslar, Erzurum 1975, s. 17
851] Mevdudi, Tevhid Mücadelesi, (çev. A. Asrar) İstanbul, 1983, I, 530
852] Tesniye, 22/23-24
853] Dârimî, Mukaddime 56
854] Nesâî, Kudât 12
855] Tirmizî, Tefsir 34/3
856] Tekvin, 1, 27 ile Tekvin, II, 17; Tekvin, XXII, 14 ile Çıkış, Vl, 2-3; 1. Samuel, XVI, 10 ile 1. Tarihler, II, 13-15
857] Yuhanna, IV, 3 ile Matta, XIII, 54-58; Matta, X, 9-10 ile Markos, Vl, 8-10; Luka, 111, 23 ile Matta 1, 16; Luka, 111, 31 ile Matta, 1, 6
858] Osman Cilacı, a.g.e. c. 6, s. 92-94
- 124 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Rabbin sözüne göre, Rabbin kulu Mûsâ orada, Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarında Beyt-peor karşısındaki derede onu gömdü. Fakat bugüne kadar kimse onun kabrini bilmez. Ve Mûsâ öldüğü zaman yüz yirmi yaşında idi; gözü zayıflamadı ve kuvveti eksilmedi. Ve İsrâiloğulları Moab ovasında otuz gün Mûsâ’ya ağladılar. Ve Mûsâ için yas ağlama günleri tamam oldu.” 859
Bu ifadelerin sonradan Tevrat’a ilâve edildiği açıktır. Hâlbuki Tevrat’tanmış gibi nakledilmektedir. Tevrat’a bu tür ilâvelerin sonradan sokuşturulduğuna dair bir mâlumat bulunmadığına göre, başka ilâve ya da çıkarmaların bulunmadığından nasıl emin olabiliriz? Bugün elimizde bulunan Tevrat’ın ifade üslûbundan da tahrif edilmiş olduğunu anlıyoruz. Meselâ Tevrat’ın birçok yerinde “Rab, Mûsâ’ya şöyle şöyle yapmasını söyledi” denilmektedir. Belli ki vakaları nakleden üçüncü bir şahıs vardır. Bu nakilleri kimin yaptığı da Tevrat’ta zikredilmemektedir.
Yine Tevrat’ta Allah’ın Âdem’i yaratmaktan dolayı pişmanlık duyduğu anlatılmaktadır.860 Oysa pişmanlık, gelecekte ne vuku bulacağını bilmeyen ya da hevâsına hâkim olamayıp sonradan tasvip etmeyeceği şeyleri yapan hakkında sözkonusu olabilir. Bugün elimizde bulunan Tevrat, Allah’ı bir insan şeklinde nitelemektedir. Meselâ mevcut Tevrat’a göre güya Allah Teâlâ Hz. Mûsâ’ya bir ev yapmasını emretmiş ve Allah’ın kendisi de o evde onlarla beraber oturacakmış. Hz. Mûsâ Allah’ın emrettiği şekilde o evi inşâ ettirmiş, Allah da gelip İsrâiloğullarıyla birlikte o evde oturmuş,861 Allah’ı bir insan şeklinde niteleme Tevrat’ın birçok yerinde vardır. Meselâ Âdem kıssasında şöyle denilmektedir: “Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan Allah’ın sesini işittiler ve adamla karısı Rab Allah’ın yüzünden bahçenin ağaçları arasına gizlendiler. Ve Rab Allah adama seslenip ona dedi: Neredesin? Ve o dedi: Senin sesini bahçede işittim ve korktum, çünkü ben çıplaktım ve gizlendim. Ve dedi: Çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Ondan yeme diye sana emrettiğim ağaçtan yedin mi?”862 Burada anlatılanlara göre Allah, Âdem’in yaptıklarından haberdar değildir. Günün serinliğinde bahçede gezinirken(!) olaydan haberdar olmuştur!
Mevcut Tevrat’a göre Hz. Yakup Allah’la güreşmiş ve uzun müddet süren bu güreş sonucunda Allah’ı yenmiştir.863 Tevrat’ın peygamberlere bakışı da sağlıklı bir bakış değildir. Elimizdeki Tevrat’a göre Hz. Lût iki kızıyla zinâ etmiştir.864 Yahûdilerin kutsal saydıkları diğer kitaplarda da peygamberler hakkında bu tür iftirâlar vardır. “İkinci Samuel” isimli kitaplarında Hz. Dâvud’un, bir komutanın karısına âşık olduğu ve bu komutanı savaşa göndererek ölümüne sebep olduğu, öldürülmesinden sonra da karısıyla evlendiği anlatılmaktadır. 865
Tevrat’tan yapmış olduğumuz bu nakiller, bugün elimizde bulunan Tevrat’ın ilâve ve tahriflerle dolu olduğunu açıkça göstermektedir. İsrâiloğullarının kitaplarını tahrif ettiğini bizzat Tevrat’ın kendisi itiraf ederek, Yeremya peygamberin
859] Kitab-ı Mukaddes, Tesniye 34/5-8
860] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 6/6-7
861] Kitab-ı Mukaddes, Çıkış 25 ve devamı
862] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 2/8-11
863] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 32/221-32
864] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 19/30-38
865] Kitab-ı Mukaddes, II. Samuel, 11/2-27
TEVRÂT
- 125 -
dilinden şöyle söyler: “Allah’ımızın sözlerini değiştirdiniz.” 866
“Vay haline o kimselerin ki, Kitabı elleriyle yazıp az bir paraya satmak için, ‘bu Allah katındandır’ derler. Ellerinin yazdığından ötürü vay haline onların! Kazandıklarından ötürü vay hallerine onların!” 867
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Kur’an’ın kendinden önceki kitapları doğrulaması, bugün elimizde mevcut olan Tevrat ve İncil’i doğrulaması anlamına gelemez. Kaldı ki, bu halleriyle onları doğrulaması bile onların bugün de geçerli oldukları ve onlarla amel edenlerin kurtuluşa erecekleri demek değildir. Çünkü geçmiş kitaplar, dönemlerini doldurmuş ve Kur’an’la yürürlükten kaldırılmışlardır. 868
Bugünkü Tevrat ve İncil’e Uymanın Hükmü
Tevrat ve İncil tahrif edildiklerine göre Kur’ân-ı Kerim’in, yahûdilerin kendi aralarında Tevrat’la hükmetmelerini istemesini nasıl izah edebiliriz? Çünkü Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da sonra (senin verdiğin hüküm, işlerine gelmeyince) dönüyorlar?”869 Hıristiyanlar hakkında da şöyle buyruluyor: “İncil sahipleri Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler fâsıkların ta kendisidir (onlar yoldan çıkmışlardır).”870 Bu ifâdeler, ne Tevrat ve İncil’in tahrif edilmediklerini ve ne de onlarla amel edenlerin ebedî kurtuluşa ereceklerini gösterir.
Âyetleri siyâkı içerisinde değerlendirmemiz gerekir. Bu âyetlerden önceki âyetlerde yahûdilerden samimiyetsiz bazı kimselerin muhâkeme olmak üzere Peygamberimiz’e mürâcaat etme isteğinde olduklarından bahsedilir. Bunlara yine yahûdilerden birtakım telkinlerde bulunanlar vardır: “Muhammed size şöyle derse hükmünü kabul edin, değilse hükmünü kabul etmeyin” diye. Yüce Allah onların samimi olmadıklarını vurguladıktan sonra Peygamberimizi, onları muhâkeme etme konusunda serbest bırakmaktadır: “İstersen aralarında hükmeder, istersen hükmetmezsin. Ama hükmedecek olursan adâletle hükmet” demektedir.
Yukarıya alıntıladığımız âyetlerden şu anlaşılıyor: Yahûdilerle ilgili olanında hüküm konusunda tereddütleri var; istedikleri şekilde hükmedersen kabul edecekler, değilse kabul etmeyecekler. Yahûdi olduklarına göre kendi kitaplarına uysunlar, onunla hükmetsinler. Ama, aslında onlar ona da samimi inanmıyorlar ya!
Görüldüğü gibi âyet özel bir durumu anlatmaktadır. Muhâkeme olmak üzere geldikleri meseleyle ilgili Tevrat’taki hüküm, tahrif edilmemiş hükümlerdendir. Âyet bu özel durumu anlatmakla birlikte, her zaman geçerli olan hukukî bir kaideyi de sözkonusu etmektedir. Şöyle ki: İslâm’ın hâkim olduğu bölgelerde yaşayan yahûdi ve hıristiyanlar, kendi aralarında cereyan eden meselelerde, dilerlerse müslüman mahkemelere mürâcaat eder ve İslâmî hükümlerle muhâkeme
866] Yeremya, 23/36
867] 2/Bakara, 79
868] M. Sait Şimşek, Kur’an’ın Anlaşılmasında İki Mesele, s. 155-157
869] 5/Mâide, 43
870] 5/Mâide, 47
- 126 -
KUR’AN KAVRAMLARI
olurlar; dilerlerse kendi kitaplarıyla, yani Tevrat ve İncil’le muhâkeme olurlar. Bu, onların tabiî bir hakkıdır. Yalnız bu konuda değil; diğer hususlarda da Kur’an, “insan haklarını” gözetir. Değişik inanç sahiplerine baskı yapmaz. Kendi aralarında inançları uyarınca muhâkeme olmalarına müsâade eder.
Hıristiyanların İncil ile hükmetmelerini bildiren âyet de, aynı şekilde hıristiyanların kendi aralarında İncil ile muhâkeme olmalarına müsâadenin bulunduğunu, bunun, onların tabiî bir hakkı olduğunu bildirmektedir. İslâm, inanç konusunda kimseyi zorlamaz. Zor kullanarak “şu dini terkedip şuna uyacaksın!” demez. Tanıdığı bu inanç hürriyetinin bir gereği olarak da, her din mensubunu, kendi dininin emir ve yasaklarına uymakta serbest bırakır, hatta kendi dinine göre muhâkeme olmak isterse bu konuda ona yardımcı olur. Değilse, inanç hürriyetinin bir anlamı kalmaz.
Eğer bu âyetler, mevcut Tevrat ya da İncil’e uymanın Allah’ın bir emri olduğunu ve onlara uymanın ebedî kurtuluşu sağlayacağını anlatmış olsaydı, Peygamberimiz (s.a.s.) hıristiyan ve yahûdileri İslâm’a dâvet etmezdi. Tevrat ve İncil tahrife uğramamış olsalardı, yine onlara uymak ebedî kurtuluşu sağlamazdı. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, senden önce de Rasûller/elçiler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir âyet (mûcize) getiremezdi. Her ecelin kitabı vardır. Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır; Ummu’l-Kitab O’nun katındadır.” 871
“Her ecelin kitabı vardır.” Yani her dönem için bir şeriat vardır. O dönemde o şeriatın hükümleri geçerlidir ve o dönemde o şeriate uyma zorunluluğu vardır. O dönem geçtikten sonra Allah o şeriatı yürürlükten kaldırır ve başkasını onun yerine yürürlüğe koyar. Peygamberimiz Muhammed’in (s.a.s.) gelişinden sonraki dönem, artık Kur’an’ın dönemidir. Diğer kitaplar ecellerini doldurmuş ve yürürlükten kaldırılmışlardır. Ayrıca, Hz. Muhammed’i (s.a.s.) peygamber olarak kabul edip onun getirdiklerine uymak, Tevrat’ın da İncil’in de emirlerinin bir gereğidir. Çünkü her iki kitap da Hz. Muhammed’in (s.a.s.) geleceğini haber vermişlerdir.
Tevrat’ın Tesniye bölümünde şöyle denilmektedir: “Onlar için kardeşleri arasında senin gibi peygamber çıkaracağım; ve sözlerimi onun ağzına koyacağım ve onlara emredeceğim her şeyi onlara söyleyecek. Ve vâki olacak ki, benim ismimle söyleyeceği sözlerimi dinlemeyecek adamdan ben intikam alacağım. O peygamber benim ona emretmediğim hiçbir sözü kendiliğinden söylemeyecektir. Çünkü böyle bir davranışın ne kadar ağır olduğunu o peygamber kesin olarak bilir.”872 Yine aynı bölümde şöyle denilmektedir: “Beni ilâh olmayan şeylerle kıskandırmak ve aslı astarı olmayan şeylere tapmakla öfkelendirmek istediler. Ben de kavimlerinden olmayan câhil bir kavimden çıkarıp göndereceğimle onları öfkelendireceğim.”873 Bu câhil kavim Araplardır. Çünkü o zaman Araplar en bilgisiz, en ibtidâî bir kavimdi. Şeriat ve medeniyet hakkında bilgileri yoktu. Yahûdiler onlara ümmî, yani okuma yazma bilmez câhil kavim ismini vermişlerdi.
