Cumartesi, 06 Şubat 2021 17:28

İBÂDET

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

İBÂDET


- 739 -
Kavram no 82
Görevlerimiz 13
Bk. Namaz; Zekât, Oruç; Hac; İsyan-İtaat
İBÂDET
• İbâdet; Anlam ve Mâhiyeti
• Kur'an'da İbâdet
• İbâdetle ilgili Bazı Âyetler
• İbâdet; Kalıp ve Kalbin, Tüm Organların Allah'a Yönelmesidir
• İbâdet, Fıtrattır
• İbâdet, Hayatın Tüm Alanlarını Kuşatır
• Allah'a İbâdet
• Namaz, Tüm İbâdetler İçin Prototiptir
• Allah'tan Başkasına İbâdet
• Putlara, Heykellere İbâdet
• Tâğuta İbâdet
• Bilginlere ve Din Adamlarına İbâdet
• Şeytana ve Cinlere İbâdet
"(Ey Allah'ım,) Ancak Sana ibâdet/kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz (duâmızı ancak Sana yaparız)." 3051
İbâdet; Anlam ve Mâhiyeti
İbâdet kelimesi, "abede" fiilinin masdarı olup "itaat etmek, boyun eğmek, tevâzu göstermek, bağlanmak ve hizmet etmek" anlamlarına gelir. İbâdet kelimesinin türediği "abd" kökü, şu anlamlara gelir:
a- Hürün karşıtı olan köle,
b- Boyun eğmek ve itaat etmek,
c- Kulluk etmek, ilâh tanımak, tapmak,
d- Bir şeye bağlanıp, ondan ayrılmamak.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere ibâdet kelimesinin ifade ettiği esas mânâlar; "kişinin yüksek ve üstün birine karşı baş eğmesi, itaat etmesi, kendi hürriyetinden ferâgat ederek onun karşısında her türlü isyanı terk etmesi, tam bir bağlılıkla ona boyun eğmesidir." İşte bu durum, kulluk ve itaattir. İbâdet, itaat etmenin bir çeşididir. Bu itaate müstahak olan da, hiç şüphesiz gerçek ma'bud olan Allah'tır. Çok ibâdet edene âbid; kendisine ibâdet edilene de ma'bûd denir.
Kur’ânî bir terim olarak ibâdetin genel anlamdaki tanımı şudur: "Yapılması sevap olan, Allah'a yakınlık ifade eden, yalnız O'nun emirlerini yerine getirmiş olmak ve rızâsını kazanmak niyetiyle yapılan, her türlü harekete ibâdet denir."
3051] 1/Fâtiha, 5
- 740 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Demek ki İslâmî mânâsıyla Allah'a ibâdet: "İnsanın rûhen ve bedenen, gizli ve açık bütün mevcûdiyetiyle yalnız Allah'a yapmış olduğu şuurlu (bilinçli) bir tâat ve kurbettir."
"İbâdet" kavramı, "kurbet" (yakınlık) ve "tâat" (sevap olan şeyler) kavramlarının anlamını da içermektedir. Dolayısıyla ibâdet eden insan, hem Allah'a yaklaşmış, tanıyıp kulluk etmiş, boyun eğmiş ve hem de O'na itaat etmiş olur. Meselâ namaz kılan bir insan, Allah'a tâat, ibâdet ve kurbet görevlerini yapmış olur. Namazın kabul olması için de "iman", "ihlâs" ve "niyet" in bulunması gerekmektedir. Korku ve ümit içinde hem zâhir, hem bâtında sonsuz bir alçak gönüllülük ile sınırsız bir ta'zimi ihtiva eden ibâdet, "kibir" ve "riyâ" kabul etmez.
"İbâdet", boyun eğmenin, itaat etmenin, saygı göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır. İbâdet, insanın Allah'ın râzı olduğu şeyi yapması, yerine getirmekle yükümlü olduğu fiilleri emrolunduğu şekliyle hayata geçirmesi, hiçbir şey gözetmeden Allah'a kulluk etmesi ve bunu, sadece O'na boyun eğip itaat etmek için yapmasıdır.
İtaat büyük bir makamdır. İbâdet/kulluk yapan "âbid/abd" (kulluk yapan/kul), itaat ve ibâdetle Allah'a bağlandığı için şereflenir. Allah Teâlâ, peygamberi Muhammed (s.a.s.)'i, makamların en şereflisi olan "risâlet" makamında "kul" kelimesi ile isimlendirmiştir.3052 O yüzden şehâdet kelimesinde bile "Rasûl" kelimesinden de önce; daha önemli ve daha şerefli olduğu için "abduhû" (O'nun kulu) ifadesi kullanılır. Çünkü peygamberlik, Hz. Muhammmed'in (s.a.s.) diğer insanlara yönelik ilişki ve görevini ifade ederken; "abd/kul" ifadesi, onun Rabbiyle ilişkisini ve bağını anlamlandırır. Allah'la irtibatın, diğer insanlarla ilişkiden daha şerefli olduğu da açıktır. Biz de, şeref ve fazilet istiyorsak, bunun Allah'la bağımızı güçlendirmekten geçtiğini, yani ancak ibâdet ve kulluk görevlerimizde derinleşmekle makamımızı yükseltebileceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
İbâdet, imanın uygulanması, hak ve doğru kabul edilen esasların günlük hayatta yaşanması olduğundan, Allah katında tâat kabul edilen her davranışın bilfiil uygulanmış, yapılmış olması gerekir. Yoksa, yalnız istek halinde kalıp, davranış sahasına çıkmayan duygu ve düşünceler, Allah'a yakınlık anlamına gelen kurbet ve tâat olsalar da, ibâdet değillerdir. Bunun içindir ki, ibâdetlerin başı olan imanın da, sadece kalple tasdiki yeterli olamayacağından, hiç olmazsa dil ile ikrar edilerek açıklanması gerekli görülmüştür. Bunun yanında, niyetsiz, sadece görünürde yapılan işler de ne olursa olsun, ibâdet sayılmazlar. Niyetsiz yatıp kalkmak namaz olmadığı gibi, niyetsiz aç durmak da oruç değildir. O halde kötü niyetle veya Allah'a itaat ve yakınlık kastından başka bir maksatla yapılan işler, ibâdet olamazlar.
Lisanımızda çokça kullanılan "tapınmak ve tapmak" kelimeleri, ibâdet'in değil; yalnızca tâat'in karşılığı olabilir. Hatta tapmak ve tapınmak kelimelerinden az çok, ne yaptığını bilmemek gibi bir şuursuzluk mânâsı anlaşıldığı için, bu kelimeleri "puta tapmak" , "haça tapmak" gibi yerlerde kullanırız. Oysa kulluk etmek, şuur bakımından tapmak kelimesinden daha iyi ve anlamlıdır. Şu halde ibâdet terimi, bir tâat mertebesini ifade etmektedir ki, en hususi anlamı "ibâdet", en genel anlamı ise "kulluk" mânâsına gelen "ubûdiyet"tir. İbâdet,
3052] Bk. 57/Hadid, 9; 17/İsra, 1; 18/Kehf, 1
İBÂDET
- 741 -
Allah'ın râzı olduğu şeyi yapmak; ubûdiyet ise, Allah'ın yaptığına râzı olmaktır, diye de tanımlanmıştır.
Kur'an'da İbâdet
İbâdet kavramı, Kur'an'da en çok kullanılan kavramlardan birisidir. Bu kavram, Kur'an'da isim, fiil ve masdar şeklinde 256 defa geçer. “A b d” kökü ve türevleri ise 275 yerde kullanılır. Genel olarak, Allah'a veya Allah'tan başkalarına ibâdeti ifade etmekte kullanılmıştır. Sadece Allah'a ibâdet emredilirken, O'na ortak koşmak ve başkalarına ibâdet etmek, Kur’an’da şiddetle yasaklanmıştır.
Kur'an'da ibâdet kelimesi, daha çok nefislerin sadece Allah için başka kayıtlardan kurtarılması, yalnız O'nun ibâdetine tahsis edilmesine işaret etmektedir. Yani insan, sevgide, korkuda, ümit ve tevekkülde, itaat edip boyun eğmede Allah'a hiçbir varlığı ortak koşmayacaktır. Çünkü ibâdet, sevginin, bağlılığın ve korkunun en güzel ifadesidir. Nitekim dinin bütününü de bu esaslar oluşturur. İbâdet terimi, bu açıdan incelendiğinde, kulun, ibâdet ettiği ilâh (Allah)'ı kemâl derecesinde sevmesi ve tevâzu göstermesi ve bütün bunların ancak Allah için olması gerekmektedir.
"Ancak Sana ibâdet ederiz."3053 "Ederim" değil; "ederiz". Cemaate işaret vardır bu ifadede. Aynı Rabbin kulu olan, O'nun kanunlarına boyun eğen ve O'na tesbih ve ibâdet eden tüm tabiatla, tüm yaratıklarla ortak dili konuşmak, vahdete ermek, beraberce ibâdet etmek var bu ifadede. Kendi iç dünyamızla, tüm organlarımızla, inanç, düşünce ve eylemlerimizle beraber ibâdet etmek var bu ifadede. Tevhid, ancak muvahhid bir toplum içinde gerçek anlamını bulur. Tevhidî bir toplumla beraber hareket edilerek olgunlaşılır, insan olunur. Tevhid kafilesinden ayrı hareket etmekle, güzel olan hiçbir yere varılamaz.
Fâtiha'nın bundan önceki âyetlerinde Allah'ın sıfatları özetlendi. Allah, bu âyete kadar kendini bize tanıttı. "Peki, böyle özelliklere sahip Allah'a karşı nasıl davranmamız gerekir?" sorusuna bu âyet cevap vermiş oluyor: "Sadece Allah'a ibâdet." Fâtiha'da bundan önceki âyetler, sanki bize bu âyetteki ifadeyi söyletmek içindir. Ayrıca, Allah'ı bu âyete kadar anlatılan isim ve vasıflarıyla tanıyıp O'nu tek ilâh ve tek rab kabul eden kuluna Allah, senli-benli ifade kullandırıyor; Allah'ın vasıflarını tanıyıp O'na ibâdet, Allah'la samimiyeti ve sıcak bir bağı oluşturuyor: "Ona kulluk ederiz" değil; "Sana..." Bu âyete kadar üçüncü tekil şahıs ifadesi ve zamiri kullanılırken, burada ikinci tekil şahıs ifadesi kullanıyoruz.
Önce ibâdet, sonra istiâne. İlk adım öncelikle kuldan başlamalı. Sünetullah, ilk başlangıcı bizden bekliyor. Allah'ın kanunu böyle istiyor. Bu konuyla ilgili Kur’ân-ı Kerim’den ve hadis-i şeriflerden bolca örnekler sunmak mümkün. (“Allah'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder.”3054; "Bana bir adım yaklaşana Ben bir arşın yaklaşırım."3055, "Allah'tan sakınırsanız, sizin için furkan kılar."3056; "Allah'tan korkanlara Allah çıkış yolu verir."3057, "Sözünüzde durursanız, Ben de..."3058; "Kim iman edip
3053] 1/Fâtiha, 5
3054] 47/Muhammed, 7
3055] Allah’a nispet edilen bir Hadis rivâyeti
3056] 8/Enfâl, 29
3057] 65/Talâk, 2-3
3058] 2/Bakara, 40
- 742 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sâlih amel işlerse..."3059 Önce bizden duâ, sonra Allah'tan icâbet, önce kul sebebe yapışacak, sonra Allah verecek.
Hakkıyla ve ölünceye dek ibâdet için Allah'ın yardımına ihtiyacımız olacak. Her an yaşantımızı ibâdet halinde değerlendirmek için "...sadece Sen'den yardım isteriz." 3060
"Sadece Sana ederiz kulluğu, ibâdeti..."3061 meâlindeki âyette, kulun, ibâdeti sadece Rabb'ine ait kılıp, nefsini ancak Allah'a teslim etmesinin gereği vurgulanmaktadır. Allah'tan başkasına gösterilen "itaat ve kulluk", o varlığı sahte bir ma'bud yapar. Bu ma'bud ya şeytandır, ya da kendilerini tâğut kılan azgın kişilerdir. Yahut da Allah'ın kitabını hiçe sayarak insanları icad ettikleri hayat düsturlarına ve yaşayış tarzlarına sevkeden önderlerdir. İslâmî anlamda ibâdet ise, Allah'a kayıtsız şartsız itaat etmek demektir. Şeytana ibâdet etmeyi yasaklayan Allah, insan ve cin şeytanlarına kayıtsız şartsız itaatin onlara kulluk/ibâdet demek olduğunu belirtmiş oluyor.
İnsanların, şeytanın teşviki ile yapageldikleri ibâdetlerinin yönü olan putlar ve hayalî/sanal kuvvetler, yani Allah'tan başka tapınılan tüm varlıklar, birer sahte ma'buddur. Çünkü Kur'an, Allah'tan başka hiçbir hak ma'bud olmadığını en açık bir şekilde bildirirken; insanların, Allah'tan başkasına tapmalarını ve onları ilâh kabul etmelerini de, şirk ve büyük günah sayıyor.
