Cumartesi, 06 Şubat 2021 17:18

HİKMET

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

 

HİKMET


- 575 -
Kavram no 77
Nimet 9
Bk. İlim; Akıl
HİKMET
• Hikmet; Anlam ve Mâhiyeti
• Kur’ân-ı Kerim’de Hikmet Kavramı
• Hadis-i Şeriflerde Hikmet Kavramı
• Hikmetin Önemi
• Hikmetle Çağrı; Dâvetçinin Özelliği
• Hikmetin Gerçek Sahibi; Hakîm Olan Allah
• Hikmet; Sırlar Hazinesi
• Dünya, Çeşitli Hikmetlerin Sergilendiği Bir Hikmet Fuarıdır
• Kaybettiğimiz İçin Kaybolduğumuz Öz Malımız; Hikmet
“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, hüküm ve hikmet sahibi olan, her şeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin." 2405
Hikmet; Anlam ve Mâhiyeti
‘Hikmet’ kelimesinin kökü ‘hükm’dür. ‘Hükm’ masdarı ve ondan türeyen kelimeler isim ve fiil olarak Kur’an’da tam 210 yerde geçer. ‘Hükm’ ve onun türevleri, çok geniş bir anlam sahasına sahiptirler. Her biri kullanıldığı yere göre farklı mânâlar taşır.
Hükm, sözlükte, ıslah maksadıyla bir şeye engel olmak, iyiliğin elde edilmesine çalışmak, idare etmek ve tahakküm etmektir. ‘Hükm’ aynı zamanda, ilim, derin kavrayış, âdil yargı, karar vermek gibi mânâlara da gelir. Aynı kökten gelen ‘hâkim’, kötülüğe engel olan, hüküm sahibi, hükmünü yürüten, hükmü verip uygulayan mânâsına gelir. ‘Hakem’, sözlük anlamı olarak, taraf tutma arzusunu bir tarafa atan; kavram olarak, hükmü elinde tutan, hükmünü yürüten, ya da hüküm verme makamında olan demektir. ‘Hakîm’ sözlükte, bilgin, hikmet sahibi, işlerini en güzel bir biçimde ve sağlam yapan demektir. Türkçe’ye “bilge” diye çevrilebilir.
Aynı kökten, ‘hükkâm, muhkem, tahkim, ihkâm, mahkeme, hâkimiyet, hükümet’ gibi kavramlar da türemiştir. Hepsi farklı anlamlara gelse bile, hepsinde de işi sağlam yapma, zarara engel olma, hikmetle, faydaya ve maksada uygun şekilde yapma, tutarlı olma, yerinde iş yapma, yetki altına alma, hükmünü yürütme anlamları ortaktır.
‘Hikmet’ de ‘hükm’ kökünden gelen bir kelimedir ve aynı kökten gelen kelimeler içerisinde en zengin anlam sahasına sahiptir. ‘Hikmet’ sözlükte, kötülükleri ortadan kaldırmak, iyilikleri elde etmek, gerçeği yakalama noktasında ilim ve
2405] 2/Bakara, 129
- 576 -
KUR’AN KAVRAMLARI
akılla hareket etmedir. Hikmet, Allah (c.c.) açısından, eşyanın bilinmesi, tutarlı ve anlamlı bir şekilde icad edilmesi; kul açısından ise, varlıkların bilinmesi ve hayırlı iş yapılmasıdır.
Hikmet ile hükm kelimeleri Kur’an’da bazen aynı anlamda kullanılmaktadır. Meselâ, Yusuf’a (a.s.) daha genç iken ‘hükm’, yani hikmet verilmiştir.2406 Kimilerine göre ‘hükm’, hikmetten daha kapsamlıdır. ‘Hikmet’ sözde ve işte en iyiyi yakalamak veya olması gerekeni idrâk etmektir. Doğru bir karar, isâbetli bir sonuç, tutarlı ve sağlam bir hareket tarzı, bir şeyin faydalı hale getirilmesi hikmettir. Bir şeyi körü körüne değil de, önünü sonunu düşünerek ve ondan doğacak bütün tehlikeleri savmayı göze alarak yapmak demektir.
Hikmet, hem ilimdir, hem de isâbetli, tutarlı iş yapmadır. Buradan hareketle bazıları ona ahlâkî bir anlam yükleyerek, hikmetin bilgi ve eylem olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ahlâkın meşrû temeli doğru ve kesin bilgidir. Bu bilgiye sahip olan kişi de hikmete sahip kimsedir. Yeterli ve doğru bir araştırma ve tefekkür, kişiyi doğru bir hükme varmaya, dolaysıyla hikmete göre iş yapmaya götürür. “Muhkem (sağlam) bilgi, muhkem (sağlam) amele götürür.”
Hikmet, hüküm, hükûmet ve ihkâm mânâlarıyla ilgili olduğundan; hikmette bir işi sağlam yapmak, iyiliği, düzen ve sistemi getirmek anlamı vardır. Bozukluğun kaldırılıp iyiliğin sağlandığı, düzenin korunduğu her şeyde bir hikmet vardır. Bundan dolayı hikmet denince mutlaka bir sebep ve sonuç hatıra gelir. Yani hikmet, sonucun sebebe bağlanması, iki şey arasında bir ilginin kurulması, sebep ile sonuç arasındaki ilişkinin bilinmesi demektir. Bir işi başka bir işe bağlamağa, yani bir yargıya varmaya hüküm dendiği gibi; doğru olan herhangi bir yargıya da hikmet denilir. Demek ki bilgiye dayanan amel, yararlı bir sonuç veren bilgi hikmettir. İslâm bilginleri hikmeti tanımlarken mutlaka "eylemle birlikte bulunan ilim", yani amele/eyleme dönüşecek bilgi düşüncesinde ısrar etmişlerdir. İnsanın teorik bilgileri öğrenip gücü oranında üstün işler yapma yeteneği kazanması hikmettir. Yani hikmet, nazarî/teorik bilgileri öğrendikten sonra, onların gereğine uygun davranıp teori ile pratiği birleştirmek ve böylece üstün gayeye ulaşmaktır. Hikmet, yapılan işin, ilmin gereğine uymasıdır.
Hikmet, derin ve yararlı bilgidir. Bu bilgi, ancak düşüncenin ürünü olacağından Allah Teâlâ; "Ancak sağduyu sahipleri düşünüp ibret alır." 2407 buyurmuştur. Kur'an'ın kasdettiği hikmet, bir yığın felsefe teorileri değildir.
Hikmet, mantıklı düşünmek ve gerçekleri araştırmak ve hakka tâbi olmaktır. Kâinatın birtakım yasalarını keşfetmek ve bunları insanlığın yararına kullanmak hikmettendir. Hikmet, bir şeyi lâyık olduğu yerine koymaktır. Hikmet, Allah'ın kitabından anlaşılan şeydir. Cürcânî, Ta'rîfât'ında hikmet için şu mânâları verir: Hikmet, kendisinde eşyanın hakikatinden bahsedilen bir ilim; aklın aşırılıklardan uzak, itidal/denge halindeki bilme gücü; ilim, icad ve fiiller; helâl ve haramın bilinmesi; hakka uygun söz; akla uygun ve gereksiz doldurmalardan arınmış söz; amelle beraber ilim. 2408
Nâkib Attas da hikmeti şöyle tanımlar: Hikmet, kendisinde ilim olan kişinin
2406] 12/Yûsuf, 22
2407] 2/Bakara, 269
2408] Cürcânî, Ta'rîfât, hikmet maddesi
HİKMET
- 577 -
bu bilgiyi, adâleti ortaya çıkaran bir tarzda tatbik etmesini sağlayan Allah vergisi bir ilimdir. 2409
Ahlâkın esasını hikmet, şecaat, iffet ve adâlete bağlayan Gazâli, hikmet için şunları söylüyor: Hikmet, bir hal ve keyfiyettir ki, kendi tercihimizle yaptığımız işlerimizde doğruyu yanlıştan onunla ayırt ederiz. İlim kuvvetinin güzelliği, iyiliği, sözlerde doğruyu ve yalanı, inançlarda hak ile bâtılı, işlerde güzel ile çirkini kolaylıkla ayırt edebilecek bir hal almasıdır. İlim sâyesinde bu kuvvetlerin elde edilmesinden meydana gelen güzel neticeye de hikmet denir. Gazâlî, tefekkür kuvvetinin gerektiği şekilde terbiye ve ıslah edilmesiyle hikmetin meydana geleceğini söyler. 2410
Kur’an’da yirmi yerde geçen ‘hikmet’ kavramını tefsirciler, çok çeşitli mânâda tefsir etmişlerdir. Bu tefsirlerin her biri farklı gibi görünse de ‘hikmet’in ifade ettiği ‘sözde ve amelde tam ve eksiksiz olma, faydalı ve isâbetli olma’ anlamı etrafında çevrelenmektedir.
Muhammed Esed, hikmeti şöyle tanımlar: Derin bilgi ve vukufa dayanan ince-derin bir gerçeği dile getiren söz anlamına gelen hikmet kavramı, "önledi", yahut "kişiyi ya da bir nesneyi istenmeyen tarzda olmaktan ya da davranmaktan alıkoydu" anlamına gelen "hakeme" fiilinden türemiştir. Bunun içindir ki, hikmet kelimesinin birinci anlamı "kişiyi kötülükten yahut câhilce davranmaktan alıkoyan şey"dir. Olumlu anlamıyla hikmet, "çok derin ve üstün olana ilişkin vukuf, anlayış ve kavrayış" demektir. Hikmet kavramı, sağduyu, doğruyla eğriyi birbirinden ayırma yeteneği anlamına da gelir ki, bu da, ahlâkî değerler konusunda Allah'ın tayin ettiği mutlak bir ölçünün varlığını gerekli kılar. 2411
Elmalılı Hamdi Yazır, ‘hikmet’ kelimesine verilen anlamlardan yirmi üç tanesini sıralamaktadır. Bunların en önemlileri şunlardır:
Söz ve fiilde doğruyu tutturma, isâbet,
Bir şeyin özünü kavrayan sağlam ilim ve bununla amel etmek,
İlim ve o ilmin amacını kavramak,
Varlıkların özündeki mânâları, eşyanın hakikatini anlamak,
Allah’ın emirlerini anlamak, Allah'ın emrindeki akıl,
İcad etmek (Allah’ın varlıkları icad etmesi, yaratması hikmettir),
Varlık düzeninde her şeyi yerli yerine koymak,
Doğru ve güzel işlere yönelmek, fiilleri güzel şeylere yöneltmek,
Siyasette, Yaratıcıya uymak, Hâkim olunan kimselere iyi muâmele, icraatı zulümden, ikramı cimrilikten, ilmi bilgisizlikten, hoşgörüyü bunaklıktan ayırmak,
Kur’an ahlâkıyla ahlâklanmak,
Allah’ın emirlerini düşünüp onlara uymak,
2409] Nakîb Attas, Modern Çağ ve İslâmî Düşünüşün Problemleri, s. 174
2410] İmam Gazâlî, İhyâ-i Ulûmi'd Din, c. 3, s. 126-127
2411] Muhammed Esed, Kur'an Mesajı, İşaret Y. c. 2, s. 567-568
- 578 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Allah'a tâat, fıkıh, din ve amel,
Kendisiyle vesvese ile makam fark edilen bir nur,
Doğruya isâbet eden hızlı cevap, hazır cevaplılık,
Din ve dünya salâhı, sâlih amel,
Bunların hepsidir. 2412
Hikmet kelimesinin bunların yanında şu mânâlarına da dikkat çekilmiştir: Kur’an, peygamberlik, ilim, anlayış, öğüt, gerçeklik, duyular üstü idrâk, iç tatmin, derin derin düşünme, doğruyu en iyi şekilde bulmak ve sunmak, din, dinin inceliklerini kavrama, güzeli kötü olana tercih edebilme yeteneği, kavrayış, aklı gereği gibi işletme, varlığın sırlarını yakalamak.
Görüldüğü gibi ‘hikmet’te geniş bir anlam zenginliği vardır. Hikmet kelimesinin ‘derin anlayış sahibi olma, dinin inceliklerini bilme’ anlamı yönünden ‘fıkh’ kelimesiyle, her şeyi yerli yerine koyma anlamı yönünden ‘adâlet’ kavramıyla, anlamak ve bilmek manası yönüyle ‘ilm’ kavramıyla yakın ilgisi bulunmaktadır.