Hz. İsa (a.s.) da, Tevrat’ta kendisinin zikredildiğinden bahsederek Tevrat’a inananların kendisine uymaları gerektiğini söylemiştir. Yuhanna İncil’inde şöyle
871] 13/Ra’d, 38-39
872] Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 18/18-20
873] Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 32/21
TEVRÂT
- 127 -
denilmektedir: “Sanmayın ki Pederin önünde sizi suçlayacak benim; sizi suçlayacak olan, kendisine umudunuzu bağlamış olduğunuz Mûsâ’dır. Eğer siz Mûsâ’ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz; çünkü o benim hakkımda yazmıştır. Fakat onun yazdıklarına iman etmezseniz, benim sözlerime nasıl iman edeceksiniz?” 874
Aynı şekilde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de Hz. İsa (a.s.) tarafından müjdelenmiştir. Yuhanna İncilinde Hz. İsa’nın şöyle dediği nakledilmektedir: “Fakat şimdi beni gönderene gidiyorum ve aranızda hiç biriniz bana: Nereye gidiyorsun? diye sormuyor. Bunları size söylediğim için kalbinizi keder kapladı. Bununla beraber size gerçeği söylüyorum: Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü gitmezsem size yardımcı gelmeyecektir, ama gidersem onu size göndereceğim. O gelince günah, doğruluk ve yargı konusunda dünyayı ikna edecektir.”875 Başka bir yerde de şöyle demektedir: “Beni seviyorsanız emirlerimi yerine getirirsiniz. Ben de Pedere yalvaracağım; o size, ebediyete kadar sizinle kalacak bir yardımcı verecektir.” 876
Görüldüğü gibi gerek Tevrat, gerekse İncil Peygamberimiz Muhammed (s.a.s.)’in geleceğini haber vermiştir. O halde Hz. Muhammed’i peygamber olarak bilmek ve tebliğ ettiklerine uymak, Tevrat ve İncil’in de âmir hükümleridir. Burada şöyle bir itiraz akla gelebilir: “Siz hem Tevrat ve İncil’in tahrif edildiklerini söylüyorsunuz, hem de mevcut Tevrat ve İncillerden nakiller yaparak birtakım sonuçlara varmak istiyorsunuz. Bu bir çelişki değil midir?” Biz, bu kitapların tahrif edildiklerini söylerken baştan sona tahrif edildiklerini, tamamen uydurma mahsûlü olduklarını söylemiyoruz. Hele bu kitaplarda anlatılanları Kur’an da doğruluyorsa mesele tamamen değişir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim de Hz. Muhammed’in geçmiş kitaplarda müjdelendiğini, Ehl-i Kitab’ın, gerçekte Hz. Muhammed’in bir peygamber olduğunu bildiklerini haber vermektedir: “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizlerler.” 877
O halde Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğine inanmak, Tevrat ve İncil’in de bir emridir. Ancak Ehl-i Kitab’ın, “Muhammed’in bir peygamber olduğunu kabul ediyoruz” deyip Tevrat ve İncillere uymaya devam etmeleri onlar için ebedî kurtuluşu sağlamaz. Bazıları Bakara Sûresindeki: “İman edenlerle yahûdiler, hıristiyanlar ve sabiîler (bunlardan) her kim, Allah’a ve âhiret gününe inanır, sâlih amel işlerse elbette onlara, Rableri katında mükâfat vardır; onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”878 âyetini delil göstererek yahûdiler Tevrat’la, hıristiyanlar da İncil’le amel ederlerse ebedî kurtuluşu yani cenneti hak edeceklerini söylerler. Derler ki: Âyette üç unsur zikredilmiştir: Allah’a iman, âhirete iman ve bir de sâlih amel. Kim zikredilen bu üç hususu kendinde bir araya getirirse ebedî kurtuluşu hak etmiştir. Her şeyden önce şunu belirtelim ki, Kur’an’dan bir âyet alıp Kur’an’ın o konuyla ilgili diğer âyetlerini hesaba katmadan sonuca varmak doğru değildir. Sağlıklı bir sonuca varabilmek için konuyla ilgili diğer âyetler de hesaba katılmalıdır. Olur ki bir âyette meselenin bazı unsurları zikredilmiş, diğer
874] Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna İncili, 5/45-47
875] Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna İncili, 14/415-16
876] Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna İncili, 16/5-8
877] 2/Bakara, 146
878] 2/Bakara, 62
- 128 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bir âyet veya âyetlerde ise meselenin diğer unsurları zikredilmiştir. Meselâ, “Ey iman edenler; Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyâmet gününü inkâr ederse tam mânâsıyla sapıtmıştır.”879 âyeti, yukarıdaki âyette söz konusu edilen iman unsurlarına yenilerini ilâve etmektedir.
O halde yukarıdaki âyet, konuyla ilgili unsurlardan sadece bazılarını ihtivâ etmektedir. Eğer bu konuda bir sonuca varmak istiyorsak, konuyla ilgili bütün âyetleri, Kur’an’ın bütünlüğü ve sistematiği içerisinde ele almalıyız. Yüce Allah, Ehl-i Kitab’tan bahisle şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar. Şayet yüz çevirirlerse, mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O, işitendir, bilendir.”880 Bu âyetten de anlaşıldığı gibi Ehl-i Kitab olsun, başkaları olsun, ebedî kurtuluşa ermeleri için, Kur’an’da anlatılanların tamamına iman etmeleri gerekir. Muhammed (s.a.s.), insanlığın tamamına gönderilmiş bir peygamberdir. İnanılacak şeyler konusunda getirdiklerine iman etmek zorunlu olduğu gibi, diğer hususlarda getirdiği tâlimâtlara da uymak gerekir. Yüce Allah, Ehl-i Kitab’a hitâben şöyle buyurmaktadır: “De ki: ‘Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah’ın Rasûlüyüm/elçisiyim. Ondan başka ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî Rasûlüne, Allah’a ve O’nun kelimelerine gönülden iman eden Rasûlüne iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.” 881
O halde yahûdi ve hıristiyanların nazarî olarak Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmaları onları kurtarmaz; doğru yolda olabilmeleri için ona tâbi olmaları gerekir. Başka bir âyette de şöyle buyrulmaktadır: “Ondan önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman ederler. Onlara (Kur’an) okunduğu zaman, ‘ona iman ettik. Çünkü o, Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de müslüman idik’ derler. İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükâfatları iki defa verilecektir.”882 Mevcut Ehl-i Kitab’tan kurtuluşa erecek olanlar, işte bunlardır; Kur’an’a iman eden ve onun tebliğâtıyla amel edenlerdir.
Görüşlerine delil olarak ileri sürdükleri âyet, yahûdi ve hıristiyanların kendi kitaplarıyla amel ettikleri takdirde kurtuluşa ereceklerini söylemiyor. Tevbe kapısının onlar için de açık olduğunu belirtiyor; Allah’a ve âhiret gününe samimi olarak iman etmeye, sâlih amel işlemeye dâvet ediyor. Böyle davrandıkları takdirde cennete gireceklerini söylüyor. Ancak Allah’a iman, O’nun indirdiği Kur’an’a, gönderdiği peygambere iman etmeyi ve getirdiği tâlimâta göre amel etmeyi de gerektirir.
Muhammed’in (s.a.s.) gelişiyle önceki dinlerin hükmü artık kalkmıştır ve kurtuluş yolu, onun tebliğ ettiği İslâm dinidir: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden kabul edilmeyecek ve o âhirette kaybedenlerden olacaktır.”883 Âyet, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) gelişinden sonra kabul edilecek dinin, sadece onun getirdiği tebliğattan oluşan din olduğunu anlatmaktadır. Çünkü âyet, Ehl-i Kitab’ın sapmalarını ve onları Muhammed’e (s.a.s.) inanmaya ve onun peşinden gitmeye
879] 4/Nisâ, 136
880] 2/Bakara, 137
881] 7/A’râf, 158
882] 28/Kasas, 52-54
883] 3/Âl-i İmrân, 85
TEVRÂT
- 129 -
dâveti konu alan Âl-i İmrân sûresinde geçmektedir. Sûrenin başından itibaren bu âyete gelinceye dek sûre tamamen Ehl-i Kitab’ı ilgilendirmektedir. Onların hak yoldan sapmaları anlatılmakta ve Muhammed’in (s.a.s.) getirdiği dinin hak olduğu; ona tâbi olmaları gerektiği anlatılmaktadır. Sûrede, bu âyetten önce zikredilen ve konumuz açısından dikkat çeken iki âyet vardır. Bu âyetlerden birincisi: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”884 Âyet, Ehl-i Kitab’a hitap etmekte ve Allah’ın sevgisini kazanabilmelerinin, ancak Muhammed’e (s.a.s.) tâbi olmalarıyla mümkün olacağını anlatmaktadır. Hz. Muhammed’e tâbi olmak, ona inanmanın yanısıra tebliğatının tamamına uymayı da gerektirir.
İkinci âyet ise: “Allah, peygamberlerden söz almıştı: ‘Bakın, size kitap ve hikmeti verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdini üzerinize aldınız mı?’ demişti. ‘Kabul ettik’ dediler. ‘O halde şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım’ dedi.”885 Âyet, peygamberlerin dili üzere Ehl-i Kitab’tan söz alındığını; Muhammed (s.a.s.) geldiğinde ona tâbi olacaklarına ve ona destek olacaklarına dair söz vermiş sayıldıklarını anlatmaktadır. İşte kendilerinden alınan bu söz gereğince onlar, Muhammed (s.a.s.), peygamber olarak gönderildiğinde ona tâbi olmak ve onu desteklemek mecbûriyetindeler. Allah’a teslim olmanın gereği budur. Bu nedenle yukarıdaki âyette sözkonusu edilen ve kabul edilmesi gereken dinin İslâm olduğu söylenirken bununla kast edilen, Muhammed (s.a.s.)’in tebliğatından oluşan “İslâm dini”dir.
Günümüzde mevcut dinler arasında İslâm dini olarak isimlendirilebilecek tek din vardır ve o da Muhammed (s.a.s.)’in tebliğatının toplamıdır. “Bugün size dininizi ikmâl ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslâm’ı seçip râzı oldum.”886 âyeti bu hususu açıkça ifâde etmektedir. Demek ki Kur’an’ın tebliğatı, daha önceki kitapların tebliğatını tamamlamakta ve daha önceki tebliğatlar İslâm olarak isimlendiriliyorsa da, bundan böyle tamamlanmış şekline İslâm denilecektir. Başka bir ifâdeyle önceki kitaplara kendi dönemlerinde onlara teslim olmak İslâm ise, Kur’an’ın inişinden sonra Kur’an’a teslim olmak İslâm’dır.
A’râf sûresinde de, kurtuluşa erecek Ehl-i Kitab’ın, Muhammed (s.a.s.)’e inanan, emrettiklerini emir, yasak ettiklerini de yasak bilen ve tüm hususlarda ona tâbi olanların olduğu açıkça anlatılmaktadır: “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Rasûle/elçiye, o ümmî peygambere (Muhammed’e) tâbi olurlar. O (peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten men eder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri haram kılar ve üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. Ona inanan, destekleyerek ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen nûra tâbi olanlar, işte kurtuluşa erenler onlardır.” 887
Hz. Muhamed (s.a.s.) sadece müşrikleri değil; Ehl-i Kitab’ı da kendisine iman etmeye ve tebliğ ettikleriyle amel etmeye çağırmıştır. Hatta İslâm’a girmez, Muhammed’in (s.a.s.) tebliğatına uymazlarsa kendileriyle yapılacak savaş sonucunda cizye vermek mecbûriyetinde kalırlar: “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a
884] 3/Âl-i İmrân, 31
885] 3/Âl-i İmrân, 81
886] 5/Mâide, 3
887] 7/A’râf, 157
- 130 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve Rasûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” 888
Belli bir dönem için gönderilmiş olan kitaplar, dönemlerinin son bulmasıyla yürürlükten kalkarlar, yani nesholunurlar. Bu anlamda Kur’an, kendinden önceki kitapları neshetmiştir. Kur’an’ın, Tevrat ve İncil’i neshetmesi sözkonusu olmasaydı bile bu kitaplar tahrife uğradıklarından onlarla amel etmek, mahzâ Allah’ın emirleriyle amel etmek anlamına gelmez.
