Bu sayfayı yazdır
Cumartesi, 06 Şubat 2021 21:53

TEMİZLİK / TAHÂRET

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

TEMİZLİK / TAHÂRET


- 941 -
Kavram no 177
Görevlerimiz 41
Su ve Yağmur; Namaz
TEMİZLİK / TAHÂRET


• Tahâret/Temizlik; Anlam ve Mâhiyeti
• Gönül Temizliği; Tezkiye
• Kur'ân-ı Kerim'de Temizlik Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Temizlik
• Temizlik İçin Büyük Nimet; Su
• Kâinattaki İlâhî Temizlik Kanunu
• Tuvaletten Sonra En İyi Temizlik Nasıl Yapılır?
• Dört Yüz Yıl Avrupa Pislik İçinde Yüzdü
• Temizliğin Zıddı; Necâset ve Necis
• Temizliğin Zıddı Olan Diğer Kavramlar; Hubs, Rics, Hades
• İbâdet Öncesi Temizlik; Abdest
• Tepeden Tırnağa Temizlik; Gusul/Boy Abdesti
• Abdest ve Guslün Faydaları
“Sana kadınların ay halini (hayızı) sorarlar. De ki: ‘O, bir ezâdır (bir çeşit hastalıktır). Ayhalinde olan kadınlardan uzak durun (onlarla cinsî temasta bulunmayın). Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.“ 3799
Tahâret/Temizlik; Anlam ve Mâhiyeti
“Tahâret“, kelimenin tam anlamıyla temizlik demektir. Aynı kökten gelen ‘tuhr’ de yine temizlik anlamına gelir. ‘Tahera’ temizledi, ‘tatahhur’ temizlenme, ‘tahûr’ veya ‘tâhir’ temiz mânâlarına gelmektedir. Tahâret iki kısımdır: a- Cisim temizliği (maddî temizlik), b- Nefis temizliği (mânevî temizlik).
Allah (c.c.) peygamberliğin ilk yıllarında Hz. Muhammed’e (s.a.s.) şöyle söylüyor: “Ey bürünüp örtünen! Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut, Rabbini tekbir et (yücelt). Elbiseni de temizle (tahhir). Pislikten (şirkten veya görünen pislikten) kaçınıp uzaklaş.“ 3800
Abdest ve gusül bir temizlenme fiilidir. Dolaysıyla mü’minler ibâdet etmek için abdest alırlar, gerekirse gusül yaparlar. Hayızlı kadınlar da hayızlarının sonunda temizlenirler, yani gusül abdesti alırlar. Kur’an, bütün bunları ‘tahâret’ ile veya bunun fiil şeklinde kullanımı ile anlatmaktadır. Kur’an, hayızdan temizleninceye kadar kadınlara yaklaşılmamasını,3801 namaz için abdest alınmasını,
3799] 2/Bakara, 222
3800] 74/Müdessir, 1-5
3801] 2/Bakara, 222
- 942 -
KUR’AN KAVRAMLARI
cünüplük halinde yıkanılmasını emrediyor.3802 Bütün bunların sebebi Allah’ın mü’minleri temizlemek (tathir etmek) istemesidir.
Fıkıh ilminde her türlü maddî temizliğe ‘tahâret’ adı verilir. Tahâret, ibâdet yapabilmek için zorunlu bir faâliyettir.
Tahâret, aynı zamanda beden ve çevre temizliğidir. Allah (c.c.) hem maddî hem de mânevî olarak temiz olanları (mutahharûn’u) sever. İslâm temizlik (tahâret) dinidir denilse yanlış olmaz. Bütün hadis kitaplarında ve fıkıh kitaplarında bir tahâret bölümü vardır. Müslümanın ibâdet için veya normal bir şekilde nasıl temizleneceği uzun uzadıya anlatılır. Çünkü mânevî temizlenmeyi kazandıracak olan, maddî olarak temizliktir.
Şu hadis maddî anlamdaki tahâretin önemine yeterince işaret ediyor: “Temizlik (abdest) imanın bir parçasıdır. El-Hamdü lillâh sözü amel terazisini doldurur. Sübhanallahi ve’l hamdu lillâhi, (Allah’ın şânı pek yücedir, hamd O’na aittir) sözü göklerle yerin arasını doldurur. Namaz nûrdur. Sadaka (kurtarıcı bir) delildir. Sabır ışıktır. Kur’an senin lehine ve aleyhine bir delildir…“ 3803
İslâm ulemâsı hikmet'i “bir şeyin meşrû olmasını gerektiren nesne“ şeklinde târif etmiştir. Temizliğin meşhur olan hikmetlerinden bazıları şunlardır: Günahlara kefâret olması, şeytanı defetmesi, kızgınlık ve gadab sebebiyle meydana gelen hareketi gidermesi, dünyada vücûdun uzuvlarını yıkamakla âhirette de güzelleşmesi. Hz. Osman bin Affan (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte: “Her kim Allah Teâlâ'nın emrettiği gibi abdest alırsa, farz namazlar arasındaki günahlara keffâret olur.“ 3804 buyurduğu bilinmektedir.
Allah Teâlâ, insanlara elbiselerini temiz tutmalarını, pislikten arınmalarını ve tertemiz olmalarını teklif etmiş, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) bu konuda mü'minlere örnek olmuştur. Kur'ân-ı Kerim'de “...Orada tertemiz olmak isteyen kimseler vardır. Allah da tertemiz onları sever.“ 3805 hükmü beyan buyrulmuştur. İbn Kesir su ile temizlenmek hususunda aşırı titizlik gösteren ensârın (Medinelilerin) bu âyet-i kerîme ile övüldüğünü kaydeder.3806 Fakat âyetin hükmü umûmidir ve temizlik teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Temizlik, imânın yarısıdır.“ 3807 diyerek mü’minleri bu hususta uyarmıştır.
Allah Teâlâ'ya kulluk edebilmek ve O'nun rızâsını kazanabilmek için temizlik ilk şarttır. Çünkü tahâretsiz yapılması mümkün olmayan birçok ibâdet vardır. Her Müslüman bilir ki; gerek hakiki pisliği (necâseti), gerek hades denilen mânevî pisliği temizlemeden namaz kılınamaz. Tahâretin sebebi, namazın farz olmasıdır. Müslümanların tahâret hususunda titiz olmaları, ibâdet hayatıyla yakından alâkalıdır. Avret mahallindeki ve koltuk altındaki kılların tıraş edilmesi, tırnakların kesilmesi ve diğer temizlik hususunda hassas olmak vâciptir. Zira bu hususlarda sünnet vârid olmuştur. 3808
3802] 5/Mâide, 6
3803] Müslim, Tahâre 1, hadis no: 223; İbn Mâce, Tahâre 5, hadis no: 280; Tirmizî, Deavât 86, hadis no: 3517; Nesâî, Zekât 1; Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 655-658
3804] Müslim, Tahâre 4
3805] 9/Tevbe, 108
3806] Tefsir, II, 389
3807] Müslim, Tahâre, 1
3808] Yusuf Kerimoğlu, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 88
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 943 -
Temizlik: Bedenin ve ruhun maddî-mânevî pisliklerden uzak tutulmasına temizlik denir. İslâm, Müslümanları bazı görevleri yerine getirmekle mükellef tutmuştur. Bu görevlerden bir kısmı Müslümanın rûhî yönünü bir kısmı da maddî yönünü ilgilendirir. Dinin kesinlikle yerine getirilmesini istediği bedenî görevlerin aksatılması vücudun çeşitli rahatsızlıklara yakalanması ve dinî-ahlâkî görevlerin yapılabilme güçlüğünü ortaya çıkarır. Bunun için bedenî görevleri titizlikle yerine getirmek, sağlıklı ve her an her türlü görevleri eksiksiz yapabilecek bir beden yapısına sahip olmak, ahlâkî bir yükümlülüktür.
Bedenî görevlerin başında temizlik gelir. Nitekim bir âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Orada (takvâ mescidinde, Mescid-i Kuba'da) günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever.“ 3809 Âyetten de anlaşılacağı gibi, sadece gözle görülen maddî kirler değil; günah ve kötülükler gibi mânevî kötülükler de pis sayılmış ve müslümanların bunlardan arınmaları istenmiştir. Peygamber’in (s.a.s.) “Temizlik imanın yarısıdır.“3810 buyurması da temizliğin önemini gösterir.
Temizlik, gerek maddî gerek manevî olsun bir müslümanın mutlaka riâyet etmesi gereken bir husustur. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Temizlik imanın yarısıdır“; “Namazın anahtarı temizliktir“ gibi beyanlarıyla temizliksiz dînî hayatın, dindârlığın mümkün olamayacağını mü'minlerin vicdanına yerleştirmeye çalışmıştır. “Temizlik“in dinin, dinî hayatın yarısını, hem de ikinci yarının tahakkuku için şart olan evvelki yarıyı teşkil ettiğini nasslardan anlıyoruz Tabiîdir ki bu durum, müslüman nazarında temizliğin ehemmiyetini fevkalâde artırmış oluyor, zira maddî manevî bütün amellerin makbul ve mûteber olması bunun varlığına bağlanmıştır. Nitekim hadiste: “Temizlik olmayınca namaz kabul edilmez.“ denmektedir.
Aslında kabul edilmesi için koşulan temizlik şartı sadece namaza has değildir. Allah için yapılan herbir şeyin kabul edilmesi, onun temiz olmasına bağlıdır. “İbâdet riyâ ile kirlenirse makbul değildir.“; “Sadaka, zekât meşru yoldan kazanılmış helâl maldan değilse makbul değil.“; “Yenilip içilen şeyler, alınan gıdalar temiz/helâl değilse yapılan duâların, edilen ibâdetlerin hiçbirisi makbul değildir.“; “Allah temizdir ve sadece temiz olanı kabul eder.“; “Sözün temiz olanı, amelin salih olanı O'na yükselir.“ 3811
Şu halde kişi müslüman olabilmek, Allah'a lâyık kul olabilmek için pek çok yönlerden, maddeten ve mânen temiz olmak zorundadır. Burada temizlik şartı mutlaktır. Maddî temizlik veya manevî temizlik diye tahsise imkân yoktur. Zira önce de söylediğimiz gibi İslâm ceset ve ruhu ayrı ayrı mütâlaa ederek, sadece birini üstün görüp diğerini ihmâl etmiyor, ikisinin de terbiye ve kemâlini istiyor, ikisinin de terbiyesinde temizliği ilk şart kılıyor. Ruhu kirleten şirk, kibir, ucub, yalan, gıybet, haset, gadab, dedikodu, mâlâyânî şeylerle iştigal, haram bakış, fısk, gaflet, kötü söz, yeis, fahr, israf, cimrilik, merhametsizlik... gibi mânevi kirlerden1 şiddetle nehyedildiği gibi, ibâdete mâni birkısım maddî pisliklerden de haber verip bunlardan da uzak durmayı emretmektedir.
Hattâ Kur'ân-ı Kerim'in bazı âyetleri, birçok dinî emirlerin, “temizlik“in gerçekleşmesi için konulmuş olduğunu ifade etmektedir. Meselâ namaz kılmak için
3809] 9/Tevbe, 108
3810] Müslim, Tahâre, 1
3811] bk. 35/Fâtır, 10; 2/Bakara 264; 107/Mâûn, 6
- 944 -
KUR’AN KAVRAMLARI
şart olan gusül, abdest veya ihtiyaç durumunda her ikisinin yerini tutmak üzere teyemmüm gibi vâsıtalarla temizlik yapılmasını emreden âyetten sonra: “Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister“ 3812 dendiği gibi, zekâtla ilgili olarak da “Onların mallarından bir zekât al ki onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olasın“ 3813 denmektedir. Hz. Peygamberin: “Her şey için bir zekât (temizleyici) vardır, cesedin zekâtı da oruçtur“ sözü, orucun da bir başka temizlik için konduğunu ifade etmektedir. Bilindiği üzere, zekât lügatte nemâ (artma) ma'nâsına geldiği gibi tathîr/temizleme mânâsına da gelmekte ve şer'î örfte iki ma'nâda birlikte kullanılmaktadır.
Bu ifadeler az önce söylediklerimizin zıddına, insana farz kılınan amellerden esas maksadın “İnsanı hakîkî temizliğe kavuşturmak“ olduğunu göstermektedir. Yani temizlik, dinde hem vâsıta, hem gâye olmaktadır. İslâm'da temizliğe birinci plânda verilen bu ehemmiyetin bir ifadesi olarak hemen hemen bütün hadis ve fıkıh kitapları, tahâretle ilgili bölüme en başta yer verirler, ondan sonra diğer bölümlere geçerler. Meselâ Kütüb-i Sitte'nin, Buhârî dışında kalan beş kitabı böyledir. Buhârî en başa Kitâbu'l-İmân'ı koymuştur.
Gazalî, İslâm'ın mü'minlerden taleb ettiği maddî ve manevî temizliği dört mertebeye ayırır:
1- Zâhir'in temizliği: Bu hadesten, necâsetten ve fuzûliyattan temizliktir.
2- İnsan âzâlarının (cevârih) birkısım cürüm ve günahlardan temizliği.
3- Kalbin mezmum ahlâklardan, takbih edilen düşüklüklerden (rezâil) temizlenmesi.
4- Sırrın Allah'tan başka her şeyden temizlenmesi -ki bu Enbiyâ ve Sıddîkin'e has bir temizlik mertebesidir-.
İslâm'ın temizlik anlayışının sahip olduğu bu genişlik ve şümûlü belirttikten sonra hemen ilâve edelim ki biz burada daha ziyade bedenî terbiyeye taalluk eden “zâhir“in temizliği üzerinde duracağız.
Sünnette gelen beyanlara bakınca zâhirin temizliği deyince sadece insan bedeninin temizliği söz konusu değildir. Elbisenin, meskenin ve hatta yaşanan muhit ve çevrenin de temizliği söz konusudur. Zirâ insan bu söylenenlerin hepsiyle birlikte gerçek bütünlüğünü bulmaktadır ve bunların herbirisi insan üzerinde te'sir icra etmektedir. Bu sebeple bir müslümanın içinde yaşadığı fizik ve sosyal çevrenin de maddî ve manevî yönlerden kendi akîde iklimine uygun olması, imân şartlarına göre tanzim edilmiş bulunması gerekmektedir.
a- Beden Ve Elbise Temizliği: Biri hades denen ve gözle görülmeyen hükmi pislikten, diğeri de gözle görülen ve necâset denen maddî pislikten olmak üzere iki ayrı temizliği gerçekleştirmektir. Hades denen hükmî pislik sadece insan vücudu için mevzubahistir. İki çeşittir, birincisi cinsî münasebet veya ihtilâmla hâsıl olur, bundan temizlenmek için bütün vücudun yıkanması gerekir. Diğeri abdesti bozan hallerle hâsıl olur ve vücudun her an dışarı ile teması olan el, yüz, kol ve ayakların yıkanmasını gerektirir. Bu temizlikler olmayınca namaz kılınamaz.
3812] 5/Mâide, 6
3813] 9/Tevbe, 103
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 945 -
Bütün vücudun yıkanması, sâdece büyük hades (cünüplük) şartına bağlı değildir. Bunun dışında normal olarak bir müslümanın haftada en az bir defa yıkanması gerekmektedir. Hz. Peygamber: “Sizden cumaya gelen yıkansın“ demekle kalmaz, “Cuma günü yıkanmak bülûğa ermiş herkese vacibtir“ diyerek tekid eder. Hz. Ali ve Hz. Osman gibi Ashab'tan bazılarının cünüp olmadığı halde, soğuk bile olsa her gün yıkandıkları belirtilir.
Gerek abdest ve gerekse guslün nâkıs olmaması “Allah'ın emrettiği şekilde“ mükemmel olması gerekmektedir. Her ne kadar abdest âzâlarının ikişer ve hatta birer defa yıkanması yeterli ise de mükemmel olması için, hiçbir kuruluk kalmayacak şekilde üçer defa yıkanması lazımdır. Hz. Peygamber alelacele abdest alıp ökçelerini iyi yıkamayan kimseyi görünce “yazık ateşte yanacak olan ökçelere, (abdesti tam al)“ diye uyarmış, tırnak kadar kuru yer bırakan kimseyi “abdestini tam alması için“ geri çevirmiş, ihmâli mümkün olan parmak araları için de: “Su ile ovulmazsa Kıyamet günü Allah ateşle ovacaktır“ diye dikkat çekmiştir. Abdest bozulmadıkça aynı abdestle birkaç vaktin namazını kılmak caiz ise de her vakit için yeni bir abdest teşvik edilmiş, Selef bunu “nur üstüne nur (nûrun alâ nûr)“ olarak tavsif etmiştir. Hz. Peygamber'in Mekke' nin fethedildiği güne kadar her namaz için ayrı abdest aldığı, o gün aynı abdestle beş vakti kıldığı belirtilmiştir.
Hz. Peygamber günlük temizliğin mecburî vasıtası olan abdeste teşvik olarak, müslümanların Kıyamet günü adest uzuvlarında zuhur edecek nurdan bir parlaklıkla diğer ümmetler arasında temayüz edeceğini belirtmekten başka, abdest alan kimse uzuvlarını yıkadıkça o uzuvlarla işlenmiş olan günahların, (onlarda bulunması muhtemel maddî kirler gibi) su ile akıp gideceğini, böylece günahlardan arınmış olarak çıkacağını, abdestin iki vakit arasında işlenen günahlara kefâret olacağını belirtir.
Sünnet, bilhassa el ve ağız gibi hıfzıssıhha noktasından ehemmiyet taşıyan uzuvların yıkanmasını, sadece namaz vakitlerine hasretmemiştir. Uykudan kalkıldığı zaman, abdest almazdan önce, ilk iş ellerin yıkanması gerektiğine dikkat çeker ve: “El nerede geceledi bilemezsiniz“ der. Kezâ (el ve) parmakların yıkanmasında mübâlağalı davranarak iyice yıkanması, aksi takdirde (Kıyamet günü) ateşle yakılacağı bildirilir. Bu meyânda istincadan sonra ve gusül esnasında pislikler yıkandıktan sonra temizliğin tam olabilmesi için ayrıca toprağa sürtülmesi gerekmektedir.
Yemekten evvel ve sonraki yıkamalardan başka, süt gibi yağlı herhangi bir şey (yenilip) içilecek olsa arkadan “yağlı olduğu için“ yıkanması icâb etmektedir. Bilhassa yatma esnasında ellerin mutlaka temiz olması istenmektedir. Yatmadan önce, abdest alıp ayaklar da dâhil bütün abdest uzuvlarının yıkanmasını tavsiye etmekten başka, bilhassa ellerin mutlaka yıkanması gerektiğini belirtmek için Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Elinde bulaşık kokusu olduğu halde yıkamadan uyuyan kimseye herhangi bir rahatsızlık isabet ederse, kendisinden başkasında kabahat aramasın.“
Misvak; Dişleri Fırçalamak: Ağız temizliğinde mühim bir husus misvaktır. Hz. Peygamber her abdest alışında misvak kullanmakla yetinmez, bu vakitler dışında da sık sık misvak kullanırdı. “Ben dişlerimi o kadar misvaklarım ki (bazen) ön dişlerim sökülecek diye korkarım“ diyen Hz. Peygamber'in namaz için evden her çıkışında misvak kullandığı, eve her girişinde ilk yaptığı şeyinde dişlerini
- 946 -
KUR’AN KAVRAMLARI
misvaklamak olduğu, kezâ herhangi bir sebeple gece uyandığı zaman da dişlerini misvakladığı belirtilir. Misvakın ehemmiyetini belirtmek için “Eğer ümmetime müşkilat çıkarmış olmaktan (korkmasaydım) her namazda misvak emrederdim“; “Misvak kullanın! Zirâ o, ağız için temizlik vesilesi, Rabbülâlemîn içinde rıza ve hoşnutluk sebebidir. Cebrâil her gelişinde bana misvak tavsiye etti. O kadar ki bana ve ümmetime farz kılınacak diye korktum“ buyurur. Yine aynı maksatla: “Kirâmen kâtibîn meleklerini, sahibi bulundukları kimseyi, dişlerinin arasında yemek kırıntısı olduğu halde namaza durur görmek kadar hiçbir şey rahatsız etmez“ der ve misvak kullanılarak kılınan namazın misvaksız kılınana nazaran 70 defa üstün olduğunu söyler.
Sünnete göre, dişleri temizlemenin en pratik ve en müessir vâsıtası misvaktır. Sünnete uygun olan misvâk, erâk ağacından yapılan çubuklardan ibârettir; ince lifleri, kendine has kokusu vardır. Kullanılacak çubuğun müstehab şekli şöyledir. Kullanan kişinin serçe parmağı kalınlığında, karışı uzunluğunda ve kuru olmalıdır. Ucu suda ıslatılınca yumuşar.
Su değmeden dişlere vurulur, sürtme işi yukarıdan aşağı değil enlemesine yapılır. Sadece dişlere değil, diş etlerine, dile ve hatta damağa da misvak yapılır, üç su verilir. Hadîsler, misvaklarken, çubuğun sertçe kullanılmasını tavsiye eder. Müstehab olan her abdest alışta, yatarken, yataktan kalkınca kullanılmasıdır. Misvaktan gâye sadece dişlerdeki kırıntıların, artıkların temizliği değildir.
Âlimler misvakın pek çok faydasını sayarlar. Bazılarını şöyle hatırlatabiliriz:
* Rasûlullah'ın mühim bir sünneti yerine gelmiş olur.
* Allah'ın rızasına vesîledir.
* Ağız temizliğini sağlar.
* Dişleri parlatır, diş etlerini kırmızı kılar.
* Ağız sağlığını sağlar, ağız kokusunu giderir.
* Dişlerin sağlamlığını artırır, diş taşlarını önler.
* Diş etlerini kuvvetlendirir.
* Diş çürümelerini önler.
* Zekâyı artırır.
* Sesi güzelleştirir, konuşmayı kolaylaştırır.
* Göze kuvvet verir.
* Son nefeste kelime-i şehâdeti hatırlattırır.
* İhtiyarlığı geciktirir.
* Mideyi takviye edip, mide hastalıklarını önler.
* Hazmın kolaylaşmasını sağlar.
* Can çekişmeyi kolaylaştırır.
* Bedenin rutubetini keser.
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 947 -
* Sevabı artırarak ömrü bereketli kılar.
Pek çok hastalığın sindirim sistemi ve bilhassa mideden kaynaklandığı gözönüne alınınca mide sağlığına fevkalâde te'sir edecek olan ağız temizliği ve onun yegane vâsıtası misvakın faydaları saymakla bitmez. Sadece “Mideyi takviye etmesi'nin hâsıl edeceği neticeler bütün organlarımıza, dolayısıyla hayatımızın seyrine müessirdir.
Rasûlullah misvakın olmadığı durumlarda parmakla da olsa dişlerin ovulmasını tavsiye etmiştir. Fakihlerimiz, erâk ağacından yapılanı sünnete muvafık bulur ise de başkaca sert ağaçtan da misvak yapılabileceğini söylemiş ve hatta bezle de dişlerin ovulabileceğini belirtmiştir. Bazı yörelerimizde geven kökünden bile misvak yapılmaktadır. Erâk ağacından yapılanın yerini tutmasa da naylon fırçalar da kullanılabilir. Şu halde dinimiz diş temizliğini esas almış olmakta, bunun en güzel vasıtasının da erâk ağacından imâl edilen misvakın olduğunu söylemekte, fakat “illa da bu ağaçtan mamul olanla“ diye bir ısrarda bulunmamaktadır. Dindar doktorlarımızın tavsiye ve rehberliğinde imkânımız dâhilinde olan vâsıtalarla behemahal dişlerimizi temiz tutmalıyız.
Rasûlullah'tan ağız temizliği ile alakalı olarak kitaplarımızın kaydettiği bazı tavsiyeler: “Ağızlarınız Kur'an yoludur, onları misvak ile temizleyin.“ “Misvak kullandıktan sonra kılınan bir namaz, misvak kullanmadan kılınan namazdan sevab yönüyle yetmişbeş kat üstündür.“ “Niye sararmış dişlerinizle yanıma giriyorsunuz? Dişlerinizi misvaklayın.“
Rasûlullah (s.a.s.), gece gündüz, mukim ve sefer halinde misvak kullanmayı hiç ihmâl etmemiştir. Buhârî'nin bir rivâyeti, ölüm döşeğinde iken bile misvakı ihmâl etmediğini belirtir. Ashab-ı Kiram da misvaka gereken ehemmiyeti vermiştir. Rivâyetler, kulaklarının arkasında misvak taşıdıkları halde yola çıktıklarını belirtir.
Buhâri şârihi Aynî, misvakın sünnet-i müekkede olduğunu, mendubiyeti husûsunda icmâ vâki olduğunu; Evzâî“nin: “O, abdestin yarısıdır“ dediğini kaydeder. Misvak hususunda ulemânın ihtilâfı var: Bu neyin sünnetidir? Bazıları, “Abdestin sünnetidir“ demiştir. Bazıları, “Namazın sünnetidir“ demiştir. Bazıları da, “Dinin sünnetidir“ demiştir. Ebû Hanîfe rahimehullah “Dinin sünnetidir“ diyenlerdendir. Rasûlullah (s.a.s.) pekçok kereler abdeste mukârin olmaksızın da misvak kullandığı için, misvağı, dinin sünneti olarak değerlendiren görüş daha kuvvetli ve isabetli gözükmektedir. Hidâye'de müstehab olduğu ifâde edilir. İmam Şâfiî de böyle hükmetmiştir. İbnu Hazm: “O, sünnettir, her namazda yapılabilirse efdaldir. Cuma günü ise gerekli bir farzdır“ der. Ehl-i Zâhirin “vacib“ dediği, İshak İbnu Râhûye'nin: “O vâcibtir, kişi kasden terkederse namaz bâtıldır“ dediği rivâyet edilmiştir. Nevevî, İshak'tan yapılan bu rivâyeti yanlış bulur.
Tuvaletten Sonraki Temizlik: Beden ve elbise temizliğinin diğer bir şartı istincâ ve istibrâdır. Yani gerek büyük abdest gerekse küçük abdest bozduktan sonra bunların bedene ve elbiseye bulaşmasına meydan vermemektir. Bu maksadla def-i hacetten sonra su kullanmak gerekmektedir. Su olmadığı takdirde taşla en az üç kere silmek şarttır. Hz. Peygamber'in önce taş, sonra da su kullanmak suretiyle her ikisiyle temizlik yaptığı, helâda su kullandığı gibi, helâdan çıktıktan sonra da mutlaka her defasında ellerini yıkadığı Hz. Enes ve Hz. Âişe tarafından bildirilmektedir. Büyük abdestten sonraki temizliği su ile yapmanın
- 948 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ehemmiyetine bir âyetle Kur'an-ı Kerim de işaret ederek teşvikte bulunur. Mezkûr âyet Medine yakınında bulunan Kuba köyü hakkında gelmiştir ve şöyle der: “... Orada (pisliklerden) iyice temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever.“3814 Bu âyet üzerine Hz. Peygamber, Kubalılara Allah tarafından övülen temizliklerinin ne olduğunu sorunca, helâda su kullandıklarını söylerler.
Hz. Peygamber ehemmiyet verilmeyip ihmâl edilmesi mümkün olan idrar bulaşmalarına ayrı bir ağırlık vererek dikkati çekmekte, ehemmiyetini nazara arzetmektedir: “Sidikten temizlenin. Zira kabir azabının çoğu sidik yüzündendir.“ Diğer bazı hadislerde de kabir azabının sidik ve gıybet yüzünden olduğu belirtilir ki böylece idrar bulaşmaları bizzat Kur'an-ı Kerim'de “ölmüş kardeşinin etini yemek“ olarak tavsif edilen gıybet kadar kötülenmiş, aynı derekede olduğu ifade edilmiş oluyor. Ayakta küçük abdest bozulabileceğine dair rivâyetler mevcut ise de, sıçramalardan emin olunmayan hallerde oturarak yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Allah Teâlâ belli durumlarda müslümanlara abdest ve boy abdesti almalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Namaza durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar yıkayın. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin.“ 3815 Peygamber’in (s.a.s.) de hiç olmazsa haftada bir kere vücudun tamamen yıkanmasını ve her türlü kirden ve pis kokulardan arındırılmasını tavsiye ettiğini bilinmektedir. Namaz kılmak için abdest alınması, belli zaman ve durumlarda boy abdestinin alınması mecbûriyetinin olması, Müslümanların, ister istemez her an temiz olmaları sonucunu ortaya çıkaracaktır. Kaldı ki, bir Müslümanın bedenini temizlemesi sadece abdest ve boy abdesti ile sınırlı kalmaz; gerekli gördüğü her yerde yıkanmak, yemeklerden önce ve sonra kesinlikle elleri yıkamak, özellikle ağız ve diş temizliğine dikkat etmek icap eder. Peygamber efendimiz: “Misvak kullanın, çünkü misvak ağzı temizler.“3816; “Eğer mü’minlere güçlük verecek olmasaydım, onlara her namaz için misvak kullanmayı emrederdim.“3817; “Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir.“3818 buyurmakla el, ağız ve diş temizliğine verdiği önemi göstermiştir. Bu sebeple misvak veya fırça kullanarak dişleri temizlemenin önemli bir sağlık kuralı olduğu unutulmamalıdır.
Beden temizliği konusunda Hz. Peygamber gusül, abdest, istincâ, istibrâ, misvak gibi buraya kadar belirtmiş olduğumuz temizliklerin yapılmasını emretmekle kalmaz, başka hususlara da temas eder. Bu meyanda bıyıkların, tırnakların kesilmesi, koltuk altı ve etek traşlarının yapılmasını da emretmiş, bu fazlalıkların atılmasında en çok kırk günün geçilmemesini istemiştir.
Fazla uzadıkları zaman ve bakımsız, pis bırakıldıkları zaman birer mikrop yuvası olan tırnaklarla, vücudun belli yerlerindeki kılların kesilip temizlenmesine de dikkat edilmeli, saç, sakal, bıyık her zaman taranıp düzeltilmeli ve temiz tutulmalıdır. İbâdetlerle elde etmek istediğimiz gönül temizliğine giden yolun, beden temizliğinden geçtiği unutulmamalıdır.
