Cumartesi, 06 Şubat 2021 16:04

GAYB

Yazan
Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله

GAYB


- 483 -
Kavram no 56
İman 11
Bk. Şirk; Cin; Sihir-Büyü
GAYB
• Gayb; Anlam ve Mâhiyeti
• Gaybın Çeşitleri
• Kur’an’da Gayb
• Gaybın Bilinip Bilinememesi
• İyi ki Gaybı Bilemiyoruz
“O müttakîler (takvâ sahipleri) ki, gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.”2072
Gayb; Anlam ve Mâhiyeti
Gayb, gizli kalmak, gizlenmek, görünmemek, gözden kaybolmak anlamında “ğâbe” fiilinden masdar veya gizlenen, hazırda olmayan şey mânâsında isim veya sıfat olarak kullanılır. Ragıb El-İsfehani gaybı, “duyular çerçevesine girmeyen şey” tarzında açıklamıştır.
Gaybın esası, mevcut olmamak değil; herhangi bir sebeple fark edilir olmamak, özellikle görünür olmamaktır. Gayb, insanın gözü önünde sergilenmemiş bulunandır; olmayan değil. “Gayb” ve “gâib”, başlangıçta duyularımızla anlamada veya ilk düşüncede hazır olmayan, diğer deyişle ilk nazarda anlaşılmayan demektir. Bunun bir kısmı delilden geçen bir anlayışla idrak olunabilir. Mesela evinizde otururken kapınız çalınır, ses duyarsınız, bu ses sizin için anlaşılmış, hazır ve şahittir. Bundan anlarsınız ki, kapıyı çalan vardır. O kimse henüz sizin için ortada yoktur. Bakıp görünceye kadar onu şahsıyla bilemezsiniz, fakat kapıyı bir çalan bulunduğunu da zorunlu bir şekilde, anlayışlı olarak tasdik edersiniz. Bu, bir inanç veya şuurlu bir bilme olur. Sonra henüz kapınızı çalmayan ve eseri size yetişmeyen daha nice gaibler bulunduğunu da genel olarak tasdik edebilirsiniz. Fakat bunların bir kısmı gerçekten yok olabilirler. “Gayb” ile “gaib” arasında fark vardır. “Gâib” (ortada olmayan) sana görülmez, seni de görmez olandır. “Gayb” ise, görülmez, fakat görür olandır. Demek ki, gaybın esası, mevcut olmamak değil; gözükmemektir.
Gaybın Çeşitleri
İki türlü gayb vardır: Bir kısmı, hiçbir delili bulunmayan gaiblerdir ki bunları ancak “Allâmu’l-ğuyûb” (gaybları bilen) Allah bilir. “Gaybın anahtarları O’nun katındadır, onları O’ndan başkası bilemez.”2073 âyetindeki gaybdan maksat bunlardır. Diğer kısmı da delili bulunan gâiblerdir ki, “onlar gayba inanırlar.”2074 âyetindeki
2072] 2/Bakara, 3
2073] 6/En'âm, 59
2074] 2/Bakara, 3
- 484 -
KUR’AN KAVRAMLARI
gaybdan kastedilen de bu kısımdır. Âyette geçen “el-ğayb” kelimesinin elif lâmı ahd içindir. Yani, Allah’tan hakkıyla korkan müttakîlerin inandıkları, tanıdıkları gayb, delili bulunan hak gaybdır ki, bu da Allah ve sıfatı, ahiret ve halleri, melekler, peygamberlerin nübüvveti, kitapları indirme... gibi imana ait temel unsurlardır. Gayba imanın önemi büyüktür. Çünkü korunmak, takvâ ona bağlıdır. Peygamber’i görüp iman eden sahabilerin de en büyük meziyetleri, O’nu gayba ait verdiği haberlerde tasdik edişlerindedir. Nitekim İbn Mes’ud; “Kendisinden başka ilah olmayan (Allah)a yemin ederim ki, hiçbir kimse, gayba imandan daha faziletli bir şeye inanmamıştır.” buyurmuş ve bu âyeti2075 okumuştur.2076
Gayb’ın mutlaka gelecekle ilgili olduğu sanılmıştır. Oysa, sözgelimi önümüzdeki bir engelin ötesi bizim için gaybdır; çünkü engelin ötesinde ne olduğunu göremiyoruz, duyularımız-la algılayamıyoruz. Ayrıca, geçmiş/tarih de gaybdır. Allah onun bilgilerini Kur’an’da belli oranlarda aktarmıştır. Nitekim bu bilgilendirmelerde “Bu gayb haberlerindendir; sana vahyediyoruz”2077 denilmektedir. Demek oluyor ki, Allah vahyle gayb haberlerini de bildirmektedir ve peygamber bir bakıma gaybın haberini getirendir.
Kur’an’da Gayb
Gayb kelimesi, Kur’an’da altmış yerde geçer. Kur’an’da gayb kelimesi, Allah’a nisbet edildiği yerlerde sadece Allah tarafından bilinebilen mutlak gaybı, “âlimu’l-gayb, âlimu’l-gaybi ve’ş-şehâdeh, allâmu’l-ğuyûb, âlimu ğaybi’s-semâvâti ve’l-arz” tarzındaki kullanımlarda insanların mevcut şartlar açısından bilemedikleri her şeyi ifâde eder. “Enbâu’l-ğayb” terkibinde ise, geçmişte yaşanan ve ibret alınmak üzere nakledilen tarihî olayları ifâde eder.