Nesh, Kur’an’ın gönderilmesiyle gündeme gelmiş bir mesele değildir. Önceki şeriatler arasında da nesh sözkonusu olmuştur. Nitekim bazı emirlerin neshi, bugün elimizde bulunan Tevrat ve İncillerde de anlatılmaktadır. Neshin bedâ ile ilgisi yoktur. Allah katında önceden bilinen bir planlamadır.
Kur’an’ın kendinden önceki kitapları doğrulaması, onları neshetmediği anlamına gelmez. Bu kitapların asıllarının İlâhîliğini ve dönemlerinde geçerli olduklarını doğrulamak anlamına gelir. Günümüzde ebedî saâdete ermenin yolu, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e peygamber olarak inanmak ve tebliğatıyla amel etmekten geçer. Ayrıca bu tebliğata uymak, Tevrat ve İncil’e inanmanın da bir gereğidir. Çünkü her peygamber, kendinden sonra gelecek peygamberi müjdelemiş ve etbâına kendinden sonra gelecek peygambere tâbi olmalarını emretmiştir. 889
Dini, Kutsal Kitabı Tahrif, Sadece Eski Toplumlarla mı Sınırlıdır?
İsrâiloğullarının peygamberlerine Allah tarafından indirilen Tevrat'ı Kur'an tasdik eder. Tevrat'ı bir nur ve öğüt,890 hidâyet kaynağı,891 bir hidâyet ve rahmet892 olarak vasıflandırır. Buna karşılık Kur’an, Tevrat’ın tahrif edildiğini de haber verir. Onlar Kitabı elleriyle yazıp ‘bu Allah katındandır’ diye yalan söylemektedirler.893 Allah’ın kelâmını değiştirmektedirler.894 Kelimeleri konuldukları anlamlardan çıkarmaktadırlar.895 Vahyi gizlemektedirler.896 Vahyi ciddi muhafaza etmeyip unutulmaya terk etmektedirler. 897
İsrâiloğullarının kitaplarını tahrif ettiğini bizzat Tevrat’ın kendisi itiraf ederek, Yeremya peygamberin dilinden şöyle söyler: “Allah'ımızın sözlerini değiştirdiniz.“ 898
Tevrat’ın tahrif edildiğini anlamak için derin bir araştırma yapmaya ihtiyaç yoktur. Tevrat satırları arasında yapılacak kısa bir gezinti, bu kitabın tahrifine
888] 9/Tevbe, 29
889] M. Sait Şimşek, a.g.e. s. 158-169
890] 21/Enbiyâ, 48
891] 17/İsrâ2
892] 28/Kasas, 43
893] 2/Bakara, 79
894] 2/Bakara, 59, 75
895] 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41; 7/A’râf, 162
896] 2/Bakara, 159, 174; 5/Mâide, 15; 6/En’am, 91
897] 5/Mâide, 13-14
898] Yeremya, 23/36
TEVRÂT
- 131 -
dair birçok örneği gözler önüne serecektir. Tevrat’ta Allah’a oğul isnâd edilir.899 Allah’ın, yiyip bitiren bir ateş olduğu ifade edilir.900 Allah’a yorgunluk isnâd edilir.901 Allah’ın, Hz. Yakub’la güreşip ona yenildiği gibi komik hikâyeler aktarılır. 902
İftira edilen sadece Allah değildir. Onun peygamberleri de türlü iftiralara uğrar Tevrat’ta: Hz. Âdem, Allah’ın dilinden ilâhlaşmış biri gibi tanıtılarak hem Allah’a hem Âdem’e iftira edilir: “İşte Âdem iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden birisi gibi oldu.“903 Hz. Nuh’a içki içiren kızlarının onunla zina ettikleri ve öz kızlarının bu peygamberden hamile kaldığı söylenir.904 Yine aynı peygambere yapılan bir başka çirkin isnat da torunu Ken’an tarafından sarhoşken tecavüze uğradığıdır.905 Hz. İbrahim de Tevrat’taki iftiralardan payını alır. Bu yüce peygamber, hanımı Sâra’yı kendi elleriyle Firavun’a peşkeş çeken biri olarak gösterilir. 906
Hz. Yakub, Allah’a başkaldıran ve onu azarlayan biri olarak gösterilir.907 Hz. Harun, Tevrat’a göre altın buzağı putunu yapıp buna tapılmasını emreden biridir.908 Hz. Dâvud, Uriya adlı bir komutanının hanımıyla zina eden, ondan gayrı meşru çocuk sahibi olan ve onunla evlenmek için kocası Uriya’ya komplo kurarak öldürten bir zorba olarak takdim edilir.909 Hz. Süleyman, hanımlarından putperest olanların oyununa gelerek puta tapan biri olarak gösterilir.910 Yine aynı peygamberin ağzından şuh ve müstehcen şiirler verilir. 911
İsrâiloğullarının peygamberlerine önce çamur atıp sonra onu kutsal kitaplarına geçirmelerini Kur'an şiddetle yerer. Tevrat'ta yer alan peygamberlerden birçoğu Kur'an'da da yer alır. Ne ki, Kur'an, kendisinde adı geçen hiçbir peygamber hakkında onların peygamberlik şeref ve haysiyetiyle bağdaşmayacak hiçbir rivâyete yer vermez. Üstelik Tevrat'ta iftiraya uğrayan kimi isimleri de aklar. Bunlardan biri Tevrat'ta puta tapmakla itham edilen Hz. Hârun'dur. Kur'an, olayın doğrusunu vererek, Hz. Hârun'un putçu yahudilere engel olmaya kalktığını, lâkin buna güç yetiremediğini aktarır.912 Tevrat’ta iftira edilip de Kur’an’ın akladığı İsrâiloğulları peygamberlerinden biri de Süleyman peygamberdir. Tahrif edilmiş Tevrat’ ta sırf boy asabiyeti uğruna Hz. Süleyman, küfre düşen ve putperest olan biri olarak lanse edilir.913 Kur’an ise, yahudilerin bu iftirasını “Onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular” diye reddederek Hz. Süleyman’ı “Süleyman kâfir olmadı, lâkin (onu tekfir eden) şeytanlar kâfir oldu” ifadesiyle aklar. 914
899] Tekvin, 6/2; Mezmurlar, 2/7
900] Tesniye, 4/24
901] Tekvin, 2/2
902] Tekvin, 32/28
903] Tekvin, 3/22-23
904] Tekvin, 19/30-36
905] Tekvin, 9/20-25
906] Tekvin, 12/14-19
907] Sayılar, 11/10-15
908] Çıkış, 32/1-5; 24, 35
909] II. Samuel, 11/2-27
910] Krallar, 11/4
911] Neşideler Neşidesi, 1/1-4
912] 7/A’râf, 150; 20/Tâhâ, 90-94
913] I. Krallar, 11/5, 9
914] 2/Bakara, 102
- 132 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Ayrıca yaratılış kıssası, Âdem kıssası, Nuh kavmi ve kıssası, Lût kavmi ve kıssası, Kur’an’da, Tevrat’ta geçtiği gibi yalan yanlış değil; doğru ve nübüvvet makamına yakışmayacak isnat ve iftiralardan uzak bir biçimde anlatılır. Burada esas olan, asıl Tevrat’ta doğrusunun anlatıldığından kuşku duymadığımız peygamber kıssalarının niçin tahrif edildiği ve yahudileşen İsrâiloğullarının hayatlarına vâkıf oldukları kendi peygamberlerine böylesine iğrenç isnat ve iftiraları hangi sebeple yaptıklarıdır. Bu sebeplerden biri siyâsî idi: İsrâiloğulları âlimleri, uzun süren sürgün ve işgal yılları sırasında her türlü tecavüz ve ahlâksızlığın revaç bulduğu yahudi toplumunu kendilerine bağlayabilmek için böyle yalanlar uyduruyorlardı. Güya böylelikle zulme ve tecavüze uğramış toplumu teskin ederek millî bir görev icrâ ediyorlar ve toplumu moralize ediyorlardı. İkinci sebep ekonomik idi: İsrâiloğulları âlimleri aslî görevleri olan dini tebliğ etme vazifesini bırakıp işi yatırımcılığa, hatta halktan topladıkları parayla tefeciliğe dökmüşlerdi. Bu kötü alışkanlıklarından millî felâketler sırasında dahi vazgeçmiyorlardı. Bunun için halkın bozulan ahlâkını dine uydurmak yerine; dini tahrif ederek halka uyduruyorlardı. Sonuçta, ahlâksızlık yapan insanlara “bakın bunu yapan sadece siz değilsiniz, falan büyük, filân ulu kişi de böyle yapmış” yollu teselli metotları geliştiriyorlardı.
Bu tür bir tahrif yönteminin farklı bir biçimde günümüz İslâm toplumları arasında da revaçta olduğunu müşâhede ediyoruz. İlkesizliğin pençesinde olan kimi sorumsuz âlimler, ucuz bir popülizmi bayraklaştırıp halka ve yöneticilere şirin görünmek için dinin değişmez değerlerini zorluyorlar. En azından iyiliği yayma ve kötülüğe engel olma noktasında görevlerini tavsatıyorlar. Halkı dine uydurmak yerine; dini halka uyduruyorlar. Câhil yığınların önünde onlara kılavuzluk edecekleri yerde yığınların ardına takılıp sürüden biri haline geliyorlar.
Belki peygamberlerine yahûdileşen İsrâiloğulları gibi doğrudan iftira etmiyorlar, lâkin ne hayatlarıyla, ne davranışlarıyla ve ne de duygu ve düşünceleriyle peygamberi hatırlatan “örnek” olabiliyorlar. Aksine “örneği” unutturuyorlar. Dinin özünü değiştirip peygamberin hâtırasını tahrif ediyorlar. Böylece peygamberlerini mânen “öldürmüş” oluyorlar. Tabii bu da peygamberlere yapılabilecek dolaylı bir hakaret anlamına geliyor. Bir gün birileri çıkıp peygamberlerine ve onun yakınlarına en olmadık iftiraları yapıştırıp, ağza alınmayacak küfür ve ithamlarda bulununca, aynen İsrâiloğulları toplumu gibi “neme lazımcılıkla” sineye çekiyorlar.
Tevrat’ın tahriften korunamamasının temel sebebi, Allah’ın onu korumayı Benî İsrâil âlimlerine vermiş olmasıdır: “Rabbânîler ve ahbâr da Allah’ın kitabını korumakla görevlendirildikleri için, onu koruyup kolluyorlardı. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun da âyetlerimi basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.”915 Ne ki, Allah’ın Tevrat’ı koruma işini kendilerine emanet ettiği İsrâil oğulları âlimleri Allah’tan korkmayıp emanete ihanet ettiler. Görevlerini yerine getirmediler. Allah’ın hükmü ile hükmetmediler. Dolayısıyla Allah’ın hükümleri ve o hükümlerin içinde yer aldığı vahiy unutuldu.