Hikmetin bu kadar zengin anlamını üç maddelik bir tefsirde toplamak mümkündür. Hikmet; a) Faydalı amele götüren bilgi, b) Bilgiye dayalı olarak ortaya konulan faydalı amel, c) İlim ve amelde sağlamlık demektir.
Hikmet, yalnız başına ne ilim’dir, ne de felsefe. Hikmet, bunların da ötesinde, kişinin her şeyi yerli yerinde yapması, sözde ve amelde isâbetli olması, ya da bilgi ve anlayış sahibi olmasıdır. Hikmet, bir açıdan da faydalı olanı işaret etmektedir. Öyle sağlam bir bilgiyle, maksada uygun olarak yerine getirilen bir amel, elbette faydalı olacaktır.
Hikmet; Yitik Mal: Hikmet, yerli yerinde yapılan iş, söylenilen söz, hakka uyan bilgi ve davranış, faydalı ve tutarlı bir şey ise; bu, nerede üretilirse üretilsin, nereden gelirse gelsin, kabul edilir, alınır. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Yalnız iki kişiye hased (gıpta) edilebilir: Bir adam ki Allah kendisine hikmet vermiştir, o adam bu hikmet gereğince hareket ediyor ve bunu başkalarına da öğretiyor ve bir adam ki Allah kendisine mal vermiştir, o da malı Hak yolunda infâka/harcamaya koyulmuştur." 2413
Kimileri de “Hikmetin başı Allah korkusudur”2414 hadisinden hareketle hikmeti, Allah korkusu olarak almışlardır. Kur’an’ın övdüğü bilgi, şüphesiz ki kişiyi Rabbine götüren, ona doğruyu gösteren ve isâbetli hareket etmesini sağlayan bilgidir. Ruhsuz, köksüz, kuru maddecilikle oyalanan, insanı Rabbinden uzaklaştıran bilgi neye yarar?! Öyle bilgide ne hikmet vardır; ne de kalbi tatmin eden bir özellik. İşte bilgi ve hikmeti değerli kılan, onlara sahip olan insanın Rabbinin makamından kula yaraşacak şekilde korkmasıdır.
Hüküm ve Hikmet Sahibi Allah: Hükm kökünden gelen, hüküm sahibi anlamında ‘el-Hâkim’ Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Hâkim, hüküm sahibi, hükmünü yürüten, isâbetli ve yerinde iş yapan demektir. Allah’ın yaratmasında,
2412] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. 2, s. 205-215
2413] Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn 47, hadis no: 267, -815-; Buhârî, İlim 15
2414] Tirmizî; Feyzu'l-Kadir, 3/ 574; İbn Merduyeh, İbn Kesir, 1/242
HİKMET
- 579 -
yarattığı şeylerde hiç bir eksiklik yoktur, her şey yerli yerindedir. Allah (c.c.) yarattıklarına hâkimdir, hepsi O’nun hükmü altındadır. O her şeye hâkim olma sıfatıyla evrende ve insan hayatında muazzam bir denge kurmuştur. Şeytanın adımlarını izleyenler veya kendi hevâsına tâbi olanlar bu dengeyi bozarlar. Kendi nefsinin aşırı isteklerine ‘hâkim’ olanlar ise dengeyi korurlar, Rablerinden gelen ‘hakîm’ kitabı (Kur’an’ı) dinleyip sürekli hikmetli iş yapmaya çalışırlar.
Allah’ın güzel isimlerinden biri de yine ‘hükm’ kökünden gelen ‘el-Hakîm’dir. Hakîm, hikmet sahibi demektir. Her yaptığı hikmet olan, hikmetle yapan, yerli yerinde, en güzel, en faydalı, tutarlı bir şekilde yapan demektir.
Hikmet Olan Bir Kitap; Kur’an: Kur’an, ‘hakîm’ bir kitaptır.2415 Her işi hikmetli olan Hakîm olan Allah’ın hikmet sergileyen, her şeyi hikmet olan kitabıdır Kur’an. Kur’an’ın bütün âyetleri sağlamlaştırılmış bir şekilde hikmeti öğretirler. Kur’an, Allah’ın Hakîm sıfatını, Alîm (her şeyi bilen), Habîr (her şeyden haberdar olan), Azîz (güçlü ve yüce) gibi az çok bilmekle ilgili sıfatlarla beraber kullanır. Bu da ‘hikmet’in bilgi, mârifet ve bunlara bağlı olarak hayır üretmek, hayırlı olanı yapmak olan anlamlarına işarettir. 2416
Peygamberler, kendilerine bildirilen vahy’i öğrettikleri gibi; insanlara, vahyin sunduğu mantık ve imkânlarla yeni ve hayırlı değerler üreten hikmeti de öğretirler. “Öyle ki içinizde kendinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek rasûl gönderdik.”2417 Rasüller, hikmetle konuşan, hikmetle iş yapan, hikmetle nasihat eden, inananları hikmetle tezkiye eden (arındıran) kimselerdir. Onlar, hikmetin canlı örneği, yürüyen kitaplardır.
Hikmetin en yücesi, doruğa ulaşmış şekli, Allah’tan gelen âyetlerdir. Kendilerine ilimden nasip verilmemiş olanlar bu hikmeti anlamadıkları gibi, hikmetle iş de yapamazlar.2418 Kur’an, bünyesindeki vahye “hikmet” derken; ona çağrının, İslâm’a dâvetin de hikmetle yapılmasını emreder. 2419
Peygamberin tebliğ ettiği hikmet kaynağı vahye inanmış ve onu kendisine rehber edinmiş kimseler hikmetten pay alırlar, hikmetle iş yapmanın, hikmetli düşünmenin yollarını bulurlar. Kur’an şöyle diyor: “Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz hikmet verilene sonsuz ve bereketli bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” 2420
Kur’ân-ı Kerim’de Hikmet Kavramı
“Hikmet” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 20 yerde geçer. Bunlardan 10'u “Kitab” kelimesiyle beraber kullanılır. “Allah’ın hüküm ve hikmet sahibi olduğunu ifade eden “hakîm” kelimesi, 97 yerde zikredilir. Hikmet kelimesinin türediği kök olan “hukm” ve türevleri ise Kur’ân-ı Kerim’de 210 yerde geçer.
Hikmetin Kur’andaki Anlamları: Hikmetin Kur’an’da beş anlamda kullanıldığı
2415] 36/Yâsin, 2; 31/Lokman, 2
2416] 2/Bakara, 129, 220; 3/Âl-i İmrân, 18; 4/Nisâ, 26; 6/En’âm, 18 v.d.
2417] 2/Bakara, 151, ayrıca bkz. 2/Bakara, 129, 231; 3/Âl-i İmrân, 164; 62/Cum’a, 2
2418] 54/Kamer, 5
2419] 16/Nahl, 125
2420] 2/Bakara, 269; Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 274-278
- 580 -
KUR’AN KAVRAMLARI
görülmektedir:
1- Kur’an’ın öğütleri, nasihatleri anlamında. “….Ve Allah’ın size öğüt olsun diye indirdiği Kitabı ve hikmeti anın…” 2421
2- İnce anlayış, dinde derin kavrayış, aklî delil ve ilim anlamında. “Andolsun ki Biz Lokman’a hikmet verdik.” 2422
3- Peygamberlik (nübüvvet kurumu ve nebîlerin pratiği) mânâsında. “Gerçek şu ki Biz İbrâhim soyuna Kitap ve hikmet verdik.” 2423
4- İnce sırlarıyla Kur’an (vahiy) anlamında. “Rabbinin yoluna hikmetle dâvet et…” 2424
5- Kitabın emir ve yasakları mânâsında. Emir ve yasaklarla ilgili zikredilen âyetler, İsrâ sûresinin 22-38. âyetleridir. Bu âyetler, güzel ahlâka dair emredilen hususlardır. Şirkten uzaklaşıp, Allah'ı birlemek her hikmetin başıdır. İnsan, tevhidi yitirince hiçbir şey fayda vermez.
Kur'an'ın hikmet olarak tanımladığı bu emir ve yasaklar şunlardır:
1. "Allah ile beraber başka bir tanrı edinme!" 2425
2-3. "Rabbin, 'kendisinden başkasına kulluk etmeyin' diye hükmetti.";2426 Allah'a ibâdeti emretme ve başkasına ibâdeti yasaklama gibi iki mükellefiyeti ihtivâ etmektedir.
4. "Ana babaya ihsân/iyi muâmele edin." Daha sonra Cenâb-ı Hak, ihsânın (iyi muâmelenin) ne olduğunu açıklamak için şu beş şeyi zikretmiştir:
5. "Onlara 'öf' (bile) deme." 2427
6. "Onları azarlama" 2428
7. "Onlara güzel söz söyle." 2429
8. "Onlara acıyarak merhametle tevâzu kanadını indir." 2430
9. "Ey Rabbim... kendilerine merhamet et' de." 2431
10. "Hısıma/akrabaya hakkını ver." 2432
11. "Yoksula hakkını ver." 2433
2421] 2/Bakara, 231; 4/Nisâ, 54, 113; 2/Bakara, 231; 3/Âl-i İmrân, 164
2422] 31/Lokman, 12; ayrıca bkz. 19/Meryem, 12
2423] 4/Nisâ, 54, ayrıca bkz. 2/Bakara, 251; 3/Âl-i İmrân, 48
2424] 16/Nahl, 125; ayrıca bkz. 2/Bakara, 269; 54/Kamer, 4-5; 17/İsrâ, 39
2425] 17/İsrâ, 22
2426] 17/İsrâ, 23
2427] 17/İsrâ, 23
2428] 17/İsrâ, 23
2429] 17/İsrâ, 23
2430] 17/İsrâ, 24
2431] 17/İsrâ, 24
2432] 17/İsrâ, 26
2433] 17/İsrâ, 26
HİKMET
- 581 -
12. "Yolda kalmışa hakkını ver." 2434
13. "Malını saçıp savurma." 2435
14. "Şâyet Rabbinden umduğun rahmeti arayarak onlardan sarf-ı nazar edersen, (onlara imkânsızlık dolayısıyla yardım edemiyorsan) kendilerine yumuşak söz söyle." 2436
15. "Elini, boynuna bağlı olarak asma, onu büsbütün de saçıp savurma, yoksa pişman bir vaziyette oturup kalırsın." 2437
16. "Evlatlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin." 2438
17. "Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayâsızlıktır, kötü bir yoldur." 2439
18. "Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın." 2440
19. "Kim mazlum olarak öldürülürse, Biz onun velîsine bir yetki veririz." 2441
20. "O da öldürmede israf etmesin (aşırı gitmesin)."
21. "Ahdi yerine getirin; sözlerinizde durun." 2442
22. "Ölçtüğünüz vakit ölçüyü tam yapın." 2443
23. "Doğru terazi ile tartın." 2444
24. "Senin için, hakkında bir bilgi olmayan şeyin ardına düşme." 2445
25. "Yeryüzünde kibirlenip böbürlenerek yürüme." 2446
Allah Teâlâ, bütün bunları, bu âyetlerde peşi peşine zikretmiş ve "Allah ile beraber başka bir ilâh/tanrı edinme. Sonra kınanmış ve kendi başına (yardımsız) bırakılmış olursun" 2447 buyurarak başlamış, yine "Allah ile beraber başka bir ilâh/tanrı edinme ki, sonra yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın." 2448 ifadesi ile sona erdirmiştir.
Bu âyetlerde zikredilen hükümler, bütün dinlerde/milletlerde gözetilmesi gereken, iptali kabul etmeyen emir ve yasaklardır. Bundan dolayı, muhkem ve hikmettir. Hikmet, bizzat sahip olduğu güzellikten ötürü kendisiyle amel etmek ve hayrı bilmekten ibarettir. Allah mükellefiyetlere tevhidi emretmekle başladı ve aynı şekilde bitirdi. Tüm bu sayılanlardan hemen sonra, "İşte bunlar, Rabbinin
2434] 17/İsrâ, 26
2435] 17/İsrâ, 26
2436] 17/İsrâ, 28
2437] 17/İsrâ, 29
2438] 17/İsrâ, 31
2439] 17/İsrâ, 23
2440] 17/İsrâ, 33
2441] 17/İsrâ, 33
2442] 17/İsrâ, 34
2443] 17/İsrâ, 35
2444] 17/İsrâ, 35
2445] 17/İsrâ, 36
2446] 17/İsrâ, 37
2447] 17/İsrâ, 22
2448] 17/İsrâ, 39
- 582 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sana vahyettiği hikmetlerdir."2449 denilmektedir. Bu hikmet vasıflarının belirtildiği bu âyetlerin başında ve sonunda şirkten nehyetmenin; tevhid'in bütün hikmetlerin başı olduğunu hatırlatmaktadır.