İbâdetle ilgili Bazı Âyetler
"(Ya Rabbi,) Ancak Sana ibâdet/kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz." 3062
"Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibâdet etsinler diye yarattım." 3063
"Allah'a ibâdet edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın." 3064
"(Ya'kub) oğullarına: 'Benden sonra neye ibâdet/kulluk edeceksiniz?' demişti. 'Senin ilâhın ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek İlâh'a kulluk edeceğiz, ibâdet edeceğiz. Biz O'na teslim olanlarız' dediler." 3065
"Sizin şu karşısında durup taptığınız heykeller de nedir? 'Babalarımızı onlara tapar bulduk (da onun için biz de onlara tapıyoruz)' dediler." 3066
"De ki: Allah'ı bırakıp size ne zarar, ne de yarar vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, işitendir, bilendir. (O'na ibâdet etmeniz gerekmez mi?)" 3067
"Hahamlarını ve râhiplerini Allah'tan ayrı rablar edindiler; Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa kendilerine yalnız tek ilâh olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. O’ndan başka ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir." 3068
3059] 64/Teğâbün, 9; 65/Talâk, 11
3060] 1/Fâtiha, 5
3061] 1/Fâtiha, 5
3062] 1/Fâtiha, 5
3063] 51/Zâriyât, 56
3064] 4/Nisâ, 36
3065] 2/Bakara, 133
3066] 21/Enbiyâ, 52, 53
3067] 5/Mâide, 76
3068] 9/Tevbe, 31
İBÂDET
- 743 -
"Tevbe eden, ibâdet eden, hamd eden, seyahat eden, rükû eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten meneden ve Allah'ın (yasak) sınırlarını koruyan (onları çiğnemeyen) mü'minleri müjdele." 3069
"İnsanlardan kimi de Allah'a bir yönden (dinin bütününe inanmadan) ibâdet eder. Eğer kendisine bir hayır gelirse, onunla huzura kavuşur (sevinir) ve eğer başına bir kötülük gelirse yüz üstü döner (dini kötüleyerek ondan vazgeçer)." 3070
"Ey mü'minler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin ki umduğunuza eresiniz." 3071
"Ey iman eden kullarım, Benim arzım geniştir, bana kulluk/ibâdet edin." 3072
"İyi bil ki, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka velîler edinerek: 'biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz' diyenlere (gelince): Şüphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir." 3073
“Tâğuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı."3074
“Hayır, yalnız Allah'a ibâdet/kulluk et ve şükredenlerden ol." 3075
"Allah'tan başkasına ibâdet/kulluk etmeyin. Ben, sizin büyük bir günün azâbına uğramanızdan korkuyorum." 3076
"Andolsun Biz, her millet içinde: 'Allah'a ibâdet/kulluk edin, tağut(a tapmak)dan kaçının' diyen bir rasûl/elçi gönderdik." 3077
"De ki: 'Ey kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a ibâdet edelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Birimiz diğerini Allah'tan başka rab edinmesin." 3078
"Allah, kimlere lânet ve gazab etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür." 3079
"De ki: Ben Allah'tan başka yalvardıklarınıza tapmaktan men olundum." 3080
"Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahmân'a kul olarak gelecektir." 3081
"Siz, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza! Aklınızı kullanmıyor musunuz siz?" 3082
3069] 9/Tevbe, 112
3070] 22/Hacc, 11
3071] 22/Hacc, 77
3072] 29/Ankebût, 56
3073] 39/Zümer, 3
3074] 39/Zümer, 17
3075] 39/Zümer, 66
3076] 46/Ahkaf, 21
3077] 16/Nahl, 36
3078] 3/Âl-i İmrân, 64
3079] 5/Mâide, 60
3080] 6/En'âm, 56
3081] 19/Meryem, 93
3082] 21/Enbiyâ, 66-67
- 744 -
KUR’AN KAVRAMLARI
"Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız cehennem odunusunuz. Siz (odun gibi) oraya gireceksiniz." 3083
"İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir örnek var. Onlar, kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizin (taptıklarınızı) tanımıyoruz. Siz, bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir." 3084
De ki: Ey kâfirler! 'Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim ibâdet ettiğime tapıcılar değilsiniz. Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim ibâdet ettiğime tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size; benim dinim bana!" 3085
"Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona: 'Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Bana kulluk/ibâdet edin' diye vahyetmiş olmayalım." 3086
"Bir zaman İbrahim şöyle demişti: 'Rabbim, bu şehri güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." 3087
"Siz Allah'tan başka birtakım putlara tapıyorsunuz. Yalan uyduruyorsunuz. Sizin Allah'tan başka taptıklarınız size rızık veremezler. Siz rızkı Allah'ın yanında arayın. O'na kulluk/ibâdet edin ve O'na şükredin. Hepiniz O'na döndürüleceksiniz." 3088
"Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun âyetlerindendir. Ne güneşe ne de aya secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin. Eğer kulluk ediyorsanız (böyle yapın)." 3089
"De ki: 'Ben dinimi yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na ibâdet/kulluk ediyorum." 3090
"Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk/ibâdet et." 3091
Âyetlerin ortaya koyduğu ilk gerçek "sadece Allah'a ibâdet edip, O'ndan başkasına ibâdet etmemektir." İslâm, ibâdeti sadece Allah'a ait kılmayı emrederken, O'na herhangi bir şeyi ortak koşma yasağını da getiriyor. İnsanlığın tanıdığı veya tanıyabileceği Allah’ın dışında her çeşit ma'bud edinme çeşidini içine alan kesin bir yasak koyuyor.
“Yalnız Sana kulluk eder; yalnız Senden yardım dileriz.”3092
Hamd, âlemlerin rabbi, Rahmân-Rahîm ve din gününün sahibi olan Allah'a mahsustur. Rab, rahman, rahim ve mâlik sıfatlarının kâinatla ve içindeki beşerî âlemle olan ilişkilerinin başlangıçta doğurduğu borcun karşılığı, hamdetmektir. Hamd sadece Allah'a ait olduğu gibi, kulluk/ibâdet de O'na aittir.
Demek ki Fâtiha sûresi, 1-4. âyetlerdeki sıfatların önünde hamd, arkasında ibâdet ve yardım dileme yer almaktadır. Allah yaratan, besleyip büyüten, rahmet ve merhamet edip sahip çıkan bir varlık olması hasebiyle hamde, ibâdete
3083] 21/Enbiyâ, 98
3084] 60/Mümtehıne, 4
3085] 109/Kâfirun, 1-6
3086] 21/Enbiyâ, 25
3087] 14/İbrahim, 35
3088] 29/Ankebût, 17
3089] 41/Fussılet, 37
3090] 39/Zümer, 14
3091] 15/Hicr, 99
3092] 1/Fâtiha, 5
İBÂDET
- 745 -
ve sadece kendisinden yardım talep edilmesine layıktır. Hamdedilmek, kulluğun sadece O'na tahsis edilmesi ve sadece O'ndan yardım ve destek beklenilmesi O'nun hakkıdır.
Şimdi 5. âyette geçen kavramların analizini yaparak şu sonuçlara varmamız mümkündür: “Sadece Sana kulluk ederiz.”
Fahruddîn Râzî ve Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyetin Allah'a nasıl hamd edileceğini öğrettiğini söylemektedirler. "Sadece Allah'a kulluk etmek ve sadece O'ndan yardım dilemek, Allah'a hamd etmektir" diyen bu âlimler, âyeti âyetle tefsir etmişlerdir. Onların tefsirine katılmamak mümkün değildir.
Bize göre 'kulluk' kavramının içi, 'hamd' ile doldurulmaktadır. Rab, rahmân, rahîm ve mâlik sıfatlarına sahip olan Allah, hamd edilmeye, yani ibâdet edilmeye lâyık bir varlıktır. Yaratma, eğitme, rahmet, merhamet ve sahip çıkma sıfatlarıyla insanlar âlemi ile ilişki kuran Allah, şirk koşulmadan ibâdet edilmeye layık bir hüviyete sahiptir.
“İyyâke: Sadece Sana” ibâresi hasr ifade eder. Başka bir deyişle “ve sadece Senden yardım dileriz” ifadesine denk düşmekte ve Allah'tan başka varlıkların tapınma bakımından kutsallığını dışlamaktadır. Cümlenin başına gelmesinin sebebi, kulluktan önce sahte tanrıları dışlamanın zorunlu olduğunu göstermektir.
Abd (Kul) ve İbâdet
“Na'budu” kelimesinin kökü “abede”dir. İbâdet, ubûdiyyet, âbid ve ma'bûd kelimeleri de ondan türemiştir.
Emrini tutmak, ibâdet etmek, tapınmak, çok muhterem tutmak, perestiş etmek, köle etmek, esir etmek, boyun eğdirmek, tâbi kılmak, hükmü altına almak, ıslah etmek, tekâmül ettirmek, ilerletmek, işe yarar hale getirmek, mûteber hale getirmek, kendini vermek manalarına gelmektedir.
'Abede' Kavramı
('abede) kavramının Kur'an'da çeşitli mânâları olup bunları şöyle sıralayabiliriz:
1) Bilmek
“Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.”3093 Hâzin bu âyette geçen “liya'budûni” kelimesine, “liya'rifûnî=Beni bilsinler” mânâsını vermektedir. Çünkü Allah, cin ve insanları yaratmasaydı, O'nun varlığı bilinmeyecekti. Böylece Hâzin, Allah'a ibâdeti bilgiye dayandırmakta veya bilgi ile kulluğu aynîleştirmektedir. Ona göre kulluk, bilmek demektir.
Muhammed Esed de aynı fikri savunmaktadır. Ona göre, bütün akıl sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel amaç, onların Allah'ın varlığını tanımaları ve bundan dolayı kendi var oluşlarını bilinçli olarak O'nun irâdesi ve planı ile uyumlu hale getirme isteği duymalarıdır.
İşte bu iki aşamalı tanıma ve isteme kavramlarıdır ki, Kur'an'ın "kulluk" olarak tanımladığı şeye derin anlamını verir.
3093] 51/Zâriyât, 56
- 746 -
KUR’AN KAVRAMLARI
2) Birlemek, Tevhid
İbn Abbas'a göre Kur'an'da ibâdet kavramı, birlemek anlamına gelmektedir. Tevhid inancı olmadan kulluk yerine getirilemez. Nesefî de İbn Abbas'ın görüşünü naklederek, tevhid ile abd kavramını birleştirmektedir. Hâzin ile Nesefî'nin görüşlerini bir araya getirirsek şöyle bir sonuca varabiliriz: Bilgiden kalkan ve tevhidde konaklayarak insanı Allah'a yaklaştıran gönül oluşumuna, kulluk denmektedir. Demek ki kulluk için birlemek, birlemek için de bilmek gerekiyor.
3) İtaat Etmek
İbn Abbas “ya'budu” kelimesine “yutî'u” mânâsını vermektedir. Kulluk yapabilmek için itaat şarttır. İtaat edilmeyen varlığa kulluk edilmiş olmaz.
Demek ki insanlar ve cinler, Allah'ı bilmek, birlemek ve itaat etmek için yaratılmışlardır. Bilgi, insanının uğruna yaratıldığı bir değerdir. Var olmanın temelinde sadece Allah'a ibâdet etmek vardır. Bilgisiz, tevhidsiz ibâdetin bir şeye yaramayacağı da bir gerçektir.
4) İbâdet Etmek
(abede), dini Allah'a has kılarak yapıldığında ibâdet, Allah dışında bir varlığa yapıldığında ise 'şirk' olduğu için tapınmak anlamına gelir. Fâtiha, 5. âyetteki “iyyâke na'budu=yalnız Sana ibâdet ederiz” ifadesi, başka âyetlerde şöyle geçmektedir: “Allah size kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir.”3094; “Rabbin, sadece Kendisine kulluk etmenizi emretti.” 3095
Fâtiha, 5. âyette başa gelen “iyyâke=sadece Sana” ifadesi, bu iki âyette istisnadan sonra gelmektedir. Mana ağırlığı ve tahsisin vurgusu bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Yusuf, 40 ve İsrâ, 23'te Allah emrederken, Fâtiha, 5'te kul kendisi ifade etmektedir. Her üç âyetteki ifadenin amacı, şirki dışarıda bırakıp, şirksiz bir ibâdetin yapılmasıdır.
Şirkten uzak bir kulluk veya ibâdet nasıl yapılabilir? Bu sorunun cevabını şu âyetlerle verebiliriz: “De ki: ‘Ben, dini Allah'a hâlis kılarak O'na ibâdet etmekle emrolundum.”3096; “De ki: ‘Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibâdet ederim.” 3097
Şirkten uzak bir ibâdet, dini Allah'a tahsis ederek, yani dininde ihlâs sahibi olarak yapılan ibâdettir. Bu âyetler, Fâtiha, 5. âyetteki “iyyâke=sadece Sana” demenin neyi ifade ettiğini açıklamaktadır. “Sadece Sana” demek; dini Allah'a tahsis ederek ve ihlâs sahibi olarak demektir. Bu tarz bir ibâdet, tevhid inancının eyleme dönüşmesi, tek İlâh inancının davranışlara yansımasıdır. Bütün davranışlarında Allah'ın yanında olduğunu hissetmesi ve O'na yönelmesidir. Kulluğu güzelleştiren de bu tarz olan yöneliştir. İbâdetteki ihlâs ve dini Allah'a tahsis etme olgunluğu, sadece Allah'a yönelme ile doruk noktasına çıkmaktadır. Kulluğun bu güzelliğini Allah şöyle ifade etmektedir: “Biz Dâvud'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu. Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi.” 3098
3094] 12/Yusuf, 40
3095] 17/İsrâ, 23
3096] 39/Zümer, 11
3097] 39/Zümer, 14
3098] 38/Sâd, 30
İBÂDET
- 747 -
Dini Allah'a tahsis ederek ve sadece Allah'a yönelerek yapılan ibâdet, şirki dışlayan ve insanı şirkten uzak tutan bir ibâdet olmaktadır. Allah, dini Allah'a has kılarak ibâdet etmesini Hz. Peygamber'e niçin emretmiştir? İnsanın başka varlıklara ibâdet etme ihtimali var mıdır? İnsanlar şeytana, putlara ve kendi nefislerine tapınabilirler mi?
“Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi? Bana kulluk ediniz, doğru yol budur demedim mi?” 3099
Bu âyetlerin birincisi, şeytana tapılma ihtimaline karşı insanları uyarmaktadır. Bu uyarısını, şeytanın insanların düşmanı olduğu gerçeğine dayandırarak yapmaktadır. Doğru yolun sadece Allah'a ibâdet etmek olduğu bilincini de vermektedir. Âyetlerin birincisi şirki yasaklıyor, ikincisi doğru tapınmanın bilgisini veriyor. Ayrıca olumsuzdan olumluya giden bir metodla, tapınmanın eğitimi veriliyor. Hem şeytana hem de Allah'a tapınmanın imkânsızlığının bilinci kazandırılıyor. Bu bilinç verilmeden, Yalnız Sana ibâdet ederiz ifadesinin gündeme gelmesi mümkün değildir.
“Hevâ ve hevesini tanrı edineni gördün mü?”3100 Bu âyete göre insan, kendi nefsini/ nevasını tanrı edinebilmektedir. İnsan aklını ve gönlünü nefsinin emrine verirse, nefsini tanrı edinmiş olur. Demek ki sınırsız arzu ve hevesler, insanın içindeki psikolojik yönelişi tam bir denetim altına alabilir. Böyle bir denetim altında, bütün eylemlerimizi nefsin emirlerine göre yaparsak, nefsi tanrı edinmiş oluruz. Nefsin kullan, beyin, gönül ve davranışlardır. Şirkin kökleri, insanın nefsinden beslenmektedir. Terk edilmesi ve farkına varılması en zor olan şirk, hevânın tanrı haline gelmesidir.
Onun içindir ki kul “iyyâke na'budu=yalnız Sana kulluk ederiz” derken, nefsini tanrı edinmekten de sıyrılmış olmaktadır. Kendi benliğini tanrı edinmekten sıyrılamayan insan bu ifadeyi kullanamaz. Şeytan ve kendi nefsinin dışında kalan canlı ve cansız varlıklara, yani putlara tapınma ihtimâli de vardır. Bu hususta pek çok âyet vardır:
"Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz’ diye cevap verdiler.” 3101
“İbrahim'in şöyle dediğini hatırla: ‘Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut." 3102
İnsan tabiattan herhangi bir varlığı tanrı edindiği gibi, kendi eliyle yaptığına taptığı da olmuştur. Bazen tabiat olaylarının zararından korunmak bazen de faydasını elde etmek için onlara tapınma yolunu seçmiştir.