Kur’an’da zaman açısından; geçmiş, hal ve gelecek olmak üzere üç kategoriye ayrılabilen birçok gaybî habere yer verilmektedir. Bunlardan uzak maziye ait olan ve bizzat Kur’an tarafından “gayb haberi” olarak nitelendirilenlere Hz. Âdem, Nuh, Yusuf ve Meryem’e dair bilgilerler, Ashab-ı Kehf, Zülkarneyn ve Hızır kıssaları örnek gösterilebilir.2078 Mekke’nin fethi hazırlıklarının müşriklere bildirilmek istendiğini haber veren,2079 Benî Mustalik kabilesinin zekâtının toplanmasını konu edinen ve ayrıca ifk hadisesinin iç yüzünü açıklayan âyetler2080 Kur’an’ın o dönemde bildirdiği hâlihazırla ilgili gaybî haberler arasındadır. Bizanslılar’ın Mecusi İranlılar karşısında yakın bir gelecekte galibiyet elde edeceğini bildiren,2081 Mekke’nin fethini2082 ve İslâm’ın parlak istikbalini müjdeleyen2083 âyetler de Kur’an’ın geleceğe dair gayb haberlerindendir.
Bu kullanılışlar ışığında Kur’an’da gayb kelimesinin belirttiği hususları; geçmiş tarihî olaylar, gizli ve sır olan şeyler, bir şeyin veya olayın iç yüzü, fizik dünyada başkalarınca görülemeyen nesneler, görülmeyen ve bilinmeyen her şey,
2075] 2/Bakara, 3
2076] Hak Dini Kur'an Dili I, 167-168
2077] 3/Âl-i İmran, 44; 11/Hûd, 49
2078] 3/Âl-i İmran, 44; 11/Hûd, 49; 12/Yûsuf, 102; 18/Kehf, 13-26, 83-98
2079] 60/Mümtehine, 1
2080] 49/Hucurât, 6; 24/Nur, 11-12
2081] 30/Rûm, 4-5
2082] 48/Fetih, 11, 15, 16, 27
2083] 24/Nur, 55
GAYB
- 485 -
ayrıca Allah, melek, ahiret, cin şeklinde özetlemek mümkündür.
Genellikle insanın bilgiye ulaşmak için kullandığı duyuların ve zihnî fonksiyonların aracılığıyla bilinemeyen bir olgu olarak algılanan gayb kavramı, Kur’an’da fizik ötesi âlemin varlıklarını belirtmesi yanında, fizik âleminin insan bilgisi dışında kalan uzantısını ifâde etmek için de kullanılmıştır. Buna göre fizik ötesi âlem için “gaybî varlık”; fizik dünyasında vuku bulmakla birlikte çeşitli sebepler yüzünden duyularla algılanamayan olaylar için de “gaybî haber” tabirlerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Muttakî insanlar Allah’ı, melekleri, cenneti, cehennemi görmeden inanırlar. Bugün müslümanlar, Peygamber Efendimiz’i de görmeden inanıyorlar. Onun içindir ki, Efendimiz: “Beni görüp bana iman edene müjdeler olsun. Beni görmediği halde bana iman edene yedi kere müjdeler olsun.” buyurmuştur.2084 Gayba inanan mü’min, kendisi Allah’ı görmese de, Allah’ın kendisini gördüğüne inandığından bütün hareketlerini kontrol eder.
Muttakî müslüman, ahirette cezalandırılmayayım diye Allah’ın haram sınırlarına yaklaşmaz. Günümüzde “ben görmediğime, laboratuarda incelemediğime inanmam” diyenler, yeni bir söz söylemiş sayılmazlar. Çünkü “bu güneşin altında söylenmedik söz kalmadı.” Çağdaş imansızlar gibi, Mûsâ’nın (a.s.) kavminden bir kısmı “Ey Mûsâ, biz Allah’ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız.”2085 demişlerdi. Çölde söylenen bu sözü, bugünkü kâfir, laboratuardan söylüyor. Gözümüzün bir sınırı var. Bu göz Allah’ı görseydi, Allah’ın gücü ve büyüklüğü sınırlı olurdu.