Mûsâ ümmetinin Tevrat’a yaptığının benzerini Muhammed ümmeti de Kur’an’a yaptı. Onu taşıması ve iki ayaklı Kur’an olması gerekenler Allah’tan değil de, yöneticilerden korktukları için görevlerini ihmal ettiler. Toplum içerisinde hükmedilmek için indirilen âyetler, para karşılığı ölülere okunmaya,
915] 5/Mâide, 44
TEVRÂT
- 133 -
muskalar yazılmaya, anma günlerinde “müsekkin” olarak kullanılmaya başlandı. Ümmet-i Muhammed, ümmet-i Mûsâ gibi yahûdileşme temâyülüne kapılsa da, Kur’an’ın metni, Tevrat gibi tahrif edilemedi. Çünkü bu iki kitap arasında bir fark vardı. Allah Tevrat’ın korunmasını daha önce verdiğimiz âyette görüldüğü üzere İsrâiloğulları âlimlerine tevdi etmişken, Kur’an’ın korunmasını bu ümmetin âlimlerine bırakmayıp bizzat kendisi üstlenmişti: “Elbette Biz, Biz indirdik Zikr’i (Kur’an’ı) ve elbette onu koruyacak olan da Biziz.” 916
Kur’an, Tevrat’ın tahrifini ifade ederken, tahrifin hangi şekillerde yapıldığını farklı kavram ve terimlerle ifade eder:
a- Tahrif yoluyla: Tahrif, “geri dönmek, yolu değiştirmek, yoldan çıkmak, bozmak, eğilmek, ayağı kaymak” anlamlarına gelir. Kur’an’da hepsi de yahudileşenler için kullanılır: “Allah’ın kelâmını kökünden bozup değiştiriyorlar.”917; “Kelimeleri konuldukları mânâdan çıkarıyorlar.” 918
Tahrifin bu çeşidini yahûdiler sık sık yapıyorlardı. Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Rasûlullah’a gelip “bizi dinle” diyorlar, hemen arkasından da “dinlemez olasıca” gibi hakaret ifadesini ekleyebiliyorlardı.919 “Bizi gözet, kolla” mânâsına gelen “râinâ” ifadesini, dillerini ayın harfinde kırarak çobanımız anlamında “raînâ”ya çeviriyorlardı.920 “Hıtta” yani, “Ya Rabbi bizi affet” demeleri gerekirken, “buğday” anlamına gelen “hınta” dedikleri de bu örnekler arasındadır.921 Peygamberimiz döneminde Medine yahudileri de bu tahrifi gündelik hayatlarında bile yapıyorlardı. Hz. Âişe’nin şahid olduğu bir olaydan öğreniyoruz ki, onlar Rasûlullah’a verdikleri selâmda dahi tahrifat yaparak “es-selâmu aleyküm” yerine “es-sâmu aleyküm” (kahrol) kelimesini geveliyorlardı. 922
Bazı müslüman âlimlerin kelimeleri ve harfleri değiştirerek yaptıkları tahrife ilginç bir örnek verelim: “De ki, ben de yalnızca sizin gibi bir insanım”923 âyetindeki “innemâ” daki “mâ”ya olumsuz anlam vererek, âyeti “De ki, ben sizler gibi (sıradan) bir insan değilim” gibi tam tersi bir mânâya tahrif etmişlerdir.924 Kur’an-ı Kerim’in, “De ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım...”925 âyetini bazı art niyetli kişiler hayret verici bir şekilde yorumlamışlar, tahrife girişmek istemişlerdir. Onlara göre Allah Teâlâ, Peygamberine insanlara, “Ey kullarım“ demesini emretmiştir. Yeni -hâşâ- insanlar Hz. Peygamber'in kulları haline getirilmiştir. Buna tevil değil, açıkça Kur'an'ı tahrif etmek denir. Bu gibilere belki bazı cahiller hayran kalabilirler. Böyle bir tevilin kabulü, Kur'an'ın bütünüyle çelişkili olduğu anlamına gelir. Çünkü Kur'an başından sonuna kadar, yalnızca Allah'a kulluktan söz etmiş, Hz. Muhammed'in Rab değil kul olduğunu özellikle vurgulamıştır.926 İlginç olan da şudur ki, Kur'an'ın anlamında bu açık tahrifi yapanlar, Hz. Peygamber'i
916] 15/Hicr, 9
917] 2/Bakara, 75
918] 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41
919] 4/Nisâ, 46
920] 2/Bakara, 104
921] Buhâri, Tefsir 4; Müslim, Tefsir 54/1
922] Buhâri, Edeb 35; Müslim, Selâm 8, 10-12
923] 18/Kehf, 110
924] Mevdûdi, Tefhîmu’l-Kur’an, I/239
925] 39/Zümer, 53
926] Mevdudi, Tefhîmu’l-Kur’an, V/114
- 134 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yüceltme adına bu cinâyeti işliyorlardı.
b- Tebdil yoluyla: Değiştirerek tahrif etmek mânâsına gelen tebdil, Kur’an’da iki yerde geçer: “Onu kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler.”927; “Kelâmı, kendilerine söylenmeyen bir lâfla değiştirdiler.” 928
Bu tip tahrif Kur’an’da görülmez. Ancak aynı tipte tahrif, aynı gerekçelerle hadis külliyatında çok görülür. Açıklama ve şerhlerin sonradan hadisin metnine dâhil edildiğinin sayısız örnekleri vardır. Bu türden rivâyetlere hadis ilminde “müdrec” denir. Bazılarınca tek lafzî mütevâtir olarak anılan “Kim benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.” hadisine belki de öncekilerin tefsir olarak düştüğü “müteammiden (kasıtlı olarak)” notunun, sonradan metne eklenmesi bunun en çarpıcı örneğidir.
c- Gizleme yoluyla: İsrâiloğulları Hz. Mûsâ’ya indirilen kitabın çoğunu gizliyorlardı.929 Kitaptaki delilleri ve hidâyeti gizliyorlardı.930 Kitap ehlinin gizlediği ilâhî bilgilerden birçok şeyi Kur’an açıklıyordu.931 Bile bile gerçeği gizliyorlardı. 932
d- Unutma yoluyla: Kendilerine gönderilen vahiyle hükmetmeyip onu unutulmaya terkediyorlardı. “Uyarıldıkları şeyden bir payı unuttular.” 933
e- Uydurma yoluyla: Uydurdukları yalanları, ya da tefsirleri bir müddet sonra Kitab’ın metnine ilâve ediyorlar, sonraki kuşaklar onu da Kitab’ın metninden zannediyorlardı. Her tahrif, “tahlit”i (karıştırma) beraberinde getiriyordu. Kur’an buna dikkat çeker: “Ey ehl-i kitab, niçin hakka bâtılı karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?” 934
Aynı tip tahrifi müslümanlar da kendi şeriatlarında yaptılar. Hadis uydurmacılığı bunun en tipik örneğiydi. Allah’ın koyduğu haramlarla yetinmeyip uydurma hadislerle yeni haramlar ihdas ettiler. Allah tarafından korunmuş kitaplarının tahrif olduğu sonucunu doğuracak yalan rivâyetleri en güvenilir kitaplarına (tefsirlerine, hadis kitaplarına) aldılar. Selman Rüşti ve Turan Dursun gibi kendi inancına düşman edilmiş zavallıların elinde İslâm’a karşı kullanacakları birer koza dönüşecek “Garânik” türü rivâyetlerle doldurdular kitaplarını.
Nâsih-mensûh ile ilgili tuhaf ve Kur’an’dan şüphe uyandıracak rivâyetlerle, tefsir ve te’vil adı altında nice tahrifat içinde Kur’an’a yaklaşımlar söz konusudur.
Müslüman İsrâiloğullarının yahudileşme alâmetleri, ümmet-i Muhammed içerisinde de tezâhür etmiştir. Bunların başında din âlimlerinin Kitab’ı birtakım gerekçelerle keyfî yoruma tâbi tutmaları gelmektedir. Bu eğilimin günümüzdeki temsilcileri, Allah’ın hükmüyle hükmetmemek, faiz, zina, içki, piyango, heykel ve tesettür gibi konularda tam bir yahudileşme temayülü sergilemektedirler. Özellikle Bel’am kılıklı âlim müsveddeleri âyetleri işine geldiği gibi yorumlayarak
927] 2/Bakara, 59
928] 7/A’râf, 162
929] 6/En’am, 91
930] 2/Bakara, 159, 174
931] 5/Mâide, 15
932] 3/Âl-i İmran, 71
933] 5/Mâide, 13
934] 3/Al-i İmran, 71
TEVRÂT
- 135 -
tahrif etmeye çalışmaktadırlar.
“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?”935 Ümmet-i Muhammed, özellikle nesh konusunda İsrâiloğullarının düştüğü yanlışa düştü. Kur’an’ın iki kapağı arasında yazılı olup da hükmü geçersiz olan hiçbir âyet yoktur. Şeriatların maksatlarından biri olan “tedrîcilik” sünnetini göz önüne almayan bir kısım ulemâ, bazı âyetler arasında çelişki olduğunu zannedip bir kısmını bir kısmıyla mensuh addetmişlerdir. Lâkin, Hz. Peygamber’den Kur’an’da metni bulunan hiçbir âyet için “bu âyet mensuhtur” biçiminde sahih bir rivâyet gelmemiştir. Ayrıca, mensuh olduğu üzerinde tüm ümmet âlimlerinin ittifak ettikleri bir tek âyet yoktur.
Sünnetin tahrifi ve İsrâiliyât (hem yahudi ve hıristiyan kaynaklarından ve hem de modern hurâfeler/çağdaş İsrâiliyat) tahrif ve tahripleri insanımızın zihinlerini ve gönüllerini allak bullak etmeye yetmiştir. Çağdaş tahrif akımlarından Bahâilik, Kadıyanilik, Hurufîlik, Ebcedcilik, Cifircilik, Ondokuzculuk, İskender-i Ekber taraftarları, devlet âlimi (kapıkulu ulemâsı) olan Bel’amlar, modernist muharrifler (reformcular) ve daha niceleri sayılabilir. 936
Yahudileşme temâyülü, yahudilerden daha tehlikelidir. Çünkü bu ümmet, yahudileşmek-ten korunabilirse, yahudilerle baş edebilir. Birkaç milyon nüfusla 250 milyonluk Amerika’yı, dolayısıyla dünyayı yöneten yahudilerden daha korkunç olanı, bu ümmetin yahudileşmesidir. Bu ümmet, öncelikle yahudilerle değil; yahudileşmeyle mücadele etmelidir. Bugün, kendi nefislerimizde olan “yahudileşme temâyülü” sonucunda ümmet olarak geldiğimiz vahim nokta ortada. Ümmetin kıyameti, yahudileşme sonucunda koptu. Ümmet coğrafyasının çeşitli bölgelerinden gelen feryatlar, bunun acı habercisi. Her kıyamete bir yeniden diriliş gerek. Eğer nefislerimizde olan “yahudileşme temâyülü”nü frenler, onu “müslümanlaşma temâyülü”ne dönüştürebilirsek, o zaman çölde âvâre kasnakçasına dönüp duran İsrâiloğulları gibi sıkıştığımız şu zaman çölünden “çıkış”a kadir olup, “arz-ı mev’ûd”a değil ama Kur’an’da va’dedilen “nasr-ı mev’ûd”a ulaşabiliriz. 937
Yahudilerden mü’min olanlara, artık nasıl yahudi denmezse, müslümanlardan yahudileşenlere de artık müslüman denilmesi yanlış olur, o artık “yahudi(leşmiş)” bir kimsedir. Kendisiyle münâfık (itikadî anlamda) alâmeti bulunanlar, hadis-i şerifteki ifadeyle nasıl hâlis/tam bir münâfık oluyorsa, kendisinde yahudilik alâmetleri bulunanlar da tam bir yahudi olurlar. Yoksa yaratılış ve ırk olarak yahudi olmak, ne başlı başına bir üstünlük, ne de alçaklıktır. İnsanın, kendi elinde olmayan bir sebepten dolayı, şu veya bu ırka mensup olmasından ötürü gazab edilmesi ve lânetlenmesi Kur’an’ın bütünlüğüne uygun bir anlayış değildir. İnsan, irâdesini iyiye veya kötüye kullanmasından, kendi yaptıklarından dolayı ödül veya cezayı hak eder. Önemli olan Kur’an’da ifadesini bulan yahudi karakterine sahip olup olmamaktır. Aynen, müslüman bir anne-babadan doğmak, yani ırk olarak müslüman çocuğu olmak, müslüman sayılmak için kâfi olmadığı gibi.
Batılı kâfirlere, hıristiyan ve özellikle de yahudilere ait Kur’an’da beyan
935] 2/Bakara, 85
936] M. İslâmoğlu, Yahudileşme Temâyülü, s. 176-253
937] M. İslâmoğlu, a.g.e. s. 13-14
- 136 -
KUR’AN KAVRAMLARI
edilen nice olumsuz özellik, bugün “müslümanım” diyenlerde hiç eksiksiz bulunmaktadır. Dolayısıyla hıristiyan ve yahudilere verilecek dünyevî ve uhrevî cezalar, mü’minlerden onları örnek alan taklitçilere de verilecektir. Bu, ilâhî adaletin gereğidir. Lânete, gazaba uğrama ve dalâlet/sapıklık hükümleri/damgaları da. Bu değerlendirmeler, fertler için olduğu kadar; toplum için de geçerlidir. Toplumların, devlet ve rejimlerin lânetli ve sapık yolu izledikleri zaman, helâkleri ve cezaları tarihtekinden farklı olmayacaktır. Sünnetullah’ta (Allah’ın toplumsal kanunlarında) bir değişiklik olmaz. Saâdeti asra taşımak ve sahâbeleşmek mümkün olduğu gibi, İsrâil’leşmek de mümkündür. Bu tercih, mutluluk veya felâketi, cennet veya kıyameti seçmektir. Dışımızdaki yahudiden daha tehlikeli olan, içimizdeki yahudidir. Kalp ve kafamızdaki, el ve dilimizdeki küfürdür dünyamızı perişan, âhiretimizi zindan edecek olan. “Ey iman edenler! Siz (önce) kendinize bakın. Siz hidâyet üzere/doğru yolda olunca dalâlette olan kimseler size zarar veremez.”938 Gönüllerdeki yahudiliğe savaş ilân edip içimizdeki işgali kaldırmadan, dıştakine tavır almak mümkün değildir.