Allah, tarihte insanların yaşadıkları şirkin çeşitlerini ve tonlarını bize anlatarak, şirkin kötülüğüne karşı bilincimizi açmakta ve tevhid inancı için gönlümüzde bir yer oluşturmaktadır. Çünkü şirkten temizlenmeyen gönle tevhid inancının girip yerleşmesi imkânsızdır. Böylece Allah, eğitime eskimeyen bir metod kazandırarak, yanlışlardan temizlenmeyen bir beyin ve gönle, doğrulan kazandırmanın ve yerleştirmenin imkânsızlığına dikkat çekmiştir. Bir demirin pasını
3099] 36/Yâsin, 60-61
3100] 45/Câsiye, 23
3101] 26/Şuarâ, 71
3102] 14/İbrahim, 35
- 748 -
KUR’AN KAVRAMLARI
silmeden oraya boya sürülürse, o boya tutmayacak ve kısa zamanda içindeki pası kusacaktır. İnsanın gönlündeki şirk pasını silmeden oraya tevhid inancının boyasını sürmek kalıcı olmayacaktır. Zamanla o pas kendini dışa vurup, boyayı yok edecektir. İşte bu gerçeğe dikkat ederek hareket etmek, din eğitiminin ana metodlarından biri olmalıdır.3103
İbâdet; Kalıp ve Kalbin, Tüm Organların Allah'a Yönelmesidir
Bazı insanlara göre ibâdet, kuru bir inanç kabul edilirken, bazılarına göre de sadece belirli hareketleri yapmaktan ibâret sanılmaktadır. Bazıları insanlara iyilik yapmanın ibâdet yerine geçeceğini düşünüyor. Bazıları kalp temizliğinin yeterli olduğunu (bunun ibâdet yerine geçeceğini) söyleyip kendini kandırıyor. Yine bir kısım insanlar, Allah'a ibâdetin gâyesini tam olarak anlayamadıklarından, yaptıkları ibâdetlerinde, ya şuursuzca davranırlar, ya da ibâdeti dünyevî fayda açısından değerlendirirler. Bütün bunların yanında, pek çok insan da, Allah'ın ve O'nun dininin dışında birtakım varlıklara, sistemlere ibâdet ederek onlara kul olmuştur.
İbâdeti, sadece dış görünümündeki şekillerde değerlendiren kimseler, ibâdetlerde titiz davranmayı, ilk anda bir nevi dar görüşlülük yahut şekilcilik olarak kabul edebilirler. Ancak, daha derin ve etraflıca düşünülüp araştırılırsa, pek çok gerçeklerin farkına varmak mümkün olur. İbâdet, Allah ile her an ilişki kurmaya bir vâsıtadır. İbâdet, ruhun ve bedenin ölçülü ve disiplinli bir hale gelişini sağlar. Güzel ahlâkı yansıtan hareketleri içeren, ruhumuzun Allah'a yabancılaşmasını önleyerek O'nu bize unutturmayan, ibâdettir.
İnsanın, ruhundaki gizli duygularını dışa vurmak için, zâhirî şekilleri kullanma eğilimi vardır. Bu gizli duyguları anlatmak için, zâhirî şekillere başvurmadan insan, ruhî duygularını tatmin edemez. Duygularını bu şekillerle ifadelendiren insan, hissen ve ruhen bir bütünlük kazanır. Bu haliyle de rahat edip huzura kavuşur.
İslâm dini, bütün ibâdet kurallarını bu fıtrî esas üzerine kurmuştur. Bunun için işi, ne sadece içten gelen niyetlere, ne de ruhî duygulara terk etmemiş, aksine ibâdetlere ait yönelişlerde, dış ile içi (zâhir ile bâtını) tam bir uyum içerisine sokarak huzur ve mutluluk temin edilmiştir. Bu cümleden olmak üzere mü'min, namazda kıbleye yönelir, hacda belirli bir yerde ihrama girer, bir kıyafete bürünür, orucunu tutarken yemez, içmez... Böylece her ibâdetiyle bir hareket, her hareketiyle de bir ibâdet icrâ eder. İslâm dini bu yöntemiyle nefsin zâhiri ile bâtınını birleştirip, kuvvetler arasını denkleştirir. Bunun sonucunda kendi mefkûresine uygun olarak insan fıtratına tam bir uyum bahşeder.
İbâdet, Fıtrattır
İslâm dini, yeryüzüne getirdiği bütün gerçekçi kurallarla, insan fıtratında mevcut olan ibâdet duygusunu, en doğru bir şekilde geliştirerek bu ihtiyaca cevap verir. Böylece el ile tutulup gözle görülen veya gizli bir kuvvetin varlığını, değişik varlıklarda görerek onlara tapanları da yanlış inançlardan ve tapınmalardan kurtarır. Bu özelliğinden dolayı Allah'tan başka ilâh kabul etmek suretiyle
3103] Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c. 1, s. 136-138
İBÂDET
- 749 -
putlara tapan bir toplumda, bu yanlış inancı ve ibâdet şeklini, bir daha dirilmeyecek şekilde tarihe gömen tek din İslâm'dır. İnsanları, hür irâdeleriyle Allah'a yönelten, onların birbirlerine kul köle olmalarını önleyen, onları her türlü yanlış tapınmalardan kurtarıp Allah'a götüren hiç şüphesiz bu hayat nizamı olan İslâm'ın kendisidir. İslâm'ı benimseyip ona mensup olanların belirgin özellikleri vardır. Bunların en önemlilerini şöylece belirtebiliriz: Allah'ın varlığına, birliğine, tek ilâh olduğuna inanmak. O'ndan gelen bütün hükümlerin gerçek ve doğru olduğunu kabul etmek. Allah'ın bildirdiği İlâhî hükümler doğrultusunda yaşayarak Allah'a ibâdet etmek ve O'na kul olmak. Rasûlün ahlâkı ile ahlâklanmak.
Allah'ı tek rab bilerek O'na kulluk etmek, insanı tevhid inancına ve bu inancın gereğine götürür. Bu iman ve şuura sahip olan insanlardan oluşan bir toplum, yeryüzündeki her çeşit şirk odaklarını dağıtır.
Din, sadece vicdanlara hapsedilen kuru bir inanç değildir. Aksine din, bütün hayatı kapsayan, hayatî olaylar arasındaki bağı temin ederek bütün yaşayışı en köklü ve sağlam esaslara bağlayan İlâhî bir nizamdır. Bu nizam, Allah'ın birliği esasına dayanır. İnsanî ilişkilerin en sağlamı bu inançtan doğar. Yine bu inanç insanlık hayatının her alanına ışık tutar.
Kur'an'a müracaat edilerek incelendiği zaman, ibâdetin, insan hayatının tümünü kapsayan bir terim olduğu anlaşılır. Sadece belirli hareketleri ve işleri ibâdet kabul edip, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümleri ve bunları uygulamayı ibâdet kabul etmemek, Kur'an'daki ibâdet anlayışına ters düşer. İbâdet, bir şekil ve formaliteden ibâret de değildir. Aksine, bir din edinme, bir sisteme bağlanma ve günlük hayatta yaşanan bir doktrine uyma meselesidir. Bu özelliklerinden dolayı Kur'an'da en çok önem verilen bir konu olmuştur.
İslâm, başlangıçtan nihâyete kadar, ibâdeti hayata yaymayı en büyük gaye edinmiş bir dindir. İslâm'ın siyasî ve iktisadî nizamında, ceza hukukunda, medenî ve aile hukukunda ve bu dinin içine almış olduğu diğer konularda, başka bir hedef yoktur. Kur'an'ın gaye olarak tayin ettiği bu hedefe, insanlar, ancak Allah'ın hükümlerine uygun olarak yaşadıkları zaman ulaşabilirler.
Günümüz insanları, ibâdetin, Allah'ın koyduğu bütün emirleri kapsadığı gibi, kişiyi Allah'a yönelten her hareketi, her işi de içine alan bir terim olduğunu bilmelidirler. İnsanoğlu, kalbini Allah'a yönelttikçe hayatında yaptığı her hareketin ibâdet haline dönüşmesi mümkündür. İslâm dini, Allah'ın varlığını ve birliğini beyan etmeye çok büyük önem vermiş, hiçbir yönden şirk şâibesi taşımayan bir ibâdet esası ortaya koymuştur. Bunun için hiçbir varlığın, tüm varlıkların yaratıcısı gibi olamayacağını ısrarla belirtmiştir. Yine İslâm, yaratıcı ile yaratılmışlar arasındaki bağın gerçeğini de belirtmeye özen göstermiştir. Her varlık gibi, insanla Allah arasında da bir bağın var olduğunu, bunun da "ulûhiyet" ve "ubûdiyet" esaslarından ibâret bulunduğunu kesinlikle belirtmiştir. İşte bu gerçek, Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Allah'a ibâdet edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yok."3104 Bütün peygamberlerin kesinlikle belirttiği gerçek: "Allah'ın tek bir ilâh olduğu ve O'na ibâdetle kulluk edilmesi"dir.
Her asırda olduğu gibi günümüzde de her türlü şüphe ve bilgisizlikten kurtulmak için, bu gerçeğin aydınlık esaslarına sarılmak yeterli olacaktır. Çünkü insan
3104] 7/A'râf, 59
- 750 -
KUR’AN KAVRAMLARI
şuurunun istikrarı, düşünce ve davranışın doğruluğu, Allah'ın bütün âlemlerin tek Rabb'i; tüm yaratıkların da O'nun kulu olduğu gerçeğinin kavranmasına bağlıdır. Allah ile olan alâkada, insanların hepsinin eşit olduğu da kesinlikle bilinmelidir. Hiç biri O'nun ilâhlığına ortak değildir, olamaz. Bundan dolayıdır ki, İslâm'da, kulluğun tabii belirtisi olan takvâ ve amel-i sâlih (iyi işler)den başka bir şeyle, Allah'a yaklaşmak, hiçbir insan için mümkün değildir.
Doğruyu kabullenmenin ve doğru olmanın biricik yolu, bütün insanların tek ma'bud olan Allah'a yönelmeleri ve O'na kulluk etmeleridir. İnsanlığın huzur ve mutluluğu, hâkimiyeti Hûdutsuz, saltanatı ebedî olan Allah'a yönelmededir. İşte, insanların Allah'a karşı durumu budur. Allah yaratan, insanlar ise diğer varlıklar gibi yaratılandır. O rabdir. İnsan ise kuldur. Allah'a kul olmak, insanı kullara kulluktan kurtarır. Allah'a kulluktan kaçınanlar kendileri gibi kulların kulu olurlar, ya da nefislerinin, arzu ve isteklerinin kulu durumuna düşerler. Bazıları “vatandaş” vb. sıfatları süslü göstererek “kul” kavramını (Allah’a kulluğu) aşağılamaya çalışıyorlar. Bunlar, câhil ve gâfil kâfirlerdir.
Tarihin çeşitli dönemlerinde olduğu gibi, günümüzde de bir kısım insanlar, yaratıklardan herhangi birine bütünüyle bağlanarak onun huzurunda öyle tapınmalar yapıyorlar ki, bütün şuurlarını o tapınmaya bağlayarak ilerisini göremez oluyorlar. Hak ma'budu ve hakiki ibâdeti unutturan, onları şirke düşüren kötülüğün kaynağı, Allah'tan başka varlıklara tapmak, onların koyduğu kurallara uyarak onlara ma'bud ve ilâh muâmelesi yapmaktır. Yeryüzünün her çeşit putları, haksız ve bâtıl ma'budları hep bu tür düşünce, davranış ve his sonucu ortaya çıkmıştır. Fakat şu bir gerçektir ki, bütün mevcûdiyetini fânilere, Allah'tan başka varlıklara ve O'nun dininin dışındaki sistemlere bağlayanlar, tehlikeye adaydırlar. Sadece Allah'a ibâdet edilmelidir. Çünkü ibâdet O'nun hakkıdır. Allah'a ibâdet edenlerdir ki, O'ndan başkasından korkmaz ve ümit etmezler de sadece O'na kul olurlar. Gönüller Allah'tan başkasına bağlandığı zaman insanlar korku kaynağı ile ümit kaynağını ayrı ayrı görürler. O zaman bir de bakarsınız ki bir tarafta dilber sevgi ma'budları, diğer tarafta da kahraman korku ma'budları dizilmiştir. İkisi arasında kalan zavallı insan, bu hal içinde çırpınır, tapınır ve bunu da bir ibâdet sanır. Yaratıklardan hiç biri rab olamaz. Her şeyin mutlak Rabbi Allah'tır. O'na ibâdet edilmelidir. Çünkü ibâdet ve ubûdiyet Allah'ın hakkı, insanın da vazifesidir.
Günümüzde birtakım insanların, hevâ ve heveslerini, her türlü menfaat ve çıkarlarını kendileri için ilâh edindiklerini görmekteyiz. Kur'an, Allah'ın İlâhî dinini bırakarak, değişik arzu, istek ve menfaatlerini, davranışlarının tek kaynağı yapan ve böylece bunları put mevkiine çıkarıp hevâ ve hevesinin kölesi olan insanları, hayret verici bir canlılıkla ortaya koyuyor: "Gördün mü o kimseyi ki, hevâ ve hevesini kendisine ilâh edinmiş..."3105 Yani, gerçeği kabul etmemiş, düşünememiş, keyfi ne isterse onu ma'bud edinmiş, böylece kendi zevkinin sevdasına düşmüş. Çünkü hevâ ve diğer nefsî duygular, gözü kör, kulağı sağır ederek kalbi hissiz bırakır. Bu duruma düşen kişi, âlim de olsa ilmine rağmen gerçeği duyamaz olur.
Kur'an'ın, bu canlı tasviri karşısında, artık her insan, neye ibâdet ettiğini ve kimin kulu olduğunu kendisi anlayabilir ve anlamalıdır. Şunu unutmamalıdır ki, gerçek kulluk, her türlü bâtıl din ve ma'budlardan kaçınıp sadece Allah'a
3105] 45/Câsiye, 23
İBÂDET
- 751 -
yönelmek demektir. Çünkü insan, Allah'ı ma'bud tanıyıp O'na kulluk yapmak için yaratılmıştır. İşte yaratılış sebebi. Allah'tan başkasına sarf edilen ömürler, kaybedilmiş demektir. İbâdet, kulun kendi isteğine bırakıldığı için, ihtiyârî (seçme özgürlüğü olan) işlerdendir. Ancak her insan, Allah'a ibâdetle yükümlüdür. İrâdesini Allah'a yönelterek hareket eden kişi sâlih kullardan olur. 3106
İbâdetin ruhu ve şartı, tevhid ve ihlâstır. Allah'ın birliğine iman etmedikçe O'na ibâdet edilemez. Allah'a gerçekten ibâdet edenler de O'ndan başka ma'bud tanımazlar. Allah'tan başkasını O'na ortak koşarak tapmak ise Allah'ı tanımamaktır. Din, tevhid ve ihlâsla Allah'a ibâdet etmekten ibârettir. Gerçekten de insanoğlunun maksadı ne ise, ma'bûdu da odur. Allah, kendisinden başka ilâh olmayan tek bir İlâh olunca her türlü ibâdetin sadece O'na yöneltilmesi tabiî ve mantıkî sonuç olmaktadır. İbâdet konusu direkt olarak akîde konusuna bağlıdır. Akîde, bu dinde vicdan içinde gizlenmiş, sınırları belli olmayan yüzeysel bir şey değildir. Her düşüncede, her eylemde kendisini gösteren bir potansiyeldir.