Bu gözler, gördüğünü emri altına alıyor. Yüce dağları deliyor. Denizin derinliklerinden en değerli inci mercanları çıkarıyor. Gözlerimiz Allah’ı görecek şekilde yaratılmamıştır. O’nun yarattıklarından ilmini, kudretini, san’atını, rahmetini görüyor ve O’na iman ediyoruz.2086
Mü’minler, gayb’ı bilmeseler de ona inanırlar; hakikatin ve Hakk’ın varlığını ve tekliğini kabul ederler. Çünkü gaybı, hakikati bildiren Allah’tır. O, insanların nefislerinde ve dışlarında Kendini tanıtıcı âyetlerini sergilemektedir. Mü’minler, görmeseler de, bilmeseler de, gayba inanırlar.2087 Hakikatin, duyularıyla algıladıklarında değil; görünenlerin gerisinde yattığını kabul ederler. Âlem-i şehâdeti tek âlem, dolayısıyla dünya hayâtını da tek hayât kabul etmezler; bu hayâtın ötesinde şimdilik gayb da olsa, varlığından kuşku duyulmayan bir başka hayatın, yani âhiretin varlığına içten inanırlar.2088 Görmeden, ama var olduğunu bilerek Rahman’dan korkarlar. “O takvâ sahipleri ki, onlar, görmedikleri halde Rablerine huşu içinde candan saygı gösterir ve korkarlar.” 2089
Bakara sûresinin üçüncü âyetinde, müttakîlerin ilk özelliğinin gayba iman olduğu belirtilir. “O müttakîler ki, gayba iman ederler” yahut gıyaben (görmeden) iman ederler. Diğer bir tabirle onlar, gözle değil; kalple iman ederler. İman etmek için, önlerine dikilmiş putlara, haçlara da bağlanmazlar. Gözlerinin önünde
2084] Müsned, Ahmed bin Hanbel, V/248
2085] 2/Bakara, 55
2086] Şifa Tefsiri, M. Toptaş, c. 1, s. 82-83
2087] 2/Bakara, 3
2088] 2/Bakara, 4
2089] 21/Enbiyâ, 49
- 486 -
KUR’AN KAVRAMLARI
bulunan bugünkü ve şu andaki görülen ve hissedilen şeylere saplanıp kalmazlar. Duyu ötesini, kalbi ve kalple ilgili şeyleri tanırlar. İşlerin başı, görülende değil; ruh, akıl, kalp gibi görülmeden görende, tutulmadan tutanda, zaman ve mekâna bağlı olmayarak maddeleri fırlatıp oynatan, fezaları doldurup boşaltandadır. Müttakîler, gayba inanırlar; çünkü onların sağduyuları, saf basiret ve ferasetleri, temiz akılları, açık anlayışları, sıhhatli görüşleri, anlayış kabiliyetleri, yükseklere koşabilecek azimli vicdanları ve iyi seçimleri vardır. Görünen ve hissedilen şeyleri yarar, kabuklarını soyarlar; içindeki özüne, önündeki ve arkasındakinin sırrına nüfuz ederler; görenle görüleni ayırt ederler; hissedilenden düşünülene intikal edebilirler. Varlık ve yokluk içinde gaybdan görünürlüğe, görünürlükten gayba gelip, geçip giden ve hissedilen olayların satırları altındaki gayba ait manaları sezerler.
Hakikat, akılla, basiretle, kalp gözüyle görülebilir; dış görünüşü ile değil. Kuvvet görünmez deriz. Hâlbuki kuvvetin eseri görülmektedir. Aslında görünen de kuvvetten ibârettir. Gelecek zaman bugün görünmez, yarın görünür. Yani, bizce gayb, görülemeyen demek değil; görülmeyen demektir. Bugünün akla uygun olanı, yarının hissedileni olabilir. Biz, delilsiz olan gayba değil; delili olan akla uygun gayba iman ediyoruz. Delilimiz; aklımız, nefsimiz, kalbimiz, kâinat kitabı ve Allah’ın kitabı. Şu halde gaybin hakikatine iman ederken, görünenin gerçeğini inkâr etmeyiz. Şimdiki halde görünen ve hissedilen meydandaki tabiatın iki tarafında geçmiş ve gelecek, başlangıç ve sonuç denilen birer gayb âlemi var. Şu halde, kendini korumak (takvâ sahibi olmak) isteyenler, görülenleri ve hissedilenleri seyrederken, daha önce onların arkasındaki gayba ve gayb ile görülenlerin hepsinin kaynağına, mutlak kefiline, yani âlemlerin Rabbine iman ederler. 2090
İman esaslarının tümü gaybdır. Gayba iman, bir üstünlüktür. Gayba inanan mü’min, maddenin dar kalıpları içinde haps olmaktan kurtulabilmiş, mânevî hayâtın güzelliklerini şehâdet âlemi denen bu dünyada tatmaya başlamıştır. Hem insan, hem evren Allah’ın âyetleridir. Küçük evren olan insanla âlem arasında büyük benzerlikler vardır. İnsanın beden ve ruhtan meydana geldiği gibi; evren de fizik ve metafizik boyutludur. İnsanda manevî, ruhî özellikler olduğu gibi; içinde yaşadığımız evrende de manevi varlıklar, melekler ve cinler gibi madde ötesi yaratıklar vardır.
Aklıyla ve ruhî özellikleriyle değil; sadece gözleriyle düşünüp karar verebilen materyalistler, gözle göremedikleri canlılara ve gayb âlemine inanmazlar. Hâlbuki kendilerinde maddî olmayan ruh, akıl, sevgi, nefret gibi nice özelliklerin varlığını kabul etmektedirler. Gözüyle görmediğinin varlığına inanmadığını söyleyen bu insanların, bu sözlerinde samimi olmadıkları görülmektedir.
Varlıklar, görülen ve görülmeyen olmak üzere ikiye ayrılır. İçinde yaşadığımız şu dünyaya, elle tutup gözle gördüğümüz âleme şehâdet âlemi diyoruz. Melekûta, beş duyumuzla şahit olamadığımız duyular ötesi âleme de gayb âlemi ismi veriyoruz. İnsan, kendi açısından şehâdet âleminde yaşarken, aynı zamanda bir yönüyle de gayb âleminde dolaşmaktadır. Bedenimiz şehâdet âlemindeki olayların önemli bir kesimine şahit olurken, ruhumuz gayb âleminin gizli dünyasında gezintiler yapmaktadır. İnsan, bedeni ve duyularıyla fizik dünyada yaşıyor.
2090] Hak Dini Kur'an Dili, I, 164-166
GAYB
- 487 -
Ruhu, aklı, hayâli, rüyası, önsezisi gibi manevi özellikleriyle gayb dünyasının kapısının aralığından gelen sızıntılara da yabancı kalmıyor.