“Ey iman edenler, iman edin!“939 Gâvurlaşmaya, yahudileşmeye, maymunlaşmaya giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin yolunu takip edenlere ne mutlu!
Tefsirlerden İktibaslar
Ey Muhammed! Allah, sana Kur’an’ı kendisinden önce indirilen Tevrat, Zebur, İncil, Mûsâ ve İsa’nın sahifelerinin Allah katından geldiğini doğrulayıcı olmak üzere açık ve nihai delil ile kısım kısım indirdi. Tevrat ve İncil’i ise bir bütün olarak indirmişti. Tevrat ve İncil sonradan tahrif edildikleri için şu anki nüshalarında birçok şirk unsuru içermektedir. Günümüzdeki Tevrat, Buhtu’n-Nasır’ın Yahudileri yenip köle edinmesinden sonra yazılmıştır. İncil ise İsa’nın hayatı ve öğütlerini anlatan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adlı dört kitap ile Pavlos, Petrus, Yuhanna ve Yakub’un Mektupları ve Yuhanna’nın rüyalarından oluşan ve Ahd-i Cedid denilen bir kitapta toplanmıştır.
Tevrat ve İncil, Kur’an’ın indirilmesinden önce insanlar için bir hidayet rehberi idiler. Allah, insanlara doğruyu yanlıştan ayırma kabiliyeti verdi ve onlara birçok kitap ve sahifeler indirdi. Allah’ın insanlığa gönderdiği ve hükmü kıyâmete kadar bâkî kalacak kitap, hakkı bâtıldan ayıran Kur’an’dır. Doğrusu Allah’ın apaçık âyetlerini inkâr eden kimseler var ya, onlar için çok şiddetli ve sürekli bir azap vardır. Şüphesiz Allah gâlip ve güçlü olan, her şeyi yenen, hiçbir şeye yenilmeyen, suçlulara lâyık olduğu cezayı verendir.
Elmalılı diyor ki: “Ey Muhammed! Allah, sana bu kitabı, hak ve hukuk sebebiyle, hak ve hakikati içermiş olarak, önündekileri tasdik etmek üzere hakikatin gereklerine ve olayların akış şekline göre peyderpey indirmektedir. Ve bundan önce indirilenler arasında bilhassa Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti. Bunların hepsi insanlara hidâyet içindir.” Böyle buyurmakla İlâhî gözetim ve yönetim altında Rabliğin kanunlarına uygun olarak peygamberliğin tekâmülünü ve Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğinin ilk defa ortaya çıkan bir peygamberlik olmadığını ve Kur'ân'ın hakikati tasdik olunmayınca önceki kitapların da hakkıyla anlaşılıp tasdik edilemeyeceğini, bundan
938] 5/Nisâ, 105
939] 4/Nisâ, 136
TEVRÂT
- 137 -
dolayı da Hz. Muhammed'in peygamberliği tasdik edilmedikçe önceki peygamberlerin de hakkıyla anlaşılıp tasdikine bir delil ve şâhit bulunamayacağını, o zaman da insanların dalâlet ve sapıklık içinde kalacağını göstermiş, Kur'ân'ın ve Hz. Peygamber'in mûcizelerinin bu anlamda hakem rolünü üstlenmiş olduğunu açıkça bildirmek için de bu hükmü “O, Furkan’ı da indirdi” kısmı ile nass olarak karara bağlamıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'in, daha önceki kitapları ve gelmiş geçmiş bütün peygamberleri tasdik edişi, çeşitli yönlerden gerçekleşmiştir:
Birincisi: Önceki kitaplar ve daha evvel gelmiş olan peygamberler, ileride büyük bir peygamberin geleceğini haber veriyor ve vaad ediyorlardı. Kendi irşadlarını ilerideki böyle bir kemâl hedefine yöneltmiş olduklarından, Kur'ân ve Hz. Muhammed'in peygamberliği ortaya çıksaydı, onlar bâtıl bir fikir veya hayal üzerine kurulu anlamsız bir ideoloji üzerinde yürümüş olurlardı. Hatta boş vaatlerle halkı kandıran, yalan ve yanlış fikirlerle insanları oyalayan, aldatan yalancılar durumuna düşerlerdi. Kur'ân'ın gelmesiyledir ki, daha önceki devirlerde bir ideoloji halinde yayılmış olan bu gayb haberlerinin, ancak bu sâyede bir vahiy haberi ve Allah'dan gelen bir hak bilgi olduğu gerçekleşmiştir. Ve böylece Kur'ân, yalnızca Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğini değil, bunun içinde zımnen bütün önceki peygamberlerin peygamberliğini de tasdik ve isbat eden bir furkan-ı mübîn olmuş ve Allah'ın bütün kitapları, bütün peygamberleri arasında karşılıklı olarak birbirlerini tasdik ettikleri ve birbirlerine şehâdet getirdikleri konusunda bir tekâmül ve işbirliği, bir dayanışma bulunduğu kurumlaşmıştır. Ve hepsinin başında “Allah onlardan bir kısmına yüce dereceler vermiştir.”940 âyetinin delâletince peygamberlerin sonuncusunu tâyin eden bir ilâhî ferman şeklinde gelmiştir ki, Bakara Sûresi’nin birinci cüzünde tasdikin en çok bu anlamı, bu yönü üzerinde durulmuştur.
İkincisi: Kur’an, önceki kitapların iman ve Allah’ın birliğine dâvet eden, adâleti ve ihsânı emreden, peygamberlerin ve eski ümmetlerin yaşayış ve tarihlerinin, haber ve eserlerinin başka başka olmasıyla değişmeyecek olan temel hükümler gibi muhkem ilkelerini güçlendirerek ve genişleterek yeni baştan yürürlüğe koymuş ve hikmet-i teşriî gereğince zamanların ve mekânların ve yükümlü milletlerin özelliklerine uygun düşecek şekilde hak ve hayır açısından onların işlerine yarayacak hükümleri ve şer’î ayrıntıları yeniden tanzim ve ta’dil ederek hak dini, bütün zaman ve mekânlarda ve bilcümle ümmet ve toplumların hayatında geçerliliğini sağlayan geniş kapsamlı bir teşrî ilmi de öğretmiştir. Böylece ilâhî kitapları öncekinden sonrakine aralıksız olarak birbirlerinin tasdikinden ve yürürlük alanından geçirerek süzmek sûretiyle hepsinin doğru ilkelerini hakkıyla kendi uhdesine almış ve yüklenmiş bulunduğundan, önceki kitaplardan ve şerîatlardan Kur’ân’ın şehâdeti ile tasdik edilmedikçe ne peygamberliklerinde, ne de o kitapların delâletlerinde hak oldukları tasdik edilemez. Yani geçmiş devirlerde yaşamış olan önceki peygamberlere gönderilmiş olan ilâhi temyiz ve tefrik açısından son tasdik mercii Hatemü'l-enbiya Hz. Muhammed Mustafa ile Kur'ân-ı Hakim'in, muhkem âyetlerle ortaya konmuş hükümleridir. Bu mânâ, Fıkıh Usûlü ilminde şu teşriî kaidesi ile ifade olunur: “Bizden öncekilerin şerîatleri bizim de şerîatimizdir. Fakat Allah ve Rasûlü tarafından tasdik edilmiş olarak nakledilmek şartıyla.”
940] 2/Bakara, 253
- 138 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Özetle; Allah, Furkanı da indirmiş, hakkı bâtıldan hayrı şerden ayırmış, yollarını, kanunlarını tâyin etmiş; alâmetler, işaretler, deliller, âyetler de ortaya koymuş, her birinin hükmünü, gerekli sonucunu başka başka yapmış, uygulamasını kendi gözetimi ve denetimi demek olan kayyûmiyetiyle irâdesi ve meşiyyeti altına almıştır. Bundan dolayı şüphesiz ki, böyle hakkı bâtıldan ayıran, temyiz edip ayıklayan ve hak yolu gösteren, aklî ve naklî delilleri içeren âyetleri, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, özellikle de Allah Teâlâ’nın birliğine ve münezzeh olan yüceliğine veya peygamberlerin ismet ve haysiyetine saldırıp hücuma geçen kâfirler de kesinkes şiddetli bir azâba mahkûmdurlar. Hakkı bâtıldan ayırt eden Allah, zillet şâibesinden münezzeh ve öyle yenilmez, öyle güçlü bir Allah’dır ki, O’nun dehşetli ve korkunç bir intikamı vardır. Emrini ve hükmünü mutlaka yürütür ve yerine getirir. İrâdesine karşı gelenleri, izzetinin hudûduna tecâvüz edenleri mutlaka tepeler, ezer. Hakkı aşağılamaya uğraşanlara bir müddet hilmiyle mühlet verse bile bir gün gelir onları tuttukları bâtıl yolda akla hayale gelmez felâketlere uğratıp perişan eder. Hakka hayat tanımayanlara mutluluk vermez. Bire iki, üç, vara yok, yoğa var, olura olmaz, olmaza olur, doğruya eğri, eğriye doğru, iyiye kötü, kötüye iyi, hakka bâtıl, bâtıla hak, zulme adâlet, adâlete zulüm, cehle ilim, ilme cehâlet, nûra zulmet, zulmete nur diyenler bu yanlışlarının ve cürümlerinin cezasını herkesten önce kendileri çekerler ki, bütün bunlar Allah’ın intikamının eserleri demek olur. Tek ümit ve tek sığınak olan Allah’ın nimet ve rahmetine ermek için Allah’a doğru gitmelidir. Hak ve hakikatın kanunlarını tanımayanlar, rahmetin zıddı olan nıkmete ve gazâba mahkûm olurlar.
İzzet ise zilletin tamı tamına zıddıdır, intikam da nimetin zıddıdır. İntikam “nıkmet” kökünden olup, güç göstermek ve bir cinayetin cezasını vererek; ona öldürmekten aldığı tadı, acı çektirerek ödetmek demektir ki, Türkçe’de “öç almak” diye tabir olunur. Affın zıddıdır. Allah, gerçi affedici ve bağışlayıcıdır, halîm, ğafûr, raûf ve rahîmdir; küfür ve isyandan sonra bile tevbe edip hakkı kabul edenleri, hakka dönenleri, iman edip kendisine sığınanları affeder ve bağışlar. Fakat hilmin, affın ve bağışlamanın hayır ve kemal olması, hak ile bâtılı eşit tutmak, iyilikle kötülüğü birbirine karıştırmak gibi geniş kapsamlı bir kötülüğe sebep olmaması şartına bağlıdır. Hakk’a iman edip, kötülüğü kötülük bilerek yaptığı fenalıktan dolayı yüzü kızaracak ve bu duygunun itmesiyle günahlara tevbe edecek olanlara karşı affedici olmak ve hilimle davranmak hayır ve rahmet olursa da, affa uğradıkça şımaran ve kötülük ile zulüm yapmaktan zevk alan ve gittikçe daha çok haksızlık yapacak olanlara karşı affedici ve bağışlayıcı olmak, onlar hakkında iyilik değil, katıksız kötülüktür. Onun yaptığı fenalıklara ortak olmak ve teşvikçi olmak demek olur ki, bütün hukukun ve her türlü hayrın mercii ve yöneticisi kayyûm olan, Rahmân ve Rahîm’in izzeti, adâleti ve rahmeti böyle bir zilletten münezzehtir. Bunun için asr-ı saâdette bir Arap şâirinin şu beyti, Rasûlullah'ın da beğenisine mazhar olmuştu: “Herhangi bir hilmin saflığını karışıklıktan, duruluğunu bulanıklıktan koruyacak önlemleri yoksa o hilimde hayır da yoktur.“ 941
Seyyid Kutub diyor ki: Sûre, Peygamber’in (salât selâm üzerine olsun) mesajını reddeden ehl-i kitaba hitaben başlıyor. Eğer mesele hüccet ve delil ile iknâ olma meselesi olsaydı Peygamberliğin, peygamberlerin, Allah tarafından indirilen kitapların, Allah’tan gelen vahyin ne olduğunu daha iyi bilmeleri gereken
941] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Y. c. 2, s. 295-299
TEVRÂT
- 139 -
ehl-i kitab, diğer insanlardan daha önce davranıp kendilerine sunulan gerçeği tasdik edip müslüman olmaları gerekirdi.