Allah, insanlara ibâdet edecekleri belirli yollar çizmiştir. Bu yollarda ruhun yeri vardır; kalbin huşûsunda, tevâzu ile Allah'a itaatte... Aklın yeri vardır; Allah'ın yarattıkları ve O'nun âyetleri hakkında tefekkürde... Bedenin yeri vardır; kıyamda, rükûda, secdede, oturuşta, çeşitli yönlerden itaatle hareketlerde... Böylece ibâdet, Allah'ın sevdiği ve râzı olduğu insanın bütün hayatını kuşatan bir iş olur. "De ki: şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir." 3107
Câhiliye döneminde de görülmüştür ki, akîde sapınca, zarûrî olarak ibâdet de sapıyor. Ancak akîde düzgün olunca ibâdetin sahih konumuna oturması mümkün oluyor. Çeşitli sebeplerden ötürü akîde ve ibâdet konusunda sapmalar oldu. Haddinden fazla ta'zim (büyükleme) belli bir şahsa veya cisme yönelme kalbin âfetlerinden bir âfettir. Zamanla ta'zim kutsamaya, sevgi de ibâdete dönüşüyor. Yalnızca sevgi ve ta'zim bir sapma değildir. Fakat sevgi ve ta'zimde aşırılık, kutsamaya götüren, derken ibâdete ileten bir sapma oluyor. İbâdet konusunda câhiliyenin sapmasını İbn Abbas (r.a.) açıklarken, Kur'an'da geçen Vedd, Suvâ, Yeğûs, Yeûk ve Nesr putları hakkında der ki: "Bunlar, Nuh kavminin sâlih adamlarının isimleridir. Bunlar ölüp gidince şeytan onların kavmine 'bunların heykellerini meclislerinize dikin ve o heykellere bunların adlarını verin' diye fikir verdi. Onlar da bunu yaptılar ve amaçları bunlara tapınmak olmadığından ibâdet etmediler. Fakat bu nesiller ölüp gidince ve bunların o kişilerin hâtıralarını canlı tutmak için heykellerinin dikildiği bilgisi silinip yok olunca geriden gelen nesiller bunlara tapmaya başladılar." 3108
Beşeriyet, hâlâ bu sapmanın değirmeninde dönüyor ve bu onları şirk türlerinden bir türe sokuyor. Putlara tapmanın şekillerinde değişmeler olsa da putperestlik kaybolmamıştır. Bereket umarak türbelere el sürmeyi, kesin kabul olur inancıyla türbenin yanında duâ etmeyi, türbede yatandan yardım istemeyi, ölü veya diri beşerden sıkıntıları için imdat dilemeyi, bez bağlayıp mum dikmeyi, türbenin etrafında tavaf eder gibi dönmeyi... ibâdet konusunun neresine koyacağız? Kutuplara, abdallara Allah'ın, kendi mülkünde tasarruf yetkisi verdiğine, bu
3106] Yakup Çiçek, Fahrettin Yıldız, Dingünü İbâdet, Bir Y., s. 126
3107] 6/En'âm, 62
3108] Buhârî
- 752 -
KUR’AN KAVRAMLARI
nedenle mürid şeyhinden şefkat ve merhamet isteyip tazarrûda bulunursa işleri şeyhin müridin yararına çevireceğine ve onu tehlikeden koruyacağına, kabirdeki sorulara şeyhin müridi yerine cevap vereceği anlayışına ne isim verilmeli?
Arap yarımadasının müşrikleri şöyle diyorlardı: "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz."3109 Yani, biz bunların zatları için değil; fakat onların Allah katındaki itibarları için ibâdet ediyoruz diyorlardı. İslâm, beşer ile Rabbi arasındaki bütün aracıları kaldırmak ve kul ile Rab arasındaki direkt bağı kurmak için geldi.
"Rabbiniz (şöyle) buyurdu: Bana duâ edin, size icâbet edeyim."3110 "Kullarım Beni sana soracak olursa, işte Ben pek yakınım. Bana duâ ettiği zaman duâ edenin duâsına cevap veririm."3111 İslâm, dini sadece Allah'a ait kılmak için geldi.
İbâdet, Hayatın Tüm Alanlarını Kuşatır
İbâdet, hayat yolunun bütünüdür. Namaz, oruç gibi ibâdetler, insanın azığını ikmal ettiği, enerji depolanan istasyonlardır. Azık bittikçe ve yolcu, önündeki istasyona her uğrayışında yeni bir enerji ve azık aldığı duraklardır namazlar, oruçlar. Bu dinde ibâdet anlayışı ve yolu geniş kapsamlıdır; insanların ibâdet diye isimlendirmekte birleştikleri birtakım taabbudî sembollerle sınırlı değildir. Bu semboller -bütün önemlerine rağmen- farz kılınan ibâdetin sadece bir parçasıdır. "De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm ortağı olmayan Rabbu’l âlemîn Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur."3112 Namaz ve kurban, sembolleri temsil ediyor; fakat gaye bundan daha büyüktür. Gaye ölünceye kadar hayatın tümünün, hatta bizzat hayatın, ortağı olmayan Allah'a yöneltilmiş bir ibâdet olmasıdır. Yani ibâdet; her ânı, her işi, her fikri, her duyguyu kapsıyor.
"Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk/ibâdet etsinler diye yarattım."3113 Cinlerin ve insanların yaratılış hedefi Allah'a ibâdete hasredildiğine göre, hayatın bütününü ölünceye kadar sadece şeklî farzlar doldurabilir mi? Bu, ancak ibâdetin hayatın her yönünü kapsaması durumunda gerçekleşir. Bu da bilfiil İslâm'da vardır. Şeklî ibâdetler namaz da olsa, zekât, oruç veya hac da olsa, belirli bir süreyi kapsar. Ya da kişi nâfilelerle bu süreyi arttırabilir. Fakat hayatın bütün alanını dolduramaz. Bu şekilde ancak Allah'ın nurdan yarattığı melekler ibâdet edebilir.3114 Yoksa insanoğlu bütün vakitlerini klasik ibâdetlerle geçiremez. İnsanın usanan bir bedeni, dağılan bir aklı vardır. Bu yüzden usanmaksızın gece-gündüz Allah'ı tesbih edemez. Zaten Allah da onu bununla mükellef kılmamıştır. Allah, her kişiye ancak gücünün yettiğini yükler. Allah onu bu yapıda yaratmıştır; onun gücünün sınırlarını biliyor, güç yetiremeyeceği şeyi teklif etmiyor. Bununla beraber, onun bütün hayatı Allah için olmalıdır. Zira Allah, onu sadece ibâdet için yaratmıştır. Peki, bu, istenilen ibâdetler sadece şekilsel ibâdetlerde kalırsa gerçekleşebilir mi? Bu, ancak ibâdetin mânâsının genişleyip yeryüzündeki insanın bütün eylemlerinin ona dâhil olmasıyla gerçekleşir. Bu da her türlü amelin tevhide bağlanıp, tevhidin de bütün gerektirdikleriyle hayat tarzı olduğunda mümkündür.
3109] 39/Zümer, 3
3110] 40/Mü'min, 60
3111] 2/Bakara, 186
3112] 6/En'âm, 162-163
3113] 51/Zâriyât, 56
3114] 21/Enbiyâ, 20; 66/Tahrîm, 6
İBÂDET
- 753 -
Siyaset ibâdettir... Allah'ın şeriatını tatbik olduğunda, yeryüzü gerçeklerine göre Rabbânî adâlet tatbik olduğunda, insanları tek bir ilâha kulluk ettirdiğinde, tâğutlardan kurtarıp hürriyete kavuşturduğunda siyaset ibâdettir.
İktisadî dinamizm ibâdettir... Para, helâl kazançtan elde ediliyorsa; para ve mal biriktirilip, bunlarla hayra dâvet ve şerle savaş oluyorsa; kazanılan para temiz işlere harcanıyorsa o meşrû iş, iktisadî birikimler ve para ibâdettir.
Sanat etkinlikleri de ibâdettir... Meşrû olan sanat türleriyle Hakka dâvet ve kötülüklerle savaş olduğunda, Rabbânî anlayış gereğince yeryüzünü îmar ve Allah isminin yüceltilmesi için insanları çalışmaya ve güzele teşvik ettiğinde.
Kısaca, Rasûlülllah’ın (s.a.s.) ibâdetin insan hayatındaki büyük küçük her şeyi kapsadığını öğretmek için buyurduğu gibi "hatta eşinin ağzına koyduğu bir lokma bile" ibâdettir.
Bütün ibâdetler, dünya ve âhireti beraber hedefleyen bir iştir. İster klasik ibâdet tanımı içine giren semboller olsun, ister insanın icra edip yürüttüğü hayatî faâliyetler olsun.
İbâdetleri ma'bedlerle sınırlamayan bir dinin, temel buyruklarının yanında, gülümsemeyi, sevmeyi, çalışmayı, ticareti, yeme-içmeyi, kızmayı, ağlamayı, yürümeyi, nefes almayı, sevişmeyi, yani hayatın kendisini ibâdet haline getirmesine neden hayret etmeli? İlâhî sınırlar korunduğu zaman hayatın her birimi gerçek kimliğini kazanır. Bu kimlikle açılır cennetin kapıları.
Hıristiyanlar sadece kiliselerde ibâdet edebilirler. İslâm dışındaki hemen her din de, ibâdeti, tapınmayı kendi mâbedlerine has kılar. Günümüzdeki farklı tapınmalar için de bu geçerlidir: İnsanların ibâdet ihtiyacını tatmin için arenalar, stadyumlar, müzikholler, türbeler, anıtlar, anıtmezarlar inşâ edilmiş, insanlar tapınmak için belirli vakitlerde buralarda sevdikleri uğruna kendilerinden geçmekte, ayılıp bayılmakta, huşû içinde tapınmaktadırlar. Hatta bu sahte ilâhların önünde kendinden geçen insanlardaki huşû ve gönülden bağlılık nice müslümanın namaz gibi en önemli ibâdetinde bile yok.
Müslüman, ibâdet etmek için mutlaka mescid ve câmi aramaz; Her yerde ibâdetini yapabilir. Tüm arz mesciddir müslüman için. "Benim için yer(yüzü) tertemiz ve mescid kılındı. Namaz vakti gelince, kişi bulunduğu yerde namazını kılar."3115 "Mescidlerimiz işgal altında!" demiş olsak, bazılarımızın aklına yalnız İsrail işgali altındaki Mescid-i Aksâ gelecek. Veya Allah'ın değil; tâğutların emrinde memur olan bazı bel'amların güdümündeki mescidler (Aslında nice câmiler, devlet dairesi haline gelmekte, hatta kiliseleştirilmekte, nice imamlar papazlaştırılmakta veya bel'amlaştırılmakta). Ama bizim kastımız, daha geniş; Evet, mescidlerimiz işgal altında ve putlarla dolu. Yeryüzü mescidi, putlardan, tâğutlardan ve putçu düzenlerden temizlenme çabası olmadıkça müslümanların ibâdetleri sıhhatli olmaz ve gerçek ibâdet, gerçek kurtuluş gerçekleşmez. "Mescidler Allah'a aittir. Orada Allah ile beraber bir başkasına dâvet, duâ etmeyin." 3116
Bazı insanların sandığı gibi, ibâdet sadece âhiret için değildir. Zira bu din, dünya hayatındaki insanın işini ıslah etmek için de inmiştir. Akîdesini olsun,
3115] Buhârî, Salât 56; Müslim, K. Mesâcid 4
3116] 72/Cin, 18
- 754 -
KUR’AN KAVRAMLARI
şeriatını olsun, ibâdetini olsun, onun dünyadaki her şeyini düzene koymak için gelmiştir.3117 Bundan dolayı bu dinde dünya ile âhiret her konuda birbirine bağlıdır. İnsanlar, dünya hayatında çalışan organları, âhirete bağlı kalpleriyle dinin gölgesinde yaşarlar. "Şüphesiz namaz, fahşâdan (her çeşit aşırılık ve ahlâksızlıktan) ve kötülükten men' eder."3118 Dünyada kötülüklerden menediyor, âhirette ise mükâfat var. Mü'min, Allah rızâsı için namaz kılar. Aynı zamanda fahşâdan, fuhuştan ve kötülükten de alıkonarak dünya hayatını ıslah etmiş olur. Orucun farz kılındığını bildiren âyetin sonunda da "umulur ki korunursunuz" denilir.3119 Dünyada korunup (takvâ sahibi olup), yeryüzünde hayatınızı ıslah edersiniz, âhirette ise mükâfata erişirsiniz. Zekâtın emredildiği âyetlerde3120 geçen temizleme, çoğaltıp arttırma, zenginin fakire bağışlaması, zekâtın belirlenen sınıflara dağıtılması dünyada yapılır; âhirette ise mükâfat vardır. Hacc sûresi, 27-28. âyetlerde belirtilen maslahatlar da böyle. Böylece ibâdet aynı anda hem dünya, hem de âhiret için oluyor.
Bir başka yönden Lâ ilâhe illâllah'a bütün gerektirdikleriyle yapışan bir müslümanın hayatında âhiretten kopuk sadece dünya için bir amel yoktur. Hatta insanların sadece bedenî, hatta hayvanî, sadece dünyalık gördükleri cinsel ilişki bile buna dâhildir. Nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) buyuruyor ki: "Sizden herhangi birinizin cimâ yapmasında sevap vardır." Dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Bizden herkes eşine ona duyduğu şehvetten dolayı gider, böyleyken nasıl ona sevap olur? Cevaben buyurdu ki: "Ne dersiniz, şâyet harama gitseydi günah olmayacak mıydı? İşte, helâle gittiğinden ona sevap vardır."3121 Bu sebeple eşler arasındaki sevişmeler bile aynı anda hem dünyevî, hem de uhrevî bir iş (yani ibâdet) oluyor. 3122
Allah'a İbâdet
Allah'a ibâdetin anlamı: Kur'an'da 82 âyette "Allah'a ibâdet"ten söz edilmiştir. İnsan, Allah'a ibâdet için yaratılmıştır.3123 Bütün peygamberler, insanları Allah'a ibâdet etmeye dâvet ettikleri gibi,3124 kendileri de O'na ibâdet etmişlerdir.3125 Kur'an'da hem "ey insanlar" hitâbıyla,3126 hem de "ey mü'minler" hitâbıyla3127 Allah'a ibâdet etmek emredilmiş ve ibâdetin ihlâsla,3128 hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnız Allah'a yapılması istenmiştir.3129 Allah'a ibâdetten bahseden âyetlerdeki ibâdet kavramı, genel olarak tevhid, itaat, duâ, Allah'ı bilmek, O'na boyun eğmek, iman etmek ve sâlih amel işlemek anlamlarını ifade eder.
Kur'an'da ibâdet kavramı; Allah'ın varlığını ve birliğini ikrar etmek, peygamberlerine ve peygamberleri ile gönderdiği İlâhî vahye iman etmek, O'na boyun eğerek itaat etmek, İslâm'ın helâl ve haram, emir ve yasak bütün hükümlerini
3117] Bak.57/Hadîd, 25
3118] 29/Ankebût, 45
3119] 2/Bakara, 183
3120] 9/Tevbe, 60, 103; 70/Meâric, 24-25
3121] Sahih-i Müslim
3122] Mehmet Kubat, Kur'an'da Tevhid, Şafak Y., s.132 ve 164
3123] 51/Zâriyât, 56
3124] 2/Bakara, 83; 3/Âl-i İmrân, 64; 5/Mâide, 72...