Gaybın Bilinip Bilinememesi
Kur’an’da gaybı sadece Allah’ın bildiği çeşitli âyetlerde ifâde edilmektedir:
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez.” 2091
“De ki: Gayb ancak Allah’ındır.” 2092
“Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah’a aittir.” 2093
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir.” 2094
“Göklerin ve yerin gaybı (gizli bilgisi) O’na (Allah’a) aittir.” 2095
“De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı bilmez.” 2096
“Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir.” 2097
“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir.” 2098
Gaybı, sadece Allah’ın bildiği konusuyla ilgili hadis-i şerifler de vardır. 2099
Peygamberler, gayb konusunda özel bir konumdadır. Kendilerine gelen vahy, gaybla ilgili bir olaydır. Vahyi getiren Cebrail, bir melektir ve gaybdan gelmektedir. Peygamberler gayb âleminin yol göstericileridir. Toplumları gayba ve fizikötesine iman ve itikada davet için gönderildiler. Peygamberler, toplum ve gayb arasındaki ilişkiyi de sağladılar; toplum ve gayb âlemini birbirine bitiştiren bir halka oldular. Bazı âyetlerde, Allah’ın dilediği kullarını gayb hakkında bilgilendirdiği ifâde edilmektedir: “Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırt eder.”2100; “O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır.”2101 Bu bağlamda Hz. İbrahim’e yer ve göklerin melekûtunun gösterildiği,2102 Hz. Yusuf’a rüya tabir etme ilminin ve kavminin yiyeceği yemekleri önceden bilme yeteneğinin verildiği,2103 Hz. İsa’nın, İsrailoğulları’nın evlerinde ne yiyip neleri biriktirdiklerine vâkıf olup bunları kendilerine haber verdiği2104 belirtilmektedir.
Fakat peygamberler de beşerdir, bizim gibi insanlardır. Beşer oldukları için de kendiliklerinden gaybı bilemezler. Tüm peygamberler gibi Peygamberimiz’in
2091] 6/En'âm, 59
2092] 10/Yûnus, 20
2093] 11/Hûd, 123
2094] 16/Nahl, 77
2095] 18/Kehf, 2
2096] 27/Neml, 65
2097] 35/Fâtır, 38
2098] 49/Hucurât, 18
2099] Bk. Buhârî, İstiska 29, Tevhid 4; Müslim, İman 77
2100] 3/Âl-i İmran, 179
2101] 72/Cin, 26-27
2102] 6/En'âm, 75
2103] 12/Yûsuf, 21, 37
2104] 3/Âl-i İmran, 49
- 488 -
KUR’AN KAVRAMLARI
de kendiliğinden gaybı bilmesi söz konusu değildir. Allah, peygamberlerine gaybdan bazı bilgiler verirdi. Peygamberimiz’in, bir kısım gaybî sırlara sahip olduğu gerçektir, ama her şeyi biliyordu, gayba tümüyle vâkıftı demek yanlıştır. Başta Hz. Aişe olmak üzere sahabilerin çoğuna göre Hz. Peygamberimiz gelecek hakkında bilgi sahibi değildi. O gaybı bilmez.2105 İbn Abbâs der ki: “Yüce Allah, peygamberlere gaybdan vahyi bildirmiş ve gaybından olan şeyleri onlara vahyetmek ve indirdiği hükümleri sûretiyle onları vahyettiği kadarıyla gayba muttali kılmıştır. Gaybı Allah’tan başkası bilemez. 2106
Peygamberimiz şöyle buyurdular: “Ben de ancak fâni bir insanım (beşerim). Siz bana birçok davalar getiriyorsunuz. Sizlerden biri, diğer tarafa nazaran beni ikna etmede daha kabiliyetli ve muktedir olabilir (meselesini daha beliğ olarak savunabilir). Ben de ondan işittiğime (ve delillere) göre hüküm veririm. Bununla bir kimseye, hakikaten din kardeşine ait bir şeyi verecek olursam, o kimse (bunu) asla almasın. Zira benim ona o şekilde vermiş olduğum şey, ancak ateşten bir parçadır. Dilerse o ateşi alsın, dilerse bıraksın.”2107 Dikkat edilirse Rasûl-i Ekrem, getirilen delillerin esas alınmasını ve ona göre hüküm verilmesini tavsiye etmiştir. Ayrıca “ben gaybı bilirim ve mutlaka her hakkı, hak sahibine veririm” dememiştir. Günümüzde bazı medyum, hoca veya şeyhlerin gaybı bildiğini ve ona göre davrandığını iddia edenlere dikkat edilmelidir.
Kurtubî de şu açıklamaları yapmaktadır: “Allah, peygamberi gaybından dilediğine muttali kılar. Çünkü peygamberler, mûcizelerle teyid edilmişlerdir. İşte gayb olan bazı şeyleri bildirmeleri de bunlardandır. Hz. İsa’nın bazı kimselere evlerinde neleri sakladıklarına dair haber vermesi gibi. Yüce Allah, peygamberlerden razı olduğu kimseleri istisna etti. Onlara vahyetmek sûretiyle gaybından dilediğini onlara öğretti. Bunu onlara bir mûcize ve peygamberliklerine dair doğru bir delâlet olarak vermiştir. Müneccim ve benzeri kimseler olan falcılar ve gayba dair haber verdiklerini iddia eden kimseler ise, Allah’ın beğenip seçtiği peygamberlerden değildir. Aksine bunlar, sezgi, tahmin ve yalanlarıyla Allah’a karşı yalan söyleyip iftiralarda bulunan kâfirlerdir. 2108
Buna göre, beşerin bilgi edinebilme sınırları içerisine girmeyen, insanın bilgi elde etme yollarıyla bilinemeyen bilgilere, yani ona dair bilgiyi Yüce Allah’ın tamamıyla kendisine tahsis ettiği ve ancak dilediği kadarını dilediği peygamberine bildirdiği “gayb bilgisi”ne sahip olduğunu iddia etmek, kişinin kâfir olmasına sebeptir.