3814] 9/Tevbe, 108
3815] 5/Mâide, 6
3816] Buharî, Savm, 27
3817] Buharî, Cum'a 8; Müslim, Tahâre, 42
3818] Tirmizî, Et'ime, 29
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 949 -
Sağ ve Sol Ellerin Kullanılışı: Sünnetin temizlik hususundaki hassasiyetinin bir başka tezahürü sağ ve sol ellerin yapacağı işlerde kendini gösterir. Zira ayakkabı, elbise giyme, baş tarama, temizlik vs. bütün işlerde “sağdan başlamayı“ prensip edinen Hz. Peygamber, pisliklerin temizlenmesi, zaruret halinde temiz olmayan bir şeye dokunma gibi kirletici işlerin daima sol elle yapılmasını; yemek yemek, yiyeceklere dokunmak gibi temiz olması istenen işlerin de dâima sağ elle yapılmasını emretmektedir. Bu cümleden olarak istincânın, abdest alırken burun temizliğinin gusül esnasında vücuttaki pis yerlerin ve vücuda bulaşan pisliklerin temizlenmesinin daima sol elle yapılması prensip kılınmış, küçük abdest bozma sırasında bile sağ elle zekere dokunulmaması emredilmiştir.
Buna karşılık yemeğin sağ elle yenmesi emredilmiştir. Hz. Peygamber'in bu hususa verdiği ehemmiyeti göstermek için soluyla yiyen bir kimseye “Sağınla ye“ dediği zaman, berikisi kibirlenerek “sağımla yiyemiyorum“ deyince, “yiyemez ol“ diye beddua etmiş olmasını hatırlatmamız kâfidir.
b- Yiyecek ve giyecek temizliği: insan yaşayabilmek için yer ve içer. Yiyecek ve içecekleri temiz ve helâl olanlardan seçmek İslâm'ın emirlerindendir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler; size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, şâyet sadece Allah'a ibâdet ediyorsanız O’na şükredin.“3819 Başka bir âyet-i kerimede de: “Ey iman edenler! Allah 'ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı, aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez. Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin ve inandığınız Allah 'tan korkun.“ 3820 buyurmuştur.
Besin maddelerinde iki türlü temizlik aranması gerektiğini yukarıdaki âyetler ortaya koymaktadır. Bunlar maddî ve manevî temizliktir. Maddî temizlikten maksat, yenilen şeylerin kirli olmamasıdır. Kirli olanlar temizlendikten sonra yenilebilir. İçeceklerin de pis olmamasına özen gösterilir. Kirli ve mikroplu besinlerin vücut için ne büyük tehlike teşkil ettiğini, pek çok hastalığın bu yolla vücuda girdiği bilinmektedir.
Yiyecek ve içeceklerde aranan ikinci temizlik, mânevî temizliktir. Allah Teâlâ, helâl olan şeyleri temiz, haram olan şeyleri pis saymıştır. Öyleyse, nasıl yıkamak, kaynatmak, pişirmek yolu ile yiyecek ve içeceklerde maddî yönden temizlenmeye çalışılıyorsa, helâl olanlarını seçmek sûretiyle, de onlardaki mânevî temizliğe dikkat edilmesi gerekmektedir. İslâm içki ve domuz etini haram oldukları için pis saydığı gibi; aynı şekilde, hırsızlıkla veya haksız kazanç yoluyla elde edilen yiyecek ve içecekleri de pis kabul etmiştir.
Yiyeceklerde olduğu kadar giyeceklerde de temizliğe dikkat edilmelidir. Vücut ne kadar temiz tutulursa tutulsun, elbiseler temiz olmazsa, bu temizliğin bir kıymeti kalmaz. Allah Teâlâ'nın Peygamber’e (s.a.s.) ilk emirlerinden biri “Elbiseni de daima temiz tut“ 3821 emridir. Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor: “Ey Âdemoğulları! Size çirkin (avret) yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar.“3822; “Ey Âdemoğullar! Her mescide gidişinizde, süslü, güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. De ki: ‘Allah'ın kulları için çıkardığı
3819] 2/Bakara, 72
3820] 5/Mâide, 87-88
3821] 74/Müddessir, 4
3822] 7/A’râf, 26
- 950 -
KUR’AN KAVRAMLARI
süsü ve güzel rızıkları kim haram etti?’ De ki, ‘O dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır.’ İşte Biz, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.“3823 Âyetlerden de anlaşılacağı gibi, Allah Teâlâ örtünmek ve süslenmek için giyecekleri insanlara bir nimet olarak vermiştir. İsrafa ve gösterişe kaçmadan, temiz ve sade giyinmek her Müslümanın görevidir. Ayrıca Peygamberimiz, giyim kuşamı ile başkalarına karşı böbürlenenlerin Allah'ın rahmetinden uzaklaşacaklarını haber vermiştir. 3824
Şu halde Müslüman, giyiminde temiz ve derli toplu olmaya çalışmalıdır. Pis ve pejmürde bir kıyafet yalnız giyinen için değil, çevresindekileri de rahatsız eder. Peygamber (s.a.s)'in her konuda olduğu gibi, üst-baş ve giyim kuşam konusunda da, temizliği ve derli toplu olmasıyla, Müslümanlara örnektir.
c- Çevre ve Mekân Temizliği: Müslüman, yediği, içtiği ve giyindikleri kadar içinde yaşadığı çevrenin de temiz olmasına dikkat eder. Bu önemli bir ahlakî sorumluluktur. Başta evler olmak üzere, sokaklar, mahalleler, köy ve kasabalar mutlaka temiz tutulmalıdır. Eğitim kurumları, fabrikalar, dükkanlar, camiler temiz tutulmalıdır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “İbrâhim ve İsmâil'e: ‘Tavaf edenler, orada ibâdet amacıyla oturanlar, rüku ve secde edenler için Evimi (Kabe'yi) temizleyin!’ diye emretmiştik.“3825; “Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri ve pisliklerden temizlenenleri sever.“ 3826
Namaz kılınan ve zikir yapılan yerler de her çeşit necâsetten uzak olmalıdır. Pis kokulardan meleklerin hoşlanmadığı ve pislik bulunan yerlere meleklerin girmediği belirtilir. “Necaset sebebiyle“ mezbele, mezbaha, hamam ... da namaz“ yasaklanmıştır. Bu cümleden olarak necis ilan edilmiş olan köpeğin bulunduğu eve, bekletilmiş idrâkın bulunduğu eve (rahmet) meleklerinin girmeyeceği haber verilmiştir. Kezâ meskenin bir parçası olan gusül yapılan yerinde temiz tutulması istenmiş, bilhassa küçük abdest bozulmaması emredilmiştir.
Diğer birkısım rivâyetler beden ve meskenden başka, çevrenin de temiz tutulmasını emretmektedir. Bu cümleden olarak Müslim'in bir tahricinde Hz. Peygamber: “Lânete uğrayanlar olmayın“ der. Yanındakiler bunların kim olduğunu sorunca: “Herkesin gelip geçtiği yolla, gölgelendikleri (kuytu) yerlere abdest bozanlar“ cevabını verir. Bir başka rivâyette lânet vesilesi olan bu yerlere bir üçüncüsü ilave edilmektedir: “Su yolları“ Yani buralara da abdest bozulması yasaklanmıştır. Bazı rivâyetlerde “meyveli ağacın altı“ da aynı yasağa dâhil edilmiştir. Hemen belirtelim ki şârihlerin de belirttiği gibi kirletilmesi yasaklanan gölgeden murad, sadece ağaç gölgesi değil, halkın dinlenme ve tenezzüh için oturdukları bütün gölgelere şâmildir. Yine birkısım rivâyetlerde, kirlendiği takdirde temizlenme ümidi olmayan “durgun suya abdest bozulması“ da yasaklanmıştır.
Rivâyetlerin bir kısmında lâneti gerektiren husus, abdest bozmakla kayıtlanmayıp “eza vermek“ şeklinde ifade edilmiştir: “Müslümanları yollarında rahatsız edenlere, lanetleri vacib olmuştur“ gibi. Bilhassa rahatsızlık veren her şeyin kastedildiği “ezâ“nın uğrak yerlerinden kaldırılmasına ayrı bir ehemmiyet verilmiştir. Bu durumda herkesin istifadesine açık yerlerin şu veya bu şekilde rahatsız
3823] 7/A'râf, 31-32
3824] Müslim, Libas, 42-80
3825] 2/Bakara, 135
3826] 2/Bakara, 222
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 951 -
edici atıklar, lüzumsuz eşyalar, döküntüler vs. ile kirletilmemesi istenmektedir.
Şu halde “Müslümanları yollarında rahatsız edenlere, lanetleri vacib olmuştur“ tehdidinin şümûlüne çevre kirletenlerin hepsi dâhildir. Hatta birkısım hayvanların toprakta açmış olduğu deliklere akıtmanın yasaklandığına dair rivâyetler de nazara alınırsa, sünnetin sadece insanları değil, hayvanları bile rahatsız edici çevre kirletmelerinden kaçınılmasını emrettiği anlaşılır.
Çevre temizliği sadece kişileri ilgilendirmez, toplumsal bir konudur. Burada fertlerin karşılıklı hak ve görevleri söz konusudur. Meselâ; yola çöp atan veya çekinmeden tükürüp geçen; dinlenmek için gittiği gezinti yerlerinde yiyip içtiklerinin artıklarını çevreye saçan; işyerinin etrafını artık maddelerle kirleten bir kişi, yalnız çevresini kirletmiş olmakla kalmaz, kirlettiği yerlerde yaşayan veya o yerlerden yararlanan insanlara karşı da haksızlık yapmış, terbiyesizlikte bulunmuş olur. Bunun için çevre temizliğini aynı zamanda toplumsal bir görev olarak değerlendirmek ve bu konuda çok titiz davranmak Müslümanlar için bir yükümlülüktür.
Rasûlullah (s.a.s): insanların çoğunun aldandığı (yani değerini bilmediği) iki nimet vardır: Sağlık ve boş vakit.“3827 buyurmuştur. Gerçekten de çoğu zaman insan ancak hastalandığında sağlığın kıymetini anlar. Buna meydan vermemek, sonunda pişman olmamak için hastalık gelmeden tedbirinin alınması gerekir. Sağlığın ilk şartı hastalıklara karşı en önemli tedbir olan temizliğe riâyet etmektir.
Mekân Temizliği
Mekân temizliği deyince, her müslümanın iyi bildiği bir husus, namaz kılınan yerin maddi yönden de temiz olması gereğidir. Herhangi bir maddî necasetle kirlenmiş bulunan yerde namaz kılınmadığı gibi, umumiyet itibariyle pis olan yerlerde Allah'ın zikri de yasaklanmıştır. Hadislerde “mezbele, hamam, mezbaha, makbere, deve ağılı“ hususen belirtilir, buralarda ibâdet yapılamaz.
Ev temizliğinde ısrar eden Hz. Peygamber (s.a.s.), necis olduğu beyan edilen köpeğin, bekletilmiş idrarın bulunduğu eve rahmet meleklerinin girmeyeceğini belirterek, bu çeşit mekân ve havayı kirletici şeylerden evin korunmasını emretmiş oluyor. Cemaate gelenin, sarımsak, soğan gibi başkalarını rahatsız edici kerih kokulardan da kaçınmasını emreden Hz. Peygamber bu vesile ile insanları rahatsız eden her şeyin, melekleri de rahatsız ettiğini belirtir.
Şu halde mü'min, insanları rahatsız eden her çeşit durumlardan kaçınarak, çevresinde bunlara imkân vermemesi gerekmektedir. Herkese açık olan yerlerin her yönden temizliği ayrı bir önem taşır. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.), uzak kabilelere bile yolladığı tamimlerle “mescidlerin temiz tutulmasını“ tenbih eder. Mescid-i Nebevî'nin temizliğinde hassasiyet gösteren Ümmü Mihcen'e gösterilen hususi alaka bu vesile ile kayda değer: Ümmü Mihcen öldüğü zaman, kendisine haber verilmeden defnedilmiş olduğunu duyunca, duruma üzülür ve telâfi için, cemaati toplayarak yeniden “cenaze namazı“ kıldırır.
Avlu ve Meydanların Temizliği
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), sadece beden ve ev temizliği
3827] Buhârî, Rikak, 1
- 952 -
KUR’AN KAVRAMLARI
üzerinde durmaz. Âlimlerce, “evin dışa uzantısı“ kabul edilerek ayrılmaz bir parçası bilinmiş olan “avlular“ın temiz tutulmasına da ayrıca dikkat çeker: Bezzâr'ın Müsned'inde yer alan bir rivâyette şöyle buyurur: “Allah pâk ve nazîftir, pâklık ve nezâfeti sever; kerîm ve cömerttir, kerem ve cömertliği sever. Öyle ise, avlularınızı ve boş sahalarınızı temiz tutun. Yahudilere de benzemeyin onlar çöplerini evlerde toplarlar.“
Mesire/Piknik Yerlerinin Temizliği
Çevre sağlığı deyince hatıra gelen mühim mevzulardan biri “mesîre“dir. Buna yenilerde piknik denmektedir. Mesîreye çıkmak, günümüzde bilhassa şehirlerde yaşayanlar için normal hayatın bir parçası, hem de kolay kolay vazgeçilemeyen, nerdeyse zarurî bir parçası halini almış durumdadır. Hafta sonlarında, bir haftalık çalışma hayatının sıkıntılarına karşı bir ferahlama, bir dinlenme fırsatı elde etmek üzere, imkan nisbetinde kırlara, suyu, havası ve manzarası daha değişik, daha sakin yerlere gidilmektedir.
Mesîre yerlerinde en ziyade aranan husus güzellik, temizlik ve sukûnettir. Ancak ne var ki, çoğu kere buraların daha önce gelenler tarafından çeşitli artıklarla kirletilmiş, koku ve manzarasının bozulmuş olduğunu üzülerek görürüz. Bilhassa yatıp yuvarlanarak oynamayı seven çocuk tâifesi için tehlikeli bir hal arzeden şişe kırıklarından hâlî bir köşeyi beyhûde arar dururuz.
Hz. Peygamber'in hadislerinde uzak çevrenin de her çeşit rahatsızlık verici kirletmelerden korunmasıyla ilgili emirler gelmiştir. Müslim'in bir rivâyetinde Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: “Lânete uğramışlardan olmaktan sakının!“ Ashab: “Bunlar da kim, ey Allah'ın Rasûlü?“ diye sorunca, Rasûlullah (s.a.s.) açıklar: “Halkın gelip geçtiği yolla, gölgelendikleri (kuytu) yerlerde abdest bozanlardır.“ Bazı rivâyetlerde “halkın gölgelendiği“ kaydı konmaksızın “meyveli ağaçların diplerine“ abdest bozmak da yasaklanmıştır.
Şârihlerin de belirttiği gibi, kirletilmesi yasaklanan gölgeden murad, sadece meyveli ağaçların gölgesi değildir. Halkın tenezzüh ve dinlenmek için oturduğu bütün gölgeler yasağa dâhildir. Ağaç gölgesi, duvar gölgesi, kaya vs. gölgesi hepsi birdir. Yeter ki, insanların şu veya bu maksadla iltica ve istifadeleri bilinir ve görülür olsun. Ayrıca bir mü'min hadiste ifade edilen yasağı sadece “abdest bozma“ olarak anlamaz, her çeşit kirlenmelere teşmîl eder. Zira o devir için şişe, konserve kutusu, kağıt paket artığı gibi kirleticiler mevzubahis değildi. Diğer yandan, gelip geçene rahatsızlık veren bir diken, bir dal parçasının tek kelime ile “ezâ“nın bertaraf edilmesinin ehemmiyeti ifade edilmiştir. Bu çeşit hadislerin mânâ-yı muhâliflerini arayacak olursak, mesîre yerlerini insanlara -ve hatta hayvanlara- rahatsızlık verecek şeylerle kirletmenin dinen ne kadar büyük bir hata olduğunu anlarız.
Yolların Temizliği
Hadislerde yollarla ilgili talimat daha çok yer alır. Yolların genişliğinden inşâsına, temiz tutulmasına, başkalarını rahatsız edecek işgallerden korunmasına kadar pek çok teferruata Hz. Peygamber (s.a.s.) temas etmiştir. Biz bunlardan sadece, mevzumuzu ilgilendirenlere kısaca temas edeceğiz: Hadiste ısrarla üzerinde durulan hususlardan özellikle yolların temizliği ve muhâfazası, konumuzu yakından ilgilendirir. Bir hadiste, rahatsızlık veren şeylerin -ki ezâ diye ifade edilir- yollardan kaldırılması “imandan bir şûbe“ olarak tavsif edilmiştir: “İman yetmiş
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 953 -
küsür şubedir. En üst şubesi ‘lâ ilâhe illâllah’ sözü, en aşağısı da yoldan “ezâ“yı (rahatsız edici şeyi) kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şûbedir.“ Bu hadis farklı tariklerle birçok hadis kitaplarında yer alır.
Yine bazı hadis kitaplarında yer alan bir rivâyette; “yoldan ‘ezâ’yı kaldırmak, “sadaka“ olarak târif edilir. Bu sadakanın ehemmiyetini belirtmek için Hz. Peygamber aynı değerde olan başka “sadaka“ları da zikreder: “İki kişi arasında adaletli iş yapmak“, “hayvanını yüklemede bir kimseye yardımcı olmak“, “güzel söz“, “namaz için atılacak her adım“ gibi.
Bir hadislerinde, yolda rastladığı bir ağaç dalını, insanlara zarar veriyor diye kesip kaldıran kimsenin, bu ameli sebebiyle cennete gittiğini haber veren Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir başka hadislerinde şöyle buyurur: “Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana arzedilip gösterildi. İyi amelleri arasında, yoldan atılmış olan ‘ezâ’yı da gördüm. Kötü amelleri arasında ise, (herkesin gözüne çarpan) yere gömülmemiş tükürük de vardı.“
Yine, Müslim'de kaydedilen bir rivâyette Hz. Peygamber'in, kendisini (cennete götürecek) faydalı bir amel soran kimseye, şu cevabı verdiğini görmekteyiz: “Müslümanların yolundan ‘ezâ’yı kaldır.“
Yolda Kaldırılması Gereken Ezâ Nedir?
Yukarıda kaydedilen hadislerde dikkatimizi çeken bir husus ezâ kelimesidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) yoldan temizlenecek şeyin cinsini belirterek “taş“, “diken“, “pislik“ vs. demiyor, hepsinin yerine geçecek “ezâ“ kelimesini kullanıyor. Bu kelime lügat açısından büyük olmayan zarar ve ayıp (kusur) ma'nâsına gelir. Ancak yukarıdaki hadislerde bununla yoldan gelip geçenlere rahatsızlık veren her şey kastedilmektedir. Bu kelime Kur'an ve hadiste “rahatsızlık veren“ şeyler hakkında sıkça kullanılmıştır.
Yolu Kirletenlere Lânet
Yoldan “ezâ“yı temizlemek ne kadar ehemmiyetli, ne kadar değerli sevaplı bir amel ise, onu kirletmek de o kadar kötü ve mezmum bir amel olmaktadır. Yukarıda kaydedilen hadislerde bu mânâ mevcuttur. Ancak, Hz. Peygamber (s.a.s.), “kirletilmemesi“ için de müslümanları uyarmıştır. “Müslümanları yollarında rahatsız edenlere, onların lânetleri vâcip olmuştur.“ “Ezâ“nın sadece kirletmelerden ileri gelmeyip, haksız işgallerden de ileri gelebileceğini görüyoruz. Yol dâhil her yerde, her durumda her halde mü'minleri rahatsız edici şeylerden, yâni “ezâ“dan ümmetini uzaklaştırmak maksadıyla Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah mü'mine eziyet edilmesini sevmez.“ Bir mü'min, elbette bilerek Rabbinin hoşlanmadığı şeyleri yapmaz. Yapsa ısrar etmez, tevbe edip terkeder.
Özetle Müslüman; üstü-başı, çevresi, yiyeceği ve giyeceği ile temiz, derli-toplu, intizamlı olmaya ve böylece Allah Teâlâ'nın rızasını kazanarak O'nun sevgili kulları arasına girmeye çalışır. Bu onun en önemli ahlakî görevidir. Bu görevini kesinlikle aksatmamalı ve dikkatli bir şekilde yerine getirmeye çalışmalıdır. 3828
İslâm, bütün beşerî sistemler ve diğer dinî nizamlar arasında temizliğe en
3828] Osman Çetin, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 178-180; İ. Cânân, Kütüb-i Sitte, c. 10, s.309-314
- 954 -
KUR’AN KAVRAMLARI
çok yer veren bir dindir. Bütün ibâdetler ve her çeşit dinî hayat temizlik üzerine kurulur. Hadis ve Fıkıh kitapları önce temizlik bahisleriyle başlar. İslâm'ın yarısı temizlik kabul edilir.
Gönül Temizliği; Tezkiye
Tezkiye, zekât kelimesinin de aslı olan “zekâ“ fiilinden gelir. Zekâ, sözlükte temizlik, paklık, artıp büyümek mânâsında nemâ, feyiz ve bereket anlamlarına gelir. Tezkiye ise temizlemek, geliştirmek, feyizlendirmek, büyütmek ve temize çıkarmak demektir. Aynı kökten gelen “zekât“, Allah'ın bereketlendirmesinden meydana gelen nemâdır, artıştır ve temizliktir. Bu, dünyalık ve âhiretlik işler hakkında kullanılmaktadır. Zekât, aynı zamanda zengin müslümanların, Allah'ın hakkı olarak fakirler için ayırdıkları paydır. Bununla onlar, mallarının bereketinin artmasını isterler. Ya da zekât ibâdetiyle nefislerini tezkiye etmeyi/temizlemeyi arzu ederler.
Yine aynı kökten gelen “ezkâ“, daha temiz, daha iyi ve daha feyizli anlamındadır.3829 Zekiyy kelimesi de aynı kökten türemiştir. Tertemiz, günahsız demektir ki Hz. İsa'nın bir özelliğidir. Cebrâil, Meryem’e (a.s.) zekiy/tertemiz bir çocuk müjdelemek için görevlendirilmişti.3830 Bir başka âyette ise, suçsuz, mâsum, tertemiz anlamında geçmektedir. 3831
Tezkiye, kavram olarak, nefsini temizlemek, onu şirk, günah, nifak, rics, cehâlet, kötü duygular ve benzeri şeylerden temizlemek, ona itaati ve takvâyı öğretmek demektir. Allah nefsi, insana ait iç benliği düzene koydu ve ona hem takvâsını hem de fücurunu (isyan etmeyi) öğretti. Nefis, isyan veya itaat edebilecek bir yapıda yaratıldı. Bundan sonra kim nefsini tezkiye ederse (temizlerse) kurtulur, onu günahla örtüp saran da yıkıma uğrar.3832 Allah, bunun yanında neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, rüşd ve sapıklık yollarını göstermiştir.3833 İnsan nasıl hareket ederse doğru yola gider, nasıl inanır ve yaşarsa sapıtır, zarara uğrar; hepsini göstermiştir. İnsanlara bunları açıklayacak elçiler ve elçilerle beraber apaçık beyyineler (belgeler/İlâhî kitaplar) gönderilmiştir.
İnsan nefsine, itaat etme veya isyan etme yeteneği verilmiş ve bunlardan hangisini seçeceği kendi irâdesine bırakılmıştır. İnsan fücur (günaha girme) yollarına girmez, takvâ elbisesini yırtıp atmazsa nefsini tezkiye etmiş olur. İnsanları mutlak anlamda yalnızca Allah tezkiye edebilir. Çünkü mutlak yaratıcı meydana getirici O'dur. Nefsin hangi yolla ve nasıl tezkiye edileceğini ancak O bilir. Fücurdan, günahtan, isyandan sakınabilmenin, doğru yola (hidâyete) girebilmenin yöntemini O bildirir.
Rabbimizin bildirdiği tezkiye yollarına uymayıp da kendini temize çıkaranlar, bir anlamda kendilerini üstün görenler (kitap ehli olanlar) yanılıyorlar. “Nefislerini tezkiye edenleri görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini tezkiye eder/arındırır. Onlar bir hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar.“3834 Allah'ın insan3829]
2/Bakara, 232; 18/Kehf, 19, 28, 30
3830] 19/Meryem, 19
3831] 18/Kehf, 74
3832] 91/Şems, 7-10
3833] 2/Bakara, 256
3834] 4/Nisâ, 49
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 955 -
ları tezkiye etmesine aracı olanlar şerefli elçilerdir. Onlar, Rabbimizin bildirdiği emir ve hikmetlerle insanların nefislerini her türlü İslâm dışı şeylerden temizlerler. “Öyle ki, içinizden kendinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi tezkiye edecek, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir peygamber gönderdik.“3835 Allah gönderdiği Kitabı gözardı edenleri ve onu az bir para karşılığı satanları âhirette tezkiye etmeyecek, onları temize çıkarmayacak.3836 Allah'a verdiği sözden dönenlerin durumu da bundan farklı değildir.3837 insanlardan kim nefsini tezkiye ederse, bu kendi lehinedir, bunun kazancı kendisinindir.3838 Nefislerini tezkiye edip arınanlar için öldükten sonra şüphesiz Adn cennetleri vardır. Onlar orada temelli kalacaklardır.3839 “Kim tezkiye yaparsa (arınırsa) o elbette kurtulmuştur.“ 3840
Görüldüğü gibi tezkiye, Kur'an'ın bir emri ve bir ibâdet eylemidir. Bu anlamda tezkiye, takvâya ulaşmak için bir çaba, insanı Allah'tan uzaklaştıracak her şeyden kaçma, nefsi fücur sayılan şeylerden alıkoymaya gayret göstermektir. Kelime anlamından hareketle, temizlenmek, arı olmak, pak olmak, aydınlanmak, nemâlanmak ve hayır yönünden çoğalmak demek olan tezkiye, bir diğer deyişle İslâm'ın bir başka adıdır. Nefsin tezkiyesi, mü'minin hayatında başlı başına bir faâliyettir. Bunun nasıl olacağı Kur'an'da anlatılmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s.) de bunu yaşayarak bize öğretmiştir.
Nefis Tezkiyesinin Anlamı: Nefis tezkiyesi, başlıca üç anlamda kullanılmaktadır:
1- Onu kirletecek her türlü küfür, cehâlet, yanlış inançlar, kötü duygular ve kötü huylardan temizlenmek.
Bu gibi kötü şeylerden temizlendikten sonra ona; iman, irfan, güzel ahlâk, iyilik duygusu, takvâ gibi güzel şeyleri aşılayıp çevresine hayır ve bereket yayacak duruma getirmektir.
Bu iki anlamda nefis tezkiyesi, Allah'ın insan üzerinde bir hakkı olmakla beraber insanın faydasınadır. Bu tezkiye işi, yapması yönüyle kişiye, sebep olması yönüyle irşad ve terbiye ediciye (Rasûle), yaratma yönüyle de Allah'a nisbet edilir.
3- Nefsin temiz olduğuna, gerekli feyzi alıp gelişmiş olduğuna hükmetmek ve onu hep temize çıkarmak. (Nitekim, şâhitlik yapanı tezkiye etmek bu anlamdadır.) Ancak, bu şekilde nefsi temize çıkarmak yanlıştır. Yaptığı amelin sonucunu bilmeden, kaderin sırlarına ulaşmadan nefsi temize çıkarmak bir böbürlenme ve gurura kapılmadır.
Kur'an şöyle buyuruyor: “Nefsinizi tezkiye etmeyin (temize çıkarmayın). Allah takvâ sahibini (günahlardan korunanı) daha iyi bilir.“3841 Takvâ sahibi olmadan, Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getirmeden “kalbim temiz“ diyenlerin yanlış yaptıkları açıkça görülmektedir. Nefsi temizlemenin en kestirme yolu, takvâ sahibi olmaktır.
3835] 2/Bakara, 151; ayrıca bkz. 2/Bakara, 129; 3/Âl-i İmrân, 164; 62/Cum'a, 2
3836] 2/Bakara, 174
3837] 3/Âl-i İmrân, 77
3838] 35/Fâtır, 18
3839] 20/Tâhâ, 76
3840] 87/A'lâ, 14
3841] 53/Necm, 32
- 956 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Takvânın kapsamı, bunun en geçerli yol olduğunu gösterir. Zâten insanın nefsine fücuru ve takvâyı öğreten Rabbimizdir. Nefsi temizleyip kurtuluşa ermek, şüphesiz fücuru terk edip takvâya sarılmakla mümkün olabilir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle duâ ederdi: “Allah'ım! Benim nefsime takvâsını ver ve onu temizle. Sen onu temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen onun velîsi ve mevlâsısın.“ 3842
Takvâ sahibi mü'minler, nefislerini şirkle, isyanla, kötü ahlâk ve kötü düşüncelerle, Rabbe karşı câhillikle, yüz kızartıcı hatalarla kirletmezler. İslâm'ın açık ölçülerine uyanlar, Allah'ın koyduğu sınırlara dikkat edenler, helâli bilip haramdan uzaklaşanlar; şüphesiz temiz bir kalbe sahip olurlar. Bu, nefis tezkiyesidir. Mü'minler, dininin kötü dediği ve haram saydığı şeyleri yanılma veya hata etme sonucu yaparlarsa; bütün bunlara tevbe ederler, pişman olurlar, itaat ve duâ ile nefislerini arındırırlar.