3125] 13/Ra'd, 36; 21/Enbiyâ, 73; 39/Zümer, 11, 14
3126] 2/Bakara, 21
3127] 22/Hac, 77
3128] 98/Beyyine, 5
3129] 4/Nisâ, 36
İBÂDET
- 755 -
tatbik etmek, Allah'ın râzı olduğu şeyleri yapmak ve hükmüne râzı olmak, nimetlere şükretmek, musibetlere sabretmek, insanların haklarına riâyet edip onlara şefkat ve merhamet etmek anlamlarını ifade eder.
Buna göre Kur'an'da ibâdet kavramı; iman, ahlâk, namaz, oruç, hac, zekât, cihad, evlenme, boşanma, helâl-haram, miras, ticaret, ahde vefâ, yemin, keffâret, ukubat... kısaca Kur'an'ın başından sonuna kadar bütün hükümlerini uygulamayı, emir ve yasaklarına riâyeti, sınırlarını korumayı içine alır.
Fıkıh Usûlü kitaplarında Kur'an hükümlerinin itikad, ibâdet, ahlâk, muâmelât, ukubat şeklinde kısımlara ayrılması, anlatımı kolaylaştırmak içindir. Yoksa, ahlâkî ve amelî hükümler, "ibâdet" kavramının mânâlarından tamamen ayrı demek değildir. Çünkü Kur'an'ın amelî ve ahlâkî bütün hükümlerini uygulamak, Allah'a kulluk etmektir. Bu itibarla Kur'an hükümlerinin hepsi "ibâdet" kavramına dâhildir. Uygulama itibarıyla ibâdetleri dört kısma ayırabiliriz:
İman, ihlâs, niyet, tefekkür, mârifet, sabır, takvâ, havf ve recâ gibi kalbî/bâtınî ibâdetler,
Namaz, oruç, zikir, tesbih, tehlil, tekbir, tahmid, duâ, insanlara iyi muâmele, ana-babaya iyilik, sıla-i rahim gibi vücut organlarıyla yapılan ibâdetler,
Zekât, sadaka, fakirlere ve yakınlara her çeşit yardım, Allah yolunda infak gibi mal ve servetle yapılan ibâdetler,
Hacca gitmek, malı ve canı ile Allah yolunda cihad etmek gibi hem mal, hem de bedenle yapılan ibâdetler.
Allah'ın yapılmasını istediği şeyleri yapmak da, yasakladığı şeylerden kaçınmak da Allah'a kulluk etmektir, ibâdettir. Çünkü ibâdetin temel anlamı, Allah'a boyun eğerek itaat etmektir. İtaat de iki şekilde olur: Emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmak.
Namaz, Tüm İbâdetler İçin Prototiptir
Kelime-i şehâdet, oruç, hac, zekât gibi İslâm'ın rükûnları hep namazda mevcut. Namaz, bir tevhid ve şehâdet eylemidir. Namaza çağrılırken şehâdetler haykırılır; namazın içinde şehâdet kelimeleri vurgulanır. Okunan duâ ve âyetler hep şehâdet kelimesinin açılımlarıdır. Namazda yeme içme olmaz; namazda oruçluyuzdur. Zekât, namazda mevcuttur: Ömrün, vaktin zekâtı namazla yerine getirilir. Hac, Kâbe'yi ziyaretle gerçekleşir; namazda da Kâbe'ye yönelinir. Namaz hacdır; namaz miractır. Namaz duâdır; Namaz zikirdir. Namaz Kur'an okumak; namaz Allah'la konuşmaktır. Kâinat kendi halleriyle namaz kılmaktadır. Meleklerin bazısı devamlı kıyamda, bazısı rükû ve secde halinde ibâdet etmekteler. Dağlar, namazdaki kıyam halinde dimdik durmaktalar. Bitkiler, ağaçlar secde halindeler; ağaçlar, başları ve ağızları sayılan kökleriyle topraktan gıda almaktadırlar; Bitkilerin de kökleri, yani başları yerdedir. Hayvanlar rükû halinde iki büklüm eğik yaşamaktalar. İnsanın namazı ise, bütün yaratıkların ibâdetini kendisinde toplamaktadır. Namaz, aynı zamanda tekbir, tesbih, hamd, şükür, zikir, Kur'an kırâeti gibi hemen tüm ibâdet çeşitlerini de içermektedir.
Hayatımızın her safhası namaza benzemeli. Namazdaki ruh ve heyecanı namaz dışına taşımalı, her eylemimizi namaz gibi, bizi Allah'a yaklaştıran gerçek
- 756 -
KUR’AN KAVRAMLARI
ibâdete çevirmeliyiz. Bu anlayış, namazın da, gerçekten ikame edilen namaz olmasını sağlar. İnsanı kötülük ve fahşâdan alıkoymayan namaz, hadis-i şerifteki ifadeyle, yarın paçavra gibi suratımıza çarpılabilir. Allah'ın böyle bir namaza ihtiyacı olmadığı hadiste belirtilmektedir. Namazın bizim günlük hayatımıza yön veren, bize ihtiyacımız olan teçhizatı, mühimmatı sağlaması gerektiği "huşû" ve "ikame" ifadeleriyle de vurgulanır. İkame etmek, namazı ayağa kaldırmak, dosdoğru kılmak demektir. Namazı ikame etmekle, hayatımızdaki kötülükler de kalkacak, aynı şekilde tüm eylemlerimiz de namaza benzeyecektir.
Ashâb da böyle değerlendirdi namazı. Peygamberimiz, vefatına yakın şiddetli rahatsızlığında kendisi cemaatin önüne geçip imamlık yapamadığı zamanlar, Hz. Ebubekir'i namaz kıldırmak için görevlendirdi. Sonra devlet başkanı seçiminde ashâb bu olayı dikkate alarak "değil mi ki Peygamberimiz namazda Ebubekir'i başımıza geçirdi; namaz gibi olması gereken hayatımızda da o başımıza geçmeli" dediler. Onlar dini böyle anlamışlardı. Sadece namaz değildi ibâdet olan. Ve namaz prototip ibâdetti. O yüzden namazdaki imamlığa "imâmet-i suğrâ" (küçük imamlık); devletin başındaki imamlığa (başkanlığa/önderliğe) "imâmet-i kübrâ" (büyük imamlık) denilir. Bu olay da göstermektedir ki, hayatımızdaki davranışlarımız namazın mesajına benzerken; liderimiz, devlet başkanımız da imama benzemeli; imamda aranan şartlar yöneticide de aranmalı. İmam, namazda yanıldığında öncelikle imama yakın olanlar, değilse cemaatin fertlerince usûlüne uygun nasıl uyarılması gerekirse, her konumdaki liderler ve yöneticiler de öyle uyarılmalı.
Allah, en güzel biçimde yarattığı ve yeryüzünde halife yaptığı, bütün yaratıklardan üstün kıldığı, göklerde ve yerde ne varsa hepsini hizmetine sunduğu ve sayısız nimetler verdiği insanı, kendisine ibâdet etmesi için yaratmıştır. İnsanın bu görevini yerine getirebilmesi için ona akıl, fikir ve kabiliyet vermiştir. Peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle bu görevini nasıl yapacağını da bildirmiştir. Allah, insanı ibâdet etmesi için zorlamamakla birlikte, ısrarla kendisine ibâdet etmeyi emretmiş, ibâdet edenlere mükâfat, etmeyenlere ise ceza vaad etmiştir.
Herhangi Bir Eylem Nasıl İbâdet Olur?
Bir eylemin Allah'a ibâdet olabilmesi için şu özelliklerin bulunması gerekir: İnanç, meşrûiyet, usûl ve niyet.
Bir fiilin ibâdet olabilmesi için iman başta gelen şarttır. İkinci şart ise, o yapılan işin tâat cinsinden olması lâzımdır. Çünkü ibâdet kelimesi itaat anlamına gelir. Yani dinin yapılmasını güzel gördüğü bir emir veya meşrû gördüğü mubah bir iş olması gerekir. Üçüncü şart ise, yapılan işin Allah'ın istediği, Rasûl'ün uyguladığı biçimde yapılması gereğidir. Dördüncü şart da niyettir. Allah'ın rızâsı için yapılması, bir meşrû işi ibâdet seviyesine çıkarır. Allah'a yaklaşmak ve O'na itaat etmek gibi yüksek gayeler, bir eylemi ibâdete dönüştürür.
İmansız ve ihlâssız amel, ibâdet olmaz; böyle bir ibâdet boşa gider.3130 Haramlar, dinin yasakladığı eylemler, hiçbir zaman Allah'a ibâdet olmaz. Yapılan meşrû eylemin usûlü (metodu) da önemlidir. Meselâ, namazı Allah'ın istediği tarzda, Peygamberimiz'in kıldığı şekilde değil; başka şekilde kılarsak, o, ibâdet
3130] 5/Mâide, 5
İBÂDET
- 757 -
olmaktan çıkar. İbâdette niyet şarttır. Peygamberimiz (s.a.s.), "Ameller, ancak niyetlere göredir."3131 buyurmuştur. Bu nedenle Allah'a kurbet ve itaatten başka bir maksatla yapılan fiiller, "ibâdet" olmaz. Meselâ niyetsiz aç durmak oruç değil, niyetsiz Kâbe'ye gitmek de hac değildir.
Allah'tan Başkasına İbâdet
Kur'an'da 53 âyet-i kerimede "Allah'tan başkasına ibâdet"ten söz edilmiştir. Allah Teâlâ, cin ve insanları kendisini tanıyıp ibâdet etmeleri için yaratmıştır.3132 Fakat imtihanın gereği olarak onları bu konuda zorlamamıştır. Bu sebeple cin ve insanlardan, bir tek ilâh olarak Allah'ı tanıyıp kabul edenler ve sadece O'na ibâdet edenler olduğu gibi; canlı ve cansız varlıkları Allah'a ortak edip onlara ibâdet edenler de vardır. Allah, ilk insan Âdem (a.s.)'den itibaren insanlara elçiler ve kitaplar göndermek sûretiyle cin ve insanları Allah'tan başkalarına ibâdet etmemeleri konusunda uyarmıştır. "Andolsun Biz, her ümmet/toplum içinde Allah'a ibâdet edin, tâğut(a ibâdet)ten kaçının diye bir peygamber gönderdik. Onlardan kimine Allah hidâyet etti, onlardan kimine de dalâlet hak oldu." 3133
Allah'tan Başka Tapılan Varlıklar: Allah'tan başkasına tapanlar, sadece cinler ve insanlardır. Tapılanlar, yani mâbud, rab ve ilâh edinilen varlıklar ise; ibâdet kavramının geçtiği âyetlerde Allah'tan başkaları,3134 Allah'tan başka, insanlara fayda ve zarar vermeye gücü yetmeyenler,3135 işitmeyen, görmeyen ve insanlara hiçbir şey kazandırmayanlar,3136 Allah'tan başka tapınılan putlar/evsân,3137 heykel şeklindeki putlar/asnâm,3138 sahte tanrılar/ilâhlar,3139 heykeller,3140 tâğut,3141 şeytan,3142 ataların taptığı şeyler,3143 Allah'a ortak koşulanlar,3144 cinler,3145 insanlar,3146 melekler,3147 Allah'tan başka dost tutulanlar,3148 Allah'tan başka ilâh diye isimlendirilen putlar,3149 kâfirlerin taptığı şeyler,3150 elle yontulup yapılanlar3151 olarak zikredilmişlerdir.
Allah'tan Başkasına İbâdetin Anlamı: Allah'tan başkasına ibâdet; insan, cin, melek, şeytan, atalar, liderler, hükümdarlar, bilginler, veliler, sâlih kişiler gibi canlı ve cansız varlıkları ilâh ve rab kabul etmek, onlara Allah'a isyan konusunda
3131] Buhârî, Bed'ül-Vahy 1, Itak 6, Talak, 11, İman, 23; Müslim, İmâre 155
3132] 51/Zâriyât, 56
3133] 16/Nahl, 36
3134] 6/En'âm, 56; 10/Yûnus, 104...
3135] 5/Mâide, 76; 10/Yûnus, 18
3136] 19/Meryem, 42
3137] 29/Ankebût, 17
3138] 14/İbrâhim, 35; 26/Şuarâ, 70, 71
3139] 43/Zuhruf, 45
3140] 21/Enbiyâ, 53
3141] 5/Mâide, 60; 39/Zümer, 17
3142] 36/Yâsin, 60; 19/Meryem, 44
3143] 11/Hûd, 62, 87, 109; 14/İbrâhim, 10
3144] 10/Yûnus, 28
3145] 34/Sebe', 41
3146] 23/Mü'minûn, 47
3147] 34/Sebe',40; 43/Zuhruf, 19-20
3148] 39/Zümer, 3
3149] 12/Yûsuf, 40
3150] 37/Sâffât, 161
3151] 37/Sâffât, 95
- 758 -
KUR’AN KAVRAMLARI
itaat etmek, boyun eğmek, duâ edip yalvarmak, kurban kesmek, kulluk etmek, secde etmek, eğilip saygı göstermek, Allah yerine mâbud edinilen kimselerin emir ve yasaklarına, helâl ve haramlarına, prensip ve sistemlerine uymak anlamlarına gelir.
Allah'tan başkasına ibâdet etmek, Allah'ın varlığını kabul etmemek anlamına gelmez. Kur'an'ın indirildiği zaman Mekke müşrikleri Allah'ın varlığını, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ediyorlar, ama bir tek ilâh olduğunu kabul etmiyorlardı. Kendilerini Allah'a yaklaştırır ve şefaatçi olur ümidiyle ilâhlara tapıyorlardı. Kur'an'da bu husus, şöyle bildirilmektedir: "...Allah'tan başka evliyâ (dostlar) edinen kimseler, biz bunlara sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz (demektedirler).”3152 "Hâlbuki insanı Allah'a yaklaştıran iman ve sâlih ameldir."3153 "Allah'ı bırakıp kendilerine zarar da fayda da vermeyen şeylere ibâdet ediyorlar ve: 'Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' diyorlar..."3154 Demek ki Allah'a ibâdet edebilmek için Allah'ın varlığını, yeri göğü yarattığını, rızık verdiğini kabul etmek yeterli değildir. Allah'ı bir tek ilâh olarak kabul etmek, O'ndan başka canlı ve cansız hiçbir varlığa tapmamak ve tâğutu reddetmek demektir.
Putlara, Heykellere İbâdet
İnsanlara Fayda ve Zarar Vermeyen, İşitmeyen, Görmeyen Putları ve Heykelleri İlâh Edinmek ve Onlara İbâdet Etmek: Kur’ân-ı Kerim'in andığı şirk çeşitlerinden birisi, putlara ibâdet şeklinde ortaya çıkan tapınmadır. Putlar çeşit olarak çok fazla olmakla beraber, genel olarak iki kısımda mütâlaa edilebilirler:
1- İnsan, hayvan veya bunların karışımı bir şeklin; içinde bir sembolü, bir ruhu, bir örnekliği temsil ettiği anlayışıyla ağaç, taş ve madenden yapılarak, temsil ettiği varsayılan sembolün kutsanması biçimindeki putçuluk. Bu tür putlara sanem veya vesen adı verilir.