Gayb, iki kısımda değerlendirilir: a- Mutlak gayb, b- İzâfî (göreceli) gayb. Mutlak gayb, yalnız Allah’ın bildiği gaybdır. Gaybın bu çeşidini Allah, başkasına bildirmemiştir. İzâfî gayb ise, bazılarına göre gayb iken, bazılarına gayb sayılmayandır. Mesela, kişinin içinden geçen duygular, kalbindeki manalar, kendisine malum olduğu, gayb olmadığı halde, başkası için mechul olduğundan gaybdır. Dağın eteğinde olan bir kimse için, dağın ardı gaybdır. Ama uçaktan bakan kimse için, dağın hiçbir yanı gayb değildir. Gayb ile idrak ve duyularımız arasında engel ve duvarlar, maddi perdeler yoktur. Gayb, gaybın varlığı, gizliliğin var oluşu,
2105] Bk. Müslim, İman 287; Tirmizî, Tefsir 7
2106] Taberî, XX/123
2107] S. Müslim, K. Akdiye 13, -c. 2 s. 1337-; Buhârî, c. 3 s. 162 -Çağrı Y.
2108] Kurtubî, XIX/27-28
GAYB
- 489 -
idrak ve duyularımızın gücü ile ilgilidir. 2109
Duyularımızın ve idrakimizin belirli kapasiteleri vardır. Mesela mikropları göremediğimiz gibi, radyonun rahatlıkla aldığı sesleri de çıplak kulağımızla duyamıyoruz. Bu yüzden gayb, bizim idrak ve duyularımızın sınırlı olması yönünden gaybtır. Allah için gayb diye bir şey söz konusu değildir.
Kur’an-ı Kerim, mutlak gaybın bilinmesini sadece Allah’a tahsis etmek sûretiyle bu husustaki cahiliyye inancını reddetmektedir. Kur’an, gaybı bilme özelliğini Allah’a âit bir kemal sıfatı olarak göstermektedir.2110 Yalnız Allah’a ait olan gaybı bilmenin, diğer yaratıklardan birine tahsis edilmesini Kur’an tevhide aykırı bulmaktadır. Gayb kapılarını zorlama denemeleri olan fal, kehanet vb. yollara başvurmayı yasaklamaktadır. Allah’ın dilediklerini muttali kılacağı gayb alanına ait bilgi edinme yollarının vahyden ibâret bulunduğu, böyle bir bildirim olmadan gaybı bilmenin mümkün olamayacağı vurgulanmaktadır. Allah ve bildirdiği kadarıyla Rasûlüllah dışında hiç kimsenin mutlak gayb olan âlemle ilgili şeyler bilmesi mümkün değildir. Sihirbazların, büyücü, medyum ve onların yardımcıları olan cin ve şeytanların gaybı bilmesi mümkün değildir. Kur’an onlar için kulak hırsızları2111 der.
Yüce Allah, birçok âyetinde gayb ilminin kendine has olduğunu belirtmiştir. Allah tarafından, bilgisi kendisine has olduğu açıkça belirtilen gayb bilgisini bilmek iddiasında bulunanlar kâfir olurlar. Deney yoluyla bilinebilen hususlarda bir takım emare ve sebeplere istinaden meydana gelecek hallere dair kanaat belirtip tahminlerde bulunmak ise, kişiyi küfre götürmediği gibi, fâsık da yapmaz. Ancak gelecekte kazanacaklarına dair iddialarda bulunmanın, genel ve özel anlamda gelecekte meydana gelecek olayları haber vermenin ise küfür olacağında şüphe yoktur. Yine, kehanet yoluyla ya da arraflık, medyumluk ile gayb bilgisi iddiasında bulunmak da aynı hükümdedir. Arraf ve kâhin gaybı bilmek iddiasında bulunan kimselerdir. Bu gibi kimselere gidip gayba dair bilgiler soranların, Muhammed’e (s.a.s.) indirilenleri yalanlamış olacaklarını açıkça belirten ve onlara gitmeyi yasaklayan pek çok hadis vardır. 2112
Bu arada kâinatta cereyan eden birtakım olayların meydana gelmesini, başka bazı olayların etkisiyle meydana geldiğini ileri sürerek, onları Allah’ın yaratma ve takdiri dışında kalan sebeplerle meydana geldiklerini söylemek de aynı şekilde küfür ve inkârdır. Nitekim Peygamber’in (s.a.s.) Hudeybiye’de bir sabah namazını kıldırdıktan sonra, yağmur yağışını Allah’ın lütuf ve rahmetine değil de; belli bir yıldızın belli bir burca girmesine bağlı olarak kabul edenlerin kâfir olduklarını belirten hadis-i şerifi bu konuda açık deliller arasındadır. 2113
Kurtubî’nin naklettiğine göre, Hz. Ali, Hâricîler üzerine yürümek istediğinde, birisi bu vakitte çıkmamasını ve filân yıldızın doğmasını beklemesini tavsiye etmiş, dediği vakitte yola koyulacak olursa zaferi kazanacağını belirtmiş. Ancak
2109] Beşir Eryarsoy, İman ve Tavır, 320-324
2110] 5/Mâide, 109; 6/En'âm, 73; 9/Tevbe, 94, 105; 13/Ra'd, 9; 34/Sebe', 48
2111] 15/Hıcr, 18
2112] Müslim, Mesâcid 33; Selâm 125; Ebû Dâvud, Salât 167; Nesâi, Sehv 20; Tirmizî, Tahâret 102; İbn Mâce, Tahâret 122; Müsned, II/429; IV/68; V/380 vs.