Nefis tezkiyesi için özel törenlere, uzun uzun şartlara, yedek yardımcılara ihtiyaç yoktur. İslâm'ın her şeyi ve onu hakkıyla yaşamanın yolları bellidir. İnsanın kendi kafasından yeni, bağlayıcı ve hatta işi zorlaştırıcı kurallar koyması gereksizdir. Tarih boyunca tarikat geleneğinde “nefis tezkiyesi“ en önemli bir hedeftir. Pek çok tarikat anlayışı, bu iddia çerçevesinde şekillenmiştir. Bu her müslümanın yerine getirmesi gereken bir ibâdet olmasına rağmen, sanki belli akımların önem verdiği, ya da yapabildiği bir uğraşı haline gelmiştir. Nefis tezkiyesi gayretlerinde Kur'an'ın ve sünnetin terbiyesi, irşadları, öğütleri yanında, bir kitabın, bir ilim adamının, güzel ahlaklı bir kimsenin, bir cemaat eğitiminin, ibret verici olayların ve örneklerin, tefekkür ve zikrin faydaları inkâr edilemez. Ancak, bilinmeli ki, “tezkiye“, başlı başına bir ibâdettir ve her müslüman, Kur'an'ın irşâdıyla bunu yapmakla yükümlüdür.“ 3843
Kur'ân-ı Kerim'de Temizlik Kavramı
T-h-r kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de 31 yerde geçer. Mânevî temizlik, arınma ve doğruluk mânâsında tezkiye kelimesi ve türevleri ise 27 yerde zikredilir (32 yerde geçen aynı kelimenin türevi olan zekât kelimesi de buna ilâve edilebilir; zekât da parayı yüceltip onu Allah için toplum menfaatine harcamaya engel olan mânevî pisliklerden insanı arındırdığı gibi, malı farkında olmadan işlenen haramlardan da temizler). Daha çok mânevî pislik/murdarlık anlamındaki “rics“ kelimesi 10 yerde, maddî ve mânevî pislik anlamında müşrikler için kullanılan “neces“ kelimesi de 1 yerde kullanılır.
Temizliği; beden temizliği, yiyecek giyecek temizliği ve çevre temizliği olarak ele almak gerekir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu üç çeşit temizliğe işaret eden âyetler vardır. “Tahâret“, maddî kirlerden arınmayı anlattığı gibi, Allah’ın yasakladığı günahlardan kaçınıp emirleri yerine getirmek yoluyla temizlenmeyi de ifade eder. Kur’an, bu kavramı her iki anlamda da kullanmaktadır. Ancak nefis temizliği anlamının daha çok kullanıldığını görmekteyiz. Bazen de aynı kelime ile iki anlam birden kastedilmektedir. Sözgelimi, gökten indirilen yağmur hem temizdir (tahûr), hem de yeryüzünü kirlerden arıtan bir temizleyicidir 3844. Bütün
3842] Müslim, Zikir ve Duâ 18, hadis no: 2722; Nesâî, İstiâze 13; Ahmed bin Hanbel IV/371
3843] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 724-727
3844] 25/Furkan, 78
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 957 -
mü’minler tahâreti/temizlenmeyi seven kimselerdir 3845. Allah da, bu şekilde arınan kullarını sever 3846.
Kur’an, ‘tahâret’ kelimesinin farklı türevlerini kullanmaktadır. Şimdi onlara birkaç örnek verelim: İsa’nın (a.s.) annesi Hz. Meryem, son derece iffetli ve temiz bir kadındı. Çünkü Allah (c.c.) onu özellikle seçmiş ve onu tathîr etmiş/temizlemişti. Onun temiz oluşu, her türlü düşük ahlâktan, iffetsizlikten, şirk ve günah pisliklerinden, isyan ve itaatsizlik hatalarından uzak olmasıdır 3847. İslâm’ın temellerinden biri olan zekât, malı temizlediği gibi, kalbi aşırı mal sevgisinden arıtır, hem de malın bereketlenmesi ummayı öğretir. “Onların mallarından sadaka (zekât) al, bununla onları temizlemiş ve arındırmış olursun…“3848 Bu âyette “tahâret“ ile yakın anlamı olan “tezkiye“ kelimesinin yan yana kullanılması oldukça dikkat çekicidir.
Kalpleri inanmadığı halde, ağızlarıyla inandık diyenler, küfür içerisinde bocalarlar. Onlar yalana kulak verirler, kelimeleri konuldukları yerden yanlış yere taşırlar. İşte Allah böyle kimselerin kalbini tathir etmek/temizlemek istememektedir. Şüphesiz kalpteki küfür, nifak ve fesat bir ricstir/pisliktir. Kalplerdeki bu pislik ancak iman ve teslimiyetle temizlenir 3849. Allah (c.c.) gökten su indirir ve bu su ile hem görünen maddî kirleri temizler, hem de mânevî kirleri giderir. Gökten indirilen bu su, aynı zamanda Allah’ın vahyi anlamına da gelmiş olabilir. Bu su ile Allah, mü’minleri tathir etmek/temizlemek, şeytanın kalplere bırakacağı kötü düşünceleri ve fesatları silmek, onların kalplerini birbirine bağlamak istemektedir 3850.
Her türlü günah ve rics kalbi kirletir, onun saflığını bozar, onu karartır. Allah (c.c.) bazı kullarını bu ricsten temizlemek ve onları arındırmak istiyor. Tıpkı özel olarak Hz. Meryem’i ve onun oğlu Hz. İsa’yı tathir ettiği/temizlediği gibi. “Ey Ehl-i Beyt (Peygamberin ev halkı); gerçekten Allah (c.c.) sizden kiri (ricsi/günahı) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.“3851 Allah’ın evi sayılan Beytullah’ı tathir etmek/temizlemek için İbrâhim ve İsmâil’den (a.s.) söz alınmıştı. Onlar, tavaf yapmak isteyenler için o Beyt’i temizleyeceklerdi. Bu temizlik her türlü şirk unsurlarından temizlenmeyi anlattığı gibi, maddî olarak temizlemeyi de anlatır 3852
Temeli takvâ üzerine kurulan mescidlere devam eden mü’minler, ibâdet, duâ ve yakarış ile günah, hata ve benzeri kötülüklerden arınmak isterler. Allah da arınanları sever 3853. Her türlü fuhuştan kaçınma da bir temizliktir. Nitekim hayatı boyunca fuhşa gitmeyen, zina etmeyen kimselere halk arasında ‘temiz kaldı, temiz insan’ gibi övücü sözler söylenmektedir. Lût (a.s.) kavmi, kendileri gibi çirkin bir fiili yapmayanlara “bunlar çokça temizlenen, çokça temiz kalmaya çalışanlar“ diyerek, günahta ve pislikte kendileri gibi olmayan bu temiz insanları sürgün
3845] 9/Tevbe, 108
3846] 2/Bakara, 222; 9/Tevbe, 108
3847] 3/Âl-i İmrân, 42
3848] 9/Tevbe, 103
3849] 5/Mâide, 41
3850] 8/Enfâl, 11
3851] 33/Ahzâb, 33
3852] 2/Bakara, 125
3853] 9/Tevbe, 108
- 958 -
KUR’AN KAVRAMLARI
etmek istedi.3854 Cennetlikler hafif ipek ve işlenmiş atlastan elbiseler içerisinde, gümüşten bilezikler takarak tahûr/temiz bir içecekten içeceklerdir.3855 Yine cennetliklere mutahhara/tertemiz eşler verilecektir. 3856
İnsanların her türlü şirk, küfür, fesat, günah, itaatsizlik ve hata gibi kirlerini temizleyip, onları ‘mutahhar’ kılmak isteyen Kur’an, esasen; şerefli/üstün sayfalardadır. Yüceltilmiş, mutahhar/tertemiz kılınmış (sayfalarda).3857 İnsanları tezkiye etmek/temizlemek için gönderilmiş3858 Rasûl, onlara bu yüce Kur’an’ı tertemiz (mutahhar) sayfalardan okur ve onları, kalbi kirleten insanı rezil eden her türlü kötü ahlâktan temizler.3859 Kur’an ve onun mesajı, deyim yerinde ise, içinde kir ve leke bulunmayan bir ‘su’ gibidir ve mutahhar/temizdir. Onu temiz olan ve seçilmiş bulunan elçi insanlara tebliğ etti. Bu temiz su bütün kalpleri temizler, onları diriltir, onlara hayat bağışlar. Bu suyun başkalarına aktarılması için de temiz kaplara ihtiyaç vardır. Kalpleri vahy ile temizlenenler bu ‘su’yu kirletmeden ve bulandırmadan başkalarına aktarmalıdır. Kalbinde rics/pislik olanlar o ‘mutahhar-tertemiz’ sahifelere dokunmamalıdır. O’na ancak mutahhar/tertemiz olanlar el sürebilir. 3860
Görüldüğü gibi Kur’an tahâreti/temizliği, çeşitli varyantlarıyla ve daha çok kalp temizliği, şirk, küfür ve günah gibi mânevî pisliklerden temizlenme, arınma ve şerefli kalma anlamında kullanmaktadır. Bu tahâreti iman edip, İslâm’ın emir ve yasaklarını yerine getiren, kendini isyan ve hatalardan uzak tutanlar ancak yapabilirler. Şüphesiz bu, mü’min bir insanın şerefi ve üstünlük makamıdır.
“İman edip sâlih amel işleyenler için, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! ... Onlar için cennette tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.“ 3861
“Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara (sevap için) toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de İbrâhim’in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrâhim ve İsmâil’e ‘Tavaf edenler, ibâdete kapananlar, rukû ve secde edenler için Evim’i temizleyin’ diye emretmiştik.“ 3862
“Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Rasûl/elçi gönder. Azîz; her zaman üstün gelen, Hakîm; her şeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin.“ 3863
“Kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab’ı ve hikmeti getirip size bilmediklerinizi öğreten bir Rasûl/elçi gönderdik.“ 3864
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler (onu maddî karşılıkla satanlar) var ya, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyâmet günü Allah ne onlarla konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada
3854] 7/A’râf, 82; 27/Neml, 56
3855] 76/İnsan, 21
3856] 2/Bakara, 25; 4/Nisâ, 57; 3/Âl-i İmrân, 15
3857] 80/Abese, 13-14
3858] 3/Âl-i İmrân, 164
3859] 98/Beyyine, 2
3860] 56/Vâkıa, 79
3861] 2/Bakara, 25
3862] 2/Bakara, 125
3863] 2/Bakara, 129
3864] 2/Bakara, 151; Benzeri âyet için bkz. 3/Âl-i İmrân, 164
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 959 -
onlar için acıtıcı bir azap vardır.“ 3865
“Kadınları boşadığınız ve onlar da iddetlerini/ bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte o, sizden Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere verilen öğüttür. Sizin o öğüdü tutmanız kendiniz için daha parlak ve daha temizdir. Allah her şeyi bilir, siz bilmezsiniz.“ 3866
(Rasûlüm!) De ki: ‘Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın rızâsı vardır. Allah kullarını çok iyi görür.“ 3867
“Hani melekler demişlerdi: ‘Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti (üstün kıldı).“ 3868
“Allah buyurmuştu ki: ‘Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim/arındıracağım ve sana uyanları kıyâmete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz Bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda Ben hükmedeceğim.“ 3869
“Kendilerini temize çıkaranları gördün mü? Hayır! Allah dilediğini tezkiye eder/temize çıkarır ve hiç kimse kıl kadar haksızlık görmez.“ 3870
“İman edip sâlih işler yapanları da, içinde ebediyyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.“ 3871
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi ve başlarınıza meshedip topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, veya kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak istiyor; umulur ki şükredersiniz.“ 3872
“Ey Rasûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla ‘inandık’ diyen kimselerden ve yahûdilerden küfür içinde koşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri, yerlerinden sonrasına kaydırıp değiştirirler. ‘Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!’ derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse Allah’a karşı sen, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.“ 3873
“Ey iman edenler! Şarap (içki), kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan
3865] 2/Bakara, 174; yine bk. benzeri âyet için 3/Âl-i İmrân, 77
3866] 2/Bakara, 232
3867] 3/Âl-i İmrân, 15
3868] 3/Âl-i İmrân, 42
3869] 3/Âl-i İmrân, 55
3870] 4/Nisâ, 49
3871] 4/Nisâ, 57
3872] 5/Mâide, 6
3873] 5/Mâide, 41
- 960 -
KUR’AN KAVRAMLARI
işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.“ 3874
“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü (kalbini) İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü daraltır ve göğe çıkıyormuş gibi meşakkatlendirir. Allah iman etmeyenlerin üstünü işte böyle rics/pislik/murdarlık indirir.“ 3875
“De ki: ‘Bana vahy olunanda (Kur’an’da) onu yiyecek kimse için, leş veya akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki, ricstir/pisliğin kendisidir-, ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram edilmiş bir şey bulamıyorum...“ 3876
“(Hûd) Dedi ki: ‘Artık size Rabbinizden bir rics/azap ve bir gazap/hışım inmiştir...“ 3877
“(Lût) Kavminin cevabı: ‘Onları (Lût’u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış!’ demelerinden başka bir şey olmadı.“ 3878
“O zaman (Bedir Savaşında) katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek; kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.“ 3879
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necestir/pisliktir...“ 3880
“Onların (münâfıkların) yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları cezalandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına yemin edecekler. İşte o zaman onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar ricstir/murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık ceza olarak varacakları yer cehennemdir.“ 3881
“Onların mallarından sadaka (ve zekât) al ki, bununla onları (günahlardan) temizleyesin, onların (sevaplarını) arttırıp yüceltesin. Ve onlara duâ et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onların ızdıraplarını yatıştırır). Allah çok iyi işiten ve her şeyi bilendir.“ 3882
“Onun (Mescid-i Dırar’ın) içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescid (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allah da temizlenenleri sever.“ 3883
“Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münâfıklık) olanlara gelince; (bu sûre) onların ricsine/murdarlığına rics/murdarlık katar. Onlar artık kâfirler olarak ölürler.“ 3884
“Allah’ın izni olmadan hiç kimse iman edemez. O, rics/murdarlık (azâbını), akıllarını kullanmayanlara verir.“ 3885
“(Delikanlı şeklindeki melekleri gören Lût’un) Kavmi, koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût,) ‘Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır, sizin
3874] 5/Mâide, 90
3875] 6/En’âm, 125
3876] 6/En’âm, 145
3877] 7/A’râf, 71
3878] 7/A’râf, 82
3879] 8/Enfâl, 11
3880] 9/Tevbe, 28
3881] 9/Tevbe, 95
3882] 9/Tevbe, 103
3883] 9/Tevbe, 108
3884] 9/Tevbe, 125
3885] 10/Yûnus, 100
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 961 -
için bunlar (evlenmek yönüyle) daha temizdir, Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde (sizi bu kötülükten alıkoyacak) aklı başında bir adam yok mu?’ dedi.“ 3886
“Yine (Mûsâ (a.s.) ile kendisine ilim ve hikmet verilen kul) yürüdüler. Nihâyet bir erkek çocuğa rastladıklarında, o (Mûsâ’nın arkadaşı) hemen o çocuğu öldürdü. Mûsâ dedi ki: ‘Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fenâ bir şey yaptın!“ 3887
“Ruh (Cebrâil); ‘Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbimin bir elçisiyim’ dedi.“ 3888
“İçinde ebedî kalacakları, zemîninden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte tezkiye olanların/tertemiz arınanların mükâfatı budur.“ 3889
“Bir zamanlar İbrâhim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): ‘Bana hiçbir şeyi şirk/eş koşma; tavaf edenler, ayakta ibâdet edenler, rukû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.“ 3890
“Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin yanında kendisi için daha hayırlıdır. (Dinde, haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.“ 3891
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını tâkip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını tâkip ederse, şunu iyi bilsin ki o, fahşâyı/edepsizlikleri ve münkeri/kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini tezkiye eder/arındırır. Allah işitir ve bilir.“ 3892
“Mü’min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.“ 3893
“Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlamak için gökten tertemiz su indirdik.“ 3894
“Kavminin cevabı sadece ‘Lût ailesini memleketinden çıkarın; baksanıza onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!’ demelerinden ibâret oldu.“ 3895
“(Ey Peygamber hanımları!) Evlerinizde vakarınızla oturun. İlk câhiliyye (devri kadınları)nın açılıp saçılarak, ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden, sadece şek ve şüpheyi (kötü huyları) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.“ 3896
3886] 11/Hûd, 78
3887] 18/Kehf, 74
3888] 19/Meryem, 19
3889] 20/Tâhâ, 76
3890] 22/Hacc, 26
3891] 22/Hacc, 30
3892] 24/Nûr, 21
3893] 24/Nûr, 30
3894] 25/Furkan, 48
3895] 27/Neml, 56
3896] 33/Ahzâb, 33
- 962 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Ey iman edenler! Bir yemek için size izin verilmiş olması hâli müstesnâ, Peygamber’in evlerine girmeyin. (Yemeğe çağrılıp da girdiğiniz vakit de) yemek kabını gözetlemeyin. Dâvet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın. (Yemekten sonra) Sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzüyor, fakat o (size bunu söylemekten) utanıyordu. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Rasûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla câiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.“ 3897
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekemez. Eğer yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabâsı da olsa, bir şey (alıp) taşımaz. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim (günahlardan) temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah’adır.“ 3898
“Ufak tefek kusurları dışında, günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınanlara gelince, şüphesiz Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğumuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.“ 3899
“Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur'an'dır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir.“ 3900
“Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, rahîmdir.“ 3901
“Çünkü ümmîler arasından kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Hâlbuki onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.“ 3902
“Ey bürünüp sarınan (Rasûlüm)! Kalk ve (İnsanları) uyar. Sadece Rabbini tekbîr et/büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et.“ 3903
“Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki (şerâben tahûr) içirir.“ 3904
“(Ey Mûsâ, Firavun’a) De ki: Tezkiyeye/Arınmaya gönlün var mı? Sana Rabbinin yolunu göstereyim de, O’ndan kork.“ 3905
“Hayır! Şüphesiz bunlar (âyetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür, dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır.“ 3906
3897] 33/Ahzâb, 53
3898] 35/Fâtır, 18
3899] 53/Necm, 32
3900] 56/Vâkıa, 77-79
3901] 58/Mücâdele, 12
3902] 62/Cum’a, 2
3903] 74/Müddessir, 1-5
3904] 76/İnsan, 21
3905] 79/Nâziât, 18
3906] 80/Abese, 14
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 963 -
“Temizlenen, Rabbinin adını zikredip anan, O’na kulluk edip namaz kılan kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.“ 3907
“Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir.“ 3908
“Temizlenerek malını hayra veren takvâ sahipleri/iyiler ondan (cehennem ateşinden) uzak dururlar.“ 3909
“Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve en doğru hükümleri içeren tertemiz sahifeleri okuyan bir Rasûldür/elçidir.“ 3910
Hadis-i Şeriflerde Temizlik
İslâm dini, temizliği imanın şartlarından biri kılmıştır. İbâdetlerin kabul edilmesinin ilk şartı, maddî ve manevî temizlik olduğu gibi, imanda kemâlin şartı da temizliktir: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde: “Temizlik imanın yarısıdır“ buyurur. Burada önemi belirtilen temizlik, mutlaktır. Yani hem maddî, hem manevî temizlikler buna dâhildir. Konumuz açısından maddî temizliği açıklamamız gerekirse, bunun başlıca dört kısımda ele alındığı görülür: a- Beden, b- Elbise, c- Mekân/çevre, d- Gıda temizliği. Bu dört tür maddî temizliğe riâyet edilmediği takdirde ibâdetlerin kabul edilmeyeceği hadislerde beyan edilmiştir.
“Temizlik, imânın yarısıdır.“ 3911
“Allah temizdir, temizliği sever.“ 3912
“Temizlik (abdest) imanın bir parçasıdır. El-Hamdü lillâh sözü amel terazisini doldurur. Sübhanallahi ve’l hamdu lillâhi, (Allah’ın şânı pek yücedir, hamd O’na aittir) sözü göklerle yerin arasını doldurur. Namaz nûrdur. Sadaka (kurtarıcı bir) delildir. Sabır ışıktır. Kur’an senin lehine ve aleyhine bir delildir… “ 3913
“Namazın anahtarı temizliktir.“ 3914
“Her kim Allah Teâlâ'nın emrettiği gibi abdest alırsa, farz namazlar arasındaki günahlara keffâret olur.“ 3915
“Misvak kullanın, çünkü misvak ağzı temizler.“ 3916
“Eğer mü’minlere güçlük verecek olmasaydım, onlara her namaz için misvak kullanmayı emrederdim.“ 3917
3907] 87/A’lâ, 14-15
3908] 91/Şems, 9-10
3909] 92/Leyl, 17-18
3910] 98/Beyyine, 1-2
3911] Müslim, Tahâret, 1; Tirmizî, Deavât 86; Dârimî, Vudû’ 2; Ahmed bin Hanbel, IV/260
3912] Tirmizî, Edeb 41
3913] Müslim, Tahâre 1, hadis no: 223; İbn Mâce, Tahâre 5, hadis no: 280; Tirmizî, Deavât 86, hadis no: 3517; Nesâî, Zekât 1
3914] Ebû Dâvud, Salât 73; Tirmizî, Tahâret 3
3915] Müslim, Tahâre 4
3916] Buharî, Savm, 27
3917] Buharî, Cum'a 8; Müslim, Tahâre, 42
- 964 -
KUR’AN KAVRAMLARI
“Yemekten önce ve sonra el yıkamak yemeğe bereket getirir.“ 3918
“Su, temizdir. Onu tadı, rengi veya kokusu değişmedikçe dışarıdan bir şey kirletmez“ 3919
“Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyin. Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa, oradan da çıkmayın.“ 3920
“Allah'ım! Benim nefsime takvâsını ver ve onu temizle. Sen onu temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen onun velîsi ve mevlâsısın.“ 3921
“İdrardan sakının; kabir azâbının çoğu, idrarı sakınmamaktandır.“ 3922
“Sizden kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer.“ 3923
“Bir kimse, bir şey içerken kabın içine hohlamasın.“ 3924
Selmân (r.a.) anlatıyor: ‘Tevrat’ta okudum: ‘yemeğin bereketi, yemekten sonra (el ve ağzı) yıkamadadır’ diyordu. Bunu Rasûlullah’a (s.a.s.) söyledim. “Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır!“ buyurdu.’ 3925
“Şeytan muhakkak ki hassastır, cidden pek hassastır. Kendinizi ondan sakındırın. Kim elinde et kokusu olduğu halde geceler, sonra da kendisine bir fenalık ulaşırsa, sakın ha kendisinden başkasını suçlamasın.“ 3926
“Kim evinde Allah'ın bereketini arttırmasını istiyorsa, yemek hazırlandığı ve kaldırıldığı zaman abdest alsın (ellerini yıkasın)“ 3927
“Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altındaki kılları yolmak ve bıyıkları kısaltmak.“ 3928
“Her kim kasık tıraşı yapmaz, tırnaklarını kesmez ve bıyığını da kısaltmazsa bizim sünnetimize uyanlardan değildir!“ 3929
“Ellerinde et ve yağ kokusu olduğu halde yatan kimse, hastalandığı takdirde suçu kendisinden başkasında aramasın!“ 3930
“İman yetmiş şûbedir. Onun en yükseği ‘lâ ilâhe illâllah’, en aşağı mertebesi de, yoldan ezâ/eziyet (rahatsızlık) veren şeyleri kaldırmaktır.“ 3931
3918] Tirmizî, Et'ıme, 29
3919] Buhârî, Vüdû', 67
3920] Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 100
3921] Müslim, Zikir ve Duâ 18, hadis no: 2722; Nesâî, İstiâze 13; Ahmed bin Hanbel IV/371
3922] Buhârî, Vudû' 55; İbn Mâce, Tahâret 26
3923] Müslim, Eşribe 106, -2020-; Ebû Dâvud, Et’ıme 20, -3776-; Tirmizî, Et’ıme 9, -1801-; Muvattâ, Sıfatu’n Nebî 5, -2, 922, 923-; K. Sitte, 11/102
3924] Buhârî, Eşribe 25, Vudû 18; Müslim, Tahâret 63
3925] Ebû Dâvud, Et’ıme 12, -3761-; Tirmizî, Et’ıme 39 –1847-; K. Sitte, 11/118
3926] Tirmizî, Et’ıme 48 –1861-; Ebû Dâvud, Et’ıme 54, 3852-; K. Sitte, 11/118
3927] Tirmizî, Et'ıme 39, 45
3928] Buhârî, Libas 51, 63, 64; Müslim, Tahâret 49, 50; Ebû Dâvud, Teraccül 16; Tirmizî, Edeb 14; Nesâî, Tahâret 8, 10, Ziynet 1, 55; İbn Mâce, Tahâret 8
3929] Ahmed bin Hanbel, V/140
3930] Ebû Dâvud, Et’ıme 53; Tirmizî, Et’ıme 48; İbn Mâce, Et’ıme 22
3931] Buhârî, İman 3; Müslim, İman 57, 58; Ebû Dâvud, Sünne 14; Tirmizî, İman 6; Nesâî, İman 16; İbn Mâce, Mukaddime 9
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 965 -
“Müslümanların yollarındaki eziyet veren maddeleri kaldır!“ 3932
“Sizden birisine ne oluyor da, Rabbine yönelmiş olduğu bir yerde önüne tükürüyor? Sizden biri, yüzünü çevirdiğinde kendisine tükürülmesini ister mi? Eğer biriniz tükürmek zorunda kalırsa, sol tarafına ve ayağının altına tükürsün; Şâyet bu mümkün değilse, o zaman mendiline tükürsün!“ 3933
Hz. Âişe (r. Anhâ)’den rivâyet edildiğine göre; “Medine civarında oturan müslümanlar Cuma namazı kılmak için nöbetleşe Mescid-i Nebevî’ye gelirlerdi. Temizlenmeden, tozlu iş elbiseleriyle geldikleri için de üzerlerinden etrafa bazen ter kokuları yayılırdı. İşte böyle sahâbilerden biri, Hz. Peygamber’in yanına uğramıştı. Allah Rasûlü ona: “Hiç olmazsa bugün için yıkanıp temlizlenseniz!“ diye ikazda bulundu.“ 3934
“Allah, haramdan verilen hiçbir sadakayı ve abdestsiz (su veya toprakla temizlenmeden) de hiçbir namazı kabul etmez.“ 3935
“Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?“ “Evet ey Allah'ın Rasûlü, söyleyin!“ dediler. Bunun üzerine saydı: “Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır, işte bu ribâttır. (sulh zamanında cihad gibidir).“ 3936
“Güzelce abdest alıp, sonra iki rekât namaz kılan ve namaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vâcib olmasın! Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da: ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Rasûlühü. (Şehâdet ederimki Allah'tan başka ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür)’ derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer.“ (Ebû Dâvud'un rivâyetinde “abdesti güzel yaparsa...“ denmiştir. Tirmizî'nin rivâyetinde “...Rasûlühü (Allah'ın ...Rasûlü)“ kelimesinden sonra “Allahumme’c’alnî minettevvâbîn ve’c’alnî mine’l-mutahhirîn -Allah'ım, beni tevbe edenlerden kıl, temizlenenlerden kıl-“ duâsı da vardır.) 3937
“Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner. Ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte- veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile- veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlardan arınmış olarak tertemiz çıkar.“ 3938
“Hz. Osman (radıyallahu anh) abdest aldı ve dedi ki: “Ben Rasûlullah
3932] Müslim, Birr 131, 132
3933] Buhârî, Salât 33-39, Ezan 94, Edeb 75; Müslim, Mesâcid 50-53, Zühd 74; Ebû Dâvud, Salât 22; Nesâî, Mesâcid 32, 35; İbn Mâce, Mesâcid 10, İkame 61
3934] Buhârî, Cum’a 15; Müslim, Cum’a 5
3935] Ebû Dâvud, Tahâre 31, hadis no: 59; Nesâî, Zekât 104, hadis no: 139; İbn Mâce, Tahâre 2, hadis no: 271-274; Dârimî, Tahâre 21, hadis no: 692
3936] Müslim, Tahâret 41, hadis no: 251; Muvattâ, Sefer 55, hadis no: 1, 161; Tirmizî, Tahâret: 39, h. No: 52; Nesâî, Tahâret: 106
3937] Ebû Dâvud, Tahâret 65, hadis no: 169; Tirmizî, Tahâret 41, h. no: 55
3938] Müslim, Tahâret 32, hadis no: 244; Muvattâ, Tahâret 31, hadis no: 1, 32; Tirmizî, Tahâret 2, hadis no: 2
- 966 -
KUR’AN KAVRAMLARI
(aleyhissalâtu vesselâm)'ın şu benim abdestim gibi abdest aldığını, sonra da şöyle söylediğini gördüm: “Kim bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları affedilir, namazı ve mescide kadar yürümesi de nafile (ibâdet) olur.“ 3939
“Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve sümkürürse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra Allah'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, sakalın(ın bittiği mahallin) etrafından su ile birlikte yüzü ile işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile birlikte parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Sonra kalkıp namaz kılar, Allah'a hamd ve senâda bulunur. Ona layık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah'tan başkasını(n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır.“ 3940
“Mü'min kul abdest aldıkta mazmaza yaptı mı (ağzını yıkadı mı) günahlar ağzından çıkar. (Burnunu sümkürdü mü) günahlar burnundan çıkar, yüzünü yıkadı mı günahlar göz kapaklarının altına varıncaya kadar yüzünden çıkar. Ellerini yıkadı mı günahlar tırnak diplerine varıncaya kadar ellerinden çıkar. Başını meshetti mi, günahlar kulaklarına varıncaya kadar başından çıkar. Ayaklarını yıkadı mı, günahlar ayak tırnaklarının altına varıncaya kadar ayaklarından çıkar. Sonra mescide kadar yürümesi ve kılacağı namaz nafile (bir ibâdet) olur.“ 3941
“Ümmetime zahmet vermeyecek olsam, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim ve yatsı namazını da gecenin üçte birine kadar te'hir ederdim.“ 3942
“Misvak ağız için temizlik vasıtasıdır. Rab Teâlâ için de rıza vesîlesidir.“ 3943
“Sizden kimse hamam yaptığı yere akıtmasın. Zira vesveselerin çoğu bu yüzden hâsıl olur.“ (Ebû Dâvud'un rivâyetinde şu ziyade var: “...sonra dönüp içinde yıkanacaktır.“ 3944
Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'dan rivâyete göre şöyle derdi: “Size kim, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı ayakta bevlettiğini söylerse, sakın onu tasdik etmeyin. O, daima çömelerek abdest bozardı.“ 3945
Hz. Selmân (r.a.)'ın anlattığına göre, müşrikler kendisine: “Sizin arkadaşınızın (Aleyhissalâtu vesselâm) sizlere helâda abdest bozmayı bile öğrettiğini görüyoruz“ demişlerdir. O da onlara şöyle cevap vermiştir: “Evet, doğrudur. Rasûlümüz (s.a.s.), bizi sağ elimizle istinca yapmaktan nehyetti, büyük veya küçük abdest bozarken, kıbleye yönelmekten de nehyetti. Abdest bozduktan sonra istinca ederken kurumuş hayvan mayısını veya kemiği kullanmamızı da nehyetti ve dedi ki: “Sizden kimse, üçtaştan daha azı ile istincâ etmesin.“ 3946
3939] Buhârî, Vudû 25; Müslim, Tahâret: 8, hadis no: 229
3940] Müslim, Müsâfirîn 294, hadis no: 832
3941] Muvattâ, Tahâret 30, hadis no: 1, 31; Nesâî, Tahâret 35, h. no: 1, 74; İbn Mâce, Tahâret 6, h. no: 283
3942] Ebû Dâvud, Tahâret 25, hadis no: 47; Tirmizî, Tahâret 18, h. no: 23
3943] Nesâî, Tahâret 5, hadis no: 1, 10; Nesâî, Tahâret 5, hadis no: 1, 10
3944] Ebû Dâvud, Tahâret 15 -27-); Tirmizî, Tahâret 17 -1-; Nesâî, Tahâret 32, -1, 34
3945] Tirmizî, Tahâret 8 -12-; Nesâî, Tahâret 25 -1, 26
3946] Müslim, Tahâret 57, hadis no: 262; Tirmizî, Tahâret 12, hadis no: 16; Ebû Dâvud, Tahâret 4,
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 967 -
“Biriniz bevlederken zekerini sağ eliyle tutmasın, sağ eliyle istinca etmesin, (su içerken) kabın içine solumasın.“ 3947
Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâya girince: “Allahumme innî eûzü bike mine'lhubsi ve'lhabâis, (Ya Rabbi! Pislikten ve pislenmekten sana sığınırım)“ derdi.“ 3948
Süfyan İbnu'l-Hakem veya Hakem İbnu Süfyan es-Sakafî anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bevledince abdest alır ve (istincâda) su kullanırdı.“ 3949
Hz. Âişe (r. anhâ) anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bevletti. Hz. Ömer de arkasında, elinde su kabı olduğu halde durdu. Rasûlullah onu görünce: “Bu da ne, ey Ömer?“ buyurdular. Hz. Ömer: “Sudur, yıkanırsın (abdest alırsın)!“ dedi. Rasûlullah: “Ben her bevledişimde abdest almakla emrolunmadım, bunu yapacak olsam bu, (ümmete vâcip) bir sünnet olur“ buyurdular.“ 3950
İbn Amr İbni'l-Âs (r.a.) anlatıyor: “Beraber olduğumuz bir sefer sırasında, bir ara Rasûlullah (s.a.s.) bizden geride kaldı, sonra tekrar kavuştu. Bu sırada namaz vakti girmişti. Bizler de abdest alıyor, ayaklarımıza meshediyorduk. (Rasûlullah s.a.s.) yüksek sesle nidâ etti: “Ökçelerin ateşte vay hâline!“ Bunu iki veya üç kere tekrarladı.“ 3951
“Ökçe ve ayak çukurlarının ateşte vay haline.“ 3952
Lakît İbn Sâbira (r.a.) anlatıyor: “Dedim ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Bana abdestten haber ver!“ Aleyhissalâtu vesselâm: “Abdesti tam al, parmaklar arasını hilâlle, istinşak'da mübâlağa yap, oruçlu olursan mübalâğa yapma!“ buyurdu.“ 3953
“Ümmetim Kıyâmet günü çağırıldıkları vakit abdestin izi olarak (nurdan) bir parlaklıkları olduğu halde gelirler. Öyleyse kimin imkânı varsa parlaklığını artırsın.“ 3954
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kuba ahalisine: “Allah, temizlik hususunda sizi övmektedir. Bu neden ileri geliyor?“ diye sordular. Onlar: “Biz dediler, istincâda taşla suyu birleştiriyoruz (Önce taşla silip arkadan da su ile yıkıyoruz).“ 3955 3956, o zaman için Medine'nin banliyösü durumunda olan Kuba köyü ahalisi hakkında nâzil olmuştu. Âyet meâlen şöyledir: “...Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah arınmak isteyenleri sever.“ İşte bu âyet üzerine, yukarıdaki rivâyette görüldüğü üzere, Rasûlullah, “bu övgünün sebebi nedir?“ diye Kubalılara sormuştur. Onlar da, abdest bozunca önce taşla temizlenip arkadan su ile hadis no: 7; Nesâî, Tahâret 37, 42, hadis no: 1, 38, 39, 43
3947] Buhârî, Vudû 18, 19, 25; Müslim, Tahâret 63, hadis no: 267; Ebû Dâvud, Tahâret 18, hadis no: 31; Tirmizî, Tahâret 11, hadis no: 15; Nesâî, Tahâret 23, 42, hadis no: 1, 25, 43
3948] Ebû Dâvud, Tahâret: 3, hadis no: 4
3949] Ebû Dâvud, Tahâret 64, hadis no: 166, 167, 168; Nesâî, Tahâret 102, hadis no: 1, 86
3950] Ebû Dâvud, Tahâret 22, hadis no: 42; İbn Mâce, Tahâret 20, hadis no: 327
3951] Buhârî, İlm 3, 30, Vudû: 27, 29; Müslim, Tahâret 25-28, hadis no: 240-242; Muvattâ, Tahâret 5, h. no: 1, 19; Ebû Dâvud, Tahâret 46, h. no: 97; Nesâî, Tahâret 89, h. no: 1, 77, 78
3952] Tirmizî, Tahâret 31, hadis no: 41
3953] Ebû Dâvud, Tahâret 55, 142, 143, 144; Tirmizî, Tahâret 30, hadis no: 38; Nesâî, Tahâret 71, 92, h. no: 1, 66, 79
3954] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/434-435
3955] Rezîn tahrîc etmiştir. İbn Kesir, c. 3, s. 456; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Terc. 10/385
3956] Tevbe sûresinin 108. âyeti
- 968 -
KUR’AN KAVRAMLARI
tahâretlendiklerini söylerler.)
Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: “Biriniz helâya giderken beraberinde üç tane de taş götürüp onlarla temizliğini yapsın. Bunlar ona yeterlidir.“ 3957
“Abdest (sırasında) vesvese veren bir şeytan vardır. Adı da el-Velehân'dır. Öyleyse suyun vesvesesinden kaçının..“ 3958
“Herbir kılın dibinde cünüplük vardır. Saçları yıkayın, deriyi paklayın.“ 3959
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim, yıkamadan tek bir saç kılının dibini kuru bırakırsa, ateşte nice nice azablara dûçar olacaktır.“ Hz. Ali (r.a.) der ki: “Bu(nu işitmem) sebebiyle başıma düşman oldum. Bu sebeple başıma düşman oldum. Bu sebeple başıma düşman oldum.“ Nitekim Hz. Ali saçlarını keserdi. 3960
Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “(Bir gün) ey Allah'ın Resulü! dedim. Ben saç örgüsü çok olan bir kadınım. Hayız ve cenâbetten yıkanırken örgüleri çözeyim mi?“ “Hayır! buyurdular başının üzerine, ellerine üç kere su avuçlayıp dökmen, sonra da bedenine su döküp yıkanman sana yeterlidir.“ 3961
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine sokaklarından birinde kendisine rastlamıştır. Ebû Hüreyre bu sırada cünüp olduğu için, Aleyhissalâtu vesselâm'ın nazarından sıvışarak gidip yıkanır gelir. Gelince Aleyhissalâtu vesselâm: “Ey Ebû Hüreyre neredeydin?“ diye sorar. “Ben cünübtüm, pis pis sizinle oturmak istemedim“ cevabında bulunur. Rasûlullah (s.a.s.): “Sübhânallah! (bilmez misin ki) müslüman pis olmaz!“ buyurur.“ 3962
Tirmizî ve Ebû Dâvud'un bir rivâyetinde de şöyle gelmiştir: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), cünübken uyur ve hiç suya dokunmazdı.“ Nesâî'nin bir riveyetinde: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yemek veya içmek istediği zaman ellerini yıkar sonra yer içerdi“ denmiştir. 3963
Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), cünübken uyumak istediği takdirde ön tarafını yıkar ve namaz abdestiyle abdest alırdı. Müslim'in bir rivâyetinde: “...Yemek veya uyumak istediği zaman namaz abdestiyle abdest alırdı“ denmiştir. 3964
3957] Ebû Dâvud, Tahâret 21 hadis no: 40; Nesâî, Tahâret 40 h. no: 1, 41, 42
3958] Tirmizî, Tahâret: 43, hadis no: 57
3959] Ebû Dâvud, Tahâret 98, hadis no: 48; Tirmizî, Tahâret 78, h. no: 106
3960] Ebû Dâvud, Tahâret 98, hadis no: 249
3961] Müslim, Hayz: 58, hadis no: 330; Ebû Dâvud, Tahâret 100, h. no: 51, 252; Tirmizî, Tahâret 77, h. no: 105; Nesâî, Tahâret 150, h. no: 1, 131
3962] Buhârî, Gusl: 23, 24; Müslim, Hayz: 115, hadis no: 371; Ebû Dâvud, Tahâret 97, h. no: 231; Tirmizî, Tahâret 89, h. no: 121; Nesâî, Tahâret 172, h. no: 1, 145, 146
3963] Buhârî, Gusl 27, 25; Müslim, Hayz: 21, hadis no: 305, 307; Muvattâ, Tahâret 77, hadis no: 1, 47, 48; Ebû Dâvud, Tahâret: 88, 90 h. no: 222, 223, 224, 226, 228; Salât 343, h. no: 1437; Tirmizî, Tahâret 87, h. no: 118, 119; Nesâî, Tahâret 163, 164, 165, 166, h. no: 1, 138-139, Gusl 4, 5, h. no: 1, 199; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/552
3964] Buhârî, Hayz 7; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları 10/550
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 969 -
Temizlik İçin Büyük Nimet; Su
Sadece insan değil, bütün canlılar açısından, suyun arzettiği hayatî ehemmiyet, tâ ilk çağlardan beri insanların dikkatini çekmiştir. Bundandır ki eski hikmet, hayatın dört ana unsurundan biri olarak suyu görmüştür. Toprak, Ateş, Hava, Su. Kur'ân-ı Kerim de bir âyetinde: “Biz her şeyi sudan canlı kıldık“ 3965 buyurur. İbn-u Kayyîm, et-Tıbbu'n-Nebevî adlı kitabında geçmiş nesillerin su hakkındaki telâkkilerini şöyle hülâsa eder: “Su, hayatın (ana) maddesidir, içeceklerin de efendisi. Kainatı teşkil eden unsurlardan biridir, daha doğrusu aslî unsurudur. Zira gökler onun buharından arz da köpüğünden yaratıldı. Allah her şeyi onunla hayattâr ve canlı kıldı.“
Sudaki Temizlik İçin Aranan On Özellik
İnsan için suyun ehemmiyeti, sadece içeceğimiz olmasından veya yiyeceklerimizin hazırlanmasındaki rolünden ileri gelmez; sıhhatimiz için zarurî olan temizlik vasıtasıdır da... Öyle ise suyun hem temizliğe, hem de içilmeye elverişli olması, bu maksadlarla bazı vasıfları taşıması gerekmektedir. Bizden önce yaşayan insanlar, suyun “cevdet“ yâni “iyi“ olması için onda on vasıf aramışlardır. Bu on özellik şunlardır:
1- Renk: Su, saf olmalı, her çeşit renklilikten ârî bulunmalıdır.
2- Koku: Su kokusuz olmalıdır.
3- Tad: Tadı hoş olmalı, Fırat ve Nil nehirlerinin tadında olmalıdır.
4- Ağırlık: Hafif ve akıcı olmalıdır.
5- Mecrâsı: Suyun aktığı yatak temiz olmalıdır.
6- Menbâ: Su, uzak bir menbâdan gelmelidir.
7- Güneş ve rüzgâr isâbet etmelidir. Menba uzak olmadığı takdirde güneş ve rüzgar te'sir icra edemez.
8- Kıvam: Suyun kıvamı akıcı olmalıdır.
9- Miktar: Su çok olmalıdır. Bu takdirde karışan yabancı maddeleri dışarı atar.
10- Mansab: Akış istikameti kuzeyden güneye veya batıdan doğuya doğru olmalıdır.
Bu açıklamaları kaydeden kaynağımız ilâve eder: “Sayılan vasıflar kâmil mânâda, şu dört nehirde bulunur: Nil, Fırat, Ceyhan, Seyhan.“ Şu halde suyun sağlığımıza elverişli olması, kirlenmelerinden korunması için dinimiz, bazı tahdidler koymuş, tedbirler emretmiş olmalıdır.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), hadislerinde suların kirletilmesi meselesini de ele alarak birkısım beyanlarda bulunur. Bazen çevre ile ilgili olarak yukarıda kaydettiğimiz yasaklar meyanında bazende müstakillen bu meseleyi ele alır. Hz. Muaz ve Hz. Câbir (radıyallâhu anhümâ) tarafından iki ayrı tarîkten nakledilen bir hadiste, “gölge ve yol“ ile birlikte “mevârid“ yani su mecraları da zikredilerek, büyük abdest bozulması yasaklanır. İbnu Ömer (radıyallâhu anh)'in
3965] 21/Enbiya, 30
- 970 -
KUR’AN KAVRAMLARI
rivâyetinde Rasûlullah nehir kenarlarına büyük abdest bozmayı yasaklar. Hz. Câbir’den (r.a.) gelen bir rivâyet akarsuya küçük abdest bozmayı yasaklar. Yine Hz. Câbir ve Hz. Ebû Hüreyre tarafından rivâyet edilen hadislerde istifade edilecek olan durgun suya bevl edilmesi yasaklanmaktadır. Bazen “istifade edilecek“ kaydı olmaksızın, mutlak şekilde “birikmiş su“ya bevl edilmemesi emredilmiştir.
Suların kirlenmelerden korunması ile ilgili nebevî alâkadan bahsederken, kuyularla ilgili olarak Hz. Peygamber’den (s.a.s.) vârid olan tâlimata da dikkat çekmemiz gerekir. Zira bunlardan bir kısmı kuyu sularının pislikten korunmasına râcidir. Bu tâlimâtlardan birine göre, eskiden kalma kuyuların etrafında (yarı çapı) elli, yeni açılan kuyuların etrafında ise, yirmibeş zirâ'lık bir dairenin harim olarak boş bırakılması gerekmektedir. Bir diğer talimât da, hayvan ağıllarının kuyuya kırk zirâdan daha yakına yapılmamasını emreder.
Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s.): “İki lânetten korkun!“ buyurdular. Ashâb: “İki lânet de nedir?“ diye sorunca, açıkladılar: “İnsanların yollarına abdest bozanla, gölgelerine (gölgesinden yararlanılıp oturulacak ve uyunulacak yerlere) abdest bozanlardır!“ 3966 “Lânete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının: Su yollarına, işlek yollara ve gölgeliklere.“ 3967
Kâinattaki İlâhî Temizlik Kanunu
Cenâb-ı Hak, kâinata büyük bir temizlik kanunu koymuş ve bütün mahlûkatın bu kanuna itaat etmelerini emretmiştir. Çevremize şöyle bir göz gezdirdiğimiz zaman, atomlardan güneşlere, zerrelerden yıldızlara kadar bütün varlıklarda, bu temizlik kanununun hükmettiğini görürüz.
Kandaki alyuvarlar, vücuda giren zararlı mikrop ve maddeleri yok ederek bu emre uyarken, her zaman içimize alıp verdiğimiz nefes de kanı temizleyerek aynı kanuna tâbi olduğunu gösterir. Göz kapakları, gözleri siler. Sinekler, kanatlarını süpürüp temizlemekle o emri dinledikleri gibi, gökyüzündeki koca bulut ve hava da dinler. Hava, yeryüzüne konan toz topraktan ibaret süprüntülere üfler, temizler. Bulut, ıslak bir sünger gibi zemin bahçesine su serper, toz toprağı yatıştırır. Sonra kendisi de (âdetâ) gökyüzünü kirletmemek için süprüntülerini toplayıp intizam içinde çekilir, gider. Göğün güzel yüzünü ve gözünü silinmiş, süpürülmüş parıl parıl parlar halde bırakır. (Akbabalar, leş kargaları, canavarlar da ölmüş hayvanların cesetlerini temizler, bu temizlik benzer şekilde denizlerde de hükmünü sürdürür.)
Bütün bunlar, Allah'ın kâinata koyduğu temizlik kanununun ne derece intizam içinde işlediğinin örnekleridir. Kâinattaki bu genel temizlik gerçeği, Cenâb-ı Hakk'ın Kuddûs isminin bir cilvesidir.
Atomlardan yıldızlara kadar bütün varlıklar, Allah'ın Kuddûs ismine dayanan kâinattaki bu muazzam temizlik kanununa itaat edip temizliklerine son derece dikkat ederlerken, elbette insanın bu genel kanundan, Sünnetullah'tan/İlâhî âdetten uzak kalması düşünülemez. Nitekim Yüce Allah, kâinata koyduğu temizlik emrine, mahlûkatın en eşrefi ve en mükerremi olan insanı da muhâtap
3966] Müslim, Tahâret: 68, -269-; Ebû Dâvud, Tahâret: 14, -25
3967] Ebû Dâvud, Tahâret 14, -26; Geniş bilgi için bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Terc. Ve Şerhi, c. 10, s. 309-392
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 971 -
kılmış, onu maddî ve mânevî temizlikle mükellef tutmuştur. Canlı-cansız bütün varlıkların boyun eğdiği böyle ulvî bir kanuna, insanın kayıtsız kalması, yerler ve gökler Rabbinin emrine karşı gelmesi; elbette büyük bir gaflet ve isyandır. Hem Allah'ın, hem de mahlûkatın hukukuna karşı işlenmiş büyük bir zulümdür.
İşte temizlik gerçeği, İlâhî Sünnetin/âdetin özelliği olduğu içindir ki, hadis-i şerifte temizlik, imanın nûrundan ve kemâlinden sayılmıştır. Âyetlerde de maddî ve mânevî temizlikler, Allah'ın sevgisini ve rızâsını kazanmaya vesîle gösterilmiştir. 3968
Tuvaletten Sonra En İyi Temizlik Nasıl Yapılır?
İnsan Avucunun İçinde, Koruyucu Bakteriyeler Var... İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji İnfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı profesörlerinden Yaşar Bağdatlı, İslâmî tahâretlenmenin en uygun yol olduğunu kaydederek, “en iyi temizlenme el ve su ile olur. İnsanın avucunun içinde, cildinde koruyucu bakteriler vardır“ dedi. Son günlerde el temizliği konusunun gündemde bulunduğunu hatırlattığımız Prof. Bağdatlı tahâretlenme konusundaki sorularımızı şöyle cevapladı: “El temizliği ile ilgili olarak bazı endişelerden sıkça bahsediliyor. El temizliği hakkında bizi aydınlatır mısınız?“
“Elimiz dış dünya ile alâkamızı sağlayan en önemli organlarımızdan birisi. Dış âlemle ilgisi deyince, yiyecek içecek ilişkisinden tutun, yazışma ilişkisine, tokalaşmalara, tuvalet sonra temizlik gibi bütün faâliyetlerde eller ön planda. Dolayısıyla hastalıkların yayılmasında da en önemli uzuv olarak eli görüyoruz. Çünkü yiyecek içeceklerle temas halinde. Hastalık etkenleriyle temas ile hastalık etkenlerini alabiliyor, yine elimizi yüzümüze gözümüze sürmek sûretiyle elimizdeki mikropların vücudun değişik bölgelerine geçişi sağlanıyor. Netice olarak görüyoruz ki, hayatın yüzde 60-70 oranını dolduran bir faâliyet organı. Bu kadar işleri gören bu kadar mikroplara bulaşan ellerimiz, aynı zamanda hasta olmadan yaşayan bir organizma. Bu nasıl oluyor, bunu açıklığa kavuşturmak lâzım. Ehliyetsiz insanların konuşmasının da temelinde bu yatıyor.
İnsan vücudunda öyle bir sistem var ki, yani Allah böyle yaratmış, her sisteme bir bekçi koymuş. Meselâ insanın elinde, avucunun içinde, cildinde ve diğer organlarında koruyucu bir bakteri var. Kendi sistemi içinde var ve biz buna tıbbî adıyla flora diyoruz. Flora bakterileri yerleşik ve oranın sakinidirler. Görevleri de diğer hastalık yapan mikroplara karşı vücudu korumaktır. Herkes zannediyor ki, “ben bir mikroplu şeye dokunursam, mikroplu bir şey yersem hasta olacağım.“ Bu yersiz bir düşünce. Düşününüz ki, insan vücudu hem içinden hem dışından sayılamayacak kadar mikroplarla haşir neşir her gün. Ve bizler sağlıklı olarak hayatımıza devam ediyoruz.
Ayrıca, bağışıklık diye bir sistem var, bu da muhtelif şekilde işler ve vücuda giren bir yabancı maddeye karşı vücut bizden habersiz bir savaş veriyor, daha enteresanı bir yabancı mikropla, bir cisimle vücut karşılaşınca, o hâtıra hücreleri, bellek hücreleri de dediğimiz hücreler onları tanıyor ve geldiğinde vücudu hemen harekete geçiriyor. Bir de sistemin belirli bir ısısı var ve bunlar da ayrıca koruyuculuk yapıyorlar. Bu kadar koruyucu sistem varken, bazıları hemen bir
3968] Mehmet Dikmen, Merak Ettiklerimiz, s. 448-449
- 972 -
KUR’AN KAVRAMLARI
mikropla karşılaşınca “hasta olacağız“ diye yaygarayı koparıyorlar. Eğer onların dediği doğru olsa, hiçbirimizin sağlıklı olmamamız lâzım. Eğer içtiğiniz suyu, yediğiniz bir meyveyi alıp mikroskobun altına koysam o kadar mikrop göreceksiniz ki, kaynıyor. Ama hasta olmuyoruz elhamdü lillâh. Çünkü bunun mekanizması var. Bu kadar olumlu işleyen mekanizmayı yok gibi göstermek, tedirginlikten başka bir şey değil. Yani insanların huzurunu ve rahatını kaçırmaktır. Bir de psiko-nevroz dediğimiz, insanların hastalık psikolojisi içine girmesine sebep oluyor. İnsan huzursuzluk içine girince de bir stres oluşuyor. Stres sonucu oluşan bazı maddeler var ki bu bağışıklık sisteminin çalışmasını engeller, yavaşlatır. Günümüz insanında en çok gördüğümüz hastalık sebebi stresler.
1987'de uluslararası kongrede bir Fransız bu meseleyi gündeme getirerek, Müslümanların elle tahâretlenmelerini tenkit etti. Ben cevap verdim, ama tatmin edici değildi. Bunun üzerine bir araştırmaya giriştik. Hastanede 70 kişilik bir araştırma grubu aldık. Alınan grup içinde toplumun bütün seviyelerinden insan vardı. Bunların, tuvalet öncesi ve sonrası ellerini kontrol ettik. Bu kontrolde de temizlenme şekillerini de dikkate aldık. Baktık, elle temizlendikten sonra, yıkamadan önce ellerinde dışkıya ait mikroplar bol miktarda var. Eller yalnız su ile ama ovuşturarak üç dakika yıkandığında, hastalık yapmayacak kadar az mikrop kalıyor ellerde.
“Peki sabunla yıkayınca...“ “Sabun kullanılırsa, eller biraz daha temizleniyor, ama yine mikroplar tamamen yok edilemiyor. Ancak, dediğim gibi bu mikroplar hastalık yapacak kadar değiller. Bu kalan mikroplar da ellerdeki biraz önce bahsettiğimiz flora bakterileri tarafından temizleniyor. “Üç dakika su altında yıkanılması gerekir, dediniz; bu biraz uzun değil mi?“ “Öyle ama, en idealini üç dakika olarak tesbit ettik. Yoksa bir buçuk, üç, beş dakikalarla da denemeler yaptırdık, ancak, sıhhatlisini üç dakikada bulduk. Bizim görevimiz faydalı ve zararlı olan yanları açıklamaktır, bunu herkes bilsin.
“Diğer temizleme maddelerinin üzerinde de araştırmanız oldu mu?“ Tabii, piyasada temizlik için kullanılan bütün maddeleri tesbit ettik. Bizim en çok kullandığımız alkol var ki, bunun da yan tesirleri oluyor. Meselâ, eldeki yağ tabakasını eritiyor, yine elin korumasını yapan flora bakterilerini yok ediyor, bu da tabii mikroplara zemin teşkil ediyor. Yine alkolü el temizliğinde kullanırken bunun devamlı olması gerekiyor. Ancak devamlı kullanımda da egzama tipinde elde yaralar oluşuyor. Alkolden sonra zefiran, savlon, lizol dediğimiz maddeleri denedik ve ilginçtir, bazılarının mikropları uzaklaştırmak yerine mikrop ürettiklerini gördük...
Şu anda biz ameliyathanelerde temizlik aracı olarak “hipiserup“ diye bir maddeyi alkol yerine kullanmaya başladık. Sabunlarla yaptığımız tesbiti de söylemem gerekir ki, mikrop bulaşmasında bunların nasıl bir rolü oluyor diye araştırdığımızda, sabunların kendini temizleme özelliği ve mikrobun bir başkasına sabun aracılığı ile bulaşmanın olmadığı tesbit edildi. Sabunlar arasında da sıvı sabunların daha başarılı olduğunu farkettik. Mikropları uzaklaştırma bakımından sıvı sabunların terkibine eğer hepseklorefen, kloran gibi maddeler konmuş ise sıvı sabunlar daha başarılı oluyor temizlemede. Bizim ameliyat öncesinde temizlemek için kullanmaya başladığımız hipiscrupta da bu maddeler var.
Ancak, bir insan su ve sabunla temizlendiğinde hastalıklara karşı korunmuş olacaktır... Biz temizleyici olarak hep suya yükleniyoruz, ancak suyun da temiz
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 973 -
olması lâzım; suyun kendisi bulaştırma aracı ise, bu ayrı mesele...
“Tuvaletlerin yapısı da mikrop bulaşmasında önemli olmuyor mu?“ Alafranga tuvalet dediğimiz klozet tipi oturaklı tuvaletlerden çok hastalık bulaşıyor. Bilhassa insanların genital bölgesi dediğimiz yani edep bölgesi ile ilgili hastalıklar, mantar hastalıkları, parazitler, varsa yaralar onların mikrobu o oturağa bulaşıyor, sonra da oraya oturanlara geçiyor. Bunu Batılılar da gördü. Meselâ Hutchinson isminde bir bilim adamı, basilli dizanterinin etkenini oturakta üretmiş. Yine Nevton adlı bir başka bilim adamı da, tifo bakterilerinin 11 gün klozetlerde kaldığını tesbit etmiş. Şimdi Avrupa ev ve otellerinde alafranga tuvaletlerinden kaçmaya başladılar. Bizde hayrettir alafranga sokulmaya çalışılıyor. Çok özel durumlar için portatifleri var ama bir kişiye mahsus. Biz “umuma açık olan yerler için zararlıdır“ diyoruz. Bir de fışkırtma su ile makat civarını temizleme şeklinin mahzurları var. Yaptığımız araştırmada bu şekilde temizlemenin olmadığını tesbit ettik. En sıhhatli temizlik ise önce kâğıt, sonra su ile temizlenilmesi. Zaten hadis-i şerifte de taş artı su ile temizliği makbul olarak tutuyor Peygamberimiz.
Biz burada taşı denemedik. Arabistan'daki taşın özelliği vardır. Sıcak taşın hem radyasyon, hem ısı, hem mekanik etkisi var. Dolayısıyla taşla temizlik, sadece taşı sürmekle değil. Bez ile kurulanmayı da ben tasvip etmiyorum. Çünkü bez ince liflerden meydana geliyor ve artıklar örgülerin arasında kalabilir ve onları temizlemek zordur. En iyisi tuvalet kâğıdıdır. Tuvalet kâğıdının üzerine yazı yazılamadığı için, fıkhî bakımdan da câizdir. 3969
Bir paragraf öncesinde bahsedilen konuyla ilgili hadis-i şerif şu şekildedir: Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.s. Kuba ahalisine: “Allah, temizlik hususunda sizi övmektedir. Bu neden ileri geliyor?“ diye sordular. Onlar: “Biz dediler, istincada taşla suyu birleştiriyoruz: (önce taşla silip arkadan da su ile yıkıyoruz).“ 3970 O zaman için Medine'nin banliyösü durumunda olan Kuba köyü ahalisi hakkında nâzil olmuştu. Âyet meâlen şöyledir: “...Orada, arınmak isteyen insanlar vardır. Allah arınmak isteyenleri sever.“ İşte bu âyet üzerine, yukarıdaki rivâyette görüldüğü üzere, Rasûlullah, “bu övgünün sebebi nedir?“ diye Kubalılara sormuştur. Onlar da, abdest bozunca önce taşla temizlenip arkadan su ile tahâretlendiklerini söylerler.
Bilindiği gibi, Muhammed Hamidullah, Paris'te yaşayan 20. yüzyılın büyük İslâm âlimlerinden biridir. Bu zât ile içlerinde Hristiyan ve farklı inançlara mensup bir grup bilim adamı, İslâm Dini hakkında tartışma için yemekli bir toplantıda bir araya gelirler. Tartışma, yemekten sonra yapılacak olmasına rağmen, katılımcılardan biri, bir sataşma ile Hamidullah'ı ve müslümanları aklı sıra tahkir etmek için şöyle der: “Hz. Muhammed, yemeği elleriyle yediği için Müslümanlar da bunu sünnet kabul ederler, değil mi? Bu medeniyet çağında bu anlayışın yeri olabilir mi?“ Hamidullah da, bunun üzerine der ki: “İsterseniz, tartışmayı bu konu üzerinde başlatalım. İlmî temellerle ve laboratuar deneyleriyle bu konuyu değerlendirelim!“ Hep birlikte sevinerek bu teklifi kabul ederler. Hamidullah, yemeğe oturmadan ellerini sünnet üzere yıkamıştır. Sofrada da temiz kabul
3969] Mehmet Ali Eren'in Prof. Dr. Yaşar Bağdatlı ile Zaman Gazetesinde yayınlanan röportajından, Merak Ettiklerimiz, s. 365-369
3970] Tevbe sûresinin 108. âyeti; Rezîn tahrîc etmiştir. İbn Kesir, c. 3, s. 456; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Terc. 10/385
- 974 -
KUR’AN KAVRAMLARI
edilen kaşıklar vardır. Elini göstererek; “Beyler! der, Allah'ın yarattığı bu sağ kaşık, benim dışımda hiç kimsenin ağzına girmedi. Vücuttan çıkan doğal pisliklere de hiç değmez; her namaz öncesi olduğu gibi, her yemek öncesi ve sonrası sünnet usûlüyle yıkanır. Sizin kaşıklarınız ise, kimlerin ağzına girmedi ki... Yıkanması ve kurulanması bir Müslümanın eli gibi hijyen kurallarına uygun değildir. Metal olduğu için üzerinde çok sayıda mikrop barındırır, benim elimin derisinde olduğu gibi koruyucu ve hastalık yapan mikroplara karşı savaşçı flora maddesi de taşımaz. Masadaki kaşıkları ve benim sağ elimi tahlil ettirelim, hangisinde zararlı ve hastalık saçan mikroplar ne kadar çıkacak? Elimdeki mikroplar daha çok çıkarsa tartışmayı siz kazanmış olacaksınız“ der. İncelettirirler, netice İslâm'ın, sünnetin ve dolayısıyla Hamidullah'ın kesin zaferiyle sonuçlanır; Hamidullah'ın eli, en temiz kaşıktaki mikroplarla mukayese götürmeyecek oranda çok az ve zararsız mikroba sahiptir.