Sûre, onların içlerini kemiren ya da kasıtlı olarak müslümanların kalplerine ekmeye çalıştıkları büyük şüphe tohumları hususunda meseleyi kesin çizgilerle ayıran, bu şüphelerin hangi kanallardan ve gizli yollardan kalplere akıtıldığını ortaya çıkaran, gerçek mü'minlerin Allah'ın âyetleri karşısındaki tutumları ile kalplerinde hastalık ve sapıklığa eğilim duyanların tavırlarını belirleyen, müminlerin Rabblerine karşı tutumlarını, O'na sığınışlarını, O'na niyazda bulunuşlarını ve O'nu yüce sıfatlarıyla tanımalarını tasvir eden bir bölümle başlıyor: “O, kendinden başka bir ilâh bulunmayan, diri ve yarattıklarını gözetip yöneten Allah’tır.”
Bu apaçık ve berrak Tevhid inancı, müslümanın inancıyla diğer bütün inançlar arasındaki yol ayrımıdır. Bu açıdan bakıldığında ateistlerin ve müşriklerin inançları ile Hakk yoldan sapmış olan yahudi ve hıristiyanların inançları, aralarındaki tüm din ve mezhep ayrılığına rağmen aynı kategoriye girer. Bu da müslümanın hayatı ile yeryüzündeki diğer inanç sahiplerinin hayatı arasındaki ayrılış noktasıdır. İşte burada sözü edilen inanç, hayat düzenini her alanda kontrol altına almakta ve ona yön vermektedir.
“O, kendinden başka bir ilâh bulunmayan, diri ve yarattıklarını gözetip, yöneten Allah’tır.” Ulûhiyette O’nun ortağı yoktur. “Hayy”dır; Mutlak olarak hayatı kendisinden kaynaklanır. O’nun hayatı her çeşit kayıttan uzaktır, sıfatlarında O’nun bir benzeri yoktur. “Kayyum”dur; her canlı ve cansız O’nunla varlığını sürdürebilir, bütün hayata ve tüm varlıklara hâkim olan da O’dur. Bu evrende O’nsuz ne bir varlıktan ne de hayattan söz edilebilir.
İşte bu, düşünce ve inançta yol ayrımıdır; hayat ve ahlâk sisteminde yol ayrımı. Ulûhiyet hakkını yalnız Allah’a veren bir inançla, birçok câhilî düşüncenin kargaşası sonucu ortaya çıkan çok ilâhlılık inancı arasındaki yol ayrımı. O zaman Arap yarımadasında hüküm süren müşriklerin inançlarıyla Allah’a oğul isnad eden yahudi ve hıristiyan inancı arasında veya birden çok ilâhı benimseyen hıristiyan inancı arasında hiçbir fark yoktur.
Kur'ân-ı Kerim yahudilerin “Üzeyr, Allah'ın oğludur“ dediklerini haber veriyor. Nitekim bugün yahudilerin “Kitab-ı Mukaddes“ olarak kabul ettikleri kitap da buna benzer birtakım sapık düşüncelerle doludur. Tekvin bölümü, altıncı babda buna değinilmiştir: “Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmağa başladı ve onların kızları doğduğu zaman, Allah oğulları adam kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar. Ve RAB dedi: Ruhum adam ile ebediyen çekişmeyecektir, çünkü o da ettir; bunun için onun günleri yüz yirmi yıl olacaktır. Allah oğulları insan kızlarına vardıkları zaman, o günlerde, hem de ondan sonra, yeryüzünde Nefilim (iri adamlar) vardı; bunlar eski zamandan zorbalar, şöhretli adamlardı.” 942
Mevdûdi diyor ki: Tevrat ve İncil hakkında genel bir yanılgı vardır. Çünkü çoğu kişi Pentateuch’u (Eski Ahid’in ilk beş kitabı) Tevrat, Gospel’i (Yeni Ahid’in ilk dört kitabı) ise İncil olarak kabul eder. Bu yanlış anlama vahyin kendisinden şüpheler uyandırır ve şöyle bir soru akla gelebilir: “Bu kitaplar gerçekten Allah’ın kelâmı mı? Kur’an-ı Kerim gerçekten bunların içindekileri tasdik mi ediyor?”
942] Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 6/1-4, s. 5; Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l Kur’an
- 140 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Aslında Kur’an’ın tasdik ettiği Tevrat, Pentateuch’un kendisi değildir; fakat O’nun içine serpiştirilmiştir. Aynı şekilde İncil de “Dört Gospel” değildir, fakat bu kitaplarda muhtevîdir.
Tevrat, Hz. Mûsâ’ya (a.s.) kırk yıl süren peygamberliği müddetince verilen emir ve öğütlerden oluşur. Taş tabletlere kazınmış olan ve Tur Dağı’nda Mûsâ’ya verilen On Emir de bunların içindedir. Geri kalan emir ve öğütleri ise Hz. Mûsâ (a.s.) kendisi yazdırmıştır. Daha sonra on iki İsrail kabilesinin (sıbt) her birine, rehberlik etmesi için Tevrat’ın bir kopyasını vermiştir. Bir kopyası da dikkatle korunması için Levi’lere verilmiş ve taş tabletlerle birlikte Tabut’ta (On Emir’in muhâfaza edildiği sandık) muhâfaza edilmiştir. Bu Tevrat, Kudüs’ün ilk yakılıp yıkılmasına kadar tam bir kitap olarak kalmıştır. Fakat zamanla İsrâiloğulları bu Kitab’a o denli ilgisiz, anlayışsız ve aldırmaz bir hale geldiler ki, Yoşiya’nın krallığı zamanında Süleyman Tapınağı tamir edilirken, başkâhin Hilkiya O’nu şans eseri buldu; fakat O’nun Tevrat olduğunu anlayamadı. O’nun sadece bir kanun kitabı olduğunu düşündü ve Kitab’ı krallık yazmanına antika bir eser olarak verdi. Bir sonraki, O’nu Kral Yoşiya’ya iletti. Kitap okununca Yoşiya elbiselerini yırttı ve Hilkiya ile diğerlerine Kitab’ın içindekiler hakkında Rabbe danışmalarını emretti.943 Nebukadanazor’un Kudüs’ü yağmalayıp Süleyman Tapınağını yıktığı dönemde, İsrailoğulları’nın durumu işte böyleydi. Bu şekilde uzun yıllardan beri bir köşede unutulmuş Tevrat’ın son kopyalarını da ebediyen kaybetmiş oldular.
İsrâiloğulları, Babil’deki sürgünden ülkeleri Kudüs’e geri dönüp tapınağı tekrar yaptıklarında Ezra, Eski Ahid’i derledi. Ezra, halkının ileri gelen bazı adamlarını topladı ve onların yardımıyla şimdi Kitab-ı Mukaddes’in ilk 17 kitabını oluşturan İsrailoğulları’nın tüm tarihini yazdı. Bunlardan Çıkış (Eski Ahid’in ikinci kitabı Çev.) Leviller (Eski Ahit-3. kitap), Sayılar (Eski Ahit-4. Kitap), Tesniye (Eski Ahit-5. Kitap) Hz. Mûsâ’nın (a.s.) hayatını anlatır. Ezra ve yardımcılarının bulup vahyin kronolojik düzenini gözönünde bulundurarak uygun yerlere yerleştirdikleri asıl Tevrat âyetlerini de içerir. Asıl Tevrat, Hz. Mûsâ’nın (a.s.) hayat hikâyesi içine serpiştirilmiş bulunan âyetlerden oluşur ve bugün bile onları diğerlerinden ayırıp Mûsâ’nın (a.s.) “Rabbiniz Allah diyor ki,” dediği yerde asıl Tevrat başlar ve hayat hikâyesi yeniden başladığında Tevrat’ın o bölümü biter. Kitab-ı Mukaddes’in yazarı buralara açıklama ve yorum mâhiyetinde bazı şeyler eklemiştir. Sıradan okuyucu işte bu yorumlardan asıl Tevrat’ı ayırdetmede yanılgıya düşer. Bununla birlikte İlâhî Kitaplar’ın mâhiyetini iyi bilenler, bir dereceye kadar bu yorumla, vahyolunan âyetleri ayırdedebilirler.
Kur'an'a göre sadece Pentateuch'un içine serpiştirilen bu bölümleri gerçek Tevrat'tır ve Kur'an sadece bu bölümleri tasdik eder. Bu âyetleri derleyip Kur’an’la karşılaştırarak sınayabiliriz. Orada veya burada ayrıntılarda bazı farklılıklarla karşılaşılabilir; fakat iki kitabın ana öğretilerinde en ufak bir farklılık bile yoktur. Bugün bile bu iki Kitab'ın aynı kaynaktan geldiği açıkça görülebilir. Aynı şekilde, İncil de Hz. İsa'nın (a.s.) hayatının son birkaç yılı boyunca sarfettiği, vahyolunan sözler ve konulardan oluşur.
Bu sözlerin Hz. İsa'nın (a.s.) hayatı esnasında derlenip kaydedildiğinden emin olamayız. Moffat, Kitab-ı Mukaddes tercümesine yazdığı önsözde şöyle diyor: “İsa (a.s.) hiçbir şey yazmadı ve bir müddet için havarileri de O'nunla ilgili
943] II Krallar, 22:8-13
TEVRÂT
- 141 -
hiçbir kayıt tutma ihtiyacı duymadılar. O halde tarihte İsa ile ilgili bize ulaşan bilgiler Filistinli ilk havarilerin sözlerine ve derlemelerine dayanıyor. Bunların ne zaman yazıya geçirildiğini söyleyemeyiz. Fakat en azından onlardan bir tanesi herhalde yaklaşık M.S. 50 yıllarında yazılı halde mevcut idi.“ Her ne ise, ölümünden yıllar sonra Hz. İsa'nın (a.s.) hikâyeleri dört incil (Gospel) şeklinde derlendiği zaman (Markos'un tertiplendiği zaman, ilki M.S. 65-67 yıllarında düzenlenmiştir), O'nun bazı yazılı veya ezberde kalan sözleri, tarihsel sıralamaya göre uygun yerlere konulmuştur. Yani ilk dört Gospel'in İncil olmadığı, yani Hz. İsa'nın (a.s.) söz ve rivâyetlerinden oluşmadığı, fakat onları içerdiği çok açıktır. Yazarların eserlerinde Hz. İsa'nın (a.s.) sözlerini diğerlerinden ayırmak için tek bir aracımız var: Yazarların “İsa şunu söyledi ve öğretti“ dediği yerlerde İncil başlar ve hikâyeye geri döndüklerinde İncil biter. Kur'an'a göre sadece bu bölümler İncil'dir ve Kur'an sadece bu bölümleri tasdik eder. Eğer bu bölümler derlenir ve Kur'an'la karşılaştırılırsa, ikisi arasında ciddî bir fark görülmez. Eğer bazı ufak farklılıklar varmış gibi görünüyorsa, bunlar da ön yargısız bir düşünce sonucunda ortadan kaldırılabilir. 944
944] Mevdûdi, Tefhimu’l-Kur’an, c. 1, s.207-208
- 142 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Tevrât ve Yahûdilerle İlgili Âyet-i Kerimeler
A- TEVRAT
a- Tevrat, Hz. Mûsâ’ya (ve Hz. Hârun’a) Verilmiştir: 2/Bakara, 51, 53, 87; 6/En’âm, 154; 11/Hûd, 110; 17/İsrâ, 2; 21/Enbiyâ, 48; 23/Mü’minûn, 49; 25/Furkan, 35; 28/Kasas, 43-44; 32/Secde, 23; 37/Sâffât, 117-118; 40/Mü’min, 53-54; 41/Fussılet, 45; 46/Ahkaf, 12.
b- Tevrat, Hz. İsa’ya da Öğretilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48, 50; 5/Mâide, 110.
c- Tevrat verilen Millete Rahmettir: 28/Kasas, 43, 46; 46/Ahkaf, 12.
d- Tevrat, Kur’an’dan Önce İnsanlar İçin Hidâyet ve Nurdur: 3/Âl-i İmrân, 3-4; 5/Mâide, 44; 6/En’âm, 154; 17/İsrâ, 2.
e- Tevrat Şeriatı: 5/Mâide, 44-45; 9/Tevbe, 111; 17/İsrâ, 4.
f- Tevrat ile Amel Eden Diğer Peygamberler: 2/Bakara, 87; 19/Meryem, 12.
g- Tevrat, Yahûdilerin Tahrifine Uğramıştır: 2/Bakara, 75, 79, 95, 174; 3/Âl-i İmrân, 65, 78, 93; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41-43.