2113] Hadis için bk. Buhârî, Ezan 156, İstiska 28, Meğâzi 35; Müslim, İman 125; Ebû Dâvud, Tıb 22; Tirmizî, Tefsir 56; Nesâi, İstiska 16
- 490 -
KUR’AN KAVRAMLARI
Hz. Ali, ona kesin bir şekilde şöyle cevap vermiş: Muhammed’in (s.a.s.) müneccimi yoktu. Ondan sonra benim de olmayacaktır. Senin bu söylediğin sözün doğru olduğunu kabul eden bir kimsenin, Allah’a şirk koşmuş bir kimse gibi olmayacağından emin değilim. Bundan dolayı biz seni hem yalanlıyor, hem de sana muhalefet ederek, bize gitmemeyi söylediğin saatte yola çıkacağız. Daha sonra Hz. Ali, beraberindekilere yönelerek şunları söyler: “Ey insanlar, yıldızlarla ilgili olarak karanın ve denizin karanlıklarında yol alabilecek kadarından fazlasını öğrenmeyiniz. Şunu biliniz ki müneccim (yıldızlara bakarak geleceğe dair haber veren), sihirbaz gibidir. Sihirbaz da kâfir gibidir. Kâfir de cehennemdedir.” (Daha sonra, kendisine bu saatte yola çıkmamasını söyleyene yönelerek:) “Allah’a yemin ederim ki, eğer senin yıldızlara bakıp ona göre amel ettiğine dair bir haber ulaşırsa, ben ve sen, hayâtta kaldığımız sürece hapisten çıkartmam. Yönetici kaldığım sürece (mücahid mü’minlere verilen ve devlet hazinesindeki hakları olan) maaşını keserim.” Daha sonra Hz. Ali, o adamın çıkmamasını istediği saatte yola koyulur ve Haricilere karşı muzaffer olur. Bu olay, Nehrevan Olayı diye bilinir. 2114
Zaman ve mekân engeli veya yaratılış özellikleri açısından sınırlı bir varlık olan insan, gayb denilen alanla her an karşı karşıyadır. Mutlak gayb, hakkında hiçbir şekilde bilgi sahibi olunmayan ve vahy yoluyla sadece peygamberlere bildirilen gayb olmak üzere iki kısımdır. İzâfî gayb da fizikî âlemle ilgili ve fizik ötesi olmak üzere ikiye ayrılabilir. İnsanların kısmen de olsa bilgi sahibi olabildiği bu alan, hiçbir zaman sadece Allah’a mahsus mutlak gayb sınırlarını zorlamaz. Esasen bir kimse bir şey hakkında bilgi sahibi olabiliyorsa, söz konusu husus onun için şehâdet konumundadır. Bu açıdan izâfî gayba “izâfî şehâdet” demek de mümkündür. Gayb ile şehâdetin kesişip iç içe girdiği kavşak noktası varlığı olarak niteleNebîlecek bir varlık yapısına sahip bulunan insanda akıl, ruh ve gönül gibi adlarla anılan bazı fizik ötesi boyutlar bulunmaktadır. Kur’an, âlemde insan tarafından müşahede edilen her şeyin görünen yönünün, bilinen fonksiyonunun ötesinde görünmeyen ve bilinmeyen bir metafizik cephesinin de bulunduğunu haber vermektedir.2115 Duyulur âlemde gerçekleştiği halde; zaman, mekân ve duyuların yetersizliği gibi sebeplerle insanın bilgi sahibi olamadığı varlık alanları da mevcuttur.
İyi ki Gaybı Bilemiyoruz
Gelecekle ilgili şeylerin bir kısmını önceden bilmek, insanı rahatsız eder. Peygamber bile olsa, insan için istikbalin kapılarının ardına kadar açılması bir nimet ve lütuf değildir. Allah, rahmetinden dolayı, bize zarar verecek, imtihan dünyası özelliğiyle de bağdaşmayacak bilgiler vermemiş, geleceği gayb perdesinde saklamıştır. O yüzden her taraftan gayblarla çevrili bir âlemde yaşıyor ve imtihan oluyoruz. Allah, nice hikmetlerden dolayı, bin geceden daha hayırlı olan Kadir gecesini Ramazan’da saklamıştır. Duânın kabul olduğu zamanı Cuma gününde gizlemiştir. Öleceğimiz zamanı ömür içinde ve kıyametin kopacağını dünyanın ömrü içinde bizim için gayb olacak şekilde saklamıştır. Çünkü bunları bilmemiz, bize fayda değil; zarar verecektir. İnsan, öleceği zamanı bilse, eceli belli olsa, hayâtının önemli bir kısmını “daha ölmeme çok var, nasıl olsa yakında ölmeyeceğim!” diyerek gafletle geçirir, ibâdet bilinci içinde yaşamazdı. Eceli
2114] Kurtubi, XII/29
2115] 2/Bakara, 74; 17/İsrâ, 44; 22/Hac, 18
GAYB
- 491 -
yaklaştıkça da bir idam mahkûmu gibi dehşet içinde yaşar, kalan hayâtı kendine zindan olurdu. Ecelimizi bilmememiz, yani bunun gayb olması, bizim dünya ve ahiret dengesini kurmamız açısından çok önemlidir. Hem ölmek, hem yaşamak mümkün olduğundan, dünya ve ahiret maslahatı bu gizliliktedir. Böylece korku ve ümit arasında, belki yarın ölebilirim diye bir taraftan ahirete hazır olurken; belki daha ölmem diyerek dünyasını da ihmal etmeyip düzenlemeye gidebilecektir. Birini öbürüne feda etmeden denge içinde huzurla yaşayabilmek için ölüm zamanımızın gayb olması en güzeldir.