Yine, kendisine hikmet verilen2450 Lokman (a.s.), kendi oğluna hikmetli öğütler vermiştir. Kur'an bu hikmetli emir ve tavsiyeleri Lokman'ın ağzından şöyle sıralar: “Andolsun Biz Lokman’a, ‘Allah’a şükret’ diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah müstağnîdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir, her türlü övgüye lâyıktır. Lokman, oğluna öğüt vererek: ‘Yavrucuğum! Allah’a şirk/ortak koşma! Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür’ demişti. Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye ettik... Önce Bana, sonra da ana babana şükret diye tavsiyede bulunduk. (Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) ‘Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yer(in derinliklerin)de bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten nehy et; başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdendir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde kibirlenip böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünen kimseleri asla sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini (avaz avaz bağıran) merkeplerin sesidir.” 2451
Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de, Kitab ve hikmeti çoğu kez beraber zikretmiştir.2452 Bazı yerlerde tek başına hikmeti zikretmiştir.2453 Beraber zikredilen âyetlerde vahiyden ayrı bir bilgi, bilinç, güç veya anlayış olduğu ortaya çıkmaktadır. Veya Kitab'dan peygamberin ve mü'minin elde ettiği veri, anlayış veya güç de olabilir. Tek başına zikredilen âyetlerde ise, bir çeşit Kitab'ın bilgisini de içine alabilecek bir ruh, bir aydınlanma, furkan veya hayırdır.
“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, hüküm ve hikmet sahibi olan, her şeyi yerli yerince yapan yalnız Sensin." 2454
“Öyle ki içinizde kendinizden size âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek rasûl gönderdik.” 2455
“….Ve Allah’ın size öğüt olsun diye indirdiği Kitabı ve hikmeti anın…” 2456
“Allah’ın izniyle onları yendiler. Dâvud Câlût’u öldürdü. Allah ona (Dâvud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi. Dilediği ilimlerden ona öğretti...” 2457
“Kime dilerse, hikmeti ona verir; şüphesiz hikmet verilene sonsuz ve bereketli bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” 2458
2449] 17/İsrâ, 39
2450] 31/Lokman, 12
2451] 31/Lokman, 12-19
2452] Meselâ, bkz. 2/Bakara, 129, 151; 3/Âl-i İmrân, 48; 4/Nisâ, 113; 5/Mâide, 110
2453] Bk. 2/Bakara, 269; 31/Lokman, 12; 38/Sâd, 20
2454] 2/Bakara, 129
2455] 2/Bakara, 151
2456] 2/Bakara, 231
2457] 2/Bakara, 251
2458] 2/Bakara, 269
HİKMET
- 583 -
“Allah ona (İsa’ya) Kitabı/yazmayı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.” 2459
“Hani Allah; peygamberlerden ‘Size Kitap ve hikmet verdikten sonra yanımdakileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz’ diye söz almış ve ‘kabul ettiniz mi?’ dediğinde, ‘kabul ettik’ cevabını vermiştiler. Bunun üzerine Allah, ‘O halde şâhit olun; Ben de sizinle birlikte şâhitlik edenlerdenim’ buyurmuştu.” 2460
“İçlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, mü’minlere bir lütufta bulunmuştur.” 2461
“Gerçek şu ki Biz İbrâhim soyuna Kitap ve hikmet verdik.” 2462
“Allah’ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar, yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah’ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur.” 2463
“Allah İsa’ya şöyle diyecek: ‘Sana kitabı/okuyup yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim...” 2464
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et…” 2465
“... İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme; sonra kınanmış ve (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.” 2466
“Andolsun ki Biz Lokman’a, Allah’a şükretsin diye hikmet verdik...” 2467
“(Ey ehl-i beyt,) Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın.” 2468
“Onun (Dâvud’un) hükümranlığını kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve açık, güzel konuşma vermiştik.” 2469
“İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: ‘Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” 2470
“Andolsun, onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir. Bunlar, gâyesine ulaşan birer hikmettir. Fakat peygamberlerin uyarıları fayda vermiyor.” 2471
“Göklerde ve yerde olanların hepsi mülkün sahibi, mukaddes, azîz, hakîm olan Allah’ı tesbih eder. Çünkü ümmîler arasından kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderen O’dur. Hâlbuki onlar, önceden
2459] 3/Âl-i İmrân, 48
2460] 3/Âl-i İmrân, 81
2461] 3/Âl-i İmrân, 164
2462] 4/Nisâ, 54
2463] 4/Nisâ,113
2464] 5/Mâide, 110
2465] 16/Nahl, 125
2466] 17/İsrâ, 39
2467] 31/Lokman, 12
2468] 33/Ahzâb, 34
2469] 38/Sâd, 20
2470] 43/Zuhruf, 63
2471] 54/Kamer, 5
- 584 -
KUR’AN KAVRAMLARI
apaçık bir dalâlet/sapıklık içindeydiler.” 2472
Hadis-i Şeriflerde Hikmet Kavramı
"Hikmet, mü'minin yitik malıdır; nerede bulursa onu alır." 2473
"Hikmetin başı Allah korkusudur." 2474
"Yalnız iki kişiye hased (gıpta) edilebilir: Bir adam ki Allah kendisine hikmet vermiştir, o adam bu hikmet gereğince hareket ediyor ve bunu başkalarına da öğretiyor ve bir adam ki Allah kendisine mal vermiştir, o da malı Hak yolunda infâka/harcamaya koyulmuştur." 2475
"Şüphesiz bazı şiirler vardır ki hikmettir." 2476
“Kardeşini kendisiyle hidâyete/doğru yola ilettiğin hikmet kelimesinden daha güzel hediye yoktur." 2477
İbn Abbâs (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.) beni göğsüne bastırdı ve: "Allah'ım, (bunu dinde fakîh kıl,) buna hikmeti ve Kitabın te'vilini öğret!" dedi." 2478
İbn Abbâs (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah bana hikmet verilmesi (iki defa hikmet verilmesi) hususunda duâda bulundu." 2479
İbn Abbâs: "Hikmet, nübüvvet dışındaki isâbettir." 2480
"Ben hikmet eviyim, Ali de onun kapısıdır." 2481
"İman Yemen'lidir; hikmet Yemen'lidir." 2482
"Hikmetin konuşulup yayıldığı meclis, ne güzel meclistir." 2483
"Bir ilim meclisine oturup hikmetli söz dinledikten sonra, bu meclisten bahsederken işittiği şeylerin sadece kötü kısımlarını anlatan bir kimsenin misali, bir sürü sahibi çobana gelip: 'Ey çoban, süründen bana bir koyun kes!' deyince, çobandan: 'Git, en iyisinin kulağından tut al!' iznine rağmen, gidip sürünün köpeğinin kulağından tutan adamın misalidir." 2484
Hikmet kavramının çok değişik ve zengin anlamları olması, Kur’an’da da farklı mânâlarda kullanılması, hikmetin kapsamı konusunda yeter bilgi vermektedir.
2472] 62/Cum’a, 1-2
2473] İbn Mâce, Zühd 15; Tirmizî, İlim 19
2474] Tirmizî; Feyzu'l-Kadir, 3/ 574; Beyhakî; Deylemî; Keşfu’l Hafâ, 1/421; İbn Merduyeh; İbn Kesir, 1/242
2475] Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn 47, hadis no: 267, -815-; Buhârî, İlim 15, Ahkâm 3, Zekât 5, İ'tisâm 13, Tevhid 45, Temennî 5; İbn Mâce, Zühd 23
2476] Buhârî, Edeb 90; Tirmizî, Edeb 69; İbn Mâce, Edeb 41
2477] Dârimî, Mukaddime 32
2478] Buhârî, Fezâilu'l-Ashâb 24, İlim 17, Vudû 10, İ'tisâm 1; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 138, hadis no: 2477; İbn Mâce, Mukaddime 11; Ahmed bin Hanbel, 1/269
2479] Tirmizî, Menâkıb 42, hadis no: 3823, 3824
2480] Buhârî, Fezâilu's-Sahâbe 24
2481] Tirmizî, Menâkıb 20
2482] Tirmizî, Menâkıb 42, hadis no: 3823, 3824
2483] Dârimî, Mukaddime 28
2484] İbn Mâce, Zühd 15; Ahmed bin Hanbel, 2/252
HİKMET
- 585 -
Anlaşılan o ki, hikmeti Kur’an ve hadisle/sünnetle sınırlamak Kur’an’ın tavır ve beyanına ters düşer. İlgili âyetlerde görüldüğü gibi, Kur’an birçok yerde peygamberlere verilen kitapla hikmeti (meselâ Tevrat, İncil ve Kur’an’la hikmeti), ayrı ayrı anmaktadır. Bu demektir ki “hikmet, bir nebînin aldığı vahiylerle sınırlı değildir.” O, tüm keşfedici fark etme gücünün ortak adıdır. 2485
Öte yandan, peygamber, kitap yanında hikmet de öğretiyor. Ve Hz. Peygamber: “Hikmet, mü’minin kaybolmuş malıdır; onu nerede bulursa alır.”2486 diyor. Hikmetle ilgili hadis-i şerifler açıkça gösteriyor ki hikmet; Kur’an, hadis ve sünnet dışında da bulunabilir. Âyetler ve özellikle hadisler, bu nimetten peygamberlerden başka insanların da nasipleneceğini kabul ve ilan etmektedir. İbn Abbas’ın Buhârî’de yer alan hikmet tanımı, bu noktada önemlidir. Kendisine hikmet verilmesi için Allah rasûlünün özel duâsına sahip olan bu zat diyor ki: “Hikmet, nübüvvet/peygamberlik dışındaki isâbetli fark edişlerin adıdır.” 2487
Hikmetin Önemi
Kur'ân-ı Kerim, ilim ve hikmete çok değer vermiştir. İlimden söz eden âyet sayısı 750'ye varır. Fakat Kur'an'ın övdüğü ilim, boş nazariyeler/teoriler değil; insanın iç ve dış dünyasını aydınlatan Allah'ın Kitapları olan Kur'an, evren ve insanı tanıtan faydalı ilimdir. Bilgili olan güçlü olur. İşte insanlığın yararına dönüşecek, eyleme çıkacak ilim, imanla beraber olursa Kur'an dilinde hikmet adını alır. Kur'an'ın hikmet dediği ilim; ruhsuz, mâneviyatsız bilgi değil; Yaratanından yola çıkarak yarattıklarını incelemeğe iten ve inceledikçe insanın, Yaratanına karşı sevgi ve saygısını kamçılayan bilgidir. Bu bilgi, insanı maddeye kulluğa değil; maddenin yaratıcısı Allah'a saygıya, imansızlığa değil; imana, nankörlüğe değil; Allah'a şükretmeğe götürür. Bundan dolayı Rasûlullah (s.a.s.): "Hikmetin başı Allah korkusudur." 2488 buyurmuştur.
Cenâb-ı Hak, Lokman sûresinde hikmeti şükürle beraber anmıştır.2489 Çünkü ilim, Allah'ın insana en büyük lütfudur. Onu kendisine lütfeden Allah'a şükretmek gerekir. İnsan, öğrendiği bilgi ile yaptığı icatlarla gurura düşerse, şeytanın yoluna girmiş olur. O bilgi de hikmet olmaktan çıkar.