2- Herhangi bir şekil düşünmeksizin kafalara, gönüllere, kalplere dikilen veya tâbi olunan putçuluk. Bu tür putperestliğin görüntüsü daha moderndir.
Birinci maddede ele aldığımız putçuluk olayında putlar, tapanların nazarında tabiatüstü yüce bir gücü ve kuvveti temsil ettikleri için, putperestler bu güç ve kuvvetin, tapındıkları putlarda gizli olduğuna inanırlar. Bu bağlamda her putun veya putçuluğun ilgili bulunduğu bir efsânesi vardır. Bu putların bir kısmı iyiliği, bir kısmı şerri, bir kısmı ucuzluğu vs. yi temsil eder.
İslâm tarihçilerinin kaydettiklerine göre, putperestlik İslâm'dan önce Arap yarımadasında oldukça yaygındı. Denilebilir ki, Arabistan'da putçuluğun tüm çeşitleri olmakla beraber, daha çok birinci kısımda anlatmaya çalıştığımız putperestlik yaygındı.
Putçuluğun her çeşidine karşı çıkan ve putlara ibâdet etmenin kötülüğünü en beliğ biçimde ortaya koyan Kur’ân-ı Kerim âyetleri, insanoğluna, yaratıcının sadece Allah olduğu fikrini aşılama sadedinde delil üstüne delil sunar. "Siz, elinizle yonttuklarınız (putlar)a mı tapıyorsunuz? Oysa sizin de, bütün taptıklarınızın da
3152] 39/Zümer, 3
3153] 34/Sebe' 37
3154] 10/Yûnus, 18
İBÂDET
- 759 -
yaratıcısı Allah'tır." 3155
"De ki: Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz (iyi bilin ki) ben, sizin Allah'tan başka ibâdet ettiklerinize ibâdet etmem. Yalnız sizi öldürecek olan Allah'a ibâdet ederim. Bana mü'minlerden olmam emredildi."3156 Âyette geçen "Allah'tan başkasına ibâdet" , putlara duâ etmek ve yalvarmak anlamındadır. Nitekim peşinden gelen âyette, "Yüzünü Allah'ı birleyici olarak dine çevir ve müşriklerden olma!"3157 denildikten sonra, "Allah'tan başka sana ne fayda, ne de zarar vermeyecek olan şeylere yalvarma/duâ etme. Eğer böyle yaparsan, o zaman sen zâlimlerden (müşriklerden) olursun."3158 buyrulmuştur.
"De ki: (Ey müşrikler!) Ben, Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibâdet etmekten men olundum."3159 Bu âyetteki "duâ"ya, "ibâdet" anlamı verilebilir. Bu takdirde ibâdet, ilâh kabul ederek putlara saygı göstermek anlamını ifade eder. Putlara ibâdet, ister musibet ve sıkıntılı anlarda onlara yalvarmak, duâ etmek; ister ilâh diye ta'zim göstermek olsun, neticesi aynıdır. Böyle bir davranış şirk,3160 hak yoldan sapmak ve hidâyete erenlerden olamamaktır.3161 Allah'tan başkasına tapanlar Câhil kimselerdir. "Ey Câhiller! Allah'tan başkasına ibâdet etmemi mi bana emrediyorsunuz?" 3162
Kur'an'da Allah'tan başkasına tapılanlar, insana zarar ve faydası dokunmayan,3163 rızık vermeyen,3164 insan eli ile yapılan,3165 işitmeyen ve görmeyen,3166 bir şey yaratamayan,3167 insanların ilâh diye isimlendirdikleri boş isimler,3168 uydurma tanrılar,3169 heykeller3170 ve putlar3171 olarak nitelendirilmişlerdir.
İbrahim (a.s.), babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin şu karşısında durup ibâdet ettiğiniz heykeller nedir? (Babası ve kavmi), 'Babalarımızı onlara ibâdet eder bulduk' dediler. (İbrahim), 'Doğrusu siz de, babalarınız da apaçık bir sapıklık içine düşmüşsünüz' dedi. (...) İbrahim (a.s.), büyük bir put hâriç diğer putları kırdı. Kavmi, putların kırıldığını görünce, 'Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak bunu yapan zâlimlerden biridir' dedi. (...) (İbrahim'e), 'Ey İbrahim! Bu işi ilâhlarımıza sen mi yaptın?' dediler. İbrahim, 'Hayır, işte şu büyükleri yapmış. Onlara sorun, eğer konuşurlarsa' dedi. (...) (Kavmi), 'Ey İbrahim! Sen de bilirsin ki, bunlar konuşmazlar’ dedi. Bunun üzerine İbrahim, 'Siz Allah'ı bırakıp da size hiç fayda ve zarar vermeyen şeylere mi ibâdet ediyorsunuz? Size ve Allah'tan başka taptıklarınıza yuh olsun. Akıllarınızı kullanmıyor musunuz? (dedi.)”3172
3155] 37/Sâffât, 95-96
3156] 10/Yûnus, 104
3157] 10/Yûnus, 105
3158] 10/Yûnus, 104
3159] 6/En'am, 56; 40/Mü'min, 66
3160] 6/En'âm, 56; 10/Yûnus, 18
3161] 6/En'âm, 56
3162] 39/Zümer, 64
3163] 10/Yûnus, 18
3164] 16/Nahl, 73
3165] 37/Sâffât, 95
3166] 19/Meryem, 42
3167] 46/Ahkaf, 4
3168] 53/Necm, 23; 12/Yûsuf, 40
3169] 37/Sâffât, 86
3170] 21/Enbiyâ, 52
3171] 14/İbrâhim, 35
3172] 21Enbiyâ, 52-54, 58-59, 62-63, 65-67
- 760 -
KUR’AN KAVRAMLARI
"Ey babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir şey kazandırmayacak olan şeylere niçin ibâdet ediyorsun?' dedi." 3173
Kendi elleriyle yapıp ilâh diye adlandırdıkları3174 heykellerin (temâsîl), insanlara elbette faydası ve zararı olmaz. Bu sebeple heykelleri ilâh edinip onlara saygı göstermek, yalvarmak, onlardan medet ummak, ahmaklık ve akılsızlıktır. Allah'tan başkalarına, uydurma ilâhlara, putlara ve heykellere tapanlar, kendilerini felâkete sürüklemiş, dünya3175 ve âhirette Allah'ın azâbını hak etmiş olurlar.3176 Kendisinden başkasına ibâdet edenlere, "Siz ve Allah'tan başka ibâdet ettikleriniz cehennemin odunusunuz. Siz oraya (cehenneme) gireceksiniz"3177 uyarısını yapan Yüce Allah, "Allah'tan başka dilediğinize ibâdet edin!"3178 diyerek müşrikleri tehdit etmiştir. 3179
Allah'tan başka ibâdet edilenler, kıyâmet günü kendilerine ibâdet edenleri inkâr edecekler ve onlara düşman olacaklardır. "(Müşriklerin taptıkları ilâhlar), onların ibâdetlerini inkâr edecekler ve onlara düşman/karşı olacaklardır." 3180
“Beşerin böyle dalâletleri var; Putunu kendi yapar, kendi tapar!” diyor şâir. İnsanların kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere ibâdet etmeleri; onları Allah katında kendilerine şefaatçi ve yardımcı olur, kendilerini azaptan korur inancı ile ilâh edinip tapmak, saygı göstermek, duâ edip yalvarmak, sıkıntı anlarında onlara sığınmak anlamlarını ifade etmektedir.
Put, sadece Arapların câhiliye döneminde taptıkları basit ve alelâde şekillerden veya özellikle Hz. İbrahim döneminde olduğu gibi, muhtelif câhiliye sistemlerinde tapınılan taştan, tunçtan, tahtadan heykellerden ve ağaç, kuş, hayvan, yıldız, gök cismi, ateş, ruh veya hayallerden ibâret değildir. Bu basit puta tapınma şekilleri Allah'a şirk koşmanın bütün boyutlarını kapsamaz. Yalnızca bu ilkel putçuluklar üzerinde duracak olursak ve Kur'an'daki şirkten maksadın sadece bunlar olduğunu kabul edecek olursak, oldukça boyutlu olan şirk kavramından bir şey anlamayız. Kur’an’ın evrensel boyuttaki ve zamanlar üstü mesajını kavrayamayız. Kur’an’ın en büyük problem olarak gördüğü şirk, kıyâmete kadar hemen tüm toplumlarda olabilecek tüm tevhid dışı kutsama ve tapınma özelliklerini kapsar. Kur'an'a göre put, o kadar geniş anlamlıdır ki, kişinin Allah'ın dışında hayatının amacı kıldığı maddî-mânevî her şeydir. Bu putları hayatın amacı kılmak da Allah'a şirk koşmak olarak nitelendirilmiştir. Fakat insanları kendilerine fayda ve zararı olmayan taş, ağaç, maden vs. şeylere ibâdete sevkeden sebepler nelerdi? İnsanlar niçin putlara tapmışlar ve tapmaya devam ediyorlar? Bu konuda Kur'an şu âyetlerde bu sorulara cevap vermektedir: 39/Zümer, 3; 10/Yûnus; 18; 17/İsrâ, 56-57; 43/Zuhruf, 86; 39/Zümer, 44; 30/Rûm, 13.
3173] 19/Meryem, 42
3174] 14/İbrâhim, 35
3175] 11/Hûd, 109
3176] 21/Enbiyâ, 98
3177] 21/Enbiyâ, 98
3178] 39/Zümer, 15
3179] 37/Sâffât, 22-34
3180] 19/Meryem, 82; 46/Ahkaf, 6
İBÂDET
- 761 -
Tâğuta İbâdet
"Andolsun biz, her millet içinde: 'Allah'a ibâdet edin, tâğuttan kaçının' diye bir elçi gönderdik."3181 Bu âyette "tâğut", ibâdet konusunda Allah'ın karşısına konulmuş ve ondan kaçınılması emredilmiştir. Şu âyette ise, tâğuta ibâdetten sakınan ve Allah'a yönelen kimsenin müjdelenmesi istenmiştir: "Tâğuta ibâdet etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var."3182 Şu âyette de, tâğuta ibâdet edenler şiddetle kınanmaktadır: "De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymun, domuz ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler; işte onların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır."3183
Nedir tâğut? "Tâğut" kelimesinin kökü "tuğyan"dır. Tuğyan, isyanda haddi aşmak, azmak, zulmetmek, sapmak, ölçüsüz şekilde hareket etmek, büyüklenmek anlamlarına gelir. Tâğut; şeytana, putlara, Allah'tan başka tapılan her varlığa, insanı azdıranlara, insanları haktan ve hidâyetten saptıranlara, hayır yolundan men edenlere, haddi aşanlara, küfür ve dalâlette önderlik edenlere, gaybdan haber verdiğini ileri süren kâhinlere/medyumlara, insanların Allah'a ibâdet etmelerine ve İslâm'ı yaşamalarına engel olanlara denir. Put olsun, ağaç olsun, insan veya hayvan olsun, Allah'tan başka tapınma konumunda olan her şey; kanunlarında Allah'ın dinine karşı sınırı aşan zâlim yönetici ve Allah'ın indirdiği hükümlerin gayrisiyle hükmeden idareci; İslâm şeriatına uymayan bütün metod, düşünce, fikir, ideoloji, pozisyon, âdet, gelenek ve görenekler tâğut kapsamına girer. Ayrıca tâğuttan hoşnut olup ona bağlanan, tâğuta kulluğa çağıran, tâğutun dâvet ettiği şeye sahip çıkan da kendi sapıklığı içinde tâğuttur.
Kur’ân-ı Kerim'de tâğutla ilgili bütün âyetleri dikkate aldığımızda şu sonuca varırız: Kulu Allah'a kulluktan, dinde ihlâslı olmaktan, Allah ve Rasûlüne itaatten alıkoyan ve çeviren her şey tâğuttur. Tâğut; hakkı ezmeye çalışan, Allah'ın kulları için çizdiği sınırları çiğneyen her kimse veya her nesnedir. Allah ile bağlantısı olmayan her program ve Allah'a bağlanmayan her çeşit düşünce, sistem, edep ve alışkanlık; otoritesini Allah'ın sisteminden almayan her idare, Allah'ın otoritesine, ulûhiyetine ve hâkimiyetine düşman olan her şey tâğuttur. 3184
Allah'a isyan konusunda herhangi bir kimseye itaat eden kişi, o kimseye ibâdet etmiş olur ve bu itaat edilen kimse tâğuttur. Mevdûdi, tâğut kelimesini şöyle izah eder: "Tâğut, Allah'a karşı azan, isyan eden, kulluk haddini aşarak kendisi için ulûhiyet ve rubûbiyet iddiâsına kalkışan her şahıs, zümre ve idareye denir. Tâğut, Allah'a karşı haddi aşan ve zulmeden her türlü üstünlük, otorite, başkanlık veya komutanlıktır. Tâğut, mülkünde hükmünü yerine getirir; kullarını zorla, aldatmakla yahut kötü yollarla kendine itaate çağırır. Kişinin bu türlü otoriteye, başkanlığa, liderliğe boyun eğmesi ve ona tapması tâğut için bir ibâdettir. 3185
Kur'an'a göre tâğut; Allah'ın, dininin, elçisinin ve kitabının karşısına konulan,
3181] 16/Nahl, 36
3182] 39/Zümer, 17
3183] 5/Mâide, 60; Ayrıca, tâğutu reddetmek konusunda Bak. 2/Bakara, 256, 257; 4/Nisâ, 51, 60, 76; 16/Nahl, 36.
3184] Muhammed Kutub, Lâ İlâhe İllâllah, Ravza Y., s. 109
3185] Mevdudi, Kur'an'a Göre Dört Terim, s. 66 ve 84
- 762 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Allah yerine tapılan, İslâm'ın hükümleri, emir ve yasakları, helâl ve haramları yerine ikame edilen, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) yerine önder seçilen, Kur'an düşüncesi, inanç ve hayat tarzı yerine başka düşünce, inanç, hayat ve yönetim biçimi koyan, hayata geçiren, bunlara öncülük eden ve uyulan her insanın, her sistemin ortak adı ve sembolüdür.
Buna göre tâğuta ibâdet, Allah'tan başka şeytan, insan, önder, kâhin gibi canlı ve cansız varlıklara, Allah'a isyan anlamına gelecek şekilde itaat etmek, boyun eğmek, Allah'ın hükmü yerine Allah'tan başkalarının hükümlerini kabul edip isteyerek uygulamak demektir ki bu, insanı şirke, küfre götürür.