Gaybın perdeli oluşu, Allah’ın engin rahmetinin ve sayısız hikmetinin gereğidir. Çünkü şu dünyada insanın hoşuna gitmeyen şeyler hayli çoktur. Meydana gelmeden önce, gelecekte başımıza gelecek olanları bilmek, bize acı verecek, elemin uzamasına sebep olacaktır. Bu yüzden ecelimiz gibi, başımıza gelecek musibetler de gayb olarak gizlenmiştir. Mesela, bir yıl sonra biricik çocuğunun öleceğini bilen bir anne ve babaya hayât zindan olur. Yıllar sonra başına gelecek bir felaketi bilmek, insanı mutlu etmez; tam aksine şimdiden huzursuz eder. Bu yüzden bazı şeyleri bilmememiz, bize faydalı olmayacak gayb sırlarına muttali olmamamız bizim için rahmettir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Âdem’in yaratılışını anlatan âyetler “türâb (toprak)”2116 “tıyn (çamur, balçık)”2117 ve “hame-i mesnûn (kurumuş balçık)”2118 gibi kelimelerle, fizik âleme ait maddî yönüne; ona ruh üflendiğini ifâde eden âyetlerle2119 gayb âlemine ait yönüne dikkat çekerek insanı gayb ve şehâdetin birleşimi olarak göstermektedir. Onun yaratılışındaki bu toprak ve ruh özelliğine çeşitli hadislerde de işaret edilmektedir.2120 Bu yaratılış özelliğinden dolayı, insan gaybla ilgili konulara büyük çapta merak sarar ve yaratılış sırrını çözmek ister.
Kur’an’da insanla sürekli ilişki halinde olduğu belirtilen ikinci gaybî varlık meleklerdir. Melekler her an insanların yanı başında onların yaptıklarını kaydetmekte,2121 onları tehlikelerden korumakta,2122 mü’minlere mağfiret dilemekte2123 ve günü gelince ruhlarını kabzetmektedir.2124 Bu anlamda üçüncü gaybî varlık ise şeytandır. Şeytan insana vesvese vererek,2125 düşmanlık yaparak,2126 kötü şeyleri güzel göstererek2127 meleklerin aksine kişiyi olumsuz yönde etkilemeye çalışmaktadır. Kur’an-ı Kerim, diğer bir gaybî varlık olan cinlerin hem varlığını, hem de insanlarla temasını, melek ve şeytan kadar sık olmasa da vurgulamaktadır. 2128
Kur’an-ı Kerim, gayba inananlara mü’min; gayba inanmayanlara ise kâfir
2116] 3/Âl-i İmran, 59
2117] 7/A'râf, 12
2118] 15/Hıcr, 28
2119] 15/Hıcr, 29
2120] Buhârî, Enbiyâ 1; Müslim, Kader 1
2121] 50/Kaf, 17-18
2122] 6/En'âm, 61
2123] 40/Mü'min, 7
2124] 6/En'âm, 61; 16/Nahl, 32; 47/Muhammed, 27
2125] 7/A'râf, 200, 41/Fussılet, 36
2126] 5/Mâide, 91; 36/Yâsin, 60
2127] 6/En'âm, 43; 137
2128] Meselâ bk. 27/Neml, 17, 39; 34/Sebe', 12, 14; 72/Cin, 6
- 492 -
KUR’AN KAVRAMLARI
demektedir. Kur’an’a göre bu ikinciler gaybdan kendilerine yönelen yaratma, murakabe, yanıltma gibi mekanizmalardan habersiz oldukları için, her şeyi dünya âlemi ve fizikî çevre ile sınırlı görürler. Hâlbuki Kur’an’ın gayb telakkisi insanın dünya hayâtı ve ahlâk anlayışıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu dünyada yapılan her işin gaybî âlemin bir bölümünü oluşturan ahiretle çok yakın münâsebeti vardır. Mü’min, ahiret sorumluluğuna ve gaybî murakabeye inanır, davranışlarını da buna göre düzenlerse İslâm’ın öngördüğü ahlâkî seviyeye, takvâya ulaşır.
Hevâ ve heveslerini ilah edinen kitleler, “insanın dışında, insanı aşan herhangi bir hakikat yoktur” sloganını, sık sık tekrarlarlar. Bununla hem vahyi, hem gaybı inkâr etme gayretindedirler. Bütün beşerî ideolojilerde vahyi ve gaybı inkâr hastalığına rastlamak mümkündür. Esasen dinle beşerî ideolojilerin arasındaki temel fark, bu noktada yoğunlaşmaktadır. Kelime-i şehâdeti ikrar ve tasdik eden bir insan; Allahu Teâlâ’nın kitabında ve Rasûlüllah’ın sahih sünnetinde yer alan her hükmün mutlak hakikat olduğunu tasdik etmiş demektir. Zira bu sebeple “müslüman” (Allah’a teslim olan) vasfını elde eder. Unutulmamalıdır ki; gayba iman etmek, mü’minlerin temel vasıflarından birisidir. 2129
2129] Y. Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, c. 2, s. 52
GAYB
- 493 -
Gayb Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
A- Ğayb Kelimesi ve Türevlerinin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 60 Yerde:) 2/Bakara, 3, 3, 3; 3/Âl-i İmrân, 44, 179; 4/Nisâ, 34; 5/Mâide, 94, 109, 116; 6/En’âm, 50, 59, 73; 7/A’râf, 7, 188; 9/Tevbe, 78, 94, 105; 10/Yûnus, 20; 11/Hûd, 31, 49, 123; 12/Yûsuf, 10, 15, 52, 81, 102; 13/Ra’d, 9; 16/Nahl, 77; 18/Kehf, 22, 26; 19/Meryem, 61, 78; 21/Enbiyâ, 49; 23/Mü’minûn, 92; 27/Neml, 20, 65, 75; 32/Secde, 6; 34/Sebe’, 3, 14, 48, 53; 35/Fâtır, 18, 38; 36/Yâsin, 11; 39/Zümer, 46; 49/Hucurât, 12, 18; 50/Kaf, 33; 52/Tûr, 41; 53/Necm, 35; 57/Hadîd, 25; 59/Haşr, 22; 62/Cum’a, 8; 64/Teğâbün, 18; 67/Mülk, 12; 68/Kalem, 47; 72/Cinn, 26, 26; 81/Tekvîr, 24; 82/İnfitâr, 16.