Hikmetin ilimle, tefekkürle, fıkıhla (dinde anlayışlı, derin kavrayışlı olmakla) yakın ilgisi vardır. Hikmet; hikmet kaynağı hakîm Kur’an’ı okumak ve üzerinde düşünmektir. Hikmet, ma’rifetullah’tır. Allah’ın kendi nurundan kalbe koyduğu bir ışıktır. Hikmet, şer’î hükümler, naklî ve aklî delillerdir. Hikmet, Hz. Lokman’a verilendir. Çünkü Kur’an’da şöyle buyrulur: “Andolsun ki Biz Lokman’a, Allah’a şükretsin diye hikmet verdik...”2490 Lokman (a.s.) hakîm ve sâlih bir zâttır. Ona verildiği bildirilen hikmet de dindarlık, sözde, fikirde ve amelde isâbet, akıl, anlayış, ilim ve ameldir. Hz. Lokman’ın hikmetli öğütleri meşhurdur. “Hakîm lakabıyla anılmasına sebep olan bu öğütlerden bazıları Kur’an lisanıyla şunlardır: “Yavrucuğum! Allah’a şirk/ortak koşma! Şüphesiz şirk en büyük bir zulümdür. Yaptığın
2485] bk. 3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 110
2486] İbn Mâce, Zühd 15; Tirmizî, İlim 19
2487] Buhârî, Fezâil
2488] Tirmizî; Feyzu'l-Kadir, 3/ 574; Beyhakî; Deylemî; Keşfu’l Hafâ, 1/421; İbn Merduyeh; İbn Kesir, 1/242
2489] 31/Lokman, 12
2490] 31/Lokman, 12
- 586 -
KUR’AN KAVRAMLARI
iş/amel (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi kadar küçük olsa da Allah onu bulup çıkarır ve karşılığını verir. Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış. Ve bu yolda başına gelenlere sabret. Yeryüzünde kibirle yürüme!”2491 Bu âyetlerden anlaşılıyor ki hikmet; bilgiyi iyi kullanmak, selîm aklın ve ilmin gereğini yapmak, kısaca şer’î sınırlar içinde düşünmek ve yaşamaktır.
Hikmetle Çağrı; Dâvetçinin Özelliği
İnandığı dini, diğer insanlara da sevdirmekle yükümlü olan her müslüman, bu dâvet işini en iyi bir şekilde ancak hikmetle yapabilir. İnsanları cehâlet bataklığından kurtarmak görevi ile gönderilen Allah Rasûlü’ne ve Onun şahsında bütün dâvâ eri müslümanlara, tâkip etmesi gereken usûl olarak şu tavsiye ediliyor: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et…”2492 İnsanları İslâm’a dâvet ederken hikmetle, yani hakkı açıklayan, şüpheleri gideren delillerle, sağlam hüccetlerle çağırmamız emrediliyor. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba dâvetle, taassupla hareket etmenin faydası olmaz; hatta zararı olabilir. Ancak, hikmet, tatlı dil, güzel üslûp gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkmışları yola getirir.
Özellikle kültürlü, anlayışlı ve okumuş insanları hikmetle çağırmak, halk tabakasını da güzel öğütlerle, tatlı nasihatlerle Rabbe dâvet etmek gerekmektedir. Herkese anlayış kabiliyetine göre söz söylemek, anlayacağı dilden, seviyesine ve uzmanlığına göre konuşmak, neticeye ulaşmak bakımından gerekli bulunmaktadır. Allah Rasûlü’nün, “insanlara akılları derecesinde hitap edin!” emri de zaten bunu ifade ediyor. Yalnız şu var ki, elbette her insana ve topluma anlatılacak İslâm, aynı din olacaktır. Din, toplumlara ve anlayışlara göre şekil almayacaktır.
Hakka dâvet eden tebliğci, hikmetle2493 ve basîretle2494 insanları Hak yoluna çağıracak, bu konuda ilmî deliller sunacaktır ki, "Helâk olan açık bir delille/kanıtla helâk olsun, yaşayan da kanıtla yaşasın."2495 Bu hikmet dolu dâvet, İslâm'ın yolunun hikmet, basîret ve güzel öğüt2496 olduğunu, İslâm'da zorlamanın yeri bulunmadığını,2497 İslâm'ın insanlara -sonucuna katlanmak şartıyla- tam anlamıyla inanç ve vicdan özgürlüğü tanıdığını göstermektedir.
Mevdûdi, Nahl sûresi, 125. âyeti tefsir ederken şunları söyler: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır.” Bu emir, İslâm’ın tebliği ile ilgilenenler için çok önemlidir. Onlar şu iki şeyi göz önünde bulundurmalıdırlar: “Hikmet” ve “güzel öğüt”. Hikmet; kişinin tebliği sırasında dikkatli ve basîretli olması, bunu körü körüne yapmamasıdır. Hikmet, hitap edilen kişinin zihin, yetenek ve şartlarının göz önünde bulundurulmasını ve Mesaj’ın bunlara uygun bir şekilde iletilmesini gerektirir. Bundan başka aynı metot, herkese veya her gruba uygulanmamalı; aksine önce muhâtabın hastalığı teşhis edilmeli, ona göre zihin ve kalbi uyarılarak tedâvi edilmelidir.
“Güzel öğüt” iki noktayı vurgular:
2491] 31/Lokman, 13-18
2492] 16/Nahl, 125
2493] 16/Nahl, 125
2494] 12/Yûsuf, 108
2495] 8/Enfâl, 42
2496] 16/Nahl, 125
2497] 2/Bakara, 256
HİKMET
- 587 -
1) Kişi, muhâtabını sadece mantıkî iknâ metotlarıyla değil; aynı zamanda duygularını da cezbederek de inandırmaya çalışmalıdır. Aynı şekilde kişi sadece sapıklık ve kötülüklerin yasak olduğu konusu üzerinde durmamalı, aynı zamanda insan doğasında var olan kötülük aleyhtarı tutumu, karşısındaki insanda da uyandırmaya çalışmalıdır. Bu kötülüklerin sonuçlarıyla da muhâtabını uyarmalıdır. Bunun yanı sıra kişi, karşısındakine hidâyetin ve iyi amellerin mükemmel ve doğru olduğunu mantıken kabul ettirmeye çalışmakla kalmayıp aynı zamanda onu sevdirmeye de çalışmalıdır.
2) Öğüt, karşıdakinin mutluluğu ve refahını düşündüğünü gösterir bir tarzda olmalıdır. Öğüt verenin karşısındakini küçük gördüğünü veya kendi üstünlüğü ile övündüğünü gösterecek hiçbir davranışı olmamalıdır. Aksine, karşıdaki kimse, öğüt verenin kendisini düzeltmeye ve mutluluğa ulaştırmaya çabaladığını hissetmelidir.
Âyetin devamındaki “...Onlarla en güzel şekilde mücâdele et.”2498 emri, kişinin tatlı bir dile sahip olması, soylu bir davranış göstermesi, aklî ve cezbedici fikirler öne sürmesi ve polemik, tartışma ve karşıtlıklar içine düşmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Başkalarıyla en güzel şekilde mücâdele eden kimse, suçlamalara, çarpık fikir ve iğneli sözlere yönelme; karşısındakini mat etmek ve tartışmada kendi üstünlüğünün alkışlanması için onunla alay da etmez. Çünkü bu tür davranışlar, inatçılık ve dik başlılığa neden olur. Bunun tam tersine, öğüt veren kişi, karşısındakini alçak gönüllü ve basit bir şekilde iknâ etmeye çalışır ve muhâtabının çarpık fikir ve kısır döngülere girdiğini gördüğü zaman onun daha çok sapıtmaması için tartışmayı bırakır.” 2499
Hikmet, Bol Hayırdır: Hakîm Kur’an, hikmeti “hayr-ı kesîr (bol hayır)” olarak niteliyor. Kitap’ta anılan, peygamberlere verilen bu mânevî zenginlik, öyle bir şeydir ki, ona sahip olan “bol hayır”ı elde etmiş oluyor. “Allah, kime dilerse, hikmeti ona verir; şüphesiz hikmet verilene sonsuz ve bereketli bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.”2500 Hikmet ile olayların sebep ve sonuçları keşfedildiğinden, eşyanın yerli yerine oturtulması, idrâk ve basîretle anlaşılması mümkün olduğundan hikmet sahibine büyük hayır verilmiş oluyor. Kendisine hikmet bahşedilmiş olan kimseye “itidal/denge” verilmiştir ki, onun sâyesinde insan, haddi tecâvüz edip azgınlık yapmaz. Sebep ve sonuçları bilme duyarlılığı verilmiştir ki bununla meseleleri ölçüp değerlendirir ve yanılmaz. 2501
Bu bakımdan insan için elzem olan, sırf mâlûmat değil; bilgilerden ders alıp faydalı sonuçlar çıkarma yeteneğine, yani hikmete sahip olmaktır. Çünkü bilginin hâfızı ve hamalı olmak insanı kurtarmaz; ama bu hayırlı neticelere ulaştıran fikir, yani hikmet insanı kurtarabilir. Bilginin hâfızı ve taşıyıcısı olan kişinin belki bir gün çeşitli etkenlerle ayağı kayar da, yönünü ve hedefini şaşırabilir. Fakat hikmet nimetine nâil olan kişi, aydınlık yolunda emin adımlarla ilerler.
Kur’an’ın kasdettiği hikmet, bir yığın işe yaramaz felsefî nazariyeler değildir. Asırlarca insanların kafasını boş yere uğraştırıp durmuş olan bu tür teorilerden kaçınmayı, Peygamberimiz (s.a.s.): “Yararlı ilim isteyin; yararsız bilgiden Allah’a
2498] 16/Nahl, 125
2499] Mevdûdi, Tefhîmu’l Kur’an, c. 3, s. 71
2500] 2/Bakara, 269
2501] Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l Kur’an, 2/94
- 588 -
KUR’AN KAVRAMLARI
sığının!”2502 buyurarak tavsiye etmiştir. O halde felsefe, kesinlikle hikmet karşılığı olamaz. Çünkü hikmet, ilmin de en yararlısı demektir. İnsan, hikmet sahibi olmakla, Allah’ın beğendiği ve râzı olduğu bir üstün kıymetle bezenmiş olur. Hikmet, mü’minin yitik malı olduğundan, nerede bulunursa alınması tavsiye edilirken,2503 unutulmamalıdır ki, "Hikmetin başı Allah korkusudur."2504 O yüzden, ilim gibi hikmeti de kendi alanlarında ve kafalarındaki bâtılların propagandasına âlet edip dolayısıyla hakikati tahrif edenlerin bu demagojilerini sezmek ve fark etmek lâzımdır.
O Ekrem Rasûl, "Şüphesiz bazı şiirler vardır ki hikmettir."2505 buyurarak, her türlü söz ve kelâmın, dolayısıyla edebî yazı türlerinin de “hikmetli olanını” beğenmiş ve takdir etmiştir. Demek ki, sözlü veya yazılı her nevî kelâm, hikmeti taşıdığı, yani hakka uygunluğu derecesinde kıymetlidir ve müslümanın makbulü olabilir. Çünkü Rasûlullah’ın beğendiği odur.
İslâm’da hikmet vardır, fakat sırf akla dayanan, vahiyden bağımsız bir felsefe yoktur. Dinle bağımlı olmayan bir felsefî sistem geliştirenler, haddizâtında ortaya “din gibi bir şey” koymuş oluyorlar. Böylece hakiki Din’i reddetmiş bulunuyorlar. Hakîm insan, fikir ve görüş sahibi olan, ibret verici söz ve halleri bulunan insandır. Hakîm ve filozof arasında, birincinin vahiy doğrultusunda olması; ikincinin de soyut akıl kanunlarından ibaret kalması gibi muazzam bir fark vardır.
Birçok âlim ve mütefekkir gibi, hikmet sahibi insanın dûçar olabileceği en büyük talihsizliklerden biri, hiç şüphesiz “anlayışsız bir toplum içinde” bulunmasıdır. Bir cevher mesâbesindeki fikir ve hikmetlerini alıp takdir edecek ve ondan faydalanacak insanlardan mahrum bir ortamda bulunması; ilim, fikir ve hikmet sahibi için en acı durumlardan biridir. İmam Gazâli, ilim ve hikmeti, onu takdirden ve anlamaktan âciz olan ve kıymetini bilmeyenlere anlatmayı, bir kelbin boynuna inci gerdanlık takmaya benzetir. Hikmetin ehil olmayanlara verilmemesi gerektiğine dair uyarılara, eski ahlâk kitaplarında ve Kitab-ı Mukaddes’te de rastlanır. Meselâ, İbn Kuteybe, Hz. İsa’nın şu sözünü nakleder: “Domuzların boynuna inci takmayın; çünkü onun kıymetini bilmezler. Hikmeti aramayana vermeyin; zira hikmet inciden de değerli olup bunu istemeyenler domuzdan daha kötüdür.” 2506
Bir başka hakîm de, “anlayışsız kişiye öğüt vermek, çorak toprağa tohum atmaya benzer” demektedir. Çünkü yine bir hakîm insanın deyişiyle: “çarpık ayakkabı nasıl çarpık ayağa uyarsa, şeytanın efsun ve efsânesi de çarpık olan gönüllere uyar.” Böyle olunca, ilim ve hikmeti de, iman ve İslâm ile çarpıklıktan kurtulmuş gönüller ancak kabul eder.