Dört Yüz Yıl Avrupa Pislik İçinde Yüzdü
Rönesans'la birlikte Avrupa'da her şeyin iyiye gittiği düşüncesi yaygın bir kanaattir. Aslında her konuda durum böyle değildir. Nitekim Batılılar, 15. Yüzyıldan itibaren, geçmiş asırlara göre daha pis ve pasaklı olmuşlar, bu hal onlarda 19. yüzyılın başlarına kadar devam etmiştir.
Avrupa'nın 400 Yıllık Pislik Dönemi: Yaklaşık 400 yıl süren Avrupa'nın bu pislik dönemi meşhurdur. Bu dönemde halka açık banyolar kapatıldığı gibi, evlerde temizliğe ayrılan bölümler de başka işlerde kullanılmaya başlanmıştır. Yıkanma bütünüyle unutulup gitmiş, yemekten önce el yıkama âdeti bile ortadan kalkmıştır. Yıkanma unutuldukça pislik artmış, pislik arttıkça da kötü kokular çoğalmış; bütün bunlara çare olarak da, Avrupalı, yıkanıp temizlenmeyi düşünme yerine, güzel kokular ve parfüm imali yoluna gitmiştir.
Pislik zamanla öylesine fecî bir hal almıştı ki, büyük ölçüde çocuk ölümleri oluyor; sık sık çıkan salgınlar binlerce insanı birden imhâ ediyordu. Meselâ 1501 yılında Fransa'nın Bordeux şehrinde çıkan bir kolera salgınında 17 000 kişi ölmüştü. Ve bu rakam, şehrin nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil ediyordu. 17. yüzyılda Paris gibi büyük şehirlerde su, son derece az bulunur bir nesne olmuştu. Şehrin nüfusu gittikçe artıyor, fakat kullanılan su miktarı çoğalmıyordu. Bütün şehirde 40 çeşme, bir o kadar da kuyu vardı. Kullanımı zarûrî olan su, sokaklardaki sakalardan sağlanır veya çeşmelerde uzayan kuyruğa girilerek temin edilirdi.
Halk temizlik anlayışından öylesine uzaklaşmıştı ki, evler bir yana, sarayların bile tuvaleti yoktu. Halkın toplu olarak bulunduğu tiyatrolarda dahi, tuvalet mevcut değildi. Herkes ihtiyacını kapı arkalarına, merdiven diplerine giderirdi. Mark Kemmerich'in “Tarihteki Garip Vak'alar“ isimli kitabında, bu konuda şunlar anlatılır:
“Paris'te On Dördüncü Louis zamanında hiç kimse sokakta giderken tepesine pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyette idi. Her an bir pencere açılarak sür’atle söylenen bir “Gare L’eau“ seslenişinden sonra bir lâzımlık veya leğen muhteviyâtı aktarılırdı. Şehrin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulma mümkün değildi. Umumî helâlar olmadığı için sokak köşeleri, sarayların ve kiliselerin civarı, bu hizmetleri görürdü. Aynı şeylere bugün Napoli’de de tesadüf edilmektedir. Paris’te Palais
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 975 -
de Justice’de ve hatta Louvre’da bu nevi kirletmelere rastlanırdı.
Bu sarayın avlusunda, salonlarında, kapı arkalarında güpegündüz bu çeşit doğal ihtiyaçlar görülür ve kimse bir şey demezdi. Yalnız Üçüncü Henri biraz titizlenmiş ve 1587 senesi Ağustosunda bir tebliğ ile her sabah kendisi kalkmadan önce, bahçedeki ve salonlardaki bütün pisliklerin temizlenmesini emretmişti. Buna rağmen, İspanya ve Fransa kral sarayları, hatta 14. Louis devrinde şiddetli ve fena bir koku yayar ve bunu ıtriyat/parfüm kokuları bile bastıramazdı. Bunun için 17. asırda birisi lâzımlığı keşfetmiş, bu buluş, saraylara kabul edilerek kokunun biraz önü alınmıştır.“
Aynı eserde pencerelerden sokağa lâzımlık dökme âdetinin ancak 1780 tarihinde yasaklanabildiğinden; İngiltere’de helânın 17. asırda icad edildiğinden ve İsveç sarayında ise 20. yüzyılın başlarında henüz helâ mevcut olmadığı için herkesin, hatta misafir krallarla prenslerin bile koridorlardaki paravanların arkasına gidip def-i hâcet ederlerken paravanın alt tarafından ayaklarının göründüğünden bahsedilmektedir.
Müslümanlarda Temizlik
Avrupa, böylesine pislik içinde yüzerken müslümanlarda durum ne idir? Aynı dönemlerde Müslümanların ülkelerinde; Hz. Peygamber’in öğrettiği şekilde tuvalet kültürü, su ile temizlenme ve her evin bahçesinde veya holünde tuvaletler vardı. İslâm medeniyeti, aynı zamanda su medeniyetidir, temizliği ve suyu öne çıkaran bir uygarlıktır. Selçuklu devrinde Konya, Kayseri gibi önemli şehirlerde halk için yapılmış tertemiz hamamlar vardı. Müslüman Türkler, Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’yu ele geçirdiklerinde, Bizans’tan kalma hamamları bazı değişikliklerle kullanmaya devam ettiler, bunlara yenilerini eklediler. Özellikle şifâlı su kaynaklarına büyük önem verdiler. Ilıca ve kaplıcalar yaptılar. Bunları sağlık amacıyla kullanmaya başladılar.
Selçuklular gibi, Osmanlılar da temizliğe çok önem vermişlerdir. Sultan I. Murad, 14. yüzyılın ikinci yarısında, başkent Bursa’da çeşitli hamamlar yaptırdı. Asıl büyük hamamlar, Sultan Fâtih zamanında yapılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Ağa Hamamı, Ebû Vefâ Hamamı, Çukur Hamam gibi meşhur hamamlar inşâ edilmiştir. Bu dönemde, Bursa sular şehri haline gelmiş, evlerde bile kaplıca suları akıtılmıştır. 15. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı ülkesinde her eve su sağlanmışken, Avrupa dizboyu pisliğe gömülmüş haldeydi.
Fatih, hamamların yanısıra İstanbul’da 200 çeşme yaptırdı. II. Beyazıt 70 çeşme daha ilâve etti. Kanuni, 700 çeşme ile İstanbul’u suya kandırdı. İstanbul’da 17. yüzyıl ortalarında 302 hamam faâliyette idi. Bunun dışında saray, konak ve evlerdeki hamam sayısı 15.000’e ulaşıyordu.
Batılı Gezginlerin İtirafı
16. yüzyıldan itibaren Avrupalıların doğuya, müslümanların ülkelerine geliş-gidişleri artmıştı. Bunlardan eli kalem tutanlar, Osmanlı ülkesinde gördükleri güzellikleri, özellikle hârikulâde temizliği, neşrettikleri hâtıralarında anlata anlata bitirememektedirler.
Osmanlı ülkesine gelen Pierre Belon 1553’te müslümanlar hakkında bir kitap yayınlamış, bu eserinde temizlik için ayrı bahis açmıştı. Hamamlarla birlikte
- 976 -
KUR’AN KAVRAMLARI
genel temizlik kurallarını ele alan Belon, bebeklerin temizliğine ne kadar dikkat edildiğini, altlarının ne büyük bir itinayla temizlendiğini de özene bezene yazmaktaydı. Yabancı gezginlerin ilgi çekicilerinden biri de Paolo Giovio adlı İtalyandır. İstanbul’da uzun süre kalmış ve incelemelerde bulunmuş olan yazar, normal temizlik kurallarından başka, askerin temizliğini de anlata anlata bitiremez: “İslâm askeri sıhhatli ve temizdir. Avrupa ülkelerinde askerlerin bulunduğu yerlerde kokudan geçilmezken, müslüman askerler tam aksine pırıl pırıl... Avrupa’dakilerin pisliğini, kokusunu bir yana bırakın. Sebep oldukları hastalıklar da cabası. Burada ise askerlerin yüzünden sanki sağlık akıyor...“
Kanuni devrinde İstanbul’a gelmiş olan bir İspanyol gezgininin yazdıkları, Avrupa’nın o asırdaki durumunu açıkça dile getirmektedir: “Müslümanlar, biz Hristiyanların pis olduğunu ileri sürüyor. Hâlbuki yıkanmak zararlıdır. İspanya’da hayatı boyunca iki defa yıkanmış erkek veya kadın yoktur. Yıkanmanın pek çok kişiye zararı dokunduğu görülmüştür. Hele biz Hristiyanlar, alışık olmadığımız için bize iyi gelmez.“
Buradaki birinci yıkanış, vaftiz yıkanışı, yani vaftiz suyunun dökülmesidir. Avrupalıların bundan sonra “kutsal su“dan mahrum olmamak için, yeniden yıkanmayı akıllarından bile geçirmedikleri anlaşılıyor. Yıkanmanın zararlı olduğunu yazan sadece bu yazar değildir. Meselâ, 17. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelmiş olan bir başka yazar Grelot, bu konuda 1680’de yayınladığı kitabında şunları yazıyor: “Müslümanlar, yıkanmada mübâlağaya kaçarlar; bu kadar sık yıkanmasalar, muhakkak ki daha az hasta olurlar(!) Hemen her gün yıkandıkları için de beyinleri sulanmaktadır(!) Ne var ki Müslümanların umûmî helâları da çok temizdir. Bizdeki gibi mâbetlerin civarına ve duvarlarının dibine küçük ya da büyük abdest bozanlarını hiç görmedim... Müslümanların kendi yemek takımları ayrı, kedilere ve köpeklere yiyecek verdikleri kaplar ayrıdır. Köpekler, bizdeki gibi, insanın tabağında arta kalanını tabaktan yemez. Müslümanlar bu âdetimize çok sinirleniyor. Hatta sırf bu yüzden bize köpek diyenleri bile işittim.“
1665’te İstanbul’a gelen Jean da Thevenot şöyle yazar: “Fransızcadaki ‘Türk gibi kuvvetli’ meseli boşuna söylenmemiştir. Çünkü Müslüman Türklerin çoğunluğu sıhhatli ve kuvvetlidir. Temizlik ve sağlık için Müslümanlar sık sık hamama gider. Şehirlerinde çok güzel hamamlar olduğu gibi, hiç değilse bir hamamı olmayan köy de yoktur. Türkler çok yaşarlar, az hasta olurlar. Bizdeki böbrek rahatsızlıklarını, daha başka birçok hastalığı bilmezler. Bunun başlıca sebebi sık sık banyo yapmaları, hamama gitmeleri ve az yiyip içmeleridir.“
Dr. A. Brager’in, 1836’da basılan “Neu Annees a Constantinople“ adlı eserinde de şunlar kayıtlıdır: “Müslüman Türkler’de yıkanma işi hayrete değer. Paris’te ancak yarım yüzyıldan beri birkaç banyo var. Londra, Berlin, Viyana gibi şehirlerde ise o da yok. Gerçi elli yıldır Avrupa’da temizliğe önem verilmektedir. Fakat Müslüman Türklerin yüzlerce yıldan bu yana, temizlik konusunda vardıkları yere ulaşmaktan henüz uzağız. Bugün bir Avrupalı, en fakir bir Türk köylüsü kadar temizlik kurallarına uymaz. 12. yüzyılın ortalarına kadar Paris’in ne derece pis bir şehir olduğunu herkes bilir. O zamandan beri, bu konuda ilerlemekle övünürüz ama Müslüman Türklerin bugünkü temizlik seviyesine gelmemiz için daha en az elli yıla ihtiyacımız vardır.“
Günümüzde Bizde ve Batıda Temizlik: Batının o meşhur pislik dönemleri
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 977 -
artık çok gerilerde kaldı. Şehirleri, caddeleri, her tarafı pırıl pırıl, tertemiz. Görünüşteki bu imrenilecek temizliğin yanısıra, yine de Avrupalının, Müslümanın temizlik anlayışından uzak yönleri, tiksinilecek halleri vardır.
Özellikle Avrupalıların akmayan suda yıkanma âdetleri vardır ki, bu tarz temizlik, her devirde bize ters gelmiştir. Avrupalılar, Amerikalılar banyo küvetini doldurup içine girerler. Lavaboyu kapatıp içine doldurduğu su ile elini yüzünü yıkar. Bizim anlayışımızda bu, tek kelime ile pisliktir.
Bu konuda Hacettepe Hastanesi eski Âcil Servis şeflerinden Op. Dr. Timuç in Altuğ’un şu tesbitlleri de mânidardır: “Batılıların elbiseleri ve görünüşleri belki bizi aldatabilir ama, onların içyüzleri korkunç denecek kadar kirlidir. Bunu Avrupa’da 5,5 sene Hristiyanlar arasında yaşamış bir Türk hekimi olaraka söylüyorum. Avrupadaki Türk işçisi, ameliyata gelirken mutlaka iyice yıkanır. Gusül abdesti alır. Tertemiz çamaşırlarını giyer, ameliyat sonu ne olur ne olmaz diye pırıl pırıl ameliyat masasına çıkardı. Alman hastalar ise, Hıristayan dininden oldukları için, Türk usûlü yıkanmadan, gusül abdesti almadan, etek tıraşından ve tahâretten habersiz, bütün pislikleri ile ameliyat masasına çıkarlardı. Bazen bir Türk hastası geldiğinde, yanımdaki Alman hemşirelere göğsüm kabararak işçimizin temizliğini gösterirdim. Biraz sonra ameliyathaneye giren bir Alman’ın abdestten, tahâretten nasibini almadığı için iğrenç durumunu işaret ederdim. Hayatında Türk usûlü yıkanmamış, eteğini tıraş etmemiş, gusül abdesti veya namaz abdesti almamış, tırnaklarını kesmemiş, sünnet olmamış ve tuvaletten çıkarken kâğıtla silinen, tahâretten nasibini almayan bir Hristiyanla, İslâm dininin bütün kaidelerine harfiyyen riâyet ederek tertemiz olan bir Türk işçisinin bir olmayacağı, gün gibi âşikârdır.“ 3971
Temizliğin Zıddı; Necâset ve Necis
Necâset/Necis:
Şeriate göre murdar ve pis olan şeylere ‘necâset’ denir. Bunun kökü ‘necis’ kelimesidir ki, pis olan, temiz olmayan şey demektir. Necis kelimesi iki anlamda kullanılır: Birincisi, hislerle (duygularla) anlaşılan, ikincisi de gözle görülebilen, maddî olan necâset/pislik.
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de müşrikler için ‘necis’ kelimesini kullanıyor: “Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir (neces)...“ 3972 Bu âyette “pis (necis)“ tâbiri değil de; “pislik (neces)“ kavramı kullanılmıştır. Bu, hayli önemlidir. Pis bir şeyin temizlenmesi, çok zor değildir; ama pislik öyle değildir ve ilişkide olduğu başkalarına da kolaylıkla pisliği bulaşabilir. Şirk, mânevî bir pisliktir. Bu pisliği/necâseti gönlünde taşıyan, murdar sayılmaktadır. Bu hüküm, elbette onların insan olmaları yönünden değildir. Allah (c.c.) bütün insanları temiz ve en güzel şekilde yaratmıştır. Hiç kimse doğuştan necis değildir. Ancak, müşrikler, şirk gibi çirkin ve pis bir yola girmişlerdir. Girmekle kalmamaktalar, şirklerini savunmaktalar, bu inançları uğruna İslâm'la savaşmaya kalkışmaktalar.
Müşrikler ayrıca müslümanlar gibi istincâ yapmazlar (tahâretlenmezler), abdest almazlar, gusül bilmezler, İslâm'ın necâset dediği pisliklerden sakınmazlar.
3971] Mehmet Dikmen, a.g.e. s. 202-208
3972] 9/Tevbe, 28
- 978 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Yaşadıkları yerler dışarıdan temiz görünse bile hükmen temiz sayılmaz. Müşrikler, ancak İslâm'a iman ederek ve imanın gereği olan tahâreti (temizliği) yaparak temiz olabilirler. O yüzden İslâm'ı kabul eden birisi, tevhid inancını söyleyerek mânevî kirlerden arındığı gibi, ikinci iş olarak gusül abdesti alarak maddî temizlikle de yükümlü tutulur.
Fıkıhta Necâset: Necâset, tahâretsizliğin (temiz olmayışın) adıdır. Fıkıh dilinde iki türlü necâset vardır: 1- Hakikî (gerçek) necâset; bunlar maddî pisliklerdir. 2- Hükmen necâset sayılan mânevî pislik (hades) ise, abdestsizlik veya cünüplük durumudur.
Gerçek necâset; ağır-hafif, katı-sıvı, görülen-görülmeyen diye üç gruba ayrılır. Necâseti temizlemek, ibâdet yapmaya başlamadan önce temizlenmek, cünüplüğü gidermek için yıkanmak İslâm'ın emridir. Ağır necâsetlerden bazıları şunlardır: insandan çıkan dışkı, sidik, kan, irin, meni, cinsel organdan gelen her çeşit sıvı, kusuntu, bedenden kesilen parçalar, kadınların aybaşı ve lohusalık kanları, eti yenmeyen hayvanların sidikleri, salyaları, bütün hayvanların kanları, kuşların dışındakilerin dışkıları, kümes hayvanlarının dışkıları, kesilmeden ölen hayvanın eti ve derisi, domuz eti, kılı ve derisi, içki gibi şeyler.
Hafif necâsetlere örnek: Yük hayvanlarının sidikleri, eti yenen hayvanların dışkıları ve idrarları, pençesiyle avlanan kuşların dışkıları (tersleri), hayvanların ödleri. Ölü hayvan eti, dışkı, pis deri gibi necâsetler katı; kan, irin, içki gibi necâsetler ise sıvıdır. Bazı necâsetler gözle açıkça görülür, ama sidik, içki kuruduktan sonra görülmeyebilir.
Dinimize göre necis olan şeyleri temizlemek gerekir. Necis sayılan bazı şeyleri yemek, içmek veya kullanmak helâl değildir. Bazılarını ise kullanmak câizdir. Meselâ; kan, domuz eti, domuz derisi kullanılmaz, içki içilmez. Kümes hayvanlarının dışkısı pistir, ama tarlada gübre olarak kullanmak caizdir. Necâsetler; su ile yıkamak, silmek, ateşe sokmak, kazımak, ovmak, yapı değişikliği (suların temizlenmesi gibi), boğazlama veya tabaklamak yollarından biriyle giderilir. (Bunların ayrıntılı açıklaması fıkıh kitaplarında bulunmaktadır.)
Mü’minler, necis şeylerden uzak dururlar. Elbiselerini, bedenlerini, namaz kılacakları yerleri, evlerini, eşyalarını, çevrelerini... necâsetten temizlerler. Bilirler ki Allah, temiz kullarını sever.3973 Mü’minler, en önemli ibâdet olan namaza kalktıkları zaman tertemiz olurlar. Bedenlerini, elbiselerini temizlerler, namaz kılacakları yeri ‘mescid, secde yeri’ haline getirirler. En güzel bir temizlik olan abdest ibâdetini yerine getirirler. Abdest, namaz için önemli bir hazırlıktır. Kişi, en yüce makam olan Allah’ın huzuruna çıkacaktır. O’na kulluğunu, ibâdetini, zelil oluşunu, duâsını ve yakarışını sunacaktır. Namaz kılma, bu Yüce Huzura çıkış; namaz kılma yeri, bu Yüce Makamın dünyadaki sembolik yeridir. Âciz kul ile Aziz olan Yüce Allah’ın sembolik buluşması olan bu kulluk hazırlıksız, rastgele olmaz.
Abdest alırken yıkanan organlar, mânevî necâsetten de temizlenmiş sayılır. Yani mü’min, abdest organlarını yıkarken onları mânevî pislik sayılan günah, hata ve özellikle şirke bulaştırmayacağına söz verir. Bir taraftan da geçmişte yaptıklarını bu yıkayış/temizleyiş ile mânen temizlemeye çalışır, arınır.
3973] 2/Bakara, 222
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 979 -
Mü’min, insan olması dolayısıyla cünüplük (meninin gelmesi durumu) halde olabilir. Bu duruma düştüğü zaman bilir ki, bu durum, gerçek bir pislik değildir; Allah’ın emrettiği gibi yıkanır, temizlenir, cünüp iken yapamadığı ibâdetleri yapmaya koşar.
Mü’min, Kur’an’ın necis dediği3974 müşriklikten, müşriklere benzemekten, onların ahlâkını almaktan şiddetle kaçınır. Şeytanın pis işleri sayılan3975 içki, kumar, puta tapma hatalarına düşmez. Kalbini her türlü kirletici düşünce ve niyetlerden arındırır. Necâset sayılan şeylerden kendini korur. Necâsetten ve necis yerlerden uzak durur. 3976
Necâset: Pislik, kan, sidik ve dışkı gibi pis şey. Ruhsat olmaması halinde namazın sıhhatine engel olan pisliktir. Necâset, temizliğin; necis de temiz olanın zıddıdır. Necis, şer'an pis olan şeyi ifade eder. Hakikî veya hükmî necis için kullanılır. Hakikî necise “habes“, hükmî olanına ise “hades“ denir. Necis sıfat, neces şekli ise isim olarak kullanılır.
Necâset, hakikî ve hükmî olmak üzere ikiye ayrılır. Hakikî necâset, sözlükte kan, sidik ve dışkı gibi gerçek pislik olarak var olan şeyleri; terim olarak ise, namazın sıhhatine engel olan pisliği ifade eder. Hükmî necâset ise, insan bedeninde manevî olarak bulunan abdestsizlik veya cünüplük hâli için kullanılır. Hakikî necâset üçe ayrılır: Ağır ve hafif; katı ve sıvı; görülen ve görülmeyen pislik.
Ağır Pislik – Hafif Pislik: Buna galîza veya muğallaza pislik de denir. Giysilerde, bedende veya namaz kılınacak yerde bu pislikten, katı ise yaklaşık 3 gr. kadarı; sıvı ise avuç içinden fazla bir alanı kaplayacak miktarı namazın sıhhatine engel olur. Bunların necisliği kesin delille sabittir. Kan, sidik, dışkı... gibi. “Elbiseni de temiz tut.“3977 âyeti uyarınca bunları temizlemek farzdır.
Hafif pislik ise kesin delille sabit olmayan pisliktir. Bunların bulaştığı elbise veya bedenin dörtte birinden az miktarı namaza engel olmaz. Eti yenenin sidiği ve yenmeyen kuşun pisliği... gibi.
Ağır olan necâsetler şunlardır:
1. İnsandan çıkan veya ondan kopup ayrılan şeylerden kan, sidik, dışkı, menî; küçük su döktükten veya ağır bir şey kaldırdıktan sonra cinsel organdan gelebilen beyaz renkli “vediy“ denilen sıvı; sevişme veya karşı cinsi düşünme sırasında yine cinsel organdan gelebilen beyaz renkti yapışkan “meziy“ denilen sıvı; ağız dolusu kusuntu; bedenden kesilip ayrılan et, deri parçası ve kadınlardan gelen âdet veya lohusalık kanı ağır pislik çeşidine girer.
2. Eti yenmeyen hayvanların sidikleri, ağızlarının salyaları, kuşların dışındakilerin dışkıları ve bütün hayvanların akan kanları.
3. Eti yenen hayvanlardan tavuk, kaz ve ördeklerin dışkıları.
4. Boğazlanmadan kendi kendine ölen hayvanın eti ve tabaklanmamış derisi
3974] 9/Tevbe, 28
3975] 5/Mâide, 90
3976] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 489-491
3977] 74/Müddessir, 4
- 980 -
KUR’AN KAVRAMLARI
pistir. Mâlikîlere göre murdar ölmüş hayvanın eti gibi derisi, kemiği ve sinirleri de temiz değildir. Kıl, yün ve tüyleri ise temizdir. Şâfiîlere göre, ölü hayvanın kıl, tüy, yün ve tırnakları dâhil bütün cüzleri temiz sayılmaz.
5. Domuz eti! Usûlüne göre kesilse de necistir. Eti, kılı, kemikleri, tabaklansa bile derisi necistir. 3978
6. İçki: Cenab-ı Hakkın; İçki, kumar, dikili taşlar, şans okları Şeytan işi birer pisliktir.“ 3979 âyeti uyarınca çoğunluk fakihlere göre necistir. Bu yüzden elbise veya bedene şarap dökülürse yıkanmadıkça namaz kılınmaz. Tercih edilen görüşe göre, diğer sarhoşluk veren içkiler de şarap hükmündedir. Şâfiîlere göre de bütün sarhoşluk veren içki çeşitleri az olsun çok olsun temiz değildir.
Hafif sayılan ve temiz olmayan şeyler şunlardır:
1. At, katır ve eşeklerin sidikleri ile eti yenen koyun, keçi, geyik ve karaca gibi evcil ya da yabanî hayvanların sidikleri ve bunların tersleri, Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre hafif pisliktir. Fetvaya esas olan bu görüştür. Ebû Hanîfe'ye göre ise bunlar ağır pislik çeşidine girer.
2. Etleri yenmeyen hayvanlardan, doğan, atmaca, şahin, çaylak, kartal gibi havada terleyen hayvanların dışkıları.
3. Her hayvanın öd kesesi, bu hayvanın dışkısı hükmündedir.
Hafif pisliğin namazda bağışlanan miktarı, bulaştığı yer elbise ise, elbisenin tamamının dörtte biri; kol ve ayak gibi bedenin bir organı ise bulaştığı organın dörtte biridir. Bununla, kaçınılması güç olan, mesleği ve içinde bulunduğu kültür ortamı bakımından temizliğe tam dikkat edemeyen veya hayvancılıkla uğraşanların farkında olmadan karşılaştığı hafif pislikler için kolaylık getirilmiştir. 3980
Katı ve Sıvı Pislikler: Katı pislik ölü hayvan eti ve dışkı; sıvı ise akan kan, meziy ve vediy gibi pisliklerdir.
Görülen ve Görülmeyen Pislikler: Görülen; dışkı ve kan gibi gözle görülen ve aynî varlığı olan pisliklerdir. Bir defa da olsa kendisinin yok edilmesi ile temizlenmiş olur.
Görülmeyen pislik ise sidik gibi kuruduktan sonra varlığı gözle görülemeyen pisliktir. Temizlenmesi yıkayanın temizlendiğine kanaat getirinceye kadar yıkaması ile olur. Vesveseli kimse için yıkama sayısı üçtür. Zahiru'r-rivayeye göre her defasında sıkmak da gerekir. Çünkü pisliği çıkaracak olan sıkmadır.
Temizleme Şekil ve Yolları: Temiz olmayan şeyler: temizlemek için özelliklerine göre çeşitli yollar vardır:
1. Su ile yıkamak: Su, hem pisliği temizleme ve hem de abdest ve gusülde kullanılma bakımından asıl temizleyicidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
3978] 16/Nahl, 15
3979] 5/Mâide, 90
3980] İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I,135 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 55; İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, I, 73; eş-Şîrâzi, el-Mühezzeb, I, 46; İbn Kudâme, el-Muğnî; I, .52; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 115 vd
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 981 -
(el-“Sizi temizlemek için Allah gökten su indiriyor.“ 3981; “Biz gökten temizleyici su indirdik.“ 3982 Temizlik için kullanılacak su, yağmur, kar, nehir, göl, deniz, kuyu, pınar ve sel sularının toplandığı gölet suları olabilir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Su, temizdir. Onu tadı, rengi veya kokusu değişmedikçe dışarıdan bir şey kirletmez.“3983 Yine Allah elçisi, Esmâ binti Ebî Bekir'e elbisesini hayızdan nasıl temizleyeceği konusunda; “Ovalar sonra da su ile çitiler“ buyurmuştur. 3984
Hanefilerde tercih edilen görüşe göre hakikî pislikler gül suyu, sirke, meyve ve bitki suyu gibi normal su dışındaki sıvılarla da temizlenebilir. Hanefîler su dışındaki temizleyici sayısını yirmibire kadar çıkarmışlardır. Diğer mezhepler bunların bazılarında Hanefilerden farklı görüşe sahiptirler. Ancak su dışındaki sıvılarla abdest alınmaz, gusül yapılmaz. Bu konuda görüş birliği vardır. 3985
Su ile temizlemenin şekli:
1. Necâset, sidik, köpek salyasının eseri gibi görünmeyen nitelikte ise, temizlendiğine kanaat getirinceye kadar yıkanır. Bu da üç defadır. Delil şu hadislerdir: “Sizden birinizin kabına köpek ağzını soksa, onu üç defa yıkasın.“ Başka bazı rivâyetlerde “yedi defa yıkasın“ ifadesi vardır.3986 “Sizden biriniz uykusundan uyandığında, kaba sokmadan önce elini üç defa yıkasın.“3987 Köpeklerin ağzını sokmasından dolayı yedi defa yıkama emri İslâm'ın ilk dönemlerinde zorunlu olmadıkça evde köpek beslemeyi sınırlamak amacına yönelik idi.