B- Ğayb Konusunda Âyet-i Kerimeler
a- Gaybe İman: Bakara, 3; En’am, 59; Yunus, 20; Nahl, 77; Fâtır, 18; Yasin, 11; Mülk, 12.
b- Gaybın Bilinmesi: En’am, 59; Lokman, 34; Cin, 26-27.
c- Gaybı Yalnız Allah Bilir: Bakara, 33; En’am, 59; Hud, 123; Nahl, 77; Kehf, 26; Furkan, 6; Neml, 65; Lokman, 34; Sebe’, 48; Fâtır, 38; Hucurat, 18; Cin, 26.
d- Peygamberlerin Gayb Hakkında Bilgileri: En’am, 50; Cin, 26-28.
e- Cinler Gaybı Bilmezler: Sebe’, 14; Cin, 10.
f- İnsanın Bilemeyeceği Şeyler: Ra’d, 8; Lokman, 34.
g- Bilinmeyen Bir Şeyin Ardına Düşmekten Sakınmak: İsra, 36.
Gaybla İlgili Hadis-i Şerif Kaynakları
a- Kütüb-i Sitte:
Gayb Alemi, 14, 352-353
Gayba Muttali Olabilenler: 4, 165-166
Gaybi Meselelerde Dinimiz Neden Açık ve Kesin İfâdeye Yer Vermez? 6, 377
Gaib Üzere Hüküm Vermek: 14, 504
Âlem-i Gayb: 14, 353
b- Buhari, Tefsir 6/ 1, 31/ 2; Tevhid 4; İman 7; Menakıb 41; İstiska 29.
c- Müslim, İman 7, 77, 287; Fiten 19.
d- Ebu Davud, Fiten 1.
e- Tirmizi, Tefsir 7.
f- Nesai, Sehv 62, Cihad 42.
g- Müsned, Ahmed b. Hanbel, I / 319, 391, 445, 452; II / 212; IV / 129, 164, 207, 264; V / 278.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
1. Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Yenda Y. c. 1, s. 160-172
2. Tefsir-i Kebir, -Mefatih-i Gayb- Fahreddin Razi, Akçağ Y. c. 1 s. 456-459
3. Fi Zılali’l-Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1 s. 78-80
4. Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 2 s. 162-170; c. 1, s. 91-105
5. Şifa Tefsiri, Mahmut Toptaş, Cantaş Y. c. 1 s. 82-83
6. Davetçinin Tefsiri, Seyfuddin El-Muvahhid, Hak Y. c. 1 s. 33-38
7. Min Vahyi’l Kur’an Tefsir Dersleri, M. Hüseyin Fadlullah, AkÂdemi Y. c. 1, s.35-44
8. Fi Zılali’l-Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 1 s. 78-80
9. İslâm Ansiklopedisi, Şamil Y. c. 2, s. 222
10. İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 13, s. 404-408
11. Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. 429-433
12. İtikadi Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, İlyas Çelebi, Kitabevi Y.
13. Kur’an’da İnsan-Gayb İlişkisi, Halis Albayrak, Şule Y.
14. Kur’an ve Hadis Işığında Gaybdan Haberler, Şadi Eren, Nesil Y.
15. Gaybi Yardımlar, Mutahhari, Seçkin Y.
16. Gaybın Haberleri, Safvet Senih, Zaman Gazetesi Y.
17. Gaybdan Haberler, Şadi Eren, Nesil Y.
18. Peygamberimiz’in Dilinden Geleceğin Tarihi, Orhan Baytan, Mevsim Y.
19. Kur’an’da Uluhiyet, Suad Yıldırım, Kayıhan Y. s. 145-148; 322
- 494 -
KUR’AN KAVRAMLARI
20. İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, Muhammed El-Behiy, Yöneliş Y. s. 95-97
21. İman ve Tavır, Beşir Eryarsoy, Şafak Y. s. 320-324
22. Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. c. 2 s. 50
23. Kur’an Cevap Veriyor, İzzet Derveze, Yöneliş Y. s. 276-299
24. Kur’an’a Göre Hz. Peygamber’in Hayâtı, İzzet Derveze, Yöneliş Y. s. 323-358; 376-380
25. İşte Tevhid 2, Hak Y. 74-87
26. Bakara Sûresi Yorumu, Haluk Nurbaki, Damla Y. s. 22-27
27. Tevhid, Muhammed Kutub, Risale Y. s. 38-42
28. Sikke-iTasdik-i Gaybî, Said Nursi, Envar Neşriyat
29. Kur’an’da Uluhiyet, Suad Yıldırım, Kayıhan Y. s. 322

Okunma 944 kez