Hikmet Taşıyan Kalpler: Her kıymetli şey gibi, hikmetin de tecellî etmesi ve kendini göstermesi için, iyi bitkilerin münbit/verimli arazide yetişmesi gibi, o mânâya uygun ve elverişli kalpler, kafalar lâzımdır. Her şeyden önce, Gazâli’nin dediği gibi, “Şeytanın oyuncağı ve şeytan mezbelesi/çöplüğü olan gönüllerde
2502] İbn Mâce; Beyhakî, Şuabu'l-İman; Feyzu'l-Kadîr, 4/108
2503] İbn Mâce, Zühd 15; Tirmizî, İlim 19
2504] Tirmizî; Feyzu'l-Kadir, 3/574; Keşfu’l Hafâ, 1/421
2505] Buhârî, Edeb 90; Tirmizî, Edeb 69; İbn Mâce, Edeb 41
2506] İbn Kuteybe, Uyûnu’l-Ahbâr, c. 2, s. 124; karşılaştırın: Kitab-ı Mukaddes, Matta 7/6
HİKMET
- 589 -
hikmet cevherine rastlanmaz.”2507 Çünkü Cenâb-ı Hak, “Biz şeytanları, imansız olan kimselere dost yaptık.”2508 buyuruyor. Dolayısıyla, şeytanın dostlarının kalplerinde iman bulunmadığı için, hikmete rastlanmaması da pek tabiîdir.
Hikmetin tahakkuku için ilk şart imandır. Ayrıca kalbin; ilim, hikmet ve tefekkür gibi kuvvetleri vardır. Bunlar, yüreği besleyen kan dolu damarlar gibi; esas kalbi/gönlü, insanın mânâ merkezini besleyen ana maddelerdir. Besleyici damarları dumûra uğrayan kalp nasıl faâliyetten durursa, ilim ve hikmetle beslenmeyen gönül de ya ölüdür, ya da ölüme gitmektedir. Mânâ âlemimize can veren, rûhî hayatımızı diri tutan, her şeyimizi anlamlı kılan, öncelikle imandır; sonra da ona bağlı ilim, hikmet ve tefekkür gibi cevherlerdir. Bunlardan mahrum olan insanın hayatında, tavırlarında ve sözlerinde bir “mânâ” kırıntısına, yani hikmet parçacıklarına rastlamak pek mümkün olmaz.
Sözü hikmet olmayan adamın konuşması, çoğunlukla lağv/boş sözdür. Peygamber Efendimiz: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin, ya da sussun”2509 buyurarak, hayırlı/anlamlı bir sözü olmayan kimselere, hiç değilse sükût ederek “lağv”a dalmaktan ve sonunda pişmanlık doğuracak durumlara düşmekten kurtulmanın yolunu göstermiştir. Hem o zaman, o sükût da hikmet olur. Çünkü hiç olmazsa, dışarıdan bakan, onda bir kemâl hali görür.
İnsanda hikmetin varlığına ve gelişmesine engel olan, pratikte bazı sebepler vardır. Meselâ, “çok besili” olmak, böylece semirip gelişmek, eğlenceye dalmak, çok gülmek; insanda bu tür mâneviyatın doğmasına engel en önemli sebeplerden kabul edilmiştir. Lokman Hakîm’in: “Oğlum, mide iyice dolunca fikir uyur, hikmet ölür ve âzâlar durur” şeklindeki sözü de bu hakikati ifade ediyor.
“El-Hakîm”, Allah Teâlâ’nın güzel isimlerinden biridir. Buyrukları ve bütün işleri hikmetli demektir. Bu noktada kula gereken ise, “Kur’an’ın ahlâkı ile ahlâklanın” tavsiyesi gereğince, “hikmet sahibi” olmaya çalışmaktır. Hikmet ki, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden ve vasıflarından biridir, bu özellikten insanda da bulunması en büyük nasiplerden biridir.
Kula gereken ikinci husus ise, Allah’ın her emrinde ve her işinde, hatta bütün mahlûkatında bir hikmet olduğunu görerek, bu tefekkürü ve ilmi bir ibâdet haline getirmektir. Nazargâh-ı İlâhî olan kalpler, böylece bir mânâ ve hikmet yurdu haline getirilebilir. 2510
Hikmet, sözde ve eylemde tam ve eksiksiz isâbettir. Bir konuya ilişkin öne sürülen görüş veya söz, kapsamında olan gerçeğe tam bir uygunluk gösteriyorsa, bu söz hikmetli söz olur. Ancak, bu sözün eylem (amel) ile de doğrulanması gerekir. Çünkü teorik ile pratik birebir uygunluk sağlamadıkça hikmetin elde edilmesi veya ortaya çıkması mümkün olmaz. Bu yüzden hikmet, ahlâkla da doğrudan ilişkilidir. Buna dayanan İslâm bilginleri, “hikmetin öncesinde gerçeklik bilgisi, sonucunda da hayırlı amel vardır” diye bu bütünlüğe dikkat çekmişlerdir. Ahlâkın meşrû temeli, doğru ve kesin bilgi olduğuna göre, bilgi ve eyleme birlikte sahip olmayana hikmet sahibi (hakîm) denemez.
2507] İhyâ, 4/177
2508] 7/A’râf, 27
2509] Buhârî, Tecrid-i Sarih Terc. 12/131, hadis no: 1981; et-Tâc, 5/183; Riyâzu’s Sâlihîn, II/120
2510] Ekrem Sağıroğlu, Bilgiden Tevhide Yükseliş, s. 205-213
- 590 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Felsefe kavramının karşılığı olarak hikmet kelimesinin kullanıldığı görülür. Bu kullanım, doğru değildir. İslâm düşüncesinde hikmet ve hikmet sahibi (hakîm) terimleri, Batı’daki karşılığı olan felsefe ve filozof terimlerinden hem kaynak, hem muhtevâ ve hem de amaç bakımlarından farklıdır. Gerek Kur’an’da, gerek Hz. Peygamber’in hadislerinde ve gerekse İslâm düşünce geleneğinde hikmet ve hikmet sahibi olmak, hayatın hemen bütün alanlarıyla ilişkili bir anlama kavuşturularak yüceltilmiştir. Çünkü Allah hikmet sahibidir; insanlara gönderdiği bilgiler de başlı başına birer hikmettir ve her müslümanın hikmeti kavraması ve bizzat hikmet sahibi olması, varoluşunun da bir gereğidir. Onun için hikmetin kaynağı veya temeli/başı “Allah korkusu” şeklinde tanımlandığı gibi, kendisine hikmet verilen kimseye çok hayırlar/iyilikler verildiği de belirtilmiştir. 2511
Hikmet, müslümanın kaybolmuş malı denilirken, onun elde edilmesi de önemle teşvik edilerek vurgulanmış ve ayrıca ahlâkî kişiliğin oluşmasında hikmet sahibi olmak, yani İlâhî ahlâkı örnek almak öğütlenmiştir. Kısacası, insanın maddî-mânevî kişiliğinin gelişiminde eşya ve dünyayla kurması gereken ilişki ve bunu sağlayan bilginin kazanılması, hikmetin kapsamı içinde bulunmaktadır. 2512
Hikmet, evrenin sırlarını çözmek, ibâdetlerin sırlarını kavramak, eşyanın hakikatini anlamak, baktığı yerde Allah’ın âyetlerini, tecellîlerini, cilvelerini görmek, bütün bu cilvelerden geçip, âyetleri aşıp Allah’a ulaşmak, bunun yolunu keşfetmek, bu yolda dosdoğru yürümek, kâinat kitabıyla Kur’an kitabının ve bunların özü olan insan kitabının aynı kaynaktan geldiğini temelde aynı olduğunu kavrayıp “yürüyen kitap” olmaktır.
Rasûllere hem kitap, hem de hikmet verilmiştir; yani, onlar “hikmet”le “yürüyen, konuşan, yiyip içen, uyuyan, savaşan, namaz kılıp zekât veren... kitap” olmuşlardır. Rasûllerin dışında Lokman gibi bazı kullara da hikmet verilmiş ve onlar da bu hikmetle, Rasûllerin getirdiği kitabın yine “cisimleşmiş şekli” haline gelmişlerdir. Ve, “kendisine hikmet verilene bol hayır verilmiştir.” 2513
Rasûlullah (s.a.s.), insanlara Kitabı öğrettiği gibi, hikmeti de öğretir; ama herkes aynı ölçüde hikmeti alamaz, kabı ölçüsünde doldurup alır. Kitap, hikmet ve bunların tabiî sonucu olan mülk, İbrâhim âilesine verilmiştir ve onlar kanalıyla diğer insanlara ulaşmıştır. Allah’ın yoluna yine güzel öğüt ve hikmetle çağırmak; yani, bu yolun niteliklerini kavramak, bu yolda dümdüz yürümek ve bu yolu bütün güzellikleriyle anlatabilecek halde olmak gerekir. 2514
Hikmet, hakkı hak bilip ona uymak, bâtılı bâtıl bilip ondan sakınmaktır. “Hikmetin evveli, varlık âlemini tefekkür, ortası din ve itaat, sonu ebedî saâdettir.” Yani, kâinat sayfalarını, arz ve semâ yapraklarını ibretle tefekkür eden insan, eserden müessire, sanattan sanatkâra, nakıştan nakkâşa, sebepler âleminden o sebepleri yaratana zihnen ve fikren intikal eder. İşte bu noktada karşısına din çıkar, Yaratan'a karşı olan vazifesini öğrenir ve tatbik eder. Bu üstün tefekkür ve tatbikat (amel), onu ebedî saâdete ulaştırır.
2511] 2/Bakara, 69
2512] Ali Bulaç, Sosyal Bilgiler Ansiklopedisi, c. 2, s. 167-168
2513] 2/Bakara, 269
2514] 16/Nahl, 125; Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Kırkambar Y. s. 170-171
HİKMET
- 591 -
Hikmetin Gerçek Sahibi; Hakîm Olan Allah
Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “Hakîm”, hüküm ve hikmet sahibi demektir. Kelimenin kökünde bulunan temel mânâdan hareketle, “hakîm”i şöyle tanımlamak mümkündür: “Hakîm; kendisini gerçek dışı bilgilerden ve nefsânî arzulardan alıkoyan, düşünce ve istikametine ve davranış selâmetine sahip bulunan kimsedir.” Kelime, Allah’a nisbet edilince, “bütün sözleri ve fiilleri adâlete, ilme ve teennîye/hilme uygun olan” anlamını kazanır. “Bütün nesneleri en üstün ilimle bilen” ve “bütün varlıkları âhenkli, sağlam ve sanatkârâne yaratıp sürdüren” şeklinde ifade edilir.
Hakîm kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 97 yerde geçmektedir. Bunlardan beşi Kur’an’a nisbet edilmekte ve “lehinize ve aleyhinize hükmeden”, yahut “hiçbir çelişkisi ve tutarsızlığı bulunmayan” mânâsına gelmektedir. Bir âyette de Kur’an’ın indirildiği “mübârek bir gece”de tesbit edilen her işin (emr) sıfatı durumundadır. Doksan bir âyetteki “Hakîm” ismiyle on yerde geçen “hikmet” kelimesi, Allah’a izâfe edilmektedir. Kur’an’da Allah’ın ismi olarak yer alan “hakîm” kelimesi, hiçbir âyette tek başına geçmez. Birçok âyette “yenilmeyen yegâne gâlip” mânâsındaki azîz ismiyle, yine birçok âyette “hakkıyla bilen” anlamındaki alîm ve buna yakın mânâlar içeren habîr ve vâsi’ ile birlikte kullanılır. Ayrıca, “izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce” anlamındaki aliy, “övülmeye lâyık” demek olan hamîd ve “kullarını tevbeye sevkeden ve tevbelerini kabul eden” anlamındaki tevvâb ile birlikte kullanılmıştır.
Kelâm âlimleriyle esmâu'l-hüsnâ şârihleri, “Hakîm”in, “ilimde ve fiilde kemâl” şeklinde ifade edilebilecek temel anlamından hareket etmiş, bazıları ilimdeki hikmete, bazıları da fiildeki hikmete ağırlık vermiştir.
Yüce Allah, gerçek ve mutlak anlamda yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. “Kulları üzerine her türlü tasarrufa sahiptir. O, her şeyi yerli yerinde yapan yegâne hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyden, kullarının gizli hallerinden haberdar olandır.”2515 Allah’ın bütün fiilleri bir hikmete, güzel bir sebebe bağlı olarak tecellî etmekte, insanın âciz kavrayışı bunu, tümüyle idrâk edememektedir. Her şeyi bilen Allah’ın emir ve yasakları, hep bir hikmete bağlıdır.