Necâset, kan ve dışkı gibi gözle görülen çeşitten ise, bunların temizliği bir defa da olsa pisliğin kendisini gidermekle olur. Ancak, yıkanmasına rağmen renk ve koku gibi giderilmesi güç bir eseri kalırsa, bu zarar vermez. Tercih edilen görüşe göre su saf bir hal alıncaya kadar yıkanır. Nitekim Havle binti Yesâr dedi ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Benim bir tek elbisem var ve onda hayız oluyorum.“ Hz. Peygamber buyurdu ki: “Temizlendiğin zaman kan bulunan yeri yıka ve onunla namaz kıl.“ Havle dedi ki: “Yâ Rasûlallah! İzi kalırsa?“ Buyurdu ki: “Su sana yeter, kanın eseri ise zarar vermez.“ 3988
İçine sabun, toprak, deterjan gibi maddeler karışmış olan sular, karışım aş olduğu takdirde temizleyicidir. Abdest ve gusülde kullanılan sular temizdir, fakat temizleyici değildir. Bunlara “müsta'mel (kullanılmış) sular“ denir. Bunlarla pislik temizlenebilir, fakat abdest, ya da gusül abdesti alınamaz. Ancak içine pislik karışan veya kendisiyle pislik yıkanan kullanılmış sular temiz olmaktan çıkar.
2. Silmek yolu ile temizleme: Bıçak, cam, cilâlı tahta, mermer, fayans gibi pisliği içine emmeyen şeylere bir pislik bulaşınca, yaş bir bez, sünger veya toprak, ya da deterjanlı ıslak bezle pisliğin izi kalmadığına galip zan meydana gelecek şekilde silinirse temizlenmiş olur. Meselâ; kurban kesilen bıçak temiz bir bezle veya toprakla iyice silinince temiz olur ve böyle bir bıçak üzerinde iken kılınacak
3981] 7/A'râf, 11
3982] 25/Furkân, 48
3983] Buhârî, Vüdû', 67
3984] Buhârî, Vüdû', 63; Müslim, Tahâre, 110; Ahmed bin Hanbel, VI/134, 346
3985] el-Kâsânî, a.g.e., I, 83-87; İbnül-Hümâm, a.g.e., I, 133-138; İbn Âbidin, a.g.e., I, 284 vd.; ez-Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, I, 60 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 24 vd.
3986] Buhârî, Vüdû', 33; Müslim, Tahâre, 89, 91, 92, 93; Ahmed b. Hanbel, II, 314, 427
3987] Buhârî, Vüdû', 26; Mâlik, Muvatta', Tahâre, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 465
3988] Ahmed bin Hanbel, II/364, 380; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, I/40
- 982 -
KUR’AN KAVRAMLARI
namaz sahih olur. Çünkü Ashab-ı kiram düşmanla savaşıyor, kılıçlarını silerek, bunlar üzerlerinde iken namaz kılıyorlardı.
3. Ateşe sokmak yolu ile temizleme: Ateşe dayanıklı maden parçası üzerindeki kan ve benzeri necis şeyler, madenin ateşe sokulması ile yanar ve yok olur. Nitekim yağlı, paslı, üzerinde necis kan ve et kalıntıları bulunan şiş veya ızgaralar ateşte yakılınca temiz hale gelir.
4. Kazımak, ovmak veya silmek yoluyla temizlemek: Mest ve ayakkabı gibi pisliği emmeyen şeylere hayvan dışkısı gibi görünür bir pislik bulaşsa, bunlar su ile temizleneceği gibi, bıçak gibi bir şeyle kazınarak veya toprak ya da kuma sürterek de temizlenebilir. Ancak mest veya ayakkabıya sidik gibi görünmeyen bir pislik dokunursa, bu yerin yıkanması gerekir. Nitekim elbiseye veya bedene dokunan pisliği kazımak veya toprağa sürtmek de yeterli değildir.
İnsana ait kurumuş meni ovalamakla temizlenebilir. Ancak yaş olan meninin su ile yıkanması gereklidir. Diğer yandan kuru bir meni ovalamakla temizlendikten sonra, bu elbise ile namaz kılınabilirse de, yeri yeniden ıslanırsa, sağlam görüşe göre pislik yeniden döner. Bu yüzden yeniden kurutup ovalamak veya yıkamak gerekli olur.
Hz. Âişe'den (r.a) şöyle dediği nakledilmiştir: “Allah Resulünün elbisesindeki meniyi kuru ise ovalıyor, yaş ise yıkıyordum.“ 3989
Hanefi ve Mâlikîler meniyi necis kabul ederken, Şâfiî ve Hanbelîler insan menisini temiz sayarlar. Bu görüş ayrılığının dayandığı delil; yukarıdaki hadisin farklı yorumu yanında İbn Abbas’dan (r.a) rivâyet edilen şu sözdür: “Üzerinden meniyi ot veya bir parçası ile sil. Çünkü o tükürük ve sümük gibidir.“3990 Soğuk ve yolculuk gibi hallerde bu ikinci görüş müslümanlara kolaylık sağlar.
Meziy ve vediy de necistir. Meziy; cinsel istek veya bunu düşünme anında şehvetsiz olarak çıkan ince beyaz sudur. Mezî yıkanır ve yeniden abdest alınır. Hz. Ali şöyle der: “Mezîsi çok akan bir kimse idim. Allah elçisine sormaya da utandım. Mikdad b. Esved’e (r.a) söyledim, o sordu “Bundan dolayı abdest gerekir“ buyurdu. Müslim'in rivâyetinde; “Cinsel uzvunu yıkar ve abdest alır“ ilâvesi vardır.3991 Vedî ise idrardan sonra veya ağır bir şey kaldırma hâlinde çıkan koyu süt gibi beyaz bir sıvıdır, pistir. Çünkü sidikle birlikte veya ondan sonra çıktığı için sidiğin hükmünü alır.
Donmuş yağ, pekmez ve benzeri şeylerin içine pis bir şey düşse, bu madde çevresiyle birlikte ovulup çıkarılınca temizlenmiş olur. Hz. Peygamber'in eşi Meymune (r.anhâ) şöyle demiştir: “Bir fare yağa düşmüştü, içinde öldü. Hz. Peygamber'e soruldu: “Onu ve çevresini atın, yağı da yiyin“ buyurdu.“ 3992
Eğer necâset sıvı haldeki yemek veya zeytinyağı içine düşmüşse, bunlar bir
3989] Ebû Dâvud, Tahâre 134; Ahmed bin Hanbel, VI/125,132, 213, 239, 263
3990] Dârekutnî bu hadîsi merfû olarak nakletmiştir. ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî, Dimaşk 1405/1985, I, 98
3991] Buhârî, İlm 51, Vüdû' 34, Gusl 13; Müslim, Hayz 17; Ebû Dâvud, Tahâre 82; Nesâî, Tahâre 111, 129, Gusl, 28; Ahmed bin Hanbel, I/80, 82, 87, 107-111
3992] Buhârî, Vüdû' 67, Zebâih 34; Ahmed bin Hanbel ve Nesâî'nin rivâyetinde "donmuş yağa" ilâvesi vardır. as-San'ânî, Sübülü's-Selâm, III, 8; Nesâî, Fer' 10; Ahmed bin Hanbel, VI/329, 330, 335
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 983 -
kap içinde üç defa üzerine su döküp çalkalandıktan sonra alınmakla temizlenmiş olur. Hanefiler dışındaki çoğunluk bu gibi sıvıların artık temizlenemeyeceği görüşündedir. Çok miktardaki yağı veya yemeği bu sebeple telef etmek yerine burada bir kolaylık gösterilmektedir. Ancak günümüzde bu işlemden sonra bir gıda laboratuarında tahlil yaptırarak zararlı unsurun kalıp kalmadığı kontrol ettirilmelidir. Bu, ihtiyat gereğidir.
Katı maddeler, necaseti içine sızdırmadığı sürece su ile temizlenir. Et, tavuk ve buğday gibi pişirilenlerden ise, çiğken yıkanarak temizlenir. Pislendikten sonra, pisliği ile birlikte ateşte kaynatılırsa, içine pislik nüfuz edeceği için artık temizlenemez. Bu yüzden işkembe, bağırsak veya hayvan kellesi temizlenmeden kaynatılırsa artık temizlenme imkânı bulunmaz. Yine, içine temiz olmayan bir şey karışan süt, pekmez ve bal gibi sıvılar temiz su içinde üç defa asıl kendi miktarlarında kalıncaya kadar kaynatılmakla temiz olur. Çünkü bu durumda temiz olmayan şeyin niteliği değişmiş sayılır.
5. Yapı değişikliği yolu ile temizleme: Temiz olmayan bir şeyin niteliği değişirse temiz hale gelir. Meselâ; bir domuz veya eşek bir tuzlaya düşerek tuz kesilse temizlenmiş olur. Yine, geyik kanının misk olması, içkinin kendiliğinden veya bir katkı maddesi ile sirkeleşmesi, tezeğin yanarak kül olması lâğım suyu karışan toprağın kuruyup eserinin kaybolması bunları temiz hale getirir.
6. Boğazlama veya tabaklama yolu ile temizleme: Domuz dışında, başka bir hayvanın usûlüne göre kesilmesi hâlinde derisi temiz olur. Artık böyle bir derinin üstünde namaz kılınabilir. Bu hayvan eti yenen cinsten ise eti de temiz olur. Fakat eti yenmeyen hayvanlardan ise, fetvaya esas olan görüşe göre eti temiz sayılmaz. Bununla birlikte meşrû kesimle eti temiz sayılsa bile yenilmesi caiz olmaz. Bu konuda görüş birliği vardır.
Yine, domuz dışında, murdar ölmüş bir hayvanın derisi tabaklanmakla temiz olur. Hz. Peygamber; “Bir deri tabaklanmakla temiz olur“ buyurmuştur.3993 Allah elçisi Tebük yolculuğunda bazı evlerin yanından geçerken kadınlardan su istedi. Bir kadının; “ölmüş hayvan derisinden yapılmış bir kırbada su var“ deyince, Allah Resulü; “Onu tabaklamamış mıydın?“ diye sordu. “Evet tabaklamıştım“ deyince de; “Tabaklanması temizlenmesidir“ buyurdu. 3994
7. Necis olmuş kuyunun suyunu boşaltma veya gereken kadar su çıkararak kuyuyu temizleme: Küçük bir hayvanın kuyuya düşüp ölmesi hâlinde bütün suyu çıkarmak büyük zorluklara yol açacağı için düşen canlının durumuna göre bütün suyu veya suyun bir bölümünü çıkarma esası benimsenmiştir.
Kuyuya domuz gibi aynı ile necis bir hayvan düşmüşse suyun tümü çıkarılır. Eti yenen bir hayvan düşer, şişmiş ve dağılmış olursa yine tüm su çıkarılır. Ancak şişip dağılmamışsa, zahiru'r-rivâye'de bunlar üç sınıfta incelenir.
a. Fare, serçe veya bu büyüklükte bir hayvan düşüp ölmüşse, yirmi ilâ otuz kova;
b. Kedi, tavuk, güvercin veya bu büyüklükte bir hayvan düşmüş ölmüşse, kırk
3993] Müslim, Hayz 105; Ebû Dâvud, Libâs 38; Nesâî, Fer' 20, 30, 31; Dârimî, Edâhî 20; Ahmed bin Hanbel, I/219, 227, 237, 270, VI/73
3994] Nesâî, Fer' 4; Ahmed bin Hanbel, IV/254, V/67, VI/329, 336
- 984 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ilâ elli kova;
c. İnsan düşüp, üzerinde pislik olduğu biliniyorsa su necis hale gelir; tümünü çıkarmak gerekir.
Ancak günümüzde kuyuyu tam olarak boşaltmak mümkün olmayan durumlarda, kanaat verecek miktar çıkarıldıktan sonra laboratuar tahlili yaptırarak kuyu suyunda zararlı bir maddenin bulunup bulunmadığını belirlemek ihtiyata daha uygundur. 3995
Temizliğin Zıddı Olan Diğer Kavramlar; Hubs, Rics, Hades
Hubs:
Hubs, çirkin, pis, değersiz anlamlarına gelir. Habîs: Tayyibin zıddı olan habîs, hubs ve habâset kökünden olup “değersizlik ve bayağılığı yüzünden hoşa gitmeyen somut veya soyut varlık veya durum“ anlamına gelir. Sözgelimi cinsel suçlarla3996 birlikte, insanın tab'an nefret ettiği kan, leş, domuz eti gibi bizzat murdar olan (somut) şeylerin yanında; hükmen murdar olan (soyut) ribâ, rüşvet vb. kazançlar da bu kapsama dâhildir. Haksız yollarla yenen “yetim malı“nı habîs olarak nitelendiren3997 Kur'an, inançsızlık ifade eden kelimeleri de bu kavramla ifade eder.3998 Livâtadan habâis diye bahseden 21/Enbiyâ sûresinin 74. âyetinde olduğu gibi habîs bazen fâhişe ve fahşâ ile eşanlamlı kullanılır. Tayyib-habîs şeklinde ikili kullanıldığında da haram-helâl3999; iman-küfür 4000; mü'min-kâfir 4001; ahlâklı-ahlâksız 4002; verimli-verimsiz 4003 anlamlarına gelir.
Rics:
Rics, sözlükte, pislik demektir. Rics, ayrıca pis, çirkin ve murdar şeyler, azabı gerektiren iş, ceza, haram, lânet ve küfür gibi anlamlara da gelmektedir. Rics, kalbi bir kir tabakası gibi örten pisliklerin yanısıra, kendisi bizzat kir ve pis olan şeylere denilir.
Kur’ân-ı Kerim insanların yaptıkları yanlış fiillere çeşitli isimler vermektedir. Bunlar ‘ism, tuğyân, zulm, zenb, hatâ, isyan’ ve benzerleridir. Kişi bu yanlışları yapmaya devam ettikçe kalbinde karartılar meydana gelir. Artık Kur’an nurunun giremez hale geldiği kalp ‘mühürlenmiş’ bir kalptir. İşte böylesine bir kalbi örten günah kirlerine ve paslarına da ‘rics’ denmektedir. İslâm, insanları ‘câhiliyye’ anlayışının her türlü zulüm ve pisliklerinden temizleyip onları tertemiz ‘mutahhar’ kılmak istemektedir. Câhiliyye anlayışına uygun olan şirk, küfr, günah, haram fiilleri yapma, içki, kumar, putlara tapma, isyan, tuğyan etme ve benzeri bütün işler ‘rics’tir. İslâm bu kirlerden insanları temizlemek için gönderilen bir dindir.
Bu bağlamda Kur’an, câhiliyye hayatının getirdiği ve ‘rics’ diye tanımladığı
3995] Hamdi Döndüren, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 5, s. 66-68
3996] 21/Enbiyâ, 74; 24/Nûr, 26
3997] 4/Nisâ, 2
3998] 14/İbrâhim, 26
3999] 4/Nisâ, 2; 7/A'râf, 157
4000] 14/İbrâhim, 24, 26
4001] 3/Âl-i İmrân, 179; 5/Mâide, 100; 8/Enfâl, 37; 16/Nahl, 32
4002] 24/Nûr, 26
4003] 7/A'râf, 58
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 985 -
fiilleri yasaklamıştır: “Ey iman edenler! Alkollü içkiler (hamr), kumar, (tapınmak için) dikili taşlar ve şans okları şeytanın işlerinden birer pislik (rics)tir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.“ 4004
‘Rics’ dört türlü olabilir: 1- Yaratılış yönünden, 2- Akıl yönünden, 3- Şeriat (din) yönünden, 4- Bunların tümü yönünden olabilir. Örneğin, ölü hayvan eti, doğasından pis olduğu gibi, akıl ve din yönünden de pis sayılmıştır. İslâm, akıl ve din yönünden ‘rics-pis’ olan içkiyi ve kumarı, müslümanlara kesinlikle yasaklamıştır.4005 O, bunları, mutahhar (temiz) olarak ve temiz işler, güzel ameller yapmak için yaratılan insanın fıtratına uygun görmemektedir. Bütün bu çirkin ve murdar işlerle onun temizliğine zarar geleceğini bildirmektedir. Kur’an, domuz etine özellikle ‘rics’ (murdar) demektedir.4006 Domuz eti ve şarap gibi maddî şeyler ricstir. Bunun yanında bazı insanların işledikleri kötülükler de tıpkı bunlar gibi mânevî pisliktirler. Müşrik ve kâfirler hem tâkip ettikleri yolun yanlış olması, hem de işledikleri ameller sebebiyle bu murdarlık derecesine düşerler.
İnsanların, Allah’ı bırakıp da tanrı diye tapındıkları putlar, Kur’an diliyle ‘rics’ olduğu gibi,4007 bu putlara tapınan akılsız müşrikler de birer ‘rics’tirler.4008 Kur’an’ın âyetleri indikçe, bununla mü’minlerin imanları kat kat artar. Ancak kalplerinde hastalık bulunanlar Kur’an’a şüphe ile baktıkları için, o âyetler onların ‘ricslerine rics katar, murdarlıklarını fazlalaştırır. Çünkü onlar isyancı olarak zaten kalplerini rics ile örtmüşlerdir. Allah’ın âyetlerine karşı inatçılık yaptıkça murdarlıkları artar. 4009
Kur’an ‘rics’ kelimesini birkaç yerde sıkıntı veya azap anlamında kullanmaktadır: “Allah kimi doğru yoldan saptırmak isterse, onun göğsünü (o kimse) göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allah, inanmayanların üzerine işte böyle rics (sıkıntı) verir.“4010 Allah (c.c.) o iğrenç murdarlığı bazen aklını kullanmayan inkârcılara verir. Onlar, akıllı oldukları halde, var olan akıllarını kullanmadıklarından (akletmediklerinden) iman etmezler, Allah’ın âyetlerini yalanlamaya, kendi hevâlarına uymaya devam ederler. Onlar taşkınlık yaptıkça, yeryüzünde fitne çıkardıkça, insanlara zulmettikçe Allah (c.c.) da onlara rics/murdarlık veya azap göndermeye devam edecektir.4011 Allah, öncelikli olarak Peygamberimizin ehl-i beytini (ev halkını) ‘rics’ten/pislikten temizlemek istemektedir. Bu nedenle Peygamber'in ev halkı her türlü maddî ve mânevî ricsten, pislik, murdarlık, sıkıntı ve azaptan uzaktır. 4012
Mü’minlere düşen Allah’ın rics/murdar diye nitelediği yiyecek ve içeceklerden uzak kalmak, rics dediği şirk, küfr, puta tapmak, kumar oynamak, içki içmek, fala bakmak gibi şeylerden korunmaktır. Bunun yanında kalbi karartan her türlü günâhtan (rics’ten) kaçınmak ve güzel ameller sonunda da Allah’ın isyancılara verdiği ‘rics’ten kurtulmaktır. 4013
4004] 5/Mâide, 91
4005] 5/Mâide, 90-91
4006] 6/En’âm, 145
4007] 22/Hacc, 30
4008] 9/Tevbe, 95
4009] 9/Tevbe, 124-125
4010] 6/En’âm, 125; 7/A’râf, 71
4011] 10/Yûnus, 99-100
4012] 33/Ahzâb, 32-33
4013] Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 539-540
- 986 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hades
Sonradan meydana gelme; pislik, necâset; abdestin bozulması anlamında fıkhî bir terim. Abdest, boy abdesti veya teyemmümle giderilen ve varlığı hükmen kabul edile“ pislik. Ayrıca buna “necâset-i hükmiyye“ de denir. Namazın altı şartından birincisi hadesten tahârettir.
Hades; hades-i asğar (küçük hades) ve hades-i ekber (büyük hades) diye ikiye ayrılır. Küçük hades; abdestsizliktir. Büyük hades (hades-i ekber), boy abdestidir; yani guslü gerektiren hallerdir. Bunlar cünüblük, aybaşı (hayız) ve lohusalık halleridir.
Kendisinde büyük hades meydana gelen kimse; namaz kılamaz, camiye giremez, Kur'ân-ı Kerîm okuyamaz. Kur'ân-ı Kerîm'i tutamaz. Kur'ân âyetlerine el süremez, hayızlı ve lohusa ise eşiyle çiftleşemez.
Hades-i asğar (küçük hades): yalnız namaz kılmaya, Kur'ân-ı Kerîm'i tutmaya ve Kur'ân âyetlerine el sürmeye engeldir. Küçük hades, abdest ile giderilir. Büyük hades ise boy abdesti (gusül) ile giderilir.
Su bulunmadığı yerlerde; gerek hades-i asğar, gerekse hades-i ekber için teyemmüm yapılır.
İbâdet Öncesi Temizlik; Abdest
Abdest; İslâm'da bazı ibâdetlerin yerine getirilmesi için yapılan ve bizzat kendisi ibâdet olan temizlenme demektir. Abdest kelimesi Farsça'da su anlamına gelen “âb“ ile el anlamına gelen “dest“ kelimelerinden oluşmuş birleşik bir isimdir. Arapça karşılığı olan “vudû“ kelimesi hadislerde kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de ise temizlik anlamında “tahâret“ ve “zekâ“ kelimeleri geçmektedir. Vudû' kelimesi güzellik ve temizlik anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ibâdete başlanmadan önce insanın iç dünyasını güzelleştirmesi ve dışını da iyice temizlemesi gerekir.
İslâm'da abdestin farziyetine “Ey iman edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinizle birlikte ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin. Her iki topuğunuzla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın)...“4014 âyeti delâlet etmektedir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) abdest almadan hiçbir iş yapmadığını görüyoruz.4015 Ancak abdest her amel ve ibâdet için değil başta namaz olmak üzere bazı ibâdetler için farz kılınmıştır. Fakat müslümanın sürekli abdestli bulunması sünnettir.
Abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslâm'ın emrettiği önemli bir ibâdettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır. Ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi İslâm'ın temizliğe verdiği önemi gösterir. Böylelikle İslâm yüzyıllar önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-mânevî her türlü pislik ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz duyguyla Allah'a ibâdete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır. İnsanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk böyle bir temizleme
4014] 5/Mâide, 6
4015] Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1583
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 987 -
ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri sonsuzdur.
İnsan abdestle bedenen ve mânen temizlendikten sonra Allah'ın huzuruna çıkar. Böyle bir temizlenme ile günlük bütün yorgunlukları ve yükleri geride bırakır. Abdest almakla, dünyevî ve uhrevî birçok fazilet ve güzellikler elde edilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) abdestle ilgili olarak şöyle buyururlar: “Bir müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığında, yüzündeki âzaların işlediği bütün günahları; el ve ayaklarını yıkadığında el ve ayaklarıyla işlediği bütün hata ve günahları, su damlalarıyla beraber akıp gider ve kendisi de tertemiz olur. Hatta kirpik ve tırnak diplerindeki günahlarından eser kalmaz. Âdâp ve erkânına uymak suretiyle abdest alıp kıbleye dönerek: “Eşhedü en lâ ilâhe illAllahu vahdehu lâ şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlühü“ diyen bu kul için cennetin kapıları açılmıştır; o, cennet kapılarının dilediğinden içeri girer.“ 4016
Abdestin Farzları
1- Yüzü Yıkamak: Yüzün bir defa yıkanması farzdır. Yüzün sınırları, saçın bittiği yerden sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan bölümdür. Gözlerin içine suyun ulaştırılması gerekmez. Ancak abdest alırken gözler sıkılmaz, tamamen açık bırakılmaz. Normal bir şekilde yüz yıkanır. Dudaklar yumulduğu zaman, dışarda kalan kısımlar yüzün sınırlarıdır. Sakal, bıyık ve kaşın altına suyu ulaştırmak gereklidir.
2- Kolları Yıkamak: Parmak uçlarından kol dirseklerine kadar -dirsekler de dâhil- olan kısmı bir defa yıkamak farzdır. Eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa veya tırnağının altına suyu geçirmeyecek (hamur, boya, çamur vb.) bir madde bulunursa, abdest alınmış sayılmaz. Ancak boyacıların tırnaklarındaki boyalardan kaçınmanın mümkün olmamasından dolayı bunlar abdeste zarar vermez. Tırnaklar parmak uçlarından dışarı taşacak kadar uzamış olursa o fazlalığı da yıkamak gerekir. Bir kimse abdest aldıktan sonra bu uzamış tırnağı keserse abdestini yenilemesi gerekmez. Parmakta yüzük var ve bu geniş ise abdest alırken bunu oynatmak sünnet, eğer yüzük dar ve altına su geçirmeyecek kadar parmağa oturmuşsa onu oynatmak farzdır.
3- Başı Meshetmek: Mesh, sözlükte eli bir şeyin üzerinden geçirmek demektir. İbâdet hukukunda ise suyun bir vücut organına isâbet etmesidir. Başın meshedilmesindeki farz oranı alın miktarıdır. Bu miktar ise başın dörtte biridir. Meshederken üç veya daha fazla parmağı kullanmak gerekir. İki parmakla yapılan mesh câiz değildir. Başa giyilen sarık veya takke üzerine meshetmek geçerli değildir. Kadınlar da baş örtüleri üzerine meshedemezler.
4- Ayakları Yıkamak: Sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamak farzdır. Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp sadece meshetmek yeterlidir. Mâide Sûresi 6. âyette geçen topuk = kâ'b, ayağın iki tarafından inak kemiğine bitişik kemiktir. Rasûlullah (s.a.s.): “Vay ateşten o topukların haline...“4017 buyurduğu ve ayakların tamamen yıkanmasını emrettiği bilinmektedir.
4016] Müslim, Tahâre 32, 33; Tirmizî, Tahâre 2
4017] Buhârı, İlim 30, Vudû' 27, 29; Müslim, Tahâre 25-28, 30; Ebû Dâvud, Tahâre 46
- 988 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Bir kimsenin ayağında yarık varsa ve o yarığa su sızdırmayan bir ilaç sürülmüşse, o kimse ayağını yıkadığı zaman, su yarığın altına geçmezse bu durumda su, ayağa zarar verecekse abdest yerine getirilmiş sayılır ve bu câizdir. Ancak su zarar vermiyorsa abdest tam olarak alınmış sayılmaz. Dolayısıyla zarar vermediği takdirde yarıklara su ulaşacak şekilde yıkamak gereklidir.
Abdestin Sünnetleri
1- Niyetle Başlamak: Niyet, bir şeyi yapmayı kalbinden geçirmektir. Kalpden niyet etmeden, yalnız dil ile niyeti söylemek yeterli değildir. Abdest için niyet müstehap bir sünnettir. Ancak Şâfiî mezhebine göre niyet, başlı başına bir ibâdet olduğundan abdeste niyet de farzdır. Bu sebeple niyetsiz abdest olamaz.
2-Abdeste Besmele ile Başlamak: Abdeste başlarken Allah'u Teâlâ'nın ismiyle yani besmele ile başlamak sünnettir. Rasûlullah (s.a.s.): “Allah'u Teâlâ'nın ismini zikretmeyen kimsenin abdesti yoktur.“ 4018 buyurarak besmelenin faziletini belirtmiş olmaktadır. Besmeleyi abdeste başlarken okumak esastır. Çıplak bir hâlde iken veya tuvalette besmele okunmaz. Bir kimse abdestin başında “Lâ ilâhe illâllah“ veya “Elhamdü lillâh“ dese besmele yerine geçer. 4019
3-Önce Bileklere Kadar Elleri Yıkamak: Rasûlullah (s.a.s.): “Sizden birisi uykusundan uyandığı zaman, kat'iyyen elini yıkamadıkça su kabına daldırmasın. Çünkü o, eli nerede gecelemiştir bilemez.“ 4020 buyurmuştur. Ayrıca insanın eli, temizleme hususunda bir araçtır. Dolayısıyla ilkin onu temizlemeye başlamak sünnettir. Bilindiği üzere, elleri, dirseklere kadar yıkamak (dirsekler dâhil) farzdır. Fakat önce bileklere kadar yıkamak tertip olarak sünnettir.
4-Misvak Kullanmak: Rasûl-i Ekrem (s.a.s.): “Eğer ümmetime zorluk vereceğinden çekinmeseydim, her namazdan önce onlara misvak kullanmayı mutlaka emrederdim.“4021 buyurmaktadır. Dişleri parmakla yıkamak misvağın yerini tutmaz. Ancak misvak bulunmazsa sağ elin bir parmağı ile dişleri temizlemek misvak yerine geçerli olabilir.
5- Ağzı Yıkamak: Abdest alırken Rasûlullah’ın (s.a.s.) ağzını üç defa yıkadığı (mazmaza yaptığı) bize ulaşan bilgiler arasındadır. Bunun sınırı, suyun ağzın tamamını kaplamasıdır. Ayrıca her seferinde suyu yenilemek de sünnettir.
6- Burnu Yıkamak: Yine Hz. Peygamber’in (s.a.s.) abdest alırken burnuna da üç defa su çektiği bilinmektedir. Burna su çekerek sol eli ile suyu dışarıya verip yeniden su çekerek burnu sol el ile temizlemek sünnettir.
7- Kulakların Meshedilmesi: Başa meshedilirken kulakların da aynı şekilde sayılarak meshedilmesi sünnettir. Ayrı bir su ile meshedilmesini sünnet olarak kabul edenler de vardır.
8- Yıkanması Gereken Uzuvları Üçer Defa Yıkamak: Yıkanması farz olan yüz, eller ve ayaklar gibi organlarımızı üçer kere yıkamak sünnettir. Bu organlarımızdan herbirini yıkamaya başlayınca ilk yıkama farzdır. En sağlam ve geçerli görüşe göre ikinci yıkama ise sünnettir. Abdest alırken, yıkanmakta olan organa
4018] Ebû Davud, Tahâre, 48; Tirmizî, Tahâre, 20; İbn Mâce, Tahâre, 41
4019] Fetevâ-yı Hinddyye, I/7
4020] Buhârî, Vudû', 26; Müslim, Tahâre, 87-88; Ebu Davud, Tahâre, 49
4021] Müslim, Tahâre 15; Ahmed İbn Hanbel, II/250, 400
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 989 -
su ulaşır ve ondan damla damla dökülüp akarsa, yıkamanın tamam olduğu tam anlamıyla anlaşılır.
9- Parmakların Arasını Yıkamak: “Parmaklarınızın arasını hilâlleyiniz ki onların arasına Cehennem ateşi girmesin ve onları hilâllemesin.“4022 buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu buyruklarıyla belirtilen işi yapmak sünnet olmaktadır. Bu aynı zamanda, farz olan yıkamanın da kâmil anlamda gerçekleşmesini sağlar.