B- İSRÂİLOĞULLARININ NANKÖRLÜKLERİ VE İHÂNETLERİ
a- İsrâiloğullarına Verilen Nimetler: 7/A’râf, 160-161, 163, 171; 10 /Yûnus, 93; 17/İsrâ, 6; 20/Tâhâ, 80-81; 44/Duhân, 32-33; 45/Câsiye, 16.
b- İsrâiloğullarına Verilen Nimetlerin Hatırlatılması: 2/Bakara, 40, 48-60, 122, 211.
c- İsrâiloğullarının Nankörlükleri: 2/Bakara, 61; 7/A’râf, 160-162.
d- İsrâiloğulları Allah’a Verdikleri Sözde Durmadılar: 2/Bakara, 83, 93, 246; 5/Mâide, 12-13; 7/A’raf, 164, 169.
e- İsrâiloğulları İyiliği Emredip Kötülükten Sakındırmazlar: 5/Mâide, 79.
f- İsrâiloğulları, Mü’minler Aleyhine Müşriklerle Dostluk Kurarlar: 5/Mâide, 80-81.
g- İsrâiloğulları Tevrat’ı Tahrif Ettiler (Bozdular): 2/Bakara, 75, 79, 95, 174; 3/Âl-i İmran, 65, 78, 93; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41-43.
h- İsrâiloğullarının Birçoğu Hâindir: 5/Mâide, 13, 32.
i- İsrâiloğullarının İçinden Birçok Önderler Çıkmıştır: 32/Secde, 24.
j- İsrâiloğullarının On İki Boya Ayrılmaları: 7/A’râf, 160.
k- İsrâiloğullarının Firavun’un Elinden Kurtulması: 7/A’râf, 136-138, 141; 10/Yûnus, 90; 44/Duhân, 30-31.
C- İSRÂİLOĞULLARININ İMANDAN YÜZ ÇEVİRMELERİ
a- İsrâiloğullarının İmandan Yüz Çevirmeleri: 2/Bakara, 63-64, 74; 7/A’râf, 148; 45/Câsiye, 16-17.
b- İsrâiloğullarının Hz. Mûsâ'ya İsyanları: 5/Mâide, 20-26; 7/A'râf, 138-140.
c- İsrâiloğullarının Buzağıya Tapmaları: 2/Bakara, 51-52, 92-93; 7/A’râf, 148-152, 155-156; 20/Tâhâ, 83-97.
d- İsrâiloğulları Peygamberleri Yalanladılar ve Öldürdüler: 5/Mâide, 70-71; 17/İsrâ, 4.
e- İsrâiloğulları Hz. İsa’nın Tanrılığını İddia Ettiler: 5/Mâide, 72, 75, 116-117.
f- İsrâiloğulları, Peygamberimiz’e Haset Ettikleri İçin İman Etmediler: 5/Mâide, 13; 45/Câsiye, 17.
g- İsrâiloğulları, Kesilmesi Emredilen İneği Zoraki Kestiler: 2/Bakara, 67-73.
h- İsrâiloğullarından İman Edenler: 7/A’râf, 159.
i- İsrâiloğullarının Bilginleri, Kur’an’ın Geleceğini Biliyordu: 26/Şuarâ, 196-197.
j- İsrâiloğullarının İhtilâf Ettikleri Konuları Kur’an Açıklar: 27/Neml, 76, 78.
k- İsrâiloğullarını Kur’an’a İman Etmeye Dâvet: 2/Bakara, 41-42.
l- İsrâiloğullarının Dünya Sevgileri: 7/A’râf, 169.
D- İSRÂİLOĞULLARININ CEZALANDIRILMALARI
a- İsrâiloğulları, Hz. Dâvud ve Hz. İsa’nın Diliyle Lânetlenmişlerdir: 5/Mâide, 78.
b- İsrâiloğullarının Üzerine Horluk ve Yoksulluk Vurulmuştur: 2/Bakara, 61; 7/A’râf, 167-168.
c- İsrâiloğullarının Maymuna Çevrilmeleri: 2/Bakara, 65-66; 5/Mâide, 60; 7/A’râf, 166.
d- İsrâiloğullarının Allah’ın Rahmetinden Koğulmaları: 5/Mâide, 12-13.
e- İsrâiloğullarının Domuza Çevrilmeleri: 5/Mâide, 60.
f- İsrâiloğullarının Azaba Uğraması: 2/Bakara, 55, 58-59, 61, 65-66; 4/Nisâ, 47, 153; 5/Mâide,
TEVRÂT
- 143 -
12-13, 20-26; 7/A’râf, 161-166: 17/İsrâ, 4-8.
g- İsrâiloğullarına Tâlût’un Kral Olarak Gönderilmesi ve Câlût’un Hz. Davut Tarafından Öldürül-mesi: 2/Bakara, 247-251.
E- YAHUDİLERİN BAZI ÖZELLİKLERİ
a- Yahudiler Cimridir: 4/Nisâ, 47.
b- Yahudiler, Allah’ı Cimrilikle İtham Ederler: 5/Mâide, 64.
c- Yahudiler, Yeryüzünde Fesat Çıkarırlar: 5/Mâide, 64.
d- Yahudilerin Misali: 59/Haşr, 15.
e- Yahudiler “Cennet Bizimdir” Derler: 2/Bakara, 94, 111-112; 4/Nisâ, 49.
f- Yahudiler Hayata Düşkündürler: 2/Bakara, 102-103.
g- Yahudiler, Sihir Yoluna Saptılar: 2/Bakara, 102-103.
h- Yahudiler, Hıristiyanlara Düşmandırlar: 2/Bakara, 113, 140; 5/Mâide, 18; 21/Enbiyâ, 93; 42/Şûrâ, 14.
i- Yahudiler, Kendi Dinlerine Dâvet Ederler: 2/Bakara, 135-136; 3/Âl-i İmran, 72-73.
j- Cumartesi/Sebt Günü: 2/Bakara, 65; 4/Nisâ, 47; 7/A’râf, 163; 16/Nahl, 124; 55/Rahmân, 29.
k- Yahudiler, Mü’minlere Karşı Çok Zayıftır: Haşr, 14-15.
l- Yahudiler Faiz Yer: 4/Nisâ, 161.
m- Yahudiler, Allah’ı Fakir; Kendilerini Zengin Kabul Ederler: 3/Âl-i İmran, 181.
F- YAHUDİLERİN İMANDAN YÜZ ÇEVİRMELERİ
a- Yahudiler, Allah’ın Âyetlerini İnkâr Ederler: 3/Âl-i İmran, 112; 6/En’am, 91.
b- Yahudiler, Kendilerinin Allah’ın Oğulları, Dostları Olduklarını Söylerler: 4/Nisâ, 49-50; 5/Mâide, 18; 62/Cum’a, 6-8.
c- Yahudiler, Tekrar Tekrar Dinlerinden Dönerler: 4/Nisâ, 137.
d- Yahudiler, Peygamberlerden İnanmayacakları Şeyler İsterler: 4/Nisâ, 153.
e- Yahudiler, Allah’ı Cimrilikle İtham Ederler: 5/Mâide, 64.
f- Yahudi Münafıklar: 2/Bakara, 76-78.
g- Yahudilerin Peygamberimizi Yalanlamaları: 2/Bakara, 88, 90, 101, 139-140, 146; 4/Nisâ, 54-55; 6/En’am, 20; 7/A’râf, 175-177.
h- Yahudilerin Az Bir Kısmı İman Eder: 2/Bakara, 88; 4/Nisâ, 46, 55, 155.
i- Yahudilerin İçlerinden İman Edenler: 2/Bakara, 62; 4/Nisâ, 162; 5/Mâide, 69; 7/A’râf, 159.
j- Yahudiler, Cebrâil’e Düşmandırlar: 2/Bakara, 97.
k- Yahudiler, Allah’a Çocuk İsnadında bulundular: 2/Bakara, 116; 4/Nisâ, 50; 5/Mâide, 18; 9/Tevbe, 30; 19/Meryem, 88-92.
l- Yahudi ve Hıristiyanların İnkârlarına Karşı Mü’minlerin Cevabı: 2/Bakara, 135-140; 3/Âl-i İmran, 73.
m- Yahudiler, Hakikata Yüz Çevirmeyi İş Edinmişlerdir: 3/Âl-i İmran, 23-24.
n- Yahudiler Tevrat’a Bile Uymazlar: 3/Âl-i İmran, 23-24, 93-94; 5/Mâide, 41-43; 62/Cum’a, 5.
o- Yahudiler, Yahudi Bilginlerini Tanrı Edindiler: 9/Tevbe, 31, 34.
p- Yahudiler, Kur’an’ı Hasetlerinden ve Mevki Hırslarından Dolayı İnkâr Ettiler: 2/Bakara, 89-91, 101, 4/Nisâ, 54.
G- YAHUDİLERİN NANKÖRLÜKLERİ VE İHANETLERİ
a- Yahudiler, Mü’minlere Eziyetten Başka Zarar Veremezler: 3/Âl-i İmran, 112.
b- Yahudiler, İsyan Etmiş ve Aşırı Gitmişlerdir: 3/Âl-i İmran, 112.
c- Yahudiler, Mü’minlere İnanmazlar: 2/Bakara, 75; 4/Nisâ, 51; 5/Mâide, 43.
d- Yahudiler, Tevrat’ı Tahrif Ettiler: 2/Bakara, 75, 79, 95, 174; 3/Âl-i İmran, 65, 78, 93; 4/Nisâ, 46; 5/Mâide, 13, 41-43.
e- Yahudilerin Peygamberimiz’e Selâm Verme Şekli: 58/Mücadele, 8.
f- Yahudiler, Allah’a Verdikleri Sözde Durmadılar: 2/Bakara, 84-86, 93, 100; 4/Nisâ, 154-155.
g- Yahudiler, Peygamberleri Öldürdüler veya Yalanladılar: 2/Bakara, 87; 3/Âl-i İmran, 21-22, 54-55, 112, 181, 183; 4/Nisâ, 155, 157; 5/Mâide, 10.
h- Yahudilerin Dostlukları Yoktur: 2/Bakara, 105, 120, 145; 5/Mâide, 51, 80-82; 60/Mümtehine, 13.
- 144 -
KUR’AN KAVRAMLARI
i- Yahudiler, Yahudi Olmayanın Düşmanıdırlar: 3/Âl-i İmran, 72-73; 4/Nisâ, 160,
j- Yahudiler, Antlaşmalarına Uymazlar: 8/Enfâl, 56-57.
k- Yahudiler, Allah’ın Nurunu Söndürmek İsterler: 9/Tevbe, 32-33.
l- Yahudiler, Hz. İsa’yı İnkâr ile Öldürdüklerini Söylerler: 4/Nisâ, 156-157, 159.
m- Yahudiler, Hz. Meryem’e İftira Etmişlerdir: 4/Nisâ, 156-157; 19/Meryem, 27-34.
H- YAHUDİLERİN CEZALANDIRILMALARI
a- Yahudilerin Peygamberimiz Tarafından Sürülmeleri: 59/Haşr, 1-6.
b- Yahudiler, “Allah’ın Azabı Bize Dokunmayacak” Derler: 2/Bakara, 80-82; 3/Âl-i İmran, 24-25.
c- Yahudiler, Allah’ın Rahmetinden Koğulmuşlardır: 2/Bakara, 88; 4/Nisâ, 46, 156-157.
d- Yahudilerin Zulümlerinden Dolayı Kendilerine Haram Edilen Şeyler: 6/En’am, 146-147; 16/Nahl, 118.
e- Yahudilerin Cezası: 3/Âl-i İmran, 12, 25, 181-182; 4/Nisâ, 55, 161; 5/Mâide, 41; 22/Hacc, 17; 59/Haşr, 15.
f- Yahudilerin üstüne Zillet Damgası Vurulmuştur: 3/Âl-i İmran, 112.
g- Yahudiler, Lânetlenmişlerdir: 4/Nisâ, 47, 52, 155.
h- Yahudiler, Tutuşturdukları Savaşta Mağlup Olurlar: 5/Mâide, 64.