El-Hakîm ismimin, Kur’an’da daha çok el-Alîm vasfıyla birlikte kullanılması, insan zihnine hemen şunu hatırlatmaktadır: Allah, kayıt tanımayan sınırsız bilgisi sâyesinde insan için neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bilir. O halde insanlara neyi emrediyorsa onların yararına, onları nelerden sakındırıyorsa, o şeyler onların zararınadır. Allah’ın emir ve yasakları, bir hikmete dayalı olduğu gibi, bütün yaptıkları aynı zamanda muhkemdir, sağlamdır. El-Hakîm’i, Gazâli şöyle târif etmiştir: “En iyi tarafı, en üstün bir ilimle bilen.”
Allah’ın her yaptığında hikmet vardır, ama O, hikmetinden sual olunmaz. “Allah, yaptığından suâl olunmaz, sorumlu tutulmaz; onlar ise yaptıklarından sual olunacak, sorguya çekileceklerdir.”2516 Bu âyet, hikmetin yokluğuna değil; hikmet, gâye veya illet denilen şeylerin O’nun özgürlüğünü kısıtlamadığına işaret eder. Burada O’nun izzet ve otoritesine vurgu yapılmaktadır.
2515] 6/En’âm, 18
2516] 21/Enbiyâ, 23
- 592 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hudûs ve imkân gibi delillerin yanı sıra, İslâm âlimleri kâinattaki düzen ve uyumu, eşya ve olaylardaki âhengi, dolayısıyla yaratılıştaki hikmeti de Allah’ın varlığını ispat eden deliller olarak ele almışlar, bunların kendiliğinden meydana gelmeyip sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi bir Yaratıcıya delâlet ettiğini söylemişlerdir.
Hikmet; Sırlar Hazinesi
Hikmet için çeşitli târifler getirilmiş, hikmete farklı mânâlar verilmiş. "İşleri en doğru ve en uygun biçimde yapmak", "eşyanın hakikatinden bahseden ilim", "eşyada gizli İlâhî sırlar ve gâyeler", "amelle beraber ilim", "faydalı ve sâlih amel", "insandaki akıl kuvvesinin istikamet üzere ve aşırılıklardan uzak olma mertebesi" gibi... Bu anlamlar içerisinde en yaygını "sır, gâye, fayda" mânâsı. "Bu işin hikmeti nedir?" denildiği zaman, "bundan maksat ne, bilemediğimiz ne gibi sırlar taşıyor?" mânâsı akla gelir. O halde, bir iş yapılacak ve ondan bir fayda hâsıl olacaktır ki hikmet tahakkuk etsin. Bu düşünce bizi hikmetin, "amelle beraber ilim" târifine götürür. İslâm âlimleri, yalnız başına ilmi, hikmet kabul etmezler. İlimle amel edilmesini, bu ilmin fiiliyat sahasına konulmasını ve faydalı neticeler vermesini şart koşarlar.
Hikmetin "nübüvvet" mânâsı da var. Peygamberlik müessesesi İlâhîdir. O Allah elçileri, kâinat kitabını hem okumuş, hem okutmuşlar ve insanlardan, Allah'ın emriyle, birtakım vazifeler istemişlerdir. Bütün eşyanın hikmetle yaratıldığını, her birinin birçok görevi olduğunu insanlık âlemine iyice bellettikten sonra, bütün yaratıkların kendisine hizmet ettiği insanın büyük bir vazifesi olması gerektiğini, aksi halde bütün bu hikmetli eşyanın gâyesizliğe, başıboşluğa ve hiçliğe hizmet etmiş olacağını kalplere iyice yerleştirmişlerdir. Onun için gerçek hikmet, felsefede değil; nübüvvettedir. Çünkü peygamberlik mektebinde ilimle amel, birlikte okutulur. Ve bu okulda eşyanın hikmeti, doğrudan doğruya, o eşyanın yaratıcısından öğrenilir. Felsefede olduğu gibi; tahmine, faraziyeye, şahsî ve indî görüşlere gerek kalmaz.
Hakîm, Cenâb-ı Hakk'ın bir ismi. Eşyayı bütün sebep ve neticeleriyle ve çok yönlü vazifeleriyle O takdir etmiş, O yaratmıştır. "Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ve tesbih etmesin. Ancak, siz onların tesbihlerini fıkhedemezsiniz/anlayamazsınız."2517 Canlı cansız yaratıkların zikir ve tesbihlerini anlayamadığımız gibi, hâdiselerin içyüzünü de anlayamıyoruz. Hastalık, musîbet ve mağlûbiyet gibi olayların ince hikmetlerini kavramak, çoğu zaman aklımızın tâkat sınırını aşar.
Biz, hikmet denilince, daha çok, bir yaratığın kendi varlığına ve hayatına bakan yüzü üzerinde dururuz. Elmaya faydalı, dikene faydasız deriz. Birincideki hikmeti rahatlıkla okuruz, yahut okuduk zannederiz, ama ikincinin yanına yaklaşamayız. Sağlık meyve, hastalık diken gibi gelir bize. Nefsimizin hoşuna giden her olay, mânevî bir meyve, hoşlanmadıkları ise birer diken. Ama bilemiyoruz, belki de biz o hoşlanmadığımız hâdiselerden daha çok fayda görmekteyiz. Sıhhatli insanın gaflet içinde yaşaması, hastanın ise durmadan Allah'ı zikretmesi ve O'ndan şifâ istemesi, bunun en güzel misali değil mi?
Kur'ân-ı Kerim'de kâfirlere, zâlimlere, nankörlere verilen dünyevî nimetlerin
2517] 17/İsrâ, 44
HİKMET
- 593 -
gerçekte onların azâbını artırdığı haber verilir. Ne müthiş bir ibret ve hikmet tablosu! Aynı nimet, birini şükre götürüyor, diğerini küfre. Birisinin cennetteki derecesini arttırıyor, diğerinin cehennemdeki azâbını. Demek ki, o nimetin yaratılış hikmeti içinde cennet de saklı, cehennem de. Zannettiğimiz gibi, sadece bedenimize gıda ve enerji olmakla kalmıyor. Eşyayı mâhiyetiyle, hakikatiyle ve bütün görev ve gâyeleriyle bilen ancak Allah'tır. O halde mutlak hikmet sahibi hakîm O.
İmam Gazâli, şöyle der: "Kulun hikmetinin Allah'ın hikmetine nisbeti, onun Allah'ı tanımasının, Allah'ın kendi zâtını tanımasına oranı gibidir." Burada tefekkürün önemi çok daha iyi anlaşılıyor. Her varlığı, Allah'ın bir eseri bilerek ondaki güzellikleri, faydaları, sanat inceliklerini düşünen insan, İlâhî mârifette dereceler kat eder. Bu tefekkür, onu Rabbine yaklaştırır. Zira bu iş nefsî değildir; dünyevî ve şeytanî de değildir. Rızâya uygundur; uhrevîdir, rahmânîdir. Burada hikmetin bir diğer târifiyle karşılaşıyoruz: "Hikmet, ahlâk-ı İlâhiye ile ahlâklanmaktır." Nedir İlâhî ahlâk? En kısa ifadesiyle, Kur'an ahlâkı. Allah'ın râzı olduğu ahlâk.
Allah, hiçbir şeyi başıboş yaratmamıştır, faydasız hiçbir icraatı yoktur. Ve insan, yaptığı işlerde mâlâyâni dediğimiz, ömür tüketmekten öte bir işe yaramayan faydasız işleri terk ettiği ölçüde bu sırra mazhar olur. Şu mahlûkat âlemindeki ince sırlar, sonsuz hikmetler, ancak Allah'ın mâlûmu. İnsan ise bu hikmetlerden kendi çapında bir şeyler yakalamaya çalıştığı ölçüde bu sırra erer. Allah, kendisini tesbih eden bütün mahlûkatını, özellikle bu görevi en güzel şekilde yerine getiren mü'min kullarını sever. Kendisine şirk koşan, nimetlerini küfranla karşılayan insanlardan da râzı olmaz. İnsan O'nun sevdiklerini sevmek ve O'nun buğz ettiklerine buğz etmekle bu sırdan nasiplenir.
İnsanın hikmet ehli olması, Rabbinin râzı olduğu bir kul olmasına bağlı. O'nu râzı etmedikten sonra, O'nun yarattığı varlıkları incelemek ve bunların insanlara faydalarını araştırıp ortaya çıkarmak, hikmet ehli olmak için kâfi değil... Kur'an'daki sırları anlayan, fakat hayatına tatbik etmeyen bir insan düşünelim. Bu insan âlimdir, daha doğrusu bilgindir; ama hakîm (hikmet sahibi) değildir. Kâinat kitabını Allah nâmına ve Allah'ın ismiyle okumayan ve ondan bu yönüyle faydalanmayan kimselerin hâli de berikilerden farklı değil...
Ve Gazâli'den farklı bir hikmet târifi: "Hikmet, varlıkların en yücesini, ilimlerin en faziletlisi ile bilmektir." Allah, ezelî ve ebedî ilmiyle kendi zâtını, sıfatlarını, fiillerini bilmekte. Bu mânâya göre, mahlûkat olmasa da Allah hakîmdir; hem de sonsuz Hakîm. İşte, mârifetullah yolunda yürüyen, Allah'ı tanıma vâdisinde ilerleyen insanlar, hikmetin bu mânâsından feyiz alırlar, nasiplenirler. Ve "İlâhî ahlâkla ahlâklanma" şerefinin, en ileri mertebelerine ererler. Bu mânâ, başta peygamberlerde, sonra peygamber vârisi olma şerefine ermiş büyük zâtlarda, yani sâlih amel işleyen müttakî ve mücâhid âlimlerde, sonra derecelerine göre bütün mü'minlerde hükmünü icrâ eder. Herkes imanı, ihlâsı, ilmi, tefekkürü ölçüsünde bu büyük lütuftan nasiplenir.
Hikmet, her sahada olduğu gibi, tebliğde de en büyük esas... Hikmetsiz yapılan, yani zaman ve zeminini bulmayan; şefkat esasına oturmayan; ilimden medet almayan ve en önemlisi, anlatılanları en ileri seviyesiyle yaşama şartından mahrum bir tebliğ netice vermez. Kur'ân-ı Kerim'in, "İnsanları Rabbinin
- 594 -
KUR’AN KAVRAMLARI
yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et."2518 fermânı, İslâm'ın tebliğiyle vazifeli kimselerin hikmet üzere bulunmaları gerektiğini emreder. Bu mânânın kemâli, Allah Rasûlü Efendimizde, sonra ashâb-ı kirâmında ve Peygamber vârisi olma şerefine mazhar olanlardadır. 2519
Dünya, Çeşitli Hikmetlerin Sergilendiği Bir Hikmet Fuarıdır
"Dünya, dâru'l-hikmet olduğundan, dünyada eşyanın var olması, tedricî ve zaman ile olması hikmet-i Rabbâniyenin gereğidir." Gökler ve yer, altı devrede, safha safha yaratılmış. Ve sonunda şu gördüğümüz hârikalar hârikası kâinat çıkmış ortaya. Onun yaratılışındaki bu hikmet tecellisi, ondaki olaylarda da kendini göstermiş. Gece birden kaplamamış yeryüzünü; gündüz de âniden gelmemiş. Geceden seher vaktine geçilmiş ve onu güneşin doğuşu tâkip etmiş. Daha sonra güneşin yine yavaş yavaş yükselmesiyle öğle vaktine erişilmiş, onu da o bereketli ikindi vakti tâkip etmiş ve sonunda gurup. Gündüz âniden gelse, gece birden bastırsaydı, ne seherden söz edebilirdik, ne öğleden, ne ikindiden.
Bu hikmetli yaratılış, bitkiler âleminde de hüküm sürmüştür. Çekirdekte İlâhî bir sanat ve hikmet gizli. Koca ağacın bütün programı o küçücük âlemde kader kalemiyle çizilmiştir. Ondaki, genetik şifre, ilim adamlarını hayretler içinde bırakan mükemmellikte ve yine onları çaresiz kılacak kadar derin sırlarla dolu.