10- Sakalı Ovmak: Abdest alırken sakalı bulunanların sakallarını, parmaklarını sakalın içine sokarak alt taraftan üst tarafa doğru hareket ettirmesi hilâllemek olarak tanımlanmaktadır. Rasûlullah (s.a.s.): “Müşriklere muhâlefet edin, bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın.“4023 buyurarak mü'minler için sakalın gerekçe ve önemini belirtmiş olmaktadır. Dolayısıyla mü'minler sakallarını sünnete göre uzatmak ve sakal bırakmak konusunda duyarlı olmalıdırlar.
11- Abdest Almaya Sağ Taraftan Başlamak: “Şüphesiz ki Allah Teâlâ, her şeye sağdan başlanmasını sever. Hattâ ayakkabılar giyilirken ve çıkarılırken dahi.“4024 buyuran Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu uyarısına göre de abdeste sağdan başlamak sünnettir.
12- Tertibe Uymak: Abdest alırken, Mâide Sûresinde beyan buyrulan sıraya uymak ve bu sıraya göre abdest almak da sünnettir. Yani önce elleri ve akabinde yüzü yıkamak, ardından da başı meshetmek ve en son olarak da ayakları yıkamaktır. İmam Şâfiî (rh.a) bu sıraya uymanın farz olduğu kanaatindedir. Şâfiî'nin bu içtihadı ile âlimler abdestin farzının altı olduğunu tesbit etmişlerdir ki bunlar şöylece sıralanmaktadır: Niyet, ellerin yıkanması, yüzün yıkanması, başa meshedilmesi, ayakların yıkanması ve tertibe uymaktır.
13- Başın Tamamını Bir Defada Meshetmek: Abdest alan bir kimse, iki avucunu ve parmaklarını başının ön kısmından başlayarak arka kısmına kadar, başın tamamını kaplayacak bir şekilde arkaya doğru çekerek mesheder. Bu sünnettir. Başın tamamını devamlı olarak meshetmek ve özürsüz bir şekilde terk etmek günah olur.
Muvalât ise, organları ara vermeden birbiri ardında yıkamak demektir. Öyle ki ılıman bir havada ilk yıkanan organ, abdest tamamlanmadan kurumamalıdır.
Abdestin Çeşitleri
1- Farz Olan Abdest: Namaz kılmak ve tilâvet secdesi yapmak için abdest almak farzdır.
2- Vâcip Olan Abdest: Kâbe-i Muazzama'yı tavaf etmek için abdest almak vaciptir. Bir kimsenin Kâbe'yi abdestsiz tavaf etmesi vacibi terk ettiğinden dolayı sorumlu olmakla beraber yaptığı bu tavaf câiz ve geçerlidir. Ancak bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Tavaf, namaz gibidir. Fakat tavaf sırasında konuşmak câizdir. Tavafta konuşan kimse hayırlı söz söylesin.“ 4025
Farz olan tavaf abdestsiz olarak yapıldığı takdirde bir küçükbaş hayvan
4022] Ebû Dâvud, Tahâre 56, 59; Tirmizî, Tahâre 30, Savm 68; Nesâî, Tahâre 91
4023] Müslim, Tahâre 56; Ebû Dâvud, Tahâre 29; Tirmîzî, Edeb 14; Nesâi Ziynet, 1, 56
4024] Buhârî, Vudû' 31
4025] Tirmîzî, Hacc 112; Nesâî, Menasik 126
- 990 -
KUR’AN KAVRAMLARI
kurban etmek gerekir. Cünüb olan kimsenin ise böyle bir farz tavafı yapması hâlinde bir büyükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır. Ancak bu farz tavaf, abdest alınarak yeniden yapılırsa böyle bir kurbana gerek kalmaz. Fakat farz günler dışında tekrar yapılması hâlinde geciktirilmiş olduğundan dolayı kurban kesmek gerekmektedir. Yapılması vâcip olan vedâ tavafını abdestsiz olarak yapan kimse bir miktar sadaka vermelidir. Fakat vacip olan tavafı cünüb olarak yapanın bir küçükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır.
3- Mendup Olan Abdest: Uykudan önce veya uykudan kalktıktan sonra, cenâze yıkamak, cenâze taşımak, cenâzeyi yıkadıktan sonra, cinsel temastan önce, ezberden Kur'ân okumak, hadîs okumak, Cenâb-ı Allah'ı ta'zim veya tesbih etmek için veya kızgınlık sırasında kızgınlığını gidermek gayesiyle abdest almak ve sürekli abdestli olmak niyetiyle abdest almak menduptur.
Abdestin Mekruhları
1- Abdest alırken gereğinden fazla suyu boş yere tüketmek.
2- Gereği yokken suyu âdetâ âzaları mesheder gibi çok az kullanmak.
3- Suyu abdest âzalarına hızlı çarpmak, etrafa su sıçratmak.
4- Abdest alırken gereksiz yere konuşmak.
5- İhtiyacı olmadığı halde abdest almak için başkasından yardım ve su dökmesini istemek.
6- Temiz olmayan pis ve kirli bir yerde abdest almak.
7- Abdestin sünnetlerini bilerek terk etmek.
Abdestsiz Olarak Yapılması Yasak Olan Hususlar
1- Namaz kılmak.
2- Tilâvet secdesi yapmak.
3- Cenâze namazı kılmak.
4- Kâbe'yi tavaf etmektir.
Abdestin Edepleri (Âdâbı)
Edeb; nezâket, zarâfet, insanlara sözle ve davranışla yardımda bulunmak, gönüllerini okşamak demektir. Abdestin edepleri ise yapılması halinde sahibine sevap kazandıran hususlardır. Yapılmamaları halinde ise kişiye günah yazılmaz. Abdestin edepleri şunlardır:
1- Abdest alırken başkasından yardım istememek.
2- Abdest alırken suyun sıçramaması için dikkatli davranmak.
3- Kıbleye doğru yönelmek.
4- Gereksiz yere konuşmamak.
5- Niyet ederken dil ile niyet etmek.
6- Her uzvu iyice ovmak.
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 991 -
7- Abdest dualarını okumak.
8- Kullanılmış bir su ile abdest almamaya dikkat etmek.
9- Her uzvu yıkarken niyeti korumakla birlikte “Bismillâh“ demek.
10- Kulağını meshederken serçe parmaklarının uçlarıyla kulak deliklerini meshetmek.
11- Burna ve ağıza suyu alırken sağ eli kullanmak.
12- Sol el ile sümkürmek.
13- Özür sahibi olmayan kimsenin namaz vaktinden önce abdest alması.
14- Abdest bittikten sonra kıbleye karşı ayakta kelime-i şehâdet getirmek ve dua yapmak, biraz su içmek.
15- Durgun veya akarak yer değiştiren sular ile birikinti hâlindeki sulara ve Kıble'ye karşı abdest bozulmaz.
Abdest Namazı
Abdest namazı abdest aldıktan sonra abdest âzaları henüz yaş iken iki rek'at nâfile namaz kılmaktan ibârettir.
Abdesti Bozan Durumlar
1- İdrar veya dışkı yollarından yani ön ve arkadan herhangi bir şeyin çıkması. Mâide sûresi 6. âyetinde “...sizden birisi abdest bozmaktan geri dönmüşse...“ ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'e “Hades nedir?“ diye sorulduğunda; “Her iki yoldan çıkandır“ cevabını vermeleri, ön ve arka yollardan birinden çıkan idrar, dışkı, yel, vedi, mezi, meni, kurt ve diğer hususların abdesti bozduğunu ifâde eder.
2- Aklın idrak gücünü gideren hususlar; uyumak, bayılmak, delirmek, sarhoş olmak vs.'dir. Ancak oturduğu yerde kıpırdamadan uyuyan kimsenin abdesti bozulmaz. 4026
3- Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya sarı su çıkması ve etrafına yayılması. Ağızdan akan kana bakılır, şâyet bu kan tükürük kadar veya tükürükten fazla ise abdesti bozulur.
4- Ağız dolusu kusmak. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) “Kusuntu abdesti bozar“ 4027 buyurmaktadır. Kusma ağız dolusu değilse abdest bozulmaz.
5- Cinsî münasebette bulunmak.
6- Tam olarak cinsî ilişki olmasa bile kadın ve erkeğin çıplak veya ince bir elbise ile vücutlarının veya tenâsül uzuvlarının birbirine değmesi.
7- Teyemmüm yapan kimsenin su bulması.
8- Namazda sesli olarak gülmek. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz namazdayken kahkaha ile gülerse abdesti ve namazı birlikte iade etsin.“ Kahkaha namazın dışında olursa abdesti bozmaz.
4026] Müslim, Vudû' 2; Ahmed bin Hanbel, I/256
4027] Tirmizî, Tahâre 64
- 992 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Bir kimse abdest alırken bazı organlarını yıkayıp yıkamadığı konusunda endişe ederse, şâyet bu ilk defa karşılaştığı bir şüphe ise o organını yeniden yıkar, yok eğer sürekli şüpheye düşüp duruyorsa bu şüphesinin önemi yoktur. Abdestini tam almış sayılır. Abdestinin bozulup bozulmadığını tam hatırlayamayan kişi kesin olarak abdest aldığını hatırlıyorsa abdestli demektir. Çünkü kesin olarak bilinen bir husus şüphelerle yok olmaz.
Ayrıca namaz haricinde abdestinden şüpheye düşenin abdest almasının takvâya daha yakın olduğu; fakat namaz içinde bulunan kimsenin ise abdestinden şüpheye düşmesi hâlinde namazını bozup abdest alması gerekmediği âlimler tarafından ifâde edilmiştir.
Abdesti Bozmayan Durumlar
1- Kişinin ön veya arka yollarından başka vücudunun herhangi bir yerinden kan çıkıp, bir damla halinde kalması.
2- Kabuk bağlamış bir yaranın kan çıkmadan kabuğunun düşmesi.
3- Yaradan, burundan yahut kulaktan bir vücud kurdunun düşmesi.
4- Tenâsül uzvuna (cinsî organına) el sürmek.
5- Kadın vücudunun herhangi bir yerine dokunmak.
6- Ağız dolusu olmayan kusuntu.
7- Ağızdan çıkan balgam.
8- Oturduğu yerde veya namazda uyumak .
9- Ağlamak.
Abdest Nasıl Alınır?
Farz, sünnet ve edeplerini yukarıdaki maddelerde verdiğimiz abdesti tertip ve usûlüne göre, şöyle alabiliriz:
Abdeste başlarken şu duâ yapılabilir: “Bismillâhilazîm ve'l hamdülillâhi alâ dini'l İslâm“ (Yüce Allah'ın ismini anarak başlarım. Beni İslâm dini ve akidesi üzere yarattığı için hamd ederim.)
Abdest almaya niyetlendikten sonra, eûzü besmele çekilerek eller bileklere kadar yıkanır. Parmakta yüzük varsa, kımıldatılır. Altına suyun geçmesi sağlanır. Uzuvların yıkanması sırasında bizden öncekilerden nakledilen şu duâları okumak abdestin edeplerindendir.
A- Mazmaza=Ağıza su verme sırasında: “Allahumme einnî alâ tilâveti'l Kur'ân ve zikrike ve şükrike ve hüsn-i ibâdetike.“ (Allah'ım, Kur'ân-ı Kerimi okumada, seni zikretme, sana şükretme ve sana güzel şekilde kulluk etmede yardımını isterim.)
B- İstinşak = Buruna su verme sırasında: “Allahumme, erihnî râyihate'l Cenneti verzuknî min neîmihâ.“ (Allah'ım, bana Cennetin kokusunu koklat. Cennet nimetlerinden beni rızıklandır.)
C- Yüzü Yıkama Sırasında: “Allahumme, beyyid vechî binûrike yevme
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 993 -
tebyaddu vücûhun ve tesveddü vücûh.“ (Allah'ım, birkısım yüzlerin ağarıp nurlandığı, birkısım yüzlerin ise karardığı gün, benim yüzümü nurlandır, ağart.)
D- Sağ Eli Yıkama Sırasında: “Allahumme, a'tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ.“ (Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sağ elime ver ve hesabımı kolaylaştır.)
E- Sol Eli Dirseklere Kadar Yıkama Sırasında: “Allahumme, lâ tu'tinî kitâbî bişimâlî velâ min verâi zahfi.“ (Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sol elimden ve arkamdan verme.)
Sonra sıra başı meshetmeye gelir. Kaplama mesh için, eller ıslatılır, küçük parmakla üç parmak uç uca getirilir. Önden başlayarak başın üstü sıvazlanıp arka ve yan taraflarda böylece meshedilir.
F- Kulakları Yıkarken: “Allahummec'alnî minellezîne yestemîune'l-kavle feyettebiûne ahseneh.“ (Allah'ım, beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan eyle) denilir ve kulaklar yıkanır.
G- Boyuna Mesh Etme Sırasında: “Allahumme a'tik unuki (veya rakabeti) mine'n-nâri.“ (Allah'ım, boynumu Cehennem ateşinden âzâd buyur.)
H- Ayakları Yıkama Sırasında: “Allahumme, sebbit kademeyye ales'sırâtı yevme tezûlü fîhi'l-akdâm.“ (Allah'ım, Sırat köprüsünde ayakların kaydığı günde ayaklarımı kaydırma, sâbit eyle.)
Abdest alıp bittikten sonra Rasûlullah’a (s.a.s.) salavât getirilmeli ve şu duâ okunmalıdır: “Allahummec'alnî minettevvâbîne vec'alnî mine'l-mütetahhirîn.“ (Allah'ım, beni, tevbe eden ve günahlarından temizlenen kullarından eyle). 4028
Not: Bu duâların Peygamberimiz tarafından okunduğuna dair sahih bir rivayet yoktur. O yüzden bu duaları dille okumayıp içinden geçirmek daha uygundur.
Tepeden Tırnağa Temizlik; Gusül/Boy Abdesti
Gusül: Tepeden tırnağa kadar vücudun her tarafını hiçbir yer kuru kalmayacak şekilde yıkamak demektir. Fiil kökünden isim olan gusl, sözlükte; yıkanmak ve temizlenmek mânâsına gelir. “Gasele“ fiili de, kirin suyla giderilmesi ve temizlenmesini ifade eder.
Bülûğ/erginlik çağına gelmiş her müslüman erkeğin ve kadının şu durumlarda boy abdesti alması gerekir.
1) Cünüplük; yani cinsî münâsebet, ihtilâm ve ne şekilde olursa olsun meninin (sperm) şehvetle vücut dışına çıkması.
2) Hayız (kadının âdet görmesi) ve nifâs (lohusalık) hâlinin sona ermesi.
Bu hallerde gusletmek farzdır. Bazı durumlarda da gusletmek, sünnet veya müstehabdır. Meselâ; Hac ve Umre yapmak maksadıyla Mekke ve Medine'ye girmeden önce, hac mevsiminde Mina ve Müzdelife'de bulunmadan önce; yağmur duasından önce; herhangi bir hayırlı iş için müslümanlarla bir araya gelmeden ve mübarek gecelerde gusletmek sünnet ve müstehabdır.
4028] Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c.1, s. 5-9
- 994 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Namaz için alınan abdest “küçük abdest“ kabul edilerek, gusle “büyük abdest“ veya “boy abdesti“ adı da verilmektedir.
Guslün farzları üçtür: 1) Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak, 2) Burna su çekmek ve yıkamak, 3) Tepeden tırnağa bütün vücudu yıkamak. Vücut yıkanırken en ufak bir yerin kuru kalmamasına dikkat edilmelidir. Aksi taktirde gusül yerine gelmemiş olur. Onun için kulaklar, göbek çukuru, saç, sakal ve bıyıkların dipleri iyice yıkanır.
Guslün sünnetlerine gelince: 1) Gusle besmele ve niyet ile başlamak, 2) Avret yerini yıkamak ve bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onu temizlemek, 3) Gusülden evvel abdest almak, 4) Abdestten sonra, önce üç defa başa, sonra üç defa sağ, üç defa da sol omuza su dökerek her defasında bedeni iyice ovuşturmak, 5) Guslederken çok fazla veya çok az su kullanmaktan kaçınmak, 6) Kimsenin göremeyeceği bir yerde yıkanmak, 7) Tenha bir yerde yıkanılsa bile avret yerini açmamak, 8) Guslederken konuşmamak, 9) Gusl bitince bedeni bir havlu ile kurutmak, 10) Gusulden sonra çabucak giyinmektir.
Guslün âdâbı aynen abdest adabı gibidir. Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek gusle niyet eder. Ellerini bileklerine kadar yıkar ve üzerinde yapışıp kurumuş bir şey varsa onları temizler. Sonra herhangi bir pislik olmasa bile avret yerlerini ve uyluklarını yıkar. Sonra sağ avucu ile ağzına bolca su alarak iyice çalkalar; bunu üç defa tekrar eder; oruçlu değilse suyun boğazına ulaşmasını sağlar. Sonra yine sağ eli ile burnuna üç defa su çekerek iyice temizler. Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest alır. Şâyet yıkandığı yere su toplanıyorsa, ayaklan, abdest alırken değil gusülden çıkarken yıkar. Abdest aldıktan sonra, önce başına, sonra sırayla sağ ve sol omuzlarına üçer defa su döker. Her defasında vücudun her tarafını iyice ovuşturur. Hiçbir yerinin kuru kalmaması için dikkat eder. Bunun için saçlarının, sakallarının diplerine, göbeğinin içine suyun ulaşmasını sağlar. Eğer vücudunun bir yerinde, herhangi bir yaradan dolayı ilaç veya sargı varsa ve fazla su bunlara zarar verecekse, bunların üzerinden suyu hafifçe geçirmekle yetinir; bu da zarar verirse sadece eliyle üzerini mesheder.
Cünüp bir kimsenin veya hayız ve nifâs hâlindeki bir kadının bu durumdayken yapması haram olan hususlar, şunlardır: Namaz kılmak; Kâbe-i Muazzama’yı tavaf etmek.
Guslü gerektirmeyen hallere gelince; Henüz şehvet duygusu oluşmamış ve bulûğa ermemiş çocuğun cinsî yakınlaşmada bulunması. Tenâsül uzvundan şehvetle açık bir sıvı hâlinde meni akması. Cinsî bir şehvet duyulmasına rağmen meninin dışarıya çıkmaması. Şehvetten, başka bir şeyden (hastalık, heyecan vs.) dolayı meninin akması, kızın bekâretini gidermeyen cinsî bir yakınlaşma (çünkü kızlık zarı haşefenin sünnet yerine kadar girişini engeller). Bu gibi durumlarda gusül farz değildir.
Gusletmeleri farz olanların, gusülsüz olarak yapmaları câiz olan hususlar da şunlardır: Zikretmek; tesbih etmek; salât ve selâm getirmek; Kur'an âyetlerini kelime kelime öğretmek; dua maksadıyla Kur'an'dan âyetler okumak: Kelime-i şehâdet getirmek; Kur'an'a bakmak; bitişik olmayan bir kap içerisinde bulunan mushafa dokunmak; uyumak (Cünübün abdest aldıktan sonra uyuması daha iyidir). Cünüp iken yemek yeneceği veya içileceği zaman elleri yıkamak ve ağzı
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 995 -
çalkalamak gerekir. Bunların yanısıra, Ramazan'da cünüp olarak sabahlayan kimse veya gündüz uyuyarak ihtilam olan kimsenin orucu bozulmaz.
Cünüb olan kimsenin ise; Dinî kitaplardan herhangi birini elle tutması ve okuması; elini ve ağzını yıkamadan yiyip içmesi ve eliyle tutmadığı bir kağıda Kur'an âyetleri yazması mekruhtur.
Gusl, Allah'u Teâlâ'nın müslümanlar için emrettiği en önemli maddî-manevî temizlik biçimidir. Cenâb-ı Hak, “Eğer cünüb iseniz yıkanıp temizlenin“ 4029 buyurmaktadır. Bu yıkanmanın şeklini de Hz. Peygamber (s.a.s.) kendi tatbikatıyla bize öğretmiştir. Guslün daha çok manevî bir temizleme aracı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü vücudumuzun herhangi bir yerinde görünür bir pislik veya kir-pas olmasa bile cünüb olan kimsenin ibâdetlerini yerine getirebilmesi için mutlaka gusletmesi gerekir. Ayrıca gerekli şartları yerine getirilmeyen yıkanma, ne kadar itinalı yapılırsa yapılsın guslün yerine geçmez ve bununla cünüblükten kurtulmak mümkün olmaz. Cünüb olan kimse ilk fırsatta gusletmeye çalışmalıdır. Bu durumda ancak, içinde bulunduğu namaz vaktinin çıkmasına kadar müsaade vardır; daha fazla geciktirnıesi günâh kazanmasına sebep olur.
Guslün vücut için faydalarına işaret eden doktorlar bu hususta şunları söylemektedir: insanın başına gusletmesi gerektiren bir hal gelince bütün damarlarda büyük bir sarsıntı olur. Vücutta bir yorgunluk ve gevşeklik meydana gelir. Bu yorgunluk ve sarsıntıyı gidermek için vücudun her tarafını yıkamak lâzımdır. Demek ki; guslü gerektiren hallerde sadece bazı organlar değil, vücudun tamamı yıkanma ihtiyacı hissetmektedir. Çünkü gerek cünüblükte, gerekse hayız ve nifâs hâlinde, başta kalp olmak üzere bütün organlar ve kan dolaşımı, yorgunluklarını, ancak güzel bir boy abdesti ile tertemiz bir zindeliğe terkedeceklerdir. Allah'ın her emrinde olduğu gibi gusül abdestinde de bizim bildiğimiz ve bilemediğimiz daha birçok hikmet ve faydalar bulunmaktadır. 4030
Abdest ve Guslün Faydaları
Öncelikle şunu bilmeli ve unutmamalıyız ki, ibâdetler sadece Allah için yapılır. Yapılmasının yegâne sebebi, Allah’a itaat, O’na şükür ve O’nun rızâsını kazanmaktır. O yüzden dünyevî bir amaçtan dolayı yapılan bir ibâdet, ibâdet olmaktan çıkar. Ama, her ibâdetin dünyevî faydaları, hikmetleri, ekstra olarak dünyada kula kazandırdıkları vardır. Zekâtın sosyal faydaları, orucun beden ve sıhhat için yararları gibi, her ibâdetin bilebildiğimiz veya bilemediğimiz nice faydaları da vardır. Abdest ve guslün, tahâret ve her çeşit temizliğin de sağlığımız açısından yararları da küçümsenemeyecek kadar çoktur. Başlı başına bir ibâdet olan ve namaz gibi temel ibâdetler için gerekli ve onsuz bazı ibâdetlerin yapılamayacağı ibâdet aracı olduğu için abdest ve guslü de böyle değerlendirmek, dünyevî faydalarından ötürü değil; sadece Allah rızâsı için yerine getirirsek ibâdet sevâbına erişeceğimizi bilmek zorundayız. Bu anlayış için içinde, tesbit edilebildiği kadarıyla bunların faydalarını öğrenelim ki, imanımız güçlensin, ibâdetlerin derin hikmetlerinin bir kısmı bizim için ortaya çıksın. Kim bilir, bilimin gelişmesiyle bu ve diğer ibâdetlerin bilinmeyen daha nice yönleri açığa çıkacak, bilim de anlamak isteyenlere İslâm’ı gösterecek ve O’na hizmet etmeye devam edecektir.
4029] 5/Mâide, 6
4030] Şamil İslâm Ansiklopedisi, c.2, s. 238-240
- 996 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Abdestin, guslün, tahâretlenmenin, tırnakları kesmenin ve temizlenmenin, bıyıkları kısaltmanın, etek ve koltukaltı tıraş ve temizliğinin hikmeti, özellikle Batılılarca uzun zaman bilinememişti. Hatta Endülüs’teki (İspanya) engizisyon mahkemeleri gusleden, yahut su ile temizlenen veya abdest alan kimseleri araştırarak eline geçirince, ölüm de içinde bulunmak üzere en ağır cezalara çarptırırdı. Fakat mikrobun keşfiyle bu büyük olayın bilimde meydana getirdiği müthiş devrim üzerine artık İslâm dininin derin hikmetleri, muazzam sırları birer birer göründü ve asırlardan, kuşaklardan sonra bütün inceleme ve araştırma dünyasının şaşkın bakışları önünde inkişâfa başladı.
Hz. Peygamber Efendimiz ortaya çıkışından beridir ki İslâmîyet bedenin yöresinin temizliğini emrediyor. Oysaki mikrobun keşfinden önce, “niye temizlik bu kadar sıkı tutuluyor, neden tekrar tekrar temizlenmek farz oluyor ve terk eden kimse Allah tarafından azarlanıyor?“ bundaki sır anlaşılmış değildi. Ancak tıp ve koruyucu hekimlik bilgilerinin ilerlemesi dolayısıyla kavrayış alanımıza giren birtakım gizli gerçekler sâyesinde anlaşıldı ki, İslâmîyetin tahâret ve temizlik hakkındaki hükümleri öyle gayrı müslimlerin sandıkları gibi iklim şartlarından veya Hicaz şehirlerinin sıcaklığından değilmiş; bu hükümlerin tümü “Yere gireni ve yerden çıkanı, gökten ineni ve göğe yükselenleri bilen“4031 Yüce Yaratıcı’nın hikmetli tebliğiymiş.
İslâm dini elleri ve ağzın, burnun içini yıkamayı; başa, kulaklara meshetmeyi, ayakları yıkamayı emrediyor. Bundan başka bazen vâcip, bazen de sünnet olarak bütün vücudun yıkanmasını emrediyor. Bir de dişleri ovmayı ve gerek dilin üzerindeki pasları gidermek için misvak kullanmayı ve ağzı çalkalamayı tavsiyede bulunuyor. Efendimiz (s.a.s.), saçı olanlara yıkamalarını, taramalarını, emrederdi. Ve kendileri gün aşırı bunu yaparlardı. Sonra seferde ve hazarda; ayna, tarak gibi şeyleri yanlarından eksik etmezlerdi. Büyük Peygamber (s.a.s.): “Kimin saçı varsa ona hürmet etsin, yani temiz tutsun“ buyurmuşlardı. Yine, ayrı bir hadis-i şerifteki tavsiye şöyledir: “Saçlarınızı, sakallarınızı, parmaklarınızla hilâlleyin/parmak aralarını ovarak temizleyin, kılların arasını ve diplerini temiz tutmaya çalışın. Tırnaklarını da kesin. Çünkü şeytan etle tırnak arasına girip orada faâliyet gösterir.“
Bilinmektedir ki, mikroplar, dünyada var adını alan ne varsa hemen hepsinin üzerine yayılmış bir halde bulunuyor. Şimdi temaslar, el sıkışmalar, almalar, yiyip içmeler, tutmalar el vâsıtasıyla olduğu gibi, yenilip içilecek şeyleri hazırlamak, göz gibi, ağız gibi organları ovalamak, silmek için de yine el kullanılıyor. Bu sebepten sağlığı koruma ile ilgilenen bilginler elleri, mikroplarla en çok temasta bulunup onları en çok aktaran bir organ kabul ediyor. Sonra ellerde ufacık bazı yaralar, çatlaklar olur ki, oralardan birtakım mikroplar duran kana karışarak iltihap yaparlar veya öldürücü bir hastalığa sebep olurlar. Günümüzdeki laboratuar araştırmalarından tırnakla et arasında mikropların barındığı, özellikle koli basilinin orada kümelendiğini öğrenmekteyiz. İşte Peygamberimiz (s.a.s.) asırlarca önce insanların dikkatini temizlik ve mikroplar üzerine çekip uyarmıştır.
Şu halde modern tıp, İslâmîyet’in elleri sık sık yıkamak husûsundaki emirlerine uygun geliyor. Yine ellerin, ağzı yıkamak için ağza götürülmezden önce yıkanmasındaki sır ile kullanılacak suyun temiz; tadı, kokusu ve rengi değişmemiş olmasındaki gerekliliğin hikmeti böylece ortaya çıkmış oluyor. Ağza gelince; bu
4031] 57/Hadîd, 4
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 997 -
organ, tükürük bezlerini, dişleri ve dili içermektedir. Yemeği çiğnemek, ilk sindirim sayılır. Ağızda bulunan mikropların hepsi yemek ve tükürükle beraber mideye gideren âhengini bozar ve onu, sindirimi gereği gibi yapamaz hale getirir. Bundan başka artıklarının da sürekli tükürükle beraber mideye inerek sindirimi bozan mikropların çoğalmasına büyük yardımı dokunur.
İstibrâ ve İstincâ: Küçük abdest bozduktan sonra idrar kesilinceye kadar bekleyip temizlenme tam yapılmazsa, idrar bulaşıkları sebebiyle zarardan geri değildir; amonyak ve fena koku meydana getirir; iltihap da meydana getirebilir. İdrar yolunun bir mikrop sakası olmaması için, istibrâya dikkat etmek tavsiye olunur. İstibrâdan sonra idrar âzâsını yıkamak çok faydalıdır.
Büyük abdest bozduktan sonra su ile tahâret sâyesinde def-i hâcet âzâsında pislik eseri kalmaması temin edilmiş olur. Kazuratta milyonlarca mikrop olduğundan su ile tahâret yapılmazsa, bu mikroplar bazı iltihaplara ve özellikle basur memesi taşıyanlarda bunların iltihaplanması kan zehirlenmesine kadar varan hastalıklara sebep olur. Su ile tahâretlenmek oksiür denilen ve makatta kaşıntı yapan iplik gibi kurtlardan kurtulmaya, def-i hâcette genişlemiş olan kalın barsağın toplanmasına, ıkınma ile kalın bağırsağa hücum eden kanın geri çekilmesine; tenâsül organının damarlarının kuvvet bulmasına, idrar kesesi, karaciğer ve bağırsakların faydalanmasına, hazımsızlığın düzelmesine, kabızlığın giderilmesine ve kanın deverânını tanzime sebep olur. Su ile tahâretlendikten sonra tuvalet kâğıdı ile kurulanmalıdır. Parmaklarda ve tırnakların arasında mikrop kalmamasını temin için su ile tahâretlendikten sonra elleri sabunla iki-üç defa iyice yıkamak gerekir. Tırnakları kesmek de hadislerde tavsiye edilmiştir. Altlarında zararlı şeylerin (mikropların) gizlendiği ifade edilmiştir.