İ- EHL-İ KİTAP KONUSUYLA İLGİLİ ÂYET-İ KERİMELER
a- “Ehlu’l-Kitab” Teriminin Geçtiği Âyetler (31 âyet): 2/Bakara, 105, 109; 3/Âl-i İmrân, 64, 65, 69, 70, 71, 72, 75, 98, 99, 110, 113, 199; 4/Nisâ, 123, 153, 159, 171; 5/Mâide, 15, 19, 59, 65, 68, 77; 29/Ankebût, 46; 33/Ahzâb, 26; 57/Hadîd, 29; 59/Haşr, 2, 11; 98/Beyyine, 1, 6.
“Ûtü’l-kitab” Teriminin Geçtiği Âyetler (20 âyet): 2/Bakara, 101, 144, 145; 3/Âl-i İmrân, 19, 20, 23, 100, 186, 187; 4/Nisâ, 44, 47, 51, 131; 5/Mâide, 5, 5, 57; 6/En’âm, 44; 9/Tevbe, 29; 57/Hadîd, 16; 74/Müddessir, 31, 31; 98/Beyyine, 4.
b- Ehl-i Kitabdan Mü’min Olanlar Vardır: 2/Bakara, 121; 3/Âl-i İmrân, 110, 113-115, 199; 13/Ra’d, 36; 28/Kasas, 52-55.
c- Ehl-i Kitabdan Kâfir Olanlar: 2/Bakara, 121; 5/Mâide, 68; 98/Beyyine, 1-6.
d- Ehl-i Kitabdan Kâfir Olanların Dostluğu: 2/Bakara, 105, 109-120; 3/Âl-i İmrân, 100; 4/Nisâ, 44-45; 5/Mâide, 57-59.
e- Ehl-i Kitab, Kur’an’ı ve Peygamberimiz’i Bile Bile İnkâr Ederler: 2/Bakara, 101, 146; 3/Âl-i İmrân, 19, 70, 71, 81, 98-99, 187; 4/Nisâ, 44; 5/Mâide, 19; 6/En’âm, 20, 114; 7/A’râf, 157; 13/Ra’d, 30, 43; 26/Şuarâ, 196; 33/Ahzâb, 7; 48/Feth, 29; 98/Beyyine, 4.
f- Ehl-i Kitab Kendilerine Uyan Mü’minleri Kâfir Yaparlar: 3/Âl-i İmrân, 100-101; 4/Nisâ, 44-45.
g- Ehl-i Kitab Antlaşmalarını Bozar: 9/Tevbe, 1-3.
h- Ehl-i Kitab ile Savaş: 9/Tevbe, 29; 29/Ankebut, 46; 42/Şûrâ, 16.
i- Ehl-i Kitabın Kestiklerinin ve Yemeklerinin Yenmesi: 5/Mâide, 5.
j- Ehl-i Kitab Kadınların Nikâhlanması: 5/Mâide, 5.
k- Enl-i Kitabı İslâm’a Dâvet ve Dâvet Metodu: 4/Nisâ, 47; 5/Mâide, 15-16, 19, 65-66, 68, 77; 29/Ankebut, 46; 57/Hadîd, 28-29; 98/Beyyine, 1-5.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Tevrat, Hakkı Demirel, Müjde Y.
2. Kitab-ı Mukaddes/Eski ve Yeni Ahit, Türkçe Çeviri, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Y.
3. Mezmurlar: Zebur, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 2001
4. Kutsal Kitap (Eski ve Yeni Antlaşma), Kitabı Mukaddes Şirketi, Yeni Yaşam Y., İst. 2001
5. Geçmiş ve Gelecek Arasında Tevrat, Bahaeddin Sağlam, Tebliğ Y.
6. Tevrat ve İncildeki Tahrifler, el-Cüveyni, Seha Neşriyat
7. Tevrat, İnciller ve Kur’an, Maurice Bucaille, D.İ.B. Y.
8. Tevrat, İncil ve Kur’an, Jacques Jomier, terc. Sakıp Yıldız
9. Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim, Maurice Bucaille, çev. Suat Yıldırım, T.Ö.V. Y.
10. Yaratılış (Tekvin), Kitab-ı Mukaddes Şirketi Y.
11. Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed (s.a.v.), Abdullah Davud, Nil A.Ş. Y.
12. Kutsal Kitap Değiştirildi mi? Dan Wickwire, Müjde Y.
TEVRÂT
- 145 -
13. Kitab-ı Mukaddes Allah Sözü müdür? Ahmed Deedat / Edip Yüksel, İnkılâb Y.
14. Tevrat, Zebûr, İncil ve Kur’ân-ı Kerim’deki Ortak Âyetler, Zakir Barutçu, Müthiş Kitaplar, Üs Y.
15. Tefsirde İsrâiliyat, Abdullah Aydemir, D. İ. B. Y.
16. Hadislere Göre Yahudi ve Hıristiyanlara Uymak, Mirza Tokpınar, İnsan Y.
17. Yahudi Tarihi Yahudi Dini, İsrael Shahak, çev. Ahmet Emin Dağ, Anka Y.
18. Yahudi Dâvâsı ve Filistin, Said Şamil, Kitabevi Y.
19. Yahudi, Zübeyir Yetik, Beyan Y.
20. Yahudiliğin Gerçek Yüzü, Fuad Abdurrahman er-Rıfai, Hak Y.
21. Yahudi Hâkimiyeti, Seyyid Abdurrahman eRıfai, çev. Tarık Akarsu, Ferşat Y.
22. Yahudi ile Savaşımız, Seyyid Kutub, Arslan Y.
23. Yahudileşme Temayülleri, Mustafa İslâmoğlu, Denge Y.
24. Yahudi Tarihi ve Siyonist Liderlerin Protokolleri, Vill Durant, İnkılab Y.
25. Yahudi Tarihi ve Siyon Önderlerinin Protokolleri, Roger Lambel, Ank.
26. Yahudiliği Anlamak, Samuel bin Yahya, İnsan Y.
27. Yahudiliğin Çöküşü, Otto Heller, İnter Y.
28. Yahudilik ve Masonluk, Harun Yahya, Sezgin Neşriyat
29. Yahudilerin Kanlı Böreği, Necip el-Kıylânî, çev. Ali Nar, Aksa Yayım Paz.
30. Yahudinin Tahta Kılıcı, Mustafa Akgün, Şahsi Y.
31. Yahudilik’de Talmud’un Mevkii ve Prensipleri, Zaferü’l İslâm Han, Çev. Mehmet Aydın, İhya Y.
32. Hz. Peygamber Döneminde Yahudi Meselesi, İhsan Süreyya Sırma, Beyan Y.
33. Hz. Peygamber’in Yahudilerle Münasebetleri, İsmail Hakkı Atçeken, Marifet Y.
34. Tarih Aynasında Yahudiler, İsmail Mutlu, Mutlu Y.
35. Tarih Boyunca Türkler ve Yahudiler, Hikmet Tanyu, İst.
36. Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar, M. Fatih Kesler, T. Diyanet Vakfı Y.
37. Kur’an-ı Kerim, Hıristiyanlık ve Yahudilik Hakkında Ne Diyor? İbrahim H. Kurt, T. Diy. V. Y.
38. Kur’an ve Sünnete Göre Yahudilik ve Münafıklık, Mustafa Özçelik, Sabır Y.
39. Kur’an Açısından Yahudi, Afif Abdülfettah Tabbara, terc. M. Aydın
40. İslâm ve Yahudi Mezhepleri, Yaşar Kutluay, Ankara
41. Beynelmilel Yahudi, Henry Ford, Kamer Neşriyat
42. İbrânîler, Şemsettin Günaltay, İst.
43. Kur’an’da Ehl-i Kitab veli Ulutürk, İnsan Y.
44. Ehl-i Kitap ve İslâm, Remzi Kaya, Altınkalem Y.
45. Kudüs Müftüsü, Philip Mattar, Akademi Y.
46. Filistin’de Cihad Sürüyor, M. Ahmed Varol, Madve Y.
47. İsrail, Amerika ve Bomba, Seymour M. Hersh, çev. Belma Aksun, Beyan Y.
48. İsrail, Mitler ve Terör, Roger Garaudy, çev. Cemal Aydın, Pınar Y.
49. İsrail’in Doğuşu, Alan Taylor, çev. Mesut Karaşahan, Pınar Y.
50. İsrail’in Gizli dosyası: Terörizm, Vincent Monteil, çev. Ergun Göze, Boğaziçi Y.
51. İsrail, Amerika ve Bomba, Seymour M. Hersh, çev. Belma Aksun, Beyan Y.
52. İsrail, Mitler ve Terör, Roger Garaudy, çev. Cemal Aydın, Pınar Y.
53. İsrail’in Doğuşu, Alan Taylor, çev. Mesut Karaşahan, Pınar Y.
54. İsrail’in Gizli dosyası: Terörizm, Vincent Monteil, çev. Ergun Göze, Boğaziçi Y.
55. Günümüz Dünya Dinleri, Osman Cilacı, D. İ. B. Y.
56. Çağdaş Dünya Dinleri, Abdülkadir Şeybe, Beyan Y.
57. Çağdaş Dinler, R. Abdullah el Ferhan, çev. F. Demirci, H. Kemal, Ulus. İslâm’a Çağrı C. Y.
58. Yehova’nın Oğulları ve Masonlar, Heyet, Araştırma Y.
59. Masonluk ve Kapitalizm, Heyet, Araştırma Y.
60. Şeytanın Dini Masonluk, Heyet, Araştırma Y.
- 146 -
KUR’AN KAVRAMLARI
61. Tarih Boyunca Masonluk, Jose Maria Ceardenal Rogriguez, Kayıhan Y.
62. Yeni Masonik Düzen, Harun Yahya, Vural Y.
63. Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, Ali Osman Ateş, Beyan Y.
64. Semavi Dinlerde İtikat ve Amel, Mazharuddin Sıddıki, Fikir Y.
65. Kur’ân-ı Kerim’de İlâhî Kitaplar, Leyla Demiri (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Ü. Sosyal Bilimler Enst. Temel İslâm Bilimleri Ana Bilim Dalı, Kelâm Bilim Dalı), İst. 2000)
66. Kitab-ı Mukaddes/Kur’an ve Turizm -Semâvî Dinler ve Turizm İlişkisi, Muzaffer Yılmaz (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Turizm Ana Bilim Dalı), İst.
67. Kur’an’ın Anlaşılmasında İki Mesele, M. Sait Şimşek, Yöneliş Y. s. 137-168
68. Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, İzzet Derveze, Yöneliş Y. c. 3, s. 85-140, c. 2, s. 287-297
69. Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 153-187
70. Din Anlayışımızdaki Temel Dehşet Yanılgılar, Naci Çelik, Nedret Y. s. 55-86
71. İslâm’a İtirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den Cevaplar, Süleyman Ateş, Kılıç Kitabevi, s. 327-376
72. Kur’an’da Tartışma Metodları, Zahir b. Awad el-Elmaî, Pınar Y. s. 217-307
73. Kur’an’da Fitne Olgusu ve Modern Fitne Odakları, Salih Asğar, Hanif Y. s. 184-194
74. Kur’an Kıssalarına Giriş, M. Sait Şimşek, Yöneliş Y. s. 129-154
75. Kur’an’da Sünnetullah ve Helak Edilen Kavimler, Nuri Tok, Etüt Y. s. 120-128
76. Her Nemruda Bir İbrahim, Zübeyir Yetik, Beyan Y. s. 156-162
77. Fâtiha Tefsiri, Âzad, Bir Y. s. 241-306
78. Fâtiha Suresi ve Türkçe Namaz, Sait Şimşek, Beyan Y. s. 60-69
79. Sorularla Fâtiha Suresi, Sabit Durmuş, Ali İçipak, Ölçü/Yenda Y. s. 178-207
80. Fâtiha Üzerine Mülâhazalar, Hikmet Işık, Nil Y. s. 225-231
81. İsrailoğulları, Adnan Adıgüzel, Haksöz Dergisi, sayı 33, Aralık 93, s. 32-35

 
Okunma 1332 kez
Ahmed Kalkan

Son ekleyen Ahmed Kalkan