Çekirdeğin açılması, apayrı bir hârika. Fettâh isminin tecellîsi. Yerin çekimine rağmen yukarıya doğru başlayan hikmetli ve intizamlı yürüyüş. Derken fidan devresine eriş. Boy atma ve kalınlaşma devreleri ve sonunda çiçek açıp meyve verme... Her meyvenin de büyümesi, kemâle ermesi ve o yumuşak meyveden sert çekirdeklerin süzülmesi, yine birden bire değil; safhalar halinde gerçekleşmekte. Her safhası ilim ve hikmetle yürütülen bu akıl almaz faâliyetler, yeryüzünü değişik tablolarla doldurur ve fikir ehlini bu İlâhî sanatlara hayran bırakır.
Dünyada hikmet, âhirette ise kudret hâkim. Dünya, kudret âlemi olsaydı, şu muhteşem kâinat altı gün, yani altı devre yerine bir anda yaratılacaktı. Ondaki ağaçlar da bir anda bitecek ve son şekliyle boy göstereceklerdi. O zaman yukarıda bir ikisini saydığımız İlâhî sanat eserleri de vücut bulmayacaktı. Çekirdekler âlemi, yoklukta kalacak; açılmaları, büyümeleri, fidan olmaları gerçekleşmeyecekti. Çekirdekler olmayınca, haliyle yumurtalar ve nutfeler âlemi de yokluktan kurtulamayacaklar, bu evrene gelip taşıdıkları Rabbânî sanatları sergilemekten mahrum kalacaklardı. Fidanlar olmayınca, bebekler de, kuzular da, buzağılar da olmayacaktı. Binlerce sanat, bire inecek, yüzlerce güzellik ortadan kaybolacaktı.
Terbiye ve tedbir fiillerinin tecellîleri görülmeyecek, sadece ibdâ ve icat fiillerinin ürünleri âlemde boy gösterecekti. İlâhî hikmet, buna müsaade etmedi ve kâinatı bir anda yaratmak yerine; altı devrede inşâ etmeyi takdir buyurdu. Meselenin insana bakan bir yönünü kısaca hatırlayalım: Kâinat bir anda yaratılsaydı insan da bir anda yaratılacak ve kemâl yaşı kırk olduğuna göre, dünyamız kırk yaşında ilkokul öğrencileriyle dolacaktı.
Âhirette hikmet yerine, kudret hâkim olacak. Otuz gün çalışan bir memurun, maaşını bir anda alması gibi, dünya imtihanını kazanan mü'minlere de
2518] 16/Nahl, 125
2519] Alâaddin Başar, Nur'dan Kelimeler, c. 1, s. 153- 157
HİKMET
- 595 -
dereceleri ve ödülleri bir anda verilecek ve cennetten kâmil bir insan olarak istifade edecekler. Zaman çekilecek aradan. Bekleme diye bir şey olmayacak; her arzu edilen ânında yaratılacak. Bedenler lâtifleşecek, nûrânileşecek. Bir anda birkaç mekânda bulunmak, ayrı sohbetlere iştirak etmek, farklı nimetleri tatmak mümkün olacak. Devre devre yaratılan âlemde, safha safha halkedilen insan, zaman nehrinde yavaş yavaş akan yaratıklardaki hadsiz hikmet tecellîlerini seyretmesine mükâfat olarak orada, kudret tecellîlerini ebediyyen seyir ve o tecellîlerden aralıksız istifâde edecektir. 2520
Kaybettiğimiz İçin Kaybolduğumuz Öz Malımız; Hikmet
Hikmet, evrende var olan eşyaların (nesnelerin) işleyiş kanunlarını/sünnetullahı bilme, eşyayı tanıma, vahyi anlama ve buna uygun davranış biçimleri sergileyebilme yetisidir. Hikmeti ancak hakikati arayanlar bulabilir; hikmete ulaşmada akıl, önemli bir role sahiptir. Hikmete ulaşmak, büyük bir çaba ve uzun bir zaman sürecini gerektirir. Zira bu uzun süreç insanın teorik olarak bilgi donanımını güçlendirirken; diğer yandan, hayatı, evreni, insanları ve bunlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunları tanımasını, vahiyle olgular arasında sağlıklı irtibatlar kurmasını ve olgunlaşmasını sağlayacaktır. Bu süreçten geçen, fikrî ve fiilî olgunlaşma sürecini dolduran, doğaya, insan psikolojisine, toplumsal hayata hükmeden kanunların bilgisine ulaşan insan, artık hikmete yaklaşmış, hayatı değiştirme ve dönüştürme kıvamına ulaşmış, önce kendi nefsinde devrimi başarmış ve bu devrimi toplumsal platformda gerçekleştirmeye aday hale gelmiştir. Daha kısa ve öz bir tanımla hikmet, Kur’an’ı anlama ve yaşama çabasıdır. 2521
"Hikmet, mü'minin yitik malıdır; nerede bulursa onu alır."2522 Rasûlullah’ın büyük anlamlar taşıyan bu sözü söylediği çağın üzerinden 14 asır geçti ve mü’minler, yitiklerinin acısını derinden hissediyorlar. Bir dönem, Allah’ın kitabına ve hikmete sımsıkı yapışmak sûretiyle dünyada izzet ve şeref sahibi olmasını bilen müslümanlar, şimdilerde ıstıraplı bir silkiniş ve arayış dönemini yaşıyorlar.
Ama bir şeyler eksik bu arayış neslinde; çok değilse de yine de okuyorlar, az şey bilmiyorlar, fakat bildiklerini tarih yapmaktan yoksunlar. Ashâbın doya doya, kana kana içtiği kaynaktan günümüzün müslümanı da içtiği halde, su kimini diriltirken, kiminde âtıl kalan, depolanan bir metâ pozisyonunda. Eksik olan, müslümanların Kur’an’ı kısmen bildikleri kadar, hayatı bilmemeleri olabilir. Kur’an, hayattan kopuk öğrenilip değerlendirilirse hikmet yolları açılamaz. Elleri, dilleri, gönülleri hikmetten kopuk çağdaş müslümanların. “Allah’a dâvet eden ve sâlih amel işleyip ‘ben müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?”2523 âyetini tablolaştıran ashâbın yaşadığı cehennemî ortamın daha hafif bir benzeriyle karşılaştığı halde, “ben müslümanlardanım!” diyebilme cesâretini kendinde bulamıyor günümüz müslümanları.
İşte bu halleriyle müslümanlar, Allah’ın nimet verdiği kullarından olmayı hak edemiyorlar ve düşmanlarının uyanıklığı ve çeşitli hileleri karşısında sürekli yenilgiye uğruyorlar. Bu, elbette müslümanların sahiplenme iddiasında bulundukları
2520] Alâaddin Başar, a.g.e. c. 2, s. 154- 156
2521] Ali Rıza Gökçe, Hikmet Kavramı Üzerine, Haksöz, Ekim 92, s. 18
2522] İbn Mâce, Zühd 15; Tirmizî, İlim 19
2523] 41/Fussılet, 33
- 596 -
KUR’AN KAVRAMLARI
dinlerinden kaynaklanmıyor; aksine, müslümanların İslâmsızlığından doğuyor. Kitab’ı ve Sünnet’i anlamamalarından oluyor. Âyetlerin hakkını vererek okumamalarından dolayıdır bunlar. Yaşadıkları ortamı, içinde yaşadıkları toplum ve düzeni, küreselleşen ve gittikçe küçülen dünyayı tanımamalarından kaynaklanıyor.
Hâl ilmini, hayatı bilmemelerinden ortaya çıkıyor. Çevreyi tanımak, evreni tanımak, yaratılmışların tevhidini ve teslimiyetini görmek için gereken iyi bir gözlemci olmak gerçeğine erişemedikleridir buna sebep. Yeryüzünde Allah’ın değişmez kanunlarını, sünnetullahı, hayata hâkim olan sebep sonuç kurallarını bilmemelerinden ya da umursamadıklarından oluşuyor. Ve ilmin “kendini bilmek” demek olduğunu, İslâm’ın önce kendimiz için, yaşamak için olduğunu unutuyor müslümanlar. Bütün bu ve sayabileceğimiz benzeri sebepleri tek maddede özetleyebiliriz: Müslümanlar bugün hikmet sahibi değiller. Çoktan kaybetmişler öz mallarını. Ve aramıyorlar yitiklerini. Hikmet, bugün müslümanlarda önemsenmiyor, kıymeti bilinmiyor. Hâlbuki Allah Teâlâ, dünyada başarıyı hikmete sahip olma veya olmamaya göre takdir etmiştir.
Hikmet, sebep-sonuç ilişkisinin doğru bir biçimde kurulması ve bunun tezâhürleridir. Dünya hayatında başarının sırrı, hikmete sahip olmaktır. Hikmet, hayatın bilgisi veya eşyayı tanımak ve eşyanın özünde gizli olan sebep-sonuç ilişkisine vâkıf olmak demektir. 2524
Ashâbın ilmi hazmedip günlük hayatla irtibatlandırmak için on âyet belleyip hayata geçirmesi, sonra tekrar bir on âyete geçmesi, yani sırf entellektül birikim veya salt ezberlemek için Kur'an'a yönelmemeleri, günümüzde de uygulanmalıdır ki, hikmet dolu kitap, okuyup canlı Kur'an olmak isteyenlere hikmet saçsın. Yoksa hazmedilmeyen güzel gıdaların sancısına sebep olabilecek, ilim yük olmaktan çıkamayacak ve hikmete dönüşemeyecektir.
Hikmetin alt yapısını oluşturan unsurlar şunlardır: Basîret/bilinçli kestiriş, sağduyu, sezgi, kalbin İlâhî nur sâyesinde eşyanın hakikatini görmesi, adâlet, hüküm, fıkıh/tefekkuh (derin kavrayış), fehm; anlayış, furkan; hakla bâtılı, iyiyle kötüyü ayırt edebilme yeteneği, ma'rifet (Allah'ı hakkıyla tanıma), hayır, tedebbür (geleceği sonucu değerlendirme, doğru düşünce, şuur, takvâ, firâset (ileri görüşlülük, bir şeyi delille ispatlama, sezgi gücüyle ulaşılan bilgi, zekâ kıvraklığı, derin anlayış gücü, kalbin Hakkın nûruyla görmesi) gibi değerlerdir. İman, şuur, ilim, ihlâs, takvâ ve sâlih amel olmadan Allah vergisi olan ve belirli liyakat ve sebeplere yapışma sonucu verilecek olan hikmet gerçekleşmez. Hikmeti elde etme yolları; okuma, dinleme ve gezi ile gözlemle elde edilecek hayırlı, faydalı ilimdir.
Hikmete zıt olan özellikler de şöyle sıralanabilir: Zulüm, cehâlet, gaflet, zan, lağv (boş, lüzumsuz, çirkin, faydasız söz ve iş, günah ve yalan), ifrat, ğulüv (aşırılık), bağy (kibir, zulüm, haddi aşmak, aşırı gitmek, haksızlık), israf (haddi aşmak, ölçüsüz yapmak haddi tecâvüz), tebzîr (saçıp savurmak, ölçüsüz harcayıp dağıtmak, yersiz veya harama sarfedilen şey), buhl (cimrilik), fahşâ (ölçünün ötesinde, kötü ve tiksindirici her şey, aşırılık, ayıp davranışlar).
Hikmet, Allah'ın üç kitabını (Kur'an, kâinat ve insan), beraber ve bir bütünlük/tevhid içerisinde okuyup anlayabilme; bu tefekkür ve derin kavrayış neticesinde gereken eylemlerde bulunabilmedir. Bu kavrayıp ve aksiyon, hayattan,
2524] Mehmed Kürşad Atalar, Düşüncede Devrim, s. 29-32
HİKMET
- 597 -
çevreden, çağdan kopuk değil; onların güzellikleriyle uyumlu, yanlışlarını da ıslah anlayışıyla olmalıdır. Yoksa, hikmet; bir anda parlayıp sönen bir kıvılcım olur; olgunlaştırıp pişiren faydalı ateş haline gelemez.