Abdest: Abdest öyle bir lokal yıkamadır ki, onda soğuk su kullanılmasıyla derideki kılcal damarlar toplanır, sonra tekrar eski haline gelmek, vücuda büyük bir fayda temin eder. Evvelâ kan durgunlukları ortadan kalkar, kalp atışları artar, kandaki alyuvar sayısı çoğalır, vücuttaki değişmeler hareketlenir, solunum hareketlenerek kuvvet kazanır. Alınan oksijen miktarı artarak verilen karbondioksit miktarı fazlalaşır. Açıkta bulunan organları yıkamanın da, vücut üzerinde idrar ifrâzı, zehirli maddeleri çokça boşaltma, yemek iştahını açma, hazmı kolaylaştırma, cilt ve hareket sinirlerini uyarma gibi genel bir etkisi vardır. Bu uyarma, bütün boyun, ciğer ve mide damarlarına, oradan da bütün organlara ve bezlere intikal eder.
Ağır temizliği, su ile gargara yaparak teneffüs yolları ve ağız vâsıtasıyla bulaşan hastalıklardan koruyucudur. Aynı şekilde ağız ve burun içlerini her gün soğuk su ile birkaç defa yıkamak, damak ve boğaz iltihaplar ile nezleden, gripten en önemli koruyucudur.
Yüz, el ve ayakları yıkamak cilt hastalıkları ve iltihaplar için en güzel bir korumadır. Zira mikroplardan birçoğu, insana deride yerleşmek sûretiyle bulaşır. Aynı şekilde parazit bakteriler de vücuda deri yolu ile girer. Şüphesiz tekrar tekrar yıkamak, basit ve yapıcı bir koruyuculuktur. Çünkü cildin dış tabakası, deride bir kabuklaşma veya çatlama meydana gelmedikçe mikropların bedene girmesini engeller. Bu çatlama gibi problemler ise temizlik eksikliği neticesinde meydana gelir. Deri, vücut için önemli bir görev yapmaktadır. O da, kendisinde bulunan binlerce bezden ter ifraz etmesidir. Ter ise, yağlı ve tuzlu maddeleri ihtivâ eder.
- 998 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Su, buharlaşınca, yağlı tuzlar geriye kalıp deri üzerinde birikir. Bu tuzlu ve yağlı maddelerle deri kirlenince ter gözenekleri kapanmış oluyor. Bunun neticesinde terleme olayı gerektiği tarzda cereyan ediyor. Yine de deri kirlenmesi, yavaş yavaş zehirlenme yaptığından mide rahatsızlıkları doğurur. Şüphesiz deri ve tırnak temizliği, beden sağlığımızın en önemli gereklerindendir.
Böylece el ve yüzü günde birkaç defa, özellikle yatmadan, uyandıktan sonra ve tuvalet akabinde iyice yıkamak şarttır. Aynı şekilde insanın idrar vs. ifrâzat yerlerinin yıkanmasına özen göstermesi lüzumludur. Ağız temizliği ise çok önemli bir zarûret arzeder. Çünkü ağız temizliğini ihmal, yemek artıklarından ağızda mikropların çoğalmasını ve diş etlerinin bozulmasını netice verir. Böylece dişlerin ve diş etlerinin cerahati vücut için ciddi bir tehlike kaynağı olur. Bu sebeple günde en az iki defa dişleri yıkamak ve fırçalamak gerekir.
Mide rahatsızlıklarına tutulan hastalara doktorlar ağızlarını temizlemeyi, dişlerine iyi bakmayı daima tavsiye ederler ve ağzın bütün bölümlerini temiz tutmaktaki ihmalin mide için en zararlı ve tehlikeli bir âfet olduğunu tekrar edip dururlar. Bundan dolayıdır ki, İslâmîyet işi gâyet sıkı tutarak her yemekten sonra ağzı yıkamayı, dişlerin arasını temizlemeyi ve üzerlerini misvakla ovmayı ısrarlı bir şekilde tavsiye ediyor. Abdestin her alınışında kullanılan misvakın zararlı mikropları öldürmesinden dolayıdır ki, Efendimiz (s.a.s.) “Ümmetime zahmet vermekten çekinmeseydim her namazda kendilerine misvak kullanmalarını emrederdim“ buyuruyor. Buradaki emir, farz ifâde eden emirdir. Bir de su ile ağzı yıkamak, misvakla yahut parmaklarla dişleri ovmak sâyesinde ağzın şurasında, burasında dişlerin arasında kalarak kokuşmuş yemek artıklarını bulup çıkarmak imkânı doğduğu gibi, bu sûretle ağız içindeki tükürük bezleri ve kılcal damarlar ve kan damarları takviye edilmiş olur.
Burun, koklamak ve nefes alıp vermek için yaratılmış bir organdır. Bunun için hava; toz, toprak ve fezâda yayılmış bir durumda bulunan tozlar ve mikrobik asalakları bu organdan içeri sokar. İşte insanı bundan korumak için Allah’ın hikmeti, burunda bu organın iç duvarlarını kaplayan birtakım kıllarla incecik tüyler yaratmış ki, hizmetleri o zararlı mikropların akciğerlere yol bulabilmesini yahut kan kanallarından birine girmesini engellemektir. Dışarıdan burna giren cisimlerin mikroskopla muâyyenesinden bu gerçek ortaya çıkar ve o zaman İslâm’ın su ile burnu iyice yıkama emrindeki hikmet anlaşılır. Zira bu zararlı cisimler kendilerini taşıyan hava ile birlikte ciğerlere giremediği takdirde burnun cidarlarına yapışır ve orada uzun müddet kaldıkça burun içi zarının ifrâzâtıyla birlikte içeriye doğru inmeye başlar. Bundan dolayı ağzı yıkamadan önce insanı bunların vereceği rahatsızlıktan kurtarmak, sonra da burna çekilerek dışarıya verilen su vâsıtasıyla dışarı atılan bu mikrop yığınlarının bedenin içine girmelerini önlemek faydası vardır. Bunun içindir ki su, ağzın ve burnun ta sonlarına kadar giderek oralarda, şimdi söylediğimiz zararlı cisimlerden bir şey bırakmamak için ağza, burna su vermenin kuvvetle yapılması, Peygamberimiz (s.a.s.)’in emri icabıdır. Bu sûretle burna su alıp vermek de her abdest ve gusülde tekrarlanır durur.
Her abdest ve gusülde yüzün yıkanmasına gelince; bunun da birçok faydası ve hikmeti vardır. Bir kere el ile ovarak yıkamak, cildi kuvvetlendirir; baştaki ağırlığı ve yorgunluğu hafifletir; duran kanı düzenlemeye yardımı olur. Çünkü kan kanallarını uyararak durgun kanları harekete getirir. Sonra, çıkan teri ve
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 999 -
yüzün delikçiklerindeki birikmiş ifrazları gidererek deriye solunum yaptırır. Ter bezlerini gereğiyle görev yapmaya çağırır. O zaman vücut bir çeviklik, bir zindelik duymaya başlar. Koruyucu hekimlik hakkında yeni yazılan eserler yüzü yıkamaya, yüzdeki bütün uzuvların, özellikle gözlerin temizliğine itina göstermeye son derece teşvik ediyor.
Abdest alırken başa mesh edilmesinde de büyük bir hikmet vardır. Beyin daima birtakım düşüncelerle yoruluyor, zayıf düşüyor, kan hücumuna uğruyor. Bunun için biraz su ile mesholunması bunu engellediği gibi, beyni dinlendirir ve faâliyete geçirir. Kulakların içine, dışına, kıvrık yerlerine ve boynun iki tarafına su ile mesh edilmesi de derini üzerindeki pislikleri giderir ve gribi engellemeye çok faydalı olur. Ayrıca beyne giden sinir ve damarlara bu meshin çok faydası vardır.
Ayakların yıkanması, evvelâ temizlik içindir. Sonra da parmakların arasındaki deri temizlenmeyecek olursa birçok iltihaplı hastalıkları çabucak kapar. Bilimsel tetkiklerden tetenoz denilen öldürücü hastalığın mikroplarını ayaktaki derinin çabucak kaptığı anlaşılmıştır. Bunun içindir ki ayakların yıkanması, uyulması gerekli sağlık tedbirlerinin en önemlilerindendir.
İslâmîyet, müslümanlara her namaz için abdesti yoksa almayı farz olarak, varsa tazelemeyi müstehap olarak emrettiği gibi, guslü de sebepleri gerçekleşince farz olarak emretmiş, Cuma ve Bayram günlerinde yıkanmayı sünnet kılmıştır. Evet İslâmîyet, abdest gibi guslün sık sık tekrarlanmasını emretmiyor. Zira bir kere güçlük gerektirir; sonra, bedenin abdest alınırken yıkanması gereken bölümlerinden başkası örtülü bulunduğu için, öteki bölümlerin karşılaştığı şeylerden korunmuştur. Sıhhî şartlarına uyularak yapılan guslün faydaları pek çoktur. Tıpta bunun değeri önemle vurgulanır. Bedenin kirlerini giderir, cilde yumuşaklık verir, yorgun sinirleri dinlendirir, uyku getirir; vücudun, beynin gevşekliğini alır; ter çıkaran bezleri çalıştırır.
Boy abdesti, guslü gerektiren hallerde sarsılan sinirlerin neticesinde vücutta meydana gelen gevşeklik ve uyuşukluğu gidermekte en etkili bir ilâçtır. Boy abdesti vücutta genel bir uyanıklık meydana getirerek onu, sükûnete kavuşturur ve insanı bedenen ve rûhen dinlendirir. Ayrıca gusül, cildi harekete geçirerek kan dolaşımını kolaylaştırır, iştahı açar, sinirliliği giderir ve kılcal damarları faâliyete geçirdiğinden soğuğa karşı vücudun direncini arttırarak soğuk algınlığını önler. 4032
Misvak ve Diş Temizliği: Dişler, sağlam yapıları ile sahibinin ölümünden uzun yıllar sonrasına kadar dayanabilmelerine rağmen bakımsızlık sebebiyle ilk kaybedilen organ sırasını da alabilir. Düzgün konuşmanın ilk şartı olan dişler, yokluğunda psikolojik olumsuz etkisiyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Ön ve köpek dişleri kesip parçalamaya yararlar. Yokluğunda yüz estetiğinde korkunç uyumsuzluk oluşur. Azıların olmaması ise, öğütme işleminin eksikliğini neticelendirir ki; hazımsızlıkta başlayan ve çeşitli sindirim yolu bozukluklarına sebep olan durumlara yol açtığı gibi, yanakların içe çökmesiyle neticelenen bir görünüm bozukluğu tablosunu da verir. Genel olarak bütün dişler besinleri parçalaması
4032] Abdülaziz Çaviş, Anglikan Kilisesine Cevap; A. Aymaz, Psikolojik ve Sıhhî Açıdan İbâdet, s. 63-70
- 1000 -
KUR’AN KAVRAMLARI
açısından lezzet almamızı sağlar. Çiğnemeden yuttuğumuz yiyeceklerden aldığımız lezzet çok azdır.
Dişlerin en büyük düşmanları ağızda kalan yiyecek parçalarında çoğalan bakterilerdir. Bunlar besinleri mayalandırıp ürettikleri asitle dişi deler ve derine inerler. Diş çürüğü adını verdiğimiz bu olay mine üzerindeki çatlaklardan bakterilerin direkt girişi ile de olabilir. Bu patolojik durumu önlemek, ihmali halinde çabuk müdâhale (dolgu) diş kaybına nazaran daha ucuz, ağrısız ve daha tutarlı bir yoldur. Ağız, diş ve diş eti sağlığı bakımında diş paslarının da ehemmiyeti büyüktür. Bakımsız ağızlarda dişlerin çiğnemeye katılmaya bölgelerinde beyaz sarımtrak renkteki yumuşak diş pasları, uzun zaman ağızda kalırlarsa pis koku ve kötü lezzet verirler. Bakımlı dişlerde sabah temizliğinden önce görünüp 24-48 saat içinde bir mm. Kalınlık kazanabilir. Eski paslar mine için tehlikeli olduğu gibi, diş etine de zararlıdır. Tükrüğün etkisinin yanında, paslar; diş taşları için bir başlangıçtır. Genellikle iki sınıf altında toplanan diş taşları diş ile diş eti arasına birikerek irtibatı keser ve buralarını bakteri yuvasına döndürür. İltihaplara, kanamalara, harâbiyetlere, dolayısıyla dişin kısa zamanda göçüne sebebiyet verir.
Salvadora Persika adı verilen, “Erak“ ağacının kök ve dallarından elde edilen misvak, Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından tavsiye edilmiştir. Bu fırça, adı geçen ağaçtan kesilen parçanın, kabuğu 1-2 cm. sıyrılıp suda yumuşatılarak liflerinin açığa çıkması ile elde edilmiş olur. Doğu Afrika’dan Hindistan’a kadar olan bölgelerde yetişen bu step bitkisi; bol, ekonomik ve pratiktir. Taşınması kolay, formalitesi azdır. İnsana faydalı bir alışkanlık olan devamlı fırçalamayı kazandırır. Meyvesi yenen güzel kokulu bu bitkinin şu tıbbî faydalarından söz edilir ki; diş fırçalarına nisbeten bir kıyaslama yapabiliriz:
Antiseptik bir özelliği vardır.
Kokusu tükrük salgısını arttırdığından diş etlerinin kurumasını önler.
3) PH’ı tükrük PH’ ile aynıdır. Dolayısıyla yabancı cisim reaksiyonu göstermez. (Diş fırçalarında ise PH’tan bahsedilemez. Ağız için tamamen yabancı bir cisimdir.)
4) Ege Üniversitesinde yapılan bir araştırmada, liflerinde baklava dilimi şeklinde anizotrop basit prizmatik billûr kristallerinin varlığı tesbit edilmiş, bunların kalsiyum oxalat olduğu anlaşılmıştır. Bunu ise mekanik temizliğe etkisi büyüktür.
5) Yine aynı araştırmada tesbit edilen saprofit gram (-) bakterilerinin de faydalarından bahsedilmiştir.
6) Bu nebâtî fırçanın aktif kısmı haftada bir değiştirilerek yeni bir fırça kullanma avantajı kazandırır.
7) Toz haline getirilmiş köklerinden macun yapılır. Kökleri kaynatılıp içilirse bel soğukluğu hastalığını önler. Dalak bölgesi ağrıları için çorba kıvamında içmek gerekir.
8) Diş macunları ileri derecede bazik olduğundan ağız içi dengesini bozar. Misvakta ise yüksek konsantrasyonlarda asit veya bazik tabiatta maddeler yoktur.
9) Bütün fırçalama metodlarına uygulanabilmesi, ağaçtan elde edildiğinden
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 1001 -
istenilen boy, kalınlık ve şekilde temini, fırçalama ânında liflerinin elektrikli diş fırçalarında olduğu gibi rotasyon yapması, kuvvet fırçaya dik uygulandığından mumlu diş iplikleriyle yapılan temizliğin elde edilmesi, onu kıyas yapılamaz bir üstünlüğe eriştiriyor. 4033
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Ebû Derdâ’ya: “Temizliğe itinâ göster ki, ömrün uzun olsun“ buyurmuşlardır. İşte bu Hz. Peygamber’in irşâdındaki hikmet, son zamanlarda tıp ve koruyucu hekimlik ilerledikten sonra anlaşılmıştır ki, şartlarına uyulmak sûretiyle yıkanma ömrü artırır.
Hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki, abdest almak kadar sağlığa yararlı bir formül bulmak mümkün değildir. Kur’an mûcizelerinden muhteşem bir hayat reçetesi 15 asırdır farkına bile varmadan yaşadığımız, abdest alma nimetini bir gün gelecek, inanmayanlar bile taklit edecekler, sırf dünyevî faydası için de olsa sık sık abdest alacaklar.
Bütün dünya, yıkanma nimetini, Kur’an’ın gusul ve abdestle ilgili âyetinden yeni yeni öğrenmeye başladı. Kendini uygar sayan tüm toplumlar ancak 20. asrın başlarından bu yana yüzünü yıkıyor, banyo yapıyor. Ne var ki, abdestin hârika hikmetini 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra yaşayan biyolojik bilginlerinden öğrenebiliyoruz. Önce, abdest alınca insan sağlığı neler kazanıyor, bunu inceleyelim. Abdestin 3 temel yararı vardır.
a) Abdestin Dolaşım Sistemine Etkisi: Dolaşım sistemi, iki temel biyolojik ilkeye dayanır. Bunlardan biri, kalbin temiz kanı vücudun her yerine; dokulara, daha doğrusu hücrelere ulaştırması görevidir. İkincisi ise, dokulardaki kullanılmış biyolojik açıdan kirlenmiş kanın kalbe ulaşmasıdır. Bu son işlem, vücudun en önemli meselesidir. Bu ters dolaşım bozulunca küçük tansiyon dediğimiz basınç artar, yaşlanma ve hatta ölüme yaklaşma başlar. Acaba dolaşımın bu iki yönlü işleyişinde en önemli olay nedir? Bunun cevabı uzun yıllardan beri bilinmektedir: Damarların sağlıklı çalışması.
Damarlar kalpten uzaklaştıkça küçük dallara ayrılan elastikî borulara benzer. Özellikle incelmiş borular sertleşir, esnekliğini yitirirse kalbe karşı bir zorlama olur. Hayatın çeşitli yönleri bu damarların sertleşip daralmasına sebep olur. İhtiyarlığa, yıpranmaya temel sayılan bu konu, başlı başına bir bilim dalıdır. Kötü beslenme ve asabî tepkiler damarlarda ciddi etkiler yapar. Acaba ince bir damarda böyle bir olayı izlesek onun yıpranmasını pratik bir yoldan geciktirebilir miyiz? Damarlarda sertleşme ve daralmalar birden teşekkül etmez. Aksine yavaş yavaş gelişir. Kalpten uzak damarlar beyin, ayak, el damarları daha zor şartlar altındadır. Burada yavaş başlayan sertleşmeler, daralmalar zaman içinde sürer gider. Günlük hayatımızda bir uygulama vardır ki, damarları genişletip büzerek ona bir anlamda jimnastik yaptırır ve esnek kalmasını sağlar. Bu olay ısı farkı olan sudur. Su sıcaksa damarı genişleterek, soğuksa daraltarak, özellikle kalpten uzak damarların esnekliğini, zindeliğini sağlar. Su, bu arada yine ısı farkı nedeniyle dokularda yavaşlamış dolaşımdan ortaya çıkan besin birikimlerini de genel dolaşıma katmış olur. Şimdi bu gerçekler karşısında, âyet-i kerîmenin abdest alma formülünde el, ayak ve yüzün yıkanmasındaki tarzı mûcize saymamak mümkün mü?
4033] Dr. M. Ayvalı, Sızıntı Dergisi, sayı 3
- 1002 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Üstelik âyetin son bölümünde “Biz size verdiğimiz nimetleri tamamlamak istiyoruz“ 4034 beyanını sırrını anlamamak mümkün mü? Allah dolaşım nimetini vermiştir. Sanki bu âyet-i kerîmeden “Abdest alın ki o nimet tamamlansın, dolaşımınız tam sağlığa kavuşsun“ buyruluyor.
Küçük yaştan itibaren abdest alan insanın hem damar sertliğine, hem de bu olayın beyin dolaşımına yansıması demek olan bunamaya karşı ne denli koruduğunu görmezlikten gelmek mümkün mü?
b) Abdestin Korunma Sistemine (Lenf Dolaşımına) Etkisi: Vücudumuzda bildiğimiz kırmızı kan dolaşımı dışında; bir de beyaz kan dolaşımı vardır. Onun damarları kırmızı kan damarlarından on kat daha incedir. Bazı ufak sıyrıklarda ya da yaraların kenarından bu renksiz sıvının çıktığını fark ederiz. İşte bu lenf dolaşımı, vücudun her noktasını eksiksiz bir korunma nizamı içinde tutar. Vücuda giren bir mikrop, bir yabancı cisim, sebebi bilinmeyen kanser hücresi işte bu lenf dolaşımındaki savaşçı hücreler tarafından yok edilir. Vücutta mikroplu bir hastalığın baş göstermesi, kanser hastalığı, hep bu korunma sistemindeki bir aksamadan ortaya çıkar. Bu sistemin sağlıklı işlerliği kıldan daha ince, beyaz kan damarlarının düzgün çalışmasına bağlıdır.
Bu damar sisteminin nasıl genişleyip daraldığı ise henüz açıklığa kavuşmamıştır. Sıcak ve soğuğun bu sistemi etkilediği bilinmektedir. Özellikle üşütünce mikroplu hastalıklara yakalanma; bu damarların büzüşüp savaşçı hücreleri yeterince o bölgeye gönderememesine bağlanmaktadır. İşte bu sistemin, bu ince damarların sağlıklı görev yapması da, yine abdest almanın genel dolaşımda olduğu gibi, jimnastik etkisi ile yakından ilgilidir. Hastalıklara karşı koymamızı sağlayan koruma sistemi, abdest ile güçlenmekte ve âyetin son cümlesinde vurgulandığı gibi, İlâhî nimet tamamlanmaktadır. Şöyle ki:
Lenf sisteminin düzenli çalışması için bunların uyarılması gerekir.
Lenf sisteminin uyarılmasında en önemli merkez, burun arkası (nazo farinx) ve bademciklerdir ki, abdest almada bu iki noktanın yıkanması özellikle gerekli görülmüştür.
3- Boyun yanlarının uyarılması lenf sisteminde çok etkilidir. Abdestte bu da mevcuttur. Abdest alırken boyun da meshedilir. Abdestin vücudun korunmasına zindelik vermesi açısından İlâhî nimeti nasıl tamamladığını bir örnekle anlatmak istiyorum: Vücudun en savaşçı hücreleri olan lenfositler, çok uzun biyolojik eğitimlerden geçtikten sonra bu lenf dolaşımı ile vücudun en ücra köşelerine giderek vücudun her noktasını günde on kez dolaşır. Bir mikrop, bir kanser hücresi ile karşılaşınca, derhal onu etkisiz hale getirirler. Bu bir İlâhî nimet değil midir? Bazen bir dolaşım ârızası olursa ve siz abdest alma alışkanlığı içinde bu ârızayı giderirseniz abdest İlâhî nimetin tamamlanması olmaz da ne olur?
4- Vücuttaki statik elektriği dengelemede de abdestin olumlu etkisi vardır. Normalde vücudun tümüne ait statik bir elektrik dengesi vardır ve sağlıklı vücudun temel yapısı bu elektriğin dengeli olması ile yakından ilgilidir. Gerek havadaki özellikler, gerekse günümüzde sentetik ve plastik eşya kullanımı, bu dengeye olumsuz etkiler yapmaktadır. Ağrılı hastalıklar, sinirlilik ve de yüzün kırışması,
4034] 5/Mâide, 6
TEMİZLİK / TAHÂRET
- 1003 -
bu olayın en yakın tanıdığımız sonuçlarıdır.
Otomobilden inince veya bir plastik sandalyede oturunca bu elektriği çoğumuz farketmiştir. Şimşekli havalar da buna benzer bir etkiye sahiptir. Akupunkturla tedavi, hatta fizik tedavi bir yönüyle bu statik elektrik artmasına karşı tedbirlerdir. Günde birkaç kez abdest alarak bu etkiden tamamen sıyrılabiliriz. Statik elektrikten doğan birçok psikosomatik hastalıklar vardır. Statik elktriğin en olumsuz etkisi, deri altındaki minik kaslaradır. Statik elektrik bu kasları, gere gere sonunda işlemez hale sokar. Yüzdeki erken kırışmaların sebebi budur. Tabii bu durum, tüm vücut için geçerlidir. Ömür boyu abdest alanların nur yüzlü oluşlarının sebebi de budur. Devamlı abdest alma alışkanlığına sahip olanlar, mutlaka daha sağlıklı deriye, dolayısıyla güzelliğe sahip olurlar. Güzellik için milyarların harcandığı günümüzde, bu ne büyük nimettir ki, harcananın on katı harcansa abdestin yerini tutmaz!
Acaba abdestte statik elektriğe ait bir hikmet var mı? Elbette var. Âyetin teyemmümde ilgili kısmı bu statik elektriğe karşı nimetin tamamlanması gerçeğini vurguluyor. Zira teyemmüm de büyük ölçüde statik elektriği yok eder. İşte yine bir Kur'an mûcizesi! Yüz yıllar boyu teyemmümün hikmeti anlaşılamamış, nasıl olup da yıkanma yerine geçtiği izah edilmemişti. Âyette açıkça bildirildiği gibi, abdestin temizlik yönü de bir nimettir. Elbette günümüz insanı “ben zâten elimi yüzümü yıkıyorum“ diyebilir. Ancak, bu alışkanlığın en uygar uluslarda bile mâzisi çok uzun değildir. 19. asrın sonlarına kadar böyle bir değerden mahrumdu Batılı insan. Üstelik hiçbir zaman öğütle temizlik ibâdet disiplini gibi sürekli ve geçerli olamaz. Elbette abdest almanın nimet ve hikmeti bu tıbbî geçeklerden ibâret değildir. 4035
Ne mutlu, maddî-mânevî temizliklerini ihmal etmeyip beden ve gönüllerini her çeşit pislik ve günahlardan arındırmaya çalışan tertemiz müslümanlara!
4035] Halûk Nurbaki, İslâm Dininin İnsan Sağlığına Verdiği Önem, s. 60-66
- 1004 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Kur’ân-ı Kerim’de Temizlik Konusuyla İlgili Âyetler
A- T-h-r kelimesi ve türevleri nin Geçtiği Âyetler (31 Yerde): 2/Bakara, 25, 125, 222, 222, 222, 232; 3/Âl-i İmrân, 15, 42, 55; 4/Nisâ, 57; 5/Mâide, 6, 6, 41; 7/A’râf, 82; 8/Enfâl, 11; 9/Tevbe, 103, 108, 108; 11/Hûd, 78; 22/Hacc, 26; 25/Furkan, 48; 27/Neml, 56; 33/Ahzâb, 33, 33, 53; 58/Mücâdele, 12; 56/Vâkıa, 79; 74/Müddessir, 4; 76/İnsan, 21; 80/Abese, 14; 98/Beyyine, 2.
B- Temizlik Mânâsında Tezkiye Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyetler (27 Yerde) (+Zekât: 32): 2/Bakara, 129, 151, 174, 232; 3/Âl-i İmrân, 77, 164; 4/Nisâ, 49, 49; 9/Tevbe, 103; 18/Kehf, 19, 74; 19/Meryem, 19; 20/Tâhâ, 76; 24/Nûr, 21, 21, 28, 30; 35/Fâtır, 18, 18; 53/Necm, 32; 62/Cum’a, 2; 79/Nâziât, 18; 80/Abese, 3, 7; 87/A’lâ, 14; 91/Şems, 9; 92/Leyl, 18.
C- Neces/Pislik kelimesi: 1 Yerde: 9/Tevbe, 28
D- Rics/Pislik kelimesi 10 Yerde: 5/Mâide, 90; 6/En’âm, 125, 145; 7/A’râf, 71; 9/Tevbe, 95, 125, 125; 10/Yûnus, 100; 22/Hacc, 30; 33/Ahzâb, 33.
E- Temizlik ve Temizlenmek Konusu
a- Elbise Temizliği: 74/Müddessir, 4.
b- Necâsetten (Pislikten) Temizlenmek: 74/Müddessir, 4.
c- Allah Mü’minlerin Temizlenmesini İster: 5/Mâide, 6.
d- Allah Çok Temizlenenleri Sever: 2/Bakara, 222; 9/Tevbe, 108.
F- Abdest
a- Abdestin Farziyeti ve Farzları: 5/Mâide, 6.
G- Gusül (Boy Abdesti)
a- Guslün Farziyeti
b- Cünüp İken Namaza Yaklaşmamak: 4/Nisâ, 43.
H- Teyemmüm
a- Teyemmümün Farziyeti ve Farzları: 4/Nisâ, 43; 5/Mâide, 6.
İ- Hayız ve Nifas
a- Hayız Nedir? 2/Bakara, 222.
b- Hayızlı Kadına Yaklaşmaktan Sakınmak: 2/Bakara, 222.
Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Temizlik, Yunus Vehbi Yavuz, Aksa Yayın Paz.
2. Temizlik Doğudan Gelir, Hüseyin Çelik, T. Diyanet Vakfı Y.
3. Temizlik, Gusül, Abdest, İsmail Mutlu, Mutlu Y.
4. İslâmî Hayatta Temizlik, Mevlüt Özcan, Sabır Y.
5. Zâhirî ve Bâtınî Temizlik, Mehmed Fahreddin Dinçkol, Ebrar Y.
6. Tahâret, Gusül, Namaz, Abdülkadir Dedeoğlu, Osmanlı Y.
7. Tatbikli Tahâret Rehberi, Heyet, Osmanlı Y.
8. Sünnet-i Seniyyeye Göre Tuvalet Âdâbı, Yaşar Bozyiğit, Şahsî Y.
9. Gusül Abdestinin Alınışı ve Hikmetleri, Mevlüt Özcan, Sabır Y.
10. Abdest, Abdülkadir Dedeoğlu, Osmanlı Y.
11. Kur’an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c.18, s.
12. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, Şâmil Y. c. 1, s. 5-9; c. 2, s. 238-240, 284; c. 5, s. 66-68; c. 6, s. 88, 178-180
13. İslâm’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y.
14. Merak Ettiklerimiz, Âdem Tatlı, Mehmet Dikmen, Cihan Y. s. 195-197, 201-207, 250-254,267-271, 365-369, 439-443, 448-449, 450-451
15. İslâm Dininin insan Sağlığına Verdiği Önem, Halûk Nurbaki, s. 60-66
16. Peygamberimiz ve Tıp (Tıbb-ı Nebevî), Mahmud Denizkuşları, Marifet Y.
17. Hadislerle Koruyucu Hekimlik, Ahmet Turhanoğlu, Rağbet Y.
18. Psikolojik ve Sıhhî Açıdan İbâdet, Abdullah Aymaz, Çağlayan

Okunma 1037 kez
Ahmed Kalkan

Son ekleyen Ahmed Kalkan