Günümüzde, kelime-i şehâdet getirip namaz kılan, oruç tutan, hacca giden bazı kimselerin tâğutun hükmüne rızâ gösterdikleri, tâğuta itaat ettikleri, sadece Allah'a mahsus olan sıfatları başkalarına verdikleri bilinen bir gerçektir. Yine bu kimselerin Allah'ı bırakıp birtakım armaları, şiarları, işaretleri, bayrakları, gelenek ve görenekleri yücelttikleri ve bu sayılan değerler uğruna mallarını, namuslarını, ahlâklarını fedâ ettikleri, böylece bu değerlere kulluk ve ibâdet ettikleri ortadadır. Bu şahısların tâğutun ortaya koyduğu nefsanî, şehvanî ve indî değer yargılarıyla Allah'ın kanunları ve şeriatı çatışacak olsa, hep Allah'ın şeriatını onların istekleri doğrultusunda yontarak şekil verdikleri, kısacası putların veya putların arkasına sığınmış olanların emir ve yasaklarını harfiyyen yerine getirdikleri ve Allah'ın şeriatına tamamen zıt olan sistemleri kabul ederek onların hükümlerini tatbik ettikleri de inkâr edilemez. Bundan daha açık putçuluk düşünülebilir mi?
Putların emir ve direktifleri doğrultusunda hareket ederek onların yolundan en küçük çapta ayrılmayanlar, Allah'ın Kitabına ve Rasûlünün sünnetine kulaklarını tıkayarak putların ve onların işbirlikçilerinin çağrısına kulak verenlerden daha iyi putperest olur mu? Bunlar apaçık müşrik olduklarını kendileri bile ilân ediyorlar. Bu tür insanlar; ister namaz kılsın, ister oruç tutsun, ister haccetsin ve isterse sabahlara kadar Allah diyerek tesbih çeksinler. Ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini putçu müşrik olmaktan kurtaramaz, kimse de onları zorla temize çıkararak müslüman yapamaz; onlar tevbe edip, her türlü puta ve tâğuta kulluk/ibâdetten vazgeçmedikleri müddetçe... 3186
Bir kimse tâğutu reddetmedikçe gerçekten iman etmiş sayılamaz. Tevhid'in şartı, Allah'a imandan önce tâğutları reddetmek, onları tanımamaktır. Bu durum, Kur’an’da açıkça beyan edilmiştir: "Artık kim tâğutu reddedip Allah'a iman ederse, kopmayan sağlam kulpa yapışmış olur." 3187
Bilginlere ve Din Adamlarına İbâdet
Allah'a şirk koşmanın bir çeşidi de Allah'ın izin vermediği alanlarda insanlara itaattir. Oysa ibâdette esas olan Allah'a itaat, Peygamberine itaat ve müslümanlardan olan emir sahiplerine itaattir.3188 Ne var ki, insanoğlu, çoğu zaman kendi cinsinden olan beşerden bazı kimselerin birtakım üstün özelliklere sahip olduklarını düşünerek onları rab konumuna getirmiş ve böylece onlara ibâdet etmiştir.
3186] Mehmet Kubat, a.g.e. s. 138
3187] 2/Bakara, 256
3188] 4//Nisâ, 59
İBÂDET
- 763 -
Kur’ân-ı Kerim, yahûdi ve hıristiyanların, ulûhiyet ve rubûbiyet makamına Allah'tan başkasını koyarak kullukta ona yöneldiklerini, oysa itaat ve ibâdetin sadece Allah'a has kılınması gerektiğini şöyle dile getiriyor: "(Ehl-i kitap), bilginlerini ve râhiplerini Allah'tan ayrı rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de (rab edindiler). Oysa kendilerine yalnız tek ilâh olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. O'ndan başka tanrı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir."3189 Yahûdi ve hıristiyanların, bilginlerini ve râhiplerini rab edinmeleri, onlara ibâdet etmeleridir. İbâdetleri ise, onların, Allah'ın haram kıldığı şeyleri helâl, helâl kıldığı şeyleri haram kılmalarını kabul edip itaat etmeleridir. Yahûdi ve hıristiyanlar, Allah'ın emrine, hakkın hükmüne değil; onların irâdelerine tâbi oldular; onlara Allah'a tapar gibi taptılar. Hatta Allah'ı bırakıp onlara taptılar. Allah'ın emrine, Kitabın sözüne, hakkın gerektirdiğine açıktan açığa muhâlif olan hususlarda Allah'a isyan ettiler; onların arzularına ve emirlerine itaat ettiler. Allah'ın haram kıldığı şeyleri, onların emriyle helâl kıldılar. Allah'ın “yapmayın” dediği şeyleri yaptılar; “yapın” dediğini yapmadılar. Bunun hilâfına onların emir ve yasaklarına, hevâ ve heveslerine tâbi oldular. 3190
Buna göre âyetteki râhipleri ve bilginleri rab edinip ibâdet etmek, Allah'ın helâlini haram, haramını helâl saymaları konusunda onlara itaat etmek anlamına gelmektedir. Yoksa onlar, bilginleri için oruç tutuyor, namaz kılıyor değillerdi. Demek ki herhangi bir insanın, ister bilgin olsun ister yönetici, Allah'ın emir ve yasağına, helâl ve haramına ters düşen emir ve hükümlerine gönülden katılmak, onu hüküm/kanun koyucu olarak kabul etmek, ona itaat ederek Allah'ın hükmüne muhalefet etmek; onu Allah'tan başka rab edinmek ve ona ibâdet etmek demektir.3191 "Yaratıcıya isyan etme konusunda yaratılana itaat edilmez."3192 Hakkı bâtıl, bâtılı hak yapmaya çalışanlar, ilim haysiyetinden yoksun birer tâğutturlar. Bu şekilde davranışlar, şirk, küfür ve Allah'tan başkalarını rab edinmek ve onlara tapmaktır.3193 Allah'ın kitabına yetki tanımaksızın helâl ve haram sınırlarını belirleme yetkisini kendisinde görenlerin nefislerini ilâve rab ittihaz ettiklerini ve onlara kanun koyma yetkisi tanıyanların da onları rabler edindiklerini yukarıdaki âyet ve hadislerden öğrenmiş oluyoruz.
Kur'an'ın on dört asır önce getirdiği en büyük prensiplerden biri de, hangi makam ve mevkide olursa olsun, insana değil; yalnız Allah'a ibâdet edilmesi prensibidir. İslâm, beşeriyeti saâdete erdirmek, zulmü ortadan kaldırmak, insana kulluk etmeye sevkeden istismarı yok etmek yolunda birleşilmesi gerekli olanı belirterek yahûdi ve hıristiyanlara bakın nasıl hitap ediyor: "De ki: Ey Kitap ehli, gelin aramızda birleşebileceğimiz bir kelime üzerinde toplanalım: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Bazımız bazımızı Allah'tan başka rabler edinmeyelim!" 3194
Kur’ân-ı Kerim, kula kulluğu ortadan kaldırmak ve sadece Allah' kulluğu tesis etmek üzere gönderilen Kitap olduğu için, insanların Allah'ı bırakıp
3189] 9/Tevbe, 31
3190] Elmalılı, IV, 2511; Bu konuyla ilgili olarak Adiy b. Hâtem'le ilgili hadis için Bak. Tirmizî, Tefsir 10
3191] Elmalılı Tefsiri, Eser Y., IV, s. 2512
3192] Buhâri, Ahkâm 4; Müslim, İmâre 39, 46
3193] Elmalılı, IV, s. 2513, 2514
3194] 3/Âl-i İmrân, 64
- 764 -
KUR’AN KAVRAMLARI
hemcinslerinden olan insanlara ibâdet/kulluk etmesini önlemek amacıyla çeşitli deliller serdetmiş, bu konuda geniş açıklamalar yapmıştır: "Hiçbir insana yaraşmayacak/yakışmayacak bir şey varsa, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve nebîlik vermesinden sonra onun insanlara: 'Allah'ı bırakın da bana kul olun' demesidir. Tam aksine o; 'Kitabı öğrendiğiniz ve okuduğunuz yönüyle Allah'a kul olun' der. O, size: 'melekleri ve peygamberi ilâh edinin' diye emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size hiç imansızlığı emreder mi o?"3195 İstisnâsız bütün peygamberler: "Ey kavmim, Allah'a ibâdet edin; sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur."3196 buyurmuşlardır.
Tarihe ibret nazarıyla baktığımız zaman çok değişik ve çeşitli şirk görüntüleri içerisinde insanların bazı bilge kimseleri veya kimi peygamberleri ilâh kabul ettiklerini görüyoruz. Meselâ, bazı kimseler tarafından peygamber olduğu iddia edilen ve en azından yüce vasıflara sahip bilge bir kimse olduğu herkesçe kabul edilen Buda, sağlığında ilâhlık iddia etmemiş, bilâkis insanları Allah'ı tek ilâh edinmeye çağırmış olduğu halde, tâbîleri onu ölümünden sonra ilâh edinmiş ve ona tapmışlardır.
Aynı şekilde Hz. İsa (a.s.) sağlığında kendisinin, Allah'ın kulu olduğunu ilân etmiş ve insanları da sadece Allah'a kul olmaya çağırmış olduğu halde, vefatından hemen sonra, bizzat kendi kavmi tarafından ilâh kabul edilerek Allah'a şirk koşulmuştur. İslâm bu tür bir sapıklığın önüne geçmek için deliller getirmiş ve bunun şirk olduğunu her fırsatta vurgulamıştır. Kur'an, kullara kulluğu ortadan kaldırarak yeryüzünde hâkimiyeti sahte ilâh ve rablerin elinden çekip alarak sadece Allah'a vermek için delil üstüne delil getiriyor ve bu noktanın son derece önemli olduğunu insanlara ısrarla vurguluyor. 3197
Şeytana İbâdet
Yüce Allah, insanlara şeytana ibâdet etmemelerini, kendisine ibâdet etmelerini emretmektedir: "Ey Âdemoğulları! Ben size, 'Şeytana ibâdet etmeyin. Zira o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana ibâdet edin. En doğru yol budur' diye tavsiye etmemiş miydim?3198 Şeytana ibâdet, vesvese verdiği, süslü gösterdiği şeylerde ve Allah'a isyan olan konularda kendisine itaat ve ittibâ etmektir. Allah, insanlara, "şeytanın adımlarına uymayın."3199; "Çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır."3200; "Onu düşman edinin."3201 buyurmuştur.
Kur’ân-ı Kerim, ister insanlardan olsun, isterse cinlerden, tüm şeytanların3202 insanları şirke düşürdüğünü bizlere hatırlatır. Sebe’ kraliçesi hakkında bilgi edinmeye gönderilen Hüdhüd, Hz. Süleyman'a döndüğünde şunları haber verir: "Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, onlara işlerini süslemiş de onları doğru yoldan çevirmiş, bu yüzden yola gelemiyorlar." 3203
3195] 3/Âl-i İmrân, 79-80
3196] 7/A'râf, 59, 65, 73, 85; 12/Yûsuf, 40; 11/Hûd, 1-2; 16/Nahl, 36
3197] M. Kubat, a.g.e. s. 132
3198] 36/Yâsin, 60-61
3199] 2/Bakara, 168, 208
3200] 17/İsrâ, 53
3201] 35/Fâtır, 6
3202] 6/En'âm, 112
3203] 27/Neml, 24
İBÂDET
- 765 -
Kur'an, şeytanın insanlar üzerinde, onların irâdelerini ortadan kaldıracak bir güce sahip olmadığını, ancak insanların şirk koşmaları ve böylece onların sapmaları noktasında vesvese verdiğini açıkça bildirmiştir. "Görmedin mi biz kâfirlere şeytanları gönderdik, onları oynatıp duruyorlar."3204; "Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını süslü gösterdi."3205; "O (şeytan)lar bunlar (insanlar)ı yoldan çıkardıkları halde, bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar." 3206
Şeytan, insanlara fuhşu ve münkeri emreder.3207 İnsana vesvese verir.3208 İnsanlar arasında kin ve düşmanlık tohumları saçar.3209 İnsanlara, yaptıkları kötülükleri süslü gösterir.3210 Boş şeyler vaad eder.3211 Gerçekleri unutturur.3212 Tuzak kurar.3213 İnsanı saptırmak ister.3214 Onu doğru yoldan meneder.3215 Bu sebeple insanın, şeytanın vesvesesine aldanıp ona uymaması gerekir; uyarsa ona ibâdet etmiş olur.
Kur'an'da içki, kumar, putlar, heykeller, şans okları, talih oyunları, şeytanın işi olarak ifade edilmiştir.3216 Demek ki, Allah'ın haram kıldığı, yasak ettiği şeyleri yapanlar, şeytana itaat etmiş olmaktadırlar. Kur'an, bu itaati, şeytana ibâdet olarak ifade etmiştir. İbrahim (a.s.), babasına: "Ey babacığım! Şeytana itaat etme; çünkü şeytan, Rahmân'a isyan etmişti"3217 demiştir. İnsanı, Allah'tan başkasına, putlara ve benzeri şeylere ibâdet etmeye ve onları şirke, küfre ve isyana teşvik eden, şeytan ve şeytanlaşan insanlardır. Âsî kimseye itaat eden, âsîdir. Şeytana ve küfrü, şirki ve kötülükleri emredenlere itaat edenler, Allah'a isyan etmiş, şeytana ibâdet etmiş olurlar.
Şeytana ibâdet konusunu açıklamaya çalışırken, satanizmden, yani direkt olarak şeytana tapınma dininden uzunca bahsetmeyi, toplumu çok az ilgilendirdiği için gereksiz görüyoruz. Yeni dinler edinerek, bunalımlarına güya çözüm arayan, düzenin ve toplumun kurbanı bazı marjinal gençlerin, yenilik ve moda olsun, değişiklik olsun diye, düzen ve toplum şeytanından; gerçek şeytanın kucağına sığınıp ona sahiden tapınmaya yöneldiklerini gözlüyoruz. Satanizm denilen bu şeytan severlik ve kötülükçülüğün aslında pek de yeni bir din olduğu da söylenemez. Özellikle Suriye topraklarında günümüze kadar varlığını devam ettiren Yezidîlik de bir satanizmdir.
Cinlere İbâdet
Cinler, Allah'ın kendisine ibâdet etmeleri için dumansız saf ateşten yarattığı varlıklardır.3218 İnsanlar gibi ibâdet ve isyan edebilme yeteneğine sahiptirler. Bu
3204] 19/Meryem, 83
3205] 6/En'âm, 43
3206] 43/Zuhruf, 37
3207] 2/Bakara, 268; 24/Nûr, 21
3208] 7/A'râf, 20; 20/Tâhâ, 120
3209] 5/Mâide, 91
3210] 6/En'âm, 43; 8/Enfâl, 48
3211] 4/Nisâ, 120; 17/İsrâ, 64
3212] 6/En'âm, 68
3213] 4/Nisâ, 76
3214] 4/Nisâ, 60
3215] 27/Neml, 24; 29/Ankebût, 38
3216] 5/Mâide, 91
3217] 19/Meryem, 44
3218] 51/Zâriyât, 56; 55/Rahmân, 15
- 766 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sebeple müslüman ve kâfir, sâlih ve fâsık olanları vardır. Zaten İblis de cinlerdendir.