“Kime dilerse, hikmeti ona verir; şüphesiz hikmet verilene sonsuz ve bereketli/bol bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.”2525 Kâfirde, müşrikte hikmet olur mu? Hikmetin "elde edilen" olmaktan ziyade, liyakat kesbedenlere "verilen" ve hikmet elinde olan kimsenin bol hayır sahibi olduğu değerlendirilince, kâfirlerde bulunan hikmet kırıntıları, bulunduğu konum ve ilişkide olduğu bozuk inanç ve fesatla yok hükmündedir; benzetme uygunsa puzılın diğer parçalarından ayrı bir-iki parçasının kendi başlarına bir işe yaramaması gibi bir durumdur. O hikmet kırıntısı, gerçek sahibinin, ehlinin eline geçince orada puzılın diğer parçaları içinde (iman ve amel-i sâlih, tefekkür ve hayır) bir yer bulacak, diğer parçalarla bütünlük teşkil edecek ve kaybettiği parçayı bulan mü'minin elinde ancak hikmet olacaktır. Hadisteki ifadeden yola çıkarak, hikmet mü'minin malıdır. Kâfirin inancı ve dünya görüşü hikmete gerçek sahiplik yapmaya engeldir. Yani, çalınan, nasılsa bulunan hikmet, kâfirin elinde iken hikmet özelliği taşımayacak, gerçek sahibi olan mü'minin elinde hikmet özelliği kazanacaktır. Bütün âlimler, hikmeti sâlih amelsiz, sadece bilgi ve kültürden ibaret saymamışlardır. Sâlih amel de, iman olmadan ortaya çıkmayacağına göre, kâfirler gerçek anlamda hikmet sahibi olamazlar. Bilginin kendisi değil; fakat onu uygulama ve söyleme kabiliyeti, insanı hakîm (hikmet sahibi) yapar.
"Hikmet sahibi olduğu için2526 Lokman Hakîm denilen Hz. Lokman, oğluna şöyle demişti: ‘Ey oğlum, âlimler meclisinde oturmanı tavsiye ederim. Hikmet sahiplerinin sözlerini dinle. Şüphesiz Allah, ölü kalpleri hikmet nuruyla diriltir; tıpkı ölü toprağı yağmur taneleriyle dirilttiği gibi." 2527
"Hikmetli bir kelime öğrenmek, bütün varlığı ile dünyadan hayırlıdır." (Hadis rivâyeti)
"Hikmet, şerefli adamın şerefini arttırır, köleleri de krallar seviyesine yükseltir." (Hadis rivâyeti)
"En güzel hediye, hikmetli bir sözü iyice anlayıp din kardeşine anlatmaktır. Bu, aynı zamanda bir senelik nâfile ibâdete de mukabildir." (Hadis rivâyeti)
"Hikmeti nerede bulursan al, çünkü hikmet mü'minin kaybolmuş malıdır, onu bulunca da sağlam bir şekilde kaydet, sonra bir diğer hikmeti ara."
"Âlim ve hakîm olan kimse vakarlı bir sessizlikle insanları kendisine çağırır; âlim fakat zihni karışık ve iletişim kabiliyeti olmayan kimse de boş lakırdı ile insanları kendisinden uzaklaştırır." (Lokman Hakîm)
"Gençliğinde Allah'a hakkıyla ibâdet edene, ihtiyarlığında Allah hikmet verir." (Hasan el-Basrî)
"Hikmetten anlayana mânâlı bir söz kâfidir. Mânen sağır olanlar zaten hakkı duymazlar." (Hz. Osman)
2525] 2/Bakara, 269
2526] 31/Lokman, 12
2527] Hadis rivâyeti: Taberâni; el-Âlûsi, 3/41
- 598 -
KUR’AN KAVRAMLARI
"Hikmet dört şeyden fışkırır: 1- Günaha karşı pişmanlık, 2- Ölüme hazırlanmak, 3- Midenin tamamen doldurulmaması, 4- Dünyaya kapılmayan zâhidlerle sohbet."
"Dünyaya meyleden, dünyevî geleceğin tasasını yüklenen, kardeşine haset eden ve insanlara karşı üstünlük sevdâsına düşen kişinin kalbine hikmet girmez."
"Kimin söylemiş olduğuna bakma; söyleyen ne söylemiş ona bak."
"Haddinden fazla şiddet, gâyedeki hikmeti yok eder."
Hikmet, Kur’an’ı anlama ve yaşama eylemidir. El-Hakîm olan Allah’ın hakîm kitabı’nın ilkelerini çelişkisiz ve tâvizsiz bir şekilde hayata geçirme, iç dünyamızda ve sosyal alanda hâkim kılabilme düşüncesi, güç ve yeteneği demek olan hikmeti arayan ve bulanlara selâm olsun!
HİKMET
- 599 -
Hikmet Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Kur’an’da “Hikmet” Kelimesinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (20 yerde): 2/Bakara, 129, 151, 231, 251, 269, 269; 3/Âl-i İmrân, 48, 81, 164; 4/Nisâ, 54, 113; 5/Mâide, 110; 16/Nahl, 125; 17/İsrâ, 39; 31/Lokman, 12; 33/Ahzâb, 34; 38/Sâd, 20; 43/Zuhruf, 63; 54/Kamer, 5; 62/Cum’a, 2.
B- Hikmetin Kur’andaki Anlamları:
a. Kur’an’ın öğütleri, nasihatleri: 2/Bakara, 231; 4/Nisâ, 54, 113; 2/Bakara, 231; 3/Âl-i İmrân, 164.
b. İnce anlayış, dinde derin kavrayış, aklî delil ve ilim: 31/Lokman, 12; ayrıca bkz. 19/Meryem, 12.
c. Peygamberlik (nübüvvet kurumu ve nebîlerin pratiği): 4/Nisâ, 54, ayrıca bkz. 2/Bakara, 251; 3/Âl İmrân, 48.
d. İnce sırlarıyla Kur’an (vahiy): 16/Nahl, 125; ayrıca bkz. 2/Bakara, 269; 54/Kamer, 4-5; 17/İsrâ, 39.
e- Kitabın emir ve yasakları: 17/İsrâ, 22-38.
Hikmet Konusuyla İlgili Hadis-i Şerif Kaynakları
Buhârî, İlim 10, 15, 17; Edeb 77, 90; Fezâilu's-Sahâbe 24; Ahkâm 3; İ'tisâm 1, 13; Zekât 5; Vüdû 10.
Müslim, İman 88, 89, 90; İmâret 175; Salâtu'l-Müsâfirîn 47, hadis no: 267; Fezâilu's-Sahâbe138, no: 2477.
Tirmizî, İlim 19; Edeb 69; Menâkıb 20, 42, hadis no: 3823, 3824; Deavât 82.
İbn Mâce, Zühd 15; Edeb 41; Duâ 3, 10; Mukaddime 11.
Ebû Dâvud, Sünnet 6.
Muvattâ, İlim 1.
Dârimî, Mukaddime 27, 28, 32, 34.
Ahmed bin Hanbel, 1/269.
Feyzu'l-Kadir, 3/ 574.
Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, c. 17, s. 580.
Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hak Dini Kur'an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 2, s. 203-218; Eser Y. c. 2, s. 913-929
2. Fi Zılâli'l-Kur'an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 2, s. 94-95
3. Tefhimu'l Kur'an, Mevdûdi, İnsan Y. c. 2, s. 185
4. Kur'an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1, s. 529
5. Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 3, s. 1051-1054
6. Hulâsatü'l-Beyan Fî Tefsîri'l-Kur'an, Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 1, s. 5500-501
7. Mefâtihu'l-Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 5, s. 516-520
8. El-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'an, İmam Kurtubi, Buruc Y. c. 2, s. 346-347
9. Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 1, s. 468-470
10. Kur'an Mesajı, Muhammed Esed, İşaret Y. c. 2, s. 567-568
11. Bakara Sûresi Tefsiri, Ramazanoğlu Mahmud Sami, Erkam Y. s. 196-197
12. Safvetü't Tefâsir, Muhammed Ali es-Sâbûnî, Ensar Neşriyat, c. 1, s. 172, 315
13. Min Vahyi'l Kur'an, Muhammed Hüseyin Fadlullah, Akademi Y. c. 3, s. 31
14. Kur’an’da Hikmet Kavramı, Bilal Tan, Pınar Y.
15. İslâmî Harekette Hikmet, Muhammed Fadlallah, Ekin Y.
16. Hikmetler Kitabı, Atâullah İskender, çev. O. Parlak-C. Çiftçi, Kitabevi Y.
17. Hikmet Arayışları, Hüseyin Hatemi, Yeni Asya Gazetesi Neşriyat
18. Hikemiyat, Tefekkür ve Hikmet, Salih Mirzabeyoğlu, İbda Y.
19. Hikmet Pırıltıları, Mehmet Kırkıncı, Zafer Y.
20.Hikmet Deryasından Damlalar, Bıçakçızâde Ahmet Hakkı, Çev. Bayram Demir,
Demir Kitabevi Y.
21. Hikmetler ve İbretler Âlemi, Mehmet Kardeş-Mustafa Varlı, Esma Y.
22. İslâm'da Emir ve Yasakların Hikmetleri, Süleyman Uludağ, T. Diyanet Vakfı Y.
23. İslâm'da Hikmetler ve İlginç Meseleler, Bosna Hersek'li Şeyh Ali Dede, çev. A. F. Arslantürk, Şahsi Y.
- 600 -
KUR’AN KAVRAMLARI
24. İlâhî Kanunların Hikmetleri (Sünnetullah), Abdülkerim Zeydan, çev. Nizameddin Saltan, İhtar Y.
25. Hikmetleriyle Namaz Abdest ve Gusül Rehberi, Rauf Pehlivan, Gonca Y.
26. Varlıkların Yaratılış Hikmetleri, İmam Gazali, Ocak Y.
27. Kur'an Ansiklopedisi, Süleyman Ateş, KUBA Y. c. 8, s. 364-372
28. T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, (İlhan Kutluer) c. 17, s. 503-519; (Bekir Topaloğlu), c. 15, s. 181
29. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, (Yahya Alkın) Şamil Y. c. 2, s. 422; (M. Sait Şimşek), c. 2, s. 298
30. Sosyal Bilgiler Ansiklopedisi, (Ali Bulaç) c. 2, s. 165-168
31. Sîret Ansiklopedisi, Haz. Afzalur Rahman, İnkılâb Y. c. 4, s. 493-494
32. Kur’an’da Siyasî Kavramlar, Vecdi Akyüz, Kitabevi Y. s. 423-431
33. İslâm’ın Temel Kavramları, Hüseyin K. Ece, Beyan Y. s. 274-278
34. İnanç ve Amelde Kur’anî Kavramlar, Muhammed el-Behiy, Yöneliş Y. s. 30-34
35. Âyetler ve Yetenekler, Necmettin Şahinler, Beyan Y. s. 108-114
36. Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 164-171
37. Nurdan Kelimeler, Alâaddin Başar, Zafer Y. c. 1, s. 153-157; c. 2, s. 154-156
38. Nur'dan Cümleler, Alâaddin Başar, Zafer Y. c. 1, s. 68-72
39. Kur’an’ı Anlamada Yöntem, Muhammed Gazâli, Şûle Y. s. 134-138
40. Düşüncede Devrim, Mehmet Kürşad Atalar, Anlam Y. s. 29-43
41. Bilgiden Tevhide Yükseliş, Ekrem Sağıroğlu, Timaş Y. s. 205-213
42. Kur’an’da Zihin Eğitimi, Yaşar Fersahoğlu, Marifet Y. s. 161-164
43. Kur'an'da Ulûhiyet, Suad Yıldırım, Kayıhan Y. s. 174-178
44. Kur'ân-ı Kerim Allah'ı Nasıl Tanıtıyor? Veli Ulutürk, Nil A.Ş. Y. s. 149-150
45. İslâm'ın Derunî Tezâhürleri, Osman Yahya, terc. Sabri Hizmetli
46. Mevlâna ve Goethe'de Hikmet ve Felsefe, İsmail Yakıt, Dilara Y.
47. İslâm Hukukunda Hikmet, İllet ve İctimai Vakıa, Ali Bakkal, (Doktora tezi), At. Üniv. Sos. Bl. Ens, 86.
48. İlâhî Fiillerde Hikmet, Emrullah Yüksel, Erz. At. Üniv. İlâhiyat Fak. Dergisi, sayı 8, 1988
49. Hikmet Kavramı Üzerine, Ali Rıza Gökçe, Haksöz, sayı: 19, Ekim 1992
50. İslâm Dünyasında Hikmeti Yeniden Diriltmek, Ali Bulaç, Bilgi ve Hikmet Dergisi, Kış 1/1993
51. Nübüvvetin Hikmet ve Felsefe Üzerindeki Etkisi, Ali Bulaç, İslâmî Araştırmalar Derg. sayı 4, Nisan 87

 
Okunma 1094 kez
Bu kategorideki diğerleri: « HİDÂYET HİLÂFET - HALİFELİK »