Sebe' sûresinde cinlere ibâdetten söz edilmiştir: "O gün, kâfirlerin hepsini mahşere toplar, sonra meleklere, 'Bunlar size mi ibâdet ediyorlardı?' der."3219 Bu soruya melekler, "(Ey Rabbimiz!) Seni tenzih ederiz. Onlar değil; Sen bizim velîmizsin. Hayır, onlar (bize değil) cinlere ibâdet ediyorlardı. Çoğu onlara iman eden kimselerdi."3220 şeklinde cevap vermişlerdir. Cinlere ibâdet, onlara sığınmak, korkulardan, mal ve canların kaybından onlara ilticâ etmek ve onlardan yardım talep etmektir. Âyette geçtiği şekliyle cinlere iman ise, muhafaza ve sığınma hususunda onların gücüne inanmaktır.3221 "İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı, cinler de onların azgınlıklarını artırırlardı."3222 Bu âyet, insanların cinlere ibâdetlerinin, onlara sığınmak olduğunu ortaya koymaktadır.
Yüce Allah, sadece kendisine ibâdet edilmesini emretmiş, kendisinden başkalarına ibâdet edilmesini şiddetle menetmiştir. Ancak, imtihan gereği olarak, insanları ve cinleri bu konuda zorlamamıştır. Bu sebeple cin ve insanlardan, Allah'a ibâdet edenlerin yanında, O'nun dışındakilere ibâdet edenler de vardır. Allah'tan başkalarına ibâdet; sadece putlara, heykellere, ateşe, aya, güneşe, mezara tapmaktan ibâret değildir. Kur'an'ın hilâfına hareket eden insanların buyruklarını isteyerek kabul edip bunları uygulamak da Allah'tan başkalarına ibâdet etmektir. Allah'tan başkalarına ibâdet, şirk ve küfürdür. 3223
"(Ey Rabbim,) Ancak Sana ibâdet eder, ancak Senden yardım isteriz." 3224
"Ey kâfirler tapmam sizin taptıklarınıza... Sizin dininiz size; benim dinim bana!" 3225
"Yuh olsun size ve Allah'tan başka taptıklarınıza! Hâlâ akıllanmayacak mısınız?" 3226
Ne mutlu, Allah’tan başkasının önünde eğilmeyip sadece O’na secde ederek ibâdet edenlere ve her yaptıkları eylemi Allah’a ibâdet ölçüsünde yapanlara! Yazıklar olsun, kula kulluk yapan kullara ve tâğutlara, putlara, ya da hevâ ve heveslerine tapanlara!
3219] 34/Sebe', 40
3220] 34/Sebe' 41
3221] Dört Terim, 87
3222] 72/Cin, 6
3223] İsmail Karagöz, Kur'an'da İbâdet Kavramı, Şûle Y., s. 78
3224] 1/Fâtiha, 5
3225] 109/Kâfirûn, 1-2, 6
3226] 21/Enbiyâ, 67
İBÂDET
- 767 -
İbâdetle İlgili Âyet- i Kerimeler
A- İbâdet Kelimesinin Kökü Olan A-b-d Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 275 Yerde:) 1/Fâtiha, 5; 2/Bakara, 21, 23, 83, 90, 133, 133, 138, 172, 178, 178, 186, 207, 221; 3/Âl-i İmrân, 15, 20, 30, 51, 64, 79, 182; 4/Nisâ, 36, 118, 172, 172; 5/Mâide, 60, 72, 76, 117, 118; 6/En’âm, 18, 56, 61, 88, 102; 7/A’râf, 32, 59, 65, 70, 73, 85, 128, 194, 206; 8/Enfâl, 41, 51; 9/Tevbe, 31, 104, 112; 10/Yûnus, 3, 18, 28, 29, 104, 104, 104, 107; 11/Hûd, 2, 26, 50, 61, 62, 84, 87, 109, 109, 109, 123; 12/Yûsuf, 24, 40, 40; 13/Ra’d, 36; 14/İbrâhim, 10, 11, 31; 15/Hıcr, 40, 42, 49, 99; 16/Nahl, 2, 35, 36, 73, 75, 114; 17/İsrâ, 1, 3, 5, 17, 23, 30, 53, 65, 96; 18/Kehf, 1, 16, 65, 65, 102, 110; 19/Meryem, 2, 30, 36, 42, 44, 49, 61, 63, 65, 65, 82, 93; 20/Tâhâ, 14, 77; 21/Enbiyâ, 19, 25, 26, 53, 66, 67, 73, 84, 92, 98, 105, 106; 22/Hacc, 10, 11, 71, 77; 23/Mü’minûn, 23, 32, 47, 109; 24/Nûr, 32, 55; 25/Furkan, 1, 17, 17, 55, 58, 63; 26/Şuarâ, 22, 52, 70, 75, 92; 27/Neml, 15, 19, 43, 45, 59, 91; 28/Kasas, 63, 82; 29/Ankebût, 16, 17, 17, 17, 36, 56, 56, 62; 30/Rûm, 48; 34/Sebe’, 9, 13, 39, 40, 41, 43; 35/Fâtır, 28, 31, 32, 45; 36/Yâsin, 22, 30, 60, 61; 37/Sâffât, 22, 40, 74, 81, 85, 95, 111, 122, 128, 132, 160, 161, 169, 171; 38/Sâd, 17, 30, 41, 44, 45, 83; 39/Zümer, 2, 7, 10, 11, 14, 15, 16, 16, 17, 17, 36, 46, 53, 64, 66; 40/Mü’min, 15, 31, 44, 48, 60, 66, 85; 41/Fussılet, 14, 37, 46; 42/Şûrâ, 19, 23, 25, 27, 27, 52; 43/Zuhruf, 15, 19, 20, 26, 45, 59, 64, 68, 81; 44/Duhân, 18, 23; 46/Ahkaf, 6, 21; 50/Kaf, 8, 11, 29; 51/Zâriyât, 56; 53/Necm, 10, 62; 54/Kamer, 9; 57/Hadîd, 9; 60/Mümtehıne, 4; 66/Tahrîm, 5, 10, 10; 71/Nûh, 3, 27; 72/Cinn, 19; 76/İnsân, 6; 89/Fecr, 29; 96/Alak, 10; 98/Beyine, 5; 106/Kurayş, 3; 109/Kâfirûn, 2, 2, 3, 3, 4, 4, 5, 5.
İbâdet Etmek: Hicr, 99; Hacc, 77; Furkan, 77; Neml, 91; Ankebut, 17, 36; Ahzab, 35; Yasin, 60-61; Mü'min, 14.
İbâdet (Kulluk) Yalnız Allah'a Yapılır: Fatiha, 5; Bakara, 21-22, 83; Nisa, 36; En'am, 3, 102, 162; Yunus, 3; Hud, 2, 123, Nahl, 52; İsra, 23, Meryem, 65; Zümer, 2, 66; Fussılet, 37-38.
İnsanlar ve Cinler, İbâdet İçin Yaratılmıştır: Zariyat, 56-57; Cin, 16-17.
Allah'a Kulluk Etmenin Misali: Rum, 28.
Kibirlenerek Allah'a Kulluk/İbâdet Etmekten Çekinmek: Nisa, 172-173; A'raf, 146-147, 207; Nahl, 48; Fussılet, 37-38.
Herkes Allah'ın Huzuruna Kul Olarak Varacaktır: Meryem, 93.
Allah'ın İbâdete İhtiyacı Yoktur: Ankebut, 6.
Peygamberler Allah'a İbâdete Davet Ederler: Al-i İmran, 79-80; Enbiya, 90; Neml, 45; Ahzab, 7-8.
Cenneti Kazanmak İçin Kulluk: Tevbe, 111.
İbâdeti İhlasla, Samimiyetle Yapmak: A'raf, 29; Tevbe, 112; Zümer, 2, 11, 14; Mü'min, 14, 65.
İbâdette İhsan: Bakara, 112.
Münafıklar İbâdeti Gösteriş İçin Yaparlar: Nisa, 142; Tevbe, 107.
Gece İbâdeti: Furkan, 64; Müzzemmil, 1-4, 6-7, 20, 41, 46; İnsan, 26.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hadislerle Kur’an Tefsiri, İbn Kesir, Akçağ Y. C. 2, s. 93-107
2. Tefsir-i Kebir, Fahreddin Razi, c.1, s. 338-354
3. Hak Dini Kur’an Dili, Muhammed Hamdi Yazır, Yenda Y. c. 1, s. 99-118
4. Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c.1, s. 69-73
5. Fi Zılali’l- Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1, s. 42-45
6. Tefhimü'l Kur'an, Mevdudi, İnsan Y. c. 1 s. 41-42
7. Safvetü't Tefasir, M. Ali Sabuni, Yeni Şafak Y. c. 1 s. 35-39
8. Fatiha Tefsiri, Azad, Bir Y. s. 173-238
9. Davetçinin Tefsiri, Seyfuddin El-Muvahhid, Hak Y. c. 1 s. 17-18
10. İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. C. 3 s. 53-55
11. Kur'an'da İbâdet Psikolojisi, Abdurrahman Kasapoğlu, İzci Y.
12. Kur'an'da İbâdet Kavramı, İsmail Karagöz, Şule Y.
13. Kur'ani Araştırmalar, Mutahhari, Tuba Y. s. 118-139
14. Kur'an'da Tevhid, Mehmet Kubat, Şafak Y. s. 129-140
15. Kur'an'da Tevhid, Beheşti, 45-51; 39-
16. Kur'an'da Tevhid Eğitimi, Abdullah Özbek, Esra Y. s. 28-47
17. Kur'an'da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 487-488
- 768 -
KUR’AN KAVRAMLARI
18. Kur'an'da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 223-239
19. Sorularla Fatiha Sûresi, Zabit Ali Durmuş, Ali İçipak, YendaY. S. 146-177
20. La İlahe İllallah, Muhammed Kutub, Ravza Y. s. 91-110
21. Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. c. 1, s. 21 (abd)
22. Fatiha Üzerine Mülahazalar, Hikmet Işık, Nil Y. S. 170-194
23. Dingünü İbâdet, Yakup Çiçek, Fahrettin Yıldız, Bir Y. s. 67-127
24. İlk Mesajlar, M. Ali Baltaşı, Birleşik Y. s. 27-30
25. Namaz Duaları ve Sureleri, Ali Akpınar, Suffe Y. s. 80-81
26. İslâmi Terimler Sözlüğü, Hasan Akay, İşaret Y. s. 383-384
27. İman ve Tavır, Beşir Eryarsoy, Şafak Y. s. 324-329
28. Kur'an'a Göre Dört Terim, Mevdudi, İdeal Kitaplar Y. s. 115-136
29. İslâm ve Dört Terim, Ali Karlıbayır, Dünya Y. s. 40-46
30. Düzeltilmesi Gereken Kavramlar, Muhammed Kutub, Risale Y. s. 125-178
31. İslâmi Kavramlar, Mevdudi, s. 9-36
32. İman, Seyfuddin El-Muvahhid, Hak Y. s. 34-44
33. Tevhidin Hakitatı, Yusuf El-Kardavi, Saff Y. s. 39-40
34. Tevhid ve Değişim, Celalettin Vatandaş, Pınar Y. s. 46-48
35. Sorularla Tevhid ve Akaid, Mehmed Alptekin, Saff Y. s. 129-158
36. İslâm, Mevdudi, s. 145
37. Kur'an'da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 223-239
38. Dini Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri, Ali Murat Daryal, İFAV Y. s. 67-87
39. Semavi Dinlerde İtikat ve Amel, Fikir Y. s. 34-40
40. Risale-i Nur'dan Vecizeler, Şaban Döğen, Gençlik Y. s. 349- 356
41. Unutulmaz Sözler ve Nükteler Antolojisi, Mehmet Dikmen, Cihan Y. s. 156-157
42. Düşünceler, S. Gündüzalp, A. Suad, Zafer Y.
43. Kur'an'da Uluhiyet, Suat Yıldırım, Kayıhan Y. s. 298
44. Fıkıh Penceresinden Fetvalarla Çağdaş Hayat, Faruk Beşer, Nun Y. s. 512-517
45. İlmin Işığında İslâmiyet, Arif A. Tabbara, Kalem Y. s. 207-209
46. Esenlik Yurdunun Çağrısı, Celaleddin Vatandaş, Pınar Y. s. 148-158
47. Fatiha Sûresi ve Türkçe Namaz, Sait Şimşek, Beyan Y. s. 50-55
48. Kur'an ve Sünnete Göre Tevhid ve Akaid, Muhammed Karaca, RibatY. s. 262-268
49. İslâm Nizamı, A. Rıza Demircan, Eymen Y. c. 2, s. 161-166
50. Dini Hayatın Psiko Sosyal Temelleri, Ali Murat Daryal, İFAV Y. s. 67-87
51. La İlahe İllallah, Muhammed Kutub, Ravza Y. 91-110
52. Yeni İslâm İlmihali, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Y. s. 84-85; 510-512
53. Kulluk Bilinci, Beşir İslâmoğlu, Denge Y.
54. Psikolojik ve Sıhhi Açıdan İbâdet, Abdullah Aymaz, Çağlayan Y.
55. İbâdetlerde Şekil ve Mana İlişkisi, Ruhi Özcan, Ravza Y.
56. İbâdet, Yaşar İşcan, D. İ. B. Y.
57. İbâdet, Yusuf El Kardavi, Muvahhid Y.
58. İbâdet mi, Ayin mi? Mustafa Karataş, Dersaadet Y.
59. Kulluk, İmam İbn Teymiyye, İhya Y.
60. Namaz Bilinci, Beşir İslâmoğlu, Denge Y
61. İbâdet, İhsan Atasoy, Nesil Basım Yayın.
62. İbâdet Bilgileri, Ahmet Efe, Seha Neşriyat
63. İbâdet Hayatımız, Mehmet Paksu, Nesil Basım Yayın
64. İbâdet İlkeleri, Hüseyin Emin Öztürk, T. Diyanet Vakfı Y.
65. İbâdet Prensipleri, Hüseyin Emin Öztürk, Seha Neşriyat
66. İbâdet/Kulluk, Salih Çavuşoğlu, Hanif Y.
67. İbâdetin 99 Faydası, Ergüder Aksoy, Seha Neşriyat
İBÂDET
- 769 -
68. İbâdetin Getirdikleri, Safvet Senih, Nil A. Ş.
69. İbâdetler, Bahaeddin Sağlam, Tebliğ Y.
70. İbâdetler Fıkhı, Şeyh Faysal Mevlevi, İstişare Y.
71. İbâdetler ve Mabedler, Mehmet Emre, Erhan Yayın
72. İbâdetlerimiz, M. Saim Yeprem, Nur Y.
73. 72. İbâdetlerimiz, E. Özdemir, Erdem Y.
74. 73. Allah'tan Vahiy, Kullardan İbâdet, Abdullah Büyük, Suffe Y.
75. İslâm İbâdet Fenomenolojisi, Mehmet Bayraktar, Akçağ Y.
76. 75. Niçin İbâdet Ediyoruz? Alaaddin Başar, Zafer Y.

 
Okunma 1012 kez
Bu kategorideki diğerleri: İBRÂHÎM (a.